16 Ocak 2010

Robbi.!



Robert Enke'nin ölümünün ardindan neredeyse iki ay gecti. Benim aklima arada bir hatta iki üc gelir aslinda.. Insan bir sekilde kendisini kötü hisseder, durduk yere keyfinizi kacirtacak düsünceler icerisine dalarsiniz.. Bu kadar uzaktan böyle oluyorsak ailesinin ya da sevenlerinin durumu nasildir bilinmez.. Simdi karisi iki ay sonra koluna dövme yaptirmis. Benim hosuma giden tarafi ise onun takma ismi olan "Robbi" nin oraya kazinmis olmasidir.. Artik bu dünyada olmayan, intihar etmis bir insandan ziyade sürekli yaninizda olan güzelligin hatirlatilmasi gibi.. Robbi.. Ölümün o soguk imgesine karsilik alayci bir yaklasim. Fena degil sanki..

ADANALI.!



ilk iki bölümünü izledim. Sonrasinda da yemek yerken illa bir sey izlemezsem olmaz mantiginin sonucu olarak cok bölümüne biraz biraz baktim.. Arkadas yazmazsam catlarim kesinlikle.. Bir dizi bu kadar kötü olur mu yahu ? Ne kötü seyler seyrettim su otuz yil icerisinde ama zaman ve kosullara göre bir oranti kursam bundan daha kötü bir dizi görmedim ben.. Bu tek basina Tayfun Güneyer absürdlügü ile de aciklanamaz.. Onu biz eski taniriz, biliriz dandikligini ama arkadasim bu nasil hala yayin hayatina devam ediyor ? Bu halk artik bu kliseleri, bu absürd senaryolari kinayacak konuma gelmistir diyorum.. Canim Ailem, Ezel gibi gayet de izlenebilir güzel yapimlarin yaninda bu dizi nasil varolur.. Dandik bir kanalin dizisi olsa anlarim ama yani.. kötünün de kötüsü, berbatin da berbati bir dizi.. Lakin her dezavantaji avantaja cevirebilirsiniz ki benim yasam formülümdür bir baska acidan... Dunyayi Kurtaran Adam moduna gelip afisleri her yerde yok satabilir, arkadaslariniz saglamsa güzel geyiklere malzeme olabilir..


Bir daha yazayim cok kötü bi dizi.. cok.. öyle böyle degil.!

Oh bee.!

Yayin Ihalesi Geyigi.!



Bir geyik ki anlatilmaz.. Ifrit oluyorum su kalite tartismasina.. Türkiye Ligi bu parayi eder mi ? Eder arkadasim, neden etmesin ? Parayi belirleyen ligin kalitesi midir ki ? 1 Milyar nufusu olan herhangi bir ülkenin dandik bir ligi, eger o ülke insanlari tarafindan önemsenir, deli gibi takip edilir, her seyin önüne konulursa edecegi para da bu yönde belirlenmis olur. Ingiltere Liginin kalitesini belirleyen etmenler liginin dis ülkelere kiyasla cok kaliteli olmasi degil daha cok ülke insaninin ekonomik yapisi nedeniyle alim gücünün yüksek olmasi ve bundan kat ve kat daha önemli olan ise o insanlarin o lige duydugu ilgidir. Biz yillar yillar önce Premiere Ligin digerlerine fark atacagini sadece televizyon gelirlerinin inanilmaz bir boyutta olduguna istinaden belirtmistik.. Kalite parayi getirmedi, ilgi parayi ve para da kaliteli isimleri getirdi daha cok..

Soru sudur: bu halk icin bu ligin degeri nedir ? Misal ben size cok garip gelecek belki ama yine de örnek sunayim: Sampiyonlar Ligi final maciyla Galatasaray Lig maci takissin, önce Türkiye Süper Liginin siradan maci olan Galatasarayin macini seyrederim, sonra banttan da olsa Sampiyonlar Ligi finalini filan.. Bu ligin takipcisinin takip siddeti nedir, soru bu olmasi gerekir.. Her sey buna göre belirleniyor cunku. Lig Premiere Lige göre kötüymüs, iyiymis hic önemli degil. 70 milyon ülke insaninin kendi ligine verdigi deger ile misal Iskoc halkinin kendi ligine verdigi deger nedir ? Futbol bu ülkelerde ne kadar öneme sahiptir ? Sorulmasi gereken sorular daha cok bunlardir..

Objektif Fanatik Blogu yazari Fatih Demireli var, son günlerde benzer bir tartismayi onunla yapiyoruz. Daha dogrusu o yaptigi tartismayi bana anlattigi vakit bu konu üzerinde durduk biraz.. Fatih Demireli, Bundesliga.de'nin spor yazari iken benim cok cok takip edip begendigim Spox.com'a gecis yapti. Burada yöneticiler Türkiye Ligine özel bir bölüm actilar ve ayni tartisma burada da alevlendi. Türkiye Süper Ligi ayri bir bölüm actiracak kadar degerli midir ?

Evet degerlidir. Neden ? Cunku bu ligi almanyada yasayan ve takip eden insan sayisi cok. Kriter budur, kalite degil izleyici sayisi. Alamancilarin geldigi nokta itibari ile türkcelerinin yetersiz olusu takip esnasinda almanca kaynaklara daha fazla ilgi duyulmasina neden oldu. Bu da tek basina bu lige burada ayri bir önem verilmesini sart kosuyor. Sampiyonlar Ligi maclarini buranin sifreli kanali olan Premiere -simdi sky oldu- veriyordu. Ve reklamlarini da o sezon Sampiyonlar liginde olan Fenerbahce'nin maclari üzerinden özel bir sekilde yapiyordu. Neden ? Cunku hedef kitlesi türk seyircisi.. Fenerbahce sampiyonlar ligi macinin cok kaliteli olup olmamasi önemli degil. Fenerbahce nedeniyle adam Almanyada onlarca dekoder satmis oldu..

Almanyada tarihin en cok seyredilen televizyon programi Türkiye-Almanya yari final macidir. Almanya'nin oynadigi final macini da gecip tarihe gecmistir . Kalite degil mevzubahis konu, kim tarafindan ne kadar isteniyor sorusudur..

Bu gerzek tartisma da asil konuya hicbir sekilde girilmemesine de neden oluyor. Yahu Federasyon neden (en az) 4 maci zorunlu kiliyor ? Neden bütün birinci lig takimlarinin maclarinin zorunlu olarak canli yayinlamasini sart kosmuyor. ? Budur ülke futbolunun önündeki en büyük engellerden bir tanesi.. Asilmasi icin gram caba gösterilmiyor..

Nutella Özil ve Milli Takim Secimi.!



Nutella her seyden öte vazgecilmez bir sey yahu.. Bu Ferrero zaten basli basina cok baska bir postun konusudur.. Futbol tarafi ise Nutella reklamlarinin önemi ve Alman Milli takiminin sponsoru olmasidir.. Keza Italya, Fransa ve Avusturya milli takimlarina da sponsor olmustur.. Simdi diyecegim sudur ki Özil buradan bir miktar parayi milli takim artisi nedeniyle kaldirmistir.

Eniste biraz bizim Özil'in babasina takik durumdadir.. Adam parasever bir insanogludur ki kim sevmez parayi o cok baska.. Lakin her hafta daha iyi bir sözlesme adina henüz Özil yeni yeni parlar iken Allofs'u ziyaret ettiginden filan bahsediyordu.. Keza Schalke'de yedek kalmasi sonucu ancak aldigi paranin neredeyse iki katini alirsa bu yedekligi cekebilecegini belirtiyordu. Elestirmiyorum, parasever ve paraya göre yönünü belirleyebilir olusunun altini ciziyorum sadece..

Simdi milli takim secimi var.. Ilgisizlik elbette bizim tarafa yönetilebilecek en önemli elestiri. Yeterince de üzerinden gectik bunun ki özellikle Taner Yalcin'in aciklamalarindan sonra bu is cok daha aciga cikmistir. Bakin koca Alman milli takimi 18 yasindaki bebe Joel Matip icin Kamerunla kiyasiya savasiyor.. Bizden cok daha iyi kadrolari, cok daha iyi durumlari olmasina ragmen bu savasi veriyor ve hala bizimkiler sudur budur.. anlamam hic. Macin basinda golü atan Yildiray'in ortasina vurmustur Hakan Sükür Avusturya'ya o voleyi ve maci kopartip öyle gitmissindir sen 2002 dünya kupasina.. Keza Rusya bugün elendi ve cok önemli macinda Özil'in muhtesem pasidir direkt bir sekilde Almanya'yi dünya kupasina Rusya'nin önünde götüren.. Bazen bu kucuk calismalar, milyonlarlarca euro ve belki de kupanin kendisi demektir. Dolayisla imkanlar esliginde sonuna kadar bu gurbetcilerin pesinden kosturulmalidir.

Ve fakat Özil konusunun diger ayrintisi da sudur: Para..

Birileri Alman milli takiminda kazanilan parayi cok iyi algilayamamis olacak ki aradaki farki görmezden geliyor.

Hani her Avrupa Sampiyonasi ve Dünya Kupasina katilimi neredeyse kesin olan takimin oyuncularina verdigi primi filan geciyoruz.. Burada bir fark var iken isin diger kismi da sponsor geyigidir..

Nutella 150 bin euro. Alman Milli takiminin Adidas'indan sununa bununa kadar bilmem kac tane sponsoru var, toplayin üst üste.. Gomez ve Schweinsteiger yillik 1,5 milyon euro reklam geliri olan adam iken misal bilmem kac yildir ligde yedek bekleyip kötü performans sergileyen Podolski'nin kazanci senelik 2 milyon euro'dur. Yillik reklam kazanci 5 milyon euro olan Ballack'tan sonra en cok kazanan oyuncu konumundadir ki yine dünya kupasi öncesi menajerleri pek cok teklifin oldugundan bahseder.Su yaz aylarinda bu rakam iki katina dahi cikabilir.

500 bin euro icin ülke ve lig degistiren oyuncularin oldugu yerde sizce bu maddi fark milli takim secimlerinde etki etmez midir ? Hani Alman Milli takiminin yildizinin transfer olacagi klup ile Türkiye Milli takiminin yildizinin gelecegi nokta arasindaki farka hic deginmiyorum bile..

Bir oyuncunun Almanya ve Türkiye milli takimlarinda oynadigi vakit maddi olarak ulasacaklari noktalarin birbirlerinden farki sekiz yil icerisinde kabaca on milyon euro eder arkadasim... Bu da secimlere etki eden kucuk bir ayrinti olarak kenarda kiyida dursun derim ben..

Ikinci Devre Basliyor.!



Evet.. Ikinci devre müthis bir mac ile start alacaktir bugün. Bayern Münih - Hoffenheim. Üc ihtimalli bir mac olacak haliyle.. Tavsiyem bu maci kacirmamaniz.. Bunun disinda yarin oynanilacak olan Leverkusen-Mainz maci da keza bu haftanin seyre diger ikinci macidir..

Bayern devre sonuna kadar alti mac üst üste galip gelir iken Hoffenheim ise bunun aksine son dört macinda sadece iki puan alabildi. Birisi yükselirken digeri cöküse dogru gidiyordu. Simdi araya giren 26 günlük aradan sonra kim nerede kalmis, ögrenecegiz.. Macin favorisi Bayern olsa da yenilgisi dahi süpriz olmayacaktir aslinda.. Bir de ben Maicousel'i izlemek istiyorum inatla.. Oynadigi maclarda inanilmaz isler yapan oyuncu birden kayboluyor ortadan.. Obasi'nin yoklugunda bu mac ilk onbir baslayacak gibi duruyor.. Keza Robben de yillar sonra ilkonbir baslayabilecektir yüksek ithimal..



Rangnick 4-3-3'cüdür, degismez.. Van Gaal icin ise sezon basinda en hayirli formasyonun iki defansif orta sahali 4-4-2 oldugunu zaten söylemistik. Biz bunu der iken Timoschuk'u da iceriye dahil etmistik ama Schweinsteiger biraz da merkezi orta saha konumuna yaklasan pozisyonunda öyle güzel performans sergiledi ki herkesi sasirtip Timo'yu yedege atti.. Bu dizilim ile hem Riberry-Robben sovuna imkan taninir iken ayni zamanda forveti de ikiliyebiliyorlar. Olic ve Gomez, Klose'nin nefesini enselerinde hissedecekler zira Dünya Kupasi var.. Gerci bu Alman milli takimi kendi icerisinde ayri bir dünya.. Misal oynasa ya da ligde hic gol atmasa da yeri en garanti olan adam Podolski'dir sonra Ballack,Schweinsteiger diye gider.. Bu isimlerin klup takimlarinda ne yaptiklariyla cok kimse ilgilenmez bile secimlerde..

Hoffenheim'in bu sistemine en uygun isim olan Obasi ve elbette Vorsah Afrika kupasinda oynadigi icin yok.. Saha icerisindeki islevi nedeniyle cok daha önemli bir isim olan defansif orta sahasi Gustavo kart cezalisi.. Maicousel ve Vukcivic 19 yaslarindaki ik iyetenek sahada olacak...

Bekleyelim ve görelim diyoruz..

14 Ocak 2010

Habe Ein Herz Für Verlierer.!



Aslinda bu motto cocuklara yardim icin yapilan kampanyaya aittir.. "Ein Herz für Kindern" Hoeness, cocuklar kismini degistirip "kaybendenler" olarak kendi mottosunu da hazirlamistir. Bütün ezeli rakiplerine o düstügü andaki zor durumunda hep yardim elini uzatmistir yeni Bayern baskani. Bu sehir derbisi 1860 Münih ya da eyalet derbisi Nürnberg ya da azili düsman olarak Bayern'i gören St.Pauli olur, farketmez.. takimlarin önemi yok.. Tam da kötü oldugu zaman diliminde ayaga kaldirmak icin bir Bayern güzelligi hep gelmistir..

Almanyada siklikla bulundugum iki sehrin takiminin taraftarlarinin birbirlerinden ne kadar nefret ettigini en iyi bilenler arasindayim zira bir orada bir buradayim. Bayern eyaletinin en büyük iki sehridir Nürnberg ve Münih.. Baska acidan Bundesliganin en cok sampiyonluk yasamis iki takimidir ve ölesiye bir nefret de söz konusu kendi aralarinda.. Ve bugün yine oldukca kötü durumda olan Nürnberg'e cok buyuk bonservis bedeli odeyerek aldigi Breno ve Ottl'u Hoeness kiralik olarak veriyor.. Bu tamamen Nürnberg takiminin ayakta kalmasi adina yapilmis bilincli bir hamledir lakin "yardim" olup olmadigi konusu ise tartismaya aciktir..

Hoeness, kurnaz bir adamdir ve parayla arasi oldukca iyidir. Bilir ki kendi takiminin derbisel rakipleri ayakta kalamazsa pek cok bakimdan sorun yasayacaktir. Birbirlerini yasatir aslinda rakipler.. Bugün Fenerbahce ya da Besiktas'in varligi futbolu bir Galatasarayli icin cok daha keyifli hale getiren en önemli unsurdur. Sizi daha da fanatiklestiren, daha fazla klubunuze bagli yapan bu dünyadaki en önemli neden rakiplerinizin varligidir yoksa nedir ?

Hoeness isi bir ara abartti ve en önemli derbisi olan 1860 Münih'in ic islerine kadar karismaya basladi. "Bu kadar basarisiz olan yönetimi hala nasil durduruyorlar, anlamiyorum" diye elestiri getirdi ki oldukca ilginc.. Bazen de "1860 Münih gibi bir derbi rakibin olacagina hic olmasin daha iyi" der.. Ezeli rakibinin ikinci bundesligaya demir atmasina sinirlenir sürekli ve ister ki 1860 birinci lige ciksin, en büyük rakibi olsun.. Satislar, baglilik, sudur budur kendi takiminda kisa yoldan iki katina cikacaktir, bunun farkindadir daha cok..

Burada dile getirilen fikir cok yeni degil belki ama Hoeness gibi bunu bilincli bir sekilde pratige dökeni bulmak kolay degil.. Nürnberg bu sene düsmeyecektir ve bu biraz da Bayern Münih nedeniyle olacaktir gibi duruyor.

Ruggiero Rizzitelli.!



Dönem itibari ile Hakan Sükürümüzü biraz da zorla yollamisiz Serie A'ya.. O dönemlerde böyle bir transfer hayal dahi edilemezdi. Ülkeden disariya hele ki Serie A'ya futbolcu göndermek.. huh.. Nasil takip ediyoruz ama nasil.. Su resimdeki gözlüklü cocuk da o Hakan Sükür'ün Torino takiminda oynadigi dönemdeki kaptani.. Sükür'ün o formsuz günlerinin bir numarali nedeni, hedef adam.. Cocuklugumun nefretini kazanmistir kendisi.. Pas vermez, ayrimcilik yapar, Sükürümüzü dislardi... Futbolla ve Hakan Sükürle nasil bütünlesmissem o dönem nefret ediyorduk bu adamdan nefret.. Ah bi Rizitelli olmasa cosacakti kralimiz.. Öyle inanmistik, öyle sevmistik Hakan Sükür'ü ve öyle nefret etmistik Rizitelli'den.. Torino'da iken o kornerden gelen topa Sükür'ün kafayi vurdugu zaman kalecinin de beceriksizligi nedeniyle iceriye giren o gole olan sevincimizin milyonda birini inter'de iken Seedorf'un pasinda muhtesem bir sekilde Milan aglarina gönderdigi zaman yasayamadik.. Bu sey gibi biraz..

Cocukken cok da tanimadiginiz bir hatunun bir bakisina öyle asik olursunuz ki.. Büyüdügünüzde her sekilde icini disini bildiginiz nice hatuna o sevginin milyonda birini dahi veremezsiniz.. zira is biraz da öznede biter.. Nesnelerin anlamlari, önemi cok da önemli degildir toplamda.. Hakan Sükür iyi , bu gözlüklü adam kötü adamdi. Bu kadar da basitti aslinda her sey..

Lucas Neill Transferi.!



Sonunda her bakimdan süprizi olmayan bir transferi gerceklestirdi Galatasaray. Elbette hemen üzerine tartismalar da baslamistir.

Gecmisi ne olursa olsun buradaki yeni kosullarda nasil bir performans saglayacagi benim icin hep muamma olacaktir. Bu süprizi yan cebimize koyarak devam edelim;

..Neill'in her ne kadar tandemde de oynayabilir özelligi olsa da asli mevkisinin sag bek olmasi kafalari biraz karistirmis gibi duruyor. Iyi oldugu pozisyon sag bektir lakin orasi bu sene hayli güzel islemistir. Dolayisla tandeme cekilecektir. Lider özelligi ve istikrari belki de en cok aradigimiz güzellikleridir.. Defans konusunda özellikle Cannavaro gibi yetkinligi ayni zamanda seflik boyutuna tasiyanlara bakiyorum daha cok.. Mertesacker icin de benzer seyleri söylemistik ve bu acidan yasi olmasi gerektigi gibidir.. En az 3 yil daha belki de en iyi seviyede Galatasaraya hizmet verebilir.. Premiere Lig gibi üst düzey bir ligden buraya gelmesi bir yana bugüne kadar oynadigi takimlar icerisinde belirli bir istikrari korumasi da yine avantajlarindan.. Son dönemlerde oyun kurulamamasi kadar defans bütünlügünün olmamasindan dolayi haketmedigi ataklari yiyen Galatasarayin ilaci olmasi tarafimdan bekleniliyor.. Süper toplar kapmasi, iyi oyun kurmasi gibi defansa seflik yapmasi gereken bir adam gerekiyordu ki Neill bu konuda iyi bir secimdir..

Ben lafi uzatmiyorum ve böyle bir ismin alinmasina cok fazla sevindigimi söylemek isterim lakin ben Meira'ya da sevinmis, iyi olacagini düsünmüstüm. Bu yüzden beklentilerin yüksek olmasi oyuncuya bakisimizi belirler ve ona zarar verebilir.. Sürprizleri de düsünerek üzerine güzel bir cay icilmelidir Neill'i günler hayalinde..

13 Ocak 2010

Atesten Gömlek.!



Kim giymistir bunu biliyoruz.. Loddar'i biraz da acilarin cocugu yapan kadinlarin isimlerinin yazildigi tisört.. Onu görebilecegim yerlerde dolasabilseydim kesinlikle sunu giymekten kacinmazdik.!

Secicilik.!



Degil futbolu herhangi bir seyi icinde yasadiginiz dünyanin gerceklerinden soyutlayabilmeniz mümkün müdür yahu ? Futbol sadece sudur budur geyigine hic girmeyecegim, bayatlamis bir tartismadir zaten. Iki elinizi birbirine cirptiginiz andaki araya dahi siyaset girer. Siz bunlarin farkindasiniz ya da degilsiniz, bu varolan gercegin degil sizin sorununuz daha cok.. hicbir sey icerisinde yasadigi bütünden kopuk bir sekilde degerlendirilemez. Ister sinema ister futbol isterse de eskrim olsun, degismez.

Okuyorum yazilanlari ve söyle hakli bir serzenis söz konusu. Bugün yaralanan veya ölen insanlarin kimligine göre bir muamele bicildiginden bahsediliyor ve örnek olarak degil yaralanmasi ya da yasamdan gitmesi, Adebayor'un bir kac yil futbol oynamayacak ölcüde sakatlanmasi dahi bugün kalkan cenazelerin arkasindan kopartilan firtinadan cok daha fazlasina neden olacagi görüsü hakim.. Dogrudur da bu.. Ama bir de söyle düsünün:

Bugün kopan firtina -ki ben asla yeterli görmemisimdir, sessizlik hakimdir giden insanlarin ardindan- sürekli duydugunuz ic savaslar sonucu ölen insanlarin arkasindan kopartiliyor mudur ? Biz o kadar hassas miyiz ? Afrikanin pek cok ülkesinde ölüm ile su icmek arasinda fark kalmamistir. Futbolculari tasiyan otobüs degil de siradan halkin icerisinde oldugu bir toplu tasima araci taransaydi vereceginiz tepkiler farkli olmaz miydi ? Onlar kadar isyan eden bizler de cok farkli degiliz toplamda aslinda..

Tesadüflerin Belirleyiciligi.!



Bu sehirde ciddi olarak addedebilecegim iki iliskim oldu. Birisi hali hazirda devam ediyor, digeri de iste bir sekilde sonlandi. Her ikisi de ilginc rastlantilar sonucu gerceklesmistir. Birisi gözümün önünde göz göre göre park ederken kaza yapmis olmasi ve bunun sonucu baslayan iletisim ile gerceklesmistir.. Bugünkü iliskinin temeli de gecenin ücünde nargile icmek isteyen insanogullarinin kapimi kömür diye tiklamasindan baslayan iletisim ile.. Sonucta rastlanti dedigimiz sey aslinda nedenselligin karmasik isleyisini bilmememizden baska bir sey degil süphesiz.. Yine bu tesadüflerin belirleyiciliginin altinda yatan gizemi tam olarak ortadan kaldirmiyor.. Yukaridaki resimde bulunan ve 249,4 km/h ile servis rekorunu elinde bulunduran tenisci abimiz Andy Roddick, Sports Illustrated'in yilda bir kez sergiledigi mayo koleksiyonuna bakarken bir resme vurulur.. Victoria Secret Mankeni olan Brooklyn Decker ablamizin pesine avukatini ve tüm danismanlarini filan takar.. Bir sekilde numarasini almak icin varini yogunu ortaya koyar ki Brooklyn ablamiz da tenis yildizi oldugunu dahi bilmedigi bir adami biraz nazlandirir.. 5 ay sonra bir aksam yemegini ancak kopartabilen Roddick bugün onunla evlidir.. Bu gözüne bir anlik bir resmin estetik gelmesi sonrasi yasanilanlar oldukca tuhaf gelir bana.. Gecenin ücünde kapimi "nargile icecegiz ama kömür yok sen de belki vardir" diye calan insanla bugün geldigim noktanin benzesimidir biraz da bunlari bana yazdiran..



Hoeness'in bugün geldigi konum aslinda biraz da Breitner arkadasligi nedeniyledir ya da tersi. Keza Breitner'in Madrid macerasi sonrasi Braunschweig'dan Bayern'e gelmesi de Hoeness sayesindedir. Uli Hoeness Breitner'in bonservisi icin henüz daha menajer olmadan memleketindeki firmayi klubüne sponsor yapip takima futbolcu iken ekstra gelir saglamasi sonucu transfer gerceklesebilmistir. Hos bir süre sonra bayern baskani yaptigim en büyük hata diyecektir buna zira kendisini asi Breitner önderliginde futbolcular devirmistir Lakin bu ikisinin arkadasligi dillere destan olup filmlere konu olmustur ayni zamanda.. Üstelik cok da fazla ortak özellikleri olmayan, birisinin Psikoloji, felsefe ile ilgilendigi yerde digerinin tek derdi ekonomi ve para olan karakterlerin uzun ömürlü iliskisi.. Peki nasil basladi ? O rastlanti.. o tesadüf..

1964 yilinda gerceklesen Bayern eyaleti secmelerine cagrilan 20 gencten ikisidir 15 yasindaki Hoeness ve 14 yasindaki Breitner. Uc ay kamp yapacaklardir ve odalarin paylasilmasi esnasinda sadece ikisinin grup icerisinde tanidigi yoktur ve sona kalip birbirleriyle ayni odayi paylasmak durumunda kalirlar. Zorunluluktan dogan bu birliktelik bugün dahi devam eder.. 1982 yilinda Singapur'daki bir maca kadar beraberlikleri/dostluklari inanilmazdir.. Hoeness'in menajerligi sonrasi o singapurdaki macin devre arasinda cikan tartisma sonrasi yillarca görüsmezler.. Her ikisi de gurur yapar.. Yillar yillar sonra havaalaninda bir rastlanti sonucu karsilasirlar ve hicbir sey söylemeden birbirlerine kosarlar, ertesi aksami eslerini de alip yemege cikip kaldiklari yerden devam eder iliski.. Raslanti sonucu bir araya gelen ikilinin arasinin bozulmasi sonucu rastlanti sonucu yeniden bir araya gelmistir..



Deisler'in kitabinda Deisler'i biraz daha iyi anlatabilmek icin zamaninda gecmisin güzel on numarasi olan Günter Netzer ile biraraya gelip yapilmis olan röportaji koymuslar. Ilginc seyler ögreniyor insan.. Breitner asi, Meier sakaci, Beckenbauer lider ve muhafazakar bir adam olarak belirir iken Netzer de bencilligi ile ünlüdür. Kendisine oynar her yerde. Lüks arabalardan diskolara kadar tam bir popüler hayat yasiyor zamaninda.. Misal hafta arasi Frank Sinatra'yi dinlemek icin jetiyle iki günlügüne Las Vegas'a gidip gelen adamdan bahsediyoruz.. Münih'de diskoya gidip sabahi kendi sehrinde antrenmana cikabilme basarisi gösterebilmistir. Madrid zamaninda ise her gece 11'de yatip yatmadiginin klup tarafindan gelen telefonla kontrol edildigini de ögreniyoruz ki hinlikleri orada da devam etmis. Baska acidan magazinel basinda yer almasinin ayni zamanda yillik ücretini fazlalastirma adina yapilan bilincli eylem oldugunun da altini cizmis.. Lakin bir baska tesadüf de oldukca etkili olmustur hayatinda. Söyle ki Bayern'den transfer teklifi almadiniz mi ya da neden orada oynamadiniz gibi soruya verdigi cevap da insan yasaminin kirilma noktalarini bazen kontrol edemeyecegi kucuk ayrintilardan olustuguna dair derin inanc getirtiyor.. Birbirlerine rakip olan takimlar oldugu icin öncelikle bu isin takim sevdasindan gelmediginin dürüst bir sekilde altini cizer ve sonra söyle der..

"Ben Madrid'esöz verdikten sonra Bayern menajeri Schwan beni kahve icmeye otele davet etti. Bunun bir transfer teklifi oldugunu ben sonradan anladim. Öyle bir sicak gündü ki anlatilmaz.. Dolayisla kisa kollu bir gömlek, pantolon ile gittim görüsmenin yapilacagi otele.. Lakin kravatim olmadigi icin otele alinmadim ve görüsme gerceklesmedi. Sonradan yine denediler ama Real Madrid klubümle anlasmisti ki Schwan buna ragmen zorladi ve klup de mevzubahis takimin köy takimi olmadiginin altini cizip Real Madrid oldugundan bahsetti.. dönülmezdi."

Ama ya kravat takip gitseydi.. Ya ben ücte uyuyor olsaydim ya o kataloga bakilmasaydi ya da en basitinden o kampta bir tanidigi olsaydi Breitner'in bugün belki Bayern Münih ya da cok sey cok baska olurdu süphesiz.. Altta yatan bir neden olmasi bu kombinasyonlarin birlikteliginden dogan sonuclari yine de tam olarak anlatmiyor gibi gelir bana..

11 Ocak 2010

Becker vs Agassi.!



Ahhh ahh.. O dönemler.. Chang, Edberg, Lendl, Courier.. Süper ace yapan Ivanisevic.. Krajicek,Sampras filan.. Hatunlarda basta Stefi Graf olmak Sabatini,Seles,Sanchez, Navotna ve elbette Navratilova diye gidiyordu.. Ben tam anlamiyla bir Becker hastasiydim o dönem ve misal Michael Stich'den de acaip nefret ederdim. Klinsmann ve Becker Almanyada yasayan yabancilarin biraz daha baska bakip sevdigi sporculardi. Aslinda yabancilar degil toplamda da inanilmaz sevilirdi ve dört-bes kez yilin sporcusu olmustur. Becker, Afrikaya yardim etmesi bir yana siyah irktan güzel bir hatun ile evlenmesi de kimileri(naziler) icin baya bi sorun olmustu. Bir sekilde Becker en cok takip ettigim ve en sevdigim tenisciydi ki onun henüz 18'ine basmadan kazandigi Wimbledon tenis sporu acisindan milat olmustur Almanya'da.. Onun sayesinde Tenis futbolun hemen arkasindan en cok takip edilen spor dali olmustur. Kendisi ayni zamanda futbol manyagidir ve en koyusundan Bayern Münih fanatigidir.. Almanyanin bugün dahi en cok taninan, bilinen simalari arasinda yer alir ve magazinel yasami da sürekli önümüze sürülür..

Andre Agassi ise dönemin genc kizlarin sevgilisidir. Bugünkü degil su resimdeki halidir aslen tutulan ,sevilen.. Saclarini da döküldügü icin zorunluluktan kazitmistir filan... Nike ve Agassi bir olmuslardi. Reklamdan da parayi götürdü ki saf yetenektir. Becker-Agassi ikilisinin futbolca acilimi bana göre söyledir: Boris Becker Hakan Sükür'dür, Andre Agassi Zinedine Zidane.. Becker'ime haksizlik yapmak istemem ama yetenek konusunda böyleydiler. Becker soguk kanli olusu, file önünde hucumsever güclü oyun anlayisi ve üc kez düsecek kadar yere egilip kalkarak attigi sert servisleri filan iyidir ama toplamda sinirli alanda cok üstün bir yetenegi vardi ve fakat oyun acisindan Agassi cok baskaydi. Andre Agassi icin derler ki is-güc'ten dolayi fazla anrenman etmeden bu konuma ulasmistir ve buna ragmen cok güzel bir kariyere sahip olmustur.. Becker'in Agassi'yi yendigi bir maci hic bilmem ben.. Lakin az önce okudugum(spox) haber de oldukca ilginc idi. Söyle ki..

Agassi bir gün Becker'e cok sinirlenmis ve hatta mac icerisinde rakibini dövmek istemis. Nedeni de mac esnasinda o zaman ki karisi Brooke Shields'e (Mavi göööl) Becker'in elleriyle öpücük göndermesidir. O an Becker'den nefret ettim diyor ve keske yaptigimiz boks maci olsaydi diye icinden gecirmis sevgili yetenek abidesi Andre Agassi..

Daha sonralari arkadas olmuslar ve bira icmeye gittikleri bir zamanda Becker'e bu tuhaf hareketinin nedenini sormus. Boris ise oldukca dürüst bir sekilde cevaplamis:

"Ben seni baska türlü yenemezdim.. Ancak bu sekilde bir etki gerekiyordu ki buradan bir sekilde galip cikayim. Sana da Sampras karsisinda ayni seyi yapmani öneririm zira sen de Sampras'i baska türlü yenemezsin"