26 Kasım 2007

Gecenin Sonuna Yolculuk



" Oraya bir kez girdin mi de, giris o giris. Önce bizi ata bindirdiler, derken iki aydir at üstündeyken de bu sefer de tekrar yere indirdiler. Cok mu pahaliya mal oluyordu ne ? Neyse, bir sabah albay atini ariyordu, emir eri alip gitmis, kim bilir nereye, herhalde yolun ortasina kiyasla kursunlarin o kadar kolay gecemedigi kuytu bir yere olsa gerek. Cunku biz, yani albayla ben, dikilmek icin tam da orayi bulmustuk, tam yolun ortasini, o emirlerini kaydediyor ben de onun defterini tutuyordum.

Yolun öbür ucunda, gözle görülebilecek en uzak kösesinde, iki kara nokta vardi, onlar da tam ortada, bizim gibi, ama o ikisi Alman'di ve yaklasik bir on bes dakikadir isi gücü birakmis ates etmekle mesguldüler.

O, yani albayimiz, o ikisinin neden ates ettiklerini belki de biliyordu, Almanlar da belki biliyorlardi, ama ben, gercekten, bilmiyordum. Bellegimi ne kadar sorgularsam sorgulayayim, bildigim kadariyla ben Almanlara hicbir kötülük yapmamistim. Onlara karsi hep kibar davranmistim, pek de saygiliydim hep. Almanlari biraz da tanirdim, hatta, kücükken, Hannover civarlarinda onlarin okullarina bile gitmistim. Dillerini konusmustum. O zamanlar cigirtkan salak bir velet sürüsüydüler, kurtlarinki gibi soluk, kaypak gözleri vardi; okul cikisinda cevre ormanlarda kizlara sarkintilik etmeye giderdik, Tatar oklariyla tabanca da atardik, hem de bunlar icin dört mark sayardik. Tatli bira icerdik. Ama yani bunlari yapmakla, gelip simdi, üstelik önceden yanasip konusmayi bile denemeden, hem de yolun tam ortasinda tepemize kursun yagdirmaya kalkmak arasinda fark var, hatta fark ne kelime ucurum var. Nereden nereye.

Sonucta savas dedigimiz sey,anlamadiginiz ne varsa odur...."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder