30 Temmuz 2014

Taktik olarak yanlış pas atmak



Aylar önce "umschaltspiel-gegenpressing" içeriğini bu blogda anlatırken üzerinde durmuştum. Öncelikle "gegenpressing" içeriğinin üzerinden bir daha geçeyim. Bu "karşı pres" bir sistem değil. Tam saha pres, hücum presi gibi pres çeşitlerinden birisidir. Size karşı rakibin yaptığı presin başarılı olup topun kaybedilmesinin hemen ardından yapılan presi anlatır. Topun kaybedildiği noktada başlar, zamanlaması belirleyicidir.  Kısmen bir sistem olarak algılanacak olan "umschaltspiel" ise karşı pres sonucu topu kazandığınız andan itibaren hızlı hücum yapmak..  Bir avantaj sağladığından bahsederken neredeyse takımların rakip kale önünde bilinçli olarak topu kaybettiğine kadar gitmiştik. O gün konunun algılanması adına bu örneği verirken Almanların antrenörlerini yetiştiren Frank Wormuth ise sevgili Hikmet Karaman'ın da katıldığı Frankfurt'daki seminerde bunu ciddi bir şekilde ele aldı. Frankfurter Allgemeine bunu haberleştirdi Bild ise buradan alıntılarla manşete taşıdı: Bir taktik olarak bilerek yanlış pas atmak.. 

 Ütopik bir içerik midir?

Yıllar yılı yanlış pası minimize etmek için çeşitli çalışmalar yapılırken bu nasıl mümkün olabilir? Şöyle açıklanabilir. Topa sahip olan takımlar karşısında geride kompakt bir şekilde duran savunma takımlarını geçmek çok zor. Top rakipte olduğunda muazzam bir yerleşim alarak olabilecek en katı savunmayı yaptıkları zaman onların arkasına sarkmak en ala yetenekler için dahi çok zor. İyi bir set savunması aslında Messi'yi de durduruyor Neymar'ı da. İş bu vakit "gegenpressing" ile onları geçmek çok daha kolay. Kapanan takım topalarak ona sahip olunca ileri doğru hamle yapıp set savunmanın bozulmasına yol açıyor. Tam bu düzensizliğin hüküm sürdüğü yerde rakipten topu alıp hücum etmek sıklıkla başarılı sonuç veriyor. Kapalı savunmaya saatlerce baskı kurup hücum yaparak elde ettiğinizden çok daha fazlasını alıyorsunuz.

Topa sahip olduğunuzda  o ikili blok savunmayı aşmak çok zordur belki ama rakibe topu verdiğiniz anda  "gegenpressing" ile topu yeniden kazanıp hücum etmek pek tabi bir taktiksel içerik olamaz mı? Almanya'nın yıllardır antrenörlerin yetiştiren Frank Wormuth  Dünya Kupası'nın geleceğe dair taktik içeriği olarak bu konuyu işlerken Dortmund örneğini vererek topun kaybedilmesinin hemen ardından yeniden kazanımını(Karşı pres) doğru bir şekilde yapan her takımın kapanan takımlara karşı bu silahı(Bilerek yanlış pas atmak) kullanabileceğinden bahsetmiş.

 Bilerek yanlış pas atmak da aslında bir nevi karşıda duran set savunmayı bozabilir. Zira top sizde olduğu sürece konsantrasyonu en üst düzeyde savunma yapan takım topa sahip olunca her şeyden önce o savunma konsantrasyonunu kaybeder. Üstelik topun olduğu bölgeye doğru sürekli doğaçlama bir şekilde giderek savunma yapan takım topu kazandığı vakit takım düzenini yitirmiş ve doğaçlama oynamak zorunda olduğu için o anda yapılacak pres karşısında afallayacaktır. Ve işte o topu kaybettiği anda ise rakip hücumunu karşılamak kapanan set savunmalar için oldukça zorlaşıyor.

 Başka şekilde ifade edelim. Kapanan takım karşısında sürekli top çeviriyorsunuz. Lakin takım öyle iyi kapanıyor ki boşluk bulmak neredeyse imkansız. Doğru zamanda verilecek bir yanlış pas sonucu topa sahip olan kapanan takım dengesini kaybeder. Tam bu zamanda topu yeniden kazanıp hücum ederseniz o kapalı savunmayı aşmak çok da zor olmaz. Risk barındırdığı bir gerçek. Özellikle Almanya-Cezayir maçı önemli bir veridir. Zira Almanya o maçta topu kaybettiği zaman yeniden geri kazanmak istemiş ve bunu başaramadığı ölçüde kalesinde tehlikeli akınlar görmüştür. Zira topu yeniden kazanmak için adam fazlalılığına ulaştığınız ölçüde geride büyük boşluklar bırakıyorsunuz. O topu vermeyen takım hücuma her çıkışında tehlike yaratır. "bilinçli yanlış pas" tercihi ancak ve ancak o pasın hemen ardından topu yeniden kazanabilme, yani karşı pres konusunda hünerli takımların deneyebileceği bir taktiksel içerik olabilir. Bu yüzden örnek olarak Dortmund'un verilmesi çok da sürpriz değil!

29 Temmuz 2014

S.O.S. - Eksik Şarkı



Bu blogun en eski okurlarından birisidir Lig Tv'nin oldukça başarılı spikeri Turgay Keskin. Gecenin bir vakti ondan çaldım bunu ben. Nihayetinde onun bana borcu çoktur diyelim.

"Sonra bir kalp buldum  Benimkini ona koydum.."



Sabri Sarıoğlu




Üzücü bir durum. Toplumsal algının kurbanı olan bir başka oyuncu daha. En çok ne zoruma gidiyor biliyor musunuz? Sabri'nin özellikle Mancini'nin son aylarında gösterdiği performansa rağmen değişmeyen yorumlara..   Sadece Sabri yorumlarına bakarak oyunu yorumlayan meslektaşlarımın çoğunluğun değişmeyen algısının nasılonları koşutlandırdığını görebilirsiniz. "Sabri muazzam bir performans gösterdi" diye bir cümle kurmak yasaklanmış pek çoğuna. Oysa geçen sezon çok iyi oynadığı maçların arkasından dahi hakkında cümle fazla kurulmadı.

Ben Galatasaray yönetimini sezon içerisinde ve sonrasında çok fazla eleştirdim. Haklı mıydım? Bilemiyorum ama en kaba tabirle bana ayarı verdiler. Nasıl? Tuchel gibi bir isimle pazarlık yaptılar. Boşta olanlar arasında en iyi hocayı seçtiler. Aysal yönetimi benim yaptığım bütün eleştirilerin içinin boş olduğunu gösterdi.  Ve hatta şu vesileyle henüz kim olduğunu idrak edemediğim Galatasaray yönetiminin futbol aklını küçümsediğim için özür dahi diliyorum çünkü bunu hak ettiler.  Aşağıda yazacaklarım bir eleştiriden ziyade "anlama"  merakıdır. Zira biz her şeye rağmen dışarıdan bakıp pek çok olayın gerçekleştiğinden bilgisiz bir şekilde yorum yapıyoruz. Belki sezon içerisinde hiç bilmediğimiz bir şey oldu, bilemiyoruz. Lakin genel görüntüye bakarak Sabri gibi her iki kanadı hem defansif hem ofansif yedekleyebilen bir oyuncunun neden gönderildiğini algılamak zor. Çünkü kabul etmesi zor olsa da "işe yarıyordu" Galatasaray'ın içerisinden yetişmiş ve yıllarca bu kulübe hizmet etmiş bir değer olması bir yana..

Bazı oyuncular vardır, oynasa da oynamasa da takımı  liderlik vasıflarıyla etkiler ve takım üzerinde gücü vardır. Hakan Şükür, Alex,  Ballack v.s. gibi örnekleri var. Lakin maalesef Sabri bunlara bir örnek teşkil etmiyor. Altyapıdan yeni çıkmış insan kadar yedekliği sorun etmeyen, sırası geldiğinde oynayabilen ve son dönemde futbolunu da geliştirdiğini söylersek çok yönlülüğüğüyle iyi bir yedekti. Kaptanlığı alınacaksa da buna çok ciddi bir itiraz belki başlarda yapar ama sonrasında sorunsuz bir şekilde oynamaya devam ederdi. Aydın'dan, yıllarca GS'dan para kazanmış yeteneksiz kalecilerden ve daha pek çok oyuncudan çok daha fazla yararlı olacağını öngörmek çok da zor değil.

Neden?

Prandelli'nin kararı olmadığı kesin. Mancini'nin böyle bir tavsiyesi olmuş olabilir mi? Kaptanlık konusunda kesinlikle Selçuk'a bir değer biçtiği ve Sabri'den bunu almak istediğini düşünebiliriz ve fakat sezonun iyi geçen ikinci yarısının en zor maçlarında bir sol bir sağ bek olarak Sabri'ye pek çok kez görev vermiş ve karşılığını almış bir teknik direktörün performans üzerinden Sabri'nin gönderilmesi adına bir rapor sunacağına ben inanmıyorum.

Bırakın Mancini ve Prandelli'yi...

Dışarıdan bakan bir akıl olarak Sabri'nin kalması gerektiğini algılayacak bir aklın olduğuna inanmak istiyorum Tuchel'i arayan, Prandelli ile anlaşıp yılın en iyi yerli transferini bitiren bu futbol aklının.. Gerçekten ikinci yarı onca maçta oynayan Sabri'yi göremediniz mi?

Belki bilmediğimiz olaylar olmuştur. Lakin şu kesin ki Sabri iyi bir sağ bek, duygusal ve Galatasara sevgisi pek az futbolcuda görülecek ölçüde saf ve endüstriyel futbolun getirilerinden uzakta.. Gerçek.  Melo'yu doğru bir zamanda sakinleştirmek gibi son dönemde gelişen bir liderlik anlayışı olsa da özlenen bir karakter olmadığı kesin.

3'lü çektirmesi

Geçen gün Galatasaray'ın içerisinde olan gazeteci arkadaşlarla bu konuyu konuştuğumuz zaman üçlü çektirmesinin façayı bozmasından ve bunun da kararda etkili olduğu gibi pek de inanmak istemediiğim ayrıntıdan bahsettiler. Bence Sabri'nin orta sahanın ortasına gelip taraftarlarla üçlü çektirmesi ve bu ritüel Galatasaraylılığı özel kılan güzel anlardan birisidir. Almanya'da Klopp ya da almak için onca çaba sarfettiğiniz Thomas Tuchel eline megafonu alıp taraftarı coştururken iyi, Sabri mi kötü? Kaptanlığa geçince Arda'nın bunu bıraktığında hemen aklıma gelmişti, aşağılık kompleksi.. İçerikle değil görüntüyle mi Kaptan olunuyor?  ne özel ne güzel bunun ayırdına varılması dileğiyle.. Sabri takımın altyapısından çıkmasıyla değil oynadığı oyunun karşılığı gereği de sözleşmesinin uzatılmasını hak etmiş bir futbolcudur.  Profesyonel ve amatör bütün bakış açıları içerisinde Sabri'ye ayıp ediliyor, bilesiniz..

28 Temmuz 2014

Toplumsal Algı



İlk bakışta algılamayabilirsiniz ama ligimizin önemli teknik adamlarından desem çok da zorlanazsınız sanırım..Hikmet Karaman henüz iki aylık iken annesinin kucağında.. 

Hoca Almanya'da Frankfurt'ta antrenör seminerine iştirak etmiş. Twitter'dan paylaştığı görsellere bakılırsa oldukça bilgilendirici bir içeriğe sahip seminer olduğunu söyleyebiliriz. Hoca ile yakın olduğum bir sır değil. Arkadaşım gibi görürüm. Buna rağmen bir şeyler söylemek isterim.

Aslında.. Oldukça başarılı bir teknik adam karnesi olmasına rağmen eksik olan bir şey olduğu muhakkak. Nedir diye düşündüğüm zaman akla gelen ilk ayrıntı kendisini sunuş şeklinde bir sorun olduğunu söyleyebilirim. Hikmet Karaman'dan çok daha kötü ve başarısız teknik adamlar tavırları ve piyasaya uygun davranış biçimleri nedeniyle çok daha gözde oluyor. Üstelik bunlar ciddi şekilde pr çalışması ürünü. İsmi lazım değil oldukça ünlü bir yerli hocaya taktiksel bir içerik hakkında ne düşündüğünü sorduğumda "Bırak bunları Orhan yaaaa" şeklinde son derece laubali olması bir yana o derece ciddiyetsiz yaklaşımı vardı ki toplumdaki algısını düşününce hayretler içerisinde kaldım. Bahsettiğim içerik çok değil iki ay sonra medyada yer kapladığı vakit(Umschaltspiel, gegenpressin) bana dönüşündeki ciddiyeti de ben pek kaale alamadım. Laubali olması bir yana "öteki" hakkında her konuşmasının içerisine küfür sıkıştırması ve bizdeki algısındaki o ciddiyet uyuşmazlığını düşününce dedim ki: Ne kadarr başarılı olduğundan ziyade toplumsal algıya ne denli etki ettiğin çok daha önemlidir. 

Maalesef Hikmet Hoca gerçekten samimimi ve kendisini geride bıraktığı onca başarıya rağmen sunma konusunda çok ciddi problemleri var. Öyle ki bugün için onu İstanbul büyüklerinden uzakta tutan teknik direktör yetkinliği değil yıllar içerisinde toplumda oluşturduğu ilginç karakteri olduğunu söyleyebilirim. Bazıları bir seviye daha yukarıya çıkmak için üst üste anadolu takımıyla 10 galibiyet alması gerekiyorsa Hikmet Hoca sezonu mağlubiyetsiz tamamlamalı. Öyle olsa bile yine de tartışılacaktır.

Oysa kendisini sürekli geliştirmek isteyen ve bu konuda ele geçirdiği her fırsatı değerlendiriyor. Bugün seminerde görürsünüz yarın konuşurken bahsettiğiniz bir kitabı okumuştur, ertesi gün çok daha başka içeriklerle meşguldur. Lakin teknik direktörlük mesleği konusunda ne kadar gelişirse gelişsin onun peşini bırakmayan algının hiç değişmeyecek olması da kaderi olsa gerek.

Benzer şeyleri Yılmaz Vural için de düşünüyorum.

Hikmet Karaman ile çok fazla konuştum, muhabbet ettim, çay içtim. Çok fazla içerik var ve ilerleyen zamanda daha da başka ayrıntıları burada yazacağız.. Yıllar yılı spor yazarlarının yakınlık kurduğu teknik adamlarına yorummlarda kıyak geçtiğini, eleştiri konusunda çekingen davrandığı için eleştirmiş bir insan olarak ileride Hikmet Karaman ve diğer görüşüp bilgi alışverişinde bulunduğum iyi insanların eleştirilerini de buraya yazacağımı söyleyebilirim.  Gazete ve dergilere değil ama buraya yazılacaktır..

Hulasa resim çok hoş..