22 Eylül 2012

Halef-Selef




Schalke'nin eski ve yeni kalecileri.. Neuer-Unerstall..

Hamburg bugün ilk galibiyetini 31 maçtır yenilgi yüzü görmeyen Dortmund karşısında aldı. Geçen hafta olduğu gibi bu hafta da Van der Vaart güzel oynadı ve Son'a gol attırdı. Tuhaf bir ikili oldular.  Bu maçı yorumladığım her arenada bu sürprizi beklediğimi belirtmiştim.. Hatta abartıp kupona da koyduk.. Bunun için Hamburg-Frankfurt ve Dortmund-Ajax maçlarını izlemeniz yeterlidir aslında. Van der Vaart'ın sahanın en çok koşan oyuncusu olması bir yana verdiği muazzam paslar, on kişi kalmalarına rağmen 4'de 4 yapmış Frankfurt ile üstelik deplasmanda kora kor mücadele.. Dortmund ise Ajax'ı yense de savunmasında verdiği açıklar, yediği pozisyon sayısı ve aslında bir nedeni daha var..



Sezon öncesi lig değerlendirmelerini Four Four Two'nun özel sayısına Dortmund'u yazdık. Dortmund adına Spielverlagerung.de sitesi ile mini bir röportaj yaptım. Muazzam taktiksel incelemelerin olduğu bu sitenin Dortmund yazarına Kagawa'sızlığı sorduğumda aldığım cevap ilginçti. Diyordu ki özetle: Reus ön alanda Kagawa'nın ofansif açıdan verdiği desteğin belki fazlasını verir ama takım savunmasına Kagawa'nın yaptığı katkıyı asla yapamaz. Onun presi ve savunmaya yaptığı yardımı Dortmund arayacaktır..

Dikkat çeken en önemli ayrıntı Kagawa sonrası Dortmund saha içerisinde topun geri kazanımı noktasında eskisinden daha fazla zamana ihtiyacı oluyor.


Van der Vaart ile açtık, eşinin Twitter'dan maç sonrası Dortmund galibiyetinin sevincini anlatan foto ile kapatalım..  Kaptan gerçekten çok iyi döndü ve iki maça da damgasını vurdu, sonucunu bugün aldı sadece.. Büyük futbolcu.. 

19 Eylül 2012

Haftanın Golleri!


Cisse'nin milli takımda attığı kafa golü çok şık.. Okriashvili'nin çalımı keza aynı şekilde. Xavi'nin frikiği muazzam lakin bizim kalecinin attığı gol on numara!

Yeşil Kart Olsun!



Hannover'de Macar oyuncu Huszti'nin gördüğü kartı şurada işlemiştik.

Diyeceğim şu ki; Ben gol sevincinin her türlüsüne kart gösterilmesine karşıyım ama burada durum daha da kötü zira iki farklı eyleme aynı anda sarıları çıkarıp gol sevincinden adam atıldı. Örneğini ben görmedim ve Hannover de haklı olarak itiraz etti ve fakat itirazı kabul görmedi.

Şimdi tartışma şu: Kimi hafif nedenlere ne sarı ne kırmızı "yeşil" kart çıksın. Hokey de nasıl "iki dakikalık oyun dışı kalma" varsa buna benzer bir şey de futbolda olsun.

Temelde mantıklı. Hatta renkleri dörde çıkarıp her faule daha adaletli bir ceza verebilirsin ama bu var olan tartışmaları üç kat arttırır. Sarı ve Kırmızı dahi yeterince baş ağrıtıyorken Yeşil'in de eklenmesiyle.. Hele ki ülkemizde olacak olanları düşünemiyorum bile. Telegolvari programlar artık 24 saat sürer!

Hannover haklı ama yeşil kart da çözüm değil. Hem Jorge Luis Borges der ki..

"Adaletsiz olmayan ceza yoktur"

Galatasaray ve Şampiyonlar Ligi



Bizim kuşak insanların Galatasaraylıları bu müzikle büyüdü, belki bu yüzden pek çokları Sabri Ugan'a her daim sempati duyar zira onun sesi, bu müzik ve Şampiyonlar Ligi bir dönem yaşamın en güzel ama bir o kadar da olağan parçasıydı. Üstelik öyle çok katılmıştı ki Galatasaray, bu lig sanki sadece ona özeldi.Misal ben bir başka Türk takımı katılım gösterdiğinde sanki bizim sahada hakkı olmayan maçı oynuyor gibi hissediyordum.. Porto ile beraber en çoklu cümleyi hepimiz ezberledik ve yine hep Porto'ya da kanı ısınmıştır Galatasaraylı'nın ve kardeş takım olarak görür gizliden.. Şampiyonlar Ligi kan kardeşidir Porto.

Hülasa özlemiştik çok.. Altı yıl, altmış yıl gibi geldi.

Galibiyet önemli ama ilk defa bu cümleyi içten söylüyorum, bu yarışmaya katılmak her şeyden daha önemli!

Nereye bakıyorsunuz arkadaş siz?



Podolski-Hummels-Rensig..

Üçünün gözleri de başka bir yeri işaret ediyor. Var bir gariplik..

Podolski buraya Köln'den gelmişti.. Tek bir başarısızlık dönemi olan Bayern kısmına gereğinden fazla anlam yüklenildi. Yok Podolski dışarıda yapamaz, yok şu yok bu.. Oysa bu adam buradayken Toni ve Klose gibi formda, tecrübeli ve o dönem fazla sakatlanmayan iki önemli forvete sahipti Bayern.. Ki sonrasında Klinsmann ile felaket bir yıl geçirdiğinde onun da yapabileceği bir şey yoktu.

Bu yaşında 100'e yakın Alman milli formasını giymiş oyuncuya azıcık saygı..

Hummels'in ise bugün Basel'in başında olan ve 8 yıl Bayern altyapısınıda çalışmış Heiko Vogel'in sözleri neden buradan gittğini yeterince iyi anlatıyor.

" Biz onu forvet oynatıyorduk, çok yönlü bir oyuncuydu ama biz biraz abarttık bu işi, büyük hataydı.."

Michael Rensig ise benim en fazla güvendiğim "yetenekli" kalecilerin arasında yer alıyordu ve çıkışını bekliyorduk bu kalecinin. Şimdi derim ki; Kalecide yetenekten dahi daha önemli olan sanırım mental yeterlilik.. Neuer, Kahn, Buffon ve hele ki Casillas gibi örneklere baktığınızda gördüğümüz muhteşem yetenek değil o baskı karşısında dağılmayan mental olgunluk. Bunu Casillas abartmış durumda, hayranlıkla izliyoruz.. Rensing de eksik olan sanırım buydu yoksa yeteneğine bugün dahi sözümüz yok..

Hülasa bir zamanlar Bayern'de forma giyen Podolski-Hummels ve Rensing bugün yok.. Ve Bayern'in sanırım en büyük hatası Hummels'i kaybetmek zira hala onun gibi bir stoper arayışı içerisindeler..

Ölüm grubunda öldük öldük dirildik..


Grubun iki maçında da son dakika golleri yaşandı. Her ikisi de kuponlarımda bulunduğu için onlarla beraber biz de..

Real Madrid ve City arasında çılgın bir maç oldu ve unutulmaz bir son çeyrek oynandı.Modric mi Mesut mu derken Mourinho herkesi şaşırtıp Essien-Khedira-Alonso ile beraber üç defansif orta sahayla maça başladı. Bu koşullarda baskı kurup oyunu önde oynaması da kaçınılmaz oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse plan aslında ilk yarıda da işledi ve gerekli pozisyonlar bulundu lakin Ronaldo'nun şutları Hart'a takılınca tek kale maç golsüz sona erdi. Özellikle Maicon tarafı bu devrede hırpalandı..

İkinci yarı ise anlatılmaz, yaşanır. Yaya Toure'nin adımları iki insan boyunda olunca golü hazırlaması onun adına çok da zor olmadı. Gulliver cüceler ülkesinde geziniyor gibi hissettik onu izlerken.. Mourinho kurulan baskının sonuç doğurması için Modric ve Mesut'u oyuna alarak fişi çekti. Özellikle Modric'in getirdiği hareketlilik, kıpır kıpır olması ve paslarından ziyade topun olduğu bölgede sürekli bulunup "pas opsiyonu" olmayı daimi olarak başarması takdire şayandı.

Sonuçtan bağımsız maçı hak eden taraf Madrid tarafıydı. Bu kadar zorlanılmasının nedeni ise Hart'ın perfromansı ve Casillas'ın perfromansızlığı. Bu maç analizinde de belirtmiştim; 7 kez bu sezon boşa çıkıp bunlardan ikisi golle sonuçlandı. Yakın zaman içerisinde düzeltmesi gerekir zira sadece bu dönemin değil yüzyılın efsaneleri arasına girecek konuma ulaşmışken geriye dönüş olmaz..

Mesut ve Madrid'in perfromansı adına bence kadroya ilk yazılacak isim Benzema olmalıdır. Özellikle Mesut ile olan telepatik uyumu inanılmaz.. Sorunlu dönemi Benzema ile aşarlar ve ben daha şimdiden City-Madrid'in Dortmund ile yapacağı karşılaşmaların heyecanındayım.. D Smart aldırdılar bana, o derece..



Gol 88'de geldi.. Güzel oldu bu zira Dortmund'un iki dev rakiple yapacağı maçların heyecan dozajını arttıracaktır.. Şimdiden sabırsızlanıyoruz..

Dikine giden Stoper!


Futbol gelişiyor, değişiyor ve günden güne saha içerisinde olabilecek bütün ihtimalleri bilme yarışı hız kazanıyor. Hamleler güçlendikçe farklılık yaratma hissi daha özel planları devreye sokuyor. 4-2-3-1, 4-3-3 ya da 4-4-2’nin hemen her hamlesi önlem alınamayacak olsa da bilinebilir durumda. Teknik adamlar kafa yoruyor, ne yalan söyleyeyim ben de teknik direktör olsam neyi denerdim gibi sayısız düşünceleri gezdiriyorum kafamda.

Son dönemde büyük bir keyifle takip ettiğim Spielverlagerung sitesi yeni bir taktiksel ayrıntı ve oyuncu tipinden bahsediyor ya da ben ilk bu ayrıtıya sıklıkla burada rastlıyorum. Nedir bu derseniz oyun kurucu stoperin bir üst aşaması olan dikine giden stoper! Eylem açısından yeni değil aslında ama bu özelliği taşıması, buna göre eğitim imkanlarının açılması açısından "yeni".

En güzel örneği tartışmasız Lucio. Lakin Brezilyalı oyuncunun bu içgüdüsel çıkışları sıklıkla teknik direktörler tarafından yasaklarla engellenir, önüne geçilmeye çalışılır ve toplamda kural dışı hareket olarak yorumlanırdı. Orta çizgiyi geçmenin yasaklandığı adamdı Lucio.. Burada ise durum tam tersi. En güzel örneği Thomas Vermaalen.. Artık teknik adamların bu çıkışları maç içerisinde bilinçli olarak planlayıp rakibe küçük şoklar yaşatarak üstünlük kurmayı hedefliyorlar. Lucio’nun zamansız ve zaman zaman da tehlikeli olan çıkışlarına kısaca bir düzen getirildiği düşünülüyor. Bu çıkışları maç içerisine sıklıkla yapan stoperleri de son dönemin modası olan oyun kurucu stoperin bir ileri aşaması olarak kategorizelendiriliyor.

Stoperler bu çıkışlarında topu üçüncü bölgeye taşımasının yanı sıra topa sahip olduğu bölgede Mehmet Demirkol’un son dönem demeçlerinde ve yazılarında sıklıkla bahsettiği “oynama noktasını” ya da " pas opsiyonlarını" fazlalaştırıyor. İlerideki dengeyi her açıdan bozan bu dikine gidişleri gerçekleştiren stoperi artık kimi takımlar oyun kurucu stoperin yanına yerleştiriyor. Almanya’da Badstuber’in dikine ve ileriye pasları önemlidir ama Hummels’in dikine çıkışları daha da önemlidir. İspanya’da Ramos’un oyunu açması güzeldir ama Pique’nin çıkışları etkili ve denge bozucudur. Sıklıkla ileriye doğru hız almış stoperin kolay adam geçebildiğini görürsünüz zira bu beklenmedik durum karşısında ani hamle yapıldığında savunma dengesi alt üst olur.
Bu ileride daha çok kullanıldığı vakit günden güne uzayan stoper boyunda bir kısalma olması düşünülüyor. Her uzun stoperin yanına bir kısa ve hareketli olanı eklenebilir.

İçeriye hangi koşullarda dalıyoruz?

Bu özellikle son dönemin modası olan 4-2-3-1 ya da 4-1-4-1 gibi tek forvetli sistemleri benimseyen takımlara karşı uygulandığında başarı sağlıyor. Bir forvet savunmasına karşılık dörtlü savunmada ileriye çıkış olduğunda üç defans oyuncusu, üçlü savunmada da iki oyuncu başına üşüştüğünde adam fazlalığına her daim ulaşıyorsunuz. Diğer türlü bir stoperiniz "boşta" kalıyor. Mesele size karşı tek forvetle oynayan sistemler karşısında bu boşta olan oyuncuyu değerlendirmektir bir başka açıdan..

İlk defa bu terime Spielverlagerung sitesinin Ajax-Az maçı değerlendirmesinde rastlamıştım. Burada her iki takım da 4-3-3 dizilimi ile sahada olsa dahi savunma pozisyonunda 4-2-3-1 ve 4-1-4-1'e geçiyor. İşte bu da yine dikine giden stoperi yolundan alıkoymuyor.. Ajax her ne kadar buna en uygun stoperini satmış ola da kadrosunda bu oyunculardan bulundurmaya özen gösteriyor ve muhtemelen bu akımın çıkış noktası olmayı bir süre daha sürdürecektir..

Farkı nedir?

Özellikle bu ileri çıkışlar, beklerin aksine kenarlarda değil kombinasyona daha fazla ihtiyacınız olduğu merkezde sizi adam fazlalığına ulaştırıp pas opsiyonunun artırılmasını sağlıyor. Top ikinci ve üçüncü bölgelere taşınıyor. Savunmanın dengesini bozuyor.


Stoperin dikine doğru çıkmadan önceki hazırlığı..


Orta sahaya giderek; Adam fazlalığına, pas opsiyonunun arttırılmasına, rakip savunmanın dengesinin bozulmasına yol açan bu hamle stoperin doğru zamanlamasıyla başarılı hücumlar gerçekleştirilmesinde önemli paya sahip olabiliyor.


*Bu tarz stoperlerin dikine oynamayan, önce topa sahip olmayı düşünen garantici takımlarda, ikinci bölgede yatay geçişleri sıklıkla tekrarlayan futbol anlayışlarına sahip kulüplerde daha faydalı olduğu görülmüştür.

*İleri çıkma koşulu ise topa yüzde yüz sahip olup takımın yerleşimini almış olması, yoksa olası bir top kaybı sonrası yenilen kontrada golü yedirebilir bu çıkışlar.

*Burada temelde yine dörtlü defans oynuyorsunuz. Barça’da olduğu gibi dörtlü defansdan birisini orta sahaya kaydırma bambaşka bir durumun ifadesi, karıştırılmamalıdır.

*Bu oyuncuların tarifini yapmak gerekirse ortalama stopere göre kısa boylu ve hızlı olmasının yanı sıra teknik becerisi yüksek olmalı ve bire bir de etkili olması gerekiyor.

*İki örnek var, ikisi de Hollanda okulu mezunu. Ajax’tan daha geçenlerde Tottenham’a transfer olan Vertonghen ve yine Ajax’ta Arsenal’e geçmiş olan Thomas Vermaalen. Zira bu hamle dahi diğer pek çok taktiksel hamlede olduğu gibi zamanın Total Futbol'unun ufak ayrıntısının bugüne taşınmasıdır.

* Bir üst aşaması artık kalecinin de dörtlü defansın içerisine girip pas yapması olacak sanırım.

18 Eylül 2012

1998/99: Roma-İnter



Zeman'ın o dönemki Roma'sı ve Ronaldo'lu, Zamorano'lı ve elbette Zanetti'li İnter

Zamorono'nın ikinci golü onun neden "korkunç" olduğunun en güzel göstergesi.

İnter 3 kez öne geçer, Roma 3 kez rakibini yakalar. İnter dördüncü kez öne geçtiğinde ise süre yetmez yoksa..

14 yıl geçmiş.. Zeman'ın Roma'sı pek değişmiyor. Bir adam kaybetmek ve kazanmaya bu kadar yakın nasıl durabilir?

Xavi-İniesta-Messi



Böyle soru olsa güzel olmaz mı? Bu üçünü böyle görmek bile şaşırtmıyor, komik dahi gelmiyor. Sanki olağan bir şeymiş gibi algılıyoruz, o kadar içselleştirdik artık..