28 Ağustos 2010

Hold On To You.!




Öncelikle (Müzik güzel Hbb sağolsun) bloglar üzerine dönen tartışmanın da yanlış yere doğru kaydığının üzerinde duralım. Benim derdim ortadadır. Bugün bu konu üzerinden bana yazan, sana değildi diyen ya da küfür eden benim gibi bloggerlar bugün benim derdim değil yarın hesaplaşırız onlarla. Mesele bugün çok başka.. Konunun zaten buraya gelmesi için ufak bir cinlik de düşünülmüş.

Siz Marca'nın ya da Guardian'da hiç tanımadığınız bir çalısanın hakkını arayacak kadar emek savunuculuğu yapıp kime olduğu belli olmayan yönlendirmelerle buradaki insanları suçluyorsunuz. Doğrudur. Haberlerini çaldık ve çırptık. Ben nerden bileyim Misimovic'in menajerinin ne söylediğini ? Hemen herkesin bu bilgiyi Misimovic kankamdan değil de bir muhabirin yaptığı haberden alıntıladığımı düşündüğünü sanırım ya da 'biz' sanırız.

Ama yine de burada içerisine tonla yorum kattığımız haberlerin ayrıntısı olsa da bir kazanç sağladığımız ortada. Ayıp ediyoruz biz ama sizin emek savunuculuğunuz karşısında ise utanıyoruz. Ve ama bekliyoruz ki:

Bizzat yeri gelince çalıştığız gazetelerin sömürdüğü emekleri, faydalandığı ama karşılığını vermediği sömürüleri yazın. Emek savunuculuğu adına Marca'da çalışan gazetecinin olduğu gibi buradaki biz gariban bloggerların da emeğinin savunuculuğunu yapın.

Bugün burada yazan, çizen arkadaşların tanınma ihtiyacını fırsat bilip onların size verdiği emeğin üzerine oturulmasına ve karşılıksız bırakılması karşısısında da sesiniz çıksın. Emek savunuculuğu yapın. Marca'dakinin hakkı tamam da biz daha beter durumdayız.Kendi köşenizden ama patronunuza ama potansiyel patronlarınıza da bir ayar çekin de samimiyetinizi görelim.. Ayrıtılar için bana gelin tek tek göstereyim.

Bir kişi değil.. üç kişi değil çokca kişi. Bir kanal değil iki kanal değil onca gazetenin web sitesi..Kendisi. Muhattaplarım mail atsın hepsine söyleyeyim nerede 'gerçek' emek hırsızlığı oluyor. Köşemetaşıyacağım ve bunun hakkını koruyacağım diyen gelsin bana. Bir yoruma bir 'bu takım valla boyle değil ama işte yani' diyene milyon dolarların akıtıldığı bir ortamda onca yazıya ve emeğe tek kuruş ödenmemesinin de hesabını sorun.

Bizim yaptığımız amatör ruha aykırıdır belki ama sizin yaptığınız değil profesyonelliğe insanlığa sığmıyor.

Bir insan ancak bunları da dile getirdiği vakit Marca'nın çalışanının hakkını gerçekten aradığına inanacağım ve diğer türlü işaret ettiği yerin otomatik olarak harekete geçeceğinin farkında olarak tüm bunların dışında olan kavgayı 'bilinçli' olarak tetikleyip bu kaos ortamından kendisine çıkar sağlama amacı güden dangalak olarak belleyeceğimdir.



Olur da emek hırsızlarına karşı kendi yazdığı yere ayar çekip potansiyel patronlarıyla emeğimizin kavgasını yaparsa ben de yukarıdaki söylemler için özür dileyeceğim.

Ancak o zaman ben yüzlerce futbol blogunun olan onca postun milyon tane bilginin akıtıldığı yerde kör topal birisinin yukarıya çıkış ihtimali olduğu yerde yazılan eleştirileri 'yerimizden etmesin bunlar bizi' kayıgısıyla yazılmadığına inanacağım. Ne kadar art niyetliyim diyeceğim kendime.

Bakın diyorum ki çok basit.. ciddi anlamda sömürülme var.

Futbol bloglarını bırakın yazarının okuyanın dahi sürekli kılacağı bir birikimi mevcuttur artık. Başarıları onlara "Futbol Blog" adı altında Televizyon programı yaptırmış, medyada köşe ayırtmış,her türlü beslenmişsiniz ve artık toplu toplu değil tek tek programa çıkarmışsınız..

Karşılığında hiçbir şey ödemeden.

Gazetelerde köşe de verip dergilerde yazdırıp radyolarda yorumculuk yaptırıp onların topladığı ve yorum kattığı haberlerden tek başına radyo programları da oluşmuş. Tüm bu birilerinin harcadığı emekten birileri sürekli beslenmiş.

Tüm bunların karşılığında tek kuruş kimse para almamıştır. Almanyada arkadaşımın çalıştığı ne gazetesi ne televizyonu olan basit bir web sitesinin insan emeğine duyduğu saygının milyonda biri burada gerçekleşmemiş. Marca'nın Guardian'ın emeği boşa gidiyor da çokca da alıyorlar, derdiniz olmasın. Etik mi dersin emek hırsızlığı mı başka ne dersen de ama buradan başla önce ki samimiyetinin boyunu görelim.

Almanyada bunu söylesem bana kimse inanmaz. Bir insana düzenli bir şekilde TV programı yaptırıp yorumcu kimliğinden faydalanıp beş kuruş parayı bırakın yol parasını dahi vermiyorsunuz.. İnsanların çaresizliğinden ya da hayallerine ulaşma sevdasından FAYDALANIYORSUNUZ. Bu garibine gitmiyor da Guardian v.s..

Biz blogu araç edinip kariyer yapma heyecanı içerisinde olan insanlar değil daha çok emeğimizi gösterip medyayı araç haline getirip blogu sürekli kılma peşindeyiz. Uçuk filan ama işte hayal filan..

Yazılar bu işin bir ayrıntısıdır. Bir yorumun arkasında sayısız doksan dakika ve onlarca saat Marca'sından Fanatiğine kadar okuma süreci yatar. Bir şey aracı olsun da bu rüya bitmesin olan derdimiz size batıyorsa korkmayın.. Yerinizi almak niyetinde değiliz futbol izlemek ve üzerine konuşacağımız ortamı yaratmak istiyoruz sadece..

Marca çalışanının hakkını arayan emeksavunucusu asaletli gazeteci arkadaşlarım, bizim alnımızda neden bu işten para kazanmak haram emeğimizin sömürülmesi sevap yazıyor ? Neden bizim emeğimiz üzerine bir yazı döşemiyorsunuz.? Neden burada sürekli olan ve olacak saf duygularla bezenmiş çatışmaları tetikleyip köylü kurnazlıklarıyla çıkar sağlama peşindesiniz ?

Marca'nın emeği için blogger'a geçirmek e guzel. Size ayrılmış köşelerinizden yazacak onca yazı arasından bunu buluyorsunuz tamam. Halkın da buna ihtiyacı var.Yazdığınız yer başta olmak üzere emek hırsızlığı konusunda çok daha beteri var ortada. Yazın lan işte.. Onca emeğin peşinde ne güzel adam diyeceğim ama olmazsa da tüm bu yapılanın nasıl bir samimiyetsiz olduğunu sık sık söyleyeceğiz maalasef:((

Twitter'imda sayısız medya insanı beni izler iken teker teker kendimi ve bazen bu işi meslek edinme gibi uçuk hayallerimi baltalıyorum ama ortada olan ortada.

Bana bugün bu konu hakkında dert yananlar dahi şu kıytırık yerde yazdığım yazıdan bile korkup aman yazma diyorlar. Haklı .. Adamların evi, çoluğu çocuğu var. Bugün olmasa da yarın yine oradan ekmek yeme ihtimali de var. Çaresizlik ne boyutta anlamış olduğunuzu düşünüyorum.. Buna eğilin. Buradaki emeğin peşine düşün..

O bunu şu bunu demiş siktir edin. Konu yukarıda ve sizin gibi her biri muhteşem birey olan insanlar tarafından Etiksel Emeksel sorgulanmayı bekliyor. Hadi bakalım...

27 Ağustos 2010

Futbol Blogu Yazmak ve Reklamlar.!




Blogun sağında ve solunda görülen reklamlara aldanıp bazen ben bile gaza gelip "Jetimi hazırlayın hemen Losencılısa gitmem gerek diyorum" ama gelin görün ki henüz ben o reklamlardan beş kuruş almış değilim. Alanlar vardır elbette ama miktarı da aşağıdadır. Biz de elbette kazanacağız ama en iyisinin kazandığı miktar aşağıdadır. Ödemeler doksan gün sonra ve bu işi üzerine alan adam 90 gün sonra olan ödemelerin varolan vergisini devlete verebilmek için abisinden borç almak durumunda.. Onun da size yansıtılmaya çalışan görüntüsü 'Bana hemen Amerikan Başkanını bağlayın' olsa da siz aldırmayın onlara.. Madem bu reklamların kapitalist algısından dünyanın en klişe eleştirileri ile ses çıkarıp iki üç yerde 'adınız' geçecek diye yırtınıyorsunuz o zaman ben açıklayayım bizim Jetin benzin parasının ne olduğunu.

Bugünkü Sitemer verim günlük: 2520 tekil ip. Kazancım henüz yok ama olmayacak değil. O kadar emek veriyorum ve neden bunun bir karşılığı olması durumunda amatör ruh saçmalığına dadanıp kapitalist-sosyalist geyiklerine giriyorsunuz ? Bunun yeri burası mıdır ki ?

Günde 2500 kişinin okuyacağını bilerek saatlerimi alan 3 post atıyorum ben. BirGün'de her pazartesi bir yazı yazıyorum. 4-4-2 dergisine çokca yazdım ve bugünden sonra her ay bir yazı da yazılacak. Lig Radyo'ya DK boyunca bağlanıp yorum bıraktık. NTVSPOR.NET'de yayımlanan 32 takımdan ikisini analiz ettik. Bana göre hepsinden değerlisi 2000'in üzerinde saatlerce emek isteyen 3 yılı aşkın bir sürece post attık..

Bunların hiçbirisinden beş kuruş para almamam hiçbirinize batmaz ama yanlışlıkla 3 kuruş kazansak Eurosport anarşistinin gazına gelip aynı yolun yolcusu olduğumuzu unutarak saldırıyorsunuz..

Elitist blogmuş. Sen de yazı yazıyorsun ve ben de. Şimdi söyleyin aramızdaki fark nedir ? Ben veya Tardini, Lambuja olmadı Flyıng Dutchman ile sizin aranızdaki fark nedir bi dillendirin hele..

Saatlerimi verdiğim bir işten bana göre karşılığının onda biri bile etmeyecek para kazanmayı kapitalistlikle nasıl birleştirirsiniz yahu ? Ben ya da o değil herkesin geleceği nokta budur. Ya da ayda yılda bir post atan ama amatör ruhunu korumuş blogcu.. Başka türlüsü belirli koşullara sahip olanlar için mümkün değil.

Herkesin kendisine düşman belleyip reisimiz olarak gördüğü Aceto Balsamico'nun ise günlük okuru 10 369 insan. Peki dört yılın ve beş bin postun arkasından reklamlardan bugünkü kazancı nedir ?

Yıllık 1200 lira. Aylık 100 lira.

Kapitalistin babası ama otobüsten inip Metrobüse biniyor her gün.

Blog İdman Yurdu'nun reklamları gözalıcı lakin hitlerin yüzde sekseni Tribündergi'den gelir. Benim gibi on tane blogu toplasan ayda elli lira ancak getirir.. BIY bugüne değil geleceğe bir yatırımdır daha çok.. Çok kapitalist olduğumuz için üzgünüm ama durum budur. Bazı blogları içeriye almaması daha çok içeridekilere olan saygıdandır. Bunu Futblog da yapar diğerleri de. Siz de olsanız siz de yaparsınız.. 200 tane blog aldığınız vakit okuyucu kazandırma görevi de olan BİY'in anlamı kalmaz.

Dahası..

Kapitalizm ile bu iş nasıl bağdaşıyor birileri bana anlatsın ve bizden istenilen nedir ?

Sanırım şudur:

Bugün olduğu gibi uyumanın dışında kalan vaktimin dörtte üçünü futbola ve yazıya ayıracağım ve fakat bunun yanında tek kuruş kazanmamalıyım.

Kazanırsam kapitalist kazanmazsam sosyalist mi oluyorum ?

Ben devrimci değilim. Ankarada meydanlarda fink atıp köyümde aranırken dahi değildim. Gözlerimin önünde bir fikir bir doğru için bedenlerini ölüme yatırmış ve yavaş yavaş, gün be gün saat saat eriyerek ölüme gidenlerin başucunda ağladığım günden beri ben bu tanımı kullanmıyorum. Üç eyleme katılıp beş yazı yazıp da paramı parası olmayanlarla bölüştükten sonra derdim bazen kendime.. Ama uzun zamandır bu gibi sıfatları benim gibilerle birleştirdiklerinde utanıyorum daha çok.. Abudik gubidik bir insanım ve öyle veya böyle kapitalistin de en babasındanım ve fakat olur olmaz her yerde bu gibi kavramların eşiğinde insanları hedef göstererek kendilerine kimlik biçenler de bizzat o değerlerin içeriğince çarpılmaya mahkumdur.

Bize bu şekilde öğüt verme hakkını her ne şekilde kendisinde bulduğunu anlamadığım insan misal Eurosport'a emeğini bedavaya mı satıyor ? Ne kadar amatör ruhlu ? Ne kadar anarşist ? Mesut Özil'in Madrid'e transfer olduğunu Mesut'un babasından mı öğreniyor ? Bu konu hakkında konuşur ya da yorum yapar iken basın Bild'den okuduğuma göre diye mi başlıyor ? Bu bilgilerin hepsini herkes basından öğrenmiyor mu arkadaş ?

Çok istekli olan varsa açayım ona bir blog yazsın günde üç post ve sabahlara kadar amatör ruhu yaşatayım meraklısına.. Varsa o emeği daha çok parasız bir şekilde insanlara sunma hasreti gelin bana..

Nedir sizin derdiniz.. ?

En azından basından bir kaç kalem için şudur: Birilerinin bir şekilde varolan başarısını küçümseyerek, emeğini yoksayarak temel noktayı yabancı gazetelerden apartılmış haberler yaparak kendileri ile olan başarı farkını farklı bir noktaya çekmektir. Onlar da okuduğu gazetelerden bilgileri aşırtsalar onların da okur sayısı olacak ve hatta çok sağlam kariyer yapacaklar ama o amatör ruhluluk.. Verilen emeği küçümsemek, yoksamak ve kendisi ile olan farkı da 'copy-pasteciliğe' indirgemek..

Aceto Balsamico blogunu yazan adam 1998 yılından bu yana basının içerisinde yer alır. Blog yazmaya 2006 yılında başlamıştır. Ekşi Sözlüğe açıp bakarsanız ismi ve başarısı adına yazılan yazılar 2004'den itibaren olduğunu göreceksiniz. Dolayısla hali hazırda basında olan bir adamın yıllar sonra ve onca yazı sonrası aylık 100 lira kazandı diye farklı şekilde bakıp kendinize düşman bellemeniz kusura bakmayın ama çocukluğunuzdan ileri gelir. Sabah gazetesinde editördür sadece. Çok iyi yapacağını herkes bilse de misal bir köşesi dahi yoktur zira sistem başka işliyor ve asıl 'devrimcilik' de burayı delmektir. Okunarak, ilgi görerek bir şekilde ilişkiler dolayısla edinilen yerleri işgal etmektir.

Bülent Timurlenk 40 yaşında. Ben 30.. Lambuja Alper ve Tardini Emre de 30'a geliyor. Bugün Alper Öcal bloguna benim gibi yazamaz çünkü cok sosyalist olup blogundan para kazanamadığı için çalışmak durumunda ve ayırabildiği vakit ortada. Az ama amatör ruhlu.. Extensor Sinan ise yakında askere gidiyor ve gelince buradan para kazanamazsa onun da sonu bellidir. Ben ve Tardini Büfe ya da Emre Özcan bu yaşta hala okuyabildiğimiz için vakit bolluğu esnasında yazılar yazıyoruz.. Eğer bu işten para kazanamazsak - ki durum onu gösteriyor- ayda yılda bir post atarak futbola daha çok izleyici olarak katılım göstereceğiz ve sanırım siz amatör ruhlu anarşistlerin isteği de gerçekleşmiş olacak..

Biz futbola para kazanıp kariyer edinmek için başlamadık. Ama bu şekilde devam etmesi buna bağlı. Aceto Balsamico yazdığında on tane blog yoktu. Tüm futbol bloglarının bu derece önemsenmesi adına yapılan bir TV programı karşılığı da para almamıştır. O TV programında o dönem 'tanıtılacak bloglar bitiyor ne yapacağız' korkusu vardı. Peki bugünkü durum ? Futbol bloglarının bu kadar hit alıyor olmasının nedeni bizzat Bülent Timurlenk iken bu derece ona düşman olunmasını da anlamıyorum. Bülent Timurlenk reklamsız birşekilde yazarak bu kadar başarılı olmasaydı bugün ben de eleştiren siz de blog yazıyor olmayacaktınız. İstisnalar olsa da Futbol Bloglarının bu denli popüler olmasını sağlayan insan neden düşmanınız olsun ? Her yerde destekler iken çok yerde düşmanlığı anlamıyorum. Tüm bunlar yazdıklarının içeriğine eleştiri getirmenin dışında Kapitalizmin simgesi, Elit blogırların babası algısınadır..

Birileri sizi bölüyor ya da varolan tartışmadan kendisine ekmek çıkarıyor ve siz de onun 'hadi hadi saldırın' demesinden gaza gelip olmadık ne kadar sıfat varsa takıyorsunuz.. Ben ya da Aceto ya da FD ya da Jesus Almeyda.. Farkımız yok..

FD blogu eskisi gibi güncellenmiyor çünkü çok amatör ruhlu olduğundan çalışmak durumunda artık.. Hepimizin sonu budur ve neden bu sizi mutlu ediyor hiç anlamadım..

Bundesliga Maç Tahminleri.!



Bakın bunu her hafta yaparım ama buraya bakıp da bahis oynayıp sonradan mail yoluyla saldırıya geçerseniz işler değişir. Basit bir mantık var. Hepsini bilsem burada işim ne ? Çoktan İngiltere liginde bir klup alıp başına geçip Ali Turan'ı transfer etmiştim oraya..

Minumum iki yanlış ve bazen bu sayı üçe-dörde bile yükselir zira kimin iyi oynayacağını öngörebilirsiniz ama kimin gol atacağını kestirmek için medyumluk bile kurtarmaz sizi.. Kaiserslautern'a 1 vermemek için zor tuttum kendimi.. Hoffenheim yenecek gibi olsa da St.Pauli'ye güveniyorum bir şekilde ben diye gider. Tahminleriniz varsa yorumlara da alabiliriz.. Maçlar bittikten sonra bakarız kim ne kadar iyi bu konuda... Benimkiler şöyledir:

K'lautern - FC Bayern (Cuma) : 0-2

Schalke 04 - Hannover (Cumartesi) 1

Bremen - 1. FC Köln 1

Wolfsburg - 1. FSV Mainz 05: 1

Frankfurt - Hamburger SV :1-2

Nürnberg - SC Freiburg :1

St. Pauli - 1899 Hoffenheim:1-0

Leverkusen - M'gladbach (Pazar) :1-0

Stuttgart - Bor. Dortmund:0-2

26 Ağustos 2010

Dersimli Deniz Naki.!



Dersimli Deniz Naki Bild'e bu pozu vermiş. ve Dersim 62 dövmesinin açıklaması da şu şekildedir:

'Babam Doğu Anadolu'dan yani bu şehirden geliyor. Biz Kürdüz..

Ben nereden geldiğimi bilmediğim için değil daha çok çocukların Kürt kökenine sahip olduğu için utanmaması adına bu dövmeyi yaptırdım. Kürtlerin pek çogu Türk olduklarını söylüyor... Bence her insan sahip olduğu etnik kökeni ile gurur duyabilmelidir.'

Alman U 19-20'lerinde oynayan ve bugün u21 kadrosu içerisinde gözüken Naki milli takım ile ilgili olarak:

'Bugünlerde kendimi milli futbolcu olarak göremiyorum zira Antrenör Adrion'dan uzun zamandır ses seda çıkmıyor'

Eğer milli takımın kimliklere karşı bir sorunu yoksa hemen bugün Türkiye Milli Takımına doğru yönlendirilmelidir yetenekli orta saha oyuncusu.!

Alman Milli Takım ve St.Pauli kıyası yapıldığında sonuç çok açık: St.Pauli her şeyin üzerinde.!

'Ben daha çok 34 kez bu takımın Bundesligada formasını giymek istiyorum ve bu sene asıl hedefe ulaşabilirim.

Cezasahası.Net Deniz Naki ile Röportaj yapacak ve varsa ona olan sorularınız sizi şuraya alalım: Deniz Naki Röportajı.!

Van Gaal Biyografisi.!



Bugün Lig Radyoda Ali Ece - Mustafa Sapmaz'ın konuğu olarak Galatasarayın başında görmek istediğim hoca olarak onun ismini söyledim. İkincisi de Magath idi. Bu isimlerin becerilemeyen futbol yönetimlerini ele geçirip klubü doğru yola sokması bir yana ne kadar kuru kalabalık gürültü çıkarırsa çıkarsın asla ve asla bildiğinden şaşmayan ve doğrularını uygular iken tüm tepkilere aldırış etmeyen bir 'bilinç' söz konusu. Ne yaptığınızı bilirseniz ancak bu şekilde emin adımlarla ilerleyebilirsiniz..

Ülkenın koşullarına hakim olup dışarıdan bir isim getireceğiniz vakit öncelikle bakılması gereken nokta bu kaosun içerisinde bozulmadan kalabilecek sertliğe sahip olup olmamasıdır. Dolayısla Van Gaal bence Alkmaar öncesi kaçırılmış muazzam bir fırsattır. Sadece Bayern München kazanmadı aynı zamanda Almanya Müller,Badstuber,Schweinsteiger ve teknik adama Müller'in 'Van Löw' diyecek kadar da sistem kazandı..

Velhasıl bugünlerde en çok beklediğim kitap onun yazdığıdır. Van Gaal'in biyografisi.. Aslında ülkesinde 2009 yılında çıktı ve fakat almanca çevirisi yok.. Ekim ayında açılacak olan ve her sene 300 bin kişinin akın ettiği Frankfurt fuarına yetiştirmeye çalışıyor. Bizzat kendisi Almancaya çeviri işini üstlenmiş ve üç yeni 'Bayern' bölümü eklemiş Hollanda versiyonuna.. Hollanda'da 30 bin satmış ve tanesi 49,95 euro..

Son yıllarda beni yaptığı işin muazzamlığı ve samimiyeti ile en çok etkileyen spor adamı karakteri olmuştur kendisi.. Gerçek anlamda ne yaptığını bilen üç-beş teknik adamdan birisidir o.. Belki başkaları da vardır ama yakından görmem gerek ve bu yüzden gerek teknik adamların gerekse de sevdiğim oyuncuların Bundesligaya gelmesini istiyorum ve Raul gibi gerçekleştiği vakit çocuk gibi de seviniyoruz..

Malum Jubilenin Diğer Tarafı.!



Ben bunu aklıma getirir getirir hala gülerim aslında.. Hikayesi burada işlenilmişti ama bir daha özet geçelim.

Hollanda efsanesi Johann Cruyff Ajax ile jubile maçına Bayern Münih'i davet ediyor. Eh böyle efsaneye yakışır bir klup. Bayern Breitner,Rummenigge filan tam kadro geliyor ve fakat havaalanında başlıyor çok şey.. Hollandalıların almanlara olan takıntısı mı derseniz yoksa o dönem varolan Bayern Münih'e karşı gıcıklık mı bilinmez.. Kontrolde baya bi çekiyor Bayern ve sonrasında hep ikinci sınıf muamele... Hem çağırıyorlar hem ilgilenmiyorlar muhabbeti var. Dahası pek çok hakarete maruz kalıyor takım ki 'Nazi Domuzları' da bunlardan birisidir..

Geldiğine pişman ediyorlar Bayern'i.. İkinci sınıf oteller filan..

Jubile maçı öncesi çıldıran Bayern takımı sağlam bir karşı atağa geçiyor. Onu da bu sefer o jubile maçına çıkan Simon Tahamata'dan dinleyelim.

"Benim için bu maçta oynamak büyük bir onurdu. Kariyerimin başlarındaydım ve daha henüz 2 yıl önce Ajax'a transfer olmuştum. O zamanın Avrupanın en iyi oyuncularıyla beraber oynamak benim için çok önemliydi. Bu maçın bir parçası olacağım için de seviniyordum zira Johann böyle güzel bir vedayı da hak ediyordu. Normal koşullarda bir jubile maçı 5-5 ya da 6-6 biterdi ve Johann da üç gol atardı ama daha maçın başında Bayern düşmanca saldırmaya başladı. Biz sadece birazcıcık futbol oynamak için sahaya çıktık ama Bayern fanatik derecesinde oynuyordu. Sonrasında havaalanında filan kendilerini kötü hissetmelerini sağlayan davranışlar sergilenmiş diye duyduk ama bu konuda ben bir yargı koyamam. Öyle olsa dahi bu maç bu kadar ciddiye alınmamalıydı.

Johann Cruyff gibi büyük bir ismi 8-0 lık mağlubiyet ile uğurlamamalıydık.. Onun bir gol atmasına bile izin vermediler ve ben bunu anlamıyorum. Maç sonrası birbirimize bakıp 'ne oluyor yahu' diye sorduk. Johann'ın reaksiyonunu çok iyi hatırlamıyorum ama çok kızmış olmalı çünkü yenilginin her türlüsü onu sinirlendirirdi. Kaybetmeyi hiç sevmezdi. Sonrasında bir kaç bira içip parti yaptık ama gerçek bir kutlama olamadı maalasef.."

O gün bugündür bir daha Hollanda takımı jubile için Alman takımlarını çağırmıyor..

Diego Wolfsburg'ta.!



Dün gece gelmiş Wolfsburg'a ve bugün bir aksilik olmazsa sözleşme imzalanacak.. Ve dostlar iste Misimovic pokeri de yarın başlıyor. Diego'ya ödenilen miktar 15 milyon euro. Geçen sefer son saniyede aksilik çıktıgı için imza atılasıya kadar Misimoviç transferi ile ilgilenilmeyecek ve fakat yarın sözleşme imzalandığında (bence) her şey başlayacak..

Herkes biliyor ki Misimovic'in ilk tercihi Schalke. Dün yazdığım gibi Hoeness onu içeride bir klube vermek istemiyor ve Menajerinin açıklamasına göre Misimovic aynı zamanda Galatasaray ile de anlaştı. Hoeness önce McClaren sistemine cok uygun olan Farfan'ı istedi ama son maçların kurtarıcısı ve golcüsü Farfan'ı Magath vermek istemiyor.. Çok küçük bir ihtimal alternatifi yaratılırsa verebilir ama şimdilik zor.. Dolayısla 'alıcı' Schalke Wolfsburg nezdinde çekiciliğini de kaybetti. Galatasaray'ın klubü ikna konusunda büyük avantaj sahibi iken oyuncu konusunda ikinci seçenek durumunda.. Bakalım ne olacak?

Yarın Schalke-Galatasaray savaşı başlar..

Bunun dışında Diego'nun gelmesine ben çok sevindim. Eduardo, Mesut, Khedira kan kaybından sonra bu iyi geldi bana. Bir de Misimovic'i Galatasaray alır ve Schalke de bomba patlatırsa tamamdır..

Hoşgeldin Diego der iken hayırlara vesile olasın diyorum kendisine..

Daha Dün Gol Kralıydı: Grafite.!



Hayat çok çabuk değişiyor be arkadaş.. Dün dündür bugün bugün oldu her şey. Daha ben dün bu adam gol kralı olur iken attığı golleri ve çok şeyi yazar iken her şey bir anda değişti. Wolfsburg şampiyonlugu sonrası burada 'Magath Etkisi' başlıklı bir yazı yazmıştım.. Stuttgart klubünde teknik adam iken takımın üçüncü kalecisi olarak isimsiz bir şekilde getirdiği İsviçreli kaleci Diego Benaglio'dan başlayın Kuranyi,Misimoviç,Grafite ve Gentner gibi pek çok ismin hayatına şöyle bir göz atın ve göreceksiniz ki Magath öncesi hayatlarına sıradan futbolcu olarak devam eden ve kimisi altı yıldır bundesliga klup klup gezen kimisi 29 yaşına kadar Kore'den Fransa'ya uzanan futbolculuk yaşamına sahip iken birden her şey değişiveriyor. Bunların hemen hepsi Magath buluşması ile yıldız statüsüne geçer ike ortaya koydukları performans inanılmaz etkileyici.. Grafite gibi bir adam Brezilya Milli takımına seçildi ve bize de kötü etkisi Misimoviç - Dzeko ikilisinin performansı sonrası Bosna milli takımının eleme maçlarına kadar ilerlemesi.. DK'nın kapısından dönmeleri..

İşte bu yüzden Misimoviç sözleşmesine Magath giderse serbest kalırım maddesi eklettiriyor.. Sadece Misimoviç değil sonrasında iyi bir teklif olsa da garibim Kuranyi bu gerçeğin cok daha iyi farkında olarak alacağından 500 bin euro kesmeye razıydı Magath'ın takımından ayrılmamak için.. Misal Bundesliganın iki yıl öncesinin gol kralı Grafite'nin bugün ilk 11'de forma giymesi çok zor.

McClaren 4-2-3-1 oynatacak.. Onun önündeki 1 yani tek forvet belli: Edin Dzeko.. Ortaya bir on numara gelir iken (Muhtemelen Diego) kenarlardan birisi Ziani diğeri bir ihtimal iyi olursa Grafite.. Hocası ona kenarı teslim edebilirmiş ve Grafite diyor ki:

'Ben orada da oynayabilirim ama benim güçlü olduğum yer orası değil. Hem kenarda oynayan hğcum ettiği kadar savunma da yapmak durumunda ve bu benim için çok zor.'

İngiltereden tekliflerin olduğunu ama ortada net bir şeyın olmadığını belirttikten sonra kelimesi kelimesine olmasa da aşağı yukarı şunları diyor:

'Eğer her şekilde onaylayabileceğim bir teklif gelirse transfer üzerine de düşünürüm ama Cecillia(kızı) burada okula başladı ve şimdi sakin olup Wolfsburg'da oynamak için sıramı bekleyeceğim..Transfer düşüncesini şimdilik aklımdan çıkardım'

Grafite'de durum budur..

25 Ağustos 2010

Maç Yazıları.!



Türkiye'de futbol yorum programlarının çoğunun lig maçından daha fazla izlendiği, maç yorumcularının teknik direktörlerden daha fazla itibar gördüğü, daha çok tanındığı ve daha fazla para kazandığı bir dönemde yaşıyoruz. Öyle ki; şöhretli eski futbolcular jübile yaptıktan sonra teknik direktör olmak yerine ulusal kanallarda birer koltuk, ulusal gazetelerde birer köşe kapıp maç yorumu yaparak kariyer edinmeyi tercih ediyorlar.

Bu mesleğin bir okulu ve yazılı standartları yok ama bir odağı var. MAÇ. Esas olan maçı yorumlamak, maçı yazmak. Türkiye'de ise gelenek maçı bir kenara bırakıp kulüp yönetimlerinin, teknik direktörlerin, futbolcuların, hakemlerin ve hatta taraftarların teknik sosyal, psikolojik ve ekonomik açıdan doktora yapmış bilirkişi edasıyla yorumlanması. Maç hakkında görsel ve yazılı basında karşılaşacağınız yorumların kapsadığı alan incir çekirdeğini dolduracak kadar ya var ya yok.

Maç ile yapılan kritiklerin ortak özelliği ise normatif olması. Yorumcu ve yazarlarımızın birçoğu futbol sezonu boyunca maçları kendi ideal futbol algı ve doğrularına göre izleyip ona göre yorumluyorlar. Eh, haliyle maçları izleyememiş insanların ertesi gün televizyon ve gazetelerde yorumculardan maç hakkında öğrendikleri ise aşağıdakiler oluyor:

* Teknik direktörlerin hangi diziliş ve taktikleri kullanması gerektiği, kimi değiştirip oyuna alması gerektiği,
* Futbolcuların hangi mevkide hangi görevle oynaması gerektiği,
* Hakemin hangi kararı vermesi gerektiği,
* Taraftarların hangi dakikada nasıl ve ne tür tezahürat yapması gerektiği,
* Yönetimlerin ne kararlar alması gerektiği,

Bunların hiçbiri değersiz görüşler değil ama odak olmaktan ziyade normatif ve öznel yorumlar.

Oysa maç yorumculuğunda esas, dayanağı olmayan, doğruluğu kanıtlanamayacak varsayımsal bir yöntemle maçta olması gerekenleri değil; maçta olanları, sıradan bir futbol izleyicisinin gözden kaçırdığı detayları, bilmediği teknik konuları somut veriler ve görsellerle anlatmaktır.

Maç Yazıları sitesinde bilgimizin el verdiği ölçüde bunu yapmaya çalışacağız.

* Teknik direktörlerin maçta hangi diziliş ve taktikleri kullandığını, oyuna nasıl müdahale ettiklerini,
* Futbolcuların hangi mevkide hangi görevle oynadığını,
* Hakemin ne kararlar verdiğini,
* Taraftarların maça nasıl katıldığını,

vb. maçla ilgili birçok detayı somut veriler, görseller ve hikayeler eşliğinde öğrenmek ve tartışmak isteyenleri bekliyoruz.

MAÇ YAZILARI.!

Ekip şimdilik şöyledir efendim:

Borges
Cartalete
Lambuja
Noat Samisa
PCLion FC
Tardini Büfe
Uzun Paslar

Misimovic'te Son Durum.! #2



Misimovic savaşı Schalke ve Galatasaray arasıda devam ediyor ama Sportbild menajeri ile konuşmuş, ibre Magath'dan yana..

Schalke Wolfsburg'un Diego pokerini beklemeden yeni oyuncu arayışlarına devam etti ama bir türlü başarı sağlayamadı. Wolfsburg beklediğim gibi isteksiz oyuncusundan kurtulmak için hemen Diego konusunda fiyat yükseltti derken Magath da Misimovic'e sarıldı.

Galatasarayın rakibi Schalke değil Magath.. Öyle ki Misimovic sözleşmesine 'Magath giderse ben de giderim' maddesi dahi koydurmuş.

Adam sağda solda orta sınıf futbolcu kimliğiyle gezer iken altı yılda yaptığı asisti bir senede Magath yönetimi altında gerçekleştirip yıllığını ikiye katlayınca haliyle böyle bir bağ kuruluyor.. Çocuklarının burada eğitime başlamış olması gibi yan faktörler ile beraber Galatasaray'ın Magath karşısında çok fazla şansı yok lakin..

Wolfsburg karşısında ise Galatasaray'n şansı fazla zira klup oyuncuyu dışarı verirse kafası rahat eder. Diego'nun biraz formsuz olup Misimovic'in hele ki Şampiyonlar Liginde çosması Hoeness'i ipe götürür.. Dahası Misimovic diger teklifleri de (Rubin Kazan gibi) reddetmiş. Schalke olmazsa tek seçenek Galatasaray..

Magath, Şampiyonlar Ligi ve Bundesliga dezavantajımız konumunda iken Para, Wolfsburg avantaj sağlar bize.

Yüzde 70 Schalke yüzde 30 Galatasaray..

Modern Futbol ve Alex.!



Modern futbol Kompleksinın bir başka adı ülkemde Alex eleştirisidir.!

Bu kadar takımına katkı sağlayan bir insanın bu şekilde eleştirilmesini ben çok doğru bulmuyorum ve dahası Alex üzerine dönen tartışmalar bana buradan bakınca biraz da 'komik' geliyor ve hele ki bunun altına modern futbolu serpiştirenler kurtarılamayacak boyuttadır.

Sayısız örneği vardır ama sadece Real Madrid'e transfer olmuş Mesut Özil'in saha içerisinde yaptıgı savunmaya ya da koşulara bir bakın ve Alex ile kıyasa sokun. Mesut bugünün modern futbolcusudur.! Dün tüm o maçlar arasında Real Madrid maçını da izledim ve 45 dakika boyunca Mesut nasıl modern futbolcuymuş koşmasına bakarak algılamaya çalıştım ve Alex ile arasında bu açıdan farkı göremedik..

Modern futbolun oynandığını düşündüğünüz beş Avrupa Liginin hemen hepsinde bu gollerin ve asistlerin yarısını ve hatta çeyreğini yapan adama dokunmuyorlar hiçbir şekilde. Dahası bugün futbolun gelişen yapısı herkesin koşmasından ziyade defans oyuncusunun dahi pas yapabilme kabiliyetine göre belirleniyor. Kalecilerin dahi 'futbol oynama' konusunda gelişmiş olmaları bekleniyor. Çapa diye tabir ettiğiniz ve düne kadar 'kesici' rolleri ile sahada yer alan adamların aynı zamanda futbol oyanabilenlerinin sahada yer almasına olanak tanımak istiyorlar.. Modern futbol koşma değil sahanın her bölgesinin pas yapabilme oranına göre belirleniyor.. Tüm bunların eşiğinde ortaya saha içi yerleşim ile 'pas futbolu' çıkıyor..

Modern futbolun gelişen iki yönlü iki orta sahası artık 'defansif' değil 'merkezi' oluyor daha çok ve tüm bunların altında yatan bir açıdan ön oyuncularının önlerde kalmasıdır. Geriye gelmemesı ve çok koşmamasıdır. Garip bir şekilde 'Messi' örneği veriliyor.. Onca Barça maçı seyrettiniz ve lütfen söyleyin bir kez olsun Messi'nin yerden kayarak top kestiğini filan gördünüz mü ? Sağa sola deli danalar gibi (Arda misal) kaçıştığını gördünüz mü ? Barça'nın savunması hücumundan daha çok ilgi çekiyor ve fakat oradaki güzellik bir bütün şeklinde hareket edebilmedir. Muazzam uyumdur. Saha içi yerleşimdir. Dolayısla oyuncuya cok kücük bir alan kalıyor savunma yapması için.. Oraya Messi'yi ya da Mesut'u ya da Alex'i yerleştirin değişen çok bir şey olmaz.

Bayern Ribery ve Robben'in üzerine bazen çift forvet bindiriyor ve takıım savunmasında sorun yaşatır mı gibi sorulara verilen Van Gaal cevabı 'oyun disiplininden kopmadıkları sürece olmaz' oluyor zira antrenör olarak sahaya yerleşim konusunda oyuncularınızı iyi eğitirseniz ön alanda oynayanların basit bir kımıldanışı dahi yetecektir aslında..

Ribery ve Robben gibi benzer oyuncuların sorunu koşmaktan öte saha içi disipline uymakta gösterdikleri uyumsuzluktur. Dakika 70'de bu yüzden Van Gaal tarafından çıkarırlar zira yanlış koşular, yerlerini kaybetmeleri sonucu oluşan boşluklar diğerlerini çok koşturur..

Löw, Almanyanın çehresini futbol adına değiştirir iken kadrosuna Marin Kroos,Mesut,Podolski gibi oyuncuları aldı. Koşmayan oyuncu vardı ve fakat sadece 'koşan' tek bir oyuncu dahi yoktu. Ne defansif orta sahası ne de forvetlerinde birbirleri ile ilişkiye giremeyecek ölçüde top kullanma tekniği olmayan tek bir oyuncu dahi almadı..

3 tane Alex bir takımda çok ciddi 'koşan adam eksikliği' yarattığı gibi üc tane Mustafa Sarp da 'Alex' eksikliği yaratıyor.. Burada bireysel olarak oyuncuların bir yanının diğerine göre eksikliğinden ziyade saha içi yerleşim konusunda eksik olup dengelerin sağlandığı bir kadro oluşturamayanlardır.. Ne Alex ne Sarp ne de bir başka oyuncu sanıldığı gibi modern futbola engel teşkil eder..

Modern Futbol ve Alex konusunda şu soruların cevabını isterim ben:

2010 Dünya Kupasında Almanya kadrosunun içerisine Mesut yerine Alex'i koyduğunuz zaman futbol modern olmaktan çıkar mı ?

Fenerbahçe'nın saha içi yerleşimin çok iyi olup dengelerin sağlanıldığı Şampiyonlar Ligi çeyrek final başarısının gerçekleştiği zaman grup maçlarında Kadıköyde oynadığı Alex'li İnter maçı ne kadar Modern Futbol idi ?

Dolayısla futbolun modern olanı daha çok oyunculara mı yoksa teknik adama mı bağlıdır ?

Bremen Şampiyonlar Liginde.!



Her şeyden önce bu maç UEFA'nın beş yıllık puanlamasına göre dağıttıği Şampiyonlar Ligi bileti sayısı açısından da önemliydi. İtalya ve Almanya arasındaki savaş kızışıyor ve bu sene Almanlar İtalyanların önüne geçip biri eleme oynamak üzere 4 takım göndermek istiyorlar Şampiyonlar Ligine..

Bremen rahat gittiği İtalya'dan mucizevi bir son dakika golü ile minumum 15 milyon euro değerindeki Şampiyonlar Liginin içerisine girdi. Aslında italya takımı daha kötü bir Bremen yakalayamazdı. Mesut gibi her sene çıkardığı en etkili silahını satmış, yerine gelen oyuncu henüz idman dahi yapmamış ve belki de bunlardan da önemli olan Naldo gibi defansın yoklugunda hafta sonu Hoffenheim'dan 4 yemiş Bremeni bir şekilde karşısında buldu.. Naldo demek hava hakimiyetir ve bunun eksikliğini fazlasıyla çekti. Bunların üzerine Almeida ve Hunt da yok..18 kişilik kadronun içerisinde 16 futbolcu vardı sadece..

Sampdoria bu açıkları iyi değerlendirdi ve birisi ofsayttan olmak üzere 15 dakika içerisinde Pazzini ile iki gol birden buldu. Pazzini'nin golleri güzeldi özellikle ofsayt olsa da birinci goldeki yükselişi bana Hakan Şükür'ü hatırlattı. Golün tekrarını çokca kez izlesem de bir daha bir daha izlemek istiyor insan..

Maçın kırılma anı ise Wagner'in pozisyon sonrası formasının kanlar içerisinde kalması. Kanlardan dolayı formasını değiştirmek durumunda kalan ve fakat yedek formanın olmaması nedeniyle iş iyice uzayınca geçen tüm sezon boyunca sadece 1 gol atabilmiş formsuz Rosenberg oyuna çaresizlikten girmek durumunda kalıyor ve maçı da ilginçtir ki onun son dakika içerisinde attığı gol çeviriyor..

Bremen'in hem tandemine ve aynı zamanda sağlam bir sol beke ihtiyacı var. Bu ikisini yedekleyebildikten sonra biraz da Wesley - Arnautovic performansı onların Şampiyonlar Ligi serüveninin nasıl olacağını gösterecektir.

Maçı sunan Alman Spiker Marin'in ilk yarı performansı karşısında çıldırır ve teknik adamın onu oyundan almasını söyler iken futbolun üzerine konuşanı her zaman yanıltabilen yanı ortaya çıktı ve Marin muhteşem bir ikinci yarı ve uzatma performansı gösterdi.. Pizzaro da her zaman yaptığını yaparak takımını Şampiyonlar Ligine çıkardı..

Çok güzel bir maçtı. Sampdoria karşısında oyuna hiç yoktan giren adamın her şeyin bittiği anda ortaya çıkıp maçı uzatmaya taşıması, Marin Performansı Pazzini yükselişi ve golleri, Pizzaro golcülüğü ve sonunda oyuncularını ve rakibi alkışlayan italyan taraftarlar..

Normal koşullar altında sadece Bremen maçını seyrederdim ama dün değişiklik yapıp tüm maçları golden gole (Konferans) şeklinde izledik, böyle maç olacağını bilmiyorduk elbette..



Dün oynanan diğer maçlarda alınan sonuçlar şu şekilde:

Anderlecht (2) 4 - 5 (2) Partizan Belgrade

Sampdoria (1) 3 - 2 (3) Werder Bremen

Sevilla (0) 3 - 4 (1) Braga

Sheriff (0) 0 - 3 (1) Basel

Hapoel Tel Aviv (3) 1 - 1 (2) Salzburg

24 Ağustos 2010

Stephan Schröck.! #2



Televizyondan izlediğim oyuncular hakkında bazen yanılabilirim ama ben çıplak gözle izlediğim futbolcular hakkında kolay kolay yanılmam.. İstisnalar olsa da binde birdir. Performans her zaman farklı olabilir ama yetenek cok açık bir şekilde ortadadır.

2008 Kasım ayında Bundesliga tarihinin en eski derbisi olan Nürnberg - Fürth maçına gitmiştim. Maçtan gelir gelmez bu oyuncu hakkında post attım hemen..

O gün bugündür çok fazla ses çıkmıyordu ve senenin ilk maçında birden ortaya çıktı. Geçen sene de formu oldukça iyi olsa da benim ondan beklentim çok başkaydı. Sonra öğrendik ki futbolcu sigara tiryakisi ve oldukça disiplinsiz bir yaşama sahipmiş.. Özellikle Bruno Labaddia ile geçmişine sünger çekmiş, hayatına çeki düzen vermiş. 3 ay önce sigarayı da bırakmış..

Schröck gettoların çocuğu. Sigaraya cok küçük yaşta başlıyorlar ve bırakmak öyle kolay değil. bek de oynasa tam bir sokak futbolcularından.. Annesi Filipinli ve milli takım olarak annesini mutlu etmek için orayı seçmiş.. Daha da ilginç olan şudur ki Milli takım ile pazarlık yapmış.. Oranın oldukça fakir bölgelerinde yaşayan kuzenlerinin tüm okul masraflarını karşılaması nedeniyle Filipinler milli takımında oynayacak..

24 yaşında ve ben umudumu kaybetmedim. Karlsruhe maçında 1 gol 1 asist ve takımın lideri durumunda. Bundesliga teklifleri olsa da orada yedek olacağıma burada takımın lideri olurum diyengillerden..

Severim ben böyle futbolcuları..

Jong Tae-Se : Maç 1 Gol 2.!



Tae-Se sadece iki gol atıp maçı takımına kazandırmadı aynı zamanda bu adam sahanın en iyisiydi ve bu benim beklediğim bir gelişmedir. Neden bu adama Anadolu Klupleri talip olmadı hiç anlamadım. Menajerinin açıklaması da ilk gelen teklifi kabul etmek üzerine olmuş.. Sonrasında teklifler gelmiş ama sanırım Dünya Kupası etkisinden bihaber bu arkadaş.. Kaliteli bir kumaş olduğu ilk maçında dahi anlaşılıyordu..

Acaip de sempatik bir adam ki sonuna kadar onun varlığı nedeniyle memleketimin takımı Augsburg (bu sene kesinlikle çıkacaklar) sonrası Bochumluyuz diyoruz bu güzel adam hatrına..

Bochum - 1860 München: 3-2

Van The One.!



İçerisinde bulunduğu takım sadece biraz iyi oynasın bu adamın gol atmaması bana göre mümkün değil arkadaş.. 3 farklı ligde gol kralı olmak ve oynadığı maç sayısından fazla gole ulaşmak ona has bir durum.. Raul ile olan ilk derbinin galibi kendisi oldu. Raul'a göre daha uzun zamandır takımıyla çalışıyor desek de onun ilk maçlarını da biliyoruz.. Beşiktaş bunun çeyreği kadar "cezasahası içi golcüsü" alsın Şampiyon olur..

Helal..!

1.Hafta Bundesliga.!



Lakic derim hemen. Çok guzel bir performans ve iki güzel gol ile maçı koparan isim oldu. tek başına aldı maçı. Nistelrooy ile ikisini forvete koyarım. Aslında burada son anda çekip giden Bance yerine alınan ve 2 antrenman ile maça çıkan Rasmussen ve bizim Fürth'ün kara cocugu Allagui'yi almak isterdi gönül.. İbisevic Hoffenheim de biraz da liderlik rolünü almış artık.. Takım olmak kolay değil ve Hoffenheim bana kimliğini yeni yeni buluyor gibi geliyor. Toplama takımdı bir bakıma ama artık oranın da 'eskileri' mevcut.. Renato Augusto sakatlanmaz ve bu şekilde giderse Ballack sonrası Leverkusen şampiyonluğa oynar ama o takımın bence vazgeçilmezi Vidal'dır. Ballackla kavgalı başladı ilişki ama onun dahi silik görüntüsünü unutturacak düzeyde ileri-geri çalışıyor. Beck'in formda olduğu billiniyordu..St.Pauli aslında 'Zambrano' politikasını devam ettirmeli bir şekilde. Büyüklerin onca futbolcu arasından çekip çıkarıp da oyanatamadığı ve fakat elinden de bırakamadığı yetenekli futbolculara talip olup onları oynatmak.. Mainz'in kalecisi şu açıdan önemlidir ki kurtardığı penaltıdan hemen sonra takımı golü buldu ve Stuttgart'ı yenerek geçen seneden devam eden evinde güçü olma durumunu devam ettirebildi.Klasik ama gerçek olan şudur ki o penaltı anı maçın kırılma noktasıydı..Yine de ben Mainz'in asıl kalecisi Müller'i çok beğenirim.. İyi bir yedek olacaktır Wetklo.. Christian Fuchs'u aslında Stuttgart da almak istiyordu ve o sol bek tam da bu maçta çok güzel bir performans sergiledi. Hücuma çıkamayan bekleri ben sevemiyorum artık.. Nistelrooy için bilmiyorum burada bir şey söylemek gerekiyor mu ?

Bizimkilere gelirsek: Bundesliganın en erken çıkan kırmızı kartı son günlerin formda ismi olup ilkonbir başlatan Taner'in maçın başında çıkmasına neden oldu. Dortmund yenilse de çok güzel oynadı aslında ve kadrosu heyecan verici. Hafta içerisinde onun bir analizini yapmak gerek.. Özellikle Nürnberg'te Mehmet Ekici'nin performansını çok beğendim. Her şeyden öte çok yönlü bir oyuncu ve geleceği böyle giderse Bayern München.!

23 Ağustos 2010

Rijkaard'ın Yemeği.!



Cumartesi günü teslim edilen 'Magath Bilinci' yazısı bugün okuduğunuzun aslında iki katı uzunluktaydı. Kısalta kısalta benden istenilen uzunluğa denk getiresiye kadar anam ağladı desem yeridir. Tecrübe yok ama birinci haftaya göre daha iyi..

Magath övgüsü onun teknik adam olarak başarısının dışında başarıyı algılaması konusunda sahip olduğu bilinç üzerinedir daha çok. Ben açıkça söylemek gerekirse psikopatlık derecesinde bir güç isteminin ve bu yapılanma içerisinde yönetilen bir klup özlemi içerisinde değilim. Ama Magath koşullardan bağımsız bir şekilde sadece kendisinin varlığıyla başarının gelemeyeceğinin farkında. Kendisini başarılı kılacak şekilde biçimlenemeyecek olan yönetimlerin görevine de talip oluyor zira ikisi birbirlerinin başarılarının nedenidir.

FİFA'nın yüzyılın en iyisi olarak seçtiği Rinus Michels dahi Bundesligada başarısız olmuştur. Üstelik iki kere denemiştir bunu.. Aynı insan Hollanda'ya sonrasında Avrupa Şampiyonluğu kazandırır iken bir başka yerde başarılı olamıyor ve hepsinin temelinde kendilerini başarılı kılan koşulları yeteri kadar iyi algılayamadıkları yatıyor. O dönemin Alman Liginde taktiksel yaklaşım yüzeysel boyuttaydı. Herkesin eşit şekilde görev dağılımına sahip oldugu oyun felsefesi de buraya uzaktı. Littbarski 'Bu adam benden çok başka bir insan yaratmak istiyor' diyerek Michels ile olan uyumsuzluğunu dile getiriyordu. Kendilerinden istenilene bu kadar yabancı kalıyordu oyuncular Hollandalı yönetiminde.. yıldızların hemen hepsi isyan bayrağını açmıştı.

Bilgi dahi onu kazandığınız koşullara bağlı iken başarıyı çevresinden soyutlayabilir misiniz ki ?

Rijkaard Barcelona-Hollanda gibi birbirlerinden beslenen futbol kültürünün olduğu yerde başarıyı yakaladı. Bir başka yerde aynı başarıyı tekrar edebilmesi için tek başına kendisini oraya taşıması yetmez. Ya o koşulları oluşturmak durumunda ya da ona göre pratik çözüm üretibilecek konumda olmalıdır ama geçmişi sadece Barça - Hollanda iken bu çok mümkün değil. Galatasarayın da futbol aklının genelde bir işadamı olduğunu düşünürseniz bugünkü tablo çok da yadsınmamalıdır.

Rijkaard Barcelonada başarılı olmuştur. Her insan orada kupayı alıyorsa neden 14 yıl boyunca Şampiyonlar Ligini Barça kazanamamıştır ? O bilindik 'herkes' 14 yıl boyunca nerededir ? Herkes Barcelonayı şampiyon yapıyor ama kaç teknik adam Barca'nın başında 5 yıl gibi bir süre kalabiliyor.. Bu adamın teknik adam özelinde başardığı tartışılmaz. Hoffenheim teknik adamı Rangnick en iyi teknik adamlar defansif orta sahalardan çıkıyor der iken verdiği örneklerinden birisi de Rijkaard idi. Sacchi o malum takımdan bahseder iken Rijkaard'ı da örnek gösterip futbol bilimine güzel teknik adamlar kazandırdı gibi kelamlar eder. Ve fakat bu iş biraz da tecrübedir.

Herkes Magath'a hayran ülkemde ama kaç kere kovulmuştur Magath haberiniz var mıdır ? Bu kovulmaların tecrübesinden dolayı bugün bu kadar başarılı olduğunu burada kaç kez anlattık ?

Van Gaal, eskiden Rijkaard gibi idi. Sisteminden asla ödün vermez ve onun için 'din' gibiydi ve fakat Hollanda'yı 2002'ye götüremedi derken ardından Barcelona ikinci deneyiminde bir yılı göremedi. Çöküş sonrası yıllar yılı uzak durduğu 4.4.2 ile uzun zamanın sonunda Alkmaar'ı şampiyon yaptı. Bayern'de ilk yılında yaşadığı başarının temelinde Alkmaar yatar..

Rijkaard, Henry benim istediğim yerde oyanacak der iken artık Van Gaal ' Ribery 10 numara oynamak istemezse ya da Robben transfer edilirse başka bir diziliş ile sahaya çıkarım diyebiliyor..

Cruyff'dan dolayı Barcelona -Ajax ve Hollanda-Ispanya ekolleri birbirlerine geçmiş durumda. Aslında İspanya değil sadece Barcelona.. Milli takıma çok oyuncu gönderirse İspanya da oluyor. Barcelona bir bakıma kültür, oyun felsefesi, 4-3-3 nedeniyle Hollandalılar için yurt dışı deneyimi bile sayılmaz..

Rijkaard sadece burada ve Hollanda milli takımında başarılı oldu. Şimdi çok başka bir kültür içerisinde sınav veriyor. Buradan kovulsa dahi o ileride anılacak büyük teknik adamların içerisinde olacaktır ama burasının ona kattığı tecrübe eşliğinde edineceği yeni doğrular üzerinden..

Doğru düzgün bir yapılanma içerisinde ona doğru koşulları hazırlayacak yönetim olsaydı -ya da olursa- başarıyı Van Gaal, Mourinho, Magath gibi kısa sürede elde edebilecektir ve fakat bizim o güzel adamımız bu iki teknik adam gibi koşulları kendisine göre biçimlendirecek karizmaya sahip olsa da tecrübeye sahip değil.

Neden 4-3-3 ? Çünkü geride bıraktığı iki başarı var. Barça ve Hollanda. Uzun yıllar bu sistem ile oynadı ve kazandı. Başka şansı yok.. Van Gaal bugün oynattığı sistemi için kabaca 4-3-3 ve 4-4-2 karışımı diyor. Toplamda 4-4-1-1 ile oynuyor ama saha içi felsefesi bu ikisinin karışımı. İksinin de tecrübesine sahip..

Velhasıl başlıga dönersek..

Rijkaard'ın yaptığı çok güzel '1' yemek var. Onu yapmak içim buraya geldi. Malzemelerini yanında getirmeyi düşünmeyip 'Tuz filan vardır orda yaa' bakış açısıyla mutfağa girdi. Mutfak zengin ama istedikleri yok.. Evin sahibi her seferinde elinde başka bir şeyle geliyor ama istediği yok ve aynı zamanda her şey dağınık biçimde yerleştirilmiş, kaos hüküm sürüyor. Bizim temizlikçi kadın oradan on tane atıştırmalık yemek çıkarır lakin misafirler o duyduğu yemeğin kokusunu alıp muhteşem bir yemek beklentisi içerisinde.. Birileri ona 'Gerekli' malzemeleri sağlayıp mutfağa şekil vermediği zaman olmayacak.. Her şey o çok iyi yapabildiği ünlü yemeğinyapılacağı mutfağın düzenine ve malzemelere bağlı.. bekliyoruz..

Durum bu..

Carlos Eduardo Rubin Kazan'da.!



Carlos Eduardo 20 Milyon euro karşılığı Hoffenheim'dan Rubin Kazan'a gitti. Yeni Brezilya milli takımını bu oyuncunun üzerine kurulacağı düşünülüyor iken bence Eduardo için yanlış bir seçim. Burada hem Hoffenheim hem de Eduardo için ilk etapta para çok daha önemli bir rol oynuyor. 2007'de 7 milyon euro karşılığı ikinci ligdeki Hoffenheim'a geldiğinde Hopp'tan habersiz bir şekilde çok şaşırmıştım. Bugün ise 20 milyon euroya Rubin'e gidiyor.

Hargreaves 25 milyon ile dışarıya saldığı Bundesliganın en pahalı oyuncusu olur iken Diego 24,5 ile ikinci sıradaydı ve Eduardo 20 ile üçüncü sıraya yerleşti.

Mesut, Khedira'dan sonra Carlos Eduardo da gidiyor ve Bundesliga bu sene çok kan kaybetti. Gittiği yerde iyi olsun ama keşke gitmeseydi..

Hoffenheim ise benim çok beğendiğim 20 yaşındaki Rudy'i Stuttgart'tan transfer etti. Bu klup transfer ve daha çok genç yetenek konusunda uzman..

Protestoya Katılan Oyuncular.!



Sizce Schalke kaptanının taraftarlardan alıp dağıttığı bu tişörtler nedir ?



Biraz daha yakından bakarsak eğer 'Kleine Gruppe' (Küçük Grup) yazıyor üzerinde.

Magath'a olan tepki sonrası teknik adam bunun 'küçük bir grup' tarafından yapıldığını dile getirmişti ve taraftar da bu beyanatın üzerine protest tişörtler hazırlamıştı. Doğduğundan beri Schalkeli olan ve tribünlerin arasından gelen takımın kaptanı Neuer ise maç bitimi bu tişörtleri taraftarlarından alıp Rakitic,Moritz, Jermaine Jones'a giydirdi.

Magath'ı protesto eden seyircilere ortak oldular.

Neuer hariç neredeyse tüm takım yeni transfer edilmiş iken bütünlüğünsağlanılıp başarı kazanılması neredeyse imkansız gibi duruyor. Ve Magath protestosu yakın zaman içerisinde seri başarılar yakalanmadığı ölçüde çiğ gibi büyüyecektir. Tek ilaç galibiyet serisi..

22 Ağustos 2010

Galatasaray-Bursaspor: 0-2



Hakedilmemiş bir mağlubiyet olduğunu söyleyemem. Baskı kurup rakibi sindirmesine rağmen kaos sonucu gelişen pozisyonlar harici bilinçli set hucumlarını cok fazla Galatasaray oynayamadı. Solda demarke vaziyette dinlene dinlene atılmış 5 uzun top taca çıkıyor. Mücadelenin ve belki ilk defa bu kadar iyi olan saha içi disiplininin olduğu yerde takımda Servet-Mustafa Sarp-Ali Turan-Barış Özbek hatrınız kırılmasın Hakan Balta'nın olduğu zaman kaçınılmaz sonuc nitelik ve oyuncu kalitesi oluyor.Bunlardan birisi idare edilebilir ve hatta mücadele gücü açısından faydalı dahi olabilir iken hepsi aynı anda temeline pası yerleştirilen oyun düzeni içerisinde bugünkü Galatasaray'ın en önemli sorunuydu.

Bu mücadele gücü yüksek oyuncuların değerli olduğu sistemler de mevcuttur. Önlerine Lincoln'u koyarsın ve onun parlamasında en önemli rol bu oyuncu tipine aittir ki baklava 4-4-2 bugün hala geçerliliğini koruyan oyun felsefesidir. Ve fakat Galatasaray bugün bu oyuncularla çok başka bir oyun sistemi üzerinde duruyor maalasef ve bunların da fazlalığı sırıtıyor.

Takım maça istekli başadı ve Bursaspor sahasına çekildi. ve fakat kornerler hariç gole kadar olan sürede pozisyon üretilemiyor. Sağ kenarda Arda 3 kez boş pozisyonda top alamadı. Ali Turan kötü futbolcu değil belki lakin bek oyamayı bilmiyor. Arda Turan'ın etkisizliğinin en önemli nedenidir. Barış o bölgeyi üçleyip etkili kılması gerekir iken rakibin ilk kez geçtiği orta saha çizgisinden yarattığı pozisyon esnasında Volkan Şen yaklaşık üç dakika boyunca sağa ve sola kendisini atar iken bomboş durumda olan Ergiç'i tutmadığı gibi önde de Neill'e faydası olmadan fasulyeden savunma yaptı. Barış Özbek fiziğini değil de aklını çalıştırması gereken her yerde -misal ne zaman şut çekmesi gerektiği- saçmalamıştır. Basit görevlerin adamıdır. Topa bas ve kaptığını on numana oyna. Bu kadar eleştirdiğim oyuncu olası bir Misimoviç transferinde en çok oynamasını istediğimdir aynı zamanda..

Atılamayan ve yenilen goller hatalar ürünüdür. Birisi öyledir ve diğeri böyledir ama toplamda ortalamaya vurduğunuzda nitelik sorunu göze çarpıyor.. Takımın yine toplam futbol zekası yetersiz. Herkes Kewell'in yapacaği herhangi bir sihirli dokunuşa bakıyor. Çalım da atsa şut da çekse orta da kesse olabilecek en iyi seçimi yapacağının farkında ama bir başına o yetmiyor..Yine nitelik sorununa gelip transfersizlik ekseninde dönen tartışmanın içerisine gireceğiz..

Ayhan maçın en iyilerindendi ve fakat gerek yaşı gerekse de istikrarsızlığı nedeniyle ona güvenerek bir üçlü oluşturulamayacağını çok iyi biliyoruz. Sarp, Alman Milli Takımındaki Khediralığa soyunuyor ve fakat hücum yapamadığı gibi Volkan'a o ortayı da açtırmakta beis görmüyor. Barış savunma Ayhan hepsinden biraz ve Sarp neredeyse hiçbir şey yaptı desek yeridir.

Maçın en çok koşanı olan Hakan Balta en kısa süre içerisinde sol stopere geçmelidir.

Bursaspor'un oyun felsefesini ve oynadığı oyunu bize gösterildiği kadar çok beğenmedim ve fakat Ömer Erdoğan müthiş bir performans ortaya koydu. Öyle ki son saniyede dokunuşları tek başına galibiyetin bir numaralı nedeni olmuştur. Zamanlaması ve müdahaleleri üst düzeydeydi. Pozisyonlar yakalasa da Şampiyon bir takım gibi oyandığını düşünmüyorum ve fakat nihayetinde savuna düzeni müthişti ve etkili oyunculara sahip bir takım.

Deplasmanda mutlak suretle galibiyete ihtiyacı olan takım karşısında tipik Mourinho taktiğini uygulamasını yadırgamıyorum ve fakat geniş alanda cezalandırma işini bugünden çok daha iyi yapmak durumunda Şampiyonlar Ligi sürpriz başarısı için.. Zira rakipleri misal 7 kişi ile o golü yemezler.. 4 oyuncu ile o ortayı açtırmazlar Volkan'a..

Gerek Beşiktaş gerekse de bugün Galatasaray'ın ikinci yarı etkisizliğinin önemli nedenlerinden birisi de psikolojik disiplinsizliğe sahip olmasıdır. Oyun disiplininden kolay bir şekilde kopuyorlar ve sakin bir şekilde geliştireği üç tane atak yerine kaos yaratıp sürekli top kayıpları, gereksiz fauller vesaire.. Bu mental eksikliğini tek başına Rijkaard dahi düzeltemez ve hatta bunu kabullenip son saniyelerde şişirilecek toplar için misal Gökhan Zan'ı dahi oyuna sokabilir. Bu takımın sakin bir 'orta saha' liderine ihtiyacı var.

Tek başına 'bir' isim deği herkes biraz suçludur. Koşulların hazırlayıcıları olan yönetim hatalıdır. Lakin en kötü koşulda dahi üretilemeyen pratik çözüm açısından Rijkaard da kusurludur.

Kim Kac Para Alıyor ?



Frank Ribery prim ve reklam gelirleri haric aylık kazancı 833 bin euro. Efendim bu Bundesliganın en çok kazananı yapıyor onu. Daha bunun primleridir reklamlarıdır işin içerisinde yok. 3 bin eurosunu yesen hadi 30 bin de masraflara gitse.. her ay 800 bin köşeye atarsın.. Annem buna kesin bu şekilde bakardı.. Adamın belki günlük harcaması 3 bin ama anne mantığı ona kesin 3 bilemedin 5 bin harcatırdı.!



Sandra König. Bayern otobüsünün şöförü. 4 bin euro alıyor aylık..



Raul.. Aylık 600 bin euro. Gerçi maaşının bir kısmını hala Real ödüyor ama 33 yaşında yıllığı 7 milyon 200 bin euro.. E değer bu oyuncuya.!



Dr.Matthias Feld.. Frankfurt takımının doktoru ve aylık 8.500 euro kazancı..



583 000 euro aylığı ve fakat eminim ki bir de bonservisi olmadığından eline vermişlerdir 2-3 milyon.. Çakaldır biraz bu konularda..



Wolfgang Wittich.. Kaiserslautern takımının malzemecisi ve aylık kazancı 3 000 euro.!



458 000 euro.! Çok fazla sorumluluğu oldugundan bu bile az aslında..



Dortmund kemer sıkma politikasında ve Mainz'den aldığı hocasına aylık 133 000 euro veriyor ve bugün bir başka yere transfer olsa en az bu miktarın iki katını ister ve hakkıdır da..



Hollandalı oyuncunun aylık kazancı 291 000 euro. Raul'un maaşının yarısından 9 bin daha azı.

Lahm Ballack ile aynı miktarı alır iken misal Dzeko da 416 bin euro kazanıyor. Klopp ve Magath bu şekilde kazanır iken Freiburg teknik adamı Robin Dutt ise 25 bin euro aylık kazancı.! Keza Freiburglu oyuncu Nicolas Höfler 2500 euro ki bu rakamların hepsi Brutt.. Michael Skibbe ise ayda 85 000 euro.. Van Gaal 333 000 euro alıyor ki çok bir şey değil.. St.Pauli'nin oldukça başarılı hocası Stanislavski 20 000 euro.. Barzagli'nin 416 000 euro aylığı da gözüme batangillerden..