16 Ekim 2010
Halil - Laura.!
Valla... şimdi ne desem bilemedim.. Halil'i severim ama objektif olmak durumundayız. Tek bir kare ile haksızlık yapmak da istemem de ablanın yaş kaç merak ettim hani..
Neyse.
Kaiserslautern'de tanışmışlar.. Schalke-Frankfurt derken beraber gidiyor..
Dikkatimi çeken önemli bir nokta futbolcular çok fazla popüler olup farklı bir tipolojiyi önümüze koyuyorlar ama aslında çok az sevgili değiştiriyorlar.. Sanırım vakitleri yok ve sürekli beraber olacakları birilerine de ihtiyacları var. Diğer ihyiyacı da yolculuklarda filan karşılıyorlar.. E yani hepsi de sadık kalacak değil ya..
Dışarıdan algılanıldığı gibi değil. Gezme-tozma'ya vakitleri yok ve bunun dışında pek çoğu çocukluk aşkı ile beraber filan.. Genel bir değerlendirme yapacak olursam sadakat konusunda sorunları yok ve aksine buna daha çok futbolcuların ihtiyaçları var.
Ne diyordum ki ben ? Halilciğim sana Laura ile bir ömür mutluluklar..!
15 Ekim 2010
Nuri vs Podolski.!
Nuri yine muhteşem oynadı o çok başka ama maça damgasini vuran Podolski-Nuri atışması oldu.
Dortmund erken bulduğu gol ile uzunca süre maçı önde götürdü. 82.Dakikada Podolski golü geldi ve Köln beraberliği yakaladı..
Dakika 89:30
Dortmund bastırır iken Podolski Nuri'ye arkadan sert giriyor ve tartışma başlıyor.. Resimde görülen 'nasıl koyduk size' hareketi bir yana bir hafta önceki maçın skorunu hatırlatan 3-0 yapıyor eliyle..
Hiç gereği yoktu ve bence terbiyesizce yapılmış bir hareket.. Provokasyon bir yana bu maç ile ilgisi nedir ?
Ama işte.. Hayat bu.!
Son saniyede aslında orada olmaması gereken Nuri Şahin yüksek ihtimal buradan aldığı motivasyon ile kalenin en önünde oluyor.. oyuncu Nuri'ye oynasa ofsayt o derece.. Sağına oynuyor ve o da Nuri'ye.. Nuri de kale içerisinde topa dokunuyor ve 2-1.
Arkasından golü atan Nuri ayarı çekiyor Poldi'ye..
Podolski Almanya'da en sevdiğim oyuncular arasındadır ve fakat bugün yaptığı tam anlamıyla terbiyesizlik.. Maç sonu röportajında psikolojisinin çok kötü olduğunu gördüm ki bu konuya girmeden bırakıp gitti mikrofonu arkasında..
Nuri'nin ayarı çok yerinde ve çok iyi bir zamanda gerçekleşti. Ne yalan söyleyeyim derin bir oh çektim..
Öyle güzel adamdır ki Nuri Şahin maç sonu haklı olduğu bir konuda dahi olgunlukla bu konuyu kapattığını dile getirdi. Normal koşullarda Podolski ile çok iyi anlaştığını belirtti filan.. Milliyetinden bağımsız bu kadar severdim ben bu oyuncuyu.. Konuşurken gülen, gülümseten adam..
Podolski hak ettiğini almıştır yalnız böyle de bir adam değildir aslında.. Kendi kurallarını yaşayan başka bir oyuncudur ve bugüne rağmen severim ben onu da.. Yine de bugün biraz azalmıştır zira ayıp etmiştir çok..
Maçı Köln değil Podolski kaybetmiştir... Nuri'yi o golü bu hareketlerin sonucu oluşan kazanma hırsı attırmıştır..
Çıkışta Podolski Nuri'yi beklemiş ve özürünü de dilemiştir bu arada..
Tüm bunların dışında Nuri gerçekten muhteşem oynadı..
Basketbol vs Futbol.!
Ülkemizde Basketbol mu yoksa Futbol mu daha iyi durumda.. ?
NBA'de final oynayan basketbolculardan yurt dışında çalışan koçlara ve avrupada oynayan basketbolculara.. Avrupa-Dünya Şampiyonalarında alınan başarılardan Efes'in koraç kupasına kadar bence Basketbol öndedir..
Peki altyapı olarak basketbol çok daha kötü durumda değil midir ? Üstelik Basketbola yatırımın yapılması futbola göre çok daha önemlidir. Birinci ligi bile televizyonda yayınlanmıyor.!
Yine de bu ülkenin basketbolda bu durumda olması ve futbol konusunda çokca sorunlarının olmasının temelinde ne yatıyor sizce ?
Gazeteler..
Her gazetenin futboldan oluşan sayfaları, yorumcuları var. Buralar doldurulmak durumundadır. Büyük bir kısmı sahanın içerisiyle çok fazla ilgilenmiyor. Futbol dışına zorunlu olarak yönelen insanlar futbolu futbol olmaktan çıkarıp çok başka bir alana taşıyorlar.. Biz de bu alanın üzerinde tepiniyoruz ve bunu 'futbol sevgisi' olarak addediyoruz.. Basketbol ile çok bir farkımız yok temelde..
Televizyon..
Gereğinden fazla futbol programı var ve yine sahanın içerisi çok da önemli değildir. Gözden kaçırılan nokta futbolun aslında kendisinin çok fazla önemli olmamasıdır; daha çok biz onu çok başka bir arenaya taşıdığımız gerçeğidir.
Böyle olmasa o 30 milyonluk taraftarı olan klubün 20 milyonluk şehirde 25 bin seyirici her maç dolmaz mı ? Dolmuyor ama.. Bu bana çok komik gelir.. Almanya'da 30 bin kişilik kasaba takımı ile burada 30 milyon taraftarı olan klubün tribünleri aynı şekilde doğuyor.
Buradan çıkan sonuç biz gerçekten futbolu mu seviyoruz yoksa onun çevresinde oluşturduğumuz çok başka bir şeyi mi ?
Ülkenin gösterdiği şekilde ilgi Futbola yarar mı veriyor zarar mı ? Altyapıyı mı tartışmalıyız gerçekten ? Altyapı ve teknik imkanlar inanın futbolda bir ise basketbolda yüz kat daha değerlidir. Ona rağmen durum ortada..
Arda Turan'ın sorunu altyapısının eksik olması mıdır yoksa o gazetelerin, programların ihtiyacı olan saçmalığa bulaşmaktan başka çaresinin kalmaması mıdır ? Biz neyi düzeltmemiz gerekiyor ?
Biz futbolu en azından sandığımız kadar çok sevmiyoruz.. İşin aslı budur. Daha derin analizler de mümkündür. Aidiyet çevresinde bizim kimi egolarımızı tatmin eden skorlar ve bu sonuçlar çevresinde dönen muhabbetler ve daha ve daha.. Bunlar da dahildir belki futbola ama oranında bir 'dengesizlik' var.
Futbolu 'çok' sevmiyoruz. Bir maçın kendisinden ziyade skoruna çok fazla önem addedebiliriz ama bunun saf futbolla ilintisi çok fazla olmayabiliyor.
Hiddink'in maaşı onun ülkeye oynatması muhtemel futbol anlayışının uygunluğundan çok daha derin bir tartışma konusudur zira futbolun dışındaki bu konu bizim asıl meselemiz, futbol sevgimiz..
Altyapıdan ziyade futbolun kendisini sevdirecek yazılar, programlar ve her şeye ihtiyacımız var. Gerisi kendiliğinden gelir. Bazen futbolun dışında olan kimi saçmalıklara 'ilgisiz' kalmak dahi futbola yapılmış bir hizmettir. Biz basketbola bilinçsiz olarak böyle bir güzellik yapıyoruz.. Bizim sorunumuz sanılanın aksine Arda'nın altyapı eksikiği değil (bu giderilebilir bir sorundur) daha çok o röportajın içerisinde ağlatacak dokundurmaları zorunlu kılan futbol piyasasını varlığıdır. Futbola ilgi değil 'farklı' bir ilginin doğması gerekiyor..
Osteitis pubis.!
Osteitis Pubis'in Almancası Schambeinentzündung..
"Eine Schambeinentzündung (lat. Osteitis pubis oder Ostitis pubis), auch Pubalgia genannt..
Bu hastalık en çok sporcularda görülürmüş ve nedenleri de şöyle:
"Von einer Schambeinentzündung sind vor allem Leistungssportler von Sportarten mit Sprints(Sprintler içeren sporlarda)), Schusselementen und schnellen Richtungswechseln(Hızlı yön değiştirmeler), wie beispielsweise Fuß-, Hand- und Basketballspieler, Tennisspieler und Laufsportler, betroffen."
Yukarıdaki açıklamada sporcularda bulunduğunun üzerine yapılan koşulardan çekilen şutların ve özellikle hızlı bir şekilde yön değiştirme eylemlerinde bulunmalarından kaynaklı olduğunun altı çizilmiş.. Yürürken, merdiven çıkarken ya da tek ayak üzerinde iken çekilen ağrılar bu hastalığın belirtileriymiş..
Bunlar yüzünden Arda Turan bu hastalığa yakalanma ihtimali nedir ?
Devam edelim..
"Die höchste Inzidenz wird bei Fußballspielern gefunden. Von 811 im Jahr 1995 untersuchten Sportstudenten litten 1,7 Prozent unter einer Schambeinentzündung, wobei bei den Erkrankten das Geschlechterverhältnis männlich:weiblich bei 5:1 lag."
Özellikle bu hastalık en çok futbolcularda görülürmüş.. Sporcuların erkek olanlarında görülme ihtimali kadınlara göre daha fazla.
Arda Turan'ın cinsiyeti de ortada..
Şimdi yaklaşık 14 kaynaktan yapılmış bu hastalık tanımı içerisinde bir kez olsun seks terimi geçmiyor. En çok futbolcularda görülen ve daha çok antrenmanlar içerisinde yapılan kimi eylemlerinin neden gösterildiği bu hastalık ve Arda Turan ilişkisi gayet olağan zira;
Şut çekiyor, koşular gerçekleştiriyor ve tanımda uyan çok şeyi gerçekleştiriyor. Onlarca nedenlerinden en uygun olanı sanırım antrenman içerisinde yaptıklarıdır değil mi ?
Wikipedia'nın ingilizce versiyonunda hastalığın nedenleri arasında bunları göstermişler:
- Exercising on uneven ground.
- Beginning an exercise program after a long lay-off period.
- Increasing exercise intensity or duration too quickly.
- Exercising in worn out or ill fitting shoes.
Ülkenin kültürel yapısı içerisinde 'BUNLAR ÇOK SEKS YAPIYOR' diyerek manşet atılmasını filan geçtim.. Bu mantık nasıl çalışıyor da onlarca nedeni bir anda eleyip futbol dışında seks hayatını 'TEK NEDEN' olarak sunabiliyor ?
Pazar günü Televizonda cevap verecekmiş.. Lütfen soruları doğru sorun.. Bir ayrıntısı seks dahi olsa (olsun diyelim) diğerleri değil de neden seks yüzde yüz doğru neden olsun ? Olabilir demek başkadır ama bu yüzden oldu ben biliyorum demek çok başka..
Bir futbolcu hastalığı diyor.. Tamamen sporcularla ilişkilendiriliyor. Arda Turan da bir futbolcu olduğuna göre burada garip olan nedir yahu ? Seks nasıl işin içerisine giriyor..
Pazar günü bunlara da cevap vermesini sağlayın.. Lütfen. Buradan ekmek yiyecek o kesin ama yine de doğru soruları sorun..
Tuchel Presi.!
Mainz incelenmiş. Geçen sene bunun için materyal topluyordum ve postların içerisinde hep bir gün bunun üzerine yazı yazacağımı söylemiştim ve fakat burada da belirtilen ayrıntı buna engel oluyor. Tuchel bugüne kadar çıktığı her maça bir diğerinden farklı olarak hazırlandı.. Bayern maçında varolan presi Bremen maçında göremezsiniz.. Deplasmandaki Wolfsburg maçı taktiğini kendi evinde de ya da Deplasmandaki Bremen maçında da göremezsiniz gibi.. Velhasıl Daniel Börlein'in de belirttiği gibi bugüne kadar oynadığı her maça farklı bir taktik içerisinde çıkmıştır. Geçen sene üçlü defansın dahi içerisinde olduğu onlarca değişik sistemi sahada uygulamıştır. Belki de bu nedenle değişen yapıya karşı oyuncuların adaptasyonu çok da zor olmuyor..
Sistem hocası olamaz.. Mainz klubü başka türlü bu yarışın içerisinde mümkün değil olsun. Futbol güzelse eğer bu şekilde Ribery maliyetinin yarısına mal olmuş takımın diğerlerini yenebilme şansına sahip olduğu içindir..
Bayern München maçını özellikle buraya taşımak istedim zira Bayern München ile Almanya birbirlerine çok benzer oyun yapılarına sahip. Van Gaal 4-4-1-1- diyor sistemine ve Löw 4-2-3-1. Arasındaki fark top rakipte iken Van Gaal'ın kenar oyuncuları dörtlü orta sahanın kenar adamı olmasıdır. Almanya'da böyle bir beklenti yok.. 6'ya 4 şeklinde hücum-ofans ayrılmış durumda.. Bu aşağıda gösterilecek olan Tuchel'in yaptırdığı presin Almanya üzerinde daha etkili olmasını sağlar aslında..
Mainz'in yenmesinin önemi yok..daha çok Bayern oyun kuramamıştır ve çok başka bir oyun oynamak durumunda kaldı.. Başarı skora yansıdı ama skordan kaynaklı bir övgü yok burada..
Maç Arena'da ve Mainz Bayern'i nasıl oynatmamıştır.?
Yukarıya sağ üst köşeye bakın.. Henüz birinci dakika bile değil. Ben Hiddink'ten bunu bekledim.. Oyun kurucuya topu göstermemek ya da uzun toplarak onları zorlamak..
Burada Allagui'nin koşu yoluna pres yaptıktan sonra top tekrardan Badstuber'den Van Buyten'e gitmek durumunda kalıyor.
Van Buyten ise ileriye uzun top kullanıyor.. Peki o top nereye gidiyor ?
Çok iyi bir şekilde yerleşim alan Mainz'li oyunculara..
Fırat Topal'ın blogundaki ilk Tuchel yazısında teknik adamın Barcelona ile ilgili fikirlerini de dile getirmiştik. O Barca'nın müthiş top çevirisini değil topun geri kazanımı konusundaki başarısını dile getiriyor.
Fatih Terim'in Galatasaray'ını hatırlayın.. Başarının temelinde ne yatıyordu ki? Taktiksel açıdan çok müthiş bir hücum planı yoktu belki ama topun sürekli geri kazanımı konusunda muazzam bir başarısı vardı. Tanju'nun Galatasaray'ın forvetine kazık çaksak on gol atar diye beyanat vermesinin bir başka açılımı sürekli topu geri kazanan takımın benzer hücumları maç içerisinde onlarca kez gerçekleştirmesidir.
Yukarıdaki dört kareye bakın.. Oyuncuların top tekniği ve yeteneğinin bir önemi var mıdır ?
Teknik adamın işi zaten buradadır..
Bir örnek daha verelim:
İki stopere baskı var iken oyun kurucu topun oldukça uzağında kalıyor.
Kaleciye geri dönen Bayern yine bir uzun topa zorunlu kılınıyor ama aslen önemli olan şudur:
Mainz'lı oyuncuların önde pres yapabilmelerine rağmen Bayernlilerden topun olduğu yerde adam fazlalığına ulaşabilmeleridir..
Bunu da kare kare göstermek istemiyorum ama oyuncu yerleşimi ve pres sonucu Bayern kalecisine dönüp uzun topa zorunlu kılınıyor.. Keza bunun orta saha versiyonları da mevcuttur. Maç boyuncu dikkat çekici en önemli nokta Bayern kendi evinde yediği pres sonucu oyunu merkezden değil kenarlardan kurmak durumunda kaldı. Tuchel kenarlara öyle bir baskı yaptı ki top Schweinsteiger ya da Van Bommel'a geldiğinde yanlış pas yapacak kadar sıkışık durumda kaldılar..
Hoffenheim maçından bir kare..
Bunun devamını da göstermek isterdim zira rakibe top göstermediği ölçüde hücum planı da hazır tutulmuş.. Burada top kapılıyor ve Holtby üzerinden sağa ve sola kaçan forvetlerden birisi görülüyor ki atılan goller de bu şekilde gelişti..
Tüm bunların oyuncuların bireysel futbol yeteneği ile ilişkisi çok yoktur. Top rakipte iken yapılacak olan hamleler teknik direktör becerisidir. Transfer sezonunun bitimine bir hafta kala takımın en değerli oyuncusu olan Bance transfer olmak durumunda kaldı. Oyuncuların isimlerinin gerçekten de çok fazla önemi yok. Başka isimler olsaydı o zaman başka bir taktik formasyon içerisinde olacaklardı.. Hali hazırda Polanski ve Noveski hariç sürekli forma giyen oyuncu yok gibi.. Belki bir de Mainz'in Hakan Şükür'ü Allagui..
Ben Hiddink'ten bu presi bekledim çünkü Bayern taktiğini dikkate almak durumundaydı. Onu bu şekilde kendi evinde oynatmayan başka bir takım yok.. Beklere ve stoperlere pres bu şekilde yapılır.. Bayern ya da Almanya'ya izin verirseniz onlar sabırla top çevirip sizin defansınızın hata yapmasını beklerler.. Sabırlıdır ve sonucunda kazanan taraf onlar olur. İspanya Almanya'yı yendiği vakit aynen burada olduğu gibi Almanya oyun kuramadı.. Bu safhayı geçebilseydi belki başka olurdu ama geçemediler..
Van Gaal Mourinho'nun dahi hakkını vermemiştir. Biz oynadık ve olmaz olsun böyle galibiyet diyerek İnter'i bir bakıma 'Kötü futbolun temsilcisi' olarak etiketlemiştir ama bu maçın sonunda Tuchel'in ve Mainz'in hakkını 'bu takım şampiyon bile olabilir' diyerek vermiştir.Şampiyon olamaz belki ama daha çok can yakar..
Böyle de olabildiği için futbol her zaman güzeldir. Her takımın her takımı yenme şansı kağıt üzerinde hep vardır. Milyonlar çok etkili oluyor futbolda ama garanti veremiyor size.. İşte bu yüzden Thomas Tuchel ve benzerlerine benim sevgim,saygım çok çok fazladır..
14 Ekim 2010
Kısa Kısa..
Stuttgart teknik adamı Christian Gross'u kovdu. Olağan bir durum tabeladaki yerini düşününce.. Bir de kovma motivasyonu olarak şurayı okumalısınız.
Kovulma nedeni ise dikkat çekici.. Çünkü diyor Stuttgart yönetimi Gross bu kötü duruma bir çözüm önerisi getirmedi. Yani eğer bir şeyler sunabilmiş olsaydı belki de kalacaktı gibi bir şey.. Bu arada yerine düşünülen isimlerden birisi de Daum..
Mehmet Ekici röportajını okudum..
Alman U-21'inde oynuyor ve Hiddink onu A milli takım için aramış.. Şu an kararsızım diyor ve Almanya'da davet ederse oturup düşünecekmiş.
Mehmet bizzat Van Gaal'e gidip kiralık olarak başka bir takımda oynamayı istemiş. Van Gaal onu takımda tutmak isterken oyuncunun sonradan girip beş on dakika oynamak yerine başka bir takımda daha fazla Bundesliga tecrübesi isteğine saygı duymuş ve bu şekilde Nürnberg'e..
Ama işte bu bakın Van Bommel da sakatlandı ve bu hafta oynayabilirdi. Nürnberg'e gidişi doğru bir karar aslında lakin ben Van Gaal eğitiminden geçmiş bir Mehmet Ekici'nin çok iyi yere geleceğine inanıyorum.
En azından Hiddink bu konuda diğerlerinin çok çok önünde.. Gurbetçilerden gerekli faydayı almak için bizzat kendisi telefon açabiliyor.. önemlidir bu.!
Bayern ile Hollanda fedarasyonu yakında bir meydanda savaşacaklar.. O denli kızışıyor ortalık.. Robben meselesi taze iken aylardır sakat sakat oynuyorum diye açıklama yapan Van Bommel'i Bayern yönetimi salı günü Hollanda'nın geri göndermesini istedi.. Ne oldu ?
Göndermedi Hollanda ve sakatlandı Van Bommel.. Hoeness ateş püskürüyor.. Hollanda Fedarasyonu Bayern'i medya üzerinden yürüttüğü bu savaş nedeniyle asosyal olmakla suçluyor filan.. Lakin ilginç olan Hoeness'in tepkisiydi.. Diyor ki oyunucuya:
'Sakat sakat oynuyorsa o zaman Hollanda milli takımında oynamaması gerektiğini bilmesi gerekirdi. Van Bommel kendisine işvereninin kim olduğunu sorması gerekir..'
Van Bommel'in patronu gerçekte kimdir ? Bu klup-milli takım davası ilerleyen zaman içerisinde diğer ülkelerde de artacaktır..
Bu oyuncuyu tanıyor musunuz ?
Mainz'in formda macar forveti Adam Szalai.. Real Madrid'in ikinci takımından getirdi onu Tuchel.. Baktım yine Finlandiya deplasmanında gol atmış ve ülkesinin üç maçta 9 puan almasında rolü büyük.. Geçen milli maçta da hattrick yapmıştı. Macaristan teknik direktörü kimdir bilmem ama bundan bağımsız bu oyuncunun gol atacağını biliyorum gibi.. Dünya Kupasında yari finale kalan takımın oyuncularının büyük kısmının Şampiyonlar Ligi finalini oynayan Bayern- İnter karması olduğu gibi.. En iyi oyuncusunun Avrupa Ligi kupasını kaldırması gibi..
13 Ekim 2010
Arda Turan vs Mesut Özil
İki ayrıntı için kıyas yapıyorum. İkisi de yetenekli ve iyi futbolcular ama bir de koşullarına bakmak gerekir.
Mesut Özil. 22 yaşında genç bir yetenek. Almanya'da ortaya çıktı.
Bir Sevgilisi var.. Anna-Maria Lagerblom.. eski Bremenli finli bir futbolcunun eski karısı. Mesut Özil'den 7 yaş büyük. Üstelik Mesut için ismini değiştirip (Melek) müslümanlığa geçtiğinden bahsediliyor ve dahası Sarah Connor'un kardeşi. Dahası Diego'nun eski sevgilisi olan popçu ablasının dansçılarından birisi ile yaşadığı ilişkiden olma sekiz yaşında bir oğlu var.
Ne kadar çok malzeme var değil mi ? Aradaki yaş farkından tutun da kültür farkına kadar olan durumu düşünün.. Eski futbolcu eşi olmasından çocuğu olmasına kadar malzemeleri üst üste toplayın ve bunun Türkiye'de nasıl basın tarafından değerlendirileceğini artık siz.. Bir daha Mesut Türk müdür Alman mıdır iyi düşünürsünüz belki.. Babası gerekirse düğün yaparım diyor filan..
Arda Turan. 23 yaşında.Türkiye'de ortaya çıkan bir yetenek.
Kendisinden beş-altı ay büyük güzel bir sevgilisi var. Valla Hepsi bu.. Sevgilisinin sinema, tiyatro ve dizi oyuncusu olduğundan başka bir tuhaflığı yok. O da ne kadar tuhafsa artık..
Ben onca Mesut Özil tartışması ilçerisinde ilişkisinin masaya yatırıldığı, sakatlığına, performans sorununa neden diye sunulduğunu görmedim, duymadım hiç.. üstelik pres yapmamasına rağmen Mourinho dahi onun doksan dakikayı çıkaramadığından bahsediyor ama toplamda ne olursa olsun Arda'nın çektiklerinin milyonda birini bile..
Neden ülkemizde futbolcu yetişmiyor sorusunu biraz da buradan sorun.. Değişmesi gerekenler listesinin başına neyi koymamız gerektiğini de anlatır bize bu.. Birilerinin maaşından tutun da diğer ayrıntılara kadar futbol dışı konuların futbolu ne kadar gerilettiğinin..
Arda ki yaşının çok üzerinde bir olgunluğa sahip.. Tüm bunlara o bile gögüs geremiyorsa diğerleri nasıl yapsın ? Altına milyon satır daha yazarım ama siz anladınız.. Şimdi Röportaja geçelim zira o Arda'nın dışında bir konu.
11 Ekim 2010
Selim Teber..!
Selim Teber'in röportajını okudum az önce.. Spox'de bu sefer Haruka Gruber gerçekleştirmiş.. Lider oyuncudur ve doğrucu davut olması onu kısa sürede kaptan yapıyor takımında.. Hoffenheim'in kaptanıydı ve oldukça ilginç şeyler söylemiş. Carlos Eduardo'nun potansiyelinin çok altında oynadığını ve başa oynamak isteyen takımın ise onu satmaması gerektiğini.. Sonra Frankfurt takımından gitmesine rağmen bakın eski antrenörü konusunda ne diyor..
- Skibbe sizce Frankfurt için doğru antrenör müdür ?
Teber: Bundan hiç şüphe duymuyorum. Ben onu Fedarasyonda çalıştığı zamanlarından bu yana tanırım. Futbol konusunda bu kadar ehil olup da aynı şekilde insan ilişkileri konusunda da bu kadar başarılı olanı yoktur.(und es gibt keinen Trainer, der fußballerisch so kompetent ist und sich gleichzeitig zwischenmenschlich total korrekt verhält.) o çok iyi bir futbol öğretmenidir. Kısa süre içerisinde başarıyı yakalayacağından eminim.
Sonrasında ise Hoffenheim transferi öncesi futbolu bırakma noktasına geldiğini söylüyor. Roger Wittman bana Hoffenheim teklifi ile geldiğinde şöyle dedim: Ha Bayern ha Hoffenheim (üçüncü ligde o zaman) farketmez benim için hepsi aynı.. Futbolu bırakma noktasına gelmişti.
-Ne olmuştu peki ?
Teber: 2005 yazında Kaiserslautern'dan Denizlispor'a transfer olmuştum. Rene Jäggi yönetimindeki Kaiserslautern günlerimi unutmak ve yeniden başlamak için inanılmaz motive olmuştum. Lakin futboldan nefret etmeye Denizlispor'da başladım ben. Türkçem mükemmel olmadığı için takımın içerisinde diğerlerinden ayrı tek başıma kaldım. Sabah sekizden akşam dokuza kadar tesislerde kalmak durumunda olduğumdan dolayı karım da aynı şekilde evde yalnız kaldı. Tüm bunlar yetmediyse paramı alamadığım için tribüne gönderildim çünkü bu duruma sadece ben isyan etmiştim..
Şimdi bir daha Mesut Özil'in 'burada mutluyum' ifadesinin gerçekliğini tartışabilirsiniz.. 2005'den bahsediyor, çok uzak değil. Bir gurbetçinin neler yaşadığını ve yaşayabileceğini.. Dilin önemini..
Menschen Sind Alle Gleich.!
Hiddink Yanlışları.!
Öncelikle yanlış anlaşılmak istemem. Ben Rıdvan Dilmen mentalitesine sahip değilim. Yerlilerle kafayı da bozmadık.. Terim ne yaparsa yapsın 'Muhteşem' ve yabancılar çok bir başarı gösteremezse tü-kaka edecek değilim. Hiddink bu dünya üzerinde bir milli takımın başına gelebilecek en güzel şey. Dahası bu adam Chelsea, Real Madrid ya da Bayern München gibi klupleri reddedecek dünya üzerinde bulunan iki üç teknik adamdan birisidir. Reddetmiştir de.. Canlı canlı birisine şahit olduk Chelsea-Barca maçı öncesi.. Ve fakat bazı maçları teknik adamlar kaybeder ve Almanya maçı da böyleydi.. Almanya maçındaki performansı çok kötüydü..
Nasıl Terim 2008 Avrupa Şampiyonası Portekiz karşılaşmasında rezil bir taktik-seçim sergilemişse (Rıdvan burada asla ve asla eleştiremez, eleştirmemiştir) Hiddink de burada aynı şekilde.. Oyunculara filan hiç takılmıyorum ben zira onların bu taktik ve formasyon içerisinde yapabileceği çok bir şey yoktu. Nuri diyor ki 'çok istedik ama yapamadık'. Gerçek bu.. Yapabilecek konumda değildiler..
Tribünün en üst katındaydık.. Bazen çok uzağımda kaldıkları vakit Kroos mu Podolski mi zor ayırt ediyordum belki ama taktiksel dizilişi ve bunun sonucu çaresizliği çok iyi görebiliyordum.
Tam beş orta saha ile çıktı Türkiye. Aurelio sakatlanmadan önce kısa süreliğine Emre ile Hamit yer değiştirdi; fark ettiniz mi ? Çok da önemli değil zira birbirlerine o kadar yakın oynuyorlar ki merkez ile sol kenar arası çok bir fark yok.. Dahası kendi sahasında hiçbir baskı yemeden rahatlıkla gelen Almanya'yı orta sahada karşılıyorsunuz Halil hariç tüm takım.. Topu kazandığınız anda atabileceğiniz tek bir oyuncu yok zira hepsi orada. Bu Almanya'yı hedefe giderken orta sahada biraz oyalamanın dışında bir etki yapmadı. Oyun üç metrekareye sıkıştırıldı. Almanya oradan delmek için sabırla top çevirdi, Türkiye bunu seyretti..
Dizilişin ve taktiğin amacı nedir çözebilmiş değilim. Evinizde oynasanız ya da deplasmanda zayıf rakip olsa oyunu domine edip tamamen rakip yarı sahada geçireceğiz vaktimizi derdim ama bu kadar güçlü bir takım karşısında bu dizilişin amacı nedir ? Almanya an itibari ile 2010 yılının 37 gol ile en çok gol atmış milli takımıdır. Özer de Hamit de orta saha oyuncusu.. Tuncay oradan nasıl göründü bilmiyorum ama her şeye rağmen oyuna hareketlilik katmış ve pozitif etki yaratmıştır. En başından Sercan ile ilkonbirin içerisinde olmalıydılar. Hamit ve Nuri de yedek kalmalıydı..
Bu diziliş ile sahaya çıkmadan kaybetti. Bir kusuru var rakibin.. Khedira Schweinsteiger değil ama Türkiye burayı hiç zorlamadı.. Aramızdan birisi olsa o dahi oyun kurardı Almanya'da.. Bizim en iyi yaptığımız şey sahaya yüreğini koyarak bu gibi maçlarda pres ile oyunu bozmaktır. Almanları önde zorlayacaktık.. Üç tane orta saha yeterdi (Nurisiz).. Formsuz olsa dahi Sercan-Tuncay kenarları hem önde basma ve onların oyun kurma konusunda sorun yaşamasını sağlaması ve aynı şekilde kesilen atağı pozisyona döndürecek isimlerdi.. İki açıdan da sahada iki açık oyuncusu olmak durumundaydı.. Dahası rahatlıkla en ufak bir baskı olmadan oyun kuran Almanlar stoperlerini de orta sahalaştırarak Türkiye'nin elindeki tek büyük kozu da aldı. Mertesacker uzunca bir dönem oyun kurucu rolündeydi.. Bu beş orta saha çok uyumlu olup kendi aralarında paslaşarak oyunu domine edebilmesi mümkün değildi.. Önde basmak gibi bir durum da olmadığından olabilecek en doğal sonuç ortaya çıktı..
Bazen Özer çokca Tuncay ya da Emre topu kaptığında kime ve nereye oynayacak ? Ben göremedim sahanın yukarısından kuş bakışı şekilde izlerken dahi.. İsviçre total defansif oynadı İspanya karşısında ve fakat buna rağmen en uçtaki forvet oyuncusuna köprü olacak şekilde forvet arkası yerleştirdi.. Bir gidiş yolu çizdi kendisine.. Mainz hem kenarlarına açık oyuncusu hem de iki forvet ile Arena'ya çıktı ki Bayern ile Almanya'nın oyun şablonu birbirlerine çok benzer.. Çakılı forvet olmayan Halil ve gerisinde birbirleriyle uyumsuz beş orta saha..
Emre kötüydü ya da Özer uyumsuzdu. Kahn'ın maç sonrası 3D analizinde yediğimiz golün neden ofsatya çevrilemediğini açıklayan kusurlar da var ama toplamda tek pozisyon ile maçı bitirmemizin nedeni oyuncuların bireysel performansı ya da kaleci hatası değildi.. Etki etmiştir ama Hiddink kadar değil.
Gurbetçi oyuncu seçimi tam anlamıyla felaket.. Hangisinden başlayacağımı bilemiyorum. Emre-Nuri'yi ancak Barca oynatır. Başka bir takımın gücü iki merkezli orta sahayı kaldırmaz. Türkiye böyle bir şeyin yanından bile geçmedi. Dolayısla Nuri varolan özelliğini hiçbir şekilde sahaya yansıtamayacak şekilde oynadı..Bakın Dortmund tarafı bugün Bild'e açıklama yaptı ve önemli kısmı budur:
'„Nuri hat verhaltener gespielt als bei uns. Aber wir wissen nicht,(Biz bilmiyoruz) welche taktische Aufgaben er hatte. (Hangi taktiksel görev ile sahada yer aldı)Bei uns hat er eine ganz andere Rolle,(Biz de çok başka bir rolü var onun) ist im Mittelfeld unumstrittener Taktgeber.(Orta sahanın tartışmasız top dağıtısıcısıdır/Lideridir)“
Cuma günü değildi.. Emre'nin yanında pres yapan, mücadelesi güçlü bir orta sahaya ihtiyacınız varsa Nuri'den önce girmesi gereken pek çok oyuncu var orada.. Nuri bu açıdan zarardır. Nuri Emre sonrası için on yıl bu takımda yer alabilir ama bugün değil.. Çok çok burada yazdığımızı sahada gördük; istese de yapamaz.. Denedi bir kaç kere ama yerinde kala kaldı. Elleriyle pası verip geri ver diyerek geldi ama alamadı topu defalarca.. Ancak Emre olmadığı vakit ona olan güven sonucu zorunluluktan o liderliği alabilir.. Yine de bu diğer seçimlerine nazarak en az hasarı vermiştir.
Anlamadığım konu şu: Siz bu oyuncuları seyretmiyor musunuz ? Formda olsa dahi Semih'i tercih ederim bu çok başka ama Halil çok uzun zamandır ofansif bile değil merkez orta saha oynuyor. Bundesligada henüz bu sene ilkonbir başlasa da tek bir golü dahi yok. Pasörlüğünden yararlanabileceğiniz bir durum yok zira orta saha ile arasındaki mesafe ortada. İki tane açık oyuncusu olmayan adam koydunuz oraya... Topu kazansanız dahi alman defansının çembere aldığı Halil ne yapabilir ki? Gol atmayan bir oyuncu o pozisyon öncesi heyecanlanır, hızlı bir şekilde vurup kurtulmak dahi ister.. Halil gole hasret ve Skibbe onu orta saha ya da forvet arkası olarak kullanıyor.. Frankfurt takımının golcüsü Gekas.. Maşallah her maç atıyor Yunan ve Halil geride oynar.. Türkiye merkez forvet olarak daha iyisini bulabilirdi.. Eğer Tuncay ve Sercan olsaydı o zaman Halil bu ikiliyle pas alışverişinde bulunabilir ve önde basma konusunda yardım edebilirdi ama Hakan Şükür tipi forvetin ihtiyac duyulacağı bir ortam vardı.. Semih en iyi tercih idi..
Hamit zorunluluktan ve hücumun ön planda olmasından dolayı Bayern'de sol kenarda oynuyor sağ ayağı ile.. Bu hücum konusunda avantaj sağlar iken savunma açısından sorun yaşatır. Almanya'yı sağ kenarını durdurarak etkisiz kılabilirsiniz. Ya iki tane hücumcu koyacaksınız ya da savunmacı.. Sabri-Hamit ne savunma ne de hucum yapabildiler.. Özellikle maçın başında Hamit işlemedi ve onu ortaya kaydırdı zaten.. Bu ikisinin arasına bir defansif orta sahayı kaydırarak kalabalıklaşıp Müller-Lahm'ı kesebilirdik.. Aurelip var iken bir bakıma oyun planı biraz bu şekildeydi. Emre yardımı ile üçlü kenar orayı savunuyordu ama Sabri-Hamit her bakımdan yanlış seçim.. İkisi de yerinin adamı değil gerçekte..
Sadece ben değil Almanya hakkında konuşan her insan Lahm-Müller işbirliğinden bahsedecektir ve buraya özel önlem gerektiği ortadadır. Hiddink Sabri'yi denedi ve tutmadı. Daha maçın başında verdiğimiz pozisyonun temelinde Sabri'nin irade dışı sağa doğru kayışından kaynaklıdır. Bir pozisyonda topla beraber her zaman olduğu gibi ilerlemeye çalışır iken gidemedi.. Alışık değil, yavaşlamak durumunda kalıp yanındakine verdi.. Yine de buna çok kızmıyorum ve ben olsam Gökhan Gönül'ü orada denerdim ve Lahm'ı ancak o biraz durdurabilirdi gibi.. Sonuçta burasının farkında ve engellemek istiyor, deniyor olmuyor.. 2008'de Lahm solda oynar iken karşılaşmışlardı Sabri ve Lahm.. Sabri hücum olarak iyiydi ve üç golün ikisinin pasını veren adamdı ama aynı şekilde iki golü de yediren adamdı.. Mesele hız ise İsmail da yavaş bir oyuncu değil ve aynı şekilde hücumcu.. Hiddink iskeleti bozmadan sanki elinde 30 oyuncu varmışcasına tercihler yapıyor, anlamak zor..
Velhası; Bilmem kaç maçtır forvet oynamayan Halil'den orta sahanın ortasında kesici rolünde Nuri Şahin'i kullanmak, Sabri derken milli takımın futbolcularının yapabileceği çok fazla bir şey yoktu. Hamit o gün kenar adamı olarak kullanılmaması gerekiyordu. Sadece orta saha.. Keza Özer..
Normal koşullarda teknik adamları bu kadar ağır eleştirmem ve daha çok anlamaya çalışırım. Gerek gurbetçileri uzun zamandır seyrettiğimden dolayı gerekse de Almanya'yı çok yakından takip ettiğim için yanlışlar bana burada 'daha yanlış' geldi.. Ben maçtan beşinci dakikada umudumu kesmiştim. İkinci yarı biraz da skor dezavantajına sahip olunmasından dolayı irade dışı basan takım biraz kımıldadı ama hep ilk golü Almanlar atarsa hiç şansımız yok dedim zira geniş alanda onlar kombinasyon şovu yaparlar.. İngiltere maçının erken golü ve Arjantin'in önde basması hali hazırda onlara bu fırsatı vermişti.. Golden sonra şansımız hiç yoktu.. Halil atsaydı belki.. Ama sen oraya o golleri atan adamı koymadın ki ? 7 Bundesliga maçında golü atmayan adam orada neden atsın ki ?
10 Ekim 2010
Yuuuu Mesut.!
Yazmak içimden gelmiyor. Gece yazılır o iştah olursa eğer bu maçın ayrıntıları. Maçın analizi ve Hiddink eleştirisi de 2000 km yoldan sonra yazıldı BirGün'e. Başka bir yere de yazı yazmıyorum ben arkadaşım. Bu gibi tekliflerle gelmeyin. Buradan söylüyorum. Gerçekten imkanım olsa oturur bloguma yazarım, sana neden vaktimi harcayayım ki ? Resim'e gelirsek..
Maçtan, içeriğinden ve her şeyden fazla konuşulan isim Mesut Özil idi. Spiegel'in dediği gibi 'Türkiye vs Mesut Özil' maçı oldu (Ev sahibi başa yazılır).
Yuhluyorlar.. Aynı insanlar Almanya milli marşını da yuhladılar ve sonra kale arkası tekbir filan diye devam etti ki az daha Almanya tarafına doğru kayacaktım o derece.. 40 bin Türk vardı ve gözünüzü kırmızı taraf bozmasın her iki Türk'ün ortasında da bir Alman vardı. Yarı yarıyaydık.. Bizim İstiklal Marşımızı kimse ıslıklamadı, Nuri Şahin'i de kimse ıslıklamadı.. Biz maşallah.. Almanya adına ne varsa..
Bakın şu adama.. Eleştirilse de milli marşı okumuyor. Maça çıkmadan duasını ediyor. Hamit'in kışkırtıcı röportajına uslubunca cevap veriyor. Yuhalayanlar karşısında tek kelime etmiyor, gole sevinmiyor.. Sadece futbol oynuyor, hepsi bu.
Hakeme itiraz etmez, ben iyiyim filan demez.. hem maç içerisinde hem dışarıda olabildiğince sakin ve mütevazi bir kişilik.. Biz hariç herkes çok seviyor, Ballack da Ronaldo da Diego da v.s..
Bu çocuk 21 yaşında daha. Tüm bu tartışmalar yaşandığında 18 bile değildi. Ailesi yaptı bütün kavgaları.. Terim'le de Schalke yönetimiyle de kapışan babası.. Bir 'Türk' geleneği o yaşta ailenin sözüne kulak asmak değil midir ? Onu yaptı işte.. Diego filan olmasa o kız filan da bulamazdı zira Ballack'ın Frings'in dediği gibi acaip de utangaç bir tip..
Sen mi yetiştirdin ? Senin okullarında mı okudu ülkende mi beslendi ? Dili Türkçe mi ? Arkadaşları, yaşadığı yer ve aslında sahip de çıkıldığı 'milli formayla pazarlık yapılmaz' diye aşağılanmadığı, hedef gösterilmediği yer neresi ?
Yahu Barış Özbek de Almanya'yı seçti, hiç yuhalama filan görmedik ASY'de.. iyi futbolcu olunca mı hain oluyor insan ?
Almanya'da tartışılıyor hala.. Demeçlerine dikkat etmesi gerekir. Ben aslında Türk'üm de burasını seçtim filan diyemez. Sizin gibi burada da söylemlerinden tatmin olup onu biraz olsun rahat bırakması gereken insanlar var. Bunun dışında belki de gerçeği söylüyor.. Burada kendimi iyi hissediyorum ben diyor. Bu takım için oynamaktan gurur duyuyorum diyor.. Öyle de sahip çıkılırken neden gurur duymasın ki ? neden istemesin ki ? O yuhlayanların yüzde sekseninin evine Löw gelse inanın çok başka davranır ama benim yanımda olanlar da o stada girince başka oluyorlar.. tuhaf..
Mesele basit yahu. Bu adam Khedira, Müller ile mi daha iyi anlaşır yoksa Emre-Volkan'la mı ? Futbol oynayacak, o türkçesi ile o insanlar arasında günlerce kalacak.. Neresi onun iyi hissettiği yer ?
Nuri'yi göremediniz belki ama ben anlatayım size. Topu alıyor, Ömer'e veriyor ama geri almak üzere.. oyun kuracak, ilerleyecek.. Mümkün mü ? Ömer, sağa doğru açılıyor ve Nuri kala kaldı öyle.. Tek tek enişte'ye gösterdim neden Nuri'nin bugün oynamaması gerektiğini.. O Sabri, boğazına sarıldığı Emre'si gelince önündeki toptan vazgeçti.. Bir bakışı Emre'nin topu alıyor. Burada suçlu yok, birilerini kötü gösterme de yok.. Durum budur. Biz böyleyiz.. bunun avantajları var.. Hiddink'in en büyük hatası sahadaki tüm gurbetçi seçimlerinde hata yapmasıdır. olmayacak pozisyonlarda benim çok iyi seyrettiğim futbolcuları oynattı ama buraya daha sonra..
Mesut Türkiye'yi seçseydi Almanya'da deli gol atsa da milli takımda onbire dahi giremezdi. Kimse de Mesut'a kahraman gözüyle bakmazdı olan bu futbolcunun kariyerine olurdu hepsi bu. Nuri'ye olduğu gibi.. Almanya'da sorun.. Nuri'yi mi alırsın Khedira'yı mı.. Bir insan Khedira desin ben de.. Nuri'nin de bugün futbol açısından oynaması gereken yer Almanya. İşin doğrusu budur..
Hülasa seviyoruz biz kahramanları ve hainleri.. Bir insan neden biz bu Alman marşını, kadrosunu onunu bununu ıslıklıyoruz diye sormaz kendisine zira ihtiyaçları var bu kahramanlıklara ve hainliklere..
Bugün Doppelpass'ı seyrettim zira Thomas Doll vardı. Arkasından Tolga Ciğerci için U19'u izledim. Alman futbolcu göremedim. Kaptanları siyahi bir futbolcuydu.. Kongolu gördüm Türk vardı Arnavut vardı ama ilginç olan şu ki A milli takımın aksine hepsi ellerini kalbine dayanamış bir şekilde ezberden Almanya milli marşını okudular.. gönüldendi.. gördüm..
Bir daha Türk dahi olsa milli marşı okuyan ve aynı zamanda gol attı mı çılgınlar gibi sevinenleri göreceksiniz.. Zira onların dedesi bile Almanya'da doğmuş olacak ama isminden dolayı ve ancak başarılı olursa neden bizi seçmedin geyiklerine gireceksiniz.. 4 milyon içerisinde milli takımlara onlarca futbolcu gönderir iken 70 milyon içerisinden neden böyle değil diye sormadan.. İşiniz gücünüz kahraman, hain.. Ee ben de öyleydim o tarih derslerinden sonra.. olağan..