18 Haziran 2010
2010 Dünya Kupasi Almanya Analizi.!
* Bu analiz Dünya Kupasi öncesi yapilmis ve fakat NTV'nin sitesine yerlestirilme esnasinda sorunlar yasandigi icin gün isigina cikamamistir. Keza Isvicre'yi de üzerime aldigim proje kisa zaman icerisinde NTV sitesinde yer alacaktir.
Neden Almanya'dan yana taraf olalim ?
Her Türk, Almanya milli takımına karşı biraz duyarlıdır gibi gelir bana. Zira biz Türkler aslında özümüzde vefalı insanlarızdır. Ülke içerisinde gurbetçi akrabası olmayan bir insanı ben henüz tanımadım. Akraba yoksa da komşusu/tanıdığı filan kesin vardır. Nutella’nın tadına bakıp, Schauma şampuanı ile yıkanmak gibi zorlu ve yer yer tatlı süreçlerden geçtikten sonra durduk yere mutlaka “yürü be Klose” diye kendinizi taraf olarak ekran başında bulmuşsunuzdur. “O kadar Hanuta’sını yedik, Haribo’sunu bir şey sanıp sevindik“ serzenişi bilinç altında bir aidiyet hissi yaratır. Sonuç futboluna ve cazibesi olmayan oyun tarzına rağmen “Neden ben Almanya’nın kazanmasını istiyorum?” sorusunun cevabı biraz da burada yatar. Lakin tersi de mümkündür. Çevrenizde Alamancılar’ın bulunması ve sizin o çukulatalara hayran hayran bakmanızdan ve elbette gurbetçilerin ortalama kimliğinin pek de hoş olmamasından dolayı bir nefret de mümkündür. Nefret veya Sevgi olsa da duyarsız kalamayacağınız bir takımdır Almanya Milli Takımı. Her türlü duygulanımın yanında biraz da “bizden” tarafı da vardır. Şimdi milli takımlarında ismiyle, cismiyle iki tane Türk oyuncu da bulunuyor ya, tamamdır artık..
Bu vefanın yanı sıra yetmiş milyon ülke insanımın büyük bir coğunluğu size “Almanya yenilince biz de yenildik“ esprisini yapmış gibi gelse de henüz bu ortamın içerisinde yer almamış ve bu yaklaşımı ilk defa kendisi ortaya koyuyormuş hissi ile hazırda bekleyen, bunun için yanıp tutuşan nice yiğit vardır. Haliyle Almanya pek çok nedenden dolayı sürekli desteklenen, gizli bir şekilde ikinci memleket damgasını yiyen bir ülkedir. Ülke insanı içerisindeki sese kulak verip bunu rahatlıkla dışarıya vuramasa da hep o gizli destek Almanya’nın maçlarında hissedilir. “Şükrü, hani sen Brezilya’yı destekliyordun, neden Lahm’ın golüne sevindin“ diye şaskınlık içerisinde kalan yurdum insanının hayatında yediği ilk çikolatanın kaynağına, yani çocukluğuna inmesini tavsiye ederim. Tüm bu nedenlerden dolayı Almanya’yı desteklemek zorunda kalanlara güzel haberim şudur ki 2010 Dünya Kupası Almanya’nın tarihine/geleneğine aykırı olacak şekilde güzel futbol oynama üzerine kadrosu oluşturulmuştur.
ANALIZ.!
2008 Avrupa Şampiyonası’na kadar Joachim Löw, Almanlar’ın klasikleşmiş oyun sistemi olan 4-4-2’yi tercih ediyordu. Hırvatistan yenilgisi sonrasi şampiyonaya Hollanda ve yer yer İspanya ile damgasını vuran ve var olana göre biraz daha defansif olarak gördükleri 4-2-3-1 sistemine geçiş yaptı. Turnuva içerisinde bu geçişin ardından finale kadar ilerlenmesinin de getirdiği güzel hava sonucu Löw burada konaklamak istedi. Elbette rakip biraz daha dişine göre olduğu vakit hızlı bir şekilde 4-4-2 geçişi yapacak çok yönlü hücum oyuncularını da elinde hazır tutuyor ama temelde geri dörtlünün önüne yerleştirdiği iki defansif orta sahanın üç tane hücumcu ile birleşip merkez forveti desteklemek, Almanya’nın genel oyun felsefesi olacaktır.
Yakından tanıdığımız Mesut Özil, hücum bölgesinin en önemli ismi, şefi konumunda. 4-2-3-1’de oynarsa klasik on numara pozisyonunda merkezde hücumu yönetmesi beklenir. Olası bir taktiksel değişimde 4-4-2’nin kenarlarında da oynayabilir. Bu, Almanya’nın saha içerisinde çok yönlü ve aynı zamanda Özil’in sahip olduğu futbol zekası nedeniyle de yaratıcı olmasını sağlıyor. Podolski’nin kenardan bindirmeleri ve üst düzey şut tekniğinin yaratacağı aksiyonların yanında sağ kenarda şansını iyi kullanamayan Trochowski’den ziyade Löw’ün formayı vereceğini düşündüğüm genç yetenek Müller’in sağlayacağı hareketlilik Özil ile beraber Klose ya da onun formsuzluğu nedeniyle yerine düşünülen Cacau’nun yine bütünleyici oyunu nedeniyle geçmişe göre oldukça farklı bir hücum anlayışının sergilenmesine neden olacaktır.
Teknik direktör Löw’ün sezon içi yaldızlı performans gösteren Frings ve Kuranyi’yi kadroya almamasının temelinde yatan onun oynatmak istediği akışkan, hareketli ve artık durağan olmayan futbol felsefesidir. Gerek “sadece” defansif görevlerle donatılmış eski model orta sahalar gerekse de ceza sahasının dışında pas alışverişinin içerisinde bulunamayacak derecede tek yönlü forvetler, sezon içerisindeki etkili performanslara rağmen onun tercih etmediği oyuncular olması başlı başına değişen bir oyun felsefesinin göstergesi olarak algılanabilir. Artık Almanya, ön bölgesinde genç, yabancı uyruklu oyuncular ile sonuç futbolundan göze hoş gelen futbola geçişi yapmak üzere kendisini hazırlamış durumdadır.
Bu Dünya Kupası’nda başarılı olamasalar dahi geçmiş ile bugün arasındaki kırılma noktası olarak anılabilecek düzeyde farklılıkların yaşanacağı bir tecrübe olacaktır. Klasik Alman stilinden uzaklaşılmışlığın belki de en önemli göstergesi kadronun içerisinde onun üzerinde futbolcunun ailesinin kökeninin Alman olmamasını da gösterebiliriz. Dolayısla tipik Alman futbolu artık kendisini unutturacak ve daha göze hoş gelen futbol bu dünya kupasında Löw yönetimi altında ortaya çıkacaktır.
Ikinci Adam: Semi Khedira.!
Çok degil üç ay öncesi sistem gereği iki tanecik olan defansif orta saha için adı belki de yedinci ya da sekizinci sırada olan adam, bugün Almanya’nın Ballack’ın yokluğunda doğan boşluğu doldurmak üzere umut kapısı olmuş durumda. Ballack’ın saha içerisindeki rolü Schweinsteiger tarafından doldurulur iken onun yanındaki ismin kim olması gerektiği uzun tartışmalara sebebiyet verdi. Ballack, Rolfes, Träsch sakatlıklarına Hitzslperger’in formsuzluğu ve Frings inadı binince geriye bu mevkinin has adami, Tunuslu bir babadan, Alman anneden olma bir futbolcu kaldı: Sami Khedira. 2009’da Hrubesch’in yönetimi altında kazanılan 21 Yaş Altı şampiyonluk kupasını takım kaptanı olarak kaldıran 23 yaşındaki futbolcu Schweinsteiger’in en büyük yardımcısı konumunda. Hemen önünde oynayan Mesut Özil ile 21 Yaş Altı takımından gelen uyumu da, Löw’ün onu ikinci adam olarak belirlemesinde rolü oldukca fazla.
Defansif orta saha oynamasının gereği olarak ikili mücadele kazanma oranı ve hırsı inanilmaz. Ama belki de onun en gizli silahı yaptığı müthiş doğru koşulardır. 21 Yaş Altı Milli Takımı’nda oynadığı ilk on maçta beş gol atacak kadar ofansif gücü de olan oyuncu, yer yer estetik golleri de atmaktan kaçınmıyor. Bos zamanlarında kendisi gibi gençlerin daha kolay bir şekilde entegre olmasını sağlamak adına çeşitli organizasyonların içerisinde yer alan Khedira, yüzünün verdiği olgunluğu genç yaşında futboluna da yansıttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ballack’ın yokluğundan herkesin endişeli olduğu dönemde büyük bir baskı altında takımın en önemli oyuncusunun yokluğunu giderecek mental olgunluğa sahip olmasi belki onun bu Dünya Kupası’nda başarılı olmasını sağlayacak en önemli özelliğidir.
Önemli Mevki: Hücüm Hatti.!
Almanya, tarihine, geleneğine ve geçmişine zıt bir şekilde sonuç futbolundan göze hoş gelen futbol oynamaya dogru bir geçiş yapıyor. Bunun belki de en önemli göstergesi forvetin arkasındaki üç oyuncunun yaratıcı on numaravari oyunculardan kurulu olup yaş ortalamasının 22 civarında gezinmesidir. İlk etapta Özil-Podolski-Müller ile sahne alması beklenilen Almanya’nın performans sorunu yaşasa dahi Marko Marin, Toni Kroos gibi 20 yaş ve altı oyuncularla desteklenecektir. Marin-Özil-Kroos-Müller gibi oyuncuların özellikleri tipik 10 numara olması ve bunlardan minimum iki tanesinin Podolski ile beraber forvet mevkisinin dışında ilk onbirin içerisinde yer alacak olmasıdir. Özil’in futbol aklının sıkıştığı yerde Marin, Müller,Podolski gibi oyuncuların devreye girmesinin yeterince korkutucu olmasi gerekir aslında. Bu güçlü mevkinin biraz daha az gösterişli olmasının temelinde oyuncuların genç olması ve henüz dünya futbol piyasasında kendilerini gösterecek zamanı bulamamalarıdır. Lakin Bundesliga’yı izleyen bir insan, Almanya’nın göçmenlerinden kendisinde olmayan yaratıcı futbolcuları nasıl yetiştirdiğini ve artık bunlardan verim alma zamanının yavaş yavaş geldiğini görebilir.
Kişisel 11:
(4-2-3-1)
1-Manuel Neuer: İnanılmazı kurtarması ile basit hatalar arası gidip gelecek olan, ya kahraman ya hain olacak olan adam!
2- Per Mertesacker: İstatisklerin kralı, en “fair” oynayan oyuncu.
3- Arne Friedrich: Westermann’ın sakatlığı sonrası şansını iyi kullananlardan.
4-Philipp Lahm: İster sağ bek, ister sol bek isterse de defansif orta saha, her zaman ilk onbirin oyuncusu, takımın yeni kaptanı.
5-Jerome Boateng: Kırmızı olmaya en yakın oyuncu, asi ruh! Her ne kadar Löw Badstuber’i solda deneyip saga da Lahm’ı koyacak olsa da umudumuzu yitirmedik. Boateng, oynayacaktır.
6- Bastian Schweinsteiger: Orta sahanın yeni lideri. Ballack sonrasi saha içini yönetecek olan...
7- Sami Khedira: Üzerinde baskı fazla olsa da bunu kaldırabilecek mental olgunluğa sahip, Ballack sonrası umut...
8- Mesut Özil: 4-4-2? 4-2-3-1? Ya da Almanlar düz oynuyor? Tüm klişeleri yıkacak olan futbolcu. Minumum bir korner/frikik ortasında golü yazdıracaktır.
9- Lukas Podolski: Aslen Milli takımda oynuyor, yedek iş olarak bazen kulüp takımlarına forvet filan oynayan oyuncudur. Şut tekniği muazzam.!
10- Thomas Müller: 30 yaşındaymış havasında olan genç yetenek. Benheryerdeoynarımabigillerden. Üç kaleci sakatlanırsa korkarım orada da yıldız performansı sergileyecektir.
11: Miroslav Klose: Dünya Kupası tarihinin en çok gol atan ismi olmaya aday. Gençlerin sevgilisi, karakterlerin en güzeli!
Teknik Direktöre Mesaj:
Löw’ün Dikkatine!!
Her teknik adamın başarıyı yakaladığı oyun felsefesine ve oyuncusuna bağlılığı vardır. Sevgili Löw, Miroslav Klose’nin gerek sezon içi gerekse de hazırlık maçlarında gösterdiği kötü performansın devam etmesi ve yine de formayı her zaman sırtına geçirmesi taraftarları telaşlandırıyor. Arkada onun yokluğunda oyuna giren başta Cacau olmak üzere önemli isimler çok güzel işler yapıyorlar. Ama bir sonraki maça yine Klose ilk onbir başlıyor. Hepimiz bu güzel adamın tarihe geçip Dünya Kupaları’nda en çok golü atan adam olmasını, rekor kırmasını istesek de Klose inadı senin milli takımda sonunu hazırlayabilir! Hali hazırda sezon içi performansına rağmen Kuranyi inadın yüzünden eleştiriliyorsun, üzerine tuz biber ekme bence. Schalkeli taraftarların yanına bir de Stuttgartlıları ekleyip kendi kuyunu kazma. Gördük ki Cacau formda, doğru olanı yapıp formsuzluk esnasında senden beklenilen zamanında sana başarı getirmiş olan isimlerin üzerinde anlamsız bir bağlılık göstermeyip arkada bekleyen formda isimlere formayı vermen. Herkes Podolski, Metzelder değil ki bütün sene boyunca kulüp takımında yatıp milli takımda coşsun?
Sol bek konusunda da Van Gaal gibi Badstuber’e zorunlu kalıyorsun. Hadi onun fazla şansı yok, transfer ettiği oyuncular yeterli performans gösteremeyince eldeki stoperden bozma sol beke zorunlu olarak yöneldi. E peki sen? Ayıp yahu. Onca futbolcunun arasında aslında stoper oynamak istediğini söyleyen gencecik bir cocuğu mu oynatıyorsun? Koca Almanya’da hiç mi sol bek oynayacak isim yok? Hadi bulamadın, Lahm’ı koy. Bu inatçılık neden yahu? Lütfen! Lütfen diyorum bak!
Bu iki sorun nedeniyle başın ağrımazsa daha da bir şey olmaz bu takıma sevgili Löw! Finale kadar yolun var!
Takımın Abisi & Çaylağı: Miroslav Klose - Mesut Özil.
Özil, her zamanki o milimetrik ortalarini keser, Klose de gününde olup kafayı çakarsa Almanya finale koşar iken Klose, tüm Dünya Kupası tarihinin en çok gol atan adamı olma şansını yakalayabilir. Klose gibi tüm takım tarafından sevilen, son derece dürüst, gençlere saygılı olan bir abinin varlığı, Özil gibi ilk büyük turnuvasını genç yaşında oynayacak olan yıldızlar için çok önemli bir şanstır. İkisinin uyumudur başka açıdan başarının anahtarı.
Rakiplere Mesaj:
Almanya’nın yirmi iki yaş ortalamasına sahip hücum gücünü kücümser, tecrübesiz addedersen Dünya’ya yeni Alman yıldızlar kazandırmada emeğin çok büyük olur!
Bunları biliyor musunuz?
• Almanya’nın Dünya Kupası tarihinde 11 kez yarı finale kalıp bu alandaki rekorun sahibidir. (11 yarı finalin 7’sinde finale koşup 3’ünde finaldeki rakibini yenip kupaya ulaşmıştır.)
• 25 yaşındaki Podolski, bugüne kadar 72 kez milli maçta 38 gol atarak en çok gol atmış oyuncular arasında sekizinci sırada. Bu yaşta bu kadar golü Almanya’nın tarihinde hiçbir oyuncu atamamıştır.
• Alman Milli Takımı’nın 2010 Afrika Dünya Kupası’nın yaş ortalaması 24,96’dır. Bu 1934’den bu yana en genç milli takım kadrosu demektir.
• Khedira, Özil, Marin, Neuer, Aogo gibi isimler ilk büyük turnuvasını oynayacak olmasının yanında bir yıl önce Alman 21 Yaş Altı takımı ile Dünya Şampiyonu olmuşlardır.
• Sadece Alman Milli takımı bir final maçında 2-0 geriden gelip maçı lehine çevirmeyi başarmıştır. 1954 yılında Macarlar karşısında maçın başında iki farklı skor dezavantajına sahip olsa da maçı döndürmüş ve bu Dünya Kupası tarihinde ilk ve tek olarak kalmıştır.
güzel analiz olmuş teşekkürler.
YanıtlaSilbenim çok merak ettiğim bir konu var 1-2 senedir, oda Podolski nin nasıl bir motivasyon yakalayıp da milli takımda bu kadar gol atabildiği. çok enteresan gerçekten, "nasıl oluyorda oluyor?" birde maç/gol ortalaması gerçekten çok çok iyi, öyle 3-5 gol atan bir adam falanda değil söylediğiniz gibi milli takımda, baya bir atıyor yani, ortada gerçekten incelenmesi gereken bir durum var gibi.
borges,
YanıtlaSilnefret de degil de, almanya'da yasayan bir insan olarak - artik tarihi mi, icgüdüsel mi bilemiyorum - bir korku var sanki bende. sari-kirmizi-siyah bayraklari, "schland" diye bagiran alkollü kalabaliklari gördükce aklima bir sekilde lichtenhagen geliyor. daha iki sene önce bir boy kücügünün doguda bir kasabada yasandigi geliyor. almanya'da kitlelerin aciktan milliyetciliginin mesru oldugu tek alan futbol sonucta... sanki kaybetseler daha bir durulacakmis gibi bir düsünceye kapiliyor insan ister istemez...
ben yazım tarzına hayranım. çeyrek finaller başlasın, konsantre olup maçları izleyeceğim ve ben de kendi blogumda yazacağım. zaten lig maçlarımız ile ilgili tek tük yazım var. bu arada Löw yüzünden Almanya ya sempatim var bu kupada bilesin:)
YanıtlaSilöncelikle bu güzel değerlendirme için çok teşekkürler.
YanıtlaSilalman milli takımının bu değişimi fiyaskoyla neticelenirse bu kadro çeyrek final dahi göremezse löw ayrıldıktan sonra bu güzel futbola rağmen tekrar eskiye dönüş söz konusu olabilir mi?
ya da löw sırbistan mağlubiyetinin ardından önümüzdeki maçlarda capellonun ingilteresine dönüş yapar mı
eline sağlık güzel analiz olmuş borges...
YanıtlaSilitalya 90'dan beri portakalcıyım. gullit'i, rijkaard'ı van basten'i kanlı canlı oynarken gördük ya bu yeter.
ama hollanda'dan sonra gönlüm her zaman almanlardan yanadır. kazanma azimleri, pes etmemeleri, disiplinleri ve çalışkanlıkları her zaman takdire şayandır.
ingiltere gibi kabızlar topluluğunun, italya gibi çirkefler ordusunun yanında almanya candır. hele ki bu jenerasyon çok daha naif geliyor gözüme...
bu kupa beklediğimden daha kısır geçiyor. bari almanya, arjantin, brezilya, hollanda yarı final oynasın. dördünden hangisi hakediyorsa o alsın...