30 Temmuz 2010
Ella & Eylül.!
Soldaki ablamin kücük kizi (Ella) sagdaki ise teyze kizinin kizi. (Eylül). Önce yarin sabah izinden önce son kez olmak üzere soldaki canavari ziyaret edecegim ve sonra da sagdakini.. Cuma-Cumartesi-Pazar da babaya destek, tam gün calisacagiz.. Geceleri tivitleriz ama..
Hepinize iyi hafta sonu tatilleri.!
29 Temmuz 2010
Markus Merk Hamlesi.!
Birileri bana sorsaydi bu dünyanin en iyi hakemi kimdir diye Collina ile Merk arasinda secim yapmakta zorlanirdim sanirim. Lig Tv muhtesem bir hamle yapmistir bana göre. Hem insan hem de hakem olarak cok özel bir sahsiyeti ülkeye getirerek nerden baksan zarar olan Toroglu'nun yerini mükemmel bir sekilde doldurmustur. 2004 Avrupa Sampiyonasi finalini ve 2003 Sampiyonlar Ligi finalini yöneten, 3 kez Dünyanin en iyi hakemi ve 6 kez de Almanyanin en iyi hakemi secilmis Markus Merk'i ülkemizde yorumculuk yapar iken görmek cok hos olacaktir.
Almanyada daha cok 2000/01 yilinin o müthis cekismesine sahne olan ligin cok önemli macinda verdigi cok önemli karar ile aniliyor. Schalkeliler 4 dakikaligina sampiyon olur iken Merk, Thomas Ujfalusi'ni kaleciye verdigi pasi "geri pas" olarak degerlendirip macin 94.dakikasinda verdigi frikik karari ile Bayern Münih'in sampiyon olmasini saglamistir zira Anderson frikigi gole cevirmistir. Bu yüzden Schalkelilerin nefretini kazanmis ve o günden birakasiya kadar olan sürec icerisinde bir daha Schalke macinda görevlendirilmemistir..
Aslinda o bir Dis Hekimidir. Tükkani satip uzun zamandir sagda solda konusmaci olarak görev yapiyor.1990 yilindan bu yana Hindistana ve Hintlilere gönüllü yardim elcisi olmus durumda. Memleketi Kaiserslautern'de Hintlilere destek adi altinda vakif kurmuslugu da var. Iyi bir insandir ve karsiliksiz bir sekilde yardimlar yapar uzak fakir ülkelere.. Karakteri de cok saglamdir. Benim en cok sevdigim alman hakemiydi.. Hitzfeld ve Kahn ile ayni anda veda macina cikmisti ve biz o zaman söyle bir klip yapmistik hepsine birden..
Lig TV, tüm maclari artik canli veriyor, Erman Toroglunu'nu devre disi birakip yerine muhtesem bir isim getiriyor, canli verdigi maclari iki kisi ile güzel bir sekilde yorumlama cabasi icerisinde. Cokca kez dövün, sövün ama biraz olsun bu cabayi da alkislamayi bilmeli. Lig Tv kisa zaman icerisinde etkisini gösterecek dogru isler yapmaya basladi ve olumlu anlamda hizmet etmeye calisiyor ülke futboluna.. Cabayi görüyoruz, takdir de ediyorum lakin devamini da bekliyoruz..
Galatasaray - OFK Belgrad : 2-2
Bu sezonun ilk resmi maci beraberlik ile sonuclandi. Skora göre cesitli asagilamalarin gelecegini kestirmek zor degil ama sunu söylemek isterim ki Galatasaray kötü oynamadi. Belgrad takimi birisi oldukca zorlama bir sekilde rakibe carpip giren ve digeri kaleci hatasi olan iki tuhaf gol atti. Bunun disinda pozisyon vermedi desek yeridir. Lakin ikinci gol defans kurgusu acisindan ciddi bir sorunun göstergesi. Takimin en uzun adaminin Servet degil de bir baskasi ile eslesmesini gectim bos kalmasi affedilecek bir hata degil. bunun disinda ve bundan da beter bir sorun var:Kaleci Aykut.. Yedek kaleci olmanin ötesinde bu takimda baska bir is yapamacagi asikar.. Artik zorlamamali ve avazi ciktigi kadar bagiriyor:Benden kaleci olsaydi bugüne kadar coktan olmustu diye..
Servet-Neill tandemine Sabri-Balta beklerinin önüne Sarp-Baris-Ayhan üclüsü ve Arda-Serdar kenarlarina da Batdal forveti. Takimin kaleci sorununu bir kenara birakirsak temel problem böyle bir kadronun yeteri kadar ofansif olamamasidir. Mehmet Batdal'in form durumundan öte bir skor üretme sorunu var zira bu sistem görüntü itibari ile tek forvet oynasa da kenarlarindan birisinin bazen ikisinin "disforvet" olma özelligi nedeniyle oldukca ofansif bir acilimi mevcut. Hem Arda hem de Serdar kenardan ziyade kanat oyuncusu oldugu vakit golün üretimi adina sikinti oldukca fazlaydi. Bir kenar cizgiye indiginde digeri forvete eklemlenemiyor ve bu oyuncunun biraz da niteligi ile ilintili bir durum.. Kewell-Pino ikilisininden en azindan birisi her zaman sahada olmak durumunda.. Keza orta üclüden birisinin -Misal Mustafa Sarp- yine rakip takimin dörtlü defansina denge saglayici olarak ofansif bir rolü olmalidir.
Her ne kadar hata yapsalar da tandem ikilisi olarak Servet-Neill su durumda olabilecek en iyisi. Mac icerisinde beni sasirtan en önemli farklilik Hakan Balta'nin hucuma destek veren görüntüsüdür. Doksan dakika boyunca Arda'nin etkili oynamasinda rolü oldukca fazlaydi. Her zaman arkadaki bek öndeki acigi büyütür, Balta'nin formu o kenari daha islevsel yapacaktir. Serdar icin bir kac mac daha beklemeyi uygun görüyorum ve Mehmet Batdal goller kacirsa dahi fizigi,yasi ve heyecani ile beni heyecanlandiriyor.
Bu zayif rakip karsisinda baski kendiliginden geliyor ve biz orta üclünün ne durumda oldugun yine göremeyecegiz. Kendine güvenen bir takimin olasi bir presi sonrasi ne denli ayakta kalip topa hakim olacak bunun ilerleyen maclarda görecegiz. Mustafa Sarp iyi bir görüntü cizer iken Ayhan muhtesem paslar cikardigi ölcüde o derece basit hatalar yapti. Baris Özbek, Aykut Ercetin gibi iyi bir yedek olmanin ötesinde düsünülmemeli. Bu üclünün yetersiz olduguni biliyoruz ve fakat buradaki iyilesme sadece oyuncu bazinda olmayacaktir. Yerlesim güzelligi de pas dolasiminin önemli bir unsuru ve ben elbette Rijkaard'dan bu gelisimi bu sene icerisinde görmek istiyorum.
Pino'yu gördük ve ilk izlenimler oldukca olumlu oldu zira hizli, teknik ve gole dogru ilk hamlesi olan, her bakimdan eksikligi giderecek bir oyuncu. Su kadro yapisi icerisinde Pino'nun kanattan cok kenar oyuncusu olmasi, cizgiden cok iceriye kacabilecek yapisi ve forvet özelligi cok ama cok önemlidir. Bu kadar hizli oldugunu bilmiyordum ve sevindim isin acikcasi, bir aksilik olmazsa Galatasarayin degismez bir oyuncusu olacaktir ve dogruyu söylemek gerekirse Serdar Özkan'dan sansi bana göre daha fazla olacaktir.
Iki kenara yerlestirebilecegimiz dört oyuncumuz var. Serdar-Pino-Arda-Kewell. Bu kadro yapisi icerisinde Arda'yi öne cekmek cok mantikli olacaktir. Kewell-Pino-Baros üclüsünün arkasina ve gole yönelik seklinde cok daha can yakar. Sürekli topu istemesi, akilli bir yere oynamasi ve topla olan iliskiyi seven görüntüsü nedeniyle kesinlikle ön-ic-ofansif bir oyuncu olarak yerlestirilmelidir takima.. Formu üst düzeyde, sezona cok güzel bir baslangic yapti ve gecen sezon denendigi bölgede kalici olmasi benim beklentim. Kendisini o yönde gelistirdigini de görüyoruz. Calimlarindan ziyade ileriye dönük paslari ve akliyla oynamasi nedeniyle oyun kurucu olarak ön-ic seklinde ofansif bir görev icerisinde sahada olmasi gerekir.
Kewell.. Ona olan sevgimden ziyade taraftarlarin ona olan sevgisine hastayim. Pino icin belki biraz kötü oldu ama bir oyuncuya karsi böyle bir bagimliligin hasar almadan yoluna devam ediyor olusuna seviniyorum. Insanlar Kewell saha kenarina geldiginde seviniyor, ben ise taraftarlarin onun ismini her seyi bastiracak seklinde tezahurat yaptiginda tüylerim diken diken oluyor.. Birakin sevgiyi oyuna girer girmez zekice paslari ve oyun stili inanilmaz.. Böyle bir adami yeteneginden dolayi degil sadece futbol zekasi nedeniyle hemen ilkonbirin ilk ismine ismini yazarim.. Öyle güzel.!
Kötü skordan,ciddiyetsizlik ve kaleci sorunundan, yapilamayan transferlere kadar cok seyden bahsedebilirsiniz ama oynamak isteyen, istahli bir Galatasaray, cok da kötü oynamayan bir takim vardi bugün sahada.. Beni endiselendiren sorun kalecisizliktir. Digerleri düzelir.. Düzelmek zorunda.!
NTV Üzerine.!
Ben NTV ya da NTV Spor'u uzun zamandir izlemiyorum. Daha dogrusu icerige yönelik derinlikli bir elestiri getirecek kadar takip edemiyorum. Internet sitelerine yerlestirdikleri videolardan kimi programlari uzunca bir süre araliksiz takip etmeme ragmen genel yayin politikasi üzerine bir kac bir sey söyleyebilirim sadece.. Rahatsiz eden yorumcularin tarafgirligi ya da Galatasarayli akli basinda bir yazari oraya cikartmamasi degil. En azindan beni rahatsiz eden yorumcunun takim kimligi "artik" degil. Nitelik sorunu var ortada ya da ben cok eski NTV'nin pesinden kosturuyorum. O degisim coktan gerceklesmis ve ben bunlari görememis de olabilirim..
Kenan Onuk'un programlarini izlerdim. Bugün tüm Türkiye'nin biraz da hakli olarak alaya aldigi Ömer Üründül ve Kemal Belgin ile mac öncesi ve sonrasi yaptigi pazar programlarini ya da 90 dakikayi kacirmazdim. Kenan Onuk da siki bir Fenerbahceliydi.. Üstelik siradan bir takim tutma degil koyu bir Fenerbahce kimligi vardi ortada ve fakat tüm bunlarin bugünden farki her seye ragmen toplamda yorumcularin nitelikleriydi. Kurulan cümlelerin icerigi, sakinlik ve sayginlik diye özetleyebiliriz.. Programlar icerisinde rahatsiz edici bir durum yoktu, seyrederdik ve keyif alirdik. O Fenerbahceli,bu Galatasarayli gibi bir ayrim da dile getirilmezdi.. Program yapan insanlarin kendilerine bir saygisi vardi ve futbol yorumcusu kimliginin önüne taraftarligi gecemiyordu. Mesele biraz da budur.
Keza bugün icin bu minvalde elestirdigim Mehmet Demirkol da bu durumdadir. Zamanla burada bende dahi olusan o yorumlardaki tarafsizlik durumu Demirkol'da da gerceklesmistir. Kendisine saygisi olan insanin izleyen, okuyan insanlara da saygida kusur etmeyecegini düsünürüm.
Mehmet Demirkol'a kendisinin tabiri ile 13 sayfalik bir elestiri yazisi yazdim tarafgirligine hitaben.. Buna ragmen diyorum ki: Demirkol, bu ülkenin daha saglikli bir spor toplumu olmasi adina her gün bir sekilde konusturulmali, yorumlari da degerli kilinmalidir. Futbola dair sahsen benim ondan alacagim fikirler sinirlidir ve fakat bu ülkenin özellikle futbol disi yasanilanlara karsi olan tavrinin Mehmet Demirkol'den alacagi cok önemli elestirileri ve yorumlari vardir.Bizde birikmis olan borcunu asla ödemeyecegimiz NTV sayginligina da ben onu yakistiriyorum. Böyle bir akil ve NTV birlikteligi oldukca güzel. Özellikle Demirkol'u buraya yerlestirdim ki asagidaki Sergen Yalcin/Ridvan Dilmen "sikintisinin" anlasilmasinda taraflilik acisindan bakilmasin zira sorun niteliktir.
Dün Young Boys-Fenerbahce macini ve sonrasindaki yorum yapilan programi izledim.
Ridvan Dilmen maci yorumluyor. "Saga.. simdi sola.. babababa arkanda hadi olum"
Bu nedir yahu ? 20 yil öncesi dahi tuhaf kacacak bir yorumculuk örnegidir. Ben izlerken bana saygisi olmayan bir yorumcu vardi ekranda. Neden bunu yapiyor, anlamiyorum. Kendisinin "Ben cok iyi Fenerbahceliyim" gibi bir durumunu halka yansitmak gibi bir derdi olamaz zira tüm Türkiye bunu biliyor. Yillar yillar sonra onca deneyimi sonrasi canli yayin heyecani filan da olmasi mümkün degil.
Son bes yilda binin üzerinde mac seyrettim belki. Almanyada bir kez olsun böyle bir yorumculuk, sacmalik görmüs degilim. Yine de mac ici yorumlarinin niteliksiz oldugunu söyleyemem. Maca dair beklenilen ölcüde derinlikli analizleri ve yorumlari vardir ve bu yüzden oraya cikartilmasi dogrudur ama bu "saygisizlik" boyutunun kaynagi nedir, onu bir arastirmak gerekir. Bu "bosvermislik" halinin temelinde kanalin en yukarisinda tutulan, en cok para verilen ve belki de en az elestirilen olmasinin etkisi mi vardir bilemiyorum.
Dahasi Ridvan Dilmen, futbol yorumculugu konusunda kabul etsek de etmesek de bir degerdir. Artik bunu tartismak istemiyorum. Avrupa futbolu konusundaki eksiklikleri ilk görüntünün kandiriciligi ekseninde ona sacma sapan yorumlar yaptirsa da yerel ligin analizi konusunda ihtiyac duyulan bir insandir, kabul ediyorum. NTV'nin ona program yaptirmasi konusunda "neden" sorusunu bu acidan sormuyoruz ama her gün her yerde ve her an Ridvan Dilmen'in ekrana cikartilmasi bence en basta yorumcunun icinin bosaltimasi adina yorumcuya yazik..
Kenan Onuk zamani Ömer Üründül bu ülkenin en akli basinda ve farkli, nitelikli futbol yorumcusuydu. Bugün geldigi nokta biraz da her yerde ona muhtac kalinmasinin yarattigi bir "taskinliginda anlamsizlasma" sorunudur. NTV sonuna kadar parasini verdigi adami son nefesine kadar degerlendirmek isteyebilir lakin bu iki acidan da sakincali bir durumu ortaya cikariyor. Yorumcunun icinin bosaltilmasi ve onun NTV ile beraber anilmasi.
..acik kalan kanal sonrasinda bana Ersin Düzen-Sergen Yalcin showunu izledim. Iste budur dedik.!
Oturdum sonuna kadar bu ikilinin muhabbetini izledim zira izlenmeye deger bir seyler var ortada. Gülüyorsun.. Tuhaf cümleler cikacak, biliyorsun, geyik yapacaklar diye bekliyorsun ki Ömer Üründül'ün telafuzu ile dalga gecenler sik sik Sergen Yalcin izlemeliler. "Skoc, stoc" diye giden muhtesemlikler.. Telafuzu hos görelim de cümle kuramiyorlar. Mahalle agzi ile mac yorumlamalar ki Sergen Yalcin, siradan futbola uzak bir mahalle cocugunun televizyona cikmis halidir. Bu yüzden izleniyor daha cok.. Ilk bakista, derinliksiz, yüzeysel bir sekilde söyleyeceginiz seyleri o sizin yerinize televizyonda üstelik mahalle abisi jargonunda söylüyor. "Valla " ile baslamayan bir cümle yok, "abi iste x takima yakismayacak futbolcu" vesaire.. Mesele burada ilgi cekmesi, cok izlenmesi degil neden siradan bir futbolsever "dogru düsünemiyor" bize aciklanmali, yol gösterilmeli ve aslinda düsündügümüzün cok da dogru olmadigini görmeliyiz.. O yüzeyselligi ve kaba futbol yorumunu tüm ülkeye yaymak degil, onu yok etmek hedefiniz olmalidir.
Buna göre taraftar baskisi farkli olmali ki yönetimler bu baskidan uzak bir sekilde daha dogru hamleler gerceklestirsin.
Benim Haldun Üstünel konusuna dair "Taraftar onu cok severdi, cok iyi transfer yapardi ve keske transfer yapmaya devam etseydi ,kovulusuna üzüldük" diye yazi yazmam gibi bir sey. Tüm ülke halkinin ilk etapta agzindan düsünmeden cikacak olan kelimeleri biz Sergen Yalcin'dan duyuyoruz. Belki pek coklari patavatsizligi ve acikca söylemek gerekirse sacmalarken kimseye kiyak gecmeyip tarafsiz kalmasiyla onu dinlemekten keyif aliyor ama sizin göreviniz bu mudur?
Yorumcularin ülkede sanilanin aksine cok önemli bir misyonu vardir bu acidan. Kendimden biliyorum.. Tek bir yazi ile cok insanin düsüncesini degistirebildigimi cokca defa gördüm ama beni okuyan onlarca insan iken onlari izleyen milyonlar.. Ben bu acidan hata yapabilirim ama onlarin cok daha dikkatli olmasi gerekiyor ve her seyin öncesinde de icerik geliyor.
Sergen Yalcin'i izlemesi, dinlemesi cok keyifli. Lakin isin futbolla, sporla cok fazla ilgisi yok. Ahmet Cakar, Ali Sami Alkis, Sinan Engin versiyonunun biraz genc olanindan baska bir sey degil. Dahasi Ersin Düzen, Güntekin Onay gibi isimlerin futbolla iliskisi kabul edilebilir bir düzeyde olsa dahi sunum karakteri acisindan yillardir icerisinde kaldigi kurumlarin etkisinden kurtulamamistir. Bu yüzden Kenan Onuk,Fuat Akdag,Okay Karacan sakinligini ve daha önemlisi "yöneticiligini" göremiyoruz. Yorumcu degil moderasyon acisindan hepsi sorunludur bana göre.
Ersin Düzen-Mert Aydin-Güntekin Onay Avrupa futboluna dair program yapiyor. Programin icerisindeki her insanin futbol bilgisi konusunda testi gecmis olmasina ragmen yönetilemeyen bir program nasil olur, burada görebilirsiniz. O normal kosullar altinda üc önemli insanin toplamindan cikmasi gereken kalite yok ve bu NTV'nin kendi icerisinden bir türlü Kenanonukyayinciliginiin devaminin getirilememesi sonrasi transfer ile isi halletmek zorunda kalmasinin bir sonucudur.
NTV yönetimi dün Young Boys macini ve sonrasi yapilan Ersin Düzen-Sergen Yalcin programini izlesinler. Lütfen iki kere izleyin. Rahmetli Kenan Onuk'un varettigi bu sayginliga bu mac yorumunu ve programini yakistiriyorlarsa degisim coktan gerceklesmis ve biz burada haybeye yaziyoruz demektir.
Sükür ki genelde elestirip birakmiyorum ben.
Yeni isimler getirin. Ridvan Dilmen'in de icini bosaltmayin.. Hala bir sayginligi var iken önlemlerinizi almanizi tavsiye ederim. Onca güzel insan var yahu,futbolciu eskisine kalmak durumunda degilsiniz ki ? Ridvan Dilmen'in zamanlna NTV'nin kimligi olmasi biraz da ortaya koyacak bir kimligin olmamasindan da kaynaklidir. Oysa gecmise biraz basi cevirmekte fayda vardir.
Gecenlerde Ibrahim Altinsay'a yorumculukla ilgili bir soru geldiginde "isterdim ama teklif almadim" dedi, neden böyle bir güzellik degerlendirilmez ? Bülent Timurlenk, bir acidan rahmetli Ahmet Kaya gibi kendisini reklamsiz, promosyonsuz bir sekilde yorumlariyla var etmis bir insan. Hayir Avrupa Futbolu degil Türk futbolu adina da "yorumcu" kimligi degerlendirilebilir ? Tanil Bora biraz ikna edilmesi güc bir insan olsa da hicbir sekilde bizim tanimadigimiz ama sizin bize tanitacaginiz cok güzel isimler olmali. Kavga etmeden, sakin bir sekilde elestirinin dogasinda olan nefretten beslenmeden futbolu yorumlayacak nitelikli insanlari bulup cikartmalisiniz..
Biz Telegollerden sikayet eder iken Sergen Yalcin'i bunlarin karsisina cikartmak komiktir.
Lincoln'ün, Jo'nun, Kazim'in gece klubü performanslarindan ziyade attigi calimlardan alinan keyfin, verdigi ara paslarin ve yaptigi kosularin güzelliginden alinan hazzin izleyiciye iletilmesi gerekir. Onu bunu carmiha geren zihniyetlerden ve iliskiler dolayisla sagi-solu hedef alan aciklamalardan ziyade biz "futbolun" kendisinin yorumlandigi bir kanal istiyoruz. "Yani ben bilmiyorum valla bu fenerbahce topcusu degil acik konusmak gerekirse" cümlelerinden ziyade basi-sonu belli analizlere ihtiyaci var bu ülkenin..
Isterim ki kimsenin tanimadigi isimleri cikarin. Arda yorumuna gecmeden önce "gecen konustum kendisiyle" gibi bir yakinlasmalarin olmadigi nice güzel insan var, bulup yetistirmek sizin görevinizdir. Hakan Ünsallar,Sergen Yalcinlar baska bir kanalin, isin magazin yönünden ekmek yiyenlerin el atacagi degerlerdir, bizim algiladigimiz NTV'nin degil.
Benim NTV'ye saygim sonsuz. Bu blogu yapiyorsam eger zamaninda o kurumun bize sundugu belgesellerden Okay Karacanlara kadar futbola farkli sekilde bakmasi ve baktirmasi sonucudur. Sakinlik yahu NTV.. Sakin bir sekilde keyif alarak futbol maci izlemenin diger adiydi. Sagi solu elestirenlerden ziyade alinan keyiflerin bize yansimasiydi.
Dün bir mac ve bir yorum programi izledim, üzüldüm.
"Valla simdi Abi kizcaklar bana ama Skoc" olmamaliydi..
28 Temmuz 2010
Fredi Bobic Geri Döndü.!
Dün Bobic 11 yil sonra bu sefer Sportif direktör olarak Stuttgart'a döndü. 38 yasinda
Sadece bir iki ay geriye gidelim ve Hamburg delegelerinin sectigi isimlerin(yönetici grubunun) klube futbolü yönetmesi icin atadigi diger sikka bakalim.
Hamburg sportif direktör olarak gecen sezonun sonunda daha yeni emekli ettigi Bastian Reinhardt'i getirdi. Ben adamin futbolu biraktigini bu göreve atandiginda ögrendim. 34 yasinda henüz.. Sonuc itibari ile sözlesmeyi önüne koyuyorsun ve takimin problemleri ile ilgilenmeye basliyor. Yeni emekli edilmis oyuncunun takim ici güncel problemlere daha kolay cözüm üretebilecegini düsünüyorlar..
Asamoah, Schalke'ye gönderilir iken dahi onunla ilgili gelecek planlari ciziyor Schalke. Cok degil futbolu biraktiktan sonra tekrardan Schalke'ye dönüs gerceklestirecek ve muhtemelen alacagi rol bellidir.
Bobic'e dönelim. O dönem Löw'ün oynattigi futbol öyle sevilirdi ki onun futbolu Veh'in Sampiyon yaptigi takimdan cok daha özlendigi bir gercektir. Bugün hala daha Stuttgart takiminin en cok formasi satilmis insan Fredi Bobic'tir. O dönem gercekten cok güzeldi. Ben Türkiye'de iken NTV'de Balakov-Elber-Bobic'li Bermuda Seytan Ücgeninin durdurulamazliginin mini belgeselini izlemistim. Ordan kalma bir ilgiyle sürekli takip ettik ve gercekten de kimse onlari durduramiyordu..
Bugün cok önemli bir zaman diliminde Stuttgart takiminin basina gecti ve ilk ugrasisi da Sami Khedira.. Özil-Bremen iliskisi gibi bir durum söz konusu. Bir yil sonra sözlesmesi bitecek oldugundan dolayi Khedira haliyle sözlesme uzatmiyor ve bugün satilirsa saglam bir bonservis alinacak.. Kalirsa seneye bedavaya gidecek.. Khedira yeri doldurulmasi cok zor bir oyuncu olmadigindan yüksek ihtimal satilacaktir ve Bobic iyi bir bonservis alma pesinde olacaktir.. Olur da sözlesme imzalatirsa da güzel bir baslangic yapacaktir yeni meslegine..
Simdiden basarilar..
Raul Sonunda Schalke'de.!
Almanya'da görüldü artik.. Önce karisi ve bugün de kendisi.. Sonunda "O" da Bundesligaya adimini atti. Sahsen ben cok sevindim bu transfere. Senelik 6 milyon(brut) alacaktir ve bunun 2 milyonunu Real Madrid karsilayacak.. Daha önceden de söyledigim gibi bu gibi yaklasimlar uzun zamandir bütün büyük liglerde mevcut ve bizim takimlarda daha fazla uygulanmasi benim dilegim..
Raul.. Efsane. Cok kalmadi elimizde artik... Schalke'nin Sampiyonlar Ligi macerasinda o genc kadroya liderlik edebilecek karizmaya fazlasiyla sahip. Magath ne kadar didinirse didinsin saha icerisinde eli-ayagi titremeyecek bir golcüye/lidere ihtiyaci vardi. Raul bu acidan bicilmis bir kaftan.. Dahasi..
O'nun karakteri de oldukca saglam. Bir devin yillarca kaptanligini yapmis ve orada antrenmana ilk gelip her zaman son giden olmus. Sorumlulugun bilincinde ve üst düzey profesyonel. Bu da Schalke'nin yeni yapilanmasinda oldukca önemlidir. Daha iyisi bulunamazdi..
Haldun Üstünel Yöneticiligi.!
Ben 10 Mayis 2009'da yazmisim. Demirkol nedeniyle blogun belki de en cok okunan yazisidir. O zamanlar ne Lincoln-Üstünel olayini biliyordum ne de diger absürdlükleri. Yine de yazdim bunlari..
"Welt Gazetesi gecenlerde Türkiye'de calismis teknik adamlarin yasadigi garip olaylara el atmisti.. Bursaspor'da calisan alman abi anlatiyor: Yönetimde bulunan her adamin transfer ettirdigi bir oyuncu vardi ve hepsi tek tek gelip o oyuncunun oynatilmasi icin baski yapiyordu bana.. Ben de caresiz hepsini oynatiyordum ki oynatmadigim zaman bu baski sonucu eller silahlara bile gidiyordu diyor.. Galatasaraydaki durum da bundan farksiz.."
Ve söyle seyler de o zaman yazildi.
"Skibbe'yi alan zihniyet bilincli bir atilimi gerceklestirecek olsaydi bu seneyi cöpe atar ve sene icerisinde oynanan futboldan gelecege dogru kendisine yön cizerdi. Daha ücüncü macta bitirdiler Skibbe'nin isini.."
ve daha söyle seyler.
"Takimdaki gruplasmanin nedeni Bülent Korkmaz degildir.. Yönetimdir."
15 aydir Galatasarayin asli sorununun sizin "futbol subesi baskanligi" dediginiz benim siklikla buradaki anlayistan kaynakli "sportif direktör" olarak cevirdigim kurumun basiretsizliginden kaynaklandigini ve bu yüzden basariya uzak bir Galatasaray oldugunun üzerinde durdum.
Rahmetli Berger'in Bursaspor'da yasadiklarinin benzerini yasamis Galatasaray. O gün olan-bitenden habersiz bir sekilde ben bu olaylar yasanmiscasina yazdim,durdum. Aylar sonra Lincoln röportaji ile kimi detaylar gün isigina cikti. O röportaj da aylar sonra dile getirildi. Ya dile getirilemeyenler ?
En bastan baslayalim. Nasil yönetildi Galatasaray ?
Kariyerinden ve tavrindan dolayi basin nezdinde ve dolayisla oyuncularin gözünde otoritesi sarsilmis bir teknik direktör olan Skibbe'nin kendisinden habersiz ve fakat basina haber verilerek yardimcilari görevinden yönetim tarafindan alindi. Futbol subesinin bir kararidir.
Gerizekali bir yönetim bicimi benim icin budur. Su zihniyetin Galatasarayi ücüncü-besinci yapmasi bile aslinda basaridir.
Bir futbol subesi sorumlulugu ola ki teknik adaminin yardimcilarindan memnun degilse dahi teknik adamin otoritesinin her seyin önünde olmasi gerekliligi bilinci ile bu hamleyi dogru bir sekilde teknik adam ile konusup kendi arasinda cözmesi gerekir iken ipleri tamamen oyuncularin/basinin eline verip takimin basinda bulunan teknik adami caresiz, gücsüz ve etkisiz hale getiriyor.
Bariz bir yönetememezlik örnegidir bu.
Yardimcilar alinmasi gerekebilir, degisitirilmesinin dogru olacagini düsünmüs olabilir ama bunun tarzi yöneticilikten bihaber mantigin en güzel resmiydi. Galatasaray benim sorumlulugum altinda olan profesyonel bir sirket olsa o an icerisinde varolan yönetimi tasfiye ederdim. Yapilan eylemin icerigi degil yapilis tarzi ile takima verdigi zarari göremeyen, teknik adamin otoritesinin takim icin önemini kavrayamamis insanlarin varligidir asli sorun.
Sonra diyoruz ki futboldan gelenler yönetsin, isadamlari denetim kurulu olarak Almanyada oldugu gibi disarida kalsin. Bundesliga 15 yil önce birakti bu yönetim tarzini ve biz hala daha neyin ne oldugunu, nasil zarar verecegini algilayamayan isadamlarinin ise burnunu sokmasi sonrasi gerzekliklerine katlaniyoruz. Oysa UEFA kupasinin sirri, Faruk Süren'in her seyi 14 yil bu camiada top oynamis Fatih Terim'e birakmasi sonucu gelmistir. En kötü futbolcu yöneticisi en iyi isadamindan iyidir. Bu böyle biline..
Allofs,Hoeness,Nerlinger, Zorc,Bobic keyfinden sportif direktör olarak atanmiyorlar.. Hamburg daha yeni emekli ettigi oyuncusunu hemen buraya atadi. Neden acaba ? Stuttgart eski oyuncusunu daha dün yine sportif direktör olarak atadi, neden ?
Devam edelim.
Skibbe'nin Galatasarayi Ali Sami Yen'de Kocaelispor ile oynuyor. Sans bu ya; Takim oynuyor ve fakat belki de Skibbe'nin Galatasarayin basinda iken en buyuk kusuru olan defansindan dolayi garip goller yiyor ve 3-2 geride.. Bir penalti. Herkes, seyreden herkes biliyor ki o penalti girse maci alacak Galatasaray.. Cunku öyle oynuyor.. Baros kaciriyor ve dönüsünde yenilen golün üzüntüsü bir gol daha getirip 5-2 gibi bir skora ulasiyor rakip takim.. O mac icerisinde oynanilan futbol her seye ragmen atesli, keyiflidir ve fakat bu Skibbe'nin sonu oluyor.
Teknik adami kovmasi gereken eski futbolcu ise oradaki istahi görüp sabredebilir ve fakat yöneticisi ise isin tamamen "5" kismina takilip kalip rezillik olarak algilayip hamle yapar. Bu isadami-eski futbolcu farkidir. Hoeness, son bes hafta kala Sampiyonlar Ligine katilamayacagi korkusunu duyup Klinsmann'i "yeterli taktik antrenmani veremedigi" icin kovar iken kötü de skorlar alsa Van Gaal'in calismasini görebilecek yetkinlikte oldugu icin kalmasi yönünde ilk kriz aninda karar verebilmistir. Bunlar isadaminin kotarabilecegi isler degildir. Skora bakarlar, basin önünde rezaleti ölcerler, baska bir sey yapamaz.!
Futbol, sözlesme karsiligi futboldan gelen insanalr tarafindan yönetilmelidir.!(x 2586)
Bülent Korkmaz geliyor.. Muhtemelen ona edilen küfür sonucu cikardigi olaya bakarsak (tahmin) Haldun Üstünel'in muhtesem fikri oluyor bu. Takim henüz daha Skibbe'nin takimidir ve Bordeaux sonrasi Hamburg maci belki de bugünü anlamak icin bakilmasi gereken tek yerdir.
O takimin asist krali, oynadigi zaman mutlak suretle size galibiyeti getiren adami Lincoln. Öyle veya böyle Lincoln ile beraber Avrupada üstelik yillar sonra ve hatta daha cok deplasmanlarda cosmus bir Galatasaray var.. Nonda'ya gözü kapali asisti yaptiktan kisa süre sonra kirmizi kart sonrasi cikarilan Lincoln, oynama arzusu nedeniyle teknik adamina cikisiyor..
Büyük yönetici, aldigi kararlarla Galatasarayi kupalardan kupalara götürmüs Haldun Üstünel soyunma odasina iniyor. Adnan Sezgin'in "Olur böyle takma kafana" söylemleri ile yatistirmaya calistigi Lincoln'ün üzerine gidiyor ve öyle bir saldiri gerceklesiyor ki Lincoln oynadigi klubun yöneticisini FIFA'ya sikayet etmek istiyor ve fakat tek bir oyuncu buna sahit olmuyor.
Bir oyuncuyu(Lincoln) yönetici tartakliyor, arkadaslari bu olayi alkisliyor, teknik adami kadro disi birakiyor ve Haldun Üstünel, Galatasaray'in degerlerini koruyan isim olarak yine taraftarlarin aslani.
Bakin.. Lincoln'ü o an icin dövüp ülkesine gönderirseniz kötü de olsa bir yöneticilik yapmis olursunuz ve en azindan oradan Bülent Korkmaz'i Skibbe'nin aksine güclü cikarip daha basarili olmasini saglarsiniz.. Insani acidan sizi elestiririm ama yöneticilik babinda sözüm olmazdi.
Ve fakat arkadasim Galatasaray Lincoln'suz ciktigi Eskisehir macinda Ali Sami Yen Stadinda on kisi kalmis rakip karisinda 1-0 eleniyor. Aslen keyifsiz, istahsiz, ataksiz futbol burada basliyor.
Simdi kendinizi Lincoln'ün yerine koyun. Seni dövüyorlar, buna kimse sahit olmuyor ve sensiz Eskisehirspor macina cikip kahraman olmak istiyorlar ve fakat olamiyorlar. Ne x ne y kurtarabiliyor takimi.. Akabinde yine yedek ve yine beraberlik.. Sonrasinda Hamburg macinda "gel bizi kurtar" diyorlar..
O macta coklarinin dedigi bilincli bir sekilde oynamadigidir. Galatasaray yenildi. Oynasa "Dövdüm adam ettim" diyecek zihniyet tribünde.. Neden oynasin ? Neden dövdügün ve seni mahkemeye vermeyi düsündügün bir adam senin icin oynasin ? Adam futbolu birakiyordu az daha..
Alti yildir burada takir takir oynuyordu da sana gelince neden tuhaf oluyor ?
Bu nasil yöneticiliktir ?
Oyuncu transfer ediyormus.(Baska da tek bir iyi eylemi yok, oyuncu transferi... )Iyi tamam da sen takimin Sampiyonlugunu,UEFA kupasini caliyorsun. Sampiyionlar Ligini calip milyonlarca euro zarara sokuyorsun. Oynatip satabilecegin adami oynatmayip satamiyorsun uzunca bir süre..
O dönem öyle puanlar kaybetti ki rakipler, Galatasaray en kötü Sampiyonlar Ligine girerdi ve Bremeni de eleyip finale kalirdi UEFA kupasinda. Haldun Üstünel'in muhtesem yöneticiligi nedeniyle bu olmamistir. Eskisehir maglubiyeti, düsen Hacettepe'yi yenememe v.s..
Su ayrintiya dikkat etmek gerekir. Adnan Sezgin'in oyuncunun sirtini sivazladigi ortama dalip kesip bicen bir adamdir. Yaptigi eylemin disinda Adnan Sezgin ile olan bir meselesi mevcut. Bu ikibasliligin oldugu yerde ilk satira dönün.. Her teknik adamin bir oyuncusunun oldugu yer. Nonda-Lincoln Sezgin transferidir zira..
Adnan Polat cokca zaman karar alici konumunda olmadi, cevresindekileri dinledi ve bu yüzden Galatasaray'in tuhaf ve birbirleri ile celiskili olan tavirlari vardi. Arda Turan "ben íkinci kaptan olmam" diye seyircileri gaza getire dursun, oyuncuya karsi bir cikis yapiliyor. Florya'nin 5 kapisi var diye.. Bu cikistan cok degil bes ay sonra "Metin Oktay, 10 numara, senin etrafinda takim kuracagiz".
Anlayan beri gelsin..
Mesele su ki herhangi birisini tavir olarak al, bir yere kadar dogrudur hepsi. Ve fakat her ikisini birden alti ay icerisinde aliyorsan cok ciddi bir cekisme, sorun, kriz vardir orada. Ortaya cikmiyor.
Diyorlar ki: Sadece transfer konusunda yetkili olarak kalsa olmaz miydi ?
Bu güce sahip olmus bir insan bu sekilde kalabilir mi yahu, mümkün mü ?
Her seyin disinda önce sunu dedim: Birisi gitsin bu takimdan, kim oldugu "Birisi gittikten" sonra tartisilabilir ama dogru olan bu iki isimden birisinin yöneticilik vasfinin olmamasidir. Burasi profesyonel bir kurum olmadigindan dolayi yönetici olarak bir digeri kaldigi ölcüde oyuncular, sunlar, bunlar takimin basini agritacaktir. Görev yetkileri alindigi ölcüde daha da beter kuyu kazilacaktir arkadan..
Pek cogunuz ve hatta yüzde doksandokuzunuz keske Haldun Üstünel kalsa da Sezgin gitseydi diyeceksiniz.
Ben derim ki: Sezgin bir kere sazi eline aldi, Galatasaray Sampiyon oldu. Üstünel sazi alip neler yaptigi ortadadir. Her eylemi taraftara yönelik ve fakat dogru degildir.
Benim dilegim:
Ne Adnan Sezgin ne Haldun Üstünel.. ikisi birden olabilecek en kötüsü.!
Stuttgart nasil eski futbolcusu Bobic'i getiriyorsa bugün ayni sekilde Galatasarayi da bu klubün icerisinden gelme bir futbolcu yönetsin. Belki o bir oyuncunun önemini, bir teknik adamin otoritesinin takim icin ne demek oldugunu ve dahasi bu gibi sayisiz problem karsisinda onlarca yillik oyunculugu sonucunda elde ettigi tecrübesi sonrasi kendiliginden dogru karari verecektir.
En kötü futbolcu yönetimi en iyi isadamindan her zaman iyidir.!
Almanyada delegeler "denetim kurulu"nu secerler. Yaklasik 11 kisi. Bu insanlar -Polat ve ekibi diye düsünün- futbolu ve sirketi yönetecek olan insanlari sözlesme karsiligi takimin basina getirirler. Profesyoneller yönetir, isadamlari degil.! Futbol subesinin profesyonelleri de her zaman eski futbolculardir. Bu sisteme gecilmesi en büyük dilegim..!
Futbolu futboldan gelme insanlar yönetsin, isadamlari degil.! Bir kez Terim o sekilde sazi eline alinca UEFA kupasi gelmistir baska türlü mümkün degil..
Simdi bu düsünce bicimi tepki cekecektir. Cunku taraftar üc önemli ismi getireni baskan yapiyor, yöneticiyi de Allah.. Burada kimseyi elestirmiyorum ama gelinecek yol yukarida cizdigim tablodur. Ama bugün ama yarin bu is profesyonellere kalacaktir sonunda..
Ve Haldun Üstünel transfer konusu disinda kötü bir yöneticiydi.
27 Temmuz 2010
Gicir Formalar.!
St.Pauli: Simdi bana göre St.Pauli'nin her formasi güzel, tarafsiz olamam ve fakat illa da bir elestiri gerekiyorsa asagida sort kismi yukarisiyla cok da uyumlu degil gibi. Üzerindeki muhtesem bir sey ve fakat bir sekilde toplaminda bir sorun var sanki..
Nürnberg: Tasarim fena degil ama cok da guzel diyemedik. Sunu farkettim ki acik renk forma tasarimlari arasinda on tane olacak ki ben birisini begenecegim.
Hannover:
Asagida incelenilen Bremen ve gecen sezon görücüye cikmis Bayern formasini bir kenara koyuyoruz.. En ilgi cekici tasarim bana göre budur. Formalara yakindan bakmak icin üzerine tiklayip büyütmenizi tavsiye ederim. Ilgi cekici dedim lakin güzel demedim.. Renk secimi fena degil diyebilirim.
FC Kaiserslautern: Özellikle ortadaki ve siyahimsi forma fena degil. Nedense ben bize göre en solda duran acik renk forma tasarimlarini sevemedim gitti.
Frankfurt: Iste budur "boyun bölgesi" nedeniyle diyemiyoruz ve yine de ben bayiliyorum bunlarin bu formasina. Cocuklugumda Möller'den kaynakli Frankfurt taraftariydim ve ben bu sekilde tanidim bu takimi, belki bu yüzdendir.. Ama bu cok güzel olmus, bir tane de bundan edinmek gerekir. BU sene cok degil biraz kafaya oynasin maclarina da gidecegim zaten.
Mainz: Bence fena degil.. güzel. Bir Mencistir havasi yok degil ama yine de iyi
Wolfsburg: Bilemiyorum, itici geldi biraz. Oldukca yeni ve farkli ama begenmedim.
Hamburg: Soldaki görüntüye alistik ama cok güzel mi ? Degil.
Stuttgart: Eh.. Gazi'nin hatrina fena degil.
Borussia Dortmund: Eski formalarini özlüyorum böyle güzel kombinasyona sahip olanlar bunlari daha iyi degerlendirmeli diye dusunuyorum. Mac formasi degil antrenman tisörtü gibi. Oysa eskiden hastasiydik..
Bayer Leverkusen:Sona sakladim. Bremen'i GS nedeniyle sevdim ama en güzeli bu olmustur diyebilirim. Güzel ,cok güzel bir tasarim.
26 Temmuz 2010
Ahmet Kaya Belgeseli.!
Henüz bu adamin sanatciligi üzerine dönen bir tartisma görmedim. Bana göre dolayli yönden öldüren ya da ölümünün bir numarali suclusu olarak addettigim Ertugrul Özkök bir degil cokca kez Ahmet Kaya'nin yerinin dolmadiginin üzerinde duruyor. Ercan Saatci dahil aslinda ayni sirkette (Raks) calistigi ve sik sik görüsmek zorunda da kaldigi Ahmet Kaya'yi uzunca süre severek dinledigini ama bir gazetede "biraksin bu isleri gitsin amigoculuk yapsin" söyleminden sonra girdigi tartisma icerisinden sonra hayatindan Ahmet Kaya'yi cikardigini söylüyor Aktüel degisine verdigi röportajda.. Serdar Ortac, onun sarkilariyla büyüdüm ben der iken "Sünnetsiz Pezevenk" diye o malum gecede kendisini yirtan Senay Düdek ise hic kimsede olmayan Ahmet Kaya Arsivinin kendisinde oldugunu söyleyecek kadar ileri gidebiliyor.. Reha Muhtar "memleketim" sarkisini ortami yumusatmak icin söyledigini ve Ahmet Kaya'yi dinledigini söyler iken o gecede alkislayanlar arasinda yer alan Mahsun Kirmizigül'ün henüz bir aciklamasina sahit olmadim.. Insanlar Serdar Ortac'a kiziyor ya da o tepkisel cikisa tepki gösterenlerin üzerinde duruyor lakin benim gördügüm en büyük karaktersizlik örnegi sonrasinda onun actigi yoldan kürtce sarkilar söyleyip film ceken Mahsun Kirmizigül'ün alkislayanlara destek cikip elleriyle tempo tutmasidir. Daha büyük bir karaktersizlik örnegi yoktur sanirim..
Aslinda tüm bu olup bitenler nedir biliyor musunuz ? Ülkenin cok ama gercekten cok güclü bir sahsiyetinin bir sanatciya sinirlenip onu yok etmek istemesidir. Sizler de yasanilan aci kayiplarin icerisinden ona bu konuda oldukca yardimci oldunuz maalasef.
Ertugrul Özkök, o gün Ahmet Kaya'ya sinirlenmisti. Elindeki bütün gücü bir adami yok etmeye, öldürmeye hazirladi. O MGD gecesinden dört gün sonra atilan manset ve iceriginin hikayesi asagidadir. Insanlarin PKK konusunda acikca söylemek gerekirse alingan olmasini ve tepkisel yaklasmasini anlayabiliyorum ve fakat biraz salim kafayla düsünürseniz madem bu adamin bu fotograflari, belgeleri vardi neden o günlere denk getirildi ? Dahasi bu mansetleri atan gazetenin eki neden o yillarda Ahmet Kaya'ya ödül verir ?
Dahasi..
Hurriyet bir adamin PKK'li oldugunu iddia ediyor ve halka bu sekilde tanitiyor. Genel yayin yönetmeni tüm bu olan biten sonrasi neden kösesinde Ahmet Kaya övgüsü yapiyor ? PKK'li degil miydi yahu Ahmet Kaya ? Bakin 19 Aralik 2003 yilinda yillar sonra Özkök'ün yazdigi köse yazisi..
" Civan Haco'yu dinlerken, ister istemez öteki Kürt sanatçıları hatırladım.
Mesela Ahmet Kaya'yı...
Ayni köse yazisinin sonunu da su sekilde bitiriyor:
"Türkiye, Kürtçe üzerindeki bütün yasakları kaldırdı.
Şimdi hep birlikte göreceğiz. Bu sanatçıların hangisi Ahmet Kaya gibi öldükten sonra bile yaşamaya devam edecek, hangisi daha ölmeden silinip gidecek."
Ahmet Kaya'nin PKK'li olup olmadigi konusu belki de herkesin bilmek istedigi ya da üzerinde durdugu konudur. Ama o gecenin ardindan mesele bu degildi, bunu mesele yapmakti. Bir halkin hedefine oturtmak, bir adami yok etmek idi.
Kürdistan haritasi üzerinde cekildigi iddia edilen fotograf ve yapilan haber asagida daha ayrintili bir sekilde anlatiliyor ve tüm bunlar Ertugrul Özkök'ün o gecenin sonucunda olusmus Ahmet Kaya nefretinin bir sonucudur. O gece sonrasi "Gecenin bir cirkin adami vardi" gibisinden sinirini kösesine tasiyor ve dahasi elindeki gücü sonuna kadar kullaniyor. Halk durduk yere sekiz sutuna manset haberlerin arkasini-önünü sorgulamadan kabul edip tepkisini sert bir sekilde ortaya koyuyor. Sevilay Yükselir oldukca ayrintili ve güzel bir sekilde mansetin ve devaminin öyküsünü anlatmis.
Tarih 14 Şubat 1999...
Türkiye`nin en büyük tirajlı gazetesi Hürriyet`in manşetinde ilginç ama çok ilginç bir fotoğraf.
Arkada Türkiye`nin bir bölümünü Kürdistan olarak gösteren bir harita... Haritanın tam üzerinde Abdullah Öcalan`ın posteri. Tam önünde ise 4 gün evvel Magazin Gazetecileri Derneği`nin gecesinde ödül alırken, "Kürtçe şarkıma klip çekmek istiyorum" dediği için gecede bulunanlar tarafından linç edilmeye çalışılan ünlü bestekâr Ahmet Kaya.
Fotoğrafın üzerinde ise ondan esinlenerek atılan "Ayıp ettin gözüm" manşeti.
Hemen altında, "Türkiye`nin bölünmesini istemiyorum, diyen Ahmet Kaya`nın, PKK gecesinde Apo`lu Kürdistan haritası önünde konser verdiği ortaya çıktı!" açıklaması.
Okuyanı dehşete düşüren ayrıntılar da alt spotlarda.
Fotoğraf 1993`te Berlin`de çekilmiş güya.
Kürt işadamlarının düzenlediği ve sadece PKK`lıların girebildiği geceye fotoğraf makinesi sokulmamış. Her nasılsa bir Alman kameraman girmeyi başarmış o geceye ve Hürriyet de o fotoğrafı o Alman kameramandan elde etmiş. Ve güya Ahmet Kaya o gecede, "Orkestramı getirmedim. Çünkü dağdaki gerillanın paraya ihtiyacı var" demiş.
Demiş de, demiş anlayacağınız rahmetli.
Onlara da bahane lazım ya... Türkiye`nin en prestijli gazetesi Hürriyet`teki bu manşeti gören polis de sabahın köründe apar topar Ahmet Kaya`nın evine dayanmış tabii.
Savcı, "Bu ne Ahmet Kaya?
Nasıl açıklayacaksın bu durumu?" diye sorunca, kalakalmış.
Çünkü gittiği iddia edilen tarihte yani 1993`te Almanya`ya ayağını bile basmamış ünlü sanatçı.
"Vallahi, billahi yalan! Asparagas! Provokasyon bu!" dese de kurtaramamış kendisini tutuklanmaktan.
Ancak aynı gün avukatı pasaportu getirip, kayıtları savcıların önüne koyunca serbest bırakılmış.
Bir kumpasın içine düştüğünün farkına varan polis bunun üzerine, resmi yazı ile Hürriyet gazetesinden, "Söz konusu haberle ilgili elinizdeki bilgi, belge, kamera ve ses kayıtlarını acilen tarafımıza iletin" diye talepte bulunmuş.
Hürriyet`in cevabı ne olmuş dersiniz?
(Lütfen bu bölümü dikkatli okuyunuz.) Gazetenin o dönemki avukatlarından Aslıhan Dumlu imzası ile yazılan cevap aynen şöyle: "14 Şubat 1999 tarihli nüshamızda `Ayıp Ettin Gözüm` başlığı ile yayımlanan yazı ile ilgili olarak elimizde kaset, görüntülü ses kaydı, bandı v.s bulunmamaktadır. Bilginize."
Zaten biliyorsunuz ki kısa süre sonra da rahmetlinin eşi Gülten Kaya, söz konusu fotoğrafın tamamen bir hayal ürünü, bir fotomontaj hilesi olduğunu mahkemelerde çatır çatır ispatladı.
Peki Hürriyet ne yaptı tüm bu rezaletin üzerine?
Bu asparagas, yalan ve tamamen düzmece olan haberinden dolayı Ahmet Kaya`dan, ailesinden, kamuoyundan, benden yani onun hayranlarından, sevenlerinden özür diledi mi?
Tabii ki hayır!
Tam aksine...
Kendi topraklarında, "hain, alçak ve bölücü sanatçı" damgası yediği için sokağa çıkamaz, halkın arasına karışamaz olan Ahmet Kaya, yüreğine taş basıp terk etmek zorunda kaldı sevdiği ülkesini.
Bu yangınla Avrupa`da bir konserinde hayranlarına, "Birkaç şerefsiz yüzünden ülkemden ayrıyım. Çok dokunuyor. Hazmedemiyorum bunu" diyerek dert yandı.
Tabii ki Ahmet Kaya`nın birkaç şerefsiz sözünden kimi ya da kimleri kastettiğini çok iyi bilen Hürriyet, aynı düzmece kafayla manşeti çekip, "Ahmet Kaya `64 milyona şerefsiz!` dedi" diyerek provokasyona devam etti.
Şimdi...
Tüm bu belgeler gün gibi ortadayken, Hürriyet`te o manşetleri atan dönemin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök`ün ne yapması gerekiyor?
Bu konu hakkında yazılanları görmezden gelip suskun kalması mı, yoksa kendisi için değilse bile Hürriyet`in şerefini kurtarmak adına mertçe çıkıp, "Çok pis, kalleşçe bir habere imza attım!
O manşetlerden dolayı önce rahmetli Ahmet Kaya`dan, sonra tüm kamuoyundan kalben özür dilerim" demesi mi?
Haa o bunu kendiliğinden demiyor mu?
O zaman biz de her bulduğumuz fırsatta şu soruyu sormaya devam ederiz kendisine:
"Söyle Ertuğrul Özkök. Kim vatan haini? Ahmet Kaya mı? Yoksa ona önce öyle deyip, sonra da, `Bizde bu alçaklığın belgesi ne yazık ki yok!` diyenler mi?"
Her sey yalanlanmiyor, gercek neyse ortaya koyuluyor. "Kürdüz ölene kadar, vallahi barisi özledim vallahi Apo'yu özledim" videosu gercektir. Bunu kimse inkar etmiyor. Dönem itibari ile Abdullah Öcalan yakalanmis ve en azindan söylemlerinden ülkeye "izin verirseniz bu savasi bitireyim" gibi "Baris" mesajlari veriyor. Karisinin anlatimi ile bunun üzerine söylenmis bir dogaclamadir. O dogaclamanin sonrasinda o konser icerisinde Ahmet Kaya'nin sözlerini de dikkate almalisiniz.
yaşamak, karı koca olarak yaşamak da bir şey değil.
yaşamak, iki kişiyle yaşamak da bir şey değil.
yaşamak, onurunla, namusunla, ulusal kimliğinle, halkınla yaşamaktır, onurlu yaşamaktır, şerefli yaşamaktır.
ve biz, bedeli ne olursa olsun, yaşamımızın hiç bir zerresinde ne Türkiye ne de Türk düşmanlığı yaptık. ama biz hayatımızın başladığı noktadan bugüne kadar geçen süreç içerisinde bağımsız, demokratik bir ülkenin dürüst kürtleri olarak yaşamak istedik.
ve buna az kaldı arkadaşlar"
Milyon tane röportajinin icerisinde hicbir zaman ülkenin bölünmesine dair tek bir mesaji yok bu adamin ve bunun aksine ülkenin bölünmez bütünlügünü savundugunu disarida sürgün yasadigi dönemde dahi siklikla, onlarca, yüzlerce kez söylüyor. O gece öncesinde PKK tarafindan sevilen bir isim de degildi. Abdullah Öcalan yakalandiginda 64 sayfalik rapor icerisinde pek cok sanatcinin ismi gecer iken Ahmet Kaya'ya dair üc satir vardir ve düzenlenilen bir iki geceye cagrildigi gibisinden kucuk bir ayrintidir.
Mahsun Kirmizigül ve benzerlerinin ellerinin ayaklarinin titredigi yerde Kürt kimligini sonuna kadar Türkiye icerisinde yasatmak adina eylem yapan ve bu anlamda korkusuz olan bir insan, baska türlü düsünseydi bu kadar siklikla bunu söylemek zorunda kalabilir miydi ki ? Dövseniz,sövseniz de dogrularindan vazgecmeyecek bir karakter oldugu ortada degil midir ?
Bir Yudum Insani hazirlayan Nebil abinin ölümünden tam bir yil önce Fransa'da yaptigi röportajin iceriginde kucuk bir özelestiri vardir. Bazen o insanlarin icerisinde gaza gelip asiriliklarim olmus olabilir gibi kendi icerisinde bir yanlisligi dile getiriyor ve fakat tüm ülkenin ona yüzünü döndügü bir sirada kendisini disarida düne kadar pek de savunmadiklari halde o günlerde hic yalniz birakmayan kalabaligin isteklerine uymus, ona dair bir seyler söylemis olmasi cok da sorun olmamasi gerekir. Bir kesim linc eder iken disarida o sürgün yillarinda yasadiklarini kendinizi onun yerine koyarak anlamaya calisin.
Ahmet Abi'nin Vapurunda Kemalist söylemler icerisine giriyor. Bir PKK'li yalandan dahi olsa Mustafa Kemal övgüsü düzmez. Bir PKK'li saka yoluyla dahi olsa hicbir zaman ülkenin bölünmez bütünlügü üzerine yaklasik kirk bes ayri yerde söylem gelistirmez. Ahmet Kaya'nin kitlesinin azimsanmayacak bölümünü olusturan PKK sempatizanlari ile iliskisi belki vardir ve olmamasi düsünülemez zira ortak "Kürt Kimligi "paydasinda birlesiyorlar ve fakat Örgüt üyesi ve destegi asla ve asla olmamistir. Bunu onu en yakinindan taniyanlar defalarca dile getirmistir. Atilla Ilhan'in siirlerini besteleyen, Atatürk'e devrimci diyen ve dahasi bu ülkeyi cok sevdiginden ve baska yerde yasamaz olusundan ölmüs bir insan baska türlü olabilir mi yahu ?
Solcular benim zamanimda sürekli elestirmistir ve sanildigi gibi PKK sempatizanlarinin da söylemleri nedeniyle hicbir zaman desteklemedigi bir isimdir. PKK kismi beni ilgilendirmiyor ama sol kesim Malatyada fakir isci ailesinin besinci cocugu olarak dogup Istanbula gelen ve dahasi birakin Univesiteyi liseyi birakip isporta tezgahlarinda calismak zorunda kalan bir adamdan utanmasa Marksizmin yeniden yorumlanmasini bekleyecek ölcüde zivanadan cikmis beklentiler ile ona yasami zaman zaman cekilmez hale getirdigi olmustur.
16 yasinda afis basmaktan iceri giren, PKK'nin hic olmadigi bir zamanda ve herkesin susturuldugu bir dönemde ortaya cikan daha cok o günlerin milyonlarina varan insanlarinin yasadigini melodiye dökme kabiliyeti olan bir sanatcidir. TRT Ses'in oldugu bugüne göre de dönemin devrimcisidir bu acidan.
Ölmemis, öldürülmüstür. Bedel ödemistir..
Bir gün dügün salonuna aniden dalip oynayan insanlarin icerisine karistigini ve oynadigini anlattigi bu bölümü bire-bir yasamis olmamdan dolayi cok fazla etkilenmisimdir.. Böyle bunalimi bir baskasi da yasiyor olmasi bana cok tuhaf gelmistir. Bunu Can Dündar'in belgeselinde anlatirken neden agladigini anlayamiyorsaniz neyi neden yaptigini da kendi dünyanizin icerisinde anlamlandirmaya cabalamayin, birakin o sizin anlayamadiginiz "farkli" bir insan olsun.. Yapabileceginiz en güzel sey sizi zenginlestiren, sizi güzellestiren o farki yasatmaktir, onu kendinizce anlamak/anlamlandirmak degil..
25 Temmuz 2010
Yeni Bremen eski Galatasaray Formasi.!
Bremen'in bu sezon giyecegi formalar yeni transerleri Arnautovic ve Felix Kroos(evet Kroos'un kardesi, forvet) üzerinden tanitiliyor.. Insan bu formayi görünce haliyle birden eskiye gidiyor.. Bir de hep biz mi onlari takip edecegiz ? Biraz da onlar söyle 19 yil arkadan gelsinler, olmaz mi ? Olurmus..
Bu forma öyle iz birakmis ki bulmak icin iki sey geldi aklima.. Yusuf Altintas ve Ostrava maci. Neden Rambo Yusuf bilmiyorum. Sanirim Banik Ostrava macinda attigi gol ve bu forma zihinde ayri bir yer etmis. Galatasaray formalari gibi muhtesem bir blog var, gidip oradan caldim ben.