22 Aralık 2012
Bundesliga: Teknik direktörlerin kazancı!
1. Jupp Heynckes (Bayern München): 5 Milyon Euro
2. Jürgen Klopp (Borussia Dortmund): 2,5 Milyon Euro
3. Thomas Schaaf (Werder Bremen): 2 Milyon Euro
4. Lucien Favre (Borussia M’gladbach: 1,5 MilyonEuro
4. Bruno Labbadia (VfB Stuttgart): 1,5 Milyon Euro
4. Armin Veh (Eintracht Frankfurt): 1,5 Milyon Euro
7. Thorsten Fink (Hamburger SV): 1,4 Millionen Euro
8. Mirko Slomka (Hannover 96): 1,2 Millionen Euro
9. Marco Kurz (TSG Hoffenheim): 1 Milyon Euro
10. Dieter Hecking (1. FC Nürnberg): 900.000 Euro
11. Thomas Tuchel (Mainz 05): 800.000 Euro
12. Mike Büskens (Greuther Fürth): 600.000 Euro
13. Christian Streich (SC Freiburg): 500.000 Euro
13. Sascha Lewandowski (Bayer Leverkusen): 500.000 Euro
13. Markus Weinzierl (FC Augsburg): 500.000 Euro
16. Norbert Meier (Fortuna Düsseldorf): 450.000 Euro
17. Jens Keller (Schalke 04): 240.000 Euro
Artık Hecking muhtemelen Wolfsburg'da çok daha başka bir rakamı kazanıyordur..
Santi-Lukas
Eğer Arsenal topa sahip olmaktan vazgeçer, iyi bir savunma yaparsa Bayern'i Allianz Arena'da yenebilir. O silahları mevcut en azından. Maçı şimdiden kafamızda oynayabiliriz. Soru şudur: 90 dakika boyunca ceza sahasının çevresinden kaleye gitmek isteyecek olan Bayern akınlarını kesebilir mi? bu sırada ileri çıkan Bayern beklerin boşluğundan Leverkusen gibi faydalanabilecek Theo Walcott ve Podolski gibi iki önemli yıldıza sahip.. Hızlı ataklarla golü bulabilir mi? Belki golü bulacaktır ama o savunma yetisine sahip mi bak onu kestiremiyorum işte..
Hülasa bu iki güzel adam için ben bu takımın maçlarını izliyorum.. Seviyorum da!
Son 16!
En azından görünürde daha iyi bir kura seçimi yoktu. Malaga'yı dahi ben Schalke'den tehlikeli bulurum zira teknik direktör orada fark yaratıyor kadro kalitesinden ziyade.
Burada ise kadro oldukça kaliteli.
Huub Stevens'in görevine son verdi Schalke. 6 maçlık bir bunalım sürecini daha kötü yönetemezlerdi. Dolayısıyla bugünden bir şey söylemek çok mantıklı değil.
Hatırlayn iki sezon önce Magath'lı Schalke nasıl oynardı? Gol yemeden savunmasıyla puanları toplar, geride kalabalık durarak kontra takımı hüviyetineydi. Valencia'yı geçtikten sonra Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçlarında ise teknik direktör Ralf Rangnick oldu.
Takım birden kimlik değiştirdi, önde basan açık oynayan ve gollü maçların öznesi oldu. İnter'i de deplasmanda beşlediler v.s.
Şimdi U 17'den Jens Keller takımın başına geçti ama ben bunun söylenenin aksine kalıcı olduğunu düşünmüyorum. Sezon sonuna kadar kalacak deniliyor ama en fazla iki mağlubiyette gönderilecektir. Kupadan elendiler ve kredisi fazla yok. Yeni bir teknik adam gelir diye düşünüyorum eğer ekstrem bir performans olmazsa.
Schalke'nin en önemli sorunu savunma. Evlerinde son oynadığı Avrupa maçlarının neredeyse yüzde 90'nında gol yemişlerdir. Hücumu çok iyi. Bu yüzden Galatasaray devre arasında en azından bu turu geçmek adına savunmasını oturtması ve bu bölgeye gerekirse takviye yapması gerekir. Schalke'yi geçmek istiyorsa savunma burada büyük rol oynayacaktır. Gol atılır, önemli olan bu takım karşısında yeter sayıda gol yememek!
Juventus ise iyi bir kura çekti. Savunma futbolu oynuyorlar ama Juve için bu çok bir şey ifade etmiyor. Real Madrid'i , Barça'yı ve hatta Bayern Münih'i bu tarz futbol fazlasıyla korkutabilir ama Juve bu sene inanılmaz. Sezon içerisinde de kapanan rakipleri aşmakla vaktini harcadığı için Celtic savunması çok da sorun çıkartmayacaktır.
Bayern Münih genelde Real Madrid, Man U filan çekiyordu ama bu sefer Arsenal oldu. İlginç bir karşılaşma olacak. O hakimiyeti Arsenal karşısında gösterebilecekler mi merak ediyorum ama bu turun net favorisi tartışmasız Bayern Münih.
Şöyle bir ihtimal de var.
Arsenal her sene yılın bir döneminde müthiş oynuyor, forma giriyor karşılarına kim çıksa devirebilir şeklinde ilerliyor. İşte bu dönemde karşılaşma olursa tadından da yenmez. Podolski eski takımına karşı oynayacak.. Topa sahip olma sevdasında iki takım da kozlarını paylaşacak.. Bir tarafım Bayern ama diğer önemli bir kısım da Podolski der, Arsenal, Wenger der.. Bekleyip göreceğiz.. Sonucunu en çok merak ettiğim karşılaşmalardan birisi de budur.
Galatasaray eşleşmesini bir kenara koyarsak en çok izlemek istediğim karşılaşma Dortmund-Shakhtar mücadelesi olacaktır. Sonuçtan bağımsız oyun üstünlüğü kimde olacak? Her iki takımın da planlamış, organize olan set hücumlarına kim nasıl önlem alacak? Gerçekten merak ediyorum ve şu takım turu geçer diyemiyorum. Eğer ki birbirlerine rakip olmasalar önlerindeki Barça hariç her takımı geçebileceğine inandığım Dortmund ve Shakhtar'ın rakip olması hem güzel hem de birisinin elenmek zorunda olması kötü.
Bu iki takım umut veriyor, doğru planlama ve istikrarlı yönetim sonucu devlerin devrilebileceğine dair önemli bir ayrıntıdır.
Milan çıkışta olsa da Barça karşısında şansı yok denecek kadar az.
Hiç şüphe yok ki en çok merak edilen maç Real Madrid-Manchester United. Şahsen ben burada çok net Madrid'i favori görüyorum ama sonuçta iki büyük takım karşılaşıyor. Sen kalk dört maç sonucunda grup liderliğini garantile, Madrid'i çek.. olacak iş değil!
Valencia ise yeni teknik adamıyla farklı bir şekilde çıkacaktır PSG'nin karşısına.
Güzel maçlar ve futbol bazen çok keyifli..
19 Aralık 2012
FİFA Aralık Ayı Sıralaması
Kolombiya'nın yükselişi Falcao ile doğru orantıda gelişiyor ama asıl dikkat çekici atakları İsviçre ve Ekvador yapmış. Buradan da yeri gelmişken başta İddaa bayisi olmak üzere pek çok insan "Ekvador" ülkesini "Ekvator" olarak yanlış yazıyor, dikkat edelim. En büyük düşüş ise bu listenin başlarında görmeye alışık olduğumuz Brezilya ve son dönemin formsuz takımı Uruguay..
Türkiye ise iki basamak geriledi ve 40. sırada kendisine yer buldu.
Devrenin yıldızları!
Frank Ribery
Bana göre futbol yeteneği ortalamanın üzerinde olsa da "süper star" seviyesinde değil. Lakin bu adam bu oyunu öyle zeki oynuyor ki sizin saliselik hatanızı asla affetmiyor.
Şu ikili ve hatta üçlü sıkıştırmalardan bu sezon sıklıkla başarıyla çıkmıştır.
Sezonun pek çok yerde en iyi oyuncusu olarak gösteriliyor.
Çok basit bir çalım ve Gomez ya da Mandzukic golü atıyor.
Bir defans oyuncusu olsam sanırım en çekineceğim oyunccuların başında Ribery gelirdi. En ufak bir hatanızı golle değerlendiriyor..
Stefan Kiessling!
2012 yılında 21 gol atarak sezonun bir açıdan en çok gol atan Bundesliga oyuncusu oldu. İlk devre en fazla ikili mücadeleye giren yine o oldu. (656). En fazla kafa topu mücadelesine yine o çıktı. (317) Elbette bunun doğal sonucu olarak kaleleri kafasıyla en çok yoklayan yine o oldu. (27) Bu başarılara rağmen milli takıma seçilmedi. Bu tartışma sanırım dünyanın her yerinde aynı şekilde..
Kiessling'i Hyypia ve Lewandowski yeniden yarattı dersek yanılmış olmayız..
Nürnberg'de oynuyordu, bebe yaşta kardeşimin en sevdiği oyuncuydu, büyük yıldız olacak diyorduk..
Aslında oldu da!
18 Aralık 2012
Mourinho tarzı!
Bu size ilginç ya da tuhaf gelmedi mi?
Ramos gerçekten Mesut'un çok yakın arkadaşı olabilir ama yine de bu Mesut'a yapılmış "jest" teknik adama karşı çok ciddi bir başkaldırıdır. Burada soru şudur bence:
Devre arası neler yaşanmış olabilir ki Ramos böylesine önemli bir eyleme kalkışsın?
Bu eylem öyle ki Ramos'un Madrid'deki hayatını dahi bitirebilirdi.
Derler ki Mourinho öyle sert gitmiş ki Mesut'un üzerine.. Mesut ağlamış.
Yani hemen hemen böyle şeyler olması gerekiyor ki bir oyuncu zıvadan çıkıp takım arkadaşına destek vermek istesin başka türlüsü "anlamsız.
Bana göre tam bir futbol profesörü olan Uli Höeness der ki: Magath tarzı -psikoterörcüler- teknik adamlık ancak bir buçuk yıl sürer. Sonrası kaçınılmaz olarak başarısızlık olur zira oyuncular eninde sonunda seni gönderir.
Tam olarak benzer olmasa da Mourinho'nun tarzı da "bir açıdan" Magath'a benziyor.
Kulislerde konuşulan Casillas ve Ramos birliğinin "destek" mesajlarına rağmen en azından artık teknik adam Mourinho için oynamayacakları.
Bunu eleştirmiyorum. Şöyle düşünmek gerekir: Bir adam bir takımla çok kısa süre içerisinde futbol dünyanın en tepesine çıkıp en büyük başarıları elde ediyorsa bu kısa sürede yapılan manipülasyon sonucu ola gelir. Uzun vadeli olması da çok zor. İster bugün Welt'in deyimiyle "mafyatik" metotlar olsun isterse de başka türlü. Başarısını asla tartışmıyorum lakin uzun sürece dayalı olduğu vakit başarının daimi kılnması mümkün müdür orası belirsiz.
Mourinho'yu tartışmak bile anlamsız, daha çok bu başarıların altındaki adamı anlamaya çabalamak ki bu içerik de bunlardan birisidir. Lakin 3 değil 5 ya da 7 yıl bir kulübün içerisinde kalabilir mi? Futbolcular sürekli olarak bu baskıyı kaldırabilir mi orasını kestirmek zor. Ya her iki yılda bir kulüpten ayrılacak ya da oyncu kadrosunu büyük ölçüde değiştirecek.. Real Madrid'de Cassilas'ın başını çektiği İspanyol grup silahlarını çekti çekecek..
Ramos'a bu tepkiyi verdirtecek kadar devre arasında neler yaşanmıştır'ın içeriği de aynı şekilde Mourinho'nun bugünkü başarı ve başarısızlığının en önemli içeriği olsa gerek..
Magath kendi başarısının içeriğinin farkında olarak çeşitli önlemler aldı. Bence Mourinho için de gitme vakti geldi. buradan gidip bir başka kulüple şampiyon olup Şampiyonlar Ligi'ni kaldırabilir bu çok başka..
Rakamlara Bundesliga!
Bundesligada ilk yarı sona erdi. İlk yarının bazı istatistiki verilerine bakmakta fayda var.
En çok gol atan oyuncu: Stefan Kiessling
Geçen sezon Hyypia ve Lewandowski ikilisi geldiği andan itibaren Kiessling ve takım kaptanı Rolfes bir başka oynuyordu. Özellikle Kiessling "defansif forvet" tanımına oturan oyun yapısı bir yana attığı gollerle de dikkat çekiyordu. Eğer vaktim olursa ilk inceleme altına alınacak takım bu sene her açıdan bundesligada "marjinal" kalan dizilimi ve oyun felsefesiyle Leverkusen olacaktır zaten.
En çok koşan takım: Stuttgart: maç başına 119.9 km!
Sezona çok kötü bir başlangıç yaptılar. Labbadia yönetimi altında 7 maç üst üste kazanamadılar ilk defa ve fakat sonra düzeldi işler. Çok koşmasına rağmen topa az sahip olan bir karaktere sahip. Çok önemli ayrıntı "rakibi hücum pozisyonunda hazırlıksız yakala" prensibini işleten takımların başında geliyor. Çok koşuyorlar, topa sahip olma oranları düşük ve fakat olabildiğince de golcü bir takım..
En "sprinter" takım Borussia Dortmund: Maç başına 188 Sprint!
Oyunun felsefesi buraya bağlı biraz. Topa sahip olduğun anda çok hızlı bir şekilde atağa kalkmak. Rakipler henüz yerleşim almadan da fişi çekmek. Kenar forvetleri takımın yıldızları olduğu gibi savunmanın da asli unsurları. Götze kenarda beklemiyor, Reus ileride durmuyor. Takım savunmasına katılıyorlar ve topa sahip olduklarında ise her şey çok kısa süre içerisinde değişiyor.
En fazla faul yapılan oyuncu: Diego 63
Yıldıray Baştürk'e benzetiyorum bazen. Kalçasını, omzunu velhasıl vücudunun her yerini çok iyi kullanıp topu ancak faul ile alabilecek konuma getiriyor. Özellikle Magath'ın gidişi sonrası form grafiğindeki artış inanılmaz. Daha da iyi olacak gibi..
En iyi sprinterler 1. Harnik (Stuttgart) 478
2. Inui (Frankfurt) 467
3. Piszczek (Dortmund) 446
Bu size aslında Dortmund ile Stuttgart arasındaki benzerliğin şifrelerini de verebilir. Stuttgart presi Dortmund kadar etkili değil ve daha stratejik ve belirleyici zaman ve alanları kapsıyor. İstediği anda istediği bölgede.. Dortmund ise rakip takımda top bir saniye dahi kalmasın felsefesiyle hareket ediyor. İkisinin de hücum gücü hızlı oyuncular sahanın hızlı bir şekilde kat edilmesine bağlı. Harnik Bundesligadaki en underrated oyuncuların başında geliyor zaten. Her şeyi ortalama olan bir oyuncu bu kadar nasıl verimli olur, inanılması güç. Çok ama çok iyi bir kenar forvet. Misal Galatasaray'ın böyle bir kenar adamına ihtiyacı var. Bir golcüden daha fazla etkili olabiliyor skor anlamında... Keza sezon başında "bir milyon euro" bedeli olan İnui'yi alıp Amrabat'a 8 mily. vermeselerdi hayat hem sportif hem de ekonomik açıdan Galatasaray için çok daha iyi olabilirdi.
En güzel kontra oyuncuları:
1. Schürrle (Leverkusen) 10
1. Schürrle (Leverkusen) 10
2. Ibisevic (Stuttgart) 9
3. Arnautovic (Werder) 8
Kontra atakların sonucunda kaleye isabetli şut çeken oyuncular bunlar. Leverkusen ve Stuttgart'ın bir anlamda oyun anlayışı biraz buna yönelik. Pek çok Leverkusen atağı hali hazırda kendi yarı sahasından başladığıve Schürrle'nin hızını da eklediğinizde bu listede liste başı olması kadar olağan bir durum yok. 4'lü defansın önündeki 3'lü defansif orta saha sıklıkla kendi yarı saha çizgisinde hücum planını kurgular. İbisevic de keza aynı şekilde Stuttgart'ın oyun felsefesi sonucu.. Şaşırtıcı olan Arnautovic. Bu sezonki Bremen belki de Schaaf'ın geldiği günden bu yana en "farklı" takımı oldu. Stratejisi ve oyun anlayışı neredeyse baştan aşağı değişti. Onun bir sonucu da Arnautovic'in bu kenardan boş alanda ilerleyip kaleye yönelmesidir.
En savaşçı oyuncular:
1. Kiessling (Leverkusen) 656 2. Szalai (Mainz) 536
3. Lewandowski (Dortmund) 526
İşte bu "yeni futbol". Savunma önde başlar felsefesinin en önemli göstergesidir. Üç forvet geçen 17 maç içerisinde en fazla ikili mücadeleye girmiş oyuncu oluyorsa oturup düşünmek gerekir. Mario Mandzukic ile Mario Gomez arasında fark yok derler ama bu büyük bir yanılsamadır. Mandzukic de her maç on bir çıksaydı bu listeye girerdi ya da Bayern topa o kadar çok sahip oluyor ki bu rakamlara ulaşması zor olurdu lakin Gomez ile farkı burada. Artık forvetler savaşmak zorunda ve takım savunması kesinlikle hücumdan başlar.! Ki zaten yıllar yıllar önce Kiessling'i Galatasaray'a Hakan Şükür'ün devamı niteliğinde fazlasıyla istemiştim.. Çok iş yapardı, çoook..
En iyi savaşçılar:
1. Stranzl (Gladbach) 74,8 %
2. Papadopoulos (Schalke) 70,0%
3. Naldo (Wolfsburg) 69,7 %
Burada ise ikili mücadele kazanma oranı en yüksek üç oyuncu bulunuyor. Hummels'in listede olmaması ilginç. Naldo'nun sakatlık belasından kurtulup istikrarlı bir şekilde oynaması ve bu oranı yakalaması güzel. Papadoupoulos ise zaten geleceğin stoperleri arasında yer alıyor.
Bir maçta en fazla topla buluşan oyuncular:
1. Schweinsteiger (Bayern) 93,2
2. Ribery (Bayern) 88,8
3. Lahm (Bayern) 88,4
Şaşırdınız mı? Hayır. 3 tane Bayern Münih oyuncusu. Topla oynama konusunda Barça seviyesine yaklaştı derken bunu söylüyorduk. Yense de yenisle de topa sahip olma oranı değişmiyor. Dağıtıcı rolündeki Schweinsteiger zaten her sene bu listenin başında yer alıyor ama sağdaki Ribery ile solda atakların büyük bir kısmını başlatan bek Lahm'ın ilk üçün içerisinde olması da sanırım Bayern'ün neresinin güçlü olduğunu yeterince iyi anlatıyor.
Sezonun Bild'e göre en iyi ortalamaya sahip futbolcuları ise Frank Ribery, Mario Götze ve Frankfurt kalecisi Kevin Trapp
Tuchel --> Schalke!
Schalke bana göre büyük bir hata yaparak Stevens'ı gönderdi. Şimdi yerine ne büyük aday bu akşam kupada rakibi olan Mainz'ın başarılı teknik direktörü Thomas Tuchel.! (Tomas Tu'hıl)
Mainz tarafı anlaşmanın feshi için 30 istiyordu ama şimdi biraz daha yükseltmişler. 60 milyon euro diyor 2015'e kadar sözleşmesi bulunan Tuchel'in serbest kalabilmesi için!
Elbette bunlar gerçek dışı rakamlar ama Tuchel oldukça iyi bir alternatif. O Schalke kadrosuna çok iyi gelir ve fakat o tarafın asıl sorunu devre yaklaştıkça transfer görüşmelerini arttıran Huntelaar, Farfan ve Holtby'dir.
Tuchel giderse ilginç olacak zira Ruhr derbisinin iki ezeli takımına Mainz teknik adam servisi yapmış olacak. Önce Klopp'u Dortmund'a gönderdiler şimdi de Tuchel'i Schalke'ye gönderecekler..
Dortmund kadar sabır gösterebilir mi Schalke bir teknik adama, asıl mesele budur.
Devre arası hem ülkemizde hem Avrupa'da geçmiş yılların aksine çok daha hareketli geçecektir diye düşünüyorum.
Bekleyip görelim..
17 Aralık 2012
oi va voi - hora
It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
Construction of a family
Bir aile kurmak
Of difference and simile
Farklılıklardan ve benzerliklerden
What I give you and you give me
Sana ne verdim ve sen bana ne verdin
It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
This tribal sense of dignity
Asaletin bağlı olduğu bu duygu
Of tolerance and unity
Hoşgörü ve birlikten
Of prejudice and bigotry
Önyargı ve bağnazlıktan.
It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
A web of who we'd like to be
'Kim olmayı istiyoruz'un oluşturduğu ağ
Let's cut and paste our memory
Hadi hafızalarımızı kes yapıştır yapalım
A dark and timeless industry
Karanlık ve modası geçmeyen endüstri
It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
A strength and solidarity
Dayanma gücü ve dayanışma.
A dazed, confused desire to find
Bir sersem ,şaşırmış arzuluyor bulmayı
A place and time in history
Bir yer ve zaman tarihin içinde.
It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
Or how the sheer majority
Veya salt çoğunluğun size
Impose a predetermined badge
Önceden belirlenmiş bir yaka kartını nasıl empoze ettiğiyle
And wait to judge you silently
Ve sessizce sizi yargılayışlarını beklemenizle.
It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
A retrospective odyssey
Geriye dönük bir yolculuk
But where I live and who I meet
Ama nerede yaşadım ve kimleri tanıdım
Are stronger in defining me
Bunlar beni tanımlamada etkisi büyük olanlar./ beni ben yapan şeylerdir.
Brezilyalı kaleci Evanildo (El Jaish) + Diamanti
Arkadaş bu nasıl serbest vuruş kullanmaktır ya? Bir de Brezilyalı.. Üzüldüm zira şu vuruş kendi kalesine gol olsaydı hak ettiği değeri görecekti derim ben.
Bir de bunun korner versiyonu var ki çok beğendiğim oyuncu olan Diamanti sahne alııyor.
Kafa vurmak için bekleşen oyuncuların hayal kırıklığı kadar taş düşsün başına Diamanti!
Raul Meireles ve Hakemlerin Saygınlığı
Hakemlerin otoritesi, hakemlerin saygınlığı v.s.
Sizce kaç maç ceza alır? Kaç maç ceza alması gerekir?
Gerçekten merak ediyorum, burada bu harekete "yorum" nasıl olacaktır..
Hep beraber bekleyip görelim.
Meireles'in on ya da yirmi maç ceza alması kimsenin hoşuna gitmez. Rakip takım taraftarları için de söylüyorum bunu. Burada merak edilen, böylesine ilginç bir tepkinin karşıda nasıl bir yorumanacağı.
"gay" dedi bana dese ve mesela Meiereles çıkıp da "bu işaret aslında şudur" dese buna kim nasıl itiraz edebilir?
Diğer açıdan hakemin bana göre saygınlığını "sıfıra" indiren ve karizmasını her bakımdan biçen bir tavırdır. Ama iş resmiyete dökülürse çıkacak sonuç çok başka olabilir.. Bekleyip görelim
Meireles'den açıklama geldi:
"Hakeme, bu maça kadar gördüğüm kırmızı kart sayısının sıfır olduğunu ima etmeye çalıştım. Ayrıca hakeme hakarette bulunmadım, küfür de etmedim" dediği öğrenildi.
Meireles'in on ya da yirmi maç ceza alması kimsenin hoşuna gitmez. Rakip takım taraftarları için de söylüyorum bunu. Burada merak edilen, böylesine ilginç bir tepkinin karşıda nasıl bir yorumanacağı.
"gay" dedi bana dese ve mesela Meiereles çıkıp da "bu işaret aslında şudur" dese buna kim nasıl itiraz edebilir?
Diğer açıdan hakemin bana göre saygınlığını "sıfıra" indiren ve karizmasını her bakımdan biçen bir tavırdır. Ama iş resmiyete dökülürse çıkacak sonuç çok başka olabilir.. Bekleyip görelim
Meireles'den açıklama geldi:
"Hakeme, bu maça kadar gördüğüm kırmızı kart sayısının sıfır olduğunu ima etmeye çalıştım. Ayrıca hakeme hakarette bulunmadım, küfür de etmedim" dediği öğrenildi.
Galatasaray-Fenerbahçe 2-1
Derbide koreografi çok güzeldi. Atmosfer harikaydı. Maç
içerisinde oyuncuların büyük bir bölümü oldukça iyi niyetliydi. Futbol için
aslında ortam muazzamdı ama doksan dakika sonunda futbol sizi tatmin etti mi
derseniz, hayır.
Daha iyi olan kazanmadı daha az isteyen kaybetti. Fenerbahçe taraftarları maç içerisinde oluşan ayrıntılarla ilgilenmek yerine 90 dakika içerisinde rakip kalede üretebildiği pozisyonları saymaları gerekir. Galatasaray ise önemli bir galibiyet elde etti ve bu sezonun ilk maçlarının ardından elde edilen bütün başarılara rağmen saha içi yeterliliği gelecek adına umut vermiyor. Konum olarak çok daha iyi oynadığı maçların arkasından dahi ede edemediği bir yerde. Bu açıdan yeni yıl için umut fazlasıyla vardır ama yapılacak olan transferler ve oyun içi hameleri önemli.
Terim'in talebeleri "sonuç" alıyor, Bu açıdan her kulvarda istediğini almış durumda ama futbol olarak her şeye rağmen tatmin etmiyor.
Galatasaray açısından derbiye bakarsak eğer;
Melo harika oynadı. Defansın önünde savunma konusunda üstün
gayreti değil top dağıtımı konusunda bu maç özelinde Selçuk’tan daha iyiydi.
Hamit sadece garanti anlayışı ve topa sahip olma yeteneği değil aynı zamanda
topla çıkışı ve o bölgeden Eboue ile beraber yaptığı savunma ve pres de maçın
fark yaratan ayrıntılarından birisiydi.
Galatasaray önde bastı, rakibi uzun topa zorladı ve oyun kurdurtmadı. Bu
konuda oldukça başarılıydı. Takım savunması zaman zaman aksaklıklar
olsa da rakibin organizasyonu çok güçlü olmadığı için motivasyonları
topu kazanmaya yetti. Sorun şu ki kazanılan toplar etkili bir şekilde kulllanılmadı.
Nedenleri çoktur ama benim görebildiklerim şunlar:
Hamit ve Amrabat yanlarına yaklaşan bekler ve orta saha ile
beraber komibasyon futbolunun merkezi olma konusunda yetkin değiller. Pozisyon üretme başarısı gösteremediler. Zaman
zaman başarılı olan pas organizasyonlarında çizgiye doğru demarke vaziyette
inseler dahi kaliteli pas ve orta konusunda yine iğstenilen seviyede olamadılar. Burak ve
Umut rakip takımın oyun kurmasını ve topa sahip olmasının önüne geçti belki ama
ileride etkili olduğu tek bir aksiyon dahi bugün ben hatırlamıyorum. Zaten iki
gol de durnan top organizasyonundan geldi ama kaçan goller var mıydı bu da
irdelenmesi gerekir. İşte bu yüzden 2 Santrforlu ama forvetsiz –Amrabat kenar
forveti değilmiş- bir takım aslında tek santrforlu ve iki kenar forvetli ve
hatta on numaralı sisteme göre çok daha defansif bir stratejiye sahip. Geçen sezon bu eksikliği Selçuk ve Melo'nun beklenmedik ofansif performansı kapatmıştı ama bu sezon fazlasıyla sırıtıyor bu.
Maçın pek çok anında boşa kaçan ve golle burun buruna
gelecek oyuncuya paslar atılmadı. Büyük emekler sonucu kazanılan paslar efektif
bir şekilde değerlendirilemedi. Üstelik bunları söylerken Selçuk ve Melo'nun görevlerini de layığıyla yaptıklarını söyleyebiliriz. Kaka ya da Diego bu takımın ihtiyacı. Bu
şekilde 15 top kazanıp 2 tane etkili atak üretmekten ziyade 10 top kazanıp 5
etkili atak geliştirmesi gerekecek belki ama doğrusu budur. Eğer ki Amrabat yerine kenardan Villa, Podolski v.s. özelliklerine sahip bir başka oyuncu transfer edilseydi bu sistem kusurlarını gizleyebilecekti. Şu durumda Emre'den Engin'den çok bir farkı olmayan Amrabat ile Galatasaray "hücumda" sorun yaşamaya devam ediyor.
Galatasaray’ın bu sorunları teknik direktörün çözmesi
gereken “teknik” meselelerdir ve fakat iyi olduğu ayrıntı ise istekli oyunu ve
tam saha presi en azından rakibine göre çok daha iyi bir şekilde kotarmasıdır. Top
rakipteyken alanı kapama, rakibin oyun kurmasını engellemesi ve maçı isteyen
oyunculara sahip olmasıdır. Bana göre maçın en iyi adamı Melo’dur. Hamit ve
Semih’in yanı sıra Selçuk’un da görevlerini layığıyla yaptıklarını
söyleyebiliriz. Selçuk ve Melo'nun katılımıyla beraber savunmada aksaklıklar oluşuyor.
Fenerbahçe ise bana göre çok kötüydü. Takım olarak maçı bu
kadar az isteyen bir topluluğu uzun zamandır görmedim. Belki bana kızacaklardır
ama “Emre” bu maçın en önemli eksiğiydi diğer tarafta Melo bu maç özelinde en
büyük artısı olduğu gibi. Orta sahada topu aldığınız vakit Fenerbahçe’de dikine
gidebilecek tek bir orta saha yok. Top kenarlara aktarıldığı vakit ise Alex
gibi topu saklayıp pozisyon üretecek yani atağın başlangıç noktası olabilecek bir oyuncusu
yine yok. Bakın bu takım çok iyi reaksiyon verebilir ama aksiyon üretme konusunda yetkin olması için eksik noktalarnı gidermeleri gerekir.
Mehmet Topal, Meireles ve Baroni.
Bu üçünün de her şeyden önce hırsı yeterli değildi. Hemen hepsi rakibi karşılamaya yönelik tavır geliştirebilir ama topa sahip olduklarında bu üç isim de ön alana topu süremez, dikine ilerleyemez, yanındakileriyle üçgen oluşturup topa sahip olamaz. Topla ilişkiyi ele alırsak "lider" olamazlar. Baskı kurabilirler, rakibi oynatmama konusunda başarılı olabilirler ama topa sahip olduklarında baskı karşısında direnemez. Topu tutma konusunda ise yetkin olmaları çok zor. Fenerbahçe’nin bu açıdan tek seçeneği Gökhan Gönül ile Kuyt’un oluşturacağı sağ birlik. Bu şekilde baktığınızda Kuyt bu takımın en vazgeçilmezidir sahip olduğu özellikler nedeniyle. Meireles ve Sow’un da katılımıyla bu sağ kenar aksiyonları güzelleşebilir ama tek seçenekli bir takım olmak aynı zamanda önlem alınması da oldukça kolay olur. Mevzubahis konu ya da sıkıntı Meireles, Topal ya da Baroni değil üçünün de oynaması.
Bu üçünün de her şeyden önce hırsı yeterli değildi. Hemen hepsi rakibi karşılamaya yönelik tavır geliştirebilir ama topa sahip olduklarında bu üç isim de ön alana topu süremez, dikine ilerleyemez, yanındakileriyle üçgen oluşturup topa sahip olamaz. Topla ilişkiyi ele alırsak "lider" olamazlar. Baskı kurabilirler, rakibi oynatmama konusunda başarılı olabilirler ama topa sahip olduklarında baskı karşısında direnemez. Topu tutma konusunda ise yetkin olmaları çok zor. Fenerbahçe’nin bu açıdan tek seçeneği Gökhan Gönül ile Kuyt’un oluşturacağı sağ birlik. Bu şekilde baktığınızda Kuyt bu takımın en vazgeçilmezidir sahip olduğu özellikler nedeniyle. Meireles ve Sow’un da katılımıyla bu sağ kenar aksiyonları güzelleşebilir ama tek seçenekli bir takım olmak aynı zamanda önlem alınması da oldukça kolay olur. Mevzubahis konu ya da sıkıntı Meireles, Topal ya da Baroni değil üçünün de oynaması.
Alex sonrası özellikle Gladbach maçında Fenerbahçe çok iyi
oynadı, çok fazla koştu. İki maçlık bir onur mücadelesi vardı. İnanırım ki
Fenerbahçeli futbolcuların ve hatta teknik adamın deplasmandaki Gladbach maçına
verdiği önemin onda biri ancak bu derbiye verilmiştir. Bu açıdan bir
manipülasyon ya da Alex’in gidişinin
daha fazla can sıkmaması için oyuncuların ve teknik adamın ekstrem mücadelesi
vardı orada. Bugün sahaya Fenerbahçe’yi yatırdığınızda bu orta üçlü oyun kurma
ve topu tutma konusunda kaliteli rakiplere karşı sorun yaşar.
Şu kadro yapısı ve oyun anlayışı ile üzerine doğru gelen rakipleri oyunu kenarlara
taşıyarak sonuca gidip deplasmanda sıklıkla başarı kazanabilir. Avrupa Ligi’ndeki
güçlü rakipler karşısında da bu geçerlidir ama Türkiye’de deplasmanda dahi kontrollü
oynayacaklara karşı yine sorun yaşayabilir zira oyuncu motivasyonu konusunda
sıkıntı yaşanıyor. Şu bir gerçek ki taraftarın dışında oyuncuları ayağa
kaldırma konusunda Aykut Kocaman’ın performansı yeterli değil. Avrupa'da deplasmanda oyun anlayışı, içeride ise taraftarın motivasyonu takımı ayağa kaldırıyor ama Türkiye'de deplasman maçlarında özellikle geriye düştüğünde işi çok zor.