Lise 1'e kadar okuduğum kitap sayısı 2'dir benim. Ortaokul zamanlarında varolan 15 gün tatillerinde kendimize okumak için bir kitap seçmemiz ve onu da sınıfın ortasında herkese anlatmamız beklenirdi. Bu yüzden ödev niyetine okuduğum Vasconcelos'un "Şeker Portakalı" ve Erdal Öz'ün " Gülünün Solduğu Akşam " dışında kitaplarla ilgim yok denecek kadar azdı. Birincisinden oldukça iyi puan alır iken neyin ne olduğunun farkında olmayan ben ikincisini anlatırken sansürlendik. Hocanın isimleri zikretmemem için gösterdiği direnç sonrası herkes o üç ismi biliyor dediği yerde kitabı okuyan benim daha yeni öğrenmem ve hala da içeriği kavramamış olmam oldukça ilginçti aslında.. Dahası edebiyat derslerinde mantığın içerisinde olduğu dil bilgisi hariç oldukça kötüydüm ki kompozisyon yazmak ile işkence arasında fark yoktu. Bugün de çok farklı değil aslında. Matametik,Fizik, Kimya gibi derslere ilgi göstetip kredili sistemin son öğrencileri olarak sayısala doğru geçiş yaptığımızdan dolayı sosyal derslerden de kurtulmuş oluyordum bir bakıma..
Yurt hayatı, köy kültürü ve çeşitli sorunların olduğu yerde okuma eylemi öyle lüks kalıyordu ki elleşmedik hiç. O iki eserden çok keyif alsak da okuma esnasında sıkıntının başrolde olduğu o zorlu sürecin sonunda bitirebildik.Ben daha çok çizgi roman aşığıydım. Tommiks, Çelik Blek, Zagor, Kaptan Swing.. Şehirlerarası yolculuklarda alıştığım bu güzelliği çok küçük yaşlarda okumaya başlayıp uzun süre devam ettirdim. Bir yandan da kitaplara el atıyor ve fakat hemen hepsini onuncu sayfasında masaya bırakıp elime bir çizgi roman alıyordum. Lise yıllarında tüm bu saydığım çizgi romanları bir kenara bırakıp çok başka bir içeriğe sahiop olana takılı kalmıştım: Martin Mystere..
Onun hikayesi öyle bir başlıyordu ki sonunu okumadan kestirmek çok güçtü. Gizemli oluşu ve içerdiği mantık beni benden almıştı. Hikayesine başladığımda o güne kadar bildiğim, gördüğüm doğruların dışında bir sonuçla karşılacağımın farkında olarak büyük bir tutkuyla tüm serilerini okumak istedim ki bitmesin diye diye resimli sayfaları çeviriyorduk..
Yine onlarcasından bir tane olmak üzere onuncu sayfasında bırakacağım diye Borges'i elime alışım da tam bu noktada gerçekleşti. Kum Kitabı okuduğum ilk Borges eseriydi ve inanılmaz bir şekilde Martin Mystere'i andırıyordu. Bu benzerlik sonucu Borges'İn içerisine girdim.. 1997 yılında bu ilşkiyi ilk keşfeden olduğumu düşünüyordum işin açıkcası.. Çizgi Roman ve Borges birarada varlığını sürdürür iken her şey farklılaşmaya başladı. Sürekli aynı yerden Borges ve üzerine kitaplar bakınır iken oradaki görevli İhsan Oktay Anar tavsiye etti ve bu şekilde aslında çizgi romanları bırakıp çok başka bir dünyanın içerisine girebildik.. Hemen arkasından aynı güzel insanın tavsiyesi üzerine Yüzüklerin Efendisi'ne geçiş yaptık ki henüz bu kitabın ikinci ve üçüncü bölümleri ülkeye ayak basmamıştı.. Gerçek bir fantastik edebiyat meraklısı ablam Almanya'da iki ve üçü bitirir iken bizler beklemekten başka çaresi olmayan çakma enteller olarak bunun nedenleri üzerine de kafa da yoruyorduk artık..
Sonradan doğrusunu söylemek gerekirse fantastik edebi eserler üzerinde çok fazla duramadım ki bunları diğerlerinden her şeye rağmen ayırırım. Bugün anlaşılması adına Dostoyevski ve Oğuz Atay olarak çizebilirim son on yıl içerisinde gidilen yolun kaba hatlarını.. Borges ile yazılarının içeriği kadar yaşamımın içerisinde oynadığı rol itibari ile de farklı bir bağ kurulmuştur. Onun yazar olarak 20.yy'da diğerlerinden ayrı tutan bizim o dönem çok da farkında olmadığımız içeriğinden ziyade bana okuma eylemini kazandırması önemlidir. ilk olması, farklı ve hatta duygusal bir ilişki sonucu üzerine titizlikle gidilmesi ile her şey çok farklılaşmıştır sonrasında ama başlangıcı aslında çizgi romanın yazılı olarak karşıma çıkmasından ibarettir.
Bugün kaba bir genelleme sonucu kitap okumadan ziyade insanı geliştiren unsurun yazı yazmak olduğunu söyleyebilirim. Kitap okuma eylemine getirilen övgüleri de biraz yersiz, abartı da bulurum. Ülkemizde çok fazla kitap okunmadığından dolayı herkes bu eksikliği kitap okuma üzerine bir şeyler söylerek geçiştirmek istediğinden olsa gerek tuhaf bir konumu oldu.. Bu yüzden okumanın gerçek anlamından ziyade benim hayatım üzerine yaptığı etki oldukça sarsıcı olmuştur. işte tüm mesele bana çok başka dünyanın kapılarını ‘Borges’ in açmasıdır. Bu blog dahi yazı üzerine eğildiğim her noktanın çıkışı Borges’dir bir bakıma..
kendimi buranın meczubu gibi hissediyor olmama rağmen şimdi şu kısmı okuyunca gene dayanamadım..
YanıtlaSil"Bugün kaba bir genelleme sonucu kitap okumadan ziyade insanı geliştiren unsurun yazı yazmak olduğunu söyleyebilirim"
demişsin ki ironi falan yapmadıysan hakkaten kaba bir genelleme olmuş..
bu arada ben mister no hastasıydım. bana göre aralarında en gerçekçi ve samimi olan kahraman oydu. ara sıra dayak bile yerdi ondan bundan. bolca da sinkaf ederdi her bişeye..
öyle işte..
"okumanın önemi" konusundaki beylik konuşmaların ikiyüzlülüğü konusunda haklısın. bu sözlerin zaten genelde kendisinin de okumakla pek arası olmayan insanlar tarafından sarfedilmesi, kebabın üstüne künefeyi çektikten sonra "aslında avrupalılar gibi hafif yemek lazım" ikiyüzlülüğünü andırıyor. (bir de şu "hafif yiyen" avrupalılar'ı gören olursa haber versin...)
YanıtlaSilmartin mystere sevmen ilginç... ben bir okuyayım diye basıldığını sanırdım. bir de borges tabii...
ve puslu kıtalar atlası, (moda olmadan önce) yüzüklerin efendisi...
artık yüzyüze tanışmanın vakti geldi de geçiyor gibi geliyor bana...
bir de "futboldışı" konularda daha sık yaz, okuması keyifli oluyor...
Great White: Bu güzel. Mesele fikirler üzerinden yürür, kişiler değil. Bir yerde haklı bir yerde haksız ya da iki yerde de haklı/haksız olabilir insanlar ama bunu dile getirmek önemlidir.
YanıtlaSilÇok yerde kitap okuma üzerine çok fazla güzel şey söylemişimdir ama öyle bir konuma geldi ki olduğundan çok başka, sihirli bir dokunuşa indirgendi. Okuyan ve yazan bir insan olarak teorinin pratiğe dökülmesi olarak da görebilrim. Okuma, hafızaya belki işler ama onu oradan çıkarma düşünme ile mümkündür ve yazı size çokca defa bunu mümkün kılar.. YAzmak daha geliştirici diye ben düşünüyorum.
Outlaw: yarın Nürnberg'e geliyorum ben.. Olmazsa bir görüşelim usta.. Akşama doğru, güzel olur ;)
Aslında bunlar birbirini tamamlayıcı öğelerdir Borges.Eğer iyi bir okursan aynı zamanda iyi bir yazarsındırda.
YanıtlaSilnumaramın olması lazım sende yanlış hatırlamıyorsam, müsait olursan bir ses edersin...
YanıtlaSilyaklaşık 10 dakika önce Boges'in Kum Kitabını okumaya başlamıştım ve önsöz falan derken, ilk sayfadan; Elias Regules diye bi "ozan" dan bahsetmiş. merak edip, pcyi açtım ki bakayım bi kayıt var mı diye. O sırada bloggera da göz atıyorum. Bu yazıyla karşılaştım:) Severek takip ediyoruz Borges...
YanıtlaSiloutlaw: 175'liysa var hala bende:)
YanıtlaSilarnawut: :) Güzel bir tesadüf..
Bende Borges'i ilk olarak Martin Mystere çizgiromanında görüp almıştım. Benimde ilk okuduğum kitabı Kum kitabıydı. Sonra iletişim yayınlarından çıkan bütün kitaplarını alıp okudum. Hatta senin blogun adından dolayı ilgimi çekmişti. Sonuç olarak çizgiroman okumak insalara değişik kapılar açar. Bir sürü yazarı ve kitabı çizgiroasmlardan öğrendim. Decameron'dan tut da İlahi komedya ya kadar birçok kitap. Çizgiroman hayal gücünü geliştirir.
YanıtlaSil97-98 yıllarında Yüzüklerin Efendisi'nin 2. ve 3. cildini Metis Yayınevi baskısıyla okuduğumu çok net bir şekilde hatırlıyorum. Yanlışınız olmasın?
YanıtlaSilThermo Rheumon: Şöyle diyeyim ben. 1996 yılıdır bahsettiğim zaman dilimi zira 1997 ekiminde Ankara gittim. 1996 yılında mümkün değil okuyamazsınız zira biz İzmir'de iken bunu başaramadık.. Ankarada ne zaman okuduğumu hatırlamıyorum ama 1996'da yayınlanmadığını, beklediğimi çok iyi biliyorum. Bir bakayım yayınlanma tarihine..
YanıtlaSil96/97 zamanında aldık.. Bakın birinci cildinin basım tarihi de budur.
YanıtlaSilKitabın Baskıları:
İlk Basım: 1997
Diğerleri de 1998.. imiş.
Tüm bu hikayenin içeriği 1997 ekim öncesi bir-iki yıla dayanır.. Borges'ler İhsan Oktay Anarlar ve Ankara öncesi Yüzüklerin Efendisi'ni okumak, beklemek..
ihsan oktay Anar'ın o dönem sadece iki kitabi vardı gibi.. Onun da üçüncüsü var mıdır diye baya bi zorlamıştık.. yoktu..
ilk iki kitabı kimin önerdiğini merak ettim.
YanıtlaSilBorges'i aldığım yerde çalışan abi. Borges'i ise 9 eylül hukuk'ta okuyan Alper adlı bir arkadaş..
YanıtlaSil