Samir Nasri ve Arda Turan.!



Bugünlerde yine yeniden Bundesliga ve Türkiye Süper Ligi harici takımları daha çok izlemeye başladık. Hep deriz ya; Bahis sağolsun.. Misal son maç Fiorentina-Lecce'ye kalınca açıp izledik.. Keza Dzeko'nun ilk maçına olduğu gibi ilk golüne de canlı canlı şahit olduk.. Tanımadığınız oyuncular göze çarpıyor ve yetenek olduğu vakit keşfetmek için inanın bana çok fazla gözleme ya da incelemeye gerek duymuyorsunuz.. U20 maçında Uruguay İspanya'yı bundan 4 yıl önce 2-0 ile geçer iken Cavani ve Suarez'i işlemiştik sözlükte.. Bugün geldikleri konuma bakınca yeteneğine mi bir övgü düzmek gerekir yoksa seçimlerine mi ?

Samir Nasri'yi bir Marsilya maçında izledim ben.. 2005 Aralık ayının birinci günü. Bildiğin safi yetenek bir çocuktu.. Aynı dönemlerde Tevfik Köse, Caner Erkin başlıkları da açılmıştır tarafımdan.. Nuri Şahin Dortmund'un ekonomik durumu nedeniyle çok daha erken piyasaya çıkmak durumunda kaldı ama o dönemin çocukları bunlar. Türk-Yabancı ayırt etmeksizin sahada algılayabildiğiniz yeteneklerin açılımıdır hemen hepsi.. Hazard,Krkic'i Belçika-İspanya genç milli takımları maçında keza.. Fran Merida, Kalou filan diye giden çok uzun bir liste söz konusu.

Yeteneklerin kimileri çok iyi yere geldi ve bazıları ise o an bulunduğu yerin dahi aşağısına doğru yolculuk etti. Nedenlerine girerseniz pek çok ayrıntı söz konusu. Misal Fürth'deki sağ bek sigara içiyor, tiryaki.. Şansı yok ikinci Bundesligadan ötesini göremez. Diğeri azimsiz diğeri söz dinlemiyor diğeri de başka başka nedenlerden..

Bunlardan ikisi de dört yıl önce bir yazının içerisinde kıyasladığım ve yok birbirlerinden farkı dediğimiz Samir Nasri ve Arda Turan'dır.



Kendimi az çok tanıtabildiğimi düşünüyorum. Yeteneğe karşı benim zaafiyetim vardır zira ben onları izlemek için ekranın başına geçerim. Teknik adamların muhteşem hamleleri, oyun okumalar, taktik ve dizilimlerin ötesinde asıl neden budur. Sokakta futbol oynadık biz.. Tanju gibi rövaşata gol atacağım diye belimizi kırıyorduk zamanında ve şimdi bunlara kayıtsız kalabilir miyiz ki ? Alex'in Fenerbahçeli olması Querasma'nın Beşiktaş ya da Jaja, Yattara'nın Trabzonsporlu olması bir şeyi değiştirmiyor. Mevzubahis konu yetenek ise yanılabilirim çokca zaman olduğu gibi ama asla ve asla Türk ya da Galatasaraylı olduğu için farklı bir değerlendirme içerisinde bulunmam.

Nasri nasıl ki bir Marsilya maçında gözümüze çarptıysa Arda da Mladen Boeslav karşılaşmasında ilgimizi çekti. İnanamadım.. Sonrasında oynadığı Liverpool,Konya,İtalya, Trabzonspor maçlarından sonra daha da çıldırdık zira büyük bir yetenek söz konusuydu ki en az Samir Nasri kadar.. Bakın en az..

Daha çok ön alan oyuncularından bahsediyoruz. Misal defansif orta sahanın sahada neler yaptığını algılayabilmeniz için mutlak suretle tribünde olmanız gerekir.

Samir Nasri 26 Haziran 1987 doğumludur. Arda Turan ise oyuncudan altı ay büyüktür. 30 Ocak 1987 doğumlu.


5 yıl önce zirve kuluplerinin başında bir teknik direktör olsaydım Nasri'yi değil de Arda Turan'ı transfer etmek isterdim. Nedeni de Arda'nın daha yetenekli oluşudur bana göre. Bugün ise Arda'nın üzerine on milyon verseler dahi Nasri'yi bırakmam.. Bu fark nedir ki ?



Eğitim.

Türk futbolu nerede en büyük sorunu yaşıyor diyorsanız ben burayı işaret ederim. Arda Turan ve daha başka yeteneklerin beş yıl boyunca bu ligin içerisinde kalması yeteneklerini köreltmesi bir yana tercih edilmeme nedenleri arasındadır. Siz gerçekten Nihat Kahveci'nin İspanya ligini dağıtacak yeteneğe mi sahip olduğunu düşünüyorsunuz yoksa La Ligada doğru takıma denk gelmesi midir ? Nihat Türkiye'de kalsaydı Özgürcan olma ihtimali bir hayli fazlaydı. Nihat'ın Arda Turan kadar parlamamış olması onun en büyük şansıdır. Zira ne o para karşılığı transferine izin verirlerdi ne de kendisi "Ben Avrupa'nın dev kuluplerine gideceğim " diyerek saçma sapan beyanatlarda bulunurdu.. Bugün artık Avrupa'nın dev kuluplerine gidiş yolu Avrupa liglerinin sıradan takımlarında önce kendisini ispatlayarak ve orada doğru eğitimi alarak ancak.. Messi'yi farklı kılan sadece yeteneği değil 13 yaşından bu yana çok özel bir eğitim almış olmasıdır da. Arda Turan da 18 yaşında Van Gaal'in ya da Wenger'in eline düşmüş olsaydı bugün Nasri'ye formayı vermezdi.

18'deki bir adamın yeteneğine bakarsınız ve fakat 25 ve sonrası için geçmişine..

Ruhsal Çöküş.!

Severek öldürüyoruz.. İşin doğrusu budur.

Mesut Özil, Samir Nasri, Khedira, Thomas Müller, Edison Cavani, Suarez.. Biraz daha Bundesliga üzerinden gidelim. Edin Dzeko.. Dünya Kupası oynamışlar, gol krallı olmuş, istemiş de gidememişler, pek çok zor durumun ortasında da kalmışlar. Anlayabileceğiniz ölçüde belirtmek gerekirse şu yukarıda saydığım isimlerin hepsinin yaşadıklarını toplayıp beş ile çarpın Arda Turan'a ancak gelirsiniz.. Şurada da işlenmişti bu konu..

Mesele burada 2o ya da 21 yaşındaki oyuncunun ne karakteri ne de tuhaflığıdır. Yaş kaç yahu ? Merceğin gereğinden fazla yakına getirilip oyuncunun üzerine tutulmasıdır. Size ve benim hayatıma da öyle dikiz ve ilgi olduğu sürece pek çok çarpıklığı göreceksiniz.. Bu sadece basınla ilintili değil aslında. Futbol diye çok başka bir şey sevdiriliyor bize.. Ayrıntı olarak kalması gerekenler çokca zaman gündemimiz oluyor ve bu zarar..

Kendini dev aynasında görme.!

Gereğinden fazla büyüterek zarar veriyoruz. Oyuncu da kendisini dünyanın en iyi üç beş topçusu olarak görüp doğru kariyer planlaması içerisine giremiyor. Thomas Müller'e bakıyorum ben. O bir anda adam geçiverir, bir anda gol atar. Amatörden çıkıp şampiyonlar Ligi finali oynar, Dünya Kupasında tüm dünyanın konuştuğu isim olur ama Almanya'da nasıl desem Thomas Müller işte.. Buradaki Arda Turan'ın ellide biri kadar konuşulmaz, büyütülmez.. Nihat Kahveci'ye dönersek gereğinden fazla abartmadığınız için doğru zamanda doğru tercihi yapmasına izin verdiniz.. Nihat biraz daha kalsaydı asla ve asla Sociedad gibi bir takıma gitmez (küçümserdi) ve o eğitimi alamadığı için muhteşem Avrupa kariyerini de yapamazdı.

Geçen gün Arda 24. yaşını doldurdu, 25'inden gün aldı babaanemin deyimiyle. Sorsanız Man U'nun kenarında direkt oynamak ister ve hala gençtir. Buradaki popülaritesi ona bir transfer yaptırır belki ama ne Avrupa'yı sarsar ne de zirve takımlarının şu saatten sonra ilkonbirinin değişmez ismi olur. Mesut Özil ile arasında yetenek değil eğitim farkı vardır. Aklı varsa bu zor koşullar içerisinde dayanıklılık kazanmasının ekmeğini burada yer.. Yoksa hüzünlü bir Avrupa Masalı onu bekler..

Eskiden böyle değildi. Ligler arası eğitim farkı bu kadar açılmamıştı. Bundesliga ile Premiere Lig arasında dahi bu açıdan uçurum vardır. Futbolcuların her birine kamera bu kadar yakın da değildi. Afrika kökenli futbolcuların fizik ve Avrupalıların da taktik artısı var iken Türkiye Süper liginden giden oyuncunun ne gibi bir artısı var ben bilemiyorum. Belki basının ilgisi karşısında afallamamak, baskıyı kaldırabilmek gibi bir avantajı olabilir ama bunun kullanımı için önce o ilgiyi hak etmek gerekiyor maalasef..

Tuncay Şanlı varolan özelliğinin(temposu) ortaya çıkacağı bir lig yerine sıradanlaşacağı yere gitti. Doğru takım olsa ve aslında ilk yılında kendisini transfer eden teknik adamın altında başarı sağlasa da şansı çok fazla yoktu. Oysa Bundesligaya geçiş yapsaydı belki bugün çok başka bir yere imza atıyor olurdu.

Sonuç: Avrupa hayaliniz var ise 20 yaşına basmadan önce Avrupa Liglerinin eğitici kuluplerine gidin Eren Derdiyok, Berbatov gibi.. 25'inizden sonra direkt geçiş yaparak o liglerin büyük takımlarını düşünmeyin. Galatasaray, Fenerbahçe'den Real Madrid'e gideceğim diyerek hayal kurmayın.. Orada oynayabilmek için hırsınızı, azminizi kaybetmeden hülasa yıpranmadan buradan gidin ya da sonuna kadar burada başarı yakalayarak oradakilere "buradan " meydan okuyun.. Artık Arda Turan için ikinci seçenek çok daha olasıdır..

31 Ocak 2011

Heyt.!



Dieter Hoeness ve üç yeni oyuncusu.. Patrick Helmes, Tuncay Şanlı ve Jan Polak.. Wolfsburg daha da bi şey yapamazsa Steve McClaren teknik adamlığı bıraksın artık..

Abi bize de öğretin yaaa.!



Haftasonu kimi statların içerisindeki zeminler berbattı. Lakin bu hafta da derbiler hafatası.! Dortmund Schalke bir yana Hamburg- St.Pauli.! Hamburglular hemen işe koyulmuşlar. Çok değil 4 günde o zemini değiştirebiliyorlar. Almanya sınırındaki Hollanda'nın Venlo kasabasına gidip en güzelinii getirmişler.. Çarşamba-Perşembe eskisinin sökülmesi.. Sonraki iki günde de yenisinin yerleştirilmesi.



Nedir abi bu eziyet.. ? O kadar da önemli ki.. Aue-Osnabrück maçı vardı ikinci bundesligada.. tarla gibi bir saha. Normal koşullarda Aue dağıtması gerekir iken top ordan oraya gitmiyor ki olağan bir sonuç çıksın o maçtan. Demem o ki zeminin nasıl olduğu maçın skoruna direkt etki ediyor aslında.

ve fakat Hamburg sahasında St.Pauli'yi en güzel şekilde ağırlamak için gerekeni yapmış. Lütfen bizim kuluplere de bunun yolunu gösterin.. Siz de açın bir telefon sorun ne nasıl oluyor ? Real Madrid, Hamburg bunları yapabiliyor iken sizin neyiniz eksik abiler ?

Tuncay Şanlı ve Bundesliga.!



lan lan olm ne işin var senin başka başka liglerde ?

Wolfsburg gibi maddi imkanları oldukça iyi olan kulubün Dzeko parası sonrası böyle bir transfer sarhoşluğuna girmesi bekleniyordu. Bir alt postta Lakic'i aldığını belirttik ama asıl bomba Patrick Helmes'in transferi oldu. Bu da sürpriz.. Tuncay Şanlı Wolfsburg'da.

Her ne kadar Grafite ve Helmes ile beraber iki önemli forvet oyuncusu olsa da Tuncay'ın önemi bir başka. Misimovic'i satar iken Steve McClaren Schalke'den Farfan'ı istiyordu zira bu onun sitemi için çok önemli. Çok net kenarı çalışkan bir 4-2-3-1 istiyor. Diego'nun merkezde olduğu yerde sağına ve soluna hareketli iki kenar adamı.. Farfan'a 15 milyon avro veriyordu ve hatta biz transfer bitti diye bakıyorduk.. Schalke onun parasına güvenerek Frankfurt'dan Patrick Ochs'u bile transfer etmişti ama Wolfsburg yönetimi son anda kendisini sattırmak için antrenmana bilerek geç kalan Farfan'ın karakterinin takıma uygun olmayacağını düşündü ve onun yerine Tuncay'ı aldı..

Dolayısla Lakic,Helmes ya da Grafite gibi çok önemli merkez forvetler olsa da Tuncay kenarda oynayacaktır. Farfan'ın yerine alınmış ve sezonun başında da düşünülmüştü aslında.. Steve McClaren Dzeko-Grafite merkezcilerinden dolayı sistemini değiştirmek zorunda kaldı 4-4-2'ye ama başarılı da olamadı.. Şimdi kadrosunu genişletti ve Tuncay ile sezon başında deneyip de başaramadığını yeniden..

Diego, Tolga Ciğerci ve Tuncay Şanlı nedeniyle biraz daha yakından bakacağız artık Wolfsburg'a..

Lakic Wolfsburg'da.!




ama yaza.. Yani bu sezon sonuna kadar Kaiserslautern forması giyecek ve sonunda da bonservisi elinde Wolfsburg'a geçiş yapacak. Kaiserslautern sportif direktörü Kuntz da hemen şimdi almak istiyorsanız 6 milyon verin demiş.. Ondan iyi satıcı olmaz, bunu anladık. Wolfsburg da bu rakamı vermektense altı ay daha beklemeyi tercih etmiş ama işte bu foto..

Bazen bu Bosman iyi mi yaptı kötü mü düşünüyorum ve bunun sonu nereye varacak.. Şimdi Wolfsburg'a tutup da bu oyuncu iki tane çaksa, ligden düşürse bizzat kendini yaralayacak. Yapmak istemeyebilir ?

Anlaşmayı yap da böyle açık etmenin kime ne faydası var ki ? 10 bin euro bu resim için oyuncuya kulup tarafından ceza kesilmiş.. Lakic de sağlık testlerine bile girmiş, imzayı atmış.. oy anam oy..

Robin Dutt.!!



Freiburg'un güzel antrenörü Robin Dutt. Takımının personelinin yıllık gideri 14,5 milyon avro. İşte Bayern'in Ribery'sinin birazcıcık fazlası. Robben maaşı ile bir takım kurulmuş aslında. Eğitici hocalar, sürekli oyuncu yetiştiriyorlar zira futbolu diğerlerinden biraz başka biliyorlar. Ülkenin büyük takımları değil ama zamanla başarıya güzel futbolla ulaşmak isyeten anadolu kuluplerine tavsiye edilir.. Çok da güzel karakteri vardır her daim söylediğim gibi..

Hannover ve hatta diğer maddi olanaksızlık eşiğinde başarı kazanmış kuluplerden farkı sonuç futbolundan ziyade güzel futbol oynatmasıdır takımına..Onun takımında kombinasyonları ve bilinçli/set hucumlarını sıklıkla görebilirsiniz. Freiburg her takıma gol atabilir. Son 20 maçının 19'unda topun fileleri görmesi onun korkusuzluğunu gösterdiği gibi golün oluş biçimine baktığınız zaman teknik adamlığını da ölçebilirsiniz. Kadrosundan geçen hafta olduğu gibi 15 oyuncu eksildiği vakit dahi bu takımın oyun anlayışında büyük değişim yaşanmıyorsa çok net bir teknik adam imzasından bahsedebiliriz..

Soru şudur: Robin Dutt, Bayern München ya da Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe'nin başına geçerse ne olur ? Burada Robin Dutt kimliği altında futbolculuk kariyeri olmayan ve işin bilimsel yönüyle küçük takımlarda başarı göstermiş teknik adamdan bahsediyoruz.

Biraz önce okuduğum röportajının içerisindeki şu tespiti önemlidir.

" ..Tuchel, Slomka, Kurz ya da benim kısmen daha az maddi imkanlarla daha fazla başarı gösterdiğimiz söylenebilir ama yine bu insanların maddi olanakların çok daha iyi olduğu yerde de başarılı olabileceğini önce ispatlamak durumunda.."

Burada hoşuma giden bakış açısı başarıyı koşullarından bağımsız bir şekilde tanımlamıyor. Sıklıkla yapılan hatadır bu. Bu antrenörler bu koşulların içerisinde bir başarı gösterdi ve fakat büyük kuluplere geçiş yapmaları için yeterli değil zira orası başka bir arena.. Farklı bir tavır ve tecrübe istiyor. Werner Lorant 1860 München'i eyalet liginden Bundesligaya çıkarmış ve on yıl boyunca orada teknik adamlık yapmış bir antrenördür. Lakin bir başka takımda ne yapacağını bilebilir misiniz ki ? Fenerbahçe,Kasımpaşa, Sivasspor ve daha on farklı kulup bunu bilemedi.

Freiburg kendi okulundan, özkaynaklarından 7 oyuncu eğitip yukarıya çıkarmış durumda. Bu bir açıdan Freiburg'un altyapısı ile olan ilişkisinin iyi olduğunun göstergesi iken aslında başka açıdan bir zorunluluktur. Peki bu yeteneğin Bayern ya da Manchester City'de önemi nedir ki ? Dutt, oyuncuları geliştirmek, eğitim bizde zorunluluk diyor zira takımın scoutları diyor ki:

"Afrika'nın bilinmemiş bölgelerine dahi gitsek oraya Leverkusen ve Hoffenheim çoktan gelmiş oluyorlar"

Dolayısla bu mütevazi takım ancak onların istemediği ve daha çok yetiştirilmesi zorunlu olan oyunculara yönelmek durumunda ve toplamda oyuncuları geliştirerek bir verim almak seçilmiş bir yöntem değil başarının bu koşullardaki tek formülü.

Başa dönelim..

Kaprisi olmayan, söz dinleyen hülasa ismi olmayan oyunculara saha içerisinde hükmetmek bir anlamda kolaydır. Aynı hocanın Ribery'li, Robben'li, tavır yapan Hamit'li, oynamadığı için küsen Klose'li kadroyu yönetmesi aslında iki farklı mesleğin tanımları gibi.. Birisinde satranç tahtasındaki taşların görevleri önceden belirlenmiştir ve buna göre hamle yaparsınız, bir şeyler oluşturursunuz.. Diğerinde ise Vezirin nasıl hareket edeceği, kalenin saha üzerinde nerelerden geçip geçemeyeceğini siz belirliyorsunuz. Siz ne derseniz onun görevi(genç oyuncular) bundan sonra odur. İşbilen hocalar için bu yeniden kurma aslında avantaj iken futbol oynamaktan başka futbolcuları yönetmeyi seçenler için tam bir karmaşa, zorluktur.Dahası özellikle ön alan kurgusunda çuvallayanlar için tecrübeli oyuncu avantajdır ve bu fark aslında çok önemlidir..

Futbolu teknik açıdan bilen ve saha içerisinde özgün yorumları olan teknik adamların (Van Gaal, Tuchel,Dutt,Rangnick v.s.) insiyatif almaktan kaçınan gençlerle daha başarılı olması tesadüf değil. Sahanın içerisine gençlerle aslında çok daha fazla hakim olup imzalarını net bir şekilde atıyorlar. Bu işi de "ben biliyorum" diyebiliyorlarsa bu maddi imkansızlığın avantaja dönüştüğünü söyleyebiliriz teknik adam açısından baktığınız vakit..

Tam da bu noktada Van Gaal'e ayrı bir paragraf açmak gerekir. O yıldız oyuncuyu bu yüzden istemez. Geçenlerde oynanılan kupa maçı sonrası tecrübe benim için hiçbir şeydir dedi ve 17 yaşındaki Draxler'in golü sonrası turu geçen Schalke'yi de örnek gösterdi. Tecrübe diyen spikere Ajax ile kazandığı şampiyonlar ligi final maçının kadrosunu hatırlattı. Van Gaal böyle düşünebilir zira sahanın içerisindeki her adımı bizzat kendisi oyuncuya insiyatif bırakmadan gerçekleştirmek istiyor ve gençleri kullanmasının temelinde de bu yatar. Tecrübeli ve yıldız oyuncuya saha içerisinde hakim olmak sanılanın aksine çok zor.. Ribery ve Robben'le olan kavgalarının içeriği onlara sunduğu alanları bir süre sonra terk etmeleri nedeniyledir. Lakin Van Gaal gibi karizma ve başarılı bir teknik adam bu oyunculara zor da olsa söz geçirebiliyor iken sahaya yüzde yüz hakim olmak isteyen Tuchel, Dutt ve diğerleri burada sorun yaşayacaktır..

Toplamda henüz büyük takım çalıştırmamış, kariyeri ortada olan insanların yıldızlarla başarılı olup olmayacağını önceden kestirmek zor ve fakat küçük takımlarda başardıkları ölçüsünde büyük takımlardaki performansını belirlemek çok da doğru olmayacaktır.Zira tam da burada futbolun çok büyük kitlenin ilgisine mazhar olduğundan dolayı içeriği farklılaşıyor.

Bayer Leverkusen'in genç ve yetenekli hoca tercihinden tecrübeli Heynckes'e geçişinin temelinde kadrosunun artık eskisi gibi genç ve isimsiz oyunculardan değil en kötüsünün 100 Bundesliga maçı oynamış tecrübeli ve artık ismi olan futbolculardan oluşmuş olmasıdır. Daha doğrusu zaman içerisinde aynı kadronun gelişiminin teknik adam seçimine yansımasıdır. Kulup olarak oyun felsefesi, transferleri hocalardan bağımsız olarak belirlenmesinin yanında artık önemli olanın daha çok bunların idaresi olduğudur. Kulubün başarısı burada teknik adamın maharetinden ziyade proje sahibinin akıllı seçimleri ile ilintilidir.

Pek çok iyi teknik adam vardır dünya üzerinde.. Mesele her zaman şudur:

Siz nesiniz ve sizin neye ihtiyacınız var?

Tam da bu yüzden futbol kuluplerinin teknik adamların seçimleri ile beraber pek çok projesi adına belirlenmiş profesyonel bir futbol aklına(sportif direktör) ihtiyacı vardır. Hamburg'un fedarasyonu karşısına alıp Sammer ile aylardır ilgilenmesinin, buraya büyük emek harcamasının nedeni başka ne olabilir ki ? Bir kulup düşünün ve teknik adam seçimi bu kadar gürültü koparmamıştır zira asıl meselenin ne olduğunun farkındadır.

Yoksa Feldkamp iyi hocadır, Lincoln iyi futbolcudur ama bu ikisinin bir araya gelmemesi gerektiğini kavramak hepsinden çok daha önemlidir. Zira iki tane iyi çok kötü sonuçlar verebilir. Van Gaal için aslında Müller ya da Badstuber alınacak yeni yıldız oyuncudan ve Lucio'dan daha iyi bir seçenek olabilir bütüne hakim olma konusunda.. Şuraya gelmiş iken..



Beşiktaş bugün neden hücum futbolu oynama derdinde ? Kadrosunun içeriği nedeniyle mi yoksa Schuster'in futbol karakteri midir ? İkisi de değil zira anladığımız kadarıyla Beşiktaş'ın futbol aklını oluşturan insanların oyuncular ve hoca gelmeden önce gerçekleştirdiği bilinçli seçimidir hücum futbolu. Oyuncuları ve bunları o şekilde oynatması için teknik adamı da bu yüzden başa getirmişler.Yüksek ihtimal Capello futboluyla sıkılan Madridlilere bir dönem ilaç gibi gelmiş olan Schuster iştahlarını kabartmıştır.

Serdal Adalı en azından bana farklı gelen bir söylem içerisine girdi.

"Biz Schuster ile sözleşme yapmadan hücum futbolu istediğimizi söyledik."

Sonrasında Schuster olmazsa bir başka futbol adamını getireceklerini ve fakat hücum futbolu oynatması gerekliliğinin de üzerinde duruluyor artık. Bu özellikle Galatasaray'a göre baktığınızda alışılmadık bir yönetici beyanıdır. Diğer bütün takımlar her şeyi teknik adamına (çaresizlik, işbilmemezlik) bırakır iken Beşiktaş bu konuda farklı bir yol izliyor.. Barça, Leverkusen ve hatta Bayern gibi bir kulup felsefesi geliştirmek istiyorlar.. Serdal Adalı'nın bu işin profesyoneli olup olmadığını yeterince tartıştık ve fakat anlaşılması gereken odur ki her şey aslında teknik adam gelmeden önce başlaması gerekir.. Bu gibi bakış açılarını da kulupler acı tecrübe sahibi olmadan yapabilmelidirler..

30 Ocak 2011

20.Hafta Bundesliga.!



Dortmund, Gladbach, Freiburg, Hoffenheim,Mainz,Bayern bu hafta deplasmanda kazandı. Sadece St.Pauli ve Leverkusen evinde kazanabilir iken tüm maçlar sonucunda beraberlik hiç olmadı. 6 takımın deplasmanda kazandığı bu ilginç Bundesliga haftasında Gladbach, Freiburg, Hoffenheim ve Mainz 1-0'lık skorlarla rakiplerini geçtiler.. İlginç bir haftasonuydu..

Dortmund ve Leverkusen oynayarak kazanmaya devam ediyor ki ilerleyen haftalarda yanlarına Bayern'i de alarak şampiyonluk yarışını kızıştıracaklardır. Nuri atılan üç golde de pay sahibiydi.. Charles Takyi çok yetenekli bir orta saha ve fakat disiplinsiz.. Deniz ile beraber cezalandırılmıştı teknik adam tarafından ve geçen hafta affedildiler.. Bu hafta da muhteşem bir gol atması bir yana takımın galibiyetinde önemli rol sahibiydi.. her hafta biraz daha güzel oynuyor Thomas Müller. Bayern her kulvarda zirveye doğru yürür iken Müller'in bu formuna Riberysizlik ortamında ihtiyacı olacaktır.

Belki de en önemlisi Vidal. Hannover karşısında Ballack'a yer açan teknik adam Vidal'ı öne çekti. Ballack-Rolfes defansif ikilisinin hemen önünde yer aldı ve golü attığı gibi takımın iyi oyununda etkisi büyüktü. Bir adam düşünün sahanın her yerinde forma giymiş olsun. Arturo Vidal çok ama çok önemli bir oyuncu olmuştur Leverkusen için.. Schmelzer girdiği bütün ikili mücadeleri kazanır iken Vorsah'a çarpıp giren o gol ise Hoffenheim'ın yeni teknik adamı ile ilk galibiyetini almasını sağlamıştır. Simons izlediğim maçlarda her zaman Nürnberg'in en iyisi olmuştur. Yaşı müsait olsaydı hemen alın diyeceğimgillerden..

Doğuştan Dortmundlu Nuri.!



Nuri henüz 22 yaşında ama çooooooook uzun zamandır bu takımın içerisinde.. Gönül ister ki burada kalsın ve buradan meydan okusun dünyaya..

Robben vs Müller.!



Bir yerde rakibi eksik yakaladı Robben.. Soluna verse yüzde yüz gol ama o hemen şut çekmeyi düşündü. Gol dahi olsa ben sinir olurdum ve fakat toplamda yaptığı katkı hatrına bu gibi özgürlükleri olduğunu düşünürüm böyle özel oyuncuların.. Arif'in çok az frikik golü olmasına rağmen her duran topun başına geçmesi gibi bir şey değil bu.. Yine de Müller çıldırmış olmalı ki maç sonunda bir tartışma yaşandı.. Robben de biraz "saygısızca" yaklaşmış.. Müller de söz söyleme hakkına sahip zira kendisinin atabileceği golü Klose'ye attırdı garanti olması adına... Olması gereken bak böyledir diyebilir.. Robben de vurabilir.

Van Gaal bunların yaşanması güzel ama işte o el yakışmamış tarzından bir şeyler geveledi.. O el yakışmamış hakkaten Robben abi..

" Kalite " Sorunu.!



Tüm yorumcular bir noktada birleştiler Bursaspor maçı sonrası. Galatasaray'ın kadrosunun kalite sorunu varmış..

Diyorlar ki Galatasaray'ın kaleci sorunu var.

Napoli bugün maç eksiği ile Serie A'da üçüncü.. Bugün galip gelirse ikinci olacak ve her maçında forma giymiş italya gibi dev bir futbol ülkesinin milli futbolcusu da olmuş Morgan de Santchis hala orada sorunsuz bir şekilde forma giyiyor. Biz ise

..beğenmedik, gönderdik..

oyun açan, pasör defans oyuncusu yokmuş..

Meira topu fazla yaptığından onu defansif orta saha olarak da kullandık ama onun Türkçe öğrenme hevesi kadar diğerlerinin de ona bir yaklaşım çabası olmadığından stopersiz kalmayı göze alacak şekilde

gönderdik ... Kewell'ı arkasından stoper oynattık üzerine.

Belki de en kötüsü: Kaliteli topçu yok muhabbeti..

Lincoln ? Elano ? Keita ? Jo ? Giovanni ?

Daha da kötüsü hala elimizde olan

Misimovic.. ?

Hep aynı soruyu soruyoruz biz.. Servet'in, Ayhan'ın, Barış Özbek'in, Mustafa Sarp'ın, Aydın'ın, Gökhan Zan'ın ve diğerlerinin yıllardır sorunsuz bir şekilde yaşayabildiği yerde tek başına maç koparan Keita'nın, onlarca asist, güzel paslar,hareketler ile ortamı şenlendiren Lincoln'un sekiz maç bile dayanamadığımız Misimovic'in, Barış-Ayhan-Sarp'dan daha iyi pasör olan stoper Meira'ların neden yaşayamadığıdır ?

Bugün gelinen nokta sonuçtur. Diğerleri bir şekilde lanetlenerek kovulurken bugünkü kadronun yerlileri nasıl hayatta kalıyorlar ?

UEFA kupası ve Dünya üçüncülüğü sonrası bir başka olan Galatasaray yerlilerinin kendilerine yeteri kadar değer verilmediği üzerine geliştirdiği politika sonrası oluşan yerli kültürünün olağan sonucudur. Ezik muhabbetinin bir numaralı nesnesi de yabancılardır. Hakan Şükür,Guccuk Hakan,Hasan Şaş ve onların Bülent Korkmaz ile restorantlarda buluştuğu diğerleri..

Bülent Korkmaz'ın teknik adam olduğu dönemi daha ayrıntılı anlatabilseydim aslında tam anlamıyla bir darbeden dahi bahsedebilirdik zamanıdna Breitner-Rummenigge ve Hoeness'in yaptığı gibi.. Elbette sonuçları biraz farklı. Bayern şaha kalkar iken bizim yerliler lig sonuncusuna yenilir, evinde on kişi kalmış Eskişehir'e filan diye giden bir hüzünlü devrim masalı.

Kalite dediğin senin yetenek yahu.. Yetenek özel oyuncuda vardır. Özel oyuncu da özel ilgi-alaka bekler ama onlara sıra gelir mi ki ? Yeterince şereflendiremediğimiz UEFA kadrosu ve onların yakın ilişkide olduğu bu grubun daha ezik muhabbetini dinleyeceğiz..

Hagi en güzelini yaptı. Lincoln'dan daha fazla bonservis ödedi ama kimsenin özel ilgi alaka göstermeyeceği Stancu'yu aldı. Culio'yu, yerlilere hemen karışabilecek, saygıda kusur etmeyecek Yekta'yı aldı.. Misimovic'i gönderdi.

Burasının havasında bunlar ancak ayakta kalabiliyor dedi bir bakıma.. Öyle veya böyle sonu baştan belli mutsuzlukların önüne geçti. Galatasaray seneye de Avrupa'da olmaz ve daha biz iki yıl daha lig muhabbetine ortalama performansla idare eder dururuz.. Mesele zaten kulubün başarısı değil kendilerine yapılan muamele, haksızlıklar.. ay ben ne çektim, cebimden para verdim, Topal'ın parası verilmedi, x şu kadarı paraya oynuyor. Sanırsın GS dışında ona bu paranın elli birini verecek kulup var anasını satayım..

Dikkat ederseniz o muazzam başarının koşulları çarpık bir şekilde yine ve yeniden kendisini sürekli var ediyor. Bülent Korkmaz, Hagi diye devam ediyor. 40 yaşındaki Hakan Şükür'ü bile yeniden.. siz düşünün gerisini..

Hagi buraya gelmedi, oluşan koşullar onu getirdi. B.Korkmaz Lincoln'u, Hagi Misimovic'i keseceği için geldi. Bu eylemlerin adamlarını koşullar istiyor. Mücadele, hırs takım ruhu diye diye gelinen nokta burasıdır. TT Arena'nın bir şampiyonlar ligi maçı görmesi için beklemesi gereken minumum süre ne kadardır biliyor muyuz ?