28 Haziran 2012

Sean Penn olmak!


(Şan pen ve Bukowski)

..yaşayan efsane oyuncu Sean Penn hakkında bir iki kelam etmek, boynumuzun borcu olsa gerek. Bu kadar hayranlık uyandırıcı eylemlerin arkasındaki adamı biraz daha öne taşımak; ona olan saygının dışında bir zorunluluktur, gerekliliktir.

..muhteşem oyuncu olabilmesi için hemen hemen her türlü koşul kendisinden önce hazır onu bekler durumdaydı 1960'da California'da dünyaya gelmeden önce. Babası ABD'nin o yüz kızartıcı sürecinde komünistleri ele vermemek, komiteye ifade vermemekten dolayı işsiz bırakılmış yönetmen Leo Penn, annesi ise aktris Elieen Royan. Genetik olarak ortam müsait iken Santa Monica'da geçirilen çocukluğunun komşularına bir bakalım; Charlie Sheen, Emilio Estevez ve Martin Sheen gibi ünlü aktörler. Bunlar muhteşem melodinin sadece notaları. Hepsi birleştiğinde ortaya çıkan mükemmel bir eser; Sean Penn..

1981 yılında Taps adlı film ile macerası başlar. Timoth Hutton'ın başrolünü oynadığı bu filme Tom Cruise ile birlikte yardımcı rollerde eşlik eder. Her ikisinin de çıkış filmidir. Tim ve Sean için o zamanın toy genci tom krus, "ikisini gördükçe, yeteneğine tanık oldukça sürekli bu projeden atılma hissini yaşadım " ile belirtmiştir bu müthiş ikilinin yeteneğini. Film açısından kayda değer bir yapım olmasa da gösterdiği performans ile ikinci filminde "Fast times at Ridgemont High " başrolü kendisine getirir. Bundan sonra bir dizi film çeker. Çektiği filmlerde oynadığı rollerin hemen hemen hiçbirisinide "kahraman, kurtarıcı v.s." gibi Hollywood'un kendi içinde yarattığı ve kitlesini oluşturduğu absürd rollerin içerisinde olmaz. Oynayacağı ve oynadığı her film, kotarılması gereken bir "oyunculuğu " içerisinde barındırır. Bileğinin hakkıyla şu an bulunduğu kuşağının sınırlarını aşan konuma gelmiştir. Radikal kararların ve çelişkilerin adamıdır. At Close Range filminde oynarken filmin müziğini yapan Madonna ile tanışıp sonrasında gelen evliliği ve bunun en anlamsız sonucu olan "Shanghai Süprprise" felaketi; kendisinin dışında aşkın insan bünyesine yaşattığı acı deneyimlerden ve sonuçlardan birisidir sadece. Yaşamı da kararları ve dönemeçleri gibi radikal bir imge üzerinde yükselir. Onu herhangi bir kimliğe oturtma çabası hep çelişkiler kralı ilan edilerek işin içinden çıkılır. Zordur. motorsiklet üzerinde belde silah Tom Cruise'lu günlerin ardından gelen kimliğine ve yalnızlık aşkına ters düşecek Madonna gibi popülizmin ikonu haline gelmiş bir insan ile olan beraberliği; elbette düğün gecesi üzerlerinde dolaşan paparazzi helikopterlerine ateş edecek konuma gelmesi de kaçınılmaz sonuç. O eski kız arkadaşı Elizabeth McGovern'in de dediği gibi '..Sean gönülsüz bir ünlü olma konusunda gerçekten harika bir adamdır'. Serserilik dönemine eşlik eden Charles Bukowski'den oğluna isimlerini vermekten çekinmediği (Hopper Jack) Jack Nicholson ve Denis Hoper'dan; David Fincher yönetimindeki "The Game" sonrası gelen 10 milyon dolarlık teklifi reddedip 350 bin dolara oldukça iyi bir iş çıkarttığı "The Thin Red Line"da oynamasına kadar alışılmadık, benzersiz, karizmatik ve oyucuğuluğu üst düzeyde olan ek$i bir aktördür. ..yeri gelmiş; parasını bastırıp savaş karşıtı ilanları boy boy gazetelerde dolaşmış, bush'a ithafen mektup yazmış, Irak'ı ziyaret etmiş; gerekli yerde ve konumda " en iyi oyuncu diye bir şey yoktur, Irakta kimyasal silah olmadığı gibi" demekten de çekinmemiştir. Dead man Walking ile gelen oscar adaylığı ona oskar getirmese de o bunu hiç önemsememiş, törene dahi katılmamıştır. Filmlerde gönlümüze taht kuran acı çeker hali ve göstermekten pek de hoşnut olmadığı duygusallığının gerçekliğini beraber vakit geçirdiği bir başka önemli isim olan Woody Allen şöyle der "Sean'la olduğunuz zaman onun ne kadar duygusal olduğunu ve sürekli acı çektiğini görüyorsunuz'


Sean Penn olmak kolay değildir. imrenilesi bir geçmişe ve kişiliğe sahip bu insan; 52 yaşını bitirmeye doğru ilerlediği şu günlerde yaşıtları ve kuşağı ile değil sinema tarihindeki yeri ile onurlandırılıyor.

..dönem itibarı ile en yüksek rakama hayli yakın olan 10 milyon doları reddetmek; tek başına bir şeydir. akabinde şöyle buyurmuş hazretleri;

"evet, para kazanmak istiyorum, buna ihtiyacım var; ama inandığım, sevdiğim bir proje için fedakarlık yapabilirim. Hem zaten ben gerçekten de 10 milyon doların üstünde bir rakamla ne yapabileceğimi bilmiyorum. Bu miktarın benim için hiçbir anlamı yok"

..hemen sonrası 150 bin dolara Hurlyburly'de, 350 bin dolar karşılığında da "The Thin Red Line" da oynamıştır.

dolayışla Sean Penn olmak;

...sahip olmak için herkesin yırtındığı ve her türlü tavizin verildiği para karşısında "istediğini" yapabilecek kişilik ve kimliğe sahip olmak demektir.

..kendisinin dışında gelişen olaylara duyarlı yaklaşabilmek, gerekirse ABD'dedki öksüz siyahların üzerine çöken felaket sonrası paçaları sıvayıp suları kova ile dışarı akıtmak demektir.

..en başarılı olduğunuz, havalara uçurulup sürkeli dillerde dolandığınız dönemde "ben gidiyorum" diyebilmektir.

..6 milyarın gözü önünde havalara zıplayıp "ben zaten iyi oyuncuydum annanem hep öyle derdi" demek yerine basit bir yarışma olduğunu ve aslında iyi kötü oyuncunun olmadığını belirterekten kendisinin dışında kalan aktörleri onurlandırmaktır; saçmalamamaktır, gözü dönmemektir.

..muhalif kimliğini spotların önünde değil hayatın her alanına yaymaktır; gerçekçi olmaktır.

..mütevazı olmaktır. yapılan onca eyleme karşı oluşan durum karşısında kendini kaybetmemek ve "birkaç iyi filmim var, başka ne yaptım ki?", "bu kadar insan beni seviyorsa, bu işte bir terslik var" diyebilmektir.

..gözü yarı kısıp hayata bakan penceresini daraltıp gözünün içine sokulmak istenilenin dışında bir gerçekliğin olabiliritesini kabullenmek, bunu yaşamına akıtmak demektir.

..siktirboktan olaylar arasında abuk subuk kahramanlıklar ile kolay yoldan basit kitlenin gönlünü alıp karizmatik yapısını kullanmak varken her zaman doygun bir senaryo eşliğinde gerçekçi karakterler ile filmler çevirip en kötü filminde dahi "oyunculuğu" ile ayakta olmak; bütün bu radikal eylemlerinin dışında oyunculuğu ve yeteneği ile bir yerlere gelebilmektir.

..hiç kolay değildir; imrenilesi, tapılaşıdı

2 yorum:

  1. The Assassination of Richard Nixon bence kendini en cok yansittigi film idi.tabii ki bu filmin ovgu ya da odul almasi hayaldi.seyretmediysen seyret.bu arada twitter accountu ile giris yapamiyoruz.Muztem

    It's about money,Dick...
    It's about... money,Dick.

    YanıtlaSil
  2. dayanamadim :)

    http://www.youtube.com/watch?v=OxNDMzwSU7U

    YanıtlaSil