Bir gün birisini çok sevdim. O beni sevmedi. Aslında hikaye bundan ibaret olabilirdi ama inatçı ruhum abartan yanımı da yanına alıp bu işi olması gerektiği yerde bırakmadı. Hiç gereği yokken peşinden Ankara'ya gittim. Çok sonradan anladım ki sevdirmişim de kendimi ama bunun bana bir faydası dokunmadı. Çünkü yıllar sonra bu gerçeği öğrendim ben. Sadece acıklı hikayeyi daha da acıklı hale getirmekten başka bir işe yaramadı.
Arkadaşımın arkadaşı konumunda dersane önünde ufak bir tanışmanın ardından otuz saniyelik kısa bir konuşmayla başladı her şey ve ben Ankara'ya geldiğimde elimizdeki tek şey de buydu; Otuz Saniye. mınısiktiğiminin otuz saniyesi demiyorum kesinlikle..
Çok güzeldi.
Ayrıntısı çok, acısı, tutkusu bol hikayenin diğer kahramanı Ankara'da onu bulduğumda önce sevgilisi sonra da nişanlısı olacak olan Doktor.
Her insanın hayatında mutlaka bir nokta vardır; bundan sonra yaşayacağı her anın içerisinde oraya geri gidip o noktanın üzerinden kendisine farklı bir hikaye yazmak istediği. Benimkisi de işte o doktor..
Ya o olmasaydı?
İlk defa ismini, cismini duyduğumda önce tanımadan övdüm, aynı burçtanmışısız, bak ne güzel dedim.. Uzaktan bir kere gördüm. Tipsizin tekiydi. Söylemedim, daha çok her tipsiz erkekte olan anlayış, iyi niyet ve yüce gönüllüğünden ona özel bir karakter güzelliği olarak sık sık dem vurdum. Kötüydüm ama ben mi istedim böyle olmayı?
Ben varken bunu mu... buldun diyorum içimden ama..
..diğer açıdan adam doktor, iyi niyetli, kibar ve saygılı bir insandı. Benimle görüşmesine sesini çıkarmayan belki de tek sevgilisiydi. Tipinden başka tiye alabileceğim aslında hiçbir şey olmamasına rağmen çok şey dedim. Ki ben de bir Brad Pitt değildim maalesef ve dahası bakılan nokta da burası değilmiş, onu anladığımıza şükrettik.
Çok uzun yıllar olmasa da bana on milyon yıl gibi gelen süreçte hep onunla kendimi kıyasladım. Nerden bakarsam bakayım benden çok daha iyi bir seçenek gibi duruyordu.
Neden?
Bu aile ve kibir, gurur duyma meselelerin farkında olarak kıyası yaptığımda elimden tutulacak bir tarafım yok. Tipi sallamayan aile müessesine karşı doktor karşısında bire milyon kez kaybediyorum. Hiçbir arenada onu yenemiyordum aslında. Dışımdan ona ettiğim küfürü içimden kendime..
Ulusalcı-Muhafazakar(o dönemde oluyordu böyle)bir ailenin kızına aşık oluyoruz ama saçlar belde, kulakta küpe eyfel. Sürekli gurur duyulan bir ailenin sürekli örnek gösterilen kızının asla ve asla yanaşmayacağı, her tehlikeli eylemin içerisinde olan tuhaf bir tip'tim.
Bugün ulusalcı kesim de sokakta, muhalif ve eylemci lakin o dönem dışarıda basit bir 6 Kasım öğrenci eylemine katılan bildiğin teroristti onların gözünde. "Solcuyu" teröristle eş anlamlı tuttuğu zamanları unutup kendilerine bugün "sol" olarak adlandırıp medyanlarda eylem yapıp polise dahi "kötü" bakabiliyorlar.. Oysa o dönem çok başkaydı her şey.
Nişanlanma dönemini, aileyle tanışma faslını filan anlatırken araya bazen kendimi katıp "düşünsene benim gibi bir tiple babanı tanıştırıyorsun..ehehe ne komik" filan dediğimde baya baya gülüyordu, ben ağlarken içimde. Tamam saçtan, küpeden, bir baltaya sap olamayacak gibi duran serseri ruhtan filan kaybediyoruz da amcalarla, dedelerle dehşet iyi anlaşırdım aslında. Beni sevmeyen Balıkesir civarında tek bir 50 yaş üstü insan bulamazsın, feci tavlardım zira benim babam çok uzun yıllar boyunca dedemdi. Tanısalar kesin severlerdi beni diyorum ama beni görünce tanıma eylemi gerçekleşmeden kızlarını öldürür gibi korkularım vardı olur da biz bir gün bu noktaya gelirsek diye kurduğun milyon hayalin içinde..
Hep o iyi yürekli doktor,kıyas..
Bölüyorum, çarpıyorum, topluyorum çıkarıyorum ve hep aynı sonuç çıkıyor. Biz okullardan atılma tehlikesi yaşayıp altıncı yılında birinci sınıfta olma başarısı gösterirken adam doktor yahu, aramızda üç yaş var.. Ben o tanışmanın ardından 10 yıl daha okuyacaktım, sınırları aşıp yaban ellerde öğrenciliği devam ettirip emekli olacaktım öğrencilikten.. O nişan devam etseydi doktorun çocuğuyla üniversiteyi aynı zamanda bitiriyorduk..
Burada ben daha çok o ne düşünüyordan ziyade ailesinin fikirlerini baz aldım. Baskı altındaydı ama bunun farkında değildi. Sürekli övülen, başka bakılan, örnek gösterilen çocuklar kural dışı yaşayan, dövülen, horlanan, umudu çoktan kesilmişlere göre aile baskısına daha fazla maruz kalırlar. Kendi düşüncelerine değer vermezler, o hayal kırıklığı ihtimali her şeyin önüne geçer.
Ailesini hiçbir şekilde hayal kırıklığına uğratmamışgiller artık esaretten kurtulamaz, başkalarının beklentilerinin gölgesinde bir yaşam sürerler, seçimler ve tercihlerindeki tek kıstas da o hatırladığı ilk andan itibaren örnek çocuk olma güdüsünün gerektirdikleridir. Hep en iyisi, en güzeli olmak zorundadır zira buna alıştırılmış ve farkında olmadan çocuğun kibir kat sayısı fazlalaştırılmıştır. Bazen kibirden bazen de sevdiğinden ama asla istediğinden değil artık..
O'nun ve pek çok insanın aldandığı nokta bunlar gelip geçici şeylerdi. Oysa bakılması gereken nokta uzun yıllara dayanmasını istediği bu birlikteliğin toplamda ona ne katacağıdır. Ben bile bu baskıya yenik düştüm zaman zaman, "sanırım bu en iyisi" dedim aslında bana dair iyi olabilecek şeyler yok denecek kadar azken..
Bu yüzden kadınlarla olan ilişlilerim içerisinde aynı nedenden dolayı iki kez tercih edilmedim Maalasef ikisi de bana faydası olmayan pişmanlıklar yaşadı.
Almanya'da misal en çok boşanma yaşayan meslek Doktor'muş. Daha da ilginç olanı ise Dr'dan boşanan kadının sıklıkla serserileri tercih etmesi.. Zira mevki o insana bir süreliğine farklı bir kimlik veriyor ve kadın aynadaki yeni halini seviyor ama hayat geçmiyor öyle. O insanın algısı, yaşama bakışı, hayatı anlamlandırışı ve toplamda kurulan ilişki esasdır. O şekilde karın doymuyormuş.. Yıllar bunlarla geçmiyor. Nasıl ki ben geri dönüp bakıyorsam o kırık noktaya, o insanlar o mutsuzlukları içerisinde bin kere, on bin kere baktılar. Yaşamın içerisinde ise X'in evleneceği adam şuymuş geyiğinin gerçekte çok kısa süren bir goy goy olduğunun farkına ise asla varamadılar.
Hülasa O’nunla çok iyi arkadaş olduk, her gün ondan doktorunu can kulağıyla dinliyorum. Asla ve asla onun hakkında kötü bir kelime konuşmuyorum, bir şey çakılmasın diye. Doktor böyle, doktor şöyle..
Bir gün o doktor askere gidecekmiş, tarihini, zamanını filan da öğrendik. İşte o gece..
Çağırdım arkadaşları eve, toplandık hep beraber.. Koyduk kaseti, çekiyoruz halayı. Doktoru bizim evde askere uğurluyoruz.. Nasıl halay çekiyorum ama.. Halay halaylıktan çıkıp zikire döndü, daire içinde gittikçe hızlanan bir grup ayakta zor duran gençler nedendir bilmem aynı şekilde hareket edip aynı şekilde hızlanıyor ve bundan büyük bir keyif alıyorduk.. Anladık ki gidişine sevinen, askerliğine umut bağlayan tek insan ben değilmişim. Platonik aşklar derneğini kurmuşuz, haberimiz yok.. Ki O’nu tanıştırıp da hayran olmayan tek bir arkadaşım yoktu, kadınlar dahil.
Çok yakınlaştık sonra.. Evimde kaldı, evinde kaldım, zorunluluktan aynı yatakta yattık ama aramızdaki doktoru hiç çıkaramadık.. Urfa'da askerdeydi, belki burda olsa başka olurdu ama bu şekilde askerliğini ikimizin bedenlerinin tam ortasında yaptı. Başını O'nun omzuna yasladı, ayaklarını bana..
Güven duyulan insan olarak kendi içimde cebelleşe cebelleşe en büyük hatamı bu şekilde yaptım. Yurtlarda büyüdük, soyut kavramlara hayatımızı adadık.. İhanet, çıkarcılık, güveni suistimal etme gibi şeylere çok uzaktık. Her yerden kazığı yiyince anladım çok şeyi ama çok geçti, her şey için çok geç..
Ya ne diyeydim? Sen her şeyinle bana güveniyorsun, geliyorsun, ediyorsun ama ben? Yaş da yirmi bile değil..
Doktora bol bol küfür..
Senin ejdadını, soyunu, sopunu.. Rahatlıyordum. Tipsizliğinden başka bir açığını yakalayamadığım için sürekli makaraya alıyordum ama demek ki o kadar da pırlanta adammış diyerek yine yeniliyordum uzaktan bakışmanın dışında tanımadığım bu adama..
Bir gün bulacağım onu derdim Almanya'da olduğum zaman o kırılma noktasına sürekli döndüğüm zamanlarda.. Bir gün doktor seni bulacağım ve bunların hesabını soracağım senden derdim zira..
..18 ay elini bile tutmadan el ele tutuşmuş insandan daha yakın bir şekilde geçirdiğim zamanda doktor hiç çıkmadı aramızdan. Asıl kıyamet de gelince koptu.. Çok değil bir ay içerisinde bizim doktor yüksek ihtimal abazanlıktan onun en yakın arkadaşına abayı yakmış, bunu da ispatı olsun diye üç sayfa mektupla dile getirmiş..
Nişan bozulur, Doktor gider. Üzüldüm mü onu öyle yıkılmış görürken, ağlarken, nişanı bozarken, bana bunları anlatırken..
Hayır.
Sonra yine olmadı, başka birisi, başka bir doktor derken evlendi. Bir Doktorla evlendi zira hastanede doktor yarısı gibi bir şeydi zaten. Ama ben sonrasında hem yoktum hem de çok takılmadım, daha çok o dönemdeki o doktor.. O 18 aylık süre içerisinde o doktor.. O yan yana nefes alışverişini dinleyerek uyumadan geçirdiğim tüm zamanda aramızda bağdaş kurup oturmuş o mınakodumun doktorunu düşündüm..
Aradan 10 yıl geçti.
Tam o dönemlerde henüz takvim iki bine vurmamışken 1 mayıs alanlarında tanıştığım Altligler blogunun yazarı sevgili dostum, ortağım güzel insanı misafir ettiğim şu zamanda bir mesaj düştü feysbukuma..
o "Doktor" trafik kazasında hayatını kaybetmiş.
Tuhaf bir şeyler oldu. Hem bende hem O’nda.. Üzüldük. İkimiz de ondan istesek de nefret edememişiz bir türlü.
Yüksek ihtimal tipsizliğinden ve doktor olmanın geretirdiği asosyalliğin büyük kısmına sahip olduğundan dolayı nişanlı olma durumunun rahatlığı içerisinde ona kur yapan saçma salak bir kıza duyduğu erotizmi aşk sanıp uzunca bir süre O'nu kaybetmenin acısını yaşadığında da üzülmüştüm aslında.. Ağladığında, pişmanlığı göz yaşı olduğunda da..
Ondan sonra şöyle bir kendime bakıp hiçbir zaman mutlu mesut edemeyeceğim bir insanı aslında böyle güzel bir adamdan yoksun olduğuna da üzüldüm. Sonrasında yaşananları düşününce daha da beter üzüldüm.
Ölmüş. Trafik kazasında.. Bir buçuk yaşında çocuğunu da kaybetmişti öncesinde.. Şimdi belki ona kavuşmuştur..
ve ben çok iyi biliyorum ki mutsuz öldü. Bu hayatta onun da şansı hiç yaver gitmedi.
Oysa bir gün bir yerde gidip iki bira çakıp anlat lan diyecektim, ne yaptım sana ben.. Ne yap'tın kendine sen..
Oysa bir gün bir yerde gidip iki bira çakıp anlat lan diyecektim, ne yaptım sana ben.. Ne yap'tın kendine sen..
Uzaktan uzaga bir arkadasım varmıs gibi hissettim(hissediyorum) yazdıklarını okurken. İşin kotu yanı,sen birgun bu blogu kapatmaya karar verdiginde ve bu blog kapandıgında, o uzaktaki arkadasım ölmüş gibi hissedecegim. Bende bugun galata kulesinin altında bambaska bir adam ile tanıstım,aramızda 37 yas vardı belki ama saatlerce iki arkadas gibi sohbet ettik. Herneyse uzerine basa basa tekrar ettigi birsey vardı "adına ister kader de istersen sistem, onun istedigi bazı seylerin ne onune gecebiliyorsun ne de onun sana cizdigi yoldan ayrılabiliyorsun."
YanıtlaSilo kadar güzel bir yaı olmuş ki her paragrafında kendi hayatımdan bir kesit buldum.eline sağlık
YanıtlaSilouvvv cok agir.
YanıtlaSilyazıyı okurken sonu gelmesin istedim çünkü 5 ay sonra doktor olacam ve sanki doktor şikayetlerinin hepsi bana giriyor gibi hissettim ama aslında tam olarak da değildi. arada kaldım çünkü ne anlattıgın kadar doktorum ne de anlattıgından cok uzagım. Ama tipsiz değilim :D
YanıtlaSilBende nisanlıyım ve okurken boyle biri var mıdır diye düsünmedim değil ama boyle birini düşünsem de bulamam sanırım. Yazık olmus o doktora. Ve yaptıgı hataya cok kızmadım değil. Ne diyeyim hikaye herkes için kotu degismiş.
çok güzel yazı olmuş birader. forum tadında bir yorum oldu ama okurken gözlerim doldu be. olmasaydı, olmasaydı sonumuz böyle dizelerini getirdi aklıma
YanıtlaSilJulien Sorel: bu blogu kapatmamak hayattaki en büyük hedefim. Öyle işim olsun ki buraya da hep vaktim olsun bir başka derdim. Ben de hep arkadaşlarım buradaymışçasına anlatıp yazıyorum..
YanıtlaSilEyw..
ufak tefek elektriklenme denilebilecek içgüdüsellikten kaynaklanabilecek köpük misali hoşlantılarla birlikte hiçkimseye bağlanmadan sürdürüyordum sikindirik hayatımı.
YanıtlaSildiyordum ki ne mal bu insanlar, biri birinden gerizekalı ki bu anlamsız ilişkiler yürüyor sorgusuzca zamanlarca...
sonra onu gördüm. içimden bir ses çooook derinden fısıldarken aslında büyük haberi veriyordu/muş.
dayandım kısa bir süre "o da işte her türdeşi gibi sıradan bir insan, dişi, salaktır da muhtemelen" kısa sürdü bu çırpınma.
yıl boyutunu bulan süre boyunca tamamen saplantı haline gelmiş, güne, düşüncesinin adeta göz kırparcasına günaydın diye uyandırdığı günler zinciriyle tamamen tekdüzeleşmiş zaten sikindirik olanı adeta bir hiçliğe çevirmiş rüyamsı, gerçeklik...
ölmeden vazgeçilmiyor herhalde bu meretten... bize de, yerimizi alıp ağız tadıyla acı çekmek kalıyor.
ne diyeyim... hayat buysa ben almıyorum arkadaşım... bana niye sormadınız aq