17 Nisan 2010
Baba Hakki'nin Kanatlarinda.!*
" 1948'de oynanan bir Karagümrük-Besiktas maci.Macin hakemi Müjdat Gezen'in babasi Necdet Gezen.Kötü yönetiyor maci, arka arkaya hatalar yapiyor.Tribünler mirildaniyor. Hakemin üzerindeki baski arttikca arka arkaya yanlis düdükler caliyor, yanlis düdük caldikca Besiktas tribünlerindeki gürültü iyiden iyiye artiyor. Derken bir pozisyon doguyor, Top Hakki Yeten'in ayagina oturuyor. Baba Hakki Öyle bir cakiyor ki top aglarin icinden yag gibi akip gidiyor. Gol.! Tribünler sevincli... Ama o da ne ? Hakem Necdet Gezen golü vermiyor.Stadda gök gürültüsünü andiran bir ses. Taraftar inanilmaz öfkeli. Sahaya inip hakemi paralamak üzereler. Bir kac kisi de iniyor zaten. Gerginlik en üst düzeyde.Gezen, son düdügü caliyor ve maci bitiriyor.Ancak Besiktasli taraftarlarin niyeti gercekten bozuk. Bu hakem bu sahadan nasil cikacak ? Baba Hakki sahanin disina dogru yürürken aklina bir fikir gelir. Yan Hakem Fahri Somer'e yanasir ve "Necdet Abi'ye söyle yanima gelsin, birlikte cikalim" der. Bu dahiyane bir fikirdir. Necdet Gezen kizgin taraftarlardan uzakta kalmaya calisarak Hakki Yeten'in yanina gelir ve koluna girer. Fahri Somer, Hakki Yeten ve macin hakemi Necdet Gezen kol kola girmis bir halde binlerce öfkeli taraftarin arasindan yürüyerek gecip giderler.Besiktasli taraftarlar Baba Hakki'dan korkularina onun kolundaki hakemlere ilismezler.Hakki Yeten'in camianin gözünde iste böyle bir agirligi vardi.Hatta 1940'li yillarda rahatsiz oldugu icin bir maca süveter giyerek cikmisti. Özel izinle. Formanin üstüne süveter. Sadece Hakki Yeten yapabilirdi bunu.. "
*"Vay anasini sayin seyirciler" kitabindan alintidir.
15 Nisan 2010
Kimlik.!
1940 yilinda Isvicre'de oynanilan bir arkadaslik macinda Bayern Münih'li futbolcular devre arasinda tribünde gördükleri su yukarida resmini gördügünüz adama dogru kostular.. Ona bir sey borclu olduklarinin farkinda olan futbolcular hasret giderdiler.. Peki kimdi bu adam ve bugünlerde biraz bu yöne dogru bir kimildama olsa da Bayern'in unutmaya yüz tuttugu bu ismin Bayern Münih tarihindeki önemi nedir ? Biraz geriye, Bayern Münih'in inatla hatirlanmak istenmeyen yillarina geri gitmek gerekir..
Resimdeki insanlar Almanya Bundesliga Sampiyonununu kutluyorlar.. Tarih 12 Haziran 1932. Bayern Münih ilk defa Almanya sampiyonu oluyor.. Bu takimi yoktan yaratmis, 19 yil baskanlik yapmis klup baskani ilk resimde de gördügünüz Yahudi Kurt Landauer'dir. Sampiyon olmus bu takimin hocasi yüzyilin tekinik adami olarak anilan Rinus Michels ile boy ölcüsecek kadar kariyer sahibi olacak olan insan
Frankfurt'u final macinda 2-0 yenip sehre kahraman olarak dönen Yahudi Richard "Little" Dombi'dir. Ben daha cok baskanindan ziyade bu teknik adamin Nazi dönemi yasanmayip da Bayern Münih'in basinda kalsaydi tarihin cok baska sekilde gelisecegini düsünürüm hep..
Bayern Münih Yahudi bir baskanin yönetimi altinda yahudi bir teknik adam ile beraber büyük bir klup olma asamasina gelip 1932 yilinin Haziran ayinda Sampiyon oldular. Landauer'in hedefi ingilteredeki klupler gibi Bayern Münih'i profesyonel bir klup haline getirmek idi. Peki sonra ne oldu ?
1933 Ocak ayi.. Resimdeki insan Bayern Münih Klubü Baskani Landauer'in enistesi.. Bir Avukat ve boynunda "Ben bir yahudiyim, Naziler hakkinda sikayette bulunmayacagim" tabelasi ile gezmek durumunda kaliyor. Naziler iktidari tam anlamiyla ellerine gecirmis durumda.. Cok degil alti ay önce Bayern Münih klubünde öne cikan yahudi teknik adam ve baskan kahraman degil daha cok hedef konumundalar.
Toplamda 32 sampiyonluk kazanacak olan efsane teknik adam Dombi, gelecek olan günleri daha erken kavrayip ülkeyi terkediyor, Landauer ise Nazilerin zoruyla baskanligi birakmak durumunda kaliyor. Zira Almanyada her sey birden bire degisiveriyor..
Artik futbol da yasam da cok baska.. Bu dönemin icerisine iliskin cok fazla detay aslinda yok. Klupler pek cok belgeye sahip olsa da disariya sizdirmiyorlar. Surada burada yokoldu bahanesiyle bu dönemin icerigi bir sekilde gizlenmek isteniyor, herkes utaniyor.. Bayern Münih haric pek coklari bu dönemde cok ciddi bir Hitler degisimi yasadi. Iscilerin yogun oldugu bölge olmasindan dolayi Schalke'ye verilen destek biraz daha fazla.. Sadece Schalke mi? Nürnberg, Dortmund.. pek cogu. Aslinda kluplerin büyük cogunlugu Naziler tarafindan cok kisa sürede ele gecirilir iken yahudi kökenini koruyan ve bu cok da fazla olmayan üyelerini ele vermeyen sadece Bayern Münih kaliyor geride.. O da 1943 yilina kadar..
1938 yilindaki 9-10 Kasim Yahudi Temizligi operasyonunda tutuklanan Bayern Münih baskani Landauer 33 gün kalacagi Dachau Toplama Kampina kapatiliyor. 33 gün sonra Birinci Dünya Savasinda en önde Almanya adina savastigi icin serbest birakilan Landauer bir faytonun icerisinde ülkeyi terkedip Isvicre'ye yerlesiyor.. Basta da belirttigimiz gibi 1940 yilinda Bayern Münih ile Isvicre Milli takimi arasinda Cenevrede oynanilan macin devre arasinda futbolcular kendilerini sampiyon yapan baskanlarini unutmayip tek tek tribüne gidip hasret gideriyorlar..
Hemen diger tarafa gecis yapalim. La Liga'nin ilk Sampiyonu 1932 yilinda Josep Sunyol baskanliginda Barcelona olmustur. Hitler Bayern Münih'i ezmistir ama Franco Barcelona'yi dagitmistir resmen. Iki futboldan nefret eden fasist diktatörün iki büyük takimin önce icini bosaltip sonrasinda da bizzat kendilerini/görüslerini yerlestirme cabasi, futbolu tamamen fasist rejime yönelik kilma eylemleri icerisinde kismen basarili olmustur.
Barca'nin baskani 1936 yilinda öldürülmüstür. Bu dönemde Real Madrid'in Francosever olmayan baskani da tutuklanmistir. Lakin 1938 yilinda Barcelona adina ne varsa hepsi bombalanmistir Franco yönetimi tarafindan. Klup binalari, anrenman sahalari ,sosyal tesisleri.. Katalanlar'in dili yasaklanmis, marsi yasaklanmis, katalanliga ait her degeri dikta rejimi tarafindan baski altina alinmistir ve bunun ayrintisi inanin coktur ama bugün benim derdim bu degildir.
Iki fasist liderin "asli" eylemi klubün icerisini bosaltmaktir. Bayern Münih klubünde her kim futbol oynar, o klube üye olur savasin "intihar komandosu" olarak bilinen ön cephesinde yer alir. Bayern Münih üyelerinin cok büyük bir kesimini bu yüzden savasta kaybetmistir. Ispanya'da ölüm listesinde siralama bellidir. 1-Anarsistler.. Solcular.. 2 Barcelona klubüne üye olanlar.. Hitler iceriyi bosaltma eylemini 1943'de tamamlamistir. Tam bu dönemde parti yönetiminden Naziler Bayern Münih klup yönetimine girmesiyle insanlar biraz huzur bulur ama yine de korkarlar.. Baskan Landauer 1947 yilinda Almanya'ya dört kardesini öldüren rejimin gitmesinden sonra geri gelmistir. Tekrardan ugrasir, didinir ve Bayern Münih'e aslinda ücüncü kez baskan olur.. 4 yillik görevinden sonra ikinci kez secilemez ve hatta bir Hentbolcü rakibe secimleri kaybeder. Landauer'in ikinci kez Almanya'ya ayak basisinda ve hatta baskanlik döneminde ilgi cekici ayrinti klubün icerisinde tek bir yahudi üyenin bulunmamasidir.
Barcelona'da ise böyle bir kimligin tamamen yokolmasi durumu hicbir zaman yasanmaz..Franco'nun Madrid deneyimi kismen basari ile sonuclanmistir. Santiego Barnebau, savasta dahi Franco tarafinda yer almis bir Francosever, komunizmin düsmani olarak kendisini tanimlar iken su ünlü vecizesi de unutulmazdir.
"Ben Katalunya'yi seviyorum, katalanlara ragmen.."
Franco eylemleri ile Real Madrid'i kismen istedigi yöne dogru dönüstürebilmis iken Barcelona'yi hicbir sekilde Francoseverlerin cogunlukta oldugu bir klup yapamamistir. 30'larin sonuna dogru kendi tarafindaki insanlari klube üye yapsa da kimlik Barca'da bugüne kadar neyse o olmustur her zaman..
Her ne kadar Dachau'da Landauer güzel bir sekilde "kirmizi-beyaz" güllerle hatirlansa da gercek sudur ki Barcelona'nin aksine Bayern Münih gecmisini unutmus ve unutturmak istemektedir. Klubün internet saydasina girip "Landauer" diye aratirsaniz bulacaginiz sonuc sayisi "O" -sifir" dir. Hoeness,Beckenbauer,Rummennigge diye arattiginiz takdirde ise binleri gecer sonuclar.. Landauer'in 125.yasini gecenlerde Bayern Münih degil Maccabi Münih kutlamistir ve elbette davete katilimi Rummennigge göstermistir ama böyle bir seyi Barcelona'da oldugu gibi Bayern Münih'in organize etmesi gerekmez miydi ? Daha da ilginc olani sudur ki Maccabi Münih yöneticileri eger bu organizasyonu Bayern Münih düzenleseydi muhtemelen taraftarlarinin yarisini kaybedecekti diye beyanat vermesi.. Önemli olan ayrinti budur.!
Soru sudur: Neden Bayern Münih gecmisinde yasanilanlara ragmen bugün bir Yahudi Klubü degildir ? Neden Barcelona, Bayern Münih'e göre cok daha agir yaptirimlara maruz kalmis olsa da kimligini koruyabilmeyi basarmistir.? Neden Schalke, Hitler destegi görmesine ragmen bugün Almanyanin St.Pauli sonrasi en "solcu" klubü olarak gecer ve Dortmund da bunun tam aksi yönüne dogru gider ? Örnekleri ülkeye dogru kaydiralim.
Sinan Engin gibi yöneticilerin oldugu yerde, Yildirim Demirören gibi baskanlarinin yaninda ne kadar kavgali olursa olsunlar sürekli olarak Anadolu takimlarinin karsisinda diger iki büyük takim ile beraber calisip "Ezen" konumunda dahi olsalar Besiktas, neden St.Pauli'li taraftarlarca "kardes klup" ilan edilecek kadar muhalif bir kimlige sahiptir ? Türkiye'de üc büyükler icerisinde kimliginde siyasi bir renk bulunan belki de tek takim Besiktas'tir.
Bir yere bakmaya gerek yok, Besiktasli on arkadasimdan dokuzu solcu, emekci, muhalif bir karaktere sahip. Bu takim üc büyükler icerisinde en belirgin siyasi kimlige sahiptir. St.Pauliler, her ülkeden kendilerine yakin bir klup oldugunu belirtirken Türkiye dedigimde "Besiktas" diyorlar.. Yöneticileri, baskanlari, Türkiye icerisinde "üc büyük" konumu dahi bir seyi degistirmiyor ki haklilar.. Soruyu bir daha soralim:
..Bayern Münih, Barcelona, Schalke,Dortmund, Lazio, Besiktas.. Yönetimlere, yöneticilere, pahali transferlere, konumlarina aldirmaksizin belirli bir siyasi kimlige sahiptir. Bayern Münih ve Barcelona 30'lu yillarda böyle baski görmesine ragmen, benzer gecmise sahip olmalarina ragmen birisi kimligini korumayi basarir iken digeri belki de zittina bir yönelime sahip olmustur..
Neden ?
Cevabi size aslinda Cristiano Lucarelli söylemisti. Kluplerin kimligi olmaz, taraftarlarin olur.
Bayern Münih sanilanin aksine yahudi kökeni olsa dahi hicbir dönemde yahudi klubü olmamistir. Ne bugün ne de 1930'lu yillarda.. Landauer'in 20 yillik baskanlik döneminde hicbir zaman yahudi üyeler cogunlukta olmamistir. Kurt Landauer'in ikinci dünya savasi sonrasi tekrardan klube baskan oldugu dönemde klubün icerisinde tek bir yahudi üye yoktur ki kendisinin de siyaset ya da yahudi kimligiyle cok bir ilgisi yoktur pek coklarinin aksine..
Beckenbauer ile Bayern Münih kendisine yeni bir kimlik bicer iken Münih sehrinin ve Bayern Münih'in yahudi kenti ve takimi olmamasindan dolayi istediklerini oraya yerlestirdiler.. Münihliler neyse Bayernin kimligi de odur. Kendini begenmis, basarili, muhafazakar bir yapi vesaire.. Gecmiste de durum cok farkli degildi.
O dönemde yahudi klubü olarak anilmasinin nedeni Baskan ve Teknik Adam gibi iki önemli ismin yahudi olmasindan kaynaklidir.. Bu iki insan da yahudilikleri ile klube kimlik bicmek gibi kaygisi olmayan futbolseverlerdi. Sehir yahudi sehri degil, klup aslinda yahudi klubü degil.. Ama yillarca Baskani ve Teknik adami nedeniyle bu sekilde algilanip cesitli yaptirimlara maruz kaldiginiz vakit "yahudi klubü" olarak algilanmaniz da olagandir. Velhasil aslen kimliginizi belirleyen taraftarlarinizdir.
Bir klupten ötesi..
Barcelona ise Katalunya'nin baskentidir. Her zaman ama her zaman katalan takimi olarak bir klüpten ötesi olarak kalmistir ve kalacaktir zira taraftarlari Katalanlar.. Cok degil on yil önce basarili olmasina ragmen Van Gaal'in kovulmasini saglayan onun sekiz yabanci hakkini ayni ülkeden -Hollanda'dan- kullanarak katalan kimligine zarar verecek eylemlerde bulunmasidir. 11 futbolcunun 8'i ayni milletten olursa eger kimlik zarar görür, Barcelona katalanlarin klubüdür ve buna uygun projeler üretilmektedir her seye ragmen..
Yöneticilerin eylemlerinden bagimsiz bir kimligi vardir. 1971 yilinda bugün hala kullanilan Basketbol sahasinin yani "Palau Blaugrana"'nin yapimina destek verdi diye Franco'ya seref madalyasi vermesi de Barcelona'nin Franco karsiti kimligine zeval getirmez. St.Pauli'nin de ayrimciligin her türlüsüne karsi olan kimligine klubün ekonomik cikarlari ve ayakta kalmak icin yapmak zorunda kaldigi eylemler de asla zarar vermeyecegi gibi..
Barcelona diger kluplerden daha zengin, dünyanin en pahali transferlerini yapabildigi icin degil Katalanlarin 1930'lara göre degisen kosullari dolayisinda muhalif kimliginde bir degisim yasanmistir. Dilleri,bayraklari ve hatta isimlerinin yasaklandigi, klup binalarinin,sosyal tesislerinin bombalanip baskanlarinin öldürüldügü dönemi geride birakip neredeyse bir ulus-devlet olacak seviyeye gelmislerdir. Bu konuma gelmelerinde Barceona klubünün muazzam etkisi oldugu kadar "Milliyetcilik" olarak algilanan politikalari da etkili olmustur. Bunu daha baska bir mecrada genis bir sekilde anlatabiliriz belki ama öncelikle kabul edilmesi gereken bir klubün kimligini belirleyen unsur, taraftarlaridir, yöneticileri ya da onlarin eylemleri degil.!
14 Nisan 2010
Avrupa'da Böyle Baski Yok Ne Güzel Yaaa....!
..ve ben Avrupa'ya gitmek istiyorum diye yalandan Türk Futbol Yildizi sizlanmasi..
Simdi bi küfür edecegim taa oradan duyulacak yeminle..
Sunu unutmayin ki bu hayatta muazzam bir denge var. Hayatin her alaninda..
Avrupada futbolcu olmak isteyen kesim eger Türkiye'de siradan, orta sinif bir futbolcuysa anlarim bu dilegini. Zira hangi meslegi yaparsa yapsin ve hatta özellikle vasifsiz siradan insanin orada ve burada yasami arasindaki fark cok büyüktür. Lakin Türkiye'nin kaymak tabakasindan olanlar, ister futbolcu olsun ister herhangi bir insan, Türkiye'yi birakip da buraya geldigi an afallar, geri dönmek ister.
Orada sürdügü salatanati burada parayla,san, ün ile filan süremez.. Türkiye Türkiye diye aglasirlar bu kesimin her insani.. Ülkedeki o cok sikayet ettigi baskiyi bile özler, yalandir o isyan.. Cunku size o baskinin karsiligi bir ilgi, alaka vardir ki baska yerde bulmaniz mümkün degildir. Bu Jo meselesi gibi.. Nasil ki onu baska hicbir yerde o sekilde karsilayan bir taraftar olamazsa ayni sekilde Jo'yu dünyanin bugün hicbir yerinde girerken, cikarken, ayagina top aldiginda ve tam golü atacakken isliklayacak bir taraftar yoktur. Bu is karsiliklidir..
Alisamiyen net artik kimseyi karsilamaya gitmeyeceklerini, kimseye acik cek vermeyeceklerini dile getiriyor. Güzelim siz o ceki dolduruyorsunuz, hic korkunuz olmasin. O Alkislari Lincoln de Jo da fazlasiyla size geri ödedi, haberiniz olsun. Bence bir dahaki transferi daha fazla insanla havaalaninda karsilayin zira gün gectikce verdigimizi fazlasiyla geri alma konusunda hircinlasiyoruz biz..
Lincoln'ü biraz da transferin olayli/heyecanli gecmesinden dolayi binlerce insan karsiladi. Masallah adam buradan gidince futboldan sogudu, alti ay top oynamadi. Skibbe, bir daha oynamayacak ama cocugu belki hevesini geri getirir diyordu ki öyle oldu.. O alkislari ve hepsini geri ödettik biz.
Bir denge her zaman vardir..
Arda Turan isyan ediyor.. Ülkenin tepesindeki insan bu isyani yapiyor. Kendisinin de dillendire dillendire bitiremedigi gibi cok güzel bir hayati olan bu ülkenin kaymak tabakasindandir. Ne yapmistir inanin bir Galatasarayli olarak cok da anlayabilmis degilim. Üc tane kupa mi kazandirmis, Sampiyonlar Liginde tur mu atlattirmis ya da Galatasaray taraftarina muhtesem basarilar mi kazandirmis hic bilemedim. Bu sene olur da Avrupa'ya transfer olursa geriye bize ne birakacak, birisi cikip bana anlatsin lütfen..
Ama sakin ola ki Avrupaya ayak basmasin. Pire icin yorgan yakmasin..
Burada.. Robben var. Adam Ligde tek basina bilmem kac puan aldiriyor, Sampiyonlar Liginde bir tanesini bizimkiler atsa yüz yil gösterilecek golleri siraliyor, üst üste maclar kazanidirip bir yil icerisinde bonservisine ödenen parayi misliyle geri kazandiriyor ve bakin Van Gaal ne diyor:
"E normal.. Biz ona o kadar parayi bu golleri atsin diye verdik. Onun görevi bu"
Thomas Müller var. Harbi harbi yetenek. Parladigi dönem onu öven spikeri az daha dövüyordu Van Gaal.. Bu yasta bir cocuk bu kadar övülmez diye. Biz Monarsi ile yönetilseydik Arda Turan'i kral yapardik. Öyle sevdik ve öyle de bir hayat sunduk ona.. Isyani bana "komik" geliyor arkadaslarim..
Dahasi.. Robben'inden Riberysine kadar gayet mütevazi hayatlar yasaniyor burada. Sinema kapattirmaniza hic gerek yok cunku sizi kimse o kadar rahatsiz etmez. Kimse sizinle o kadar ilgilenmez.
Arda Turan'a yanlis-dogru ilk defa bir tepki koyuldu. Mübarek on bes ulusal gazete yarim ya da tam sayfa bu tepkiye, haksizliga ayrildi. Bilmiyorum ki bu Arda Turan tepkisi mi övgüsü mü oluyor toplamda ?
Ya ben bunun neresine aciyayim yahu ?
Sürekli olarak "Süper bir hayatim var, kiskaniliyorum biraz" ya da "bir yanimda güzel kiz, altimda süper araba e dogal süper bir yasamim var" beyanatlari veriyorsun ama bir yandan da sürekli sikayet..
Galatasaray iki yildir dördüncü. Galatasaray iki yildir en cok kazandigi Türkiye Kupasinda ceyrek finalin ötesini göremiyor. Galatasaray Skibbe ile 4.tur, Rijkaard ile 3. Tur'da iki yildir Avrupaya erken veda ediyor. Iki yildir Fenerbahce'ye yeniliyor. Galatasaray o Hakan Sükür yönetimindeki sampiyonluk disinda üc yildir bir basari elde edemiyor. Galatasaray bir dönem Porto ile beraber Avrupanin en cok Sampiyonlar Ligine katilim gösteren ekibi iken unuttum ben o dönemleri artik.. Galatasaray'da gecen sene yildiz performansini Lincoln bu sene de Keita göstermistir..
Simdi Arda Turan cocuk degil, 23 yas bitti. Ne kazandirmis ? Hic..
Yine de iyi Galatasaraylidir, ortalamanin üzeri bir yetenegi vardir. Gelistirirse her türlü kupayi da getirebilir. Samimi, psikoloji dilinden cok iyi anlayan, neyi nasil söyleyecegini bilen bir Galatasarayli. Ama buradan kendisine sesleniyorum lütfen Avrupa'ya gelmesin.. Ülkedeki yasami, saltanati burada sürdüremez. On kisiyi gecip de golü atsan da Basbakan kadar gündemde burada kalamazsin.. Baski var lakin o baskiyi olusturan nedenlerin icerisine bir bakin.. O ilgi, o salatanat, o Emniyet Müdürü ziyaretleri, o ülkenin gözbebegi konumundaki itibariniz..
Emin misiniz onlari birakip burada "siradan" insan olmaya dogru yol almaya ?
Iyi düsün.. Benden sana ve diger Türkiye Yildizlarina bir tavsiye.
Vay Anasini Sayin Seyirciler.!
Gecenlerde yeni kitaplar ismarladim internetten. Birisinin tavsiyesi ile degil öyle gördügüm icin bu kitabi da listeye kattik. Komiktir, eglencelidir diye düsündüm. Ithaki yayinevinden cikmis Murat Erdin imzali bir kitap. "Vay Anasini Sayin Seyirciler". Basladim ve iki saat bile sürmedi okumasi zira inanilmaz komik,eglenceli anektodlar vardi icerisinde.. Neler neler yoktu ki? Sami Hyppia'nin Samsunspor ve onun teknik adami Multescu tarafindan denenip Gerededeki kampa dahil edilip "bundan futbolcu olmaz" diye geri gönderilmesinden Daum ile ilk Fenerbahce dedikodusu ciktiginda "kokainman teknik adami bu klube nasil aldiririm" diyerek Türkiye Gazetesini mahkemeye vermeye kalkan Aziz Yildirim'dan tutun da 1900'lü yillara kadar uzanan ilginc hadiseler.. Sadik Deda'nin düsüp cikis tünelinden asagi yuvarlanmasi ve macin hakemsiz bir sekilde devam etmesi ya da rakibine attigi calimlarla rezil eden futbolcunun babasindan azar isitmesi.. Riza'nin ilk günlerinde henüz para kazanmaz iken Havaalanindan taksiye verecek parasi dahi yok iken yürüyerek evine gitme cabasi ve kimseden yardim istemeyecek olan gururu,adamligi.. Hakki Yeten'in babaliklari..
Kimileri gercekten cok ilginc ve cok komik.. Üc dört tanesini buraya aliyorum ki gülmekten kendime gelemedim özellikle Recep ve Hayruddin bölümlerinde.. Lütfen okuyun ve inanilmaz egleneceksiniz.. Yeteri kadar ilginc olduguna kanaat getiriseniz Murat Erdin'in bu kitabini 7,5 YTL karsiligi kitapcilardan edinebilirsiniz.. Yazari da tanimam etmem, bilesiniz.. Lakin..
..sadece bir tanesi beni biraz rahatsiz etti. Metin Oktay, Turgay Seren ve Zeki Müren'in icerisinde yer aldigi bu anektod onur kirici. Ben Zeki Müren dinlemiyorum ama onun cok önemli bir deger oldugunu düsünüyorum. Dinleyen arkadaslarim ona büyük saygi duyuyorlar. Bu sekilde isminin gecmesi hic hos degil. Burayi okuyan basin mensuplari, gazeteciler ve Turgay Seren ile sürekli görüsen insanlar var. Onlardan ricam bu anektodun dogru olup olmadi ve dogru dahi olsa bu kitapta bu sekilde yer almamasi gerekliligini yazara iletmeleri.. Mümkünse yeni basiminda bu bölümün yer almamasidir..
"Futblolcularin sanat dünyasi ile yakinligi eskiden beri normal görülen bir seydir. Zeki Müren de futbolcularin cogunu tanirdi. Galatasarayli Turgay Seren, Metin Oktay ve bir kac arkadasini Zeki Pasa bir aksam evine davet eder. Gizli bir davettir. Futbolcular basina görünmeden Zeki Müren'in saray yavrusu evine gelirler. Yemek hazirdir ve iceride muhtesem kizlar vardir. Yemekler yenir, ickiler icilir. Kizlar birer birer Metin Oktay'in, Turgay Seren'in yanina sokulur. Tam odalara cekilecekken Zeki Müren'in sesi duyulur: "Kaptan önce ben, sonra kizlar.." Futbolcular antrenmanli insanlardir. O nedenle evden kacmalari cabuk oldu."
Hic hos degildi.. Ama bunun disindakiler de muhtesem. Cok keyifliydi ve belki sizin de hosunua gider diye benim sectiklerimi suraya da ekledik..
Metin Oktay Geldi Devrim Bitti.!
Taksim'de baslayan sol görüslü bir gösteriye katilanlar sloganlar ata ata Dolmabahce'ye dogru inmeye baslarlar. Günlerden pazardir ve Galatasaray'in maci vardir. Devrimciler "is, ekmek, özgürlük, devrim" diye bagirarak yürümeye devam ederler. Inönü Stadi'nin önüne geldiklerinde Metin Oktay'in stada geldigini ve iceri girmek üzere oldugunu görürler. Göstericilerin arasinda sanatci Rutkay Aziz de vardir.Kalabaligin önünde yürüyenler Metin Oktay'i yakindan görmenin heyecaniyla devrimi unutup " Metin Oktay" diye bagirmaya baslar. Rutkay Aziz ve arkadaslari birbirine bakar. Ve sonra hep birlikte bagirmaya baslarlar: "En büyük Cimbombom baska büyük yok.." Metin Oktay gelmis, devrim bitmistir.
Hayruddin.!!
Trabzonspor'un eski teknik direktörü Sadi Tekelioglu bir dönem Genclerbirligi'nde yardimci teknik direktördü. Devre arasi kampi icin Antalya'ya gitmislerdi ve Sadi Hoca'nin esi hamileydi. Derken bekledigi haber geldi: "Müjde" dediler Sadi Hoca'ya, "Oglun oldu..". Sadi Tekelioglu'nun bir kizi vardi. Artik oglan babasi da olmustu. Cok mutluydu. Herkes Sadi Hoca'yi sarilip tebrik etti. "Hocam ismi ne olacak" diye sordu futbolcular. Sadi Tekelioglu "bilmem" dedi, "daha düsünmedik". Kampin keyifli ortaminda futbolcular bir fikir attilar orta yere: "Hocam oynayacagimiz macta ilk golü kim atarsa onun adini oglunuza verin." Sadi Tekelioglu oglu gibi sevdigi futbolcularini kirmadi. "Tamam" dedi. "Kim atarsa ogluma onun adini verecegim".
Takim ilk maci iskenderunspor ile yapacakti..
Mac 0-0 devam ederken Genclerbirligi penalti kazandi. Takimin penalticisi belliydi: Hayruddin. Sadi Hoca "eyvah" dedi, "cocugumun adi Hayruddin olacak. Ne yapalim kader böyle" Hayruddin gerildi vurdu ve.. top yan direge carpip disari cikti. Hayruddin golü kacirmisti. Sadi Tekelioglu sevindi. Belki de ilk kez bir teknik direktör yardimcisi kendi takimi penalti kacirdigi icin seviniyordu. Biricik oglunun adi az kalsin Hayruddin olacakti. "Direkten döndük" dedi Sadi Hoca kendi kendine.. Mac bittiginde Hayruddin hocasinin yanina geldi ve "hocam bilerek kacirdim" dedi "Hayruddin diye isim mi olur?". Herkes kahkahayi basti. Ama hikaye bitmemisti.
Ikinci hafta takim Erzincanspor ile oynayacak. Sadi Hoca'nin oglunun ismi hala konmadi. 80.ci dakikada Teknik Direktör Erkan Kural Sadi Hoca'ya döndü ve " söyle $irahman isinsin, oyuna girecek" dedi. Sadi Tekelioglunu bir sikinti basti. Sirahman orta saha oyuncusuydu ama gole yakindi. Ister misin golü atsin ve biricik oglunun adi Sirahman olsun ? Yok canim,Sirahman iyi topcuydu ama simdiye kadar 2 gol atmisti. Kalan 10 dakikada nasil atacak ? Sirahman, Sadi Hoca'nin endiseli bakislari altinda oyuna girdi. Bir girdi, pir girdi. Firtina gibi oynuyor. Her top ona geliyor.Top Sirahman'a geldikce Sadi Hoca'nin yüregi oynuyor.Macin bitmesine iki dakika kaldi. Durum hala 0-0, Genclerbirligi bastiriyor, top Sirahman'in önüne kesiliyor.Sirahman topu sürüyor, bir calim. Düzeltiyor, vuruyor. Sadi Tekelioglu gözünü kapatiyor ve gol. Evet top aglarda. Hem de güzel bir gol. Sadi Hoca gözünü actiginda herkes sarmas dolas. Kimse onu ve oglunu düsünmüyor. $irahman diye isim mi olur ? Takimda herkes mutlu. Sadi Hoca haric..
Üzgün bir yüzle soyunma odasina gidiyor. Futbolcular Sadi Hoca'yi görünce hep bir agizdan bagirmaya basladi."Hocam oglunuzun adi $irahman. Hayirli olsun". Golün sahibi Sirahman hocasinin yanina geldi. "Hocam cok mutluyum. Ne güzel, cocugunuzun isim babasi oldum". Sadi Tekelioglu, Sirahmana bakti, sonra sarildi. Kucakladi, onu kutladi. Sonra da futbolcularina dönerek üzgün bir yüzle konustu " Cocuklar biliyorum hepinize söz vermistim ama.. Ben cocugumun adini Sirahman koyamam." Herkes yine gülmeye basladi. Sirahman haric. Onun ici burulmustu. "Canin sagolsun Hocam" dedi Sadi Hoca iki hafta bosuna beklemisti. Evine gitti ve biricik oglunun adini Arif koydu. Arif büyüdü ve futbolcu oldu. Hocaligini kim yapti peki ?
"$irahman Berberoglu"
RECEP'I YAKALA.!
Besiktas'in Samiyonluk maci. Star TV macin naklen yayin hakkina sahip. Özel Televizyonlarin birbiri ardina kuruldugu yillar. Kanal 6 yeni kuruluyor ve Star'dan sürekli adam caliyor.Spor Servisindeki tüm yayincilar Kanal 6'ya transfer olunca yönetmen Mecit Bestepe ne yapacagini sasiriyor.Kanalin Patronu "Ne yap et bu maci yayini yap" deyince aklina o anda iyi oldugunu sandigi bir fikir geliyor. Beyoglu'nda oturan Yesilcam emekcilerinden yardim istiyor.Yesilcamcilar "Olur abi" diyorlar. "Biz yapariz yayini". Mac günü gelip catiyor.Mecit Bestepe merakindan yerinde duramiyor.Kalkip o da Inönü Stadina gidiyor.Maci canli yayinlayacak on iki kisilik ekipten profesyonel televizyoncu olan tek kisi macin yönetmeni. Yani Mecit Bestepe. Hatta resim seciciligini de kendisi yapiyor.Kameramanlarin hepsi Yesil Cam'dan.Mac basliyor. Kameramanlar sinema filmi cekmeye alistiklari icin sürekli pozisyon kaciriyor. Sanki yönetmen cikip "Olmadi bastan alalim" diyecekmis gibi.. Son derece agirlar. Rejide oturan yönetmen sinir küpü olmus durumda. Sagdan Besiktas'li Recep topla kaymaya basliyor. Yönetmen kulakliktan kameraya bagirmaya basliyor "Kameraaaaa, Recep'i yakala, Recep'i yakala!". Ve en olmadik sey oluyor. Saha kenarindaki kameraman kamerayi birakip Recep'i yakaliyor. Mac duruyor. Besiktas'li Recep dönüp kameramana bagiriyor. "Ne yapiyorsun kardesim, manyak misin sen ?" Polisler sahaya giriyor. Yönetmen rejiyi birakip sahaya daliyor ve kameramani dövmeye basliyor. Mac bir Yesilcam dramina dönüsüyor.
13 Nisan 2010
Ulusalci Spor Basini Zihniyeti ve Galatasaray.!
10 ya da 12 gün önce Ridvan Dilmen'in Jo hakkindaki yorumlari bunlardir. Ben burada Ridvan Dilmen'in analizine kesinlikle elestiri getirmiyor, "nasil der bunlari" yaklasimini da sergilemiyorum.
Yalniz bahsedilen program Türkiye'nin en cok seyredilen futbol programlarindan birisidir. Bizim sevgili Arda Turan'in da arada bir hatrini sorup "Türkiyede bu isi en iyi biliyor" diye etiketledigi Ridvan Dilmen de yorumcusu.
Sizce Arda Turan, Ridvan Dilmen ile görüsüyor ise onun Jo'ya bakisi nasil olur takim kaptani olarak ? O takimda bütünlük saglanabilir mi yahu ? Her ikisinin de Nonda sevgisi, birbirlerinden etkilendigi varsayimini da güclendiriyor.
Peki bu ülkenin en bilincli futbol yorumcusunun yorumunun bu oldugu noktada Galatasaray taraftarlarinin Jo tepkisi olagan degil midir ? O tepkiye "nasil sacmalamislar" yahu demeden önce bu yorumlara tepki koymaniz gerekmez midir ?
Iki yüzlü basini var bu ülkenin. Bugün olusan bütün problemlerin ebesi konumunda iken kendilerini takip edip ona göre bir eylem belirleyen taraftarlari suclayarak ekran basindan ahkam keserler..
Pek cogunda gözle görülür bir sekilde "ulusalci futbola bakis zihniyeti" yer alir. Bunu da sözünü veriyorum cok genis bir sekilde burada ele alacagiz. Bu bakis acisinin yarattigi hosgörüsüz ortam Galatasarayin gecmise oranla yildizi bol yabanci kadrosunun da yerlilerle olan uyumsuzlugunun nedenlerinden bir tanesidir.
Bireysel yetenegi olan adamlar cocukluklarindan itibaren digerlerinden ayricalikli bir sekilde yetisen ortamin getirisiyle problemli karakterler olarak dünya futbol piyasasinda yer alirlar. Iki farkli takim ile Sampiyonlar Ligini kazanan Ottmar Hitzfeld'in ya da Alemci Christiano Ronaldo ve Nani ile beraber Sampiyonluklar kazanan Ferguson'un basarilarinin sirri olarak bu oyunculari yönetebilmekten bahsederler.. 2001 Sampiyonlar Ligini getiren Mario Basler'in yaptiklari yenilir yutulur eylemler degil. Keza digerleri.. Mesele bunlari kovmak, bunlarin problemlerini sürekli gündeme getirip takim ici ayrimciligi körüklemek degil o takimi birbirlerinden farkli karakterlere ragmen takim yapabilmektir. Üc yil icerisinde iki Sampiyonlar Ligi finali,bir yari finali yasayan Bayern kadrosunun en cok diline doladigi sey budur: Farkli karakterlerin birbirleri ile uyumu.. Ki inanin sonunda kovulan sigara tiryakisi,alemci, dövüscü Basler'i transfer etmek degil yönetebilmektir o basariyi getiren..
En azili Terim düsmanlari dahi ülkenin son dönemdeki siyasetinden etkilenip Terimsever olup sürekli bir yerellige övgü, yabanciya gereksiz bir düsmanlik icerisindeler. Bu insanlarla icli-disli olan Arda Turan'in da söylemleri cok da garip degil.. Yerli teknik adam istiyorum filan..
Mehmet Demirkol'un Ferrari yorumunun temelinde Ferrari'nin kötü futbolcu olmasi yatmiyor, bir Türk klubünün transfer asamasinda Ferrari'nin karisini ikna etmesi, cok fazla caba harcamasi filan.. Bugün sadece kendi söyleminin esiri olmus konumunda farkli bir söylem icerisine girmekte zorlaniyor. Hem Ferrari, Lincoln ve ayni zamanda taraftarlarin yeni transferleri havaalaninda karsilama törenine gösterdigi tepkinin altinda "Türklügün asagilandigi sanrisi" yatiyor.
Ridvan Dilmen icin de ayni seyler gecerlidir. Semih Sentürk, Torres'den iyidir, Arda Turan on tane Keita,Elano eder vesaire..
Alti ve bazen sekiz tane olabilen yildiz yabanci ve onlarca yerli oyuncularin bir arada tutunamamasinin pek cok nedeni vardir ama bunlardan bir tanesi de yerli oyuncularin yakin oldugu bu spor yazarlarinin görüslerinden etkilenmesidir.
Galatasaray Real Madrid gibi basarisizliga dogru sürükleniyor. Burada özü itibari ile Galatasaray bir Real Madrid degildir lakin gelen yildiz oyuncularin yerlilerle olan uyumsuzlugu nedeniyle sürekli yine-yeniden kadro yapilanmasina zorunlu birakiliyor. Dolayisla yetenekli ve isbilir oyuncu-teknik adami gereken meyveyi veremiyor. Tüm bunlarin üzerine gecip birligi saglayacak bir Sportif Direktör basa getirilmezse Galatasaray takimi bu oyuncularin ve basinin elinde oyuncak olmaya devam edeceklerdir.. Sportif Direktörün görevlerinin bir kismini da üzerine alan Arda Turan da bu yükün altinda eriyecektir.. Seneye de Baros gider,Neill gider bir baskasi gelir. Dünyanin en iyisi de gelse o uyumsuzluk icerisinde bir basari gelmeyecektir..
Sergen Yalcinlar, Lincoln'ler, Mario Basler'ler.. Romario ya da Ronaldinho olarak isimleri uzatabilirsinz ve Messi her bakimdan türünün tek örnegidir.. Bunlari kovmak, bunlara karsi sürekli cephe olusturmakla bir yere varilmaz, mesele kovmak, sürekli ve sürekli ne kadar takim ruhundan yoksun olduklarini belirtmek degil, bir sekilde verim almak meseledir, beceridir..
"Adnan Polat, Jo'yu göndersin"
Gönderir.. Siz istediniz diye her sey oldu zaten. Skibbe de bu yüzden kovuldu, Arda da maalasef biraz da bu yüzden Kaptan yapildi, Rijkaard bile bilincli olmaktan ziyade basin destegi ile ayakta duruyor. Lincoln keza öyle..
Hicbirisini yöneteme, bu insanlar söz sahibi olsun, futbolcularin icerisine kadar girip ayrimciligi tetiklesinler.. cikan kavgalardan birilerini göndersin yönetim..
Ve inanin bana Hagi'yi bu son dönemin olusturdugu Ulusalci zihniyet dört kere bes kere asmisti. Onun saha icerisindeki azarlamalarina, bagirislarina, cagirislarina filan yüz milyon "Türkiye'yi asagiliyor" anlami yerlestirilmisti bile.. Bu ortamda ne UEFA kupasi ne de Sampiyonluklar burada olurdu..
Cok acil, tüm futbolcularin üzerinde etkisi olacak bir Sportif Direktör.. acil..Hakan Sükür olur, Tugay olur bilinmez ama sert, futbolcular üzerinde etkili ve mümkünse isbilir birisi..
Son olarak Jo kadar basiniza tas düssün emi..
12 Nisan 2010
Metin Oktay Sendromu: Hakan Sükür ve Arda Turan.!
Her ne kadar Galatasaray seyircisinin Galatasarayli olmasi kimi tesadüflere bagli olsa da bu takimin icerisinde kalan, bu takim ile beraber nefes alan insanlar bir süre sonra birbirlerine benziyor.
Ben otuz yil yil bes aydir bu dünyadayim. On yil önce böyle bir protesto eylemi gerceklesseydi bugün sevdigimiz ,saydigimiz ve taptigimiz futbolcumuzu göklere cikarir, her türlü güzelligi ona yapar, tekrardan ayakta kalmasina, bizi sirtlamasina imkan tanirdik. Nikah sahidi Fettullah Gülen olan Hakan Sükür'e dinsiz bir adam olarak verdigim destegi görmek icin eksi sözlüge bakmaniz yeterlidir sadece. Bazen kendime bile sasiriyorum ama Galatasarayliliktan ileri geliyor bu, biz böyleyiz biraz. Yine bu devam edecektir ama ara gecis olarak bunlar dile getirilmesi gerekiyor.
Efendim biz, bir adami kendimize Tanri belleyecegiz. Onu yetenek fakiri olsa dahi dünyanin en iyi futbolcusu yapacagiz gönlümüzde. Öyle ki buna ben Metin Oktay sendromu diyorum. Mutlaka bir Metin Oktay yaratacagiz her senenin kadrosunun icerisinden.. Istediginz kadar itiraz edin, Galatasarayin oynadigi dönem icerisindeki Metin Oktay'i Hakan Sükür idi. Simdi ise:
Arda Turan..
Bu futbolcular analarinin karnindan sansli dogmus insanogullaridir. Biz size degil siz Galatasaray seyircisine ve Metin Oktay'a sükredin.. Ve bilsinler ki en son arkasini dönecegi yer Galatasaray seyircisidir.
Bakin Pazartesiden itibaren her gün mac seyretmis bir sekilde kafayi siyirmak üzereyim.Onlarca farkli ligden milyon tane mac izledik. Milyon tane futbolcuyu kimse bilmez iken oraya buraya tanitim yazisi seklinde gectik. Yetenegin ne oldugunu biliyor ve derecelendirebiliyorum. Hatalar, kusurlar, istisnalar olsa da yüz tanesinden doksanini tutturacak kadar bu isten anliyoruz. Hakan Sükür Bursaspor sonrasi Galatasarayda oynamasinin nedeni yetenegi degil baslarda Feldkamp idi.Baris Özbek'ten cok bir farki yoktu ve daha cok Alman hocanin oyun felsefesine uyan bir yapisi vardi, yildizsiz, disiplinli, mücadele gücü yüksek ama gol vurusu acisindan beceriksiz, ücüncü liglerde bile tutunamayacak kadar yeteneksiz.. Ama orada iste biz Metin Oktay'imizi bulduk.. Kafasi haric yetenek fakiri bir adam ama öyle mücadele ediyor ki tamam dedik, yeni Metin Oktay'imiz bu. Kriter ne kadar Galatasarayi sevdigini söylemesi, ne kadar Galatasarayli oldugunu belirtmesi ve bunu saha icerisinde golleriyle degil mücadelesiyle göstermesi. Itaat kültüründen gelen adamin babasina ve tuttugu takima sorgulamadan boyun egmesi, saygida kusuru bulunmamasi aslinda onu bu yerlere götüren en önemli karakteristik özelligidir..
Cok sevdik. Biz öyle sevdik ki yetenegine filan kimse bakmaz oldu. Ona ait yeni terimler gelistirtik futbol literatürüne gececek.. Ona ait yeni kavramlar, yeni rekorlar, yeni oyun yapilari.. Inanin baska bir takimda olsa coktan yokolup gidecek iken Galatasarayin Metin Oktay sendromu yüzünden onu burada tuttuk, sevdik ve cok baska yaptik..
Ona verdigimiz sevgi nedeniyle onun kazanclarini hic masaya yatirmadik, istedigimiz tek bir sey vardi. Kosmasi.. Evet, gülmeyin, kosmak yahu. Yüz insandan doksandokuzunun yapabildigi bir eylem. Saha icerisinde sadece kosacak.. Bizim ihtiyacimiz olan sey gollerden baska bir sey, biz onu golleri nedeniyle sevmedik, beklentimiz gol atmasi degil daha cok sahada Metin Oktay ruhunu sergilemesi gerekiyordu. Golleri biz zamani geldiginde ona attiririz gerekirse ama yapilmasi istenilen tek bir eylem vardi: Kosmak.. Sürekli kosmasi.. Belki bunun yaninda kimsenin yapamayacagini yapabilecek bir farkli yetenek de gerekiyor, o da onda vardi.. Kafa golleri.. Zira seyircinin disarida onu farkli kluplerinin taraftarlari arasinda digerlerinden ayiracak bir özellige ihtiyaci vardi. Bu yetenegi aslinda Avrupanin ve Türkiye liginin pek cok klubü icin yetersiz iken bize yeter idi. Hakan Sükür'ü o kadar cok sever, hucum presi ve kafa hakimiyetinden olusan yetenegini sürekli dile getirir iken dahi italya'nin orta sira takimlarindan olan Torino'da basarisiz olacagini adim gibi biliyordum.. Birakin Torino'yu henüz bizim sevgimiz ve klubumuz icerisinde sürekli forma giyerek sinif atlamadan önce bu yillarda ücüncü liglerde dahi tutunamayacak bir yetenege sahip idi..
Bu kosma eylemi bizim icin takim sevgisi demektir. Bu bizim icin mücadele ediyor kaninin son damlasina kadar demektir. bu bizim icin cok sey demektir. Golleri kacirdigi icin cok kizdik ama kosmadigini göremedik hic ve bu yüzden bizim sevgimiz sürekli onu korudu. O yeter ki kossun ve Galatasarayi ne kadar sevdigini söylesin.. Ben korurdum, biz korurduk onu ve deli gibi savunduk ettik..
Onun da hakkini yemeyelim terinin son damlasina kadar islatti, son saniyesine kadar kostu sürekli.
Sadece üst düzey kafa hakimiyeti oldugu icin onu getirdigimiz yer inanilmazdi. Misal tuttu bir kizi sevdi lakin sevdigi insan cok baskaydi Türk filmi tezatligindaydi desek yanlis olmaz.. Kiz onu dogal olarak istemedi ama reddettigi adam tipik bir Sakarya insani olan Hakan Sükür degil Galatasaray seyircisinin Metin Oktay'iydi.. Bugün yasini basini almis bir insan olarak o insana hak veriyorum ama o gün o kiza hepimiz sinirleniyorduk.. Nasil bizim kralimizi istemez ?
Dandrik bir futbol yetenegi ile Galatasaray seyircisinin onu nereye getirdiginin üzerine kimse konusmuyor ya, bu beni delirtiyor. O kosan adam kendisine karsi cok da hos duygular beslemeyen kizi istemeye babasiyla degil ülkenin basbakani Tansu Ciller ile beraber gitti. Böyle bir gücü ona Galatasaray'in seyircisi vermistir. O alti ay sonra gecersiz olacak olan gönülsüz nikahi dahi biz kiydirdik, bugün utaniyorum ama baska sansim da yoktu, cocuktum, cok seviyordum Hakan Sükür'ü ve dogru bir sekilde bakacak konumda da degildik.
Ister Televoleler'deki görüntülere isterseniz de 1992-96 arasi yapilan maclara bakin, Hakan Sükür'ün yildiz olacak bir konumu yoktu. Özellikle Saffet Sancakli dönemi itinayla izlenmelidir, birakin defansin dahi atabilecegi golleri, üc metreden bos kaleye dahi atamiyordu.. Istedigimiz sadece digerlerini susturacak iki üc gol idi.. Ondan cok daha yetenekli insanlar harcanip gider iken onu Galatasaray seyircisi tutmus, yildiz yapmis, kral yapmis, en tepeye yerlestirmistir. Basbakanla muhattap olabilir, ülkenin en taninir insani olur iken sözlesme yenileyecegi zaman bizim pek göremedigimiz zorluklari da klube cikartmis, her zaman yerlilerin arasinda en yüksek ücreti almis, cok güzel bir yasami olmustur. Leeds'e attigi golde herkes sasiriyor ama bilmiyorlar ki on yil daha futbol oynama imkani olsa biz ona Messi'nin atabilecegi golleri de attirirdik. Hakan Sükür saha icerisinde Metin Oktayvari mücadelesi nedeniyle degisen bütün teknik direktörlere inat sürekli forma giymis, basladigi yer ile bitirdigi nokta arasinda ucurum yaratmistir. Her futbolcu icin bunlar gecerli degildir, misal Tanju Colak, hangi takima giderse gitsin basarili olabilecek bir yetenege sahiptir ama Hakan Sükür degil..
Geldigi noktanin temelinde ne disiplinli olmasi ne de yetenegi yatar, Galatasaraylilarin Metin Oktay sendromunun bir ciktisidir. Iorfa'yi dahi alti yil boyunca Galatasaray gibi bir klubün kadrosunun ilkonbirine yerlestirin, bir gelisme katedecektir. Bu yüzden yanlislikla Fenerbahce'ye gidecek olsaydi bugün nerede olurdu oturup düsünmesini isterim.
Arda Turan'in yetenegini asla tartismiyorum. Bizzat ben yazdim, cizdim zaten. Lakin o yetenegi ile geldigi konum arasinda bugün ucurum vardir. bu ucurumun nedeni Galatasaray seyircisinin futbolun disinda futbolcusuna Metin Oktay hasretinden dolayi gösterdigi sevgidir. Eger Avrupaya bugün giderse Hakan Sükür gibi alti ayda geri döner. Beklemelidir, biz onu, ona yükledigimiz sorumlulukla ve sevgimizle daha da iyi yapacagiz.. Galatasaray gibi büyük bir klubün ilkonbirinde yerini her zaman hazir tutacagiz. Onun kadar yetenekli olan ve belki de daha fazlasi dahi diyebilecegimiz Semih Sentürk gibi olmayacaktir sonu.. Iste bu yüzden cok yetenekli olan Özer Hurmaci da bir Arda Turan olmayacaktir. Onun arkasinda biz vardik ve yine biz olacagiz..
Öyle bir konuma gelecek ki Liverpool'a ihtisami olan, Türkiye'nin en iyi oyuncusu olarak gidecek ve oynarsa yetenegi oynamazsa da Liverpool'daki oyuncunun ona garezi olmasi ya da takimin kosullarinin onun yetenegine uygun olmamasi konusulacaktir ve en kötü geriye gelip Hakan Sükür gibi bu sevginin yarattigi kosullarda basaridan basariya kosacaktir lakin öncülü olan Hakan Sükür'ün yedigi onca hakarete, küfüre karsilik yapmadigi bir seyi o da hicbir zaman yapmamasi gerekir:
Küfür de yese, hakarete de ugrasa Galatasaray seyircisine sirtini dönmeyecek..
Bizim degil, onun hayrina bu olmasi gerekir zira biz yeni bir Metin Oktay yaratiriz ama o baska bir Galatasaray bulamaz..
Simdi kaldigi yerden kosmasina, ne kadar Galatasarayli oldugunu söylemesine devam etsin cunkü o da farkinda, Messi degil ama öyle olmamasina ragmen Messi'den daha degerlidir burada.. Cunku bizim baktigimiz salt yetenek degil Galatasaray sevgisi, Galatasaray aski.. Peformansi düserse, calim atamazsa sorun degil ama Galatasarayliligi sorgulanirsa sonu cok kötü biter bu filmin..
Bu Biz'in arasinda bugün "Borges" yoktur ama orada 15 yil yasamis insan olarak bunlari söylüyorum ben.. Hala o kadar SIKI Galatasarayliyim lakin artik biraz baska bakiyorum.