24 Aralık 2011

Sarah Brandner

Alper Potuk!



Alper, teknik, genç ve güzel bir oyuncu ve fakat "olmuş" değil. Potansiyeli inanılmaz. Pek çok genç ve gelecek vaad eden on numaralarla benzer özellikleri taşısa da onlardan ayıran bir ayrıntı var burada. Alper, maçların içerisinde beraber oynadığı Veysel ve Bülent kadar savunma yapıp takım savunması içerisinde önemli bir role sahip. Bu tek başına onu modern futbolun içerisinde tutmaya yetecektir. Artık bu gibi futbolcular -benzeri Toni Kroos- defansif ile ofansif orta saha arasında gidip geliyorlar.

Geleceğin futbolcusunun çok net bir tanımı var: Çok yönlü olması. Dolayısla Alper orta sahanın hemen her tarafında oynayabilecek potansiyele sahip. Çalımcı, ayağından topu çok zor kaptıran ve aynı ölçüde teknik, topla ilişkisi çok güzel olan yetenek. Eksiği ileri uç oyuncularına daha doğru ve daha iyi pasları atabilecek "mental" olgunluğa henüz erişmemiş olmasıdır. Mesut Özil'de doğuştan varolan o sezgi Alper'de zamanla olabilir. Yer yer bunu başardığına da şahit olsak da bu konuda istikralı bir performansı olamadı.. Eskişehir'e bu sene içerisinde savunma futboluna yaptığuı katkı bir yana sürekli faul ile durdurularak kırmızı kartların çıkmasına neden olmasıyla yardımı büyük oldu ama daha golcü daha asistçi olması gerekir.

Oynamayı bilmiyor ya da bencil değil kesinlikle. Sıklıkla olması gereken zamanda topu ayağından çıkarır ve fakat saha içerisinde düzensiz ve daha planlı ve programlı olması gerekir. Sahada savruk bir dolaşımı söz konusu. Bu ve benzer eksikliklerinin hemen hepsi çalışma içerisinde giderilebilecek özellikleridir. Hız kazanacak, o yeteneğini daha verimli hale getirecek ve eğer doğru hoca ve takımla buluşursa her takımın orta sahasında gözü kapalı oynayabilir zira topla ilişkisi muazzam. Kenarda en zor koşulda dahi önündekini geçebilmesi, hırsı, doksan dakika kesici gibi basması, hem savunma hem hücum içerisinde yer almasıyla büyük yetenek..

Saha içi karakteri de oldukça güzel, sorun yaşanmaz bu oyuncu ile..

Şu kıvamında fiyatı 5 zorlarsan 6 milyon avro verilir. Misal Dortmund gibi cimri takım Perisic'e veriyorsa 5.5.. ben de Alper Potuk'a aynısını veririm. İki yıl sonra çok başka bir fiyatı burada konuşuyor olabiliriz.

Eskişehir'den devre arası olmasa da sezon sonu gidecek. Es-es ise çok daha büyük başarıları elde edesiye kadar yeni Alper'leri Veysel'leri keşfetmek durumunda. Buradan kazandığı paraları doğru bir şekilde değerlendirmeli. Bir gün bakarsın çıkardığı oyuncular Eskişehir ile beraber Şampiyonlar Liginde oynar.. O zaman başka olur her şey. Bu da hayal filan değil kesinlikle.

Başka açıdan takım arkadaşı Veysel Sarı da inanılmaz. Lakin Veysel öyle bir futbolcu ki bu ülkede onun değeri çok kolay bir şekilde anlaşılmayabilir. Ben Skibbe'nin ilk fırsatta Veysel'e kancayı takacağını düşünüyorum zira en az Alper kadar değerli ve çok çok çok yönlü bir futbolcu. Bunlardan birisini alıp üzerine emek harcayan kazanır..

Aaron & Semra



Hala beraber Hunt ve Semra.. Bir yerde evlendi diye geçiyor diğer yerde nişanlı. Hülasa güzel çift.. 2007'de tanışıyorlar. İkisi de sakatlanıp rehabilitasyona zorunlu kalınca orada.. Güzel bir hikaye.. Aaa sakatlandım hayatım bitti filan demeyeceksin zira birisi biter bir başkası başlar. Futbol biter aşk başlar sonra tersi diye gider..Ne demiş Niçe " çıkmadık candan..

Takashi İnui



..bugün sevgili Mustafa Sapmaz ile beraberdik. Benim için çok keyifli bir gündü. En son ona gösterdim, bak abi böyle garip teklifler geliyor, ne tuhaf bir dünya burası? Dedim akşama birisi daha çıktıi delirdim haliyle.

Ben menajer değilim. Oyuncu danışmanı hiç değilim. Burada yazdığim oyuncularla bire bir görüşmedim. TRT'deki programda Serdar Taşçı filan tamam da hepsi de o. Milyon satır yazı yazarım ve fakat gelin görün ki teklif edilen meslek daha çok menajerliktir. Ne anlarım arkadaş ben bu işten? Üstelik işin bu tarafı görünce çıldırıyorsunuz.. Parası olan ve fakat futboldan gram anlamayan başkanları dolandırıp duruyorlar. Bir gün feyskbuktan bana ulaşan bilmem kime bir oyuncu ismi telafuz ettiğimde aldığım cevap "çok ucuz bu" oldu. Eee?

Lütfen.. rica ediyorum. Dünya güzeli muhteşem oyuncu pazarlama ve satma hayallerinizi benimle paylaşmayın. Burada yazdığımın dışında bir bilgi yok. Muhteşem bir oyuncu görürsem ben zaten buraya yazıyorum. açın bakın arşivlere, keyfinize göre takılın ve fakat bu gibi konular için ordan burdan rahatsız etmeyin.

Blogu açtığım günden itibaren "sportif direktörlük" ya da "profesyonellik" üzerine binlerce cümle kuruyoruz. Bi görseniz, bilseniz bugün son sıralarda yer alan "bazı" takımların nasıl oyuncu-teknik adam transfer ettiklerini? Futbolla ilintisi kahvehanedeki necati amcadan hallice olan adam koca kulubü idare ediyor, sıklıkla da kazıklanıyor. Zor değil.. o kulubü seven, orada oynamış, yıllarını vermiş bir adamı bu gibi önemli işler için atamak ve kenarda durmak her şeyi çözecek.. Eski futbolcuların dahi en azından burada hiçbir eğitim almadan bu gibi zorlu bir mesleğe geçiş yapmasının ne kadar "profesyonel" olduğu tartışılır iken iki güzel ihale kapıp sermayeye sahip olduğun için hasbelkader yönetim kadrosunda yer alanların ne kadar işbilir olduğu bu ülkede hiç tartışılmıyor ya?

Ben bu gibi adamlara son kıyağımı yapayım. Yine kazıklanacaksın amca ama en azından futbol takımına bir katkısı olur belki.. Oyuncunun kalitesi de maalasef senin soyulmana engel değil. Doğrusu; işi yarı profesyonel konumda olan eski futbolculara atamak.. Kendi kulubünde yıllarını vermiş oyuncu da güveni sağlayacak hepsi bu.

Mirkan'ın takım arkadaşı Takashi İnui. Çok iyi. alın bakın, fırsat kollayın.. Boşa çıkmasını bekleyin ve mümkünse transfer edin. 23 yaşında ve potansiyeli bugün başardığından çok daha fazla Bu ligde çok iş yapar, bilekleri sağlam, gole yönelik ofansif güzel bir on numara. Borussia Dortmund dahi capunların ikinci ligine gözünü dikiyorsa(Kagawa) siz de büyük liglerin ikinci liglerine gidip milyon rakamına ulaşmadan transferi başarabilirsiniz.. Beş büyük ligin ikinci liglerinde onlarca İnui vardır. Nasıl ki Premiere Ligin vasat futbolcusu için kapı milyondan açılıyorsa burada da tam tersi.

Fikrimi soran olursa eğer;

..Menajerlere bırakmayın işi. Ordan oraya gezen teknik direktörlere de gözü kapalı güvenmeden yerinde izleyin, izletin, takibe alın, aldırın ve boşa çıkmış nice yeteneklere bonservis ödemeden muhteşem bir kadro kurun. Alt ligleri iyi değerlendirmek gerekir.. İnui güzel bir örnek.. Onlarcası var daha..

Olur da birisi şu yazıdan sonra benzer bir soru ile karşıma çıkarsa olacaklardan da ben sorumlu değilim.

Mesut Özil..!

Pelé!



(Pele, 1958)

"..Brezilyalılar takma ad kullanmayı severler.Bir kaç takma adım olduğu için bilirim. İlki Dico.Jorge amcam uydurmuştu.Aile içinde hala söylenir.Annem hala bana Dico der.

Santos'da bir süre adım Gasolina'ydı.Takımda bazıları da beni bu adla çağırırdı.Beni bu adla daha ne kadar çağıracaklar diye hep merak ederdim.Allahtan fazla sürmedi.Eğer Zito-ki bu onun fikriydi- bu ismi derimin renginden dolayı bulduysa çok aptalmış;zira benzin petrolden üretilir ve beyaz,mavi ya da yeşil renklidir. Petrol siyahtır.Gerçi benim için fark etmez. Ancak bildiğim kadarıyla Zito, Gasolina adlı bir Brezilyalı sanatçıdan dolayı öyle söylüyordu.

Kuşkusuz geri kalan herkes beni Pele diye bilir. Bu Pele adının ilk bana takıldığı zamanları hatırlıyorum. Bana Thomas Edison'un adını koydukları için gerçekten kendimle gurur duyuyordum ve herkesin bana Edson demesini istiyordum. Pele adının çok korkunç olduğunu düşünürdüm. Uyduruk, dandikten bir addı.Edson çok daha ciddi ve önemli bir addı.Dolayısla birileri bana Pele dediğinde dönüp bakar onlara kızardım. Bundan dolayı bir keresinde sınıf arkadaşımı yumrukladım. Bu benim iki gün uzaklaştırılmama yol açtı. Bu, tahmin edileceği gibi bende arzu edilen etkiyi bırakmadı. Diğer çocuklar da bu adın beni rahatsız ettiğini öğrenince bu şekilde çağırmaya başladılar. Hatta beni eskisinden daha fazla "Pele, Pele" diye çağırır oldular. Sonra beni nasıl çağıracaklarının bana bağlı olmadığınıa karar verdim. Şimdi bu adı seviyorum. Ama geriye dönüp bakarsak o zaman beni çok kızdırıyordu "

23 Aralık 2011

Oliver Bierhoff!



Almanya'da çıkışını yapamadı ama Avusturya'da kral olup Serie A'ya gitti. Alt liglerde oynadı, kiralandı ama sonrasında Udinese ile gol krallığı yaşadı. Ve onun attığı 27 gol kulup rekoruydu Di Natale 32 yaşında 28 golle gol kralı olasıya kadar.. Kuzey İrlanda maçına 61.dakikada girdiğinde 1-0 yeniliyordu Almanya. Altı dakikada üç gol atarak Almanyanın tarihinin en hızlı hattrick'ini yapan adam olarak tarihe geçti. Hemen herkesin unutamadığı o uygunlandığı gibi bir süre sonra kaldırılan altın gol uygulamasında attığı kafa ile kazandırdığı Avrupa Şampiyonluğu...

O zamanlarda birden Udinese'de tanımış ve "nerden çıktı la bu adam" demiştim.. Hey gidi hey..

Dede gitmiyor!



Bild gazetesi hazır buraya gelmiş iken bir de Dede ile röportaj yapmış..

-Dortmnund'u ne sıklıkla düşünüyorsunuz?

Dede: Neredeyse her gün! Unutulmaz zamanlardı. Dortmund benim hayatımın önemli ve belirleyici parçasıydı ama..

- Ama ?

Dede: Eskişehirspor'a gelişim de çok önemli. Burada da insanlar beni seviyor ve daha da önemlisi yeniden futboldan keyif almaya başladım

Neden?

Dede: Sonunda tekrardan oynamaya başladım. Devrenin 17 maçında da 90 dakika sahadaydım. Dortmund'daki son sezonumda sadece 34 dakika oynayabildim!

-Eskişehirspor bu sene büyük bir sürprizi gerçekleştirdi?

Dede: Evet! Biz üçüncüyüz(bugün dördüncü) Ben ilk devrenin en iyi oyuncusu seçildim.İki gol atıp beş tane de hazırladım bir sol bek olarak!! Bu beni fazlasıyla gururlandırıyor!

-Sonunda Michael Skibbe Hertha Berlin'e döndü. Üzgün müsünüz?

Dede: Hayır, o bu şansı hak etti. Hatta beni de almak istedi ama ben reddettim

-Neden?

Dede: Çünkü şu an inanılmaz mutluyum! Daha yeni sözleşmemi 2014 yılına kadar uzattım!Daha fazla kazanacağım. Başkanımız 37'ye kadar oynamamı istiyor ama ben o kadar uzatacağımı düşünmüyorum

-Noel'de neredesiniz?

Dede: 25'inde tekrar çalışmaya başlamamıza rağmen ben 2 Ocak'a kadar Brezilya'da kalabilirim Başkanımızın bana özel hediyesi!

Mirkan Aydın ve Galatasaray



Ben geçen sene burada bu oyuncu üzerine yığınla post attım. Kimsenin çok üzerinde durmaması nedeniyle çok ucuza kapatabileceğiniz potansiyeli olan oyuncu olarak işlemiştim. En kötü bir anadolu kulubünün üzerinde durursa ikinci Bundesligada özellikle geçen sene harikalar yaratan bu oyuncu güzel bir transferin öznesidir dedim.

Dahası..

Sordular, sürekli gelip "hangi oyuncu var Bundesligadan" diye didiklediler. Arkasını sormadım, ne kadar yetkilidir diye bakmadım ama hep bu oyuncunun ismini verdim. Bir tanesinin geri dönüşümü çok ilginçti:

"araştırdık baktık bu çocuk Kürt.. olmaz"

Yahu Eren de Kürt.. nedir yahu olmaz olan?

Şimdi Galatasaray ilgileniyor. Mirkan ise Tayland'daki tatilinden varolan ilgi hakkında şunları demiş:

"Galatasaray'ın ilgisi olduğunu biliyorum. Uluslararası arenada ismi olan böyle bir kulupte oynamak benim hayalim.."

Bochum menajeri ise görüşmeye hazır olduğunu belirtiyor zira ekonomik açıdan krizde olan kulup biraz olsun rahatlamak istiyor.. En fazla bir milyon avro verilip alınırsa kesinlikle kazançlı çıkar. Fazlası ise risk olur.. Geçen sene muhteşemdi ama bu sezonun başında yerini Grinzcek'e kaptırdı ve fakat son haftalarda hem formasını geri aldı hem de oldukça formdaydı. Devre arası yerli kontenjanından güzel bir hamle olur Galatasaray adına.. Elmander-Baros'un arkasını yedekler, güzel bir destek olur.. Alınırsa kesinlikle iş yapar..

Mesut Türkiye'de



Mesut ülkeyi ziyaret etti. Amcasıgiller buradaymış ve hemen herkes de bu gil meselesine takmış. Bizim sülale bu şekilde konuştuğundan olsa gerek sizin kadar çok büyütemedim ve hatta Türkçesinin bu kadar güzel olduğunu da bilmezdim. Gerek Bremende oynar iken sevgili Ali Okancı ile yaptığı röportajda gerekse de Lig TV'nin mikrofonlarına üç kelimeyi zor bir araya getirişi hala akıllardadır. Oysa bugün çok başka..

Gökhan Töre de dedesinin mezarını Samsun'da ziyaret etmiş ve hatta abartıp dedesinin ismini koluna dövme yaptırmıştı.Mesut da.. Bana sorsanız çok uzun yıllar boyunca dede dedim başka da bir şey demedim.. Nedeni de gurbetteki işçi ailelerinin çoğunluğunun çalışıyor olmasından dolayı çocuklarını hep dedelerinin yanlarına bırakmış olmasıdır. Gurbetçi çocuklarının büyük bir kısmını dedeleri-nineleri büyütmüştür.. Başka da bir bağ kuruluyor haliyle. Böyle değilse de yazları sürekli gelinirdi, şimdi o da yok artık.. Yeni neslin dedeleri dahi gurbette.

Kırık neslin evlatları olarak başka şekilde büyütüldük ama aynı koşulların biçim vermesi sonucu o kadar birbirimize benziyoruz ki insan ırkına şeklini veren genetiğinde taşıdığı kodlardan ziyade içerisinde yaşadığı koşullar olduğuna inancım daha da artıyor.

Mesut Real Madrid'den Zongulak'a geçti. Başlı başına hikaye ve sen hala amcasıgillerdesin. Bizden sonraki kuşakların işi olacaktır bunları layığıyla değerlendirip hikayeleştirmek..

Pele Asker'de!



Pele benim için Harry Potter'dır. Bu eser muhteşem başarılar kazansa da Yüzüklerin Efendisi'nin çakması gibi algılayıp hiç elimi uzatmadım bu kitaba ki büyük haksızlık ettiğimin farkındayım. Başarısı ortada.. Pele'nin ki daha da ortada.. Ama işte bizim asıl kahramanımız hep Maradona oldu. Bugün de öyledir...

Yine de kendi yazdığı otobiyografik kitabını ele aldım. Henüz daha başlarındayım ama gerçekten çok ilgi çekici ve başarılı bir çalışma. Gerçek ismi biliyorsunuz ki:

"Edson Arantes de Nascimento"

Bu Edson kitabından öğreniyoruz ki aslında kimliğinde yazıldığı gibi Edison'muş. O dönemde yaşadığı yere elektrik yeni yeni gelince mucidinin ismini koymuş babası.. Bu daha nedir ki? Şimdilik ayakkabı boyacılığı yapıyor, ilerleyince döneriz yine buraya..

Skibbe Berlin'de..



Ve Skibbe beklenildiği gibi Hertha Berlin ile sözleşme imzaladı. 2014'e kadar 2.5 yıllık bir imza attı. Genç ve kaliteli bir kadrosu var kulubün içerisinde bulunduğu maddi krizi bir yana bırakırsak.. Frankfurt'dan farkı büyük transfer yapamayacak olsa dahi çok fazla genç yetenek söz konusu. Daha da gelecekler var altyapıda. Bu senekümede tutar, seneye bakalım neler neler yapar göreceğiz..

İlk soru şu: Neden gitti? Bence soru tersten sorulmalıdır.

Neden gitmesin daha doğru bir yaklaşım. Bundesliga şüphesiz ki daha büyük bir arena onun için ve fakat asıl sorun burada. Özellikle bu ligde dört büyük kulubün içerisinde değilseniz yoksanıyorsunuz. Yoksunuz arkadaşım, yok.. Eskişehir hakkında mutlaka cümle kurması gereken yorumculara baktım dikkatlice.. Şöyle bir puan tablosuna baktılar ve hemen herkesin sıralamaya göre yorumlayağı üç satır klişe geyiklere başvurup kadro kalitesinden bahsettiler.. Hocanın tamamen beklenenin aksine defansif bir kurgu ile taktik ağırlıklı şablonunda oturan takımın nasıl puan kazandığının farkında olmadıkları için az çok tanıdığı eski futbolculardan kabaca bir yorum biçtiler.. ki bu dahi şanstır. Bu kadar işte.. Kim nerede nasıl ne şekilde oynuyor kimsenin bir bilgisi yok. Olmadığı için isimlere bakıp bakıp tabelaya göre yorum yaptılar. Mustafa Denizli misal gram bilgisi yoktur bu takım nasıl oynar, nasıl puanlar kazanmış ya da ne yapmış? Gerçekten kadrosunun kalitesi nedir ne değildir. Beş hafta önce yorumu şuydu: Kadro kalitesi süper, en az maç başına 1.7 ya da 1.8 puan almalı. Beş hafta sonra değişen sadece rakamlardı. "kadro süper.. bu takım maç başına 2.1 ya da 2.2 puan almalıdır" O puanları alsa GS'ın üzerinde ligi lider bitirirdi ki 45 milyon civarı kadro kalitesini 120 milyonu geçmesi demektir v.s. Yapılan haksızlık değil sorun şu ki: Haberleri yok, izlemiyorlar kim nasıl oynuyor, nasıl kazandı v.s. En azından bu takımlar için ayrı bir program, ayrı bir yorumcu, yazar v.s. fena olmaz mı?

Diğerlerinin zaten konusu değil. Misal Mehmet Demirkol, Metin Tekin "sözde ligi" yorumlayan bir program yapıyorlar. Şike dörte üçünü götürdü ve geriye kalan da Melo'dur Carvalhal'dır derken hooop bitti. Bu kadar.. Programlar bazen saatlerce sürse dahi içeriğe yazılmamış anadolu kulupleri. Telegoller filan zaten futbol konuşuyoruz iddiasında değil ki dertleri başka, hedef kitlesi başka. Yok ben bulamadım üç ay içerisinde Manisaspor'un defansını konu eden, Eskişehir'i konuşan ya da Mersin'in neyi nasıl başardığını, Ordu'nun çöküşünü.. Ankaragücü'nde nelerin olduğunu ya da milli takıma Cenk Tosun vardı n'oldu ona? Gençlerbirliği ?

Vaziyet bu olunca milli takım kadrosu da dört büyükten. Üç büyük misal yabancı forvet kullandı mı sana kala kala tek başına Burak kaldı avrupada oynayan oyuncuların yanı sıra.. Başka şansın var mı? Alper Potuk, Yasin Öztekin, Veysel Sarı, Yiğit Gökoğlan ya da Turgut Doğan Şahin v.s. kimin umrunda ki?

Oysa Berlin öyle mi? Beş maç üst üste burada puan kazanacaksın? Dergilerden televizyonlara kadar herkes senden bahseder. Taktiğinden girerler ve senin gelmenle beraber farklılaşan ayrıntıları konu alıp spor stüdyolarında ağırlanırsın.. İlk dördün içerisinde bitirirsen hele bitmez senin üzerine yapılacak yorumlar.. Tane tane taktiksel şemada yaptıkların, farklılıkların, her şeyin ayrıntılarıyla gündeme taşınır. Geçen iki senede kaç sayfa kaç dergi kaç televizyon programı miniminnacıcık Mainz ve Tuchel muhabbeti yaptı biliyorsunuz benim aktardıklarımdan.. Burada olsa?

Bakış açısı sakat arkadaşım. Orada kasaba takımının taraftarı değil mesele. Futbolun bir parçasıdır o da. Bütünün içerisindedir. Sen Manisaspor'u işlersen ancak Galatasaray-Manisaspor da kendi arasında muhteşem bir karşılaşma olur. Adam gibi Antalya'yı ele alıp ayrıntılı bir şekilde sunarsan o zaman Antalya-Fenerbahçe maçının anlamı başka olur, keyif üç misli artar her şey başkalaşır.. Futbol için yapmıyorsan dahi para için bunu yapmak durumundasın. Galatasaray-Andre Kociva maç yapar gibi izlettiriyorlar bize kendi ligimizin maçlarını. Bilmiyorlar ki en çok buradan kaybediyor lig.. keyif burada bitiyor.

Bu ülkenin ligi değil.. Bu ülkenin futbolu ya da futbolcuları da değil. Çok büyük fark yok inanın ama bu ülkenin medyasının spora ve futbola yaklaşımı öyle taraflı ve kötü ki.. öyle paragöz bir anlayış ki ben de olsam giderim. GS-FB-BJK-TS ise kralsın, bir ömür kalırım ama diğer takımların başındaysam bir saniye bile düşünmem giderim. Her iki tarafı da görmüş ve yakından tanımış insan olarak tüm samimiyetimle söylüyorum ki burada Türkiye Süper Liginden dört büyük harici bir takım çalıştıracağıma ikinci Bundesligaya giderim. Nerden bakarsan bak çok daha iyidir her şey.. Daha üç sene öncesi bu Süper Ligin iki takımının maçları doksan dakika yayınlanmıyor iken ikinci Bundesliganın dokuz maçı doksan dakika yayınlanıyordu.. 40 bin kişilik kasabanın takımı çıkıyordu zaman zaman..

Skibbe neden gitti değil neden gitmesin doğru soru. Bugün anlaşma esnasında Eskişehirli futbolcularımla çok iyi anlaşıyordum dedi.. Başka yerde de ayrılık çok üzücüydü dedi ki öyle.. Mesele Eskişehirspor ya da parasızlık, o muhteşem taraftarı değil.. Parçası olduğu bütün çogacaip bi şey.. Tüm mesele buydu. İki farklı lig.. Siz de olsanız giderdiniz..

21 Aralık 2011

Rıza Çalımbay Röportajı



Hayatım Futbol dergisi Rıza Çalımbay'la röportaj gerçekleştirdi. Bir iki satırı şuraya alayım ben.

Soru: Ocak transferinde çok başarılı oldunuz. Eneramo, Grosicki..

Rıza Çalımbay: O transfer döneminde alınan yabancılar tamamen benim araştırmam. Bizde kulupler bu tip işlere pek karışmazlar.Mesela Eneramo'yu senelerdir takip ediyordum ve Sivas'tan önce de istemiştim. Esperance'de gol krallıkları yaşamış bir oyuncuydu, çok para istiyorlardı. Tunus'ta olaylar başlayınca ayrılmak istedi ve biz de çdaha uygun bir paraya aldık.Bir tek Ramussen'i son anda aldık onu çok izlememiştik açıkcası.

....

Soru: Beşiktaş'ta da zor bir dönemde geldiniz. iyi de bir başlangıç yapıldı ama istedikleriniz olmadı.

Rıza Çalımbay: istediğimiz transferleri yapmadı sayın Yıldırım Demirören. Bizdeki en iyi oyuncu Carew'di sattılar.Onun yerine Ailton diye şişman bir adam aldılar.

...

Sevgili Uğur Karakullukçu gerçekleştirdi bu röportajı ve oldukça güzel. devamına şuradan ulaşabilirsiniz..

Putin-Neuer



Vladimir Putin bir Bundesliga hayranı. Gazprom ile yapılan sponsorluk anlaşması bir yana Putin'in bir Neuer hayranı olduğunu belirtmiştik. Schalke başkanı Clemens Tönnies her ne kadar Neuer'i Bayern'e satsa da son anda engel çıkardığının da altını çizmiştik. İşte o engelin miktarı da ortaya çıktı..

Geçen sene kupa finali sonrası Tönnies gidiyor Neuer'e.. Putin diyor seni her türlü takımda tutmak istiyor, ne istiyorsan verecek.. Yıllığına 10 milyon avro veriyor ve bu para da Putin'den geliyor ama yine de Manuel Neuer Bayern'e verdiği sözden dönmüyor.

Höness genel kurulda yine Neuer'e destek verdi. 500 bin avro kazandı "kim milyoner olmak ister" yarışmasında ve bu bir tesadüf değil çünkü bu çocuk çok zeki diyor. Diyor da diyor..Peki sadece başkan mı?

Ribery geçenlerde 300 avroluk kulaklığını kaybettiği için sinirliymiş,mutsuzmuş.. Neuer gizlice yenisini alıp hediye etmiş arkadaşına. Seviliyormuş çok.. Zira başka türlü daha transfer olmasının ardından yarım sene geçmeden bu takımda Lahm-Schweinsteiger sonrası en yetkililer arasında olup da karar noktasında fikri sorulacak oyuncu konumuna gelebilir mi?

Schalke başkanı üzerine basarak bir daha bir daha söylüyor. "Onun burdan gitmesinin nedeni asla ve asla para değildi.. Bir söz verdi ve ondan dönmedi". O sözü yıllık 10 milyon avro kazandırması bile döndüremedi.. Başkan "sportif açıdan onun yokluğunu olabilecek en iyi şekilde oldurduk ama karakter açısından onun yokluğunu hala hissediyoruz " diyor..

Putin ise bir ara Dresden'de beş yıl çalıştı. 1985-90 dönemi, duvar yıkılmadan önce. Almancası muazzam ki almanca öğretmeni ile evli. Schalke bir yana Bundesliga takipçisi. Belki de bu karakter yüzünden Neuer ile hala yakından ilgileniyor..

Hülasa Manuel Neuer çok yetenekli bir kaleci olduğu kadar karakter sahibi bir arkadaşmış.. Gittiği her kulupte başarılı olur..

Bugün açıklıyor Skibbe..



Skibbe bugün maç sonu ya da en geç yarın Hertha Berlin'e gideceğini açıklayacak.

250 bin avroyu da Eskişehir'e Hertha Berlin kulubü ödeyecek (Bild'de haberini okursunuz) zira Skibbe henüz kararımı vermedim diyerek ufak çaplı bir gözdağı verdi. Dahası Welt'in haberine göre eski takımı Bayer Leverkusen de Robin Dutt'un yerine Skibbe'yi istediğini haber yaptı. Şuradan bakabilirsiniz. Forumlarda genelde Frankfurt taraftarının düşmanlığı söz konusuydu ama gerekli cevaplar da veriliyor. Eskişehir de olduğu gibi Frankfurt'un da son 15 yılda aldığı en fazla puanı aldı Skibbe. Beş yıllık Funkel futbolunu üç ayda tersine çevirmişti, bayram yeri gibiydi o son sekiz maç öncesi..Galatasaray'da sadece sekiz ay kaldı ve Fatih Terim'in "benden sonraki en güzel futbol" diyerek ödüllendiği adam oldu.

Şimdi yine yeniden Bundesliga.. Lakin Türkiye ona yarıyor. Leverkusen'deki pasif görüntüsü Frankfurt'da olmadı. Şimdi bu zor koşullar altında elde ettiği tecrübe sonrası Almanya'da nasıl olacak hep beraber göreceğiz..

İsterim ki yanlış haber yapayım, son anda bir şeyler olsun ve Skibbe Eskişehir'de kalsın.. Lakin çok zor. Kaptan Sezgin Coşkun pazartesi veda yemeğine çıkarmış bile.. Halil Ünal sonuna kadar zorladı ama sanırım iş işten geçti..Keşke öncesinde biraz daha başka olsaydı koşullar ama başta da söylediğim gibi kariyeri için yapması gereken teoride budur. İsterim ki Ersun Yanal gelsin ve bu başarıyı daha yukarıya taşısın ama olur da Hikmet Karaman gelirse gerçekten üzülürüm, evlat acısı gibi koyar yeminle..

Şu konumuyla teknik adam bulma konusunda sorun yaşamayacaktır. En kötü Avrupa Ligine kalacaktır sezon sonu Eskişehir.. Hadi bakalım..

Zidane & Traore

Baba & Kız #49



Liverpool 8 maç Suarez olmadan da götürür, hiç sorun değil. Mesele şu bak..

Şimdi bu Delfina büyüyecek, babasını araştıracak ve şu ırkçılık nedeniyle 8 maç ceza almış ayrıntısı nerden baksan hem senin hem Liverpool için hem de bu güzel Delfina adına kara bir leke olacak.. Tüm mesele bu..

Serie A: Palermo'nun teknik adam katliamı!




Walter Zenga göreve başlamıştı Palermo'da hatırlarsanız. . Tüm bu kaosu durdurur belki diye.. Lütfen dikkatle okuyun..

Çok değil 14 hafta sonra kovuldu. 23 Kasım 2009'da. Delio Rossi o günlerde Walter Zenga sonrası Palermo'nun başına getirildi. 32 yıl sonra Palermo kulübü Rossi ile kupa finali yaşasa da Rossi'nin kovulması için tek bir maç yetti. Geçen sene Udinese'den 7 gol yediği o karşılaşma sonrası kovuldu. 28 Şubat 2011.. Serse Cosmi bu ağır yenilgi sonrası Palermo'nun başına geçti.

Kaç gün kaldı?

Bir aydan dört gün fazla. Nisan ayında gönderildi ve Delio Rossi sezon sonuna kadar tekrardan takımın başına döndü ve fakat yeni sezona ise haziran ayının başında takımın başına geçen Stefano Pioli ile girdiler.

Ne zamana kadar?

Üç ay sonra Ağustos ayının son günü Avrupa Ligi başarısızlığı nedeniyle gönderildi. Devis Mangia takımın başına getirildi. Eylül 1.. Ne zamana kadar?

İşte o da bugüne kadar.. Derbiyi kaybedene kadarmış. Şimdi sıra Bortollo Mutti'de. Sadece sezonun bir devresinde üç farklı teknik direktör gördü Palermo'lu oyuncular.

2011 Ocak ayı.. Palermo'nun başında Delio Rossi. 2011 Mart ayı.. Palermo'nun başında Serse Cosmi.. 2011 Mayıs ayı.. Palermo'nun başına yeniden Delio Rossi.. 2011 Temmuz ayı.. Palermo'nun başında Devis Mangia.. 2011 Ekim ayı.. Palermo'nun başına Stefano Pioli..2011 Aralık Ayı.. Palermo'nun başında Bortollo Mutti

1 yıl içerisinde Palermolu oyuncular tam 6 teknik adamla çalıştı. Rossi iki kere geldi ve toplamda 5 farklı teknil direktör gidip geldi.

Henüz Serie A'da ilk devre sona ermedi ve fakat gönderilen teknik adam sayısı bir hayli fazla. Gasperini ile başladı ve bitmedi kovulmalar..

İnter, Bologna,Cagliari,Lecce,Cesena,Fiorentina ve son olarak da Palermo ilk devre bitmeden teknik adam değişikliğine giden kulupler oldu. Unuttuğum var mı acaba?

Dahası Palermo'dan Avrupa Ligi başarısızlığı sonrası gönderilen Stefano Pioli hemen Bologna'nın başına geçti. De Rossi ise geçenlerde Mihajlavic sonrası Fiorentina'nın başına geçti. Bu ayın başında Lecce'nin başına Serse Cosmi geldi. Yeter valla, başım döndü..

Böylesine değerli bir lige yakışmayacak hareketler bunlar..

20 Aralık 2011

Baba & Oğul #234






Arjen & Luka Robben..

Hangisi daha güzel ?



İki post aşağıdaki gol mü yoksa bu mu? Elbette aşağıda ilk verdiğimiz daha güzel ama bunun da ondan geri kalır yanı yok gibi..

Bundesliga: İlk devrenin golcüleri!



Bundesliganın ilk devresı sona erdi. Hayatım Futbol dergisinin 12.sayısınabu devrenin golcülerinin takıma en fazla katkı yapanlarından bir top beş sunduk. Öncelikle burayı okursanız üzerine bu çok güzel gider. Güzel insan Fatih Demireli'in çalıştığı Spox sitesi golcülere dair çok güzel istatistikler sunmuş. Buradaki verilerden yola çıkıp devrenin en golcü isimlerine biraz daha yakından bakmak gerekir diye düşündüm.



1 Mario Gomez (16 gol)

İlk yarının gol kralı.

2011 yılında attığı 32 gol tam anlamıyla onu anlatır. Merkez forvet ya da ceza sahası içi golcüsü tanımının içerisinde yer alan bütün ayrıntıları burada görebilirsiniz. Kaleye gönderdiği bu devre içerisinde 55 şutun dağılımı şu şekildedir:Sağ ayak (20) Sol ayak(16) Kafa(18). Yakalanılan gollük pozisyonları değerlendirme oranı ise 57.9! En olumsuz ve şaşırtıcı istatistiği ise 45 kez dripling girişiminde bulunup bunların sadece üçünde başarılı olmasıdır.(%6,7 başarı oranı). Maç başına 9.8 km koşarak Podolski sonrası sahada golcüler arasında en az koşan isim.Kafa gollerinde oldukça iyi olarak bilinen Gomez'in ligde sadece 2 kafa golü bulunması da şaşırtıcı.

Fiziği sadece bir golcü için değil futbol için muhteşem. Doğru yerde bulunma içgüdüsü de kimliğine yakışır şekilde güzel. Kaçırdıkları olsa da bekleneni kesinlikle veriyor size. En uzun süre gol atamadığı zaman 13 ile 15.hafta arasıdır, daha ne diyeyim? Kendisine iyi bakıyor ve sezonun büyük bir bölümü saha olmayı başarıyor ama değerlendirme aşamasında dikkat edilmesi gereken ayırıcı özellikler söz konusu.

Bayern'de oynuyor. Müller harici yanına destek koşusu gerçekleştiren oyuncu sayısı çok fazla yok. Dolayısla sıklıkla iki kişi tarafından tutuluyor.Kıyasa sokacağımız Huntelaar ile bu açıdan daha zorlu koşullarda mücadele ettiğinin altını çizmeliyiz. Bayern'i tutacak olan en başta ona yapışıyor. Doğru yerde bulunma iç güdüsü de son derece iyi. Golü kokluyor. Ceza sahası içi golcülüğünün yanı sıra Bayern'de pek fazla gösteremediği ceza sahası dışında da iyi olduğu gerçeği var Stuttgart performansından algılayabileceğimiz.. Dolayısla kendi koşulları içerisinde bence olabilecek en iyi performansı sergiliyor zira takımı bu sezon çok az yenilgi yüzü gördü. Pek çoğunun da bazen tek başına önüne geçti..

Bundesliga içerisinde bu alanda rakibi tektir: Klaas-Jan Huntelaar.. Bakalım o neler yapmış?

2- Klaas-Jan Huntelaar ( 14 gol)

Gomez ile kıyasa sokacağınız kriter yakaladığı gollük pozisyonların değerlendirme konusunda Huntelaar bir adım önde. Gollük pozisyonların %68.8'ini gol ile sonuçlandırmış. Özellikle ilk senesinde oyunun içerisine dahil olma konusunda sıkıntıları vardı ve sadece 1 asist yapmıştı ve fakat bu sene bu sayıyı 5'e çıkardı. Diğerlerinden ayıran en önemli farkı golcüler arasında en fazla koşan isim olmasıdır. Maç başına 11 km koşarak bu alanda en iyisi.

Ceza sahası içi golcüsü. Vücudunun her yanıyla gol yapabilecek yetkinlikte. Özellikle sol bek Fuchs'un performansı onu da etkiliyor zira kenar ortalarına karşı muazzam bir tepki veriyor. Attığı kafa gollerinin büyük bir kısmı beceri isteyen vuruşlar. Gomez'den önemli bir artısı Raul ile beraber oynaması zira ceza sahası içerisinde Raul'un içeriye girmesiyle daha fazla yalnız kalabiliyor ve fakat Bayern'de Gomez içeride mutlaka tutulması gereken tek oyuncu konumunda. Müller içeriye denge bozucu koşular gerçekleştirse de Raul etkinliğinde değil. Toplamda bana göre A sınıfı ceza sahası içi golcüleri arasındadır dünya çapında.. Schalke'de olduğu gibi Madrid ve Milan'da gereken süreyi bulamadığını düşünüyorum sadece..

Attığı golleri mercek altına alırsanız çok zor açılardan çok iyi vuruşlar yaptığını gözlemleyebilirsiniz. Bu açıdan en azından bu sene Gomez'e fark attığını söyleyebiliriz. Son dokunuş değil son vuruşu o sahanın her yerinden yapabilmesi takdire şayan.



3- Lukas Podolski(14 gol)

İlk devre boyunca oynadığı karşılaşmalar içerisinde çektiği 45 şutun 43'ünü sol ayağıyla gerçekleştirir iken sadece 2'si sağ ayakla. Kafa ile kaleye gönderdiği şut yok. Onu diğerlerinden ayıran en önemli özelliği ise yakaladığı büyük şansların yüzde yüzünü değerlendirmesidir. Solbakken'in taktiği gereği olsa da Bundesliganın golcüleri arasında en fazla kontra golünü(6) atan isim. Maç başına 9.4 km koşarak en fazla gol atan 11 isim arasında en az koşan oyuncudur. Takımın attığı 27 golün 19'unda payı bulunması açısından ligin en iyisi.

Diğerlerinden en önemli farkı onda varolan şut tekniğinin başka hiçbir futbolcuda olmaması. Özellikle soldan girdiği zaman kalecinin o topu kurtarma şansı çok fazla yok. Bu sezon sadece attığı goller değil attırdıkları da önemli. Oyunun olması gereken zamanda içerisinde. Kontra gollerinde bu devre çok başarılıydı. Diğerleri gibi bekleyerek değil bizzat pozisyonu hazırlama, pozisyona girme konusunda başarı göstermesi onu bu sene farklı yaptı.Yakaladığı bütün büyük şanların hepsini değerlendirebilmiş olması hem onun hem de takımın pozisyona giriş tarzıyla da ilintili. Ona yakın oyuncu Hannover'li Abdellaoue de keza kontra atağı iyi çalışan ekibin içerisinde yer alıyor. Benzer oyuncular benzer sistem içerisinde başarı kazanması biraz da teknnik adam ve onun idmanda başardıklarına bağlıdır.



4 -Claudio Pizarro(12 gol)

Yakaladığı büyük şansların %66.7'sini değerlendiren komple bir golcü. 4 tane kafa golü var ve daha da önemlisi 95 kez dripling yapıp 31 tanesini başarıyla sonlandırıyor. Zayıf kalacak herhangi bir ayrıntısı yoktur. Orta saha ile forvet arasındaki bağı kurma görevini de başarıyla yerine getiriyor maç içerisinde. Patlayıcı özelliği inanılmaz. Takıma deyim yerindeyse coşku katıyor, ileriye doğru sürüklüyor, o günündeyse Bremen genelde kazanıyor. 39 tane gollük pası var ve sadece 7'si değerlendirilmiş ama bu dahi Ribery sonrası golcüler arasında en asistsever oyuncu konumuna getiriyor onu. Çok değil beş yaş genç olsa ne yapar eder takıma alacağım ilk oyuncu olurdu kendisi. Magath onun için çalıştığım oyuncular arasında en iyisi diyerek ödüllendiriyor ki Dzeko ve Grafite'nin yanı sıra Kuranyi,Makaay gibi pek çok oyuncu ile çalışmıştır Felix Magath..

Benim en beğendiğim forvet Claudio Pizarro'dur. Diğer bütün golcülerin gole gidişlerinde mutlaka yan etken önemlidir ve fakat arkadaşlar Almanya'nın Bundesliga tarihi içerisinde en fazka gol atmış yabancı oyuncusu Pizarro için sistem, oynadığı bölge v.s. önemli değil. O varsa o takımda gol atar. Durdurulması gerçekten çok zor.. Devre arası İnter alacak diyorlar, 33 yaşında olmasına rağmen.. Tecrübesi ve oyun zekasının yanı sıra oynama isteği ile takımına yaptığı katkı gerçekten inanılmazdı. Uzaktan şut,kafa, sol ya da sağ ayak.. Komple "golcü"!



5- Robert Lewandowski (12 gol)

Hiçbir zaman bu oyuncu için "kötü" demedim, demem de. Lakin bir golcü için o kadar çok fazla yüzde yüzlük gol kaçırıyordu ki Barrios olmadığı vakit golcü olarak sahaya çıktığında Dortmund'un el freni konumundaydı. Oysa derdik geçen sezon Lewandowski on numara pozisyonunda muhteşem teknik goller atabilir, oyunu kurabilir ve her daim penaltıya sebebiyet verebilir zira tekniği on numara oyuncunun.. Attığı zaman da jeneriklik gol atar ve keza jeneriklik gol kaçırırdı.. Bu sene hepsini aştı, başka bir Lewandowski çıktı piyasaya..

%58.3 onun gollük pozisyonları değerlendirme oranı. Bu pek çok futbolcu için kötü bir veri olabilir iken Lewandowski için çok net bir gelişimin ifadesidir. Zira gerçekten de geçen sene çok fazla gol kaçırıyordu. Dortmund takımının her oyuncusunda olan savaşçı ruh onda da var ve maç başına 30.6 duello gerçekleştirmiş. Tekniğinden dolayı zor durduruluyor ve 36 kez faul yapılmış yine maç başına. 21 sağ 16 sol 16 kafa ile komple bir golcü görüntüsü çizmiş kaleye çektiği 63 şut içerisinde.



6-Raul (10 gol)

Hem Rangnick hem de Stevens onu orta sahada kullanmak istedi. Forvet arkası ya da on numara değil çok net bir orta saha tanımı söz konusu. Bremen maçında defansif orta saha rolündeki Holtby'nin yerine oynadı. Huntelaar ayrıntısında değindiğimiz forveti ikileme ve merkez forveti rahatlatma girişimini Bremen'e attığı gol üzerinden anlatabiliriz. Denge bozucu rolünü çok iyi bir şekilde gerçekleştiriyor.



Burada yer alan oyuncuların aksine orta sahaya daha yakın durmasıyla diğerlerinden ayrılıyor. Misal 578 kez pas alışverişinde bulunarak tüm golcüler arasındaki en fazla oyuna katkıda bulunan oyuncu olarak fark yaratıyor. Pek çok maçta takım durduğu vakit biraz daha geriye gelip doğru bir şekilde top çıkarması, oyunu yönlendirmesi ve kurması bakımından Raul sadece golcü olarak değerlendirilemez. Hamburg'da defansif orta saha Rincon nasıl stopere kayıp skorlara göre takımın sistemini farklılaştırıyorsa burada da Raul'un çift yönlülüğü Stevens'in en önemli kozlarından birisi. 29.8 onun ortalama hızı ve elbette bu da golcüler arasındaki en düşük hız. Yakaladığı gollük şanların %80'nini değerlendirmesi ise onun yeteneğidir.Daha çok "zekası"



7-Marco Reus (10 gol)

Reus'u istatiskler anlatmaz. Onun oyun zekası, üç hamle sonrasını kafasında yaşaması, taktiksel oyun içerisindeki yeteneğinden bağımsız futbol algısı nedeniyle varolan önemini ancak saha içerisinde görebilirsiniz ki en çok da değerini teknik adamlar bilir. Buradan gittikten sonra misal Premiere lig'de sorun yaşamadan yaşamına devam edebilecek ender futbolculardan. Favre onun için bugüne kadar çalıştığım en iyi oyuncu derken tek başına futbol yeteneğini kastetmediğini belirtmeliyim. Özellikle bu sezon attığı goller ile kazandırdığı maçların içerisine bakarsanız boş kaleye değil mutlaka önünde futbolcu var iken zoru başarıp gole ulaştığını da görürsünüz.

Maç başına 63 kez topla teması bir yana 117 kez dripling girişiminde bulunup 45'ini kazanması onu sadece forvet arkası ya da forvet değil her iki kenarda da oynayabilen çok net bir "ön alan oyuncusu" konumuna getiriyor. 4 asisti olsa da o arkadaşlarına 46 gol pozisyonu hazırladı devre boyunca. Çok zor açılardan çok zor golleri atıp puanlar kazandırdı. Bu devrenin en iyi çıkış yapan oyuncusu.



9- Mohammed Abdellaoue (9 gol)

Norveçli golcü kesinlikle bu golcüler arasında en enterasan olanıdır. Pek çok kez kendi kalecisinden daha az topla buluşmuştur maç içerisinde. Toplamda hazırladığı 14 gol pozisyonu ve 126 kez pas alışverişinde bulunması diğer bütün golcülerin arasında en kötüsü olarak gösterebilir ve fakat hemen her şey sistem takımı Hannover'den kaynaklanmaktadır. Yakaladığı gollük pozisyonların %88.9'unu değerlendirme başarısını gösterdi ve alınan pek çok puanın içerisinde onun payı yadsınamaz. Diğerlerine göre daha az maç yaptığını da düşünürsek takıma buna rağmen yaptığı katkı ilk beş içerisindedir.

İker-Cristiano-Sami







Kendi kalesine gol ama..



Daha iyi atılmış herhangi bir kaleye golü bulmak çok kolay olmasa gerek..

19 Aralık 2011

Javier Zanetti!

1970



Sir Alex Ferguson Rangers'dan Falkirk'e transfer olduktan bir yıl sonra..

Markus Babbel bilmecesi!



Hertha Berlin ile arasında geçen muhabbet mahalle kavgasına dönüştü. O diyor ki "yalancı" öbürü diğerine diyor "asıl sen yalancısın" filan ki anlamış değilim. Tüm bu kavga Babbel'in sözleşme uzatmak istememesi nedeniyle doğdu.

Sezon sonu sözleşmesi bitecek olan başarılı teknik adam Markus Babbel ile Hertha Berlin sezon sonu bitecek olan sözleşmeyi uzatmak istedi. Sportif direktör Michael Preetz diyor ki "Babbel uzatmak istemedi". Babbel da "Herkes istediği gibi anlamak istiyor, kulak doktoruna gitmeli" filan felan. Sonunda Babbel kulupten gönderildi.

Markus Babbel sözleşmesini uzatmak istemedi ki bu çok fazla dedikoduya neden oldu. Bundesligada bugün son sıradaki kuluplerin dahi teknik direktörünü gönderecek gibi bir durumu yok. Dahası son sırada yer alan kuluplere neden gitsin Babbel? Schalke ve Hamburg hocasını buldu, çok iyi yoldalar. Schaaf Bremen'den ancak ölünce kovulur. Stuttgart gayet başarılı ki Dortmund'un durumu ortada. Bir ihtimal Leverkusen diyorum ama..

Hemen herkes Bayern München ile anlaştı diyor görevi uzun süre devam ettirmeyecek olan Heynckes sonrası için.. Uli Höness bunu yalanlasa da hocası Juppp Heynckes uzun süre bu görevde yer almayacak ve Bayern şimdiden yarının planlarını yapıyor olabilir.

Bana sorarsanız Bayern için iki seçenek var: Jürgen Klopp ve Joachim Löw.. Bu ikisi olmazsa ancak eski bayernli Markus Babbel.. Düşük ihtimal ama başka neden sözleşmesini uzatmaz ki her şey bu kadar güzel gidiyorken? Olan Eskişehir'e oldu işte..

Burak & Gökhan



Teknik direktör olsam solunda demarke vaziyette boş durumda olan oyuncuya o pası atmadığı anda çıkarırdım oyundan. Çok değil üç dakika sonra yine aynı bölgede aynı pası yine veremedi.O nedir yahu öyle? Bencillik tamam da.. Ceza sahası dışından önünde oyuncu varken şut çekmek ile pası verdiğin anda kaleci ile karşı karşıya kalacak durumda yapılan bu seçim bencilliğin ötesinde bir durum..

Kısa zamanda kendisine gelmesi dileğiyle..



Maçın adamıydı Gökhan Gönül. Sarı kart çıkmadan bunu engelleme çabasının hangi koşullarda olduğu da gözardı edilmemeli. Trabzon'un taraftarının olmadığı ve tüm camianın rakibe düşman gözüyle baktığı bir noktada kırmızının önüne geçmek için yaptığı tavır inanılmazdı. Mehmet Topuz'un engellemesine rağmen oradan kurtulup hakemi ikna etme çabaları unutulmamlıdır. Bu ne kadar çok takdir edilirse oyuncular saha içerisinde biraz daha cesur olur bu gibi tavırları sergilemek adına..

Helal olsun sana Gökhan Gönül..

Top patlarsa..





İhtimali çok düşük ama olunca oluyor. Bu top nasıl böyle patlar?

Xabi-Nagore

Seninleydiler Herr Skibbe..



Kayseri maçı öncesi Eskişehir taraftarlarından Ömer Sülüngöz ulaşmıştı bana. "Hocamızın yanında olduğunu göstermek için pankart hazırlamak istiyoruz, yardımcı olur musun" dediler. İstediklerini tercüme ettik ve bunlardan bir tanesini de hazırlamışlardı Kayserispor maçına..

"Wir sind mit dir Skibbe" (Biz seninleyiz Skibbe)

Michael Skibbe ise 16 maç sonunda kazandığı 29 puan ve 250 bin avroluk tazminat sonrası yollarını Eskişehir ile ayırdı.

Şeytanın avukatlığını yapmam gerekirse eğer Alman bir teknik adamın gidebileceği yol her zaman Bundesliga üzerindedir. Yüzlerce teknik adam arasından şanşlı olan 18 tanesi burada iş yapabilir. Artık dil, kültür farkı kendisini daha fazla ortaya koyuyor ve her lig kendi adamına yöneliyor. Bir Alman'ın Premiere Lig'de görev yapması, orada yıllarca futbol oynamadıktan sonra çok zor. Hitzfeld bu yüzden Manchester'dan gelen teklifi reddetti. Alman dediğimiz gibi İsviçre,Avusturya,Hollanda tarafını kullanır. İngiliz misal Uruguay'lıya başvurmaz La Liga gibi. İskoç,Galler tarafına yönelir. Keza diğer beş büyük lig de böyle. Michael Skibbe'nin gelebileceği en iyi nokta Bayern München teknik direktörlüğüdür. Bunun da bir altı herhangi bir Bundesliga kulubüdür. zira burada Bayern sonrası sıralamanın çok fazla önemi yok. Hamburg ya da Stutgart ve hatta Bremen dahi kısa bir süre içerisinde düşme potası takımları arasında yer alabilir. (bu sene için örnek Hamburg)

Skibbe bu şekilde bıraktı Eskişehir'i. Bir başka örnek Thorsten Fink nasıl bırakmıştı Basel'i ? Şampiyon yapmış, Şampiyonlar Liginde bir üst tura çıkmaya ramak kala.. Oradan ligin son sırasındaki takımın başına geçiyor.Burada işler böyle.

Üç puanlı sisteme geçildiği günden bu yana ilk devredeki en yüksek puanını topladı Eskişehir ile Michael Skibbe. Tarihinde ilk defa Gaziantep deplasmanından üç puan çıkardı. Ankaragücü'nü keza öyle. Bursa aynı şekilde. Ola ki Mersin deplasmanından da puan çıkarırsa eli yüzü düzgün bir hocayla en kötü Avrupa Ligi için play off'lara kesinlikle kalır.

Maddi kriz, çarpık yönetim zihniyeti vesaire işin bahanesidir aslında. Mesele Bundesliga'dan teklif almasıdır. Yaşamı boyunca bu şekilde ilerleyecek. Düşerse Hollanda,İsviçre,Avusturya ligine gidecek ve başarılı olursa Bundesligadan herhangi bir kulubün başına geçecek. Abartırsa Bayern ve belki milli takım olmazsa misal Frankfurt'da iken Twente'nin teklifi vardı, gidecek buralara.

Bild'in dediğine göre 1 Ocak'tan itibaren Michael Skibbe artık Hertha Berlin teknik direktörüdür. 2.5 yıllık anlaşma yapıldı. Berlin kulubü 250 bin avro tazminat ödeyecek Eskişehir yönetime ki bu pek görülmüş bir durum değil. Bu paranın azlığı ise Skibbe'nin hali hazırda kontratında yer alan maddeden kaynaklıdır. Eğer bir Bundesliga kulubünden teklif alırsam bu para karşılığı serbest kalırım maddesi. Bu da zaten neden gittiğini yeterince anlatıyor..

Daha iyi koşullarda çalışacaksın, daha iyi kazanacaksın belki ama sürekli senin yanında olacak bir başka taraftar grubu bulamayacaksın. Hele ki Es-es gibisini çok zor.. Kalmanı isterdik ama gidiyorsan da yolun açık olsun..