Son dönem yıldızları içerisinde en beğendiklerimin arasındadır kendisi.. Gettolar'dan Dünya Yıldızlığı'na doğru büyük adımlarla koşuyor.
Bartu - Demet!
Ben Bartu Küçükçağlayan'ı ilk defa "çoğunluk" filminde izledim ve şok edici bir etkisi oldu, hemen filmin sonrasında bloga post girdim. Çoğunluk muhteşem bir filmdi ve fakat sonrasında Bartu durmadı.. Bugünlerde Yalan Dünya'nın "Orçun" karakteri olarak ekranlarda görülüyor ve benim gibi pek çok insan sadece bu karakterin absürdlükleri için bu diziye bakıyor. Yalan Dünya'nın sıkı bir takipçisi değilim ve hatta çok sevdiğimi de söyleyemem ama Bartu Küçükçağlayan muhteşem..
On parmağında on marifet derler ya, böyle bir insanoğlu..
Demet Evgar.. (hastasıyız) 1 Kadın 1 Erkek'te sıklıkla izliyoruz ve çok başarılı.. Gel gör ki onun da on parmağında on marifet..
16 Şubat 2012
15 Şubat 2012
Messi Forması!
Maç içerisinde Messi'nin formasının kimin alacağı savaşı yaşanıyorsa o iş bitmiştir arkadaş. Kadlec, devre arasında arkadaşı Manuel Friedrich'in kendisinden Messi formasını çaldığını söylemiş ve maç sonunda da hedefine ulaşmış. Bu maçın içerisinde Leverkusen'li futbolcuların asıl savaşı işte budur..
Şu formayı almak için suçladığı arkadaşı bir yana o formaya bakış..?
Messi mi çok büyük yoksa..
52 Günde Skibbe!
4 lig maçı sonu kovuldu Michael Skibbe. Hayatım Futbol dergisinin 20. sayısında bunu detaylı bir şekilde yazdım. Buradan okuyabilirsiniz.
Kısaca: İki yıl önce bugün Lucien Favre'yi kovan Berlin takımın başına Friedhelm Funkel'i getirmişti. Kötü sonuçlar almaya devam eden Berlin burada bir girişimde bulunmadı ve lig sonuncusu olarak küme düştü. Bir yıl sonra tekrar gelse de 35 milyon borcu olan Berlin'in bu düşme faturası 60 milyon avro olarak açıklandı. Bugün yine bana göre başarılı hocasını gönderip yeni bir seçim yaptı ve Skibbe ile kan uyuşmadı. Funkel dönemini hatırlayan Michael Preetz hızlı bir refleks ile Skibbe ile yollarını ayırdı.
Teknik detaylar ve sadakatsız tutumların futbolda cezalandırması ise dergide..
Dietmar Hamann Röportajı
Dietmar Hamann muhteşem bir röportaj vermiş ve ben hala en çok röportaj okumaya bayılıyorum.
Gerard Houllier'in hakkını vermiş. Liverpool'u eski günlere götürecek yola sokan adam olarak tanıtmış. Geçmişin efsanesi olarak kalmaya ramak kalmış bir dönemde takımı tekrardan deyim yerindeyse bir üst aşamaya çıkaran teknik adam olarak anlatıyor. Rafael Benitez'in ise futboldan fazlasıyla anladığı üzerinde duruyor. Saha üzerinde her kımıldanışın açıklamasını olabildiğince düzgün bir şekilde yapan bir antrenör olarak taktik ve formasyon konusundaki bilirkişiliğine atıfta bulunuyor. Onu futbol dahisi olarak kitabınıdan da anlatıyor.Futbolu bu kadar bilen bir başka antrenör ile çalışmamış ama en ilginç ayrıntı ise o malum 2005 İstanbul Şampiyonlar Ligi mucizesi ayrıntısı.
"İlk onbir çıkacağımı düşünüyordum ve elbette kadroda ismimi göremeyince şaşırdım çok. Lakin Houllier bana profesyonel bir oyuncunun bir iki dakikadan fazla üzgün kalmaya hakkı yoktur dediğini hatırladım.Konsantre bir şekilde beklemeliydim zira oynama sırası bana da her an gelebilirdi."
"Dürüst olmam gerekirse ben maçı çevirebileceğimize fazla inanmıyordum.İlk devre sonunda soyunma odasında tam anlamıyla bir kaos hüküm sürüyordu. Ben ikinci yarı sahaya başlama vuruşuna doğru ilerler iken Djimi Traore ile karşılaştım ve bir an afalladım zira onu Benitez duşa göndermişti. Sahada 12 kişi miydik ki? Hayır bizzat ben gördüm onu duşa giderken..Sonrasında Carrager bana Steve Finnan'ın sakatlanmasından dolayı dışarıda kaldığını ve yarı çıplak vaziyette Traore'nin tekrardan çağrıldığını söyledi. Bugün o zaman yaşanılanlara bir daha baktığımda tüm bu olup bitenler inanılmaz geliyor."
Şimdi o muazzam geri dönüşün kaos içerisinde bu gibi rastlantısal değişimler nedeniyle olduğunu görmek nerden baksan ilginç..
2002 Dünya Kupası finalinde kaçırdığı golden sonra (durum henüz 0-0'dı) üç hafta uyuyamamış. Kriket hastası, oyunu sıkıcı değil taktik ve stratejinin önemli olduğu ilginç bir oyun olarak görüyor ve inanması güç olsa da 345 bin avro kriket bahisinde kaybetmiş.
İngiliz olmaya başlamıştım diyor ve meşhur at yarışı hastası Owen ile beraber bir yarış atı almış. İsmi yokmuş zira yarışlara çıkacak başarıyı gösterememiş aldığı at..
Hamann Trapottoni ile çalışmış bir insan ve onunla ilgili senin nasıl bir anın var dendiğinde ise şunları anlatıyor.
"Aldığımız bir mağlubiyet sonrası Trapattoni tüm takımı yine sahanın ortasına topladı. Tam bir Trapattoni havasında başladı konuşmaya (kötü almancayla) "iki gün içerisinde taraftarlarımıza göstereceğiz ki bizim.." dedi ve durdu, aradığı o kelime gelmedi. "Cajones" dedi ve sonra Elber'den almancasını istedi. Elber "Muschi" dedi. Hemen devam etti. "Biz taraftarlarımıza Muschi'mizi göstermemiz gerekir. Onlara, "bakın bizim Muschi'miz var. Muschi Muschi.." demeliyiz. Bir kaçımız formayı kafamızdan yukarı geçirdik, kendimize zor hakim olduk ama daha fazla dayamayıp hepimiz yerlere yattık."
( işin esprisi şu ki Cajones ile cesaret anlamı taşıyan "taşaklarımız var, taşaklıyız hepimiz" diyecek iken Elber Vajina'nın kabaca dillendirilişi olan Muschi olarak yanıltıyor Trapattoni'yi. Sonrasında Trapattoni de yarılıyor tabi..)