26 Ocak 2013
Selçuk mu Sneijder mı?
Zor bir karar..
Selçuk'un şutlarından frikiklerine kadar kaleye gönderdiği topların isabet ve aynı zamanda "tehlike yaratma" oranı bir hayli iyi. Bunun bi ortalamasını çıkarsak fena olmaz aslında. Boşu yok desek yeridir. Üstelik Selçuk çok önemli ve "kilit" maçlarda serbest vuruştan gol atarak kazanılan şampiyonluğa bu açıdan yaptığı katkı inanılmaz..
Diğer yandan bu konuda Sneijder da oldukça iyi. Şutları da frikikleri de üst düzey.. Stankovic'e bırakmak istemeyen adam Selçuk'a bırakır mı?
Bence tek çözüm yolu var: Taş, makas, kağıt.. Kazanan topu alır.
Alamancı İrina
Hayır ihtiyacın yok senin arkadaşım..
Yalnız arkadan Ronaldo şöyle gelip "taş kesin ulaaan" dese şaşırmazsın, o derece moda girmiş.
Bu sefer olmadı
Sezonun başında bu hamle tutmuştu. Sadece Nürnberg değil o süreçte bütün takımlar Dortmund'a bunu uyguladı. Hücum organiasyonlarının belki de en önemli oyuncusu konumunda Hummels'a adam markajı verip baskı yaparak Dortmund'un düzenine çomak sokmak...
100'e yakın ve bazen bu sayının da üzerinde topla buluşan Hummels ilk devredeki Nürnberg maçında topla 39 kez buluşmuş ve Nürnberg bir puanı da Hecking döneminde kapmıştı.
Bugün yine Pekhart bu baskıyı yaptı ama takım savunmasının bir parçası olamadığı için çok da işe yaramadı. Özellikle Kehl'in bu hamleye hazırlıklı olarak geriye çekilip oyun kurması, boşta kalması bu hamleyi etkisizleştirdi. Sadece Hummels'i daha az topla buluşmasını sağlamasının dışında farklılık yaratamadı.
İlkay muazzam oynadı. Penaltıya neden olacak o ara pasının dışıında çok iyi toplar çıkardı. Götze, 74 Hollanda'sının Johann Cruyff'ü gibiydi. Defansif orta saha'dan sağ sol kenara kadar sahanın her yerinde "denge bozucu" rolüyle Klopp'un elini rahatlattı, ikinci golü hazırladı. 6 hafta süren sakatlık sonrası çıktığı 8 maçta 5 gol atan Kuba ise son günlerin kahramanı.. Bu maçın kırılma anı ise Pekhardt'ın kafasını çıkaran kaleci Weidenfeller.. Eğer Nürnberg öne geçebilseydi her şey çok başka gelişebilirdi.
Maçın en fazla topla buluşanı lkay Gündogan 147 kez Topla buluştu (126 Pas), Felipe Santana 127 (111), Kehl 95 (81 Pas), Götze 88 (66 Pas) ve Hummels sadece 58 (44 Pas). Başarılı pas oranı: 91%. Bu oranı rakip takım yakalıyorsa "doğru pres" yapamadığınzın en net göstergesidir.
Diğer açıdan artık Hummels'e baskı yaparak Dortmund'un oyununu bozma dönemi sona erdi.
24 Ocak 2013
22 Ocak 2013
Against Modern Football!
UEFA Ajax'ın Şampiyonlar Ligi Manchester City karşısında oynadığı maçta açtığı pankarta ceza kesti. Provake edici buldu.
Neden?
Modern futbola karşı olmak suç değil. Bu pankartta isim yok.. Şeyh göndermesi PSG'den City'e kadar pek çok kulübe olabilir. Rengine bakılırsa Manchester City olduğu anlaşılıyor. Lakin bu fikir özgürlüğü kapsamında ele alınamaz mı?
Almanya'da kulüplerin yüzde 51 hissesi satılamaz ve bu 50+1 kuralı tartışmaya açıldığında sıklıkla "Şeyhleri bu şekilde dışarıda tutuyoruz ya da buna karşıyız" argümanarı havada uçuşur. Pek çok üst düzey yönetici de dalgasını geçer, absürdlüğünden dem vurur ve karşı olunduğu da açık bir şekilde dile getirilir.
Ne bir suçtur ne de cezası olur bunun.
França
Hannover'in transfer politikasına bayılırım. Çok uzun süre izliyorlar ve sıklıkla hedefi on ikiden vuruyorlar. Bu hafta muhteşem gol atmış El Diouf mesela uzun süren takibin sonucunda oyuncu Ferguson'un da takibine girince Manchester United'a kaptırıyorlar ama peşini bırakmayıp oradan da bir şekilde transferi bitiriyorlar.. Abdellaoue keza.. Maliyeti düşürmek ve yanlış transfer yapmamak için çok ciddi çalışma yapıyorlar..
Lakin geçen devrenin flaş ekiplerinden olsalar da yedikleri gol adedi lig sonuncusu Fürth hariç diğer bütün takımlardan fazla olunca biraz şaşırmışlar gibi sanki. Stoper bek ve defansif orta saha gibi savunmaya yönelik pek çok yeni oyuncu takviyesi yapıldı. Bunlardan birisi de Coritiba'dan alınan 21 yaşındaki França oldu. Şöyle tanıtıldı oyuncu:
"21 yaşında.. fizikli, 190 boyunda.." 88 Kilo"
Önemli bir hamleydi zira oyuncunun bonservisine Hannover'e göre yüksek bir miktar olan 1.3 milyon verildi. Abdellaoue dahi 1 milyon v.s. Bu şekilde tanıtıdı çünkü menajerinin bilgileri bunlar. Lakin antrenmana gelen 1.88 boyundaki Mirko Slomka kendisinden daha kısa olan França'yı görünce boyu konusunda tuhaflaştı. Kendi aralarında gidip ölçtükten sonra çıkan sonuç 1.81.. Daha sonra daha detaylı bir ölçüm sonrası kayıtlara da 1.82 olarak geçti. Resmi olarak adam her yerde 1.88 olarak geçiyor ki savunmada bu fark fazlasıyla önemlidir.
Scmadtke ise bunu fark ettiklerini ama buna rağmen transfer ettiklerini ekledi.
BALAGUE RÖPORTAJI
Bu biyografinin yazarıyla yapılmış bir röportajı okurken dikkat çekici bir kaç ayrıntıyı buraya taşımak istedim.
.. Karl-Heinz
Rummenigge dahi Guardiola ile olan ilk karşılaşmasında onun kişiliğinden ve
çevresine yaydığı aurasından etkilendiğini belirtti. Guardiola’nın sırrı nedir?
O sadece iyi bir antrenör değil çok büyük bir teknik
direktör. Verdiği kararların büyük
çoğunluğu doğrudur. Ama onun sırrı şudur: Seni karakteri, karizması ve
kelimeleriyle hipnotize ederek nerede istiyorsa orada olmanı sağlıyor. Bunu
oyuncularına yaptı, takıma yaptı, gazetecilere ve hatta bana bile yaptı. Bu kitabı yazmaya başladığımda ben Espanyol
taraftarıydım ama sonunda onun değerini fazlasıyla anladım
Daha sonra Guardiola ve Mourinho arasında sanılanın aksine
benzerliklerin çok fazla olduğuna dikkat çekiyor. Guardiola’nın oyuncularını
onlardan en iyi performansı alarak koruduğunu belirtirken Mourinho’nun ise
savaşı ön plana çıkarıp “Bütün dünya bize karşı” söylemiyle yükselttiği
psiko-terör tekniklerini kullanıyor.
-Guardiola’nın en
önemli meziyetlerinin başında yıldızlarla iyi anlaşması geliyor sanırım
Kesinlikle katılıyorum. Zaten Barça, Real, Bayern Münih gibi büyük
kulüplerde teknik adamlığın en zor kısmı bursıdır. Eskiden Johan Cruyff’ün
yardımcısı ve sonra Barça antrenörü olan Carles Rexach teknik adamlığın yüzde 30’unun saha içiyle ilgili olduğunu
ve geride kalan kısmın sahanın dışında olup biten pek çok meseleyi yönetmek
olduğundan bahsetmişti. Guardiola da
burada oyuncularından en iyi performansı alarak bu problemleri çözüyor.
-Guardiola 2008-12
arası Barça’da antrenör oldu. Messi ise 2009’dan itibaren 4 yıl arka arkaya
dünyanın en iyi oyuncusu oldu. Messi tüm
bu başarısını Guardiola’ya borçlu diyebilir miyiz?
Onun yeteneğinin daha önceden de farkına varılmıştı. Ben
Guardiola öncesi Frank Rijkaard ile
konuştuğumda Messi’yi kenardan merkeze kaydırma fikri olduğundan bahsetmişti.
Burada Rijkaard'ın bu fikri ertelemesinin nedeni oyuncuların bu yeni oyun sistemini anlaması gerektiğini düşünmesiydi. Guardiola önce Samuel Eto’o
ve sonra İbrahimovic ile merkez forvetli oyunu devam ettirdi ama en sonunda her
şeyi Messi’nin üzerine kurdu.
Guardiola için Münih’te
ne gibi sorunlar olabilir?
Eğer benim kitabımı okursanız onun ne kadar komplike bir
karaktere sahip olduğunu görebilirsiniz. Takıntılıdır. Bütün enerjisini işine
verir. Bu başarı olduğunda güzeldir ama tehlikeli tarafları da vardır. Eğer söz
konusu antrenörlük başarısı ise benim başarılı olacağından en ufak bir şüphem
yok.
21 Ocak 2013
Yolanthe & Jessey Sneijder
Görülen o ki Sneijder'ın ilk evliliğinden olan oğul Jessey ile Yolanthe'nin ilişkileri süper.. Çok hoşuma gitti bu foto..
Televizyon izliyorlarmış..
Sneijder Transferi Hakkında
Galatasaray uzun zamandır olumlu haber beklediği büyük
transferini sonlandırdı. Wesley Senijder sonunda 3.5 yıllık imzayı attı. Bu
transfer pek çok açıdan masaya yatırılıp derin bir şekilde analiz edilebilir.
Maliyetinin büyüklüğü, isminin doğurduğu beklenti ve sonrasında yaşanacak
olanlarla beraber nerden bakarsanız üzerinde konuşulması gereken bir yatırım.
Maliyetinden
başlamak gerekir.. Öncelikli kulüplerin
maliyetli futbolcu alma politikası karakteri ve imkânları ölçüsünde
değerlendirilir. Burada genel geçer her kulübe özgü bir doğrudan bahsedemeyiz
ve daha çok “doğru” koşullara göre ancak geçerlilik kazanır. Borussia Dortmund uzunca bir zaman bugünkü
Beşiktaş’a benzer şekilde genç ve ucuz oyunculara yatırım yaparak başarı
kazandı ama son üç Şampiyonlar Ligi sezonunun ikisinde final oynamış Bayern
Münih en ideal kadrosunu oluşturduğu anda dahi 40 milyon tek bir transfere
harcama yapmaktan çekinmiyor. Demek istediğim odur ki Real Madrid yıldızları
alarak, Barcelona altyapısına yönelerek, Dortmund gençleri parlatarak ve Bayern
hepsini aynı anda yaparak başarılı olabiliyor. Galatasaray tarihinde bu ve
benzer yıldızları almış ve fakat bunların çok azından istediği verimi
alabilmiştir.
TERİM VE GARANTİ TRANSFER POLİTİKASI
Son dönemde Fatih Terim ile beraber “garanti transfer
politikası” çok net bir şekilde kendisini gösterdi. Melo ve Muslera Serie A’dan, Eboue, Elmander Premier
Lig’den, Ujfalusi ise La Liga’dan alındı. İspanya milli takımı ile Türkiye’ye
gol atan Riera’nın ise hem La Liga hem de Premier Lig tecrübesi vardı. Biz
diğer türlüsünü başaramıyoruz. Ben bu takımı yönetiyor olsam ya da olması
gereken nedir derseniz genç yetenek keşfine devam edilmesi, sıklıkla denenmesi
taraftarıyım ve fakat yapılamıyorsa da “mağlubiyeti” kabul edip “garanti
seçimlere” yönelmek daha mantıklıdır. Umut dahi Fransa’dan ve gol kralı Burak
Yılmaz, Alex’in Türkiye’nin en iyi oyuncusu dediği Selçuk.. Keza Real Madrid’den Hamit Altıntop.. Hepsi garanti transfer. Dikkat edin Fatih Terim’e ait özel bir
transfer olan Amrabat çok kötü olmasa da hayal kırıklığı yarattığından
bahsedebiliriz. 96-00’e gidersek eğer başarıları yine Hagi, Popescu, Tafarel
gibi “garanti seçim” olan oyuncularla sağladığını görebiliyoruz. Terim belki “yabancı” konusunda yeni yıldız yaratmıyor ama potansiyeli olan
oyunculardan da diğerlerinin aksine verim almayı çok iyi başarıyor. Onların
saygı duyacağı bir uluslararası bir isim olmasının yanı sıra bu gibi egosu
şişmiş oyuncuları yönetebiliyor. Bu transferler görünürde “sıfır risk” gibi
değerlendirilse de elde patlaması kuvvetle muhtemel. Melo konusunda başka bir
teknik direktör olsaydı bu oyuncu bu ülkeden erken bir şekilde gitmiş, maliyeti
de bir hayli konu edilmiş olacaktı. Risk belki genç yetenekten daha fazla
burada.. Ama Terim bu riskleri alarak yürüdü ve 1.5 yıldır başarılı olduğu
konusunda şüphe yok..
ARTIK İŞ SNEİJDER’DA DEĞİL YÖNETİMDE!
Burada bu parayı
verip oyuncuyu almak basit bir planın birinci parçasıdır. İkincisi ve her şeyin
başında bu oyuncudan verim alabilecek organizasyonu gerçekleştirebilmektir. Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya kalmış bir
takım Galatasaray gibi bir markayla parası da varsa Sneijder’ı da getirir, Kaka’yı
da. Burada Sneijder’ın saçma sapan haberlere konu olup öne çıkarılacağı için
ben şimdiden iddia ediyorum; suçu yok. Neden derseniz eğer; Lincoln’e benzer
bir tablo var. Benim o dönem üzerinde
durduğum konu da buydu. Bir oyuncu sizden önceki altı-yedi yıl boyunca istikrarlı
bir şekilde oynamış, takıma katkı sağlamış ve size gelince sorun yaşıyorsa bu
sorunun sizden kaynaklandığına dair önemli bir veridir. Lincoln misal her ne kadar Fenerbahçe’ye
Şampiyonlar Ligi’nde goller atıp gözümüzün önünde oynamış olsa da daha çok
benim görebildiğim bir oyuncuydu. Burada Sneijder’in kalitesini, geçmişinde
yıllar boyu üst düzey takımlarda sergilediği performansı artık tüm Türkiye
biliyor. Mesele bu oyuncu ne olursa, nasıl bir karaktere sahip olursa olsun “verim
alma becerisi” göstermektir.
GİTTİĞİ HER TAKIMDA BAŞARILI OLDU
Sneijder bir Quaresma
değil her şeyden önce. Q7’nin yedek olup
kadroya giremediği noktada Sneijder takımı Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldırmasında
büyük rol oynamış değerli bir oyuncu. Q7 ile Portekizin başarısı olmadı belki
ama Sneijder ile Hollanda Dünya Kupası’nda final oynamış ve Messi’nin aldığı
Ballon D’or’u pek çok kişi o dönem
Sneijder’ın alması gerektiğini iddia etmiştir. Lig+Kupa+Şampiyonlar Ligi+ Dünya Kupası Finali oynaması nedeniyle. Bu
oyuncu Ajax’ta döktürmüş, rekor bir ücretle Real Madrid’e gidip orada da Bernd
Schuster yönetiminde Şampiyonluk yaşamış ve hemen sonrasında İnter ile yine
Şampiyon olup Şampiyonlar Ligi’ni kaldırmıştır. Yıllık ücreti nedeniyle kulübün
tasarruf politikası çerçevesinde satılmış. Bilmem kaç yıldır dünyanın bütün
devlerinde sorunsuz oynayan oyuncu burada sorun yaşıyorsa doğru yönetim
olmadığı içindir. Bugün Dünya üzerinde sayılı milli takımların başında gelen
Hollanda’nın da on numarası, kaptanı. Sezon başında kontratı uzatılmak istenilmiş ve yıllık 6 milyon euro kazancını 4 milyona çekmeyen Sneijder kadro dışı kalıp satıldı.
MALİYET HESABI
MALİYET HESABI
Genel maliyetine gelirsek eğer; Sezon
başı 22 milyon euro transfer harcaması yapan Galatasaray yarım sezonda Şampiyonlar Ligi’nden 27.5
milyon euro para kazanmıştır. 3.5
yıl boyunca aşı tutarsa Galatasaray’ın “sadece” Şampiyonlar Ligi’ne abone
olduğunda kazanacağı para kabaca 100 milyonu bulabilir. Galatasaray ligde olağan kadrosu ve
yatırımıyla 1. Ve 2. Sıra arasında gidip geliyor. Bir önemli destek gelirse
eğer daimi birinciliği ve Şampiyonlar Ligi aboneliği ile bu parayı misli misli
kazanır. Bu birinci ya da ikinci olma arasında geçen sene 30 milyon euro fark vardı. Eğer sezon başı Hamit konusunda “maliyet” hesabı yapılsaydı belki
bugün Şampiyonlar Ligi’nde ikinci tur dahi olmayacak, o maliyetin fazlasını
kasasına koyamayacaktı kulüp. Bu açıdan da yaklaşarak Sneijder’in maliyeti
ancak Sneijder bu ülkeden giderken yapılmalı. Risk olduğu aşikar.. Elde
patlama, verim alamama gibi durumlar da söz konusudur ama ben bonservise
verilen parayı fazla bulmuyorum zira anlaşmazlık olduğu vakit böyle kariyeri
olan bir adamı bonservisiyle satmak çok da imkansız olmamalı. Bugün aynı parayı
Amrabat’a vermiş Galatasaray’ın şu koşullarda Faslı oyuncunun satışından 7.5 milyon kazanması
çok zor ve fakat Türkiye’de ayağına top değmese, rezil bir performans sergilese dahi seneye Sneijder’e en az 5
milyon verecek pek çok Avrupa Kulübü vardır gibi düşünebiliriz.
İYİ FUTBOLCU'YU İNTER NEDEN SATSIN?
Böyle düşünülseydi eğer o zaman Barça’dan Hagi’yi de almak
büyük hata olurdu. Daha başka güzel bir örnek var aslında. Perez gidip Real
Madrid’e Ronaldo, Kaka ve Xabi Alanso’yu aldı ve Robben ile Sneijder’i ya da kabaca Hollandalıları sattı. Sonuç ne
oldu? Robben ile Sneijder 2010 Şampiyonlar Ligi finalinde karşı karşıya
oynarken Real Madrid de TV’den bu oyuncuları izledi. Aynı yılın sonunda yine bu iki oyuncu
Dünya Kupası finali oynadı v.s. Daha başka bir örnek Milan’ın Pirlo’yu Juve’ye
satması ve bu oyuncunun muhteşem performansı ile Juventus 50 maç ligde
yenilmedi, Şampiyon oldu, Avrupa Şampiyonası’nda finale taşıdı İtaya’yı v.s.
Bunlar önemsiz. Misal Avrupa Kulüplerinin gözden çıkardığı
üstelik yaşlı ama işbilir savunma oyuncuları bu ülkede çok önemli rollere sahip olabilir. Biz Avrupa değiliz ve bu ülke futbolunun ihtiyaçları da Avrupa’ya
göre farklı olması gayet olağan. Daha
önceki söylemi tekrar edeyim; Avrupa Futbolu’nun Alex’e ihtiyacı olmaması,
senin Alex’le tonlarca gol atıp İnter’i burada madara etmene engel olmadı.
Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadın v.s. Ki Sneijder Schalke'de Liverpool'da ya da Bayern Münih'te de rahatlıkla iş yapar, bu çok başka.
ASIL PROBLEM SAVUNMADA MI?
Hayır değil. Geçen
sene çok fazla üzerinde durdum. Galatasaray bir hücum takımı değil. Topa
rakibine oranla çok daha fazla sahip olsa da ürettikleri pozisyon sayısı açısından hücum takımı
diyemiyoruz. Şu kadro içerisinde mümkün değil bu. Geçen sene Melo-Selçuk’un ekstrem bir “hücum” performansı
oldu, frikikler, uzaktan şutlar, orasına burasına çarpan toplar girdi kaleye ve
kariyer ortalamasının dışında gol sayıları oluştu. Şöyle bir bakalım kadro
yapılanmasına. Melo-Selçuk-Hamit-Emre Çolak/Amrabat.. İki santrfor’un dışında kalan bölgede
Galatasaray’ın gole yönelik tek bir adamı yok! Kabul etmek gerekir ki Amrabat yanlış tercih
oldu. Bugünkü futbolunu iyileştirse dahi kenar forvet olmadığı için yanlış
hamledir. Söylenmeye devam ederim ben zira zamanında ilgilenilen ve bugün
Frankfurt’da oynayan 1 milyonluk Takashi İnui alınsaydı eğer hem 6 milyon kar yapılırdı
hem de 6-7 gol de fazladan olurdu. Amrabat kenar forvet görünümlü kanat
adamı. Çift santrforlu Galatasaray takımı doğru bir şekilde dizayn edilmiş
4-2-3-1 dizilimi ile sahaya çıkan bir takıma göre çok daha “defansif”
karakterlidir. Diğer takımın gole
yönelik 4 oyuncusu varken senin daha dar bir alana sıkışmış sadece “iki”
oyuncun var. Avrupa’da orta ikilisi iki
defansif orta sahadan oluşan düz 4-4-2’ler sıklıkla kontra takımlarının
sahiplendiği ve oynadığı bir oyun düzenidir. Ancak baklava –bir çapa bir on numara- 4-4-2
gerçek anlamda toplum algısında var olan hücumcu bir 4-4-2 takımı olur. Bu da
Sneijder’la mümkün zira Selçuk asla ve asla bir on numara değildir. Galatasaray’ın sorunu hücum yetersizliğidir.
Kapılan topların üretilemeyen pozisyonlarında yerlerini terk eden, hücuma destek veren oyunculardan doğan savunma boşlukları da unutulmamalıdır. Melo
muazzam bir “defansif orta saha” dır ama
bu hücum kıtlığında ön alana yakın şekilde merkezde de vaktinin büyük bir
kısmını geçiriyor. Merkezle iletişimi sınırlı olan kenar adamları
bekleri kendisine her hücumda zorunlu kılarak geride açıklar doğuruyor.. Hücumun yetersizliği aynı zamanda savunmaya da yansıyor. Elbette
Ujfalusi gibi “savunmanın şefi” olan bir oyuncu eksikliği ve sol bek sıkıntısı
da büyük sorun ama “asıl sorun” değil. Onlar olsaydı da Galatasaray bu belki
daha az gol yerdi ama daha fazla atamazdı. Bu takımın çok net üretkenlik sorunu
vardır, gol pozisyonu açısından sıklıkla kısır geçiyor maçları bir iki istisnai
ve özel motivasyon gerektiren maçlar hariç.
SNEİJDER GELDİĞİNDE SİSTEM..
Her şeyden önce sistem değişecek. Baklava 4-4-2 her zaman
bir seçenek olarak kalacak bu çok başka.
Sneijder 2010 Hollanda’da 4-2-3-1’in ön üçlüsünün merkezinde
oynuyordu. Ama bu blogda yapılan analizde özenle üzerinde durulan nokta
Hollanda diziliminin Almanya’nın 4-2-3-1’inden en önemli farkı Sneijder’in
gerideki ikiliye yardım ederek oyun kuruculuk rolünde etkin olması olarak
yazmış çizmiştik. Şimdi çıkarıp bulamam bu yazıyı lakin kabaca 4-3-3’e evriliyordu 2010
Hollanda’sı. Sneijder gerideki iki
kazmanın oyun kurma yetersizliğinden ortada farklı role bürünüyordu. Almanya’da Schweinsteiger ve Khedira organizasyonu Mesut’u önde tutarken
Hollanda da Sneijder geriye gelip oyun
kurmak, presi kıracak pas organizasyonlarının içerisinde bulunmak durumunda
kalıyordu. Burada Selçuk-Melo ikilisi
Sneijder’i geri çekmeyecek şekilde oyun kurabilir ve Sneijder çok daha
aktif bir şekilde ön alanda işlerlik kazanabilir. Melo-Selçuk-Sneijder kaçınılmaz olandır. Sorun
öndeki üçlünün nasıl olacağı.. Sneijder’ın sağına Hamit ve soluna Amrabat’ı
asimetrik bir şekilde yerleştirirseniz sorun çıkabilir. Hamit açıkça söylemek
gerekirse 4-4-2’nin sağı hariç diğer bütün sistemlerde sadece sağ bek olarak
verimli olabilir. Şahsi fikrimi sorarsanız eğer Terim 4-4-1-1 ya da 4-1-4-1 oynayacaktır.
Zira Engin, Emre, Hamit ve Amrabat gibi kenarda oynayacak oyuncuların kenar
forvet olmamasının sıkıntısını çekecek, başka da yolu olmayacaktır. Baklava
4-4-2 için Melo ya da Selçuk’tan birisini kurban vermesi gerekir ki çok mümkün
gözükmüyor.
TARAFTAR KARŞILAŞMASI
Bu neyi gösterir? Dışarıdan bakan insan bu manzarayı nasıl yorumlar? Galatasaray ya da X kulüp ne kadar küçük mü der yoksa futbol delisi bir ülkenin çılgın taraftar grupları mı? Yurt dışında bu haberler sıklıkla yorumlandı ve sonunda hemen herkes bu ülkede futbolun ne kadar önemli olduğuna dair analiz edip geçti. neden böylesine bir küçüklük büyüklük kompleksi içerisinde oluyor insanlar anlamlandırmak güç. bu yorumları yapanların kişilik analizine baktığınızda çok derin bir ego göreceksiniz zira ancak bu maneviyata sahip insanlar bu eziklik yorumunu yaparlar.. Yüzde 95 garanti veriyorum size. Bu ülkenin futbol kültüründe böyle bir şey var ve umarım uzun yıllar bu heyecanı korur, bu geleneği de yaşatırız.. Başka yerde olmaması ya da bu kadar heyecan yaratılmaması da daha hoş.. Yıllar geçse de bu anları unutmazlar, derin izler bırakır zira taraftar böyle.. Başka yerde yok olması da güzel.. çok güzel..