6 Kasım 2010
Lazer'e Ceza.!
Leverkusen hafta içi Avrupa Ligi maçında Aris karşısına çıktı. Leverkusen'de oyananılan maçta Adler'in gözüne Lazer.. hep gördüğümüz manzara.
Almanlar ne yaptı ?
Video görüntülerinden bunun kimin yaptığını devre arasında bulup tutukladılar. 3 yıl boyunca ülke sınırları içerisinde maça giremeyecek ve fiziksel zarar verme teşebbüsünden(gözleri bozabilir) de yargılanacak..
O lazeri o adam burada ikinci yarıda dahi kalecinin gözlerine tutamadı.. Mesele bunu yapabilecek teknik imkanlar filan değil; buna önem verece bir anlayış eksikliği söz konusu.
Skibbe-Gekas İkilisi.!
Yok yok bu sefer öyle değil.. Yani işin Skibbe sevgisi ile alakası yok. İşte alın bir Kicker, bakın FAZ, SZ her yerde bu ikiliyi görürsünüz. Kötü bir sezon açılışı yapsalar da toparlandılar ve ligin beşinciliğine oturdular. 13.St.Pauli ile aralarında üç puan var ama alacakları bir üç puan da onları üçüncü bile yapabilir bu hafta sonu.. Dolasyısla ben Alman basını kadar gösterişli sunmayacağım bugünkü görüntüyü zira tam da kırılma noktasına eriştiler..
Tam bugün Skibbe ve takımı Bundesliganın ortalarında mı yoksa ilk beşe mi oynayacaklar karar verecek zira önünde zorlu rakiplerden bir seri var.. Wolfsburg,Bremen,Hoffenheim, Bayern,Mainz filan.. Bugüne kadar oynadığı maçlar sonucunda düşme potasında gezinmeyeceklerini gösterdiler ama bugünden sonrası ise ligin zirvesinde mi yoksa ortasında mı olacaklarını belirleyecek.. ligin başında 50 puan hedefimiz demişti Skibbe ve sezon başı alınan iki mağlubiyet ile çok kişi bu hedefin çok da ihtimal dahilinde olamayacağını söyledi.. Şimdi 10 hafta geride kaldı ve 16 puan.. Gayet iyi.
Meselenin diğer önemli ayrıntısı Gekas.. Lincoln gibi düşünebilirsiniz aslında. 2006/07 Bundesliga gol kralı olan adam Skibbe'nin onu Leverkusen'e almasıyla farklılaştı. Leverkusen sonrası Berlin'dir filan kendisine gelemedi ve sene başında 1 milyon euro karşlılığında Frankfurt'a geldi. Bugün takımın 17 golünden 9'una imzasını attı.. Dahası maç başına Bundesligada topla en az buluşan ikinci oyuncu (25 kez). Bu 9 golü atmak için sadece 23 denemede bulundu.. Aslına bakarsanız Skibbe ile beraber yeniden doğdu..
Futbolcuların -misal Misimovic-Magath gibi- teknik adam sevgisi ve tercihi çok önemlidir. Yıldız olup dünyaya meydan okumanız ile üçüncü lige doğru yol almanızı belirleyen bir tercihtir bu. Selim Teber'in burada verdiğimiz röportajında da görebilirsiniz.. Caio dediğiniz adam almanca 'arkanda adam var' cümlesini dahi anlayamayacak ölçüde almancadan yoksun ve çok ciddi entegrasyon sorunu yaşayan bir Brezilyalı olmasına rağmen Skibbe ondan dahi verim alabiliyor.. Teknik adamların etkisi sadece teknik-taktik boyutunda değildir. Keza Skibbe'nin ya da Rijkaard'ın Türkiye'de başarılı olamamasının temelinde de bunun gibi ayrıntılar da yatar. Konuştukları dillerin içerisinde bulunduğu futbol ortamında 'geçerli' dil olmamasıdır. Bizim dilimizin ne olduğunu tartışır iken yine de bu bazen değiştiremediğimiz futbol ortamına göre bir seçim yapılması tavsiye..
Takımınıza bir teknik direktör tayin eder iken hangi kupayı kazandırdığı değil hangi koşullarda başarıyı nasıl yakaladığı üzerine daha fazla kafa yormalısınız.. O 'nasıl' sorusuna verilen cevabın buranın koşullarında da geçerliliği olabileceğini bilmek konumundadır yönetici abiler.. Bilgi dahi onu kazandığınız koşullarına bağlıdır ve başarıyı getiren doğrularınız her yerde geçerli olması mümkün değildir.
Löw Adanaspor sonrası çok uzun bir süre piyasa bulunmadı. Klinsmann'ın yardımcılığına gelesiye kadar olan süre oldukça uzundu ama onun Stuttgart Bermuda Şeytan Üçgeninden dolayı çok iyi bir hoca ve taktisyen olduğunu biliyorduk.. Ben değil Almanya Skibbe'nin futbol konusundaki bilirkişiliğini her zaman onaylar.. Bugünkü Löw algısına ulaşması için Löw kadar bekler mi bilemem ama bugün elindeki kadronun fazlasıyla hakkını veren bir teknik adam.. Twente'ye gitmedi ve burada kalarak bana göre doğru bir seçim gerçekleştirdi.. Bir gün bir yerlere geldiğinde bilin ki aslında o zaten bu konuda kendisini kanıtlamıştı..
Bugün bu ikilinin Wolfsburg maçı ile başlayan bir zirve yürüyüşü var. Onu biraz daha bekleyecek miyiz yoksa bu sene bir sürpriz yapıp Avrupa Kupalarına katılım göstererek kıdemini artıracak mıdır göreceğiz.. Bana göre Wolfsburg'u yenecektir ama Schalke'yi de yenecek şekilde oynasa da yenemedi.. Bekleyip göreceğiz..
TSİ ile 16:30.. Frankfurt- Wolfsburg.!
Bundesliga Sol Şeride Geçti.!
Aslında bunlar Uğur'un işi ama ben yine de özet geçeyim. Şu an için durum budur..
PI. | Land | 06/07 | 07/08 | 08/09 | 09/10 | 10/11 | Gesamt | Teams |
1 | England | 16.625 | 17.875 | 15.000 | 17.928 | 8.642 | 76.070 | 6 (7) |
2 | Spanien | 19.000 | 13.875 | 13.312 | 17.928 | 7.214 | 71.329 | 7 (7) |
3 | Deutschland | 9.500 | 13.500 | 12.687 | 18.083 | 8.833 | 62.603 | 6 (6) |
4 | Italien | 11.928 | 10.250 | 11.375 | 15.428 | 6.571 | 55.552 | 7 (7) |
5 | Frankreich | 10.000 | 6.928 | 11.000 | 15.000 | 6.416 | 49.344 | 5 (6) |
6 | Portugal | 8.083 | 7.928 | 6.785 | 10.000 | 8.200 | 40.996 | 4 (5) |
7 | Russland | 6.625 | 11.250 | 9.750 | 6.166 | 6.416 | 40.207 | 4 (6) |
8 | Ukraine | 6.500 | 4.875 | 16.625 | 5.800 | 5.083 | 38.883 | 4 (6) |
9 | Niederlande | 8.214 | 5.000 | 6.333 | 9.416 | 6.333 | 35.296 | 5 (6) |
10 | Türkei | 6.100 | 9.750 | 7.000 | 7.600 | 3.600 | 34.050 | 2 (5) |
İspanya'nın La Liga'sı ile arasında yaklaşık 8.7 puan var an itibari ile.. Lakin seneye 2006/07 puanları siliniyor ve burada La Liga'nın 9.5 puanlık artısının yok olması demektir.. En azından Serie A yarışısına göre çok daha heyecanlı geçecektir.. Listeye şuradan da bakabilirsiniz..
Benziyorlar ?.!
5 Kasım 2010
Misimovic Röportajı.!
Zvjejdan Misimovic. Galatasaray'da yeni Antrenörünüz Gheorghe Hagi. Bir oyun kurucunun yönetimi altında antrenman etmek nasıl bir şey ?
Bizzat kendisi bu pozisyonun zorluklarını ve gerekliliklerini çok iyi biliyor çünkü o tüm zamanların en iyi oyun kurucuları arasında yer alıyor. Bu benim için çok net bir avantaj.
Oyuncu olarak Hagi disiplinsizlikleriyle de bilinirdi. Antrenör olarak nasıl peki ?
Çok başka. Disipline ve takım çalışmasına çok fazla önem veriyor. Oyuncu Hagi'nin Antrenör Hagi'de çok fazla oynayabileceğine inanmıyorum.
Siz sezon başı Wolfsburg'dan Galatasaray'a transfer oldunuz. Eski ile yeni işiniz arasındaki farklar nelerdir ?
Baskı çok daha büyük.. Burada her gün 4-5 canlı televizyon programında takım tartışılıyor. Taraftarlar ise çok başka bir kalibrede. Ekstrem fanatik ve sen sahada mücadele etmezsen bunu kesinlikle kabul etmiyorlar.
Neden istanbul ? Çok başka teklifler de vardı aslında...
Bundan beş yıl önce Bosna milli takımı ile ilk defa İstanbul'a gelmiştim ve burasını çok sevmiştim. Galatasaray dünyanın en çok bilinen takımları arasındadır ve ben bu yüzden buradayım.
Akabinde İstanbul'u özel kılan durumları anlatıyor. Her zevkinizin şehirde bir karşılığı olduğundan tutun da Camilerinden Boğazına kadar detaylara girer iken sadece tek bir şeyin burada kendisini rahatsız ettiğinin altını çiziyor
Trafik..(katılıyorum)
Dahası benimle aynı şekilde düşünüyor. Üç şeritli yolların altıya çıktığından bahsediyor ve her akşam evine kazasız belasız gitmeyi başardığında duyduğu sevinci..
Sezon başı transferi sorulduğunda ise Wolfsburg ile çok önceden gitme konusunda anlaşma sağlandığını ve sadece ardılı bulunduğu zaman gidebileceğini kendisine bildirildiğini belirtiyor ve Diego teması tüm bunların sonrasında gerçekleştiğinin de altını çiziyor.
Neden Schalke olmadı ya da Schalke'yi ister miydiniz sorusuna dürüst bir şekilde cevap veriyor. Kendisi ile klubün anlaştığını lakin Wolfsburg ile Schalke'nin anlaşamadığını belirtiyor...
Siz aslında neden Wolfsburg'dan ayrılmak istediniz ki ? Para yeterince vardı ve iyi oyuncularla beraber önemli teknik adam da..
Yine de Wolfsburg renksiz bir kimliğe sahip.. Bu imaj kolay bir şekilde değişmez. İstanbul bir dünya şehri ve Galatasaray bir dünya Klubü.! Fark çok büyük..
Siz Bundesliganın geçmiş yıllardaki en iyi oyun kurucularından birisiydiniz. Wolfsburg'da değerinizin altında algılandığınızı düşündünüz mü ?
Belki.. Wolfsburg'da 15 gol atmak ile Münih'te atmak arasında fark vardı.
Buradaki taraftarlarınızdan farklı bir ilgi gördüğünüzü hissediyor musunuz ?
Elbette. Size bir örnek vereyim. Ligin beşinci haftasında Bucaspor ile İzmir'de depslamana gittik. İstanbul'dan 600 km uzaklıkta bir şehir. Tribündeki 40 bin insandan 35 bini İstanbuldan.! Biz Wolfsburg ile misal Freiburg'a depslamana gittiğimizde tribünde sekiz kişi anca olurdu..
Teselli..!
Dortmund çok ama çok önemli bir maça çıktı. GS'yı eleyen Karpati'nin önüne gelene yenilmesi Dortmund-Sevilla-PSG arasında müthiş bir savaş başlattı. Sevilla 9 puanla lider ama kalan iki maçı da PSG ve Dortmund ile.! PSG 8 puanla ikinci lakin en rahat olan onlar.. Karpati'yi yenerse tamamdır ve 5 puanlı Dortmund evinde Karpatiyi yense dahi Sevilla ile deplasmanda ölüm kalım maçına çıkacak..
PSG maçı çok keyifliydi.. Porto maçının yanında onu da seyrettim zira 0-0 bitse de ilk yarı PSG ikinci yarı Dortmund çok fazla pozisyon buldular.. Mevlüt çok ama çok kaçırdı.. Özellikle son saniyede kaleci ile karşı karşıya kalan Dortmund'lu Lewandoski'nin kaçırdığı var ki..
Ondan da öte olan ise işte bu resim.. Klopp'un oyuncusunu teselli edişi.. Bu adam her zaman kazansın, hep kazansın diyorsunuz.. istiyorsunuz da.!
Fotomac ve Hilbert.!
Hilbert röportajını 11Freunde'den okudum önce ve sonrasında ise Türk basınında nasıl ses getirdiğini..
Hemen her yer aynı çeviriyi kullanmış ve Avrupa Liginde attığı golün özgüvenini arttırdığı manşeti üzerinden haber yapmış.. Hemen her yer diyorum zira bir tanesi başka bir başlık kullanmış.. Kim o ?
Yukarıdaki muhteşem başlığın sahibi Fotomaç..
" Q7'den öğrenmeye devam ediyorum "
Bu başlığın ardından şöyle demiş:
" Quaresma'nın süper bir yıldız olduğunu belirten Hilbert, hala öğrenen bir futbolcu olarak Q7'den de bir şeyler öğrenmeye devam ettiğini söyledi. "
Peki Fotomaç hariç hemen herkesin aynı şekilde alıntıladığı ve özet geçtiği bu röportajın içerisinde Querasma isminin geçtiği tek yer neresidir ve ne sorulmuş, ne demiş gerçekte Hilbert ?
-Besiktas hat dieses Jahr ein richtiges Starensemble beisammen. Spaniens Guti, die türkische Torwartlegende Rüstü, den Brasilianer Bobo... (Beşiktaş bu sene yıldızlar karması gibi.. İspanyol Guti, efsane Türk kaleci Rüştü, Brezilyalı Bobo..)
-...den Portugiese Ricardo Quaresma. Wir spielen auf einem unglaublich hohen Niveau. Gut für mich, denn ich kann hier noch viel lernen.
Yıldızlar karmasını sayar iken Hilbert de cümleyi Portekizli Querasma'yı ekleyerek bitiriyor. Sonrasında ise çok üst seviyede maçlar oynandığını belirtiyor ve burada bir şeyler öğrenebilecek konumda olduğunu söylüyor.
Q7 geyiği nedir ? Yalan. Çarpıtma. Yanlışlıkla değil bilinçli olarak..
Önemsiz bir detay, katılıyorum ama göz göre göre yalan.. Bunu her yerde görebilirsiniz. Bu ülkenin bu yalan makinası gazetesi pek çok gazeteden çok satıyor inanılmaz bir şekilde. Her gün bu şekilde doldurulmak durumunda ve 200 binin üzerinde satış söz konusu.
Hilbert'in röportajına geçersek daha ülkede maç oynamadan kötü transfer diye etiketlenmesi üzerine konuşurken aklına Fink ve Ernst'in " burada başka bir futbol atmosferi var" söylemini buraya çekiyor ve çok doğru bir şekilde bu bizi yer yer baltalayan futbol atmosferini şimdi anladığını dile getiriyor..
Kabaca diyor ki:
" İstanbulda bir düzineden fazla spor sayfalarıyla donatılmış gazete var ve hepsi üç büyük klube her gün birer sayfa ayırıyor ve bunlar öncelikle bir şekilde doldurulmak durumunda"
İstanbulda Spor Servisi programı Editörü Onur Erdem ile görüştüm. Ona bu programın Türk futbolu için dahi çok önemli olduğunu ve bir gün en çok izlenen program olup her zaman olduğu gibi anında kopyalarının yayına girdiği bir döneme girildiği vakit ancak bu futbol atmosferi basının kendisine çeki düzen vermesi sonrası değişeceğini söyledim.. Çok iyi haberleri olduğu gibi böyle absürdlükleri de gündeme getirdiği ölçüde biraz olsun basında otokontrol mekanizmasının çalışmasını sağlayabilir ve inanın bana bu futbolda altyapı eksikliğinden bile daha önemlidir.. Zira..
.. bu basın her türlü altyapısı sağlam her oyuncuyu rahatlıkla yer bitirir.! Üstelik öyle devasa yalan haberlerle değil; böyle böyle küçük kaçamak haberlerle..
Arda Turan ve Mesut Özil arasında varolan fark altyapı değil farklı basınların oluşturduğu koşullarda futbol oynuyor olmalarıdır.
Biz ve hatta bizden çok daha iyilerin, daha nitelikli olup da futbolculuk geçmişi olmayan kesimin eski futbolcuların cirit attığı ortama dalıp girmesi hayal ötesi bir şey. Basının kendisini yenilemesi ve değiştirmesi çok zor. Ancak her söylemi basında mercek altına alındığı ve yer yer hesap sorulabildiği vakit kısmen kendisine çeki düzen verebilir.. Fotomaç filan değil de diğerlerini değişime sokmak adına bu oldukça önemlidir..
Victor "Schumacher" Valdes.!
Hoeness vs Van Gaal.!
Bu ikisinin önemi nedir benim için ?
Şudur.
Uli Hoeness yönetici bazında ve Van Gaal da teknik adam olarak bugün en sevdiğim takımın başında görmek istediğim iki insandır. Çok daha iyisi mutlaka ki vardır ama benim algılayabildiğim ve anlayabildiğim ölçüde dünyanın en iyisi bugün bu ikisidir..
Seç beğen Borges deseler; GS'ın başına Hoeness'i ve teknik adam olarak da Van Gaal'i isterdim.. O denli severim ve takdir ederim ikisini de..
Ve ben burada değil iken başkan olan teknik adamı kızdıracak açıklamalar yapmış. Hoeness demiş ki Van Gaal bir başka düşünceyi kabul etmekte zorluk çekiyor ve Bayern gibi kluplerde 'One Man Show' çok da doğru değil. Özellikle Freiburg maçında Van Gaal'in ikinci plana attığını düşündüğü oyuncuların tek tek gol atması (Gomez-Demichelis-Tımoşçuk abi) Hoeness'e bu çıkışı yaptırmış.
Bu eleştiri Dünya Kupası sonrası kimi oyuncuların oradaki performansından sonra teknik adam tarafından ikinci sınıf muamele gördüğünü üzerine kurulsa da aslında daha çok 30 milyon verip aldığı Gomez ve 11 milyon bayıldığı Timoschuk'a gerekli önemin verilmeyişidir.
O veya bu nedenle olsa da böyle bir çıkış gerçekleştirildi..
Van Gaal çok kırıldı.. Benim başkanımın benim hakkımda bunu düşünmesi güzel değil dedi ve Bayern için bu kadar anlamı olan bir adamın bu şekilde de hareket etmemesi gerektiğini dile getirdi.
Dikkate alınan ve alınması gereken en önemli eleştiri ise şudur: Bu açıklama benim oyuncular üzerindeki otoritemi sarsabilir ve doğru bir yaklaşım değil.
Sonrasında Beckenbauer tabiri caizse Van Gaal'ın çok mız mız olduğundan ve bunu abarttığından dem vurdu ve fakat Van Gaal devam etti..
Şans o ki oyuncularım beni seviyor ve bu eleştiri düşündüğüm kadar sorun yaratmayacak..Ş
Buradaki 'şans' ya da 'tesadüf' ayrıntısı önemli zira Van Gaal sevilmeyen bir hoca olsaydı -ki böyle zamanları da vardı- oyuncular bunu çok güzel bir şekildedeğerlendirirdi. Buradaki tesadüf oldukça önemlidir ve bana göre de Hoeness doğru yapmamıştır fikirleri doğru olsa dahi..
Sonradan gönlü alınmış olsa da çok çok kırıldığını Cluj maçı öncesi ve sonrası hemen herkes algılayabilmiştir. Hoeness haklı mıydı ? Biraz.. iletişim konusunda Van Gaal 'benim en büyük kozum o' diyor ve haklıdır. Bir başka düşünceyi de oyuncularının da sık sık belirttiği gibi iyi bir argümanınız olduğu sürece kabul ediyor.. Lakin..
..Gomez ve Timo bugün Bayern'i ayakta tutuyor ki gönderilmiş dahi olabilirlerdi.. Özellikle Mario Gomez'in Dünya Kupası oynamadığı için Hoeness'in üzerinde durduğu gibi değerinin altında görme gibi bir durum var.. Adam sakatlanasıya kadar Bayern'in geçen sene yeniden doğuşunun mimarıydı ve bugün de oynadıkça atıyor..
Kicker 40 milyon euro diye etiketlenen Dzeko ile bu golleri öncesi bir kıyas yapmıştı. İkisinin Bundesliga performansı birbirlerine çok yakın.. Burun farkıyla Dzeko daha önde..
Lakin Polat'a yaptığımız eleştirileri burada tekrarlıyoruz. Adnan Polat, Skibbe'nin yardımcılarını kendisinden habersiz görevden alıp oyuncu hakimiyetini daha da güçlendirip teknik adamı verimsiz/güçsüz yapmak için nasıl elinden geleni ardına koymadıysa aynı şekilde Hoeness'in bu çıkışı sorunlu oyuncu grubuna ikramiye dağıtmaktır aslında..
Şans o ya.. Van Gaal çok seviliyor bugün ama ya başka türlü olsaydı ? Van Gaal'in da dediği gibi çok büyük bir yanlıştır bu.. Teknik adam dediğin en iyisi dahi otoritesi kadar konuşur..
İnci Sözlük.!
Zamanın 'ekşi sözlüğü' bugün bir anlamda da olsa inci'dir. En azından samimiyet bakımından ekşi'nin çok çok önündedir onun kadar nitelikli açılımları olmasa da..
İstanbula indiğimde bana benim hakkımda çıkan yazıları, yorumları gösterdiler ki sağlam küfür etmişler filan..
Etsinler.
Gerzek bir meşhur tepkisi vardır sözlüklere karşı..
'Nick arkasına sığınıyor'
eee ? Sen eylemlerinle bu insanlara bunları düşünmesini sağlıyor musun sağlamıyor musun ? İsmin senin için önemi nedir ? Piç'in bile 'merhaba' olarak algılandığı yerde edilen küfürün önemi nedir ki ?
Nick..
Lan manyak mısınız siz ?
Önemli olan x ya da z değil; bu şekilde bir insanın sizin hakkınızda düşünmesi gerçeğidir. Borges hakkında tonla küfür dönmüş. Ama nedir ? Samimi. Nick arkasına sığınması onu aslında daha samimi yapıyor ki küfür de olsa durum bu.
O insanların birbirleriden farklı ve bazen birbirlerine zıt olan düşüncelerinin doğruluğu elbette ki tartışılır ama muhattap olduğunuz kitlenin hakkınızda düşündüğü ise tartışılmaz bir gerçek olarak orada duruyor.
Adam fikrini söylüyor. Adam senin ona düşündürttüğünü dile getiriyor. Burada önemli olan yazan insanın ne kadar doğru söylediği değil bunu düşünmüş olmasıdır. İsmiyle, cismiyle olmadığı için aklından geçeni süzgece koymadan olduğu gibi dışarıya aktarabiliyor. Kaygısız bir şekilde fikrini dile getiriyor.. Daha güzel ne var ki ?
İsim dediğiniz ayrıntı işin içerisine girerse o zaman kaygılar, korkular başlar.. Asıl o zaman kimi korkulardan dolayı gerçek içeriye doğru gömülür..
Bana bir yerde küfür ediliyor ve bunu engelleyemiyorum diye şikayet etme hakkınız vardır ama benim eylemlerim karşısında insanların düşündüğü bu değildir diyemezsiniz zira sizin aksinize bu yerlerde yazan insanların bu fikirleri dile getirdiği için herhangi bir çıkarı yoktur. Gerçek budur.
Yanlış anlaşılıyor ya da sandığınız gibi algılanamayabiliyor olabilirsiniz ve fakat en azından bir kesimin hakkınızda düşündüğü konusunda daha gerçekçi bir ayna bulamazsınız.
Mahkeme mahkeme koşturacağınıza tadını çıkarın bence..
Getme Getme.!
İstanbula gidince yutupsuz blogun ne kadar anlamsız olduğunu gördüm. Kapanmadan şu gece bana güzel olan şu paylaşımı geröekleştireyim dedim ki çabuk izleyin, her an bir engelle karşılaşabilirsiniz..
4 Kasım 2010
İstanbul #2
96'da tanışmıştım.. Bir dershane önü arkadaş ziyaretinde otuz saniye sonra hayatımı değiştirecek olduğundan habersiz başlamıştı her şey.. Araya çok şey sığdırdık aslında. Anlat anlat bitmez şeyler.. Borges derdi ya 'biçimlerim ve ölümlerim sayılamayacak kadardı' diye.. İşte hepsine tanık olmuş tek insan olarak kaldı öyle..
Sene 2010 ve İstanbul'a onunla başladım ve onunla da sonlandırdım..
Araya kimler sığmadı ki ?
Bülent Timurlenk, Coşkun Çelik, Mustafa Sapmaz,Parma Maniac,İch, Arvo,Noat Samisa, Onur Erdem, Mehmet Çelik,Varol Döken, Ahmet Orhan,Uğur Karakullukçu, Herbokubilenadam,Atahan Altınordu,Eray, Sözen, Ata İsmet Özçelik diye giden bir liste var. Aklıma gelmeyenler daha fazladır sanırım.
Bir şekilde 'hey burdayım' ben diyen hemen herkesle görüşmek istedim ama vakit ve trafik daha fazlasına izin vermedi.
Yazdığım gazete BirGün'ü, sık sık konuk olduğum radyo olan Lig Radyo'yu ve nedense calışanların coğunluğunu tanıyıp sevdiğim NTV Spor'u ve arkadaşlarımın çalıştığı Galatasaray Dergisini yakından görme imkanına sahip olduk ki çok keyif aldım ben..
..öyle ki bu insanların hiçbirisi ile ilk defa görüyormuş hissini yaşamadan konuştuk, ettik.
Araya bir ASY bir de İnönü sığdırdık..
Daha ne olsun ki ?
Eksik kaldı bir kaç bir şey.. Alper Öcal son anda gelemedi mesela.. Noat ve Parma ile ikinci kez görüşmeyi ve daha konuşulabilir bir ortamda futbol içip sarhoş olmak istedik.. Onur Erdem'in hediye ettiği kitabı da yanımda götürmek isterdim eğer o giderken yanında götürmüş olmasaydı ya da CoşkunÇelik-İchgillerle bir kez de Beyoğlunda görüşüp.. Keza Voodoogirl'ün buluşmaya az kala yaşanılan kimi talihsizliklerden dolayı gerçekleşemeyen o görüşme..
Vakit işte.. Buna da şükür.
Ben samimi bir şekilde söylüyorum ki tek bir insan konusunda dahi hayal kırıklığına uğramadım. Bu çok güzeldi..
Hissiyatlar konusunda ise sonra.. Şu an etkisindeyim ve dışarısına çıkıp olan biteni kavrayacak durumda değilim. Sanırım hepsi için çok çok zamanım var..
30'undan sonra başka bakarsın biraz hayata. Çok uzun gelmez eskisi gibi mesela.. Burada iken sık sık Türkiye'ye gideceğimi sanırdım ama 6,5 yılda iki defa işte. Bir daha olur mu ya da tutup ordan bir ev mi ararım kendime bilmiyorum.. Yaşam bu. Bir kez olsun bunca zamanı paylaştığım insanları görmek beni çok mutlu etti.
Gerisi teferruat.. Onlara da ilerleyen zamanlarda..