14 Nisan 2014

"Ben Zlatan İbrahimoviç " #2


"Yetenekli Hırsız"

Abisinin hediye ettiği ve bir daha alma şansını olmadığı BMX marka bisikletini havuza gittiği bir gün çaldırınca başlıyor İbra’nın hırsızlığa adım atışı. Bu dünyada yaşayan insanları ailemin bir çeşit getto yaşamından dolayı diğerlerinden daha iyi anladığımı söyleyebilirim. Nihayetinde o gettodan çıkıp okulda, işte ve her yerde ortalaması başka insanlarla yaşam içerisinde at koşturmak zorunda kalmak insanı çok yoruyor.  Mevzu bahis konu sizin ne yaşadığınız değil diğerlerine göre olan konumunuz zira o ayrıntı sizi helikopterle yukarıdan seçilecek şekilde farklılaştırıyor.

Zlatan’ın takımda oynarken yurt dışı gezilerine katılabilmesi için babasının kirayı yatırmayıp o parayla oğlunu gönderdiğini anlattığı bölümde şöyle diyordu “Herkesin yanında harçlık için 2 bin kron varken bende sadece 20 kron vardı. Şunu yiyelim mi sorularına açlıkta ölürken “hayır ben tokum” diyerek cevap verdik hep”  diyerek o farkın sürekli görünür olmasını anlatıyor. Almanya’da teyzem  30 yıl önce okula giderken Aldi torbalarından okul çantası yapıldığını söylediği vakit gözlerinden yaşlar geliyordu neredeyse. Oysa aynı hikayenin çok daha beterini benim annem köyde yaşamış ama kötü bir anı olarak dahi görmüyordu anlatırken..  Gettoda birlik olsa da oradan çıktığınız her an her şeyinizle eksik kalmışlığı kaldırmak gerçekten çok zor.

 Nihayetinde Zlatan bisikletleri çalmaya başlıyor. Kendisinden zorla alınan bisikletinin yerine onlarcasını koyacak şekilde devam ediyor yaşamına. Bireysel yeteneğini konuşturuyor, şık çalımlar atıyor bu dünyada ve bisiklet de ona yetmemeye başlıyor artık. Zaman zaman ihtiyaç duyduğu ve fakat alamayacağı diğer nesnelere yöneliyor elinin uzunluğu.  Elbet bir gün yakalanıyor ama babasının arkadaşlarından yardım istiyor, eve gelen “yakalandı ve cezası şu kadar “ diyen mektubu da babasından önce alıp yok ediyor. Çok şey çalıyor ama bisiklet tutkusu başka. 

Bir gün mesela Postacının bisikletini çalıyor, mektupları da beraberinde götürdüğünü anlayınca geri bırakıyor, insanların mektuplarını çalamam diyor. Malmö’nün gençlerine katıldığında çok hoş bir parça görüyor,  bu bisikleti mutlaka almalıyım diyerek onu da götürüyor yanında.  İdmana uzakta kimsenin görmeyeceği yere park ediyor bisikletleri.. O gün antrenmanda teknik direktör herkesi topluyor ve “ikinci antrenörün bisikletinin çalındığını” söylüyor.  “Hadi yaa.. benim de geçen de bisikletim çalınmıştı, çok kötü bu” diye yalandan tepki verse de kimin bisikletini çaldığını anlıyor. Vicdan azabı bırakmıyor yakasını. İkinci antrenöre gidip “Sizin bisikleti kriz anında ben bir süreliğine aldım, yarın getireceğim” diyerek üstü kapalı hırsızlığını itiraf ederken muzip de bir gülümseme yapışıyor dudağına. Beni bu anlarda bu espriler kurtarıyor diye de ekliyor.  Akabinde ne zaman bir yerde birisinin eşyası çalınsa gözler hep ona çevriliyor, bunu haksız bulmuyor ama hayat da böyle ilerliyor işte.

Bireyselliği abarttığı, takım oyununa tüm antrenörlerin tavsiyesine rağmen önem vermeyip bireysel şovlara, driplinglere kaçtığı için yedek oturtulan İbra’nın gelecekten de umudunun kalmadığı günlerde Malmö’nün A takım teknik direktörü onu odasına çağırıyor. Zaman zaman A takımla da idmanlara katılan ve fakat kendi takımında yedek bekletilen,  sürekli oyuna sonradan girip goller atan  İbra bu çağrının sonrasında panikliyor “Çaldığım bir bisiklet takımdan birisinin mi acaba” diyor içinden. Öyle bir şey olursa ne diyeceğini, üreteceği bahaneleri düşünüyor. Espri de yaparım belki diye o zor durum karşısında her şeyi öncesinde planlayıp hocasının yanına çıkıyor. Hayatının zor zamanları, futboldan umudu kesmek üzere ve bir de bununla baş etmek zor geliyor. Hocasından ise hiç beklemediği bir teklif alıyor.

A Takımına gel artık.”

Öyle seviniyor ki İbra kelimelerle anlatılamaz diye de ekliyor. “Hemen bir bisiklet daha çalıp bu güzel haberi şehir turu yaparak kutladım” derken hırsızlık ve bisikletle olan ilişkisi de zirve yapıyordu.

Mesele kazanmak değil wooow sesleri

İbra çocukluğundan  bu yana taraftarlara oynar. Bu tek kişilik şov neredeyse onun futbol hayatını erken yaşta bitirecek kadar tehlike yaratmış olsa da onun için kazanmaktan dahi daha önemli olan ayrıntı dışarıdan gelecek olan “oooooo gördün mü hareketi nasıl yaptı” içeriğidir. “Kaybetmeyi sevmiyordum ama kazanmak da her şey değildi, o wooow sesleri dir aslolan” diyor.  Malmö’de oynarken bir Malmö-Göteborg maçına herkesin heyecan duyduğu nokta Dünya Kupası oynamış Thomas Ravelli’yi görüp imza almak olduğunda Zlatan Dünya Kupası’nı izlemesine rağmen bu oyuncuyu tanımadığını dile getiriyor.  “Onu görünce sadece şortuna takılı kaldım, acaba bunu nereden çalabilirim diye düşündüm”  Çünkü onun için varsa yoksa her şey  Brezilya, Ronaldo ve Romario..  Bu oyuncuların videolarını izleyip tüm gün ekstrem hareketleri sokakta çalışıyor. İsveç’e dair en ufak bir ilgisi olmadığını da sıklıkla görüyorsunuz. İlk takımı olan ve İsveçlilerin çoğunlukta olduğu MİB’den Balkan takımına geçince verdiği tepki aslında onun aidiyet açısından nereye ait olduğuna da güzel bir örnek

 “MIB’de İsveçliler vardı. Dışarıdaki ebeveynler “Hadi aslanım, çok doğru oynadın, güzel pas” gibi tepkiler verirken Balkan takımında Yugolar  ise “Senin ananı götünden sikerim, doğru oyna orospu çocuğu” gibi küfürlerle maçı izliyordu. Sevmiştim burasını, bizim eve benziyordu

Daha 6 yaşında başlayan takım macerasında sürekli olarak takım değiştiriyor çünkü en büyük kavgayı da takım arkadaşlarıyla yapıyor. “Kaleci olarak başladım futbola.. neden ? Çok yüksek ihtimalle kaleciye ben bile daha iyiyim senden diye çıkışıp kaleye geçmişimdir” diyerek o dönemin resmini çiziyor. Sürekli goller yiyen kalecilikten sıkılıp bir ara futbolu bırakmaya karar verip buz hokeyine geçiş yapıyor ve fakat pahalı olan bu spordan kısa sürede dönüp fakirliğin tek sporu futbola bu sefer forvet olarak dönüyor. Takım arkadaşlarıyla dalaşan İbra bütün genç takımlarda takım arkadaşlarının ailelerinin hışmına uğrar.  Öyle ki imza toplayıp Zlatan’ın takımdan ayrılmasını dahi talep etmişler. Haksız değiller zira bir kaçını hastanelik ediyor, hastaneye gidip özür dileyince de bitecek sanıyor ama tepkiler profesyonel kariyerine geçiş yapasıya kadar devam ediyor.


Hırsızlık belki onun o yaşamda baş edemeyip başvurduğu kötü yol ve fakat başka açıdan pek çok yerde savaşı kazanıyor. Ablasının evinde tuvaletinde gördüğü, annesinin evinde yakalandığı uyuşturucuya hiçbir zaman dokunmuyor. Annesinin sigaralarını sürekli çöpe atıyor. İlk büyük başkaldırıyı ise babasının alkole olan bağlılığı üzerine babasına yapıyor. Bu gettoda ne sigara içiyor ne uyuşturucu ne de alkolü ağzına alıyor. Diğer savaşı ise bütün teknik direktörlere karşı bireysel şovundan asla ödün vermemesi üzerine kurulu.   Balkan takımında çok kez cezalandırılıp yedek oturuluyor ama snob İsveçlilere karşı olan bir maçta 4-0 geride olmayı yediremeyip teknik direktöre çıkışıyor “Sen delirdin mi? Beni nasıl yedek oturtursun” diyor ve aldığı cevap ise “senin de sıran gelecek ikinci yarı, sakin ol”. İkinci yarı oyuna girip 8 gol attım ve maçı o snoblara karşı 8-5 kazandık, bir daha da yapmadı öyle şeyler” diyerek aslında İbra kendi yaşamının kısa maçını özetliyordu. O kendi doğrularıyla çok daha zor koşullarda galip geldi hep. Malmö gençlerde oyuna sonradan girip sürekli gol atmış olsa dahi sürekli yedek oturtulmasının tek nedeni bireysel şovlarından vazgeçmemesidir. Gerçeği biliyor, bu şekilde A takımına yükselemeyeceğini de ama yine de vazgeçmiyor kendi doğrusundan. Zlatan’ın diğer bütün futbolculardan farkı onlara 90 dakika verilirken kendisine sadece 15 dakika süre tanınmasına rağmen hem 75 dakikalık eksikliği tamamlaması hem  de 15 dakikada yaptıklarıyla diğerlerine üstünlük kurmasıdır.. O Zlatan İbrahimoviç.  A takıma yükselmesini bisiklet çalıp şehir turu atarak kutlayan,  diğer insanların mektuplarına ulaşmasına saygı duyan.. Yetenekli hırsız!

To be continued..