21 Temmuz 2012
" Ben bir başkasıdır "
2004 Şubat 5 Almanya'ya gidiş.. 2 yıl sonra da bunu yazmıştım, blogun da ilk yazısıydı bir zamanlar..
...................
İnsanı oluşturan, kişiliğini belirleyen temel etmenlerden birisi; kendisini vareden toplumsal koşulları olsa gerek. Siz içerisinde yaşadığınız toplum içerisinde yarattığınız ayrı bir dil ile iletişime geçip farkına varıldığınız şekliyle siz oluyorsunuz. Dışınız, iklim değişikliklerinin yanı sıra, beslenmeniz ile değişime uğrayan, yaşınızı aldıkça farklılaşan bir organizma olsa da içinizi belirleyen, sizi o şekilde olduran, bir başka şekle ihtimal bırakmayanı oluşturan ise çevreniz, kendinizi bulduğunuz yer, toplum, iletişsel ağlardır. Dolayısıyla, 25 yıldır içinde bulunduğunuz, sizi vareden ve varolabildiğiniz bir toplumsalın dışına çıktığınız anda aslında "ben bir başkasıdır" gibi bir mealin içine düşüyorsunuz bilerek ya da bilmeyerek..
Bugün ben başka bir ülkede, başka bir ben yaratıyorum. O'rada bıraktığım kendimin, maşallahı vardı; dilini öğrenmiş, okuma yazmayı sökmüş, okulunu kazanmış, arkadaşlar edinmiş, ehliyetini almış, evini tutmuş, komşusunu edinmiş, bakkalını çakkalını ihmal etmemiş, pek çok yönden tamamlamış kendisini. Yurtdışına çıkan birey olarak yapılan bütün eylemleri tek tek, atlamadan baştan bir daha eylemek, öğrenmek, yapmak zorunda kalmışım.
Bugün bana yurt dışında yaşayan biri olarak özlediğin şeyler nelerdir gibi bir soru yöneltiliyor. Bakıyorum, ilk bakışta bir şey bulamıyorum. Yiyecek, içecek ? Hayır burada da var, tıpa tıpından.. Türk bakkalarını saysam memlekettekiler ile yarışır. Arkadaşlara duyulan özlem ? Neredeyse hepsi ile hemen hemen iletişimimiz devam etmesi bir yana, burada da yabana atılmayacak dostluklar kuruyorum. Biraz berberleri, biraz çakmağı isterken kategorilendirilmiş her türlü insanıma bilinçli yaklaşımı sergileyebilecek konuma gelmiş bireyin kültürel bir eksikliğini ekleyebilirim belki. Lakin en çok neyi özledim derseniz eğer.. İki yıl boyunca bir an olsun beni yalnız bırakmayan bu hüznün arka bahçesinde oturan terkedilmiş "kendim". Bir başkalaşıyor insan, bir tuhaflaşıyor.
Çok genç yaşımda Arthur Rimbaud'nun "ben bir başkasıdır" söylemi ile karşılaştım. Yıllarca bu cümleye farklı anlamlar yükledim. İnsanın kişilik gelişiminde ne kadar önemli olduğundan bahsettim. Bu noktada mikro düzeyde dahi olsa sürekli bir değişim içerisinde olan insanın, kendisine dışarıdan bir nesne olarak bakabilmesinin azımsanmayacak miktarda bir farkındalık kazandıracağından dem vurdum. Sürekli olarak zamanı durdurup az önceki kendimi bir başkası gibi yorumlamaya, kendi üzerimde objektif kimi çıkarımlar yapmaya, yaşarken yaşamın hem nesnesi hem öznesi olmaya gayret gösterdim. Başardığımı sandığım anlar oldu, ama şimdi ilk defa bu işi gerçekçi bir şekilde yapabildiğimi düşünüyorum. Rimbaud bunu şair olmanın temel kıstası olarak belirlemiş. Kişi, yaşadığı duyguları kendisine bir başkası olarak bakıp duyumsayabiliyorsa eğer gerçekten şair olabilir Rimbaud'ya göre. Bunun da bugün geçerliliğini görebiliyorum ve şair olmuyorum ama şair olabilmeyi anlayabiliyorum.
"hayat kalan ve giden benlerin arasına sıkışıverdi aniden.. herşey karışıktı, karmakarışık oldu.. ben ve ben yüzünden."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder