1 Kasım 2014
Adalet
Adaletin er ya da geç tecelli edeceğine inananlardan mısınız? İster ilahi deyin ister doğal, bu dünya içerisinde adalet bir şekilde sağlanıyor.
Sabri konusunda çok yazdım. Bir Umut.. bir Sabri.. Hakkı yenen adamlar hakkında yazıp duruyoruz ha bire.
Ama nedir mesele biliyor musunuz? Sabri'nin suçsuz ya da haklı olması değil. Bu 3 ay onun son dönemde iyi oynamasına rağmen bir türlü görülemeyen, görülmek istenmeyen performansını ortaya çıkartması açısından önemlidir.
O çok dalga geçtiğiniz Sabri'nin yerine toplam maliyeti 10 milyon euro'yu geçen iki adam da dolduramadı.
O "nasıl oynuyo bu takımda anlamıyorum yaa" diyen futbol aklınıza bir şaplak atmaktır Sabri'nin yokluğu. Aysal yönetiminin "karizmaya" verdiği önem ile beraber "futbol aklının yitikliğine" bir kanıttır böylesine yararlı bir oyuncudan vazgeçme saflığı. Selçuk görüntüde çok daha şık durdu ama cenazene Sabri geliyor işte..
Varlığı demiyorum zira bu adam son dönemde orta açmaz, içeri bakar pas verirdi. Kimse görmedi. Sağ ayaklı olmasına rağmen Mancini döneminde sol kenardan Drogba'ya gelişi güzel değil pek çok kez pas verircesine asist yapmasına rağmen kimseye beğendiremedi kendini.
Gökhan Gönül ne kadar kötü oynarsa oynasın hep "iyi" olarak nasıl ki hafızalarda kalacaksa Sabri de hep kötü olarak kalmıştır pek çoğunun hafızasında. Oysa oyunu izleyen adam onun bindirmelerini, önündeki açık oyuncusunu muazzam bir şekilde çalıştırmasını görürdü. Yapmadınız, görmediniz, bakmadınız..
Bunun cezasıdır onun yokluğu ve çekilen sıkıntı. Sabri'nin bugün varlığının yarattığı ortamdan ziyade yokluğunda çekilen ızdırap onun performansına göz kapayanlara haktır.
Eskiden Bülent yerine Hagi olsun isterdim kaptan ya da çok daha önce Hakan Şükür.. Sonra Selçuk olsun dedim... Bugün sorsanız en karizma adam gözümde Sabri'dir. En çok da "ağır abi" rolünde birileri gibi üçlü çektirmekten vazgeçniyor ya... Helal olsun.. Helal.
29 Ekim 2014
Philipp Lahm: Kimse formamı istemedi
Almanya'nın en kariyerli futbolcusu. Kulüpler ve uluslarası düzeyde kazanmadığı kupa kalmadı. İster savunmanın soluna koyun ister sağına; her zaman iyi değil "çok iyi" oynar. Guardiola bir adım ileri giderek 30 yaşında onu orta sahanın merkezine koydu, değişen bir şey olmadı. Lahm'ı diğerlerinden ayıran en önemli ayrıntı ise istikrar. O futbol kariyeri boyunca oynadığ maçların çok büyük bir kısmında "çok iyi" oynamayı başarmış efsane bir oyuncu. Manchester United ve Real Madrid gibi dev kulüplerinin teklifini reddetti. 30 yaşında da alternatifinin dahi olmadığı bir zamanda milli takımı bıraktı. Gelin görün ki Lahm'ın Dünya Kupası Finali'nde Arjantin'e karşı giydiği forması evinde asılı duruyor zira kimse onun formasın istememiş. Süddeutsche Zeitung'a verdiği röportajda formasını maç sonunda kimsenin istemediğini dile getiriyor.
Lahm'ı diğerlerinden ayıran bir başka önemli özelliği ise Ballack, Effenberg gibi "ağır abilerin" yaşattığı "tek lider" kültürüne karşı verdiği mücadeleydi. Bir takımda tek bir insanın bütün sorumluluğu üzerine almasının doğru olmadığını dile getirirken gençlerin bireysel olarak var olmasına karşı yapılmış bir tehdit olduğundan da bahsediyordu. Geçen zaman içerisinde ise yetenekli gençlerin sorumsuzluğu karşısında bir adım geriye atmış gibi gözüküyor. Zira Philipp Lahm der ki "Çok yetenekli gençlerimiz var. Bazen onların kale direklerini taşımasının gerektiğini düşünüyorum".
Milli Takım'ı özlüyor musunuz sorusuna verdiği cevap ise ilginçti. "Şampiyonada ben tatilde olacağım ve eşimiin bana saat tam 7'de mutfak açıldığında orada olma zorunluluğum olmadığını anlatması gerekecek".
Bıkkınlığın bir başka şekilde ifade edilmesi..