6 Nisan 2010

Galatasaray, Futbol ve Blog.!



Bir konuya aciklik getirelim. Blog yazmak ögrenci olmayan bir adam icin oldukca zor bir is. Zahmetli bir kere ve sanildigi gibi emeginin karsiligini da almiyorsun. Bir grup olusturursun, bir sen bir o yazar olur bak.. Ya da benim de aralarinda bulundugum pek cok insanin yaptigi gibi "artik" arada sirada vakit buldukca zahmeti cok fazla olmayan bir seyler karalarsin olur öyle.. Ama günde üc post seklinde yazmak ancak Flying Dutchman'a özel bir durumdur ve hala bugün nasil bunu basarip sorunsuz bir aile-is yasami oluyor, anlamis degilim, ben yapamiyorum. Simdi gmail hesabi olmayip da mail atan bir tek sen degilsin haliyle benim bu ücünü birlestirsem bir kitap olacak seklinde mailleri okumam imkan dahilinde iken hepsine tek tek yanit vermem mümkün degil. Yer yer okudugunuzu algilamakta güclük cekiyorsunuz. Hepinize bir cevap yazmak yerine asagida hasta bir vaziyette yatan kizarkadasimi da düsünerek toplu maili post olarak atiyorum. Bu blogu okuyorsaniz hepsi bir bütündür. Yüksek ihtimal yazinin sözlükte ve farkli platformlarda linklenmesinden dolayi buraya geldiniz ama burasi görüntünün aksine konuyu cok uzun bir sürecte yavas bir sekilde isler ve bazen sonucu bir asagidaki post gibi tek bir yazida da cikiverir.. Sanildigi gibi bir anda size gördügümü tek bir cümle ile anlatamam, onlarca örnegi vardir, detayli bir sekilde analizler yer alir ve okumak keyifli degildir her zaman.. Ve mümkünse yorum yapmak icin bir gmail hesabi alin ve blogu bastan asagiya bir okuyun.. Bir senedir ayni kelamlari ediyoruz biz.. Küfürsüz, icerikli cok güzel emek verilmis yazilar olsa da bana ulastirdiginiz, genel görüntü icerisinde cok fazla detay ve cok uzun yazisma sürecini gerekli kilmasi nedeniyle malaasef yazdiklariniza gereken degeri veremiyorum her zaman..

Söyle bir genel cerceve icerisinde ne dedigimi anlatmaya calisayim ama sunu özenle belirtirim ki ben sizin kadar futboldan anliyorum fazlasi ve eksigi yok.. Blogger denilen olay siradan insanin futbola bakisini renklendirmesidir. Burasi sanildigi gibi otorite konusuyor degil, insanin bazen yanlis da olsa kendi bakis acisini güzel bir sekilde sunma platformudur. Pek cok insanin aklindan geceni ben kagida geciriyorum, tek fark bu. Siradan insan isidir yahu bu.. Bu yüzden ben hicbir röportaji filan kabul etmiyorum zira komik geliyor bu bana. Yer yer dogrunuza bastim diye Tanri muamelesi yapiyorsunuz onu da kabul etmiyorum zira onun sonu kötü bitiyor genelde. Fark bizim konustugumuzu canlandirmamiz,. Siz de bu kadar yazi yazsaniz, konussaniz degisen bir sey olmayacaktir, siz de bizim kadar dogrulari dile getirirsiniz ama tek fark kitleniz baska olacaktir. Konuyu daha genis bir perspektifden ele alayim ama yogun gündemler oldugu zaman cevap alamayacaginizi bilerek mail yazin..

Ben cocuklugumda yazlari Almanya'da gecirirdim. Ilk defa Aldi adli her seyin bulundugu alisveris ortamini gördügümde aklim cikti. Bir kac yil sonra Tansas, sonra Migros derken hemen hepsi ülkemde de acildi. Sonra misal alisveris merkezi gördüm, benim oldugum yere de ilk defa geldi.. On yil sonra benzerleri teker teker ankara caddelerine konduruldu. Yani bir isadami olsaydim sadece Avrupa görmüslükten dolayi pek cok atilimi ilk kez Türkiye'de yapabilirdim ve bunun icin cok fazla ticari zekaya sahip olmam gerekmiyor, yurt disinda yasamis olmam yetebilirdi.. Bizim futbol isindeki ayricalikli yönümüz de biraz böyle.. Burada görüyoruz ve kiyas yapiyoruz, bunlari aktariyoruz.. Bu yüzden biraz farkli bakiyoruz.. Basarili klupleri inceliyorum, icerigine vakit ayiriyorum, klubün yapisi ne nasil isliyor kafa yoruyoruz.. Basarinin anahtarini arayip bir bakima buraya yillar gecmeden iletme derdine düsüyoruz kendi capimizda.. Yoksa Ahmet iyi oynamamis, Mehmet kötü oynamis cok da farkli yorumlar degil. Yazi ile farkli kilmak mümkün lakin temelde otursak "a bak bunun blogu" var demez kimse.. Gayet siradan insan isi..

Ben Galatasarayliyim. SIKI bir taraftarim. Istedigim klubümün basarili olmasi. Lakin bir seferde bir sans eseri bir kupa almasi ya da bir ara görünüp kaybolmasi degil bu yüzden kendime örnek alarak yillar yili istikrarli bir sekilde basarili olan klupleri baz aliyorum ve hicbirinde teknik direktör tek basina belirleyici degil. O klubün yapisi teknik adam olmadan olagelen pek cok problemi cözebilecek tecrübeye sahip degilse, o sekilde yönetilemiyorsa istikrarsizlik kacinilmazdir. Istikrar sadece teknik adam istikrari ve sabri degildir arkadaslar. Asagida verecegim örneklerin bir kisminda 20 yildir ayni teknik direktör klubün basinda bulunur iken digerinde misal teknik adamliginin ilk yilinda dünyanin belki de en basarili klubü olabilmistir zira basariyi sürekli kilan etken sürekli orada olan bir seydir. BU nedir ? Rijkaard ya da Skibbe'nin basarili olmasi dahilinde yine de istikrarli bir sekilde basarinin olamayacagini bugün ben söylüyorum zira problem göreve atadiginiz teknik adamlarda degildir.. Basarili sürekli olacaksa eger misal degisen teknik adamlara ragmen basarili olan kluplerde sürekli olan bir seyin sizde de olmasi gerekir, temel mantik budur.

Daha ayrintili aciklarsak eger..

..Guardiola ne gariptir ki ilk yilinda alti tane kupa kazandi. Rijkaard'in ardindan gelen hocadir. Size ilginc gelmiyor mu bu durum ? Hepimiz futbola gönül vermis insanlariz, futbolla cocuklugumuzdan bu yana ilgileniriz daha da ötesi burada yazarak futbolun derinliklerine iniyoruz, basariyi formüle etmek üzere caba harciyoruz.. Bu isin zirve noktasi, artik daha iyi olamaz konumu Barcelona.. Bu nasil bir seydir ? Bugün Guardiola bosta olsa dahi misal Milan klubünün Rijkaard ile Guardiola arasindaki tercihinin ne olacagini bilemezsiniz..Mümkün olsa da Guardiola baska bir ülkede baska bir takimi calistirsa .. Belki o zaman cok seyi cok daha iyi anlariz. Bugün benim secme sansim olsa Guardiola yerine yine Rijkaard'i tercih ederim üstelik hic düsünmeden.. Bu fark bir teknik direktörün futbol takimina katkisi konulu cok uzun tartismanin belki de en carpici örnegi olmasidir.

Guardiola'nin sabira ihtiyaci yoktu, sizce neden ? Guardiola yüksek ihtimal baska hicbir klupte böyle bir basariyi yakalayamaz. Ben sana ister Guardiola'dan istersen de daha hakim oldugum Magath'dan girer cikarim ve bu isin teknik taktik kisminin önemli olmasi adina daha önceden nelerin dogru yapilmasi gerekirliklerini sabaha kadar anlatirim. Bu isi en iyi kavramis insan Magath'dir isterse köy takimini dahi sampiyon yapar ama bunun icin belirli kosullari saglamak kosuluyla.. Iste bu kosullar Galatasarayda saglanayamiyor, sorun budur.!

Gecen Schalke maci sonrasi Hoeness tüm antipatikligini sergiliyordu. Bundesliganin en iyi takimi Bayern Münih'tir derken ayni zamanda diger bütün klup taraftarlarini cildirtacak seviyede bir kibir üzerindeydi, peki haksiz mi ? Degil. Bu ligin en iyi takimi 30 yildir Bayern Münih. Neden Bayern Münih sürekli basarili oluyor degisen hocalara ragmen .. ? Hoeness, Hoffenheim'in gecen yillara oranla daha da iyilestirdigi kadrosunun cöküsünü cok öncelerden görebilmis ve bunu o zamanlarda dillendirmis insandir.. Dedi ki: Henüz ismi olmayan, yildiz olamamis insanlari idare etmek baskadir simdi cok baska.. Asil sorunlar simdi basliyor ve bakalim Hoffenheim bunun altindan kalkabilecek midir ? Bir takimin basarili olup olamayacagini basindaki teknik adamdan ve onun yeterliliginden, maddi imkanlarina kadar pek cok konunun disinda yeni kosullarin idare edilip edilemesinin üzerine kurmasi sizce de böylesine basarili bir klubü yaratmis insanin dillendirmesi garip degil midir ?

Ve Hoeness hakli cikti, Hoffenheim yeni kosullarinin yarattigi sorunlarin altindan kalkamadi.. ve bölgesel ligden bu yana basinda bulunan hocasi da degil sorumlu olan.. Yildizlasan oyuncularin üzerine eklenen yeni yildiz oyuncularin cikardigi sorunlardan gitmek isteyenlere kadar yeni pek cok sorunun tecrübesini yasamamis bir kluptür Hoffenheim.. BU yüzden cöküsü kacinilmaz oldu zira bu konuda deneyimli bir futbol yöneticisi yoktu. Gelenegi olmayan, basariya götüren ilkelerden mahrum klup en fazla kisa süreli basarilar ile gündeme gelir, kalici yapan teknik adam degildir... Bunu anlayan ikinci klup Wolfsbug'dur.

Wolfsburg bugünlerde birden costu. Magath sonrasi girdigi cöküse dur dedi ve sence neden ? Sabirli oldu, teknik adamini zamanda dondurup vakit mi gecirdi ? Ya da Baris Özbek'in Essen'deki eski hocasi Köstner mucize mi gerceklestirdi ? Köstner kim biliyor musunuz ? Ya da dün basa oynayan Berlin birden neden sonunculuga oynar duruma neden geldi.. Aciklamasi basit: Sportif direktör degimi, Dieter Hoeness.. Berlin'den cikti gitti ve Wolfsburg'a geldi. Sezon basi gittigi takim cöktü, geldigi takimi da canlandiriverdi oysa Dieter Hoeness taktik-teknik filan karismaz ama bunu uygulayacak oyuncularin uygulayabilecek seviyeye yani hazir konuma getirilmesi de önemlidir... Teknik adam degil, yönetici.. Futbolu yönetmesi icin Wolfsburg klubü cok önemli bir ismi hatri sayilir bir paraya transfer etti.. Guardiola'nin ne kadar teknik-taktik bilemezsiniz yahu alti kupayi aldiracak kadar ne yapabilir üc-dört ay icerisinde bir teknik adam ? Ama yazildi,cizildi ve sorunlarin hepsini nasil cözdügü onlarca kez postlandi.. Barcelona takiminin ne oynayacagini dahi teknik adam belirleyemez zaten.. Oyuncular belirlenmis olan teknik-taktik'e göre yillardir hazirlaniyor lakin bu sahadakilerin psikolojik sorunlarindan gününde olmamalarina kadar tonla futbol disi sorunu halletmis bir adamdir ve sanilanin aksine bu acidan bakildiginda da 14 yasindan beri icerisinde bulundugu yapiyi restore etmistir. Deneyimsiz, yeni genc bir teknik adamin basarilarindan ziyade 20 yillik Barca tecrübesi konusuyor. Sampiyonlar Ligi finalinde iki teknik adam da bahsedilen sekilde birbirlerine denktir. Hem Ferguson hem de Guardiola icerisinde bulundugu yapiyi uzun süredir taniyordu.. Cok iyi taktisyen olduklarindan dolayi degil cok iyi futbol yöneticisi olmalarindan dolayidir.

Basarinin degil istikrarli bir sekilde sürekli tepeye oynamanin bir baska adi süphesiz ki Manchester United.. Bu klubün yildizi denilen oyuncular gitti, sahibi dahi degisti lakin degismeyen tek sey istikrar, basari ve Ferguson. Ferguson'un Manchester United klubündeki görevi tam olarak nedir ? Ferguson esittir Manchester United dersek eger basarinin nedeni ortadadir lakin yaniltici olan tarafi Ferguson teknik adamlik kisminin yukaridaki iki örnek dogrultusunda cok da önemli olmadigidir. Hitzfeld, Ferguson'u över iken onun hakkindaki en önemli ayrintiyi kendisinin gibi sorunlu oyuncularla anlasabilme yetenegi yani isin yönetici kismini önplana getiriyordu..Man U'daki futbola dair her konuda karar alici konumunda olan bir adamin görünürde önemli ama büyük resmin icerisinde basarisinin daha az nedeni olan teknik-taktik mevzularidir. Chelsea'de Mourinho gidince cöküs mü basladi ? Avram Grant'in bile performansi ortadadir.. Ancelotti keza.. Bir seyler yerine oturdu, sabitlendi ve bu Galatasaray'da yok.. Teknik adamin zaman gecirip her seyi yönetebilecek kivama gelmesini bekliyoruz ve bu yüzden zaman diyoruz zira baska caremiz yok..

Galatasaray'in futbolu yöneten idarecilerin izni olmadan Skibbe gerekli gördügü kimi uygulamalari devreye sokamamistir röportajinda da belirttigi üzere. Her futbolcunun kendi belirledigi dogrular cercevesinde ona özel gelisim programi "bunlar degismez" diyerek geri cevrilmistir. Bugün saha icerisinde gezen iki futbolcunun(Servet-Ayhan) futbol disi sorunlarindan misal kendimi bildigim günden beri maclarini izledigim , haberlerini okudugum "ben" ya da burasini okuyan bir baska taraftar bunu görebilir ama Rijkaard ya da Mourinho bunu göremez. Farkli bir dil ve din ve buna bagli olusan kültür icerisinde olagelen pek cok problemi cözmesi yabanci bir teknik adamdan beklenilemez.. Elbette Almanyada yetismis pek cok insanin Türklerle olan münasebetinden disiplin manyakligina kadar artisini eklediginde digerlerine oranla cok ciddi bir avantaja sahiptirler lakin genelde bu da yetmeyebilir.. Mourinho gelip sizin burada kendi kosullarinda farkli dogrulari olan kurumun futbol akli olamaz.. Belirli konularda isbilir olmasi yetmez.. Kendi icerinizden ve mümkünse sizde futbol oynamis, bu klubün icerigine hakim, sorunlarina careyi görebilir akla sahip bir futbol aklini ortaya cikarmaniz gerekir ve bu uzun süreli basarida kacinilmaz olarak ihtiyac halini alacaktir..

Dünyanin en iyi teknik adami da gelse bugün Galatasarayin icerisinde olan kimi problemleri birakin cözmeyi problem olarak dahi göremez. Siradan halktan birisinin cok rahat bir sekilde tespit edip cok da zorlanmadan cözebilecegi kimi konular hakkinda yapabilecekleri cok fazla bir sey yoktur. Size biraz tuhaf geliyor ama futbolun disinda bir yaklasim ile problemi halledilen bir futbolcunun performansini yirmi milyon antrenmanla elde edemezsiniz.. hazir olmayan bir futbolcuya istedigin dogru taktigi, dizilisi ver, nedir ki ? Dolayisla burada hikayelestirmeye kalksam Bundesliganin en basarili takimi olan Bayern Münih'in Hoeness'inin yaptiklarini yaz yaz anlatamam.. Hastanelerde mi kosmadi, Robben'leri mi ikna etmedi basina karsi teknik adamini deli gibi savunmadi mi ? Sadece basit bir futbolcu yönetimi, pedagojiden filan bahsetmiyorum.. Hoeness'in teknik adamin rahat bir sekilde isine konsantre olabilmesi icin neler neler yapiyor, bir fikriniz var midir ? Bir futbolcusu kalp krizi gecirdiginde onlarca kisi önündeki konusmasini kesip yanina ilk giden odur.! Pek cok futbolcu onun adalet anlayisi nedeniyle kendisini Bayern Münihe bagli hissetmis, gönülden oynamis ya da teknik adamin verecegi taktik-disipline hazir hale gelmistir. Robben'i Bayern almistir akabinde Van Gaal sadece telefonla sag kenarda da oynayip oynamayacagini sorup transfere onay vermistir.. Bugün basarili Bayern Münih'in nedeni Bayern gelenekleri ve futbolu yönetenlerinin aklidir.. idaresidir ve Galatasarayda olmayan sey budur.!

Sonuc olarak yabanci bir teknik direktörün ne kadar kariyerli olup futbol konusunda isbilir olsa dahi sizin ilk yilinizda futbolu yöneten akliniz olamaz. Türkiye Ligi, Türk oyunculari, Türk gelenek ve görenekleri, Basin, Müslüman bir kültür icerisinde yetismis olmalarindan kaynakli yerel problemleri cözemez.. Bunlari arkada halleden bir Hoeness, bir Ferguson bir Allofs olmak durumundadir. Bu olmadigi zaman isiniz haliyle dünyanin en iyisi dahi olsa zamana kalmistir. Misal problemi halledilmis bir Ayhan Akman olsaydi belki bugün cok sey cok baska olacakti ama acik bir sekilde suikast düzenler gibi oynamamayi isteyen bir Ayhan Akman vardi aylar boyunca sahada.. Bugün masallahi vardi, kötü iyi oynamasi degil oynamak isteyen, problemi her neyse cözülmüs bir Ayhan Akman.. Ve hala cözülememis bir Servet Cetin.. Istedigin taktigi, idmani ver Servet'in sorunu cok baska..

Basa dönelim. Neden Guardiola konusunda sabirli olmak zorunda degil iken biz Rijkaard konusunda zaman vermeliyiz ?

Guardiola takimin teknik direktörüdür ama 14 yasindan beri o klubün icerisinde ve o ülkenin bir vatandasidir. Becerisi teknik direktör olarak degil sportif direktör konumunda muhtesemdir. Barca da onu zaten teknik adamliktan cikarip genel menajer yapmak istiyor. O bizim teknik adamimiza vermek zorunda oldugumuz zamanin on katini o klubün icerisinde harcamistir zaten. Biz Rijkaard'in kendisini futbol konusunda gelistirmesini istemiyoruz, sorunlari halledecek seviyede klubün icerisinde kalmasini bekliyoruz..

Buraya Van Gaal'i getirin, basarili olma sansi yüzde ikidir. Fatih Terim misal Sportif direktör olarak Kaiserslautern'in basinda basarili olma sansi neyse Rijkaard'dan istediginizin olmasi da o ihtimal dahilindedir ancak.. Guus Hiddink'in tecrübesi olmasina ragmen basarisi ne kadar Oguz Cetin'e bagliysa yabanci bir teknik direktörün icerigine bakilmaksizin burada basarili olma sansi da Galatasaray yönetiminin olmayan futbol aklinin devreye sokulmasi ile ilintilidir..

Sabir bize gerekiyor, baskalarina degil. Biz Rijkaard'dan zaman icerisinde ülkede yasayarak kendisine has kosullari özümsemesini ve buna istinaden olusan problemleri cözebilecek seviyeye gelmesini bekliyoruz, oysa beklemeyebilirdik de.. Bunlar pek cok klubün icerisinde teknik adamin degil sportif direktörün görevidir. Ikisi beraber yürür ve basarida o kadar da etkilidir. Van Gaal, Luca Toni'yi oynatmayabilir, bu karar teknik bir karardir. Ayni zamanda arada bir oynamayacak olan Luca Toni'nin isminden dolayi yedek kaldigi her sürecte takimin huzurunu bozacagi icin gönderilmesi karari da Hoeness'e aittir. Kötü futbolcu ya da Bayern'e iyi bir yedek olamayacagi icin degil olasi problemlerini görüp takimi kötü etkileyecegi icin.. Ve bu en az teknik adamin teknik-taktik konusundaki basarisi kadar önemlidir..

Galatasaray pek cok karari aylardir yanlis veriyor.. Alti yildir oynayan Lincoln oynayamadi, yanlis sportif kararlar neticesinde. Kaptanlik vesaire.. Burada Skibbe'nin ne sucu var ? Önüne gelen Lincoln'e verilen kaptanliktan yaptigi hinci cikariyor, istediginiz taktigi simdi verin, ne olacak ? Meira'nin mutsuzlugu yöneticiler tarafindan dile getirilir iken bunun cözümü icin gram caba harcanamadi.. Daha Skibbe'nin yardimcilarinin görevden alinmasindan Rijkaard'a yapamayacagi görevleri yüklemek gibi tonla sacmalik.. Her seyi Rijkaard yönetsin diye Skibbe'nin aksine ona sportif direktörlügü ilk yilinda yüklemek de komiktir. Hayatinda bes gün kalmamis Türkiyede onlarca problemi Rijkaard ya da Mourinho nasil halletsin ?

Adnan Polat'in yaptigi cok güzel isler var. Su an icin alternatifi bana göre yok ve mesele de futbolu yönetecek, teknik adamin basarili olabilecegi kosullari hazirlayacak bir akla ihtiyaci olmasidir. Adnan Sezin ve Haldun Üstünel ancak bu belirlenmis aklin ihtiyaclarini giderecek yetenekli yöneticilerdir lakin futbol akli maalasef degildir. Rijkaard ya da yabanci bir teknik direktörün de sprotif direktör olabilmesi icin minumum üc yila ihtiyaci var ama ya ikinci yilin sonunda giderse yeniden birisi ve tekrardan sabir mi diyecegiz ? Mesele sadece teknik adama sabir gösterilmesi degil.. Sabir gösterip basarili olacagi zaman cat diye gidiverirse ne olacak bütün emeklerin ?

Teknik adamlara ve oyunculara yüklenmekten vazgecin artik. Evrensel dogru yoktur. Kendi dogrunuza mevcut kadroyu inandirma gücü vardir. Basarili olmus Terim'in dogrusunun önemi yok ve daha cok önemli olan kendi dogrusuna sürekli itaati saglamis olan karizmasidir. Bülent Uygun'un cagdisi yöntemlerini elestirebilirsiniz lakin o bölgeye olan uyumunu da gözardi edemezsiniz.. Bülent Uygun cok iyi taktisyen filan degildi sadece o bölgedeki bir klube uygun bir yapisi vardi.. Orasini yönetebilecek kadar onlardandi cunku.. Rijkaard ne kadar bizden ? Bizdenlemesini beklemek durumunda kalmak aslinda aci degil midir ? Gelir gelmez etki edebilecegi bir sistemin icerisinde olmamasi da belki asil kusur degil midir ?

Polat yönetimi genc-oyuncularla iyi anlasan hocalari denedi (Skibbe,Rijkaard), yaslisini-otoriter olanini denedi (Feldkamp), orta yaslisini gönderdi(gerets).

Skibbe Bundesligada, Gerets Fransa Liginde, Rijkaard La Liga'da, Feldkamp emekliliginde gayet basarili olur iken Galatasaray takiminda hepsi tökezliyorsa burada bir sorun var demektir ve artik Galatasaraylilarin bu sorunu kesfetme zamani gelmistir. Olmadi sabretmeye devam edelim misal Premiere Lig'den bir hoca, Serie A'dan da bir hoca deneyelim yine basa dönelim.. Ama bilin ki yönetim-idare isi inanilmaz önemlidir. Skibbe sadece Lincoln'ü, Frankfurt'da Caio'yu idare edince ortalik yikiliyordu.. Rijkaard Ronaldinho'nun, Messi'nin dilinden anladigi zaman dünya yildizi yaratti. Bunlarin pek cogunu teknik-taktige dokunmadan basardilar.. Lakin yönetilmesi gerekenler sadece oyuncular degil futbola dair her köse..

Neden böyle düsünüyorum ?

Kendinizi benim yerime koyun. Siz bir Bundesliga manyagi ve Barcelona sempatizanisiniz.. Simdi benim önümde alti yil boyunca oynayan oyuncu, teknik adam buralara geliyor (Skibbe,Lincoln,Meira,Gerets v.s..) Büyük bir ask ile izledigim Barcelona'nin basindaki adam buraya geliyor (Rijkaard). Bu isimler hakkinda yapilan analizler internetin pek cok bölgesinde borges ismiyle yayimlanmistir zaten. Sözlük mü dersiniz, cesitli web siteleri, blog..

Hepsi Galatasaray icerisinde basarisiz olup gider iken gittikleri yerde kaldiklari yerden devam ediyorlar.. Lincoln gecenlerde golünü atti, Skibbe Frankfurt ile costu, Gerets Marsilya ile inanilmazi basariyordu vesaire..

Hep mi oyuncular suclu, hep mi bir sorun var ? Belki sorun cok baska bir yerdedir..?

Basarili olmus kluplerin teknik adami her zaman degisebilir lakin o teknik adamin calisacagi ve muhtemelen basarisinin yarisindan fazla olan kosullarda bir süreklilik vardir. Her sey teknik adam olsaydi alirdik en iyisini ve her seyi ona birakir dünya klubü olmasi icin beklerdik.. Lakin böyle olmadigini bugün cok iyi görüyoruz.. Olmadigini gördügümüz gibi böyle de yapildigini biliyoruz..

Sportif Direktör ya da genel menajer futbola dair her alani yönetir. Pek cogu klubün anlasmalarindan ekonomik acilimlarina kadar söz sahibidir. bu konuda Galatasaray yönetimi bir sekilde iyi seyler yapiyor ama futbola dair acilimlari öyle hatali ki.. Skibbe'nin yardimcilarini görevden alip absürd bir teknik adam kosulu yaratan akillarin dogru bir sey yapacagina inanmiyorum ben.. Kendileri anladiklari icin degil basinda öyle yazilip cizildigi icin güvenmedigi Skibbe'Ye ve cok güvendikleri Rijkaard'a her iki acidan da yanlis yaklasilmistir.. Bunun sonu da yoktur eger ki birileri oturup dünya klubü olmus, basarida istikrar yakalamis takimlari ciddi bir analizden gecirmezlerse..

*yazdiginiz yazilarin icerikleri bir sekilde burada karsilanmistir, verdiginiz emege saygimdan böyle uzun..

28 yorum:

Confeng dedi ki...

Üzerine söylenecek söz yok abi. Gerektiği kadar uzun olmuş, zira konu çok derin.

Mail yoluyla irtibata geçtiğim olmadı seninle ama(blogumu sağ tarafa ekleme ricası hariç) burada yorumlarda sorduğum her soruya cevap verdin, onun için ayrıca teşekkür ederim. Çok sık yazmanı beklemiyoruz, ancak dönem dönem önceki yazıdaki gibi kritiklerden ve bu yazıdaki gibi doğru tespitlerden mahrum etmezsin umarım bizi.

Geçmiş olsun ayrıca.

serdar dedi ki...

Uzun ama çok güzel bir yazı.. Sonuna kadar nefesimi tutarak okudum.

Az önceki yorumumda yazdıklarımın bir kısmını da yuttum. Fasa fiso demiştim sportif direktör olayına :)

Türkiye'de kültürel sistemin (takımdaşlık adı altında klan oluşturma, askerlikte bile var) ve yönetim kültürünün bu sportif direktörlüğün çalışmasını engellediğini, temeli olmayan futbolcuların "14 yıldır barcelonada zaten" durumunun bizde oluşmasını zorlaştırdığını görüyoruz sürekli.

Bu arada blogların referans olması davasında sonuna kadar haklısın. Ama okuduğum blogları 'süper teknik bilgiler' yüzünden değil, akıcı dilde, güncel ve bilgiyle destekli olmasından dolayı takip ediyorum. Benim de en sinir olduğum olay "ne bu taraflılık", "+1", "paylaşım için teşekkürler" lafları...

Eline sağlık, paylaşım için teşekkürler, +1 :)

W.T.F. dedi ki...

Tugay olabilir mi acaba?

Borges dedi ki...

Ben her yorumu sonuna kadar okurum ama her yorumu okudugumu karsi tarafa hissetirme ihtiyaci da yorucu oluyor.

yazinin iceriginde yer alan önemlidir. Bizi farkli kilan, blog yazarligini degerli yapan bu yorumlarin hepsinin bir karisimini, sentezini elde edebilme sansidir. Yani blog yazan bir insani farkli kilan diger insanlarin yorumlariyla kendisine ayri bir sonuc cikarabilmesidir.

Yazilarin cikis noktasi yorumlarin bana düsündürttügüdür. Sonucta kendi kendimi sinamanin ötesine, kendimi su konuda asmama yardimci olan benim düsünemediklerimin bana iletilmesidir. Diyalektik bir düsünsel sürecin cok önemli bir parcasidir. Benim düsüncelerim tez ise yorumlarin bir kismi anti tez ve yeni yazilar da sentez seklinde ilerler..

Su yorum nezdinde yorum yapip katkida bulunan herkese tesekkür eder iken her zaman her kelimesine bizzat saygimdan degil gelisim sürecine katkida bulundugu icin okudugumu bildirmek isterim..

Borges dedi ki...

W.T.F: Pek tabi olabilir ki en uygunu da belki Tugay'dir. Lakin Türkyede en önemli soru isareti, teknik direktör seciminden oyuncu sözlesmelerine kadar Baskandan ve yönetimdeki insanlardan dahi daha yetkili bir sekilde hiyerarsik yapilanmanin kabülüdür.. Bunu asmak cok kolay degildir ama zorunludur artik´..

Temur dedi ki...

Kulüpteki futbol aklı eksikliği belki klişe olacak ama yönetim seviyesinde kurumsallaşamamadan kaynaklanıyor bence. Bu coğrafyada İngiliz usulü bir kurumsallaşma hedefi ütopik olur ama İtalyan tarzı başkan-sahip (kötü bir kelime ama başka aklıma gelmedi) yönetimi kulüpte belli şeylerin rayına girmesine yol açabilir. Tabi bunun için kulüpler ile ilgili dernekler yasasının değişmesi gibi devrimsel bir hareket lazım.Yoksa iyi niyetli fakat futbol aklı olmayan ve her seçimde yerini kaybetme ihtimali olan yöneticiler ile hep anlık çözümlerle uğraşırız.

Seyyid Ali dedi ki...

Bence Sportif Direktörlük için uygun olanı Teknik Direktörün koltuğuna talip olmayacak, bu vasfı bulunmayan biri.
Yani Tugay, Fatih Terim, Hakan Şükür gibileri yerine Can Çobanoğlu,Erdal Keser,Erhan Önal gibi Avrupalı ve Türk oyuncuları yönetebilme deneyimi olan kişiler gerekli.
Yabancı dil,olaylara profesyonel bakan ve provakatif olmayan bir kişilik yapısına sahip olan bu 3lü yazında bahsettiğin makamı dolduracaktır.

Virtus dedi ki...

Başarının gereklerini tam gerektiği gibi yazmışsın abi. Seni kutluyorum.
İnşallah bizde artık bu işlerin gereklerini anlarlarda bizde kurtuluruz Türkiye futbolunun bu acıklı halinden.Çünkü gitgide dayanılmaz bir noktaya geliyor para/performans durumu kulüplerin.

felix mourinho dedi ki...

belki de galatasaray'ın sorunu galatasaray'ın onlarca teknik direktörünün olmasından kaynaklanmıyor mudur? trt'de hakan, ntv'de hıncal-sergen-rıdvan, başka bir kanalda başkaları... herkes teknik direktör değil mi?

galatasaray'ın başarıya gittiği günlerde (şampiyonluk) hep sadece teknik adamın sistemi konuşulur, o dile getirilirdi. o da daha çok konuşmak için konuşmaktı. kimse çıkıp terim'e neden suat'ı oynattın diyemezdi. şimdi ise daha çok basının konusunda hocanın teknik direktörlüğü öndeyse, önce bu sesler kesilmemeli mi? aziz yıldırım'ın, mustafa denizli'nin taktik açıklama hamleleri gibi hamleleri yapabilecek bir ismin gelmesi gerekmez mi? bu sıfat sportif direktör ya da başka bir tanım farketmez, futbol zekâsı gerektiriyor sanki.

gerektiğinde çıkıp basına da lafını çakacak, canlı yayında programa da dalacak, frank-johan'ın üzerindeki stresi azaltacak, gerektiğinde de gidip keita ile mustafa sarp'ı alıp balık tutmaya ya da ne bileyim sinemaya götürecek bir adam olsa. mesela jose mourinho bunu tek başına yapıyor. sir alex'te öyle. tek başına savaşabiliyor. baskıyı dağıtacak bir profesyonel lazım. takımın üstünde ama futbolun tamamen taktik olarak dışında. sadece teknik adamlarla iletişimi olacak bir adam. gerektiğinde de sadece onlara hesap verecek bir adam. takım dışı nedenleri silecek bir adam işte. ne sıfatı olur bilemem. sportif direktör mü, höeness mi, tugay mı adı ne olursa olsun bu işi yapsa yeter.

başarı günleri gibi hocanın sadece hocalık yaptığı, otoritesini kurduğu bir takım olmalı galatasaray. o kadar.

Borges dedi ki...

Virtus: Bu icerigi Fenerbahce yönetimi biraz görüyor ve uygulamaya gecirmek icin caba harciyor lakin tam da bu noktada Skibbe'nin söylemleri gecerlilik kazaniyor. Böyle bir sistemi, baskanlari bu kadar geriplana atan yönetim anlayisini baskanlar onaylar mi ? Kendi cukurlarini kazarlar mi ?

Belki de o zaman Bir Fenerbahce, Galatasaray klup baskani olmanin bu kadar ekmegi yenmeyebilir.. ?

Felix Mourinho: ismin hic önemi yok. Sportif direktör dersin, kagit üzerinde baska bir isim verirsin, bunlar önemsiz. Bahsettigin ayrintilarin basarisizligidir asli sorun, bunu demek istiyorum sadece..

Baskan da yapabilir, baska bir insan da. lakin teknik adama kosullarin hazirlayicisi olan bir yardimci gerekir. Bu klubün sorunlarinin büyük bir kismini dün gelmis ve yarin gidecek olan adam cözemez, ona göre de uzun vaadeli bir projeye girismez..

Birakin dediklerinizi yapmayi, daha da teknik adamin kuyusunu kazdilar gecen yillar icerisinde. Ister Feldkamp ister Skibbe isterse de Bülent Korkmaz. Yönetim bu teknik adamlardan minumum verim almak icin varini yogunu ortaya koydu. Sorun da bunlarin süreklilik kazanmasi, ne yaptigini bilmeyen yönetimin cikan gürültüye kulak kabartmak durumunda kalmasi.

Yoksa böyle olmasa alti ay icerisinde Lincoln kaptan, Arda'ya kapi gösterilip iki ayda tersi kararlar alarak celisik tavirlar icerisine girilmez, Skibbe'nin yardimcilarinin gönderilip "otoritesi yok" gibi kendi yarattigi sorunu baskasina mal etmezlerdi..

Rijkaard da ise olan cok farkli degil, her seyi ondan bekliyorlar ki burada dogma büyüme adamlarin dahi kotaramayacagi problemlerden bahsediyoruz..

Futbol zekasi olan bir insanin olmamasi, sürekli bir sekilde takima etki etmemesi ve sürekli basarinin altinda böyle bir beynin olmak durumunda kalmasidir cok sey..

L dedi ki...

eline sağlık abi.

CaRtMaNtR dedi ki...

Şu aşamada Tugay yada her zaman futbol aklını çok beğendiğim Popescu gibi adamlar ülke şartları konusunda bilgi sahibi olduğundan direktörlük işini kıvırabilirler. Ama bana kalırsa Hoeness gibi bir işi ülkemizde tek adam yapamaz. O nedenle bir direktör saha içi sorunlarla bir diğer direktörde finansal sorunlarla ilgilenerek sürekli dirsek temasında çalışmalı. Belki üstlerinde de bir Superviser konumlandırılabilir.

Fakat burada sistemi kağıda çizmek değil sorun olan. Sorun ülkemizde bu saydığımız ceketleri giyebilecek adam sayısının çok az olması.

Hadi Finansal İşleri Haldun Üstünel, Saha içi İşleri Tugay çözsün üstlerinde de Yiğit Şardan olsun diyelim. Yinede tam profesyonel bir oluşumdan söz edemeyeceğiz.

Sanırım en doğrusu Saha içi sorunlar için yerli bir isim diğer iki koltuk için yabancı isimler yada spor sektörü dışında diğer sektörlerden uzmanlar atanabilir. Ama burada koordinasyonun sağlanması esas mesele olacaktır.

mre dedi ki...

Sorun maalesef sadece Galatasaray'ın değil ülkenin sorunu. Bu ülke siyasette, sanatta, sporda, hatta orduda hep bir kurtarıcı aramıştır.Bir mesih gelecek, elini deydiriverecek ve her şey düzelecek. Maalesef yok öyle bir şey. Sisteme, kalıcı ve uzun vadeli çözümlere inancımız yok. Her gidenin ardından sallamayı, yeniyi önce bağrımıza basmayı ondan da umudu kesince yenisini beklemeye başlamayı adet edinmişiz. Sözün özü; uzun ve çok yorucu bir yola çıkmak ya da her şeyin eskisi gibi devam etmesi arasında bir seçim yapmak durumundayız. Benimse hiiiç umudum yok.

LaCatolica dedi ki...

analizlere katılmamak elde değil.ek olarak sadece Juventus'u örnek verebilirim.Luciano Moggi döneminde kemikleşen yapı, her ne kadar şike olaylarına karışsada futbolu yönetmeyi çok iyi biliyordu.Agnelli ailesinin ona verdiği sonsuz yetkiler boşuna değildi.Zaten savunmasında bile ben herşeyi Juve için yaptım diyecek kadar kulübe bağlıydı(!) Juventus'un o zaman ki durumunu hatırlarsak Capello ile İtalya ligini domine eden yenilmesi imkansıza yakın bir takımdı.Şike olaylarından kısa bir süre önce Moggi Lampard'ı Juve'ye gelmeye ikna etmiş ve onu orta sahaya Viera'nın yanına monte etmeye hazırlanıyorlardı.Sonra şike olayları baş gösterdi ve Luciano Moggi'nin adı bir daha Juventus Genel Menajeri diye geçmeyecekti.Takım oyuncu kaybetmese de mali düzen çok değişmemişti.Sonrasında yapılan transferler, verilen uçuk rakamlar Amauri,Iaquinta, ve Diego gibi yıldız oyuncuların alınması bile takımın kaderini değiştirmedi.Bugün İtalya'da her hafta puan kaybetmesi muhtemel bir takım meydana geldi.Eskiden Real ile Şampiyonlar liginde verilen mücadelenin yerini Fulham gibi bir takıma elenmek aldı.Juve sürekli transfer yaparak, teknik direktör değiştirerek düzelmeye çalışıyor ama olmuyor.Moggi olsaydı kesinlikle Diego'yu transfer etmezdi.Çnkü Alman liginde başarılı olan bu tip orta saha oyuncularının İtalya ve Türkiye gibi orta sahaların sürekli pres yaptığı liglerde başarılı olması zordur(örn: Lincoln) İtalya liginde kariyerini tamamen bu taktikle şekillendiren oyuncular oldukça fazladır.Gattuso,Ambrosini,De Rossi gibi oyuncular tamamen rakibi bozmak üzere kurgulanmış haftalarca bunun uzerine çalışmaktadırlar.Bu şartları gözetmeden yapılan transferler Juventus'u sıradan bir takım haline getirdi.Bir adamın gidişi bir takımda böyle hasara yol açabilir.

Borges dedi ki...

Antonio Di Natale: Özellikle Moggi konusuna katiliyorum,cok yerinde. Lakin.. Diego konusunda ise farkli düsünürüm.. Bence Diego, Moggi olsaydi verimli olabilecegi bir ortama kavusurdu. Del Pierolarin, Tottilerin ve hatta Ronaldinho'larin dahi oynamaya basladigi yerde almanyadaki gibi etkili olmasa da italya sartlarinda kesinlikle kendisinden bekleneni verebilirdi gibi..

Yunus Konmaz dedi ki...

Tebrik ediyorum. Soluksuz okudum desem yalan olmaz nerdeyse. Ancak bu kadar anlatılır . Keşke sizin düşünce zenginliğinizi bir şekilde Türk futboluna daha somut bir şekilde kanalize edebilecek bir yol olsa. Umarım sizi ilerde daha farklı yerlerde de görebiliriz.

Borges dedi ki...

eranio: Iyi dileklerin icin tesekkürler lakin suna inanirim ki fikirler sabit bir sekilde olduklari yerde durmazlar, kesinlikle eger ihtiyac oldugu yer neresiyse oraya dogru gidecektir. Yani burdan da gerekli yere ulastirilabilir, kendi kendisini -eger dogru fikir ise- dogru yere götürecektir.. degilse de fikir jimnastigi..

LaCatolica dedi ki...

ben Diego konusunda o kadar iyimser olamıyorum.çok teknik bir oyuncu ama kesinlikle takıma bağlı bir oyuncu olduğunu düşünüyorum.Porto kariyerinde çok az golü var ve o zamanlar ofansta bu kadar etkili değildi.Werder'e gelişi herşeyi değiştirdi.Almanya'nın en ofansif oynayan takımına geldi ve Almanya ligi oynamak üzerine kurulu bir lig olduğu için,rakibin ortasaha oyuncularından dakikada 999 tekme de yemiyordu.Gattuso,De Rossi,Muntari ve bu tip oyunculardan Fink,Jarolim,Khedira gibi temiz oynamalarını bekleyemezsiniz.Almanyada oyun zekasıyla ve iyi son vuruşlarıyla yıldız bir oyuncu oldu fakat İtalya'da bunlar yetmez bir de güçlü olmak ve ayakta kalabilmek önemlidir, Diego'da açıkçası bu potansiyeli göremiyorum.

Taci YALÇIN dedi ki...

Son derece haklısın abi. Bülent Uygun örneği aslında çok güzel bir örnektir. Kişisel hedefleri nedir bilemem ama, bence kurduğu yapıyı sportif olarak devam ettirebilirdi. Sivas daha başarılı olurdu bu şekilde. Ceketini alıp çekip gitmek yerine sportif direktör olsa (ki Bülent Uygun teknik direktörden çok bir sportif direktördü) çok daha faydalı olurdu. Aynı şeyi Rıdvan/Fenerbahçe için de düşünebiliriz. Rıdvan bu işi Fenerbahçe'de 10 numara yapabilecek bir insandır. Aykut da öyle ama, Rıdvan yapısı gereği daha başka uyar bu görev tanımına. Bir Fenerbahçeli olarak bunu isterdim. Yıllar boyu da görevinde kalsın, sistemini kursun isterim. Trabzonspor bunu Ünal ile yapmaya çalışıyor ama bence orada bir "trendy" olma durumu var, başka bir şey değil. Umarım yanılıyorumdur. Galatasaray ve Beşiktaş'ın da buna acilen ihtiyacı var. Milyonlar arkanızdan koşuyor, gelir bazında dünyanın sayılı kulüpleri arasındasınız, bu kadar amatör yönetmeye hiçkimsenin hakkı yok. Şu anda bu yapıyı sağlama konusunda Aziz Yıldırım'a rağmen en uygun kulüp Fenerbahçe'dir. Bayern Münih olma konusunda gerek ekonomik yapısıyla, gerek diğer unsurlarla Fenerbahçe "isterse" bunu başarabilir. Tabii Aziz Yıldırım'ın da bunu istiyor olması lazım. Keza Adnan Polat'ın da, Demirören'in de. İsterler mi? Valla bu gidişle eşşek gibi isteyecekler gibi görünüyor.

Mustafa dedi ki...

Selamlar ve tebrikler bu güzel yazı için...

Galatasaray'ın sorununun TD olmadığı bir gerçek. Yıllardır gelen hocaların daha sonra ve yaptığı işlere bakarak rahatlıkla görebileceğimiz bir gerçek.

Benim kafama uzun süredir takılan bir soru vardı. Bu adamlar (Skibbe, Rijkaard) nasıl oluyor da çalışma ortamının cehennemden farksız olduğu bir yeri seçiyorlar? Sonuçta burda kaldığı sürece para kazansa da kariyeri açısından yanlış bir adım olduğunu görmeleri gerekir.

FootbalvFashion'da buldum cevabı. Skibbe röportajında açıkça söylemişti başta söylenenle uygulananın farklı olduğunu. Burada bir zaaf olduğu çok açık; böyle güzel adamları getirip istedikleri ortamı sağlayamıyorsanız onların başarısızlığına şaşırmamalısınız.

Evet yazına sonuna dek katılıyorum, fakat futbolcuların da ak kaşık olmadıklarını unutmamak gerekir ki kaptan dahildir söylediklerime (Ne kadar sevsem de)...

varol döken dedi ki...

hepsini okudum:)

rijkaardın değeri şudur:

terbiyesizce boynuna sarılan, hayatında hiçbir yere gelememiş ve gelemeyecek bir adama bile, bunlar maçta kalmıştır diyerek cevap vermeyen bir adam...

ya da şöyle diyelim sadece muhattabına tüküren bir adam:)

zico, artık futbolun içinde olmak istemiyorum demişti, futbolu dünyada yeniden yazan, izleten adam, önce futbola sonra benim takımıma vermesini istediğim enerjiyi (taktik, bilgi, hırs, azim, terbiye, saygı hepsi içinde) torununa verecektir şimdi ve rıdvan hala zico'yu ilk senesinde gönderirim diyecektir... o rıdvan ki zico ile çalışma şansı bulsaydı şu an dünyanın en iyi sağ açığı olacaktır...

neyse borges çok uzun yazıp seni yormak istemem, bu yazını okumadan da biliyordum zaten, bunlar çok doğru şeyler kelimesi kelimesine ama sen de bilirsin ki dünyanın birincil gayesi güc ve iktidar olduğu sürece türkiye gibi kültürü ve geçmişi eksik bir ülkede uygulanması imkansız...

Sacit Tekin dedi ki...

Borges,

Evet blog yazmak zahmetli ve emek istiyor özellikle de çalışan biriyseniz ve aynı zamanda karşılığını almak da kolay değil ama burada bu kadar kişinin ufkuna ufak da olsa katkı yapmak da büyük iş be Borges...

Umarım geçen sene sezon sonunda olduğu gibi "dükkanı kapadık" postuna dönüşmez bu cümleler ileride.


Blog dünyası bence bir dertleşme ortamı, yazar kendi düşüncelerini bunları az ya da çok başkalarının okuyacağını düşünerek dertleşiyor bence.

Sık ya da seyrek yazıların her zaman keyifli, yazmaya devam...

Borges dedi ki...

Taci Yalcin: Ridvan Fenerbahce icin bence de daha uygun. Bu Sportif Direktör kavraminin dünyadaki acilimi sadece futbolun icerigine ve futbolcuya dair degil ayni zamanda takimin CEO su oluyor bir bakima. ama bizde sirket yöneticileri baskan, yönetici oldugundan dolayi diger kismi eksik kaliyor sadece ve misal bu eksikligi Fenerbahce'de sistem oturursa Ridvan cok iyi bir sekilde halleder, tam da aranilan adamdir bu acidan.

Varol Döken:Aslinda son paragrafta dile getirdigin aci gercek zira sistemin islerlik kazanmasi icin kimilerinin kendi gücünden feragat etmesi gerekir ve bu dedigin gibi cok da kolay degil ama birileri ilk adimi attiginda .-Aziz Yildirim gibi degil- arkasi gelecektir.. Bir baskan futbol konusunda kendisini geriye ceksin, yeter..

Sacit Tekin: Yok onu bir daha yapamam, yapmam gerekse dahi bunun haberini veremem. Hedefim her zaman buraya yazmak, ben nasil yazarsam insanlar ona alisiyor, ona göre beklenti icerisine giriyor ve bunu gördüm ben. Yani arada bir yazarsam kimse de sesini cok fazla cikarmiyor, arada bir yazmanin da götürüsü arada bir oldugundan cok sorun degil.

Ilgi alaka icin cok cok tesekkürler, ben yorumlarla aciliyorum daha genis bakiyorum sonra bunlari toplayip post yapiyorum sonra böyle böyle gidiyor iste, güzel bir sey..

zapata dedi ki...

Türk futbolunun önünde bekleyen en önemli gelişim, atılacak bir sonraki adım yazıda bahsedilen sportif direktörlük kavramının kulüpler tarafından layıkıyla hayata geçirilmesidir. Bu noktada da en can alıcı hamle yazıda belirttiğin gibi kulüp başkanlarının bir aydınlanma sürecine girmeleri ve kendilerini geri plana çekebilmeleridir. Bu elbetteki zamanla gerçekleşicek bir durum ve mevcut yönetimlerin bunu yapabileceklerini/yapacaklarını düşünüyorum. Çünkü artık her yerde konuşulmaya başlanan bir konu olmasının yanında yönetimler de görecektir ki istikrarlı başarıyı elde etmenin bir gerekliliğidir ve modern futbola ayak uyduran kulüplerin gelişimi açısından da kaçınılmaz sondur. Bu bakımdan özellikle Aziz Yıldırım'dan bir hamle şahsen bekliyorum, çünkü elde tam olarak yapılması gerekenleri gösteren birçok veri var. Bildiğim kadarıyla voleybolda Acıbadem'in sponsorluk şartı yönetiminden, oyuncu transferine hiçbirşeye karışılmamasıydı. Tüm bunların profesyonel bir şekilde yürütülmesi planı vardı. Elde edilen sonuç hem başarı açısından hem de daha önemlisi futbol ve diğer branşlara da örnek olması açısından muhteşem.
Yine benzer bir yönetici profili çizen Yıldırım Demirören'in Beşiktaş'ta artık eskisi kadar göz önünde olmadığını görüyoruz. Geçtiğimiz senelerde birden çok skandala bizzat imza atan bir isimdi. Kaç aydır tek bir demecini hatırlamıyorum. Kendi taraftarından kendi stadında küfür işiten başkanın şu anda hiç kimseyle problemi yok gibi gözüküyor. Dikkat edilirse buna benzer detaylar bulunabilir.
Bu açıdan ben karamsar değilim yazıda bahsedilen dönüşüm eninde sonunda yaşanacaktır. Biraz zaman alacaktır, hemen istenilen seviyeye gelmeyecektir ama olacaktır hatta olmaya başlamıştır.

Yunus Konmaz dedi ki...

Borges Selam ,

Türkiye'de özelikle son yıllarda oluşan ' Riijkard hoca değil', ' Daum deli', ' Denizli korkak' sığlığında yorum yapanlar özelikle medyada öylesine yerlere gelmiş durumda ki, sizinki gibi derin düşünce ve analzilere sahip yorumların daha çok yer bulmasını istiyor insan.

Toplam kalite felsefesini sadece futbol değil ülkemizin her yanina yayabilsek keşke.

Hayatının bir kısmını yurtdışında yaşayarak geçiren bir kişi olarak demem o ki sizin gibi insanlara ihtiyacı var bu memleketin.

Plaseyi Hanri Gibi Vuruyorum dedi ki...

Üzerine laf bile söylenemez. O kadar doğru tespitler olmuş. Hatta mümkünse kulübe mail olarak bile yollanmalı.

Fakat beni düşündüren, bu işi yapacak, egosunun önüne geçebilecek, bunu yaparken ileriyi görebilecek, her şeyden öte basından etkilenmeyecek bir Türk var mı?

Bana göre çok zor bulmak. Can Çobanoğlu vardı bir zamanlar. Aklıma o geldi direkt. Eski futbolcularımızdan Tugay bu işi yapabilirdi sanki. Fakat onun yolu da teknik direktörlük gibi gözüküyor.

Hiç aklıma gelmiyor isim. Yabancı getirsek dediğin gibi uyum süreci var.

Zor bizim durumumuz.

Aslında en uygun isim Fatih Terim gibi duruyor fakat tam olarak bu işi yapabilir mi? Yani basın, teknik direktörü rahat bırakır mı? Bilemiyorum.

Deniz Gür dedi ki...

Twitter'dan tebrik etmiştim buraya da dayanamayıp yorum yazma gereği duydum. Özellikle Plaseyi Hanri Gibi Vuruyorum'un (güzel ama uzun nick :p) dediği gibi basın bu sportif direktör göreve gelirse teknik direktörü rahat bırakır mı? Ben sanmıyorum. Zira Geçtiğimiz yıl Feldkamp aynı pozisyona geldi. Ve basın hemen Skibbe'nin başına üşüştü. Skibbe gidiyor, taktiği o vermeyecek, o kukla olarak kalacak gibi şeyler söylediler. Ve bu inanılmaz derecede zarar verdi takıma ve Skibbe'ye.

Peki ya şimdi diyelim Fatih Terim geldi sportif direktörlüğe basın ne der? Rijkaard arka planda kalacak, Rijkaard'ın itibarı yerle bir, Rijkaard bu işi beceremiyor yanına Fatih Terim geldi. Rijkaard yeniden teknik direktörlük öğrenecek gibi şeyler yazılacaktır. Bu çok acı ama gerçek bir durum. Lanet olsun böyle adi bir basınımız var ve lanet olsun ki b basının söylediklerini Türkiye'de takip eden 60-70 milyon insan var. Bir şey yaparken bunu basın ne der diye düşünerek de yapmamız gerekiyor ve bu gerçekten umut kırıcı bir durum.

murdock dedi ki...

Selamlar

Bunun Türkiye'deki en iyi örneğini 2 senedir parça parça da olsa Mustafa Denizli veriyor asıl. Geçen sene göreve geldiği andan sezon sonuna kadar Demirören'in ve Bjk yönetiminin saçma sapan bütün demeçleri bıçak gibi kesildi. Mustafa hoca herşeyi paratoner gibi üstüne çekti ve bir iki iyi transferle, Yusuf gibi bir adamı hizaya sokmasıyla başarı geldi.

Ancak sene başında Topuz olayıyla beraber Demirören yine ön plana çıkınca Bjk çok kötü bir başlangıç yaptı. Bu sene kulüpte kongre olmasaydı ve Demirören şirin gözükmek zorunda kalmasaydı çoktaaan havlu atmışlardı. Mustafa hoca gerek hitap konusunda gerek yönetim konusunda bütün bjk kongre üyelerini cebinden çıkartacak kadar becerikli

Ancak hocanın eksi yanı bu başarılı tavrını uzun vadeye yayacak hiç bir adım atmaması. Kapıyı açık gördüğü her an kaçacak gibi durması malesef umut vermiyor.

Fenerbahçe de ise Aziz Yıldırım gibi ultra bir ego ilk başa geldiğinde muhteşem atılımlarla gerek tesisleşme ve gerek grupların ortadan kalkmasıyla inanılmaz faydalıydı. Ancak durması gerektiği yerde durmadı. Bizim kültürümüze yabancı adamlardan alelacele çözümler bekledi. Sabretmedi ve hepsine müdahele etti. Onun da her verdiği azizsilin malesef günü kurtarmaktan öteye gitmedi.

Bir şey uğruna parasını, zamanını, sağlığını veren hiç kimse insiyatifi başkasına vermek istemez. İstese bile gördüğü ilk yanlışta dayanamaz ve işe karışarak bütün ilerlemeyi berbat eder.

Mustafa Denizli buna mümkün mertebe izin vermeyebilen birisi. Ama Aykut daha o seviyede kendini ispatlayamadığı için işi çok ama çok zor.

Güzel yazıların ve insanlara sunduğun yeni bakış açıları için bir kez daha teşekkürler..