Mourinho kaybederken..


Almanlar  "schlechte verlierer" derler kimileri için. Kaybedince çirkinleşir, absürd bahanelerin arkasına sığınıp karşı tarafa karşı hoş olmayan tavırlar sergiler. Bu sıklıkla Mourinho için de kullanılır ki bu fikre katıldığım zamanlar da olmuştur. Lakin Bayern'e elendikten sonra Mourinho'nun tavrı beklenmedik bir şekilde olumluydu. Rakibin turu hak ettiğinden dem vurması bir yana henüz penaltı atışları gerçekleşmemiş iken meslektaşı Heynckes'e olan davranışı da bu yakada alkış topladı. Özellikle Heynckes övgüyle bahsediyor Mourinho'dan.. Dahası..

..Turun kaybedilmesi sonrası Bayern soyunma odasına gidip istisnasız her futbolcunun elini sıkıp turu geçtiği için tebrik etmiş. Daha ne?

Hülasa Mourinho kayebderken de güzelleşebileceğini en azından Almanlar'a gösterebildi.

Guardiola "Pause" tuşuna bastı


Çalıştığı dönemde alabileceği 18 kupanın 13'ünü alan bir teknik adamdan bahsediyoruz. Athletic Bilbao karşısında kazanırsa bu sayı 14 olacak. Bu bir başarı öyküsüdür belki ama diğer açıdan bakmayı denediniz mi? Guardiola, ortalama bir antrenöre göre daha fazla çalıştığı zamanı hesap ettiniz mi?

Rangnick ile aynı cümleleri kuruyordu bırakma kararını açıkladığında. Aküyü yeniden doldurmak gerek diyordu. Rangick'in aksine bu  psikolojik rahatsızlık belirtisi değil zira birisi dünyanın en rahat ortamında heyecanı az maçları geride bırakır iken Guardiola uluslararası en yüksek düzeyde finallerin heyecanını arka arkaya yaşamak durumunda kaldı. Onun yerine bir başkası kendisini koyamaz zira Barça kadar dominasyonu sağlayan bir başka takımı bulmak çok zor. İspanya Ligi'nin takım sayısının fazlalığından her kupada finale kadar uzanmasını ve bunu aralıksız bir şekilde gerçekleştirmesine fiziksel ve ruhsal açıdan dayanmanın faturası oldukça ağır.

Messi ile az biraz beraber oynamış Hleb onun sakinliğinden bahsediyordu. En önemli özelliği en zor maçlarda dahi antrenman havası içerisinde davranıyor oluşu diyerek onun rahatlığının altını çiziyordu. Bir başkası ne kadar faul yaparsanız yapın asla sinirlenmemesinden dem vuruyordu ama son maçlarda gördük ki Messi de sinirleniyor üstelik durduk yere..  Attığı gollerden ve kazandığı kupalardan ziyade barça takımının bu yükü bu kadar kolay bir şekilde kaldırabilmesi asıl mucize.

Xavi ve İniesta'yı da düşünürseniz araya bir de Avrupa ve Dünya Şampiyonluklarını eklersiniz ki gerçek mucize diye ben buna derim. 2008'den beri kupa kazanıyor Xavi, İniesta. Herkesin yan gelip yattığı dönemde daha fazla heyecana ortak olup daha fazla efor sarfetmek durumunda kaldılar.
Guardiola bıraktı.. Bir başka açıdan bırakmasaydı da ne yapacaktı? Bir Şampiyonlar Ligi ya da Lig şampiyonluğu daha mı? durduralamaz takım mı yaratacaktı ? Ben de olsam sanırım bırakırdım. Elbet Barça bugün olduğundan daha fazla yere düşecek ve yine o tekrardan çağrılacaktır. Bu yeni teknik adamıyla başarısız olduğu önümüzdeki sezonun yarısında dahi olur. Neden derseniz.. Barça başarısızlığa, Guardiola da sanılanın aksine bunca heyecanın arkasından rahata alışamaz. Bu ikisi çok kısa süre içerisinde yeniden birleşecek ve bu belki de önümüzdeki sezonun ortasında dahi gerçekleşebilir.

26 Nisan 2012

Penaltıyı nasıl kurtardım?


-Penaltıyı nasıl kurtardın ? Sadece içgüdü ve şans mı? 

hayır. Öncesinde bu konuda kendimi hazırlıyorum. Kaleci antrenörümüz Toni Tapolovic laptopunda bana Christiano Ronaldo'nun atışlarda sergilediği tutumun özetini maçtan önce izlettirdi.

 -Ne öğrendiniz siz bunlardan? 

 Ben Ronaldo'nun kendisine göre soldan ve yerden vuracağını biliyordum. Maç içerisinde de bunun böyle olacağını düşünerek hareket ettim ama o beni yanılttı. Penaltı atışlarında ise köşe değiştirip sevdiği köşeye atacağından neredeyse emindim.

 Real'li oyuncuların hemen hepsinin nereye atacağını biliyor muydunuz? 

 Evet ama buna fazla güvenemezsiniz. Kaka'da olduğu gibi bu durum farklılaşabilir. Misal ben Ramos'un ortada çekeceğini hiçbir zaman düşünmezdim.

Solbakken giderken..

Her şey ne güzel başlamıştı oysa ama olmadı. Neden? Köln başka bir kulüp. Burada başarılı olmak teknik adamlığın dışında pek çok başka faktöre bağlı bir durum. Her daim kaos hüküm sürüyor burada. Kimse dayanamıyor ve geçen sezon başarılı olan, ligde bırakan ve bu sezon yeniden teknik adamlığa getirilen Frank Schaefer'in farklılığı burasını çok iyi tanıyor olmasıdır. Hepsi bu..

Sportif direktör, yönetim, Başkan, istifalar, seçimler v.s.

Buradaki bir teknik adamın performansını görmek çok kolay değil ama şu duruma rağmen diyebilirim ki; Solbakken iyi ve bilgili bir antrenör. Şansızlığı  bir yaşam biçimi olarak kaosu benimsemiş  Almanya'nın en karışık kulubüne gelmiş olmasıdır. Başka yerde bu güzel adamı tekrardan görmek dileğiyle..

-Nereye gidiyorsun?

-Huzur bulacağım herhangi bir yere.. 

Bayern Finalde!



Çelsi maçını enişte ile beraber izledik. Barça'nın elenmesi, finale kalan çelsinin pek çok oyuncunun sarı kart cezalısı durumuna düşmesi sonrası aynı anda aynı şeyi söyledik: Bayern kesin finalde! Almanların kura şansı da vardır, bu da tam bir Alman takımına göre sonuçtu. Ben yine de Real'in geçeceğini düşünüyordum, yanıldım.

Penaltılarda geçemeyebilir ya da maçın sonlarına doğru bir gol atıp Real finale de kalabilirdi ama toplamda 210 dakika içerisinde ben bu kadar etkisiz bir Mourinho takımı  ya da bu kadar güçlü bir Bayern beklemiyordum. Real kendi sahasında sadece ilk on beş dakika top oynadı ve penaltı sonrası ise üçüncü golü yememek için savunma merkezli bir oyun ortaya koydu ki savunma yapabildiğini de iddia edemeyiz, Bayern biraz beceriksizdi.

Fizik farkı vardı ama bu Real aleyhineydi. Mourinho'nun Barça saplantısı hafta sonu büyük bir efor sarfedilmesini sağladı rakibi Bayern önemli oyuncularını Bremen maçında dinlendirir iken.. Bu önemliydi; Barça maçının içerideki havası en az Bayern kadar önemliydi ki bunun eğlenmesi,  rahata geçilmesi gibi bu maça yansıyacak pek çok olumsuz etkisi de sözkonusu. İnsanların dikkatini pek çekmiyordu belki ama Real maçlarının büyük bir kısmında pres ile ayakta kalıp topun sayısız kez yeniden hızlı bir şekilde kazanılması üzerine yoğruluyordu, burada o gücü yoktu. Karşısında da Van Gaal'dan bu yana topa sahip olma konusunda ustalamış bir takım bulunca geriye yaslanmak durumunda kaldı. Kısaca Real'in gücü aynı hafta içerisinde hem Bayern'e hem Barça'ya yetemedi. Aynı şeyleri ben Klopp'un Dortmund'u için de söyleyebilirim; O pres futbolunun hem lige hem de Şampiyonnlar Ligi'ne yetmesi mümkün değildi..

Uli Höness ayarları veriyor, durmuyor hiç. Önce "Bayern seviyesindeyiz" diyen Dortmund'a  "Senin içeride ve dışarıda yenildiğini(Marsilya)  biz içeride ve dışarıda yendik" derken daha başka detaylara dikkat çekerek Dortmund'u iki adım geriyeitti ve üst üste dört kez yenildiği rakibi karşısında yine de diklenmeyi başarabildi. Sonuç itibari ile asıl mesele işte o şampiyonluklardan sonra gelen maç trafiğinden oyuncu maaşına kadar pek çok detayı sorunsuz bir şekilde geçebilmek.. Büyük takım olmak budur. Real Madrid'i 180 dakika içerisinde top oynatmadan turu geçmek.. 2010 ve 2012 Şampiyonlar Ligi finali.. belki de kupası. Elbette şimdi de Neuer... Pek çok insan parasından pek çoğu da Schalke'nin bayrak adamı olması nedeniyle transferini eleştirdi ve pek azı da Gladbach maçlarında yaptığı hatalar nedeniyle performansından.. Ama Höness şu final sonrası dahi çatmayı bırakmadı

 "Şimdi herkes benim bu oyuncuyu neden aldığımı anladı mı?"

Hülasa final ve daha da önemlisi evinde oynayacağı kupa çok çok önemlidir. 2001 sonrası kupası yok geyiklerine bir son vermesi açısından önemlidir. Barça-Real kısmına darbe vurulması, çeşitliliğin artması açısından değerlidir. Bu güzel takımın bu seviyeye yerleşmesi de önemlidir. Bir başka ilginç detay da pek çoğunun gururlanarak dillendiği iki farklı takımla şampiyonlar ligini eğer Bayern kupayı alırsa Heynckes de artık söyleyebilecek..