17 Temmuz 2008



Annem ile aramda ezelden beri kalin bir duvar/uzaklik vardir. Beni alti aylik iken dedemlere biraktigi icin kizmiyordum aslinda. Dedemi öyle cok sevdim ki anneme bu yüzden tesekkür bile ediyordum cokca zaman. Yine de tüm bu birakislarin disinda kendi cocugunu "akilli hareket etme" adina on bes yilini yurtlarda olmak üzere yimi dört yil disari atabiliyorsa, hepsinden de önemlisi bunu yaparken cok da zorlanmadigini "cocuk" bilinci ile dahi algiliyabiliyorsaniz gönül koymamaniz cok zordur. Yasadigim acilarin sorumlulugunun büyük bir kismini kaderin hesabina gecirir iken geride kalan pek de azimsanmayacak olan bölümünü de anneme birakiyordum. Tüm bu kararlarin ve acilarin altinda babamin o muhtesem egosu yatar iken yine de bir cocuga sahip cikmanin temelde annenin sorumlulugu altinda olduguna inananlardandim. Aslinda ben ne kadar ekmek o kadar köfte mantiginin bir baska bicimi olan "ne kadar mutsuzluk, o kadar mutluluk" ilkesinden yola cikarak yasanilmis olan benzersiz acilarin ayni zamanda benzersiz mutluluklara kapi actiginin farkindaydim. Dolayisla yurtlarda cekilen iskencelerden dolayi degil, bir oguldan ayrilisin temelde bir anneye cok da fazla koymadiginin farkindaligindan dolayi annemle arama belki de bugün istesem de yikamayacagim bir duvar ördüm. Cok yerde okudugum zaman anlamis gibi yapip aslinda cok da algilayamadigim ne kadar yakinsak aslinda bir o kadar da uzagiz cümlesinin icerigini de keza yine annem ile olan iliskimde kavradim.


Yasamin hemen her alaninda karsilastigim yanlis anlamalar, anlasilmazlik, son derece iyi niyet ile atilmis adimin karsida son derece kötü bir niyet olarak algilanmasi ve daha hakaretvari onlarca kelime karsisinda kesinlikle dilim tutulmaz, sasirmaz ve gerekirse duyarsiz kalabilir veya gerekli cevabi bikmadan, usanmadan verebilir iken annemin yirmi dört yil sonra gerceklesen bulusma aninda tüm bu yasantilara bakisinin toplamda beni özel bir kollejde okutmus olmasi olarak algilamasi icimde saplanmis olan bicagi harekete gecirmesine yetti, kalakaldim öyle.. Tüm o sikintilar, acilar hepsi toplanmis ayni anda tekrardan vareetti kendilerini.. Üstelik yasanilmis ve bitmis olmasi, üzerinden ona yakin yil, binlerce gün gecmesine ragmen yasandigi andan daha aci bir sekilde acik ettiler kendilerini. zira üzerine zamanla "nedensizlik" oturmaya basladi.


Acilarin siddetini yasanilan durumun nesnel acidan ne oldugu belirlememistir hicbir zaman. Misal "Annem öldü" cümlesi dahi tek basina herhangi bir aciyi cagristirmiyor. Kimin Annesi, hangi yasta ve nasil öldü gibi ek sorular sonrasi belki bir anlama kavusabilir iken "kimin" sorusuna verecegiz cevabin annesi ile olan iliskisine dair elinizde cok bilgi yoksa, durumun iyi mi kötü mü oldugunu dahi bilemeyebilirsiniz. Hamile kadinin göbeginin kesildigini gördüm durum belirtisi dahi aslinda sanildigi kadar aci bir olayin göstergesi olmayabiliyor savas zamani cocuklarinda.. Hamburg tarafinda iki milyon euroluk evde oturan bilmem kac ferrariye sahip ve henüz yasamin baharinda olan insan evladi annesinin azari sonrasi intihar etmistir. Neyi yasadiginin degil hangi bünyenin hangi durum ile karsi karsiya kalisidir kendi adima önemli olan. Iste bu ve pek cok nedenden dolayi insanoglunun ötekini tanimadan onun üzüntülerine ve mutluluguna sadece olay bilgisi ile ortak olamayacagini düsünürüm.


Ortaokul yurdunun o cehennem günlerinin birinde elde falcata ile beni bekleyen ona yakin sokak serserisinin ortasinda kaldigim zaman beni korkutmak icin birbirlerinin vucutlarina cizik atip kanlarin fiskirdigi bir ortamda tek basima iken yasadigim korku, heyecan aslinda cok da önemli degildi o zamanda.. Benzerlerini siklikla yasadigim dönem olmasi bir yana yilanlari öldürerek ilerleyen bir cocuklugun öznesi olan bünyeyi cok da fazla tuhaflastirmiyordu ya da deyim yerindeyse korkutmuyordu. Dolayisla yasanilmis bir olayin bünyedeki karsiligini algilayabilmek icin o bünyeyi, ruhu yeteri kadar iyi taniyabilmeniz gerekiyor. Burada kilit nokta bireyin neyi yasadigi degil, herhangi bir durum ile birey arasindaki iliskidir. Bir bütünün parcasidir sadece olay bilgisi. Ve cokca zaman benim basimi agritandir bu parcaya bakip bütüne dair abuk subuk yorumlar.. zira bana bakarak empati yoluyla insanlar kendi acilarini duyumsadilar, benimkilere ise kimse dokunamadi..

Misal..

Alti aylik iken köye birakildik, alti yasina basmadan izmirde yatili okula on üc yilligina gönderildik. Akabinde yas kemale erdi ve her türlü karari kendim verip ona göre cizdim yolumu. Bu edilgen oldugum yaslarda ve biraz ilerisinde sürekli olarak insanlar kendilerine bakip bana bir aci bictiler. O kadar aci degildi ama bu sekilde görmeme dahi izin vermediler. Kolumun inceligine bakan annem yeteri kadar iyi beslenemedigimi düsünüp üzülmüs gibi yapiyordu veya gercekten bunu kendisine dert ediyordu bilemiyorum ama benim sorunum saglikli beslenme degildi o kesin. Babam futbolu cok oynadigimdan dolayi derslerimde basarili olamayacagimi düsünüp endise ediyordu. Disaridaki binlerce insan ise "aa ne yazik" sekilde yaklasim gösterip annesizligimi ve babasizligimi kendilerine dert ediyorlardi, ben de tuhaf tuhaf bakiyordum ne diyor bu insanlar diye.. Dedesizlik olsa, babaanne özlemi deseler, köyünden uzaklasip o soguk yurt koridorlarinda zengin bebelerin gerzek görgü kurallarina dayatilmis bir yasam dese neyse diyecegim ama ailesizligi, annesizligi ve babasizligi anlamiyordum. Hicbir zaman sahip olmadigim bir seyin yitirilmesinden ya da olamamasindan dolayi bir üzüntünün, özlemin olamayacagini cok iyi biliyordum. Misal hic kimse bana köyümden ayrildigim ilk gün yasadigim üzüntüye dair bir acima duymuyordu. Bugün 28 yili arkada birakirken dahi kaldiramayacagim buyuklukte bir acidir bu. Almanyada gecirilen üc ay sonrasi o yurtlara dogru gitmek icin havaalanina giden arabada gecirdigim saatlerdeki aciya dair tek bir satir duymuyordum insanlardan.. Iki cok baska yasam arasinda sürekli sikistirilan bünyenin olagani dahi marjinallestirecek ölcüde kendisine ve her zamanki yasamina yabancilasmasina dair tek bir "ah vah" duymuyorduk.. Benden cok daha kötü kosullarda yasayan yurt cocuklarindan, sokaktaki veletlerden daha da kötü yapan yasanilan degil ona olan bakisimi degistiren baska yasamlari kesfetmemdi. Eger ki almanyaya hic gitmemis, cok baska bir hayati hic görmemis olsaydim en azindan cevremdeki sokak cocuklari gibi hirsizlik yapmak zorunda olmadigim icin veya bir alt sinifta olan cocuk gibi taciz edilmedigim icin kendimi sansli dahi sayabilirdim. Ama kiyasladigim yasamlar yasadigimdan cok baskaydi ve diger yandan eger ki aile hayatim ile ilgili diger bütün akrabalarin/insanlarin verdigi o basit karari verebilmis olsaydi ben de kuzenlerim gibi cennette yani muzlarin ve cikolatalarin arasinda yasayabilirdim. Iste bu noktada basliyordu nedenlerin üzerine egilmem..

Acinin siddetini arttiran, dozajini belirleyen nedensizlik olgusudur. ilkokul yurdunda yanimda bulunan insanlarin hemen hepsinin bir nedeni vardi orada olmasini saglayan.. Anne ve Baba mahkemelik olmus ya da calismak durumunda kalip her haftasonu evci cikmasinin yanisira hafta ici iki-üc kez ziyaret edilen insanlardan olusuyordu. Ayni kosullara sahip bir insan daha bulabilseydim cok baska gelisecekti belki her sey. Yasanilanin nesnel degerlendirmesi cok önemli degildir. Ben köy kökenliydim, o yasta dahi diklenen, ezdirmeyen gerekirse bicagi eline almaktan kacinmayan.. Oysa orada benden daha da talihsiz veletler vardi, digerlerinin baskisina maruz kalip her daim yemegi alinan, dövülen, ezilen onlarca insan.. Yurdun ici böyleyken yurdun disi da ayni sekilde cok baska yasam parcaciklarindan olusuyordu. hicbir caba vermeden bize üc ögün yemek sunulurken hafta sonlari duvarlarin üzerinden gelip maclarda rakibimiz olan sokagin cocuklari bizim hazira kondugumuz o yemekler icin ekstradan hirsizlik yapmak gibi buyuk ugraslar vermek zorundaydilar. Ve cok acik bir sekilde söylüyorum ki yasam alginiz, bakisiniz belirler cekilen izdirabin miktarini. Yaninizda bulunan sokak cocuklarinin sizin oynadiginiz bahceye girme izni dahi olmamasi sizi digerlerine oranla "sansli" cocuk yapar iken almanyada ise her sey tersine dönüyordu. Kilo kilo muzlar, muhtesem yemekler, cikolatalar ve daha cok sey.. Hepsinden önemlisi aslinda gayet olagan gördügüm bu yasam birden zorlasti. Orasini dusunuyordum, neden orada olmadigimi.. Oysa görmesem inanin bana cevredekilere göre oldukca avantajli konumda idik. Fileli sahada top oynayabiliyorduk, gelen bekciden korkmuyorduk.. Ya da günde üc ögün cok da kötü olmayan ve hicbir zaman sizi tam anlamiyla doyurmayan yemek artimiz vardi. Velakin yaz tatilerinde gecirilen üc ay da oldukca uzun bir süreydi, her seyi parcaliyor bambaska bir sekilde yeniden bicimlendiriyordu. Artik filelerin deliklerinin ceperlerini dahi ezberledigim, kendimi buldugum ve sekiz yil boyunca gol attigim kalelerin oldugu yerde saha avantajimi kaybedip deplasmanda oynamaya basladim maclari..

Üzerime dogru aci gelmeye basladi. Hikayemi bir sekilde okumus olan her insan kendisini o an sahip oldugu kosullarindan cikarip benim yerime koyuyor ve yaklasimi felaket sonrasi tüm ailesini kaybetmis bes yasindaki cocuga bakar gibi oluyordu artik. Ve ben de degisiyordum. Üzerime dogru acilar geliyordu sahiplenmek zorunda oldugum. Asagi mahalledeki pic ömer hepimizden cok daha kötü kosullara sahipti. Onu sürekli döven babasi, üzerine binen fakirlik ve her daim simit satmak zorunda kalmasi gibi türlü sikintilari vardi. Yalniz onun benim gibi hayatini sorgulayip kendisine acima ile baktigina sahit olmadim. Cok mac yapardik beraber.. Cok görürdüm onu ve toplamda benden daha mutluydu artik. Ki benim kötü günlerim geride kalmis, yurda gelen zibidi belletmenler dahi ses cikaramiyordu.. Zira artik onlari da korkutabilecek yaslara gelmistik, pic ömer kadar gülemeden..


Ömer, cok daha kötü, cok daha zalim bir hayat yasiyordu ama benden daha mutluydu. Aci, olay bilgisi degildir. Aci, bakistir. Ömere bakarak mutlu, almanyaya bakarak inanilmaz mutsuz olabilirdim. Köyde büyümüs, köyde kendine gelmis, köy yasami ile temelim atilmis oldugundan ömerlerle, sokak cocuklari ve yurtta da dogulular ile her daim iyi anlasmisimdir. Yurt hayatina da adapte olduktan sonra cevremdeki herkese göre daha iyiydim aslinda. Ilk günleri haric hicbir seye saskinlik göstermeden yavas yavas oldugum bölgenin en dokunulmaz insani olmaya da basladik. Yine de aci cekmem, acinacak cocuk olmam gerekliligi arkadan bastiriyordu. Yahu Ömer var diyordum yine de kurtaramiyordum kendimi acidan,sizidan.. Zira ömer ile aramda "nedensizlik" faktörü girmisti. Onun bir baska hayati yoktu. Kuzenleri de akrabalari da hemen hemen ayni yasamin bir baska ömeriydiler. Babasi elinden gelenin en iyisini yapiyordu ve tüm bu acilarin altinda annesizlik, fakirlik ve baska sansi olmamasi gibi cok önemli sakinlestiricileri bulunuyordu. Benim bir baska sansim olmasi bir yana burada olup tüm bunlar ile basbasa kalmamin tek bir akli nedeni yoktu. Okula gitmeden önce ögrendigim kerrat cetveli aslinda tek nedeniydi. Cunku o yüzden matematik dersinde herkesden iyi olup ve yine bu yüzden hocalarin babama "bu cocuk cok zeki, okuyacak" diye iskencenin devamini saglamalarina sebebiyet verdik. Ve fakat her daim okudugum sinifta benden daha zeki, daha iyi olan minumum bir insanin varligi ve o insanin da gayet olagan sekilde ailesi olmasi tuhaflastiriyordu.. tek bir neden, akli tek bir gerekce olsaydi tüm bu sacmaliga katlanmak durumunda olusumun, inanin cok daha iyi gecirecektim tüm bu zamanlari.. O anlamsizlik, bosluk ve diger yasam ile kurulan iliski aslinda yasamin icerdiginden cok daha önemliydi ve her seyi belirleyen oydu.


Velhasil,

ben anneme yine de hic kizmadim beni biraktigi icin. Cunku dedemi cok sevdim, babaanneme taptim. Cok kucuk yasta henüz o dönemki adi Allah olan dünyalar iyisi büyük güc ile arama da mesafe girmeden önce siklikla iki sey icin pazarliga girisirdik. Istedigim iki sey vardi cocuklugumda. Iki durum karsisinda acisiz/sizisiz bir gecis istiyordum. Birincisi cok sevdigim dedem ve babaannenin olasi ölümü sonrasi acisiz bir gecis, ikincisi ise yurdun ilk gününün gayet siradan, iskenceye dönüsmeden bir sekilde baslayip bitmesi. Karsiliginda yalan soylemeyecek, gücsüz durumda olan insanlara yardim edecek ve hatta fazladan yurt hayatina alismakta güclük ceken insanlara yardimci olmayi öneriyordum ve hep kabul ediyordu cunku o iyi bir "sey"di. Önerilerim her defasinda degisse de tüm cocukluk dönemim boyunca Tanridan istedigim iki sey buydu. Ve bir bakima nasil bir cocukluk gecirdigimin anlasilmasi adina bu ayrintiyi önemsiyorum. O köye 15 gün ve Kurban bayrami tatillerinde nasil bir dönüsüm oldugunu varin siz hayal edin..

Ve her üc ayda bir beni gören babaannemin beni gördügü zamanki sevincinin yüzde biri yilda beni bir kez gören annemde olsaydi bugün bu duvari kesinlikle parcalardim. Sadece o an icin degil, belirli bir zaman sonra dahi nedensizligin yarattigi bir bosluk ile basbasa kaliyor insan ve bu yüzden 24 yil sonra aile ile baska bir acidan bu boslugu doldurmak üzere yola ciktim.. Her söyleminde, her kelimesinde ufak bir pismanlik ya da ayrilisin ne kadar zor olduguna dair kucuk ayrintilar yakalama ugrasisina girdim. Insnaoglu oglu, kizi ya da sevgilisi adina cesitli mücadeleler verebilir, türlü türlü acilara maruz kalabilir. Bazen cekilen acidir, sevginin bir ifadesi,yasamin anlami.. Ama iste ben aradim ve gördüm ki aradikca uzaklasiyorum dünyalarin en iyisi olan anneden. Tüm yasami boyunca kendi algi cercevesi icerisinde cocuklarina ve kocasina iyi bir yasam vermek icin kendinden dahi vazgecmis bir kadina baska acidan haksizlik ediyordum. O bana sahip oldugu her seyi gerekirse verebilecek konumda olan bir insandi.

Baktik ki böyle olmayacak, ona olan bakisimi degistirdim. Beklentiyi de cektik aradan.. O duvar belki hep olacaktir ama yavas yavas cekic ile yikma cabalari basladi aslinda. Misal ilk defa ona sevgilimi anlattim. bir kacini görmüs, etmis olsa da onunla bu ve benzeri özel konulari hic konusmamisimdir toplamda.. Ilk defa o da bana artik benim duygusal ve son derece özel olan yasamima iliskin sorular sormaya basladi.. Bu yeni gelisme karsisinda Sevindi, caktirmadan bir de genctik,cocuktuk, cahildik, bilmiyorduk cok seyi dedi..

yetti bana.