Bu yazı Aylık yayınlanan Fitbol Dergi'nin Ağustos sayısına yayımlanmıştır..
Uzun yıllardır oyuncu yetiştirme
konusunda sıkıntı yaşayan ülke futbolu tüm sorunu yabancı
kuralı üzerinden okuyor. Bu yaz pek çok kategoride şampiyonluklar
yaşayan Almanya'nın oyuncu yetiştirme konusunda izlediği yola
bakarak gerçeğe yaklaşabiliriz.
Bu yaz Almanya, Kondefederasyon
Kupası'nı ikinci takımı ile kazanarak büyük sükse yaptı.
Yıldızları tatil yaparken alternatif kadrosu ise kupayı müzesine
götürdü. Öte yandan 21 yaş altı turnuvasını da yine Almanlar
kazandı. Panzerler kendi içerisinden beş farklı takım çıkarsa
beşi de büyük turnuvalarda zirveye oynar. Yetiştirilen
futbolculara altyaş takımları yetmiyor desek yeridir. Oysa 20
yıl önce işler çok başkaydı. Alman futbol otoriteleri futbolcu
yetiştirilemediği, uluslarası düzeyde yıldız oyuncularının
olmadığından dolayı sürekli sistemi eleştiriyordu. Dikkat
edilmesi gereken ayrıntı bu tartışmaların başlangıç
noktasının 1996 Avrupa Şampiyonasında şampiyonluğun elde
edildiği zaman olması. O dönem Almanya turnuvayı kazanmış olsa
da herkes biliyordu ki bunlar 90 Dünya Kupasını kaldıran
jenerasyonun son ürünüydü. Üstelik tespit yanlış da değildi.
Gelecek karanlıktı. Arkasından gelen 1998, 2000 ve 2004 turnuva
başarısızlıkları özeleştiri kültürü yüksek Almanları
haklı çıkarttı. 2002 Dünya Kupası finalinin ise kura şansından
başka bir şey olmadığı da ortadaydı. 90lı yılların sonunda
dönemin elde kalan tek genç yeteneği Sebastian Deisler'a öyle bir
yüklenildi ki çocuk bununla beraber gelen baskıyı da
kaldıramayarak genç yaşta futbolu bıraktı. Biyograsine de
“Almanya'yı kurtaracak olan çocuğun kurtarılmaya ihtiyacı
vardı” diye de not düştü. Deisler Almanya'ya iki önemli mesaj
verdi. Gelecek vaat eden futbolcuların sayısının azlığı ve
gençlere psikolojik yardım zorunluluğu. Almanya kolları sıvadı
ve zirve futboluna oyuncu verecek düzenlemeleri 2000 Avrupa
Şampiyonası başarısızlığının ardından başlattı.
Neler yaptılar?
EĞİTİM MODERNİZE EDİLDİ
1998-2000 yıllarında oynanan iki
büyük turnuvayı da Fransızların kazanması Almanlar için
bakılacak noktayı belirledi. Gerek ülkelerinde bulunan göçmenlerin
kazanılması gerekse de nitelikli genç oyuncu yetiştirmek için
Fransız akademilerinin izlediği yol örnek alındı. Genç
futbolculara verilen eğitimin farklılaştırılması ise ilk adım
oldu. Çok yönlülüğe, her iki ayağını da kullanmalarına kadar
pek çok ayrıntı üzerinde duruldu. Leverkusen'in gözde yeteneği
Benjamin Henrichs ofansif orta saha olarak dikkat çekip her iki
kanadın bekliğini yapabiliyorsa bu onun yeteneğinden ziyade
verilen eğitimin bir sonucudur. Dikkat çekici detaylardan birisi de
kaleciliğin dışında alt yaş gruplarına mevkilendirme
yapılmaması oldu. Genel olarak ön ya da arka oyuncusu olarak ikiye
ayrıldı. Antrenörleri de bu minvalde yeniden eğittiler. Çocuklara
ilkokulda futbolla ilişkisi az olan eğitmenler tarafından ders
verilmesi üzerine 2
0 bin eğitimci yetiştirip ilkokullara
yerleştirdiler. 2
006 Dünya Kupası'nın hemen ardından Almanya
çapında çocukların sokak futbolu içerisinde gelişmesi adına
1000 tane mini saha inşa edildi. Buna benzer pek çok ayrıntı “Düz
Alman futbolcu” algısını yıkarak yaratıcı oyuncuları
yetiştirmek hedeflendi. Belirleyici olan asıl yaptırım ise bir
dayatmaydı:
Performans merkezleri.. Fransa'ya bakarak Almanya devrim
niteliğinde bir karar aldı.
PERFORMANS MERKEZLERİ
Tarih 28 Şubat 2001. Alman federasyonu
uzun süren tartışmalar sonucu bugünü oluşturacak koşulların
ilk adımını attı. Hedef dünya çapında oyuncu ve antrenör
yetiştirmek. Birinci Bundesliga'da oynayan her kulüp genç
oyuncular için belirlenmiş kriterlere göre performans merkezi inşa
etmek zorunda bırakıldı. Bir sene sonra ikinci Bundesliga'daki
takımlar için de bu gereklilik oldu. Aksi tadirde federasyon
kulüplere lisans vermeyeceğini açıkladı. Takımlar bu dayatma
ile beraber gençlerin futbol eğitiminden pedagojiye kadar uzanan
çok farklı alanlarda her türlü yardımı alacağı modern
tesislere kavuştu. Basit bir tesisden bahsetmiyoruz. En az ikisi
çim, ikisi suni çim ve ikisi de projektörlü olacak şekilde 9
sahalı ve bir genç futbolcunun geleceğe yönelik taktiksel,tıbbi
ve psikolojik her türlü yardımı alacağı maliyetli bir yapı söz
konusu. Soyunma odalarının dizaynından, çimlerin niteliğine ve
bulundurulması gereken doktor sayısına kadar her şey öncesinde
belirlendi. Bu yılın başında Almanya milli takımı için
Frankfurt'ta 15 hektarlık alana inşa edeceği performans merkezinin
maliyetinin yaklaşık 50 milyon euro olacağını duyurdu. Bayern
Münih ise bu yazın başında açtığı yeni akademisini ise
yaklaşık 80 milyon euro maliyeti olduğunu dile getirdi. Elbette
bunlar en iyileri ve yüksek maliyetli olanları. Toplamda tüm
kulüpler performans merkezine yılda yaklaşık 100 milyon euro
yatırım yaptı. 36 kulübü düşündüğünüz zaman bu rakam çok
yüksek değil. Yine de kulüpler bu merkezleri inşa etmek için
oyuncu satışından buraya pay ayırmak zorunda kaldılar. Başka
bir deyişle oyuncu satmaya da teşvik edildiler. Alman Federasyonu
ise Şampiyonlar Ligi havuzundan gelen 7.5 milyon euroluk fonu bu
ligde oynamayıp performans merkezi inşa eden kulüplere dağıttı.
Restoran ya da otellerde olduğu gibi bu merkezler bağımsız
şirketler tarafından 9 farklı kritere göre değerlendirilip
yıldızlar verildi. En iyisi olan 3 yıldızlı performans merkezine
sahip takım Şampiyonlar Ligi'nden gelecek olan fondan yaklaşık
360 bin euro ek gelir elde ediyordu. 2 yıldız alan 260 bin euro..
Bugün Almanya'da 55 takım performans merkezine sahip.
ELİT OKULLAR
Birinci ve ikinci Bundesliga takımları -36 takım- performans merkezlerini inşa ettiler. Burada yaklaşık altı bin
genç futbolcu yetiştiriliyor. Binlerce oyuncudan sadece onlarcası
profesyonel futbol yaşamında çalışma imkanına sahip olacaklar.
Peki geride kalan binlerce çocuğa ne olacak? Alman federasyonu
kulüplerle organik bağa sahip elit okullar açtı. Bugün 29 tane
olan bu okulların özelliği sınav tarihlerinin dahi maçlara göre
belirleniyor oluşu. Aynı zamanda performans merkezlerinde okuyan
oyuncular futbolcu olma şansını devam ettirmek için okullarda
belli oranda başarı göstermek zorunda bırakıldı. Bu da başta
göçmenler olmak üzere Almanya'da genç neslin daha eğitimli
olmasının yolunu açtı. “Gymnasium” olarak adlandırılan
üniversiteye direkt geçiş imkanı sağlayan bir nevi fen lisesi
kıvamında olan okula burada yetişen çocukların gitme oranı
yüzde 54. Oysa Almanya çapında bu oran yüzde 45. Performans
merkezinde yetişen yabancıların yine bu okula gitme oranı ise
yüzde 36. Almanya çapında yabancı olup da Gynmasium'a
ayrılanların oranı ise yüzde 15'in dahi altında. Nihayetinde
sakatlık, yetersizlik gibi çeşitli nedenlerden dolayı futbolcu
olamayan gençlerin geleceği de bu şekilde garanti altına alınmış
oldu. Mario Gomez, Toni Kroos, Jerome Boateng, Mesut Özil gibi pek
çok yetenek bahsedilen bu elit okullardan mezun olduğunu da
hatırlatalım.
YABANCI KURALI
Türkiye'nin aksine Almanlar öncelikli
olarak oyuncu yetiştirme konusunda önemli adımlar attı. Buna
rağmen 2004 Avrupa Şampiyonası sonrası yabancı kuralında da
değişikliğe gitti. Yetiştirilen genç oyuncuların forma şansı
bulması adına Avrupa Birliği dışında olan ülkelerden gelen
oyunculara sınır getirildi. Diğerine Federasyonun gücü
yetmiyordu. Önce 6 yabancı oynatılması gündeme geldi ve her sene
bu sayı bir bir düşürülerek devam etti. Nihayetinde Almanlar 3
yabancı hakkına kadar kısıtlamaya gittiğinde başka bir sorunla
karşı karşıya kaldı. Avrupa Kupalarında yarışan Bayern Münih
ve o dönemin büyüğü Werder Bremen gibi takımlar haksız
rekabetle karşı karşıya kaldı. Karl Heinz Rummenigge ve Klaus
Allofs yabancı sınırına isyan etti. Öte yandan oyuncu
yetişmediği zaman kuralın hiçbir anlamı olmadığı gibi
takımları daha da geriye itti. 2006 Ocak ayında Almanya yabancı
kuralını kaldırarak bugün Türkiye'de uygulanan sistemin
benzerini getirdi. (Daha doğrusu Türkiye bu kuralları sonradan kopya etti) Her takım kadrosunda 12 Alman oyuncu bulundurmak
zorundaydı artık. 8 tane Almanya'da yetişmiş oyuncunun yanı sıra
bunların yarısının 15-21 yaş arası kendi kulübünde en az 3
sezon yetişmiş genç yetenek olması da kurala bağlandı. Yapılan
araştırma sonucu bu kuralların olumlu bir getirisi olmadığı
anlaşıldı. Şampiyonlar Ligi'nde olduğu gibi Bundesligada kadro
kısıtlaması yoktu. Bu yüzden Almanlar belirtilen oyuncuları
kadrolarında bulundursalar da daha çok amatör takımlarında
oynattı. (Almanya'da işlemeyen kural Türkiye'ye kopa edildi aslında )
Nihayetinde asli sorunu 2001 yılında birinci ve ikinci
Bundesliga'ya dayattıkları performans merkezleri çözdü.
Yabancıların sayısının azalması ya da artması bugünkü
yetişen Alman oyuncuların fazlalığıyla olumlu ya da olumsuz bir
etkisi olmadığı yıllar sonra görüldü.
10 YIL SONRA YAPILAN ANALİZ
2010 Dünya Kupası yeni Almanya'nın
ilk kez kendisini görünür kıldığı turnuva oldu. Yaş
ortalaması düşük, yıldız oyuncu sayısı fazla olan bu takımda
dikkat çeken bir diğer etken de göçmenlerin fazlalığı oldu.
Tam anlamıyla 1998-2000 yılları arası başarısıyla göz
dolduran Fransa'ya yaklaşmış oldular. 2001'de başlatılan
performans merkezleri inşasının arkasından geçen 10 yılın
sonunda tablo şu şekildeydi: Bu merkezlerde 433 antrenör
çalışıyordu. Bunların 196'sı A lisansına sahip 96'sı B 50'si
C, 61'i futbol öğretmeni ve 30'u da lisanssız. Geçtiğimiz
günlerde 31 yaşında teknik direktör olan Tedesco'yu göreve
getiren Schalke sportif direktörü Christian Heidel, deneyimsiz
eleştirilerine şöyle yanıt verdi “Bu antrenörlerin performans
merkezlerinde nasıl bir eğitimden geçtiklerini kimse bilmiyor.
Onların bu merkezlerde aldığı eğitim ve edindiği tecrübe eski
antrenörlerde yok.” Aynı zamanda 2001 yılında ligin yaş
ortalaması 27.07 iken 2011 yılında 25.77'ye indi. Toplam 282 genç
takımda 11 ile 22 yaş arası bu merkezlerde 5445 oyuncu yer
alıyordu. En önemli ayrıntı ise 2011 yılında Bundesliga'da
oynayan oyuncuların yüzde 52.4'ü (525 futbolcunun 275'i)
performans merkezlerinden gelme olduğunun altı çizildi. İllk 10
yıl içerisinde kulüpler performans merkezilerine 525 milyon euro
yatırım yapmışlardı. 2014 yılında bu rakam 1 milyar euroyu
aştı.
SONUÇ:
Almanya oyuncu yetiştirme sorununu
yabancı kuralında değişikliğe giderek değil performans
merkezleri inşa ederek gerçekleştirdi. Bu atılım futbol
kulüperinin bilinçli yatırımı değildi. Alman federasyonun
kulüplere zorunlu olarak bu merkezleri dayatması gelişimin ilk
adımı oldu. İlk 13 yılda buraya kulüplerin harcadığı para 1
milyar euro barajını geçti. Tesis inşa etmenin yanı sıra
eğitimin modernize edilmesi, sokaklara yaratıcılığın arttırmaya
yönelik yapılan bin tane sahadan ilkokullarda görev alması için
20 bin eğitimcinin yetiştirilmesi ve okulla beraber futbolun
sorunsuz bir şekilde ilerlemesi için açılan elit okullar gibi
önemli detaylar da bu gelişimde rol oynadı. Her şey kuralına
uygun bir şekilde gerçekleştiği zaman Almanya yabancının
sınırsız olduğu zamanda örnek aldığı Fransa ile beraber
Avrupa'nın en fazla nitelikli oyuncu yetiştiren ülkelerinden
birisi olmayı başardı. Bugün dünya futboluna Fransa ve Almanya
ligi futbolcu ihraç ediyorsa bunun en önemli nedeni Fransa'nın
başlatıp Almanya'nın devam ettirdiği bu performans merkezleri
olmuştur.
EK NOT: Almanlar'da yerli oyuncu konusundaki gelişim yabancı hakkının sınırlandırıldığı 2004-2006 yılları araısnda değil yabancının 'sınırsız' olduğu 2006 sonrasında yaşandı. Sadece oyuncu değil aynı zamanda bu oyuncuların dilinden anlayan, görsel zekaya hitap eden, yeni teknoloji ile uyumlu genç teknik adamların yetişmesi de etkili oldu. Türkiye'ye bakarsanız genç teknik adam konusunda da sıkıntı yaşandığını görürsünüz. Biri olmazsa diğeri de olmayacaktır..