Eğer bu filmi izlemediyseniz bence bu muhteşem eserin
kitabını okuyun. Yok eğer kitabını okuduysanız filmini izlemeyin.
Arkadaşlığın önkoşulu
Halit Huseyni’nin(Khaled Hosseini) bu güzel kitabında 1975
Afganistan’ında birbirlerine zıt koşullara sahip Emir ve Hasan adında iki çocuğun
trajik ilişkisini konu alır. Emir evin efendisinin oğlu, Hasan ise evin
hizmetkarının.. Bu ilişkinin dolaylı
sonucu aynı yaşlarda iki çocuktan birisi efendi, diğeri onun hizmetkârı oluyor.
Oysa bu koşullarda bir arkadaşlık mümkün mü? Elbette bir şeyleri paylaşabilir,
zaman zaman farkların silindiği kimi mecralarda ortak paylaşımlar olabilir ama
adına arkadaşlık diyebilir miyiz? Ki yine bu eserin içerisinde mahalle
çocukları iki çocuğun ilişkisinin arkadaşlık olmadığını da efendinin oğluna
hatırlatıyor. Pek çok insanın ne
muhteşem bir arkadaşlık olarak addettikleri bu ilişkinin eserin içerisinde pek
de öyle olmadığını görüyoruz. Hangi arkadaş diğerine sürekli evin içerisinde
hizmet eder? Her türden ilişkinin
gerçekliğini belirleyen aradaki o muazzam dengedir.
Farklı şekilde de
olsa Ankara’da üstelik uzun yıllara dayanan dengesiz arkadaşlık ilişkinin
aslında arkadaşlıktan başka her şey olduğunu geç de olsa gördüğüm için bunları
yazıyorum. Birisinin diğerine maddi
olarak bağımlı olduğu bir konumda herhangi bir ilişki bu gerçekliğin dışında
ele alınamaz. Gerçekten mi yoksa yaşam içerisinde ayakta daha iyi kalabilmek
için mi “içinden bir şeyler geldiğini” kişinin kendisi dahi bilemeyebilir. Ne
zaman ki birisinin diğerine herhangi bir çıkar ilişkisinin olmadığı bir dengeyi
kurar, işte o zaman dostluktan, aşktan bahsedebiliriz.
Kim Ki Duk’un verdiği
mesaj açısından ele alırsak en iyisi dahi diyebileceğim “Bad Guy” (Nappeun
Namja) filmini de ele alabiliriz. Filmin
kahramanı bir pezevenk. Pek konuşmadığı için her eylemi yoruma açık. Çok başka koşullarda yaşayan bir insana âşık
oluyor. Filmde gelişen herkesin farklı şekilde anlam koyduğu ve pek çoğunun kendisine
yüz vermeyen kızdan intikam olarak yorumladıkları ayrıntı ise pezevenk olan
karakterin türlü oyunla aşık olduğu kızı da fahişe yapması. Bu eylemin
yorumunda ayrılıyoruz arkadaşlarla.. Bana
göre herhangi bir insanın gerçekten bir pezevenge aşık olması için fahişe
olması gerekir. Dışarıdan baktığınızda uzak durmak için var gücünüzle
koşacağınız bir adam olan pezeveng bir hayat kadını için normal bir
karakterdir. Nefret edebilir ya da sevebilir ama bunları belirleyen
mesleğindeki marjinalliğinden sıyrılmış adamın var olan karakteridir. Filmdeki Pezevenk
olan karakter de aşık olduğu kızı etkileyebileceği bir konuma getiriyor, yani
fahişe yapıyor pek de hoş olmayan yöntemlerle. Tercih ettiği yöntem adice olsa dahi gerçekte aşk
ihtimali ancak bu şekilde sağlanıyor.
Emir ile Hasan’ın ilişkisine gelince iyi bir arkadaşlık
ilişkisinden ziyade daha çok koşulların
biçimlendirdiği farklı bir çıkar birliktliği. Üstelik iki çocuğun oyun
sahasında dahi gerçekte var olan efendi-hizmetkar ilişkisinden kendisini hiçbir
zaman kurtaramadığını görüyoruz. El
bebek gül bebek yetişen efendinin oğlu Emir kendisine uçurtma avcılığı
konusunda da “hizmet” eden evin hizmetkarının oğlunun yaşadığı trajik olay
içerisinde korkak bir tavır gösteriyor ve arkadaşına/hizmetçisine tecavüz
edildiği esnada olaya şahit olmasına rağmen sesini çıkart(a)mayarak
korkaklığını ya da “efendi” olmanın ayrıcalığını yaşıyor o an içerisinde.
Oldukça güzel bir anlatıma sahip olan bu kitabın içeriğini değil ama yorumları
konusunda sorun yaşıyorum bu yüzden arkadaşlarla.. İki arkadaş arasında bu
tavır bir sorun olabilir ama efendi-hizmetçi ilişkisinde oldukça olağandır.
Hasan’ın bu korkaklık sonrası kendisini hırsızlıkla suçlayacak kadar alçaldığı
efendisi Emir’e olan bağlılığını arkadaşlığa yormak, o yaştaki çocuğa ermiş
muamelesi yapmaktır aslında. Yok böyle bir şey..
Gerek baba’nın hizmetkarın eşinden peydahladığı çocuğa
çektirdikleri nedeniyle çektiği vicdan azabı gerekse de Emir’in korkaklığı sonrası
katakulliye getirip evden gönderttiği hizmetkarı ve çocuğuna karşı duyduğu
suçluluk duygusu bir arkadaşlığı değil daha çok aynada gördükleri kendi karakter
noksanlıklarının yarattığı endişedir. Kitabın eğer ben adını koysaydım o
muhtemelen “kefaret” olurdu. Birileri günahlarının “bedelini” ödüyor ama
suçluluk duygusu bir arkadaşlığa değil kendi özbenliğine ya da eylemlerinedir.
Nihayetinde oldukça iyi bir eser olsa da yazarın ABD'ye gizli teşekkür etmesini de yadırgıyoruz elbette güzelin simgesi konumunda işlediğinden dolayı. Taliban ve Sovyet işgali konusundaki "cesut" eleştiriler öte tarafta kayboluyor. Yine de oldukça farklı bir kültürün güzel anlatımının yanı sıra benzeştiğimiz noktaların keşişmesinden Taliban'ın "uçurtma avcılığını" yasaklatmasından babasıyla çocukluğunda ilk ve tek iyi ilişkinin uçurma avcılığı esnasında olmasından tutun da her şeyi "uçurma" ile simgeleştirerek anlatma başarısı da takdire şayan.. Güzel bir eser, okuyun ama yorumunuz sizin olsun.. Filmi ise kitaptan sonra "çok kötü" ve pek çok eseri okumamış arkadaşıma göreyse harika..
amerika'da geçen kısım hariç, filmi oldukça beğenmiştim. kitabı da iyidir. aynı yazarın "bin muhteşem güneş" adlı romanı da okumaya değer.
YanıtlaSilMesela benim filmde eksik bulduğum Emir-Hasan ve Emir-Baba ilişkileri çok hızlı ve duygu yoğunluğu düşük bir şekilde geçiyor. Gerçi öncesinde okuduğun bütün kitapların filmi için aynı şeyleri söyleyebilirim Lord of the Rings hariç;)
YanıtlaSilKitabı çok daha iyidir filminden.. İkisine de göz atmamış olanlar önce kitabını okusunlar benim tavsiyem..