22 Ekim 2011

Manchester Kavgası!



Budur fotoğraf..

Bu hafta pazar günü Manchester derbisi var. Bir tarafta United diğer tarafta City.

Dünyada en çok saygı duyduğum kuluplerin başında gelir Manchester United. City ise nerden baksanız hoş bulmayacağınız pek çok ayrıntıya sahip ve fakat oyuncu kadrosu bakımından beni City daha çok heyecanlandırıyor. Bir yerde City diğer tarafta United oynuyorsa açar City'i izlerim. Kısaca durum bu ve bu derbide favorim de ilk defa United değil.. Büyük maçların takımıdır ama bu defa işleri çok zor.. Nerden bakarsanız bakın çok keyifli bir maç olacak. Yanılmıyorsam Türkiye saati ile pazar günü 15:30'da.. kaçırılmamalı!

Poldi!



Biraz daha yakından..



Bir ara çok modaydı bu beyazın üzerine yapılan şu geyik..



Bu da fena değil..




Güzel gerçekten de en iyisi bu değil ama..



Eh işte..



Rocky.. Köln'e yakışır da bu renk ve hatta Rocky!


Lakin işte kralı budur..

Yine yeniden..



90'lı yılların sonuna doğru ansızın bir anda gelen bir dürtü sonucu beş altı raftan oluşan bir kitaplık kurdum masamın üzerine. İçerisinde tek bir kitap yoktu. Elbette Borges'lerim vardı sağda solda ama onun haricinde pek bir şey yoktu. Bomboştu. Gittim Dost'dan Gogol'un ölü Canlar'ını aldım. Maksat yanlış seçim olmsın, klasik bir eser olsun.. Sabah başladım, gece yarısı bitirdim ve rafa koydum. " 1" kitabım vardı.. öylece bakıyordum bomboş rafların arasında duran o tek bir kitaba..

Sonra bir tane daha.. Sonra bir tane derken ikinci kitaplığı kurma zamanı gelmişti bile. Önemli ayrıntı içerisinde yarım bıraktığım ya da okumadığım tek bir kitabın dahi olmamasıydı. Çok seviyordum, başka, değişik bir hazdı bu. Benim kütüphanem.. Sonra bir tane daha.. bir tane daha. 2004'e kadar olan bölüm yaşamımın en verimli okuma dönemiydi, inanılamaz bir keyifti. Yeni yeni keşfedersin ya, başka bir haz, başka bir keyif, heyecan..

2004 Şubat ayı..

Öğrenci vizem çıkmış, Almanya'ya gidiyorum ve dönüşüm de zor.. Evi de bırakıyorum elbette kitaplarımı da.

1- Köyümden yurda gidiş anı, o yurdun ilk günü 2- Özene bözene kurduğum bu kütüphanemin onda dokuzunu bırakmak zorunda kaldığım 2004 şubat ayı.

Evlat acısı gibi koydu yeminle..

Her şeye rağmen 30 kiloluk yük hakkımın yirmi kilosunu kitaplara vererek Almanya'ya geldim. İlk günlerde daha bi yalnız, daha bi zorunluydum kütüphaneme. Erken okuyarak çok ayrıntısını kaçırdığım Oğuz Atay'lardan Dostoyevski'lere kadar ne kadar kalıplı eser varsa bir daha okudum. İnternetten toplu kitap ısmarlama dönemi başladı ve artık evimde üç kitaplığa sığacak yeni kütüphanem oluşmuştu. Eskisi gibi değildi belki ama hiç yoktan çok çok çok iyiydi..

Geçen ay onu da arkada bırakmak zorunda kaldım.. Buraya maalasef "sıfır" kitap ile geldim. İşte yeni kitaplığım da şimdilik bu.

Biliyorum, yine oluşacak ve yine bırakmak zorunda kalacağım.. Bir gün hepsini, okuduğum ve unuttuğum bütün kitapları bir yerde yeniden toplamak en büyük hayalim.

21 Ekim 2011

Antrenmanlar her yerde aynı mıdır ?



değildir.

Lars Leese Oberliga antrenörü iken oyuncusunun sayesinde Ranieri ile beraber önce Barça sonra da Valencia'da staj yapabilme şansını elde eder. Haliyle bir antrenman kıyası yapabilecek konuma gelir. Sonuç: Bu şekilde almanlar asla antrenman edemez olur.. fark?

" inancım odur ki Valencia'daki gibi antrenmanı Bundesligada yaptıramazsınız, oyuncular itiraz eder. Oradaki teknik adam Unai Emery inanılmaz taktik ağırlıklı bir antrenman metodu uyguluyor. Bir hafta içerisinde pek çok kez minumum bir buçuk saat boyunca plastik oyunculara karşı aynı stratejiyi takıma uygulatıyor. Her beş saniyede bir "stop" duyuyorsunuz zira ya bir oyuncu fazladan öne çıkmış ya da diğeri geç kalmış v.s. "

Barça ve Valencia'da antrenmanları sıklıkla dar alanlarda yapılan çalışmalardan oluşuyor diyor. özellikle Barça'nın başarısı bu metodu ispanya'da yaygınlaştırdı diyor. Valencia'nın farkı ise o bir buçuk saatlik antrenman öncesi bir saat güç çalışması yapması.

Valencia topa sahip olur olmaz Barça'dan farklı olarak diklemesine karşı sahaya hızlı bir şekilde geçme çabası içerisinde.. Ki bunu Bayern'den özbekistan'a karşı her takımın uyguladığından da bahsediyor. Lakin İspanya'da bu hızlı ve dikine hücum etme girişimini en iyi Valencia'nın yaptığından bahsediyor.

Dahası Emery'i analtırken benim aklıma Tuchel geliyor. Şehirde pek sevilmiyor zira rakibe göre her hafta farklı on bir çıkarmasından bahsediyor. Haliyle kemikleşmiş bir onbir göremeyen halk bu hafta iyi oynasa dahi taktik gereği diğer hafta dışarıda kalan oyuncudan dolayı sürekli eleştiriliyor.

Geçenlerde K'lautern'in israilli oyuncularının röportajını okumuştum Kicker'de.. Bizim antrenman dediğimiz şey buradaki ısınma turları gibi diyerek farkı ortaya koyuyor ki İsrail'de 75 dakika olan antrenman burada 2.5 saat.. Haliyle antrenmanlar her yerde aynı geyiği artık olmasın lütfen. Magath ile Heynckes arasında dahi çok ciddi antrenman metotları farklılıkları mevcut.. Değil iki başka ligin ve ülkenin farkı olmasın.

Futbol ve Para muhabbeti!



" ..Para konusunda müzik ve sinema yıldızlarına bu kadar çok soru soruluyor muydu? Bir aktör televizyon stüdyolarında son filminin tanıtımını yaparken ona ne kadar kazandığı soruluyor muydu?

Futboldaki sorun, neredeyse herkesin bizimle özdeşleşmesiydi. Daha önce az çok topa vurmuş olan herhangi bir kimse kendisini sahada hayal ederek kendi kendine şöyle diyordu: "Her şey bir yana ben de oynayabilirdim, o kadar da zor bir şey değil" Ama hiç kimse kendisini ringde Tyson'a karşı, pota altında NBA'nin devlerine karşı ya da Schumacher'in Ferrarisi ile yarışırken hayal etmiyordu! Bütün bunlar ulaşılmaz, fiziksel açıdan olanaksız gözüküyordu. Dünyanın en popüler sporu futbolda ise bu fark azalıyordu. İnsanlar futbolun başlı başına bir meslek olduğunu unutuyorlardı. Son derece yüksek gelirin karşısında insanı durmaksızın çalışmaya, aile içerisinde fedakarlıklar yapmaya zorlayan bir meslek olduğunu.."

Marcel Desailly - Kaptan - Hamit Altıntop!



Ali Ece çiftini ziyaret ettik kız arkadaşım ile beraber.. Keyifliydi. Kütüphanesinden bizzat onun çevirdiği "Kaptan" kitabını aldım. Bir buçuk günde bu müthiş eseri okudum. Az önce bitti.. Ali Ece'yi pek çok insan gibi sevebilceğiniz gibi belki yorumlarındaki aşırılıkları ya da futbolu yorumla biçimi nedeniyle eleştirebilirsiniz de.. Lakin şunu kabul etmelisiniz ki futbola verdiği emek senden de benden de hayli hayli fazla bir adam. Deyim yerindeyse çok fazla çalışkan ve gerçek bir futbol yazarı emekçisi. Onu yakından tanımalısınız ki kapıları sana bana herkese açık..

Onun çevirdiği bu müthiş futbol kitabına geçersek eğer..

Bu eserin daha ayrıntılı analizini daha sonra yapacağım elbette lakin benim Marcel Desailly'nin "Kaptan" kitabından anladığım size garip gelecek olsa da Desailly'den asla ve asla bir kaptan olunamayacağıdır. Yine kitabın ayrıntılarında yakaladığım hayran olduğu en yakın arkadaşı Deschamps'ın da gerçekten çok iyi bir kaptan olduğudur. Başarılar da zaten kendisinin kaptan olmadığı dönemlerde gerçekleşiyor. Bizzat kendi ifadelerinden bu adamın iyi bir kaptan olmadığı çok net bir şekilde ortadadır. Çok iyi bir anlatıcı, çok iyi bir yazar, gözlemci ama kaptan değil. Misal Milan günlerindeki ayrıtısında bir Baresi ayrıntısı vardır ki "Kaptan bu" diyorsunuz.. Fark ? Baresi, Berlusconi'nin sözünü kesip takım artık uyayacak diyebilecek kadar kendinden emin iken Desailly ise Marsilya döneminde başkan Bernard Tapie'nin verdiği doping olabileceğini de düşündüğü hapları istememesine rağmen yutması v.s. Hiçbir duruma karşı bir tavır koyamaması v.s.

Marsiya'nın o kokuşmuş dönemi içerisinde yaşanılan onca saçmalığa gram tepki gösteremeyen insanoğlu. Keza Milan döneminde bu kulube aşık olmanın ötesinde karakter olarak ekstrem bir varlığı da yok "beyefendilerin masasında oturabilmesi" dışında.. Hem Fransa'da hem de Chelsea'de kaptan olduğunda da takımları çok iyiye gitmiyor. Fransa'da eskiliğinden kaptanlığına getirildiğinde ilk defa bu tecrübeyi yaşıyor ki olağan bir durum..

Kitabın konusunun üçte ikisi para ve aynı şekilde içerisinden geçirip de dışarıya akıtamadığı isyanlarıyla dolu. O isyanları içeride yaşayıp dışarıya akıtamadığı için zaten kaptan olmamalıdır. Bir yerde bu gençliği bitecek ve gerçek bir kaptan olacak derken kitap bitti..

Fransa'nın onun kaptanlığı sonrası yaşadıkları da ortada zaten.. Çok fazla futbolcu kitabı, röportajı v.s. okurum. Bu kadar para muhabbeti yapanı ilk defa görüyorum.

Kaptanları önemserim ben.

Başarılı takımların içerisinde mutlaka ama mutlaka başarının en temel unsuru konumunda olan lider bir oyuncu bulunur. Bu liderin kolunda her zaman pazu bandı da bulunmaz. Eğer herhangi bir takım sporu içerisinde yer alıp turnuva oynamışsanız bu söylediğim size yabancı gelmez. Diğer türlü anlamanız çok zordur. O her şeyi birleştiren, sorunları halleden ve aynı zamanda saha içerisinde de öne çıkan oyuncu aslında çok şey demektir. Ben Arda Turan'a oynadığı süre boyunca muhteşem oynamadığı için kızmadım; o iyi bir kaptan ve lider değildi ve bu alınan başarısızlıkta her zaman onun da payı oynamasa dahi bulunuyordu. Belki aylar, yıllar sonra geri döndüğünde bizi performansıyla değil karakteriyle şampiyon yapacak, umuyoruz ama geçmişte takım çok kötü yere sürüklendi. Dahası bu kitabı çok sevdiğini okumuştum. Desailly iyi bir kitap yazmış ve fakat gerçek saha içi ve dışı lider tipolojisinin çok çok dışında bir karakter. Asla ve asla bu kitabın yazarını kendisine örnek almamasını nacizane tavsiye.. Cantona'lar, Effenberg'ler, Maldini'ler tarafına öykünmelidir. Hali hazırda kaptanlığa hazır mısın diye sorulduğunda bizzat kendisi de kaptan olacak en son kişi tanımlaması yapıp bireyci bir karakteri olduğunu vurguluyor zaten..

Kaptan demiş iken..




" altı aydır oynamıyorum, siz bir fark gördünüz mü" v.s.v.s.

Bunun neyini övüyorsunuz siz arkadaşlar ? Bu kötü bir açıklamadır. Gerçekten bir kaptana yakışmayacak düzeydedir ve bunu uzun zamandır Hamit yapıyor. Temel sorun kendisini sürekli diğerlerinden ayırma isteği ve eleştirilerden kayrılma güdüsü. Ben ve diğerleri demez bir kaptan.. yuh..

Son altı yıldır her güne bir maç düşecek şekilde futbolu takip ediyorum. Bundesliga, Türkiye Süper Ligi, La Liga ve Serie A ile beraber Premiere Lig de az çok takip ettiğim ligler içerisinde yer alır.Dahası da var bunun. Maçları ve elbette demeçleri de.. Ben Almanya maçı sonrası Hamit'in yaptığı tarzda bir çıkışı çok uzun zamandır hiçbir ülkenin liginde ve takımında görmedim. Bana göre "terbiyesizlik" olan açıklamaları inanılmaz bir övgü aldı. Bir insanoğlu kendisini övüp diğerlerini basın önünde eleştiri adı altında öne atıyorsa o kaptan maptan değildir. O maçta öyle süper müper de oynamadı ki kaçırdığı gol her şeyin belirleyicisi oldu. Bazıları da şu açıklamayı göklere çıkartmak için bir de Hamit'in performansını abartıyor ki kafasına göre performans biçiyor oyuncuya. Eğer kendisini diğerlerinden ayırmadan yapabilseydi belki başka olurdu ama Hamit her daim tüm bu başarısızlşıktan bir şekilde kendisini sıyırmayı başarıyor.

Ki..

Mesut Özil'in onu affetmesi Mesut'un gençliği ve karakteri nedeniyledir. Madrid transferi öncesi Real tarafı Mesut'a gidip "aranızda sorun var mı" diye sormak zorunda kaldı. Hayır dese o transfer de gerçekleşmezdi. Zira yine Hamit kendisini öne çıkarıp Mesut'u buradaki alman türklerine yem etmişti kariyeri nedeniyle böyle bir seçim yaptı ama biz kalbimizle v.s.. diye saçma sapan bir röportaj vererek. O röportajın içeriği doğru dahi olsa arkadaşa bu yapılmaz yahu.. İlkay seçimi sonrasında sokakta tacize uğradı v.s.

Senin zamanın ile onun zamanı bir midir? Sana olan ilgi ile Mesut'a olan ilgi bir olmadığı gibi senin annen ile onun babası arasında da çok net bir kuşak farkı vardır. Hamit Mesut'un değil 2 yaşında Almanya'ya gelen Mesut'un babasının kuşağıdır. Mesut, hamitgiilerin yetiştirdiği bir kuşak.. Samed gibi.. Deniz, Okan ya da Emre Can gibi.. Bugün Mesut sonrası İlkay ve U17'de 7 tanesi Almanya'yı seçiyor. Hamit zamanı böyle bir durum yoktu. Bariz bir şekilde farklı zaman dilimlerindeki seçimleri koşullarından bağımsız değerlendirip kendisini öne çıkarıp diğerlerini ateşe atmaktır onun yaptığı. Bunu o da biliyor ama "ben işte kalbimle seçtim v.s.." Daha dün kardeşi Halil aynı şekidle kadrodan çıkarılan Yıldıray ile beraber çok başka eleştirileri getiriyordu v.s.

Gerek Mesut gerekse de Almanya maçı sonrası diğerlerini karalama, kendisini öne çıkarma bir kaptana ve aslında iyi bir insana asla ve asla yakışmaz. Burak Yılmaz maç sonrası Hamit'e katılmadığını belirtir iken bu beyanatını da çok hoş bulmadığı yüzünden anlaşılıyordu. Daha içeride nasıl değerlendirilir o çok başka..

Kaptan oyuncuları basından korur. Desailly, zamanında Zidane'e gelen ilgiyi kimsenin kıskanmadığından bahseder. Zira ona olan ilgi bizi onun gölgesinde daha rahat olmamızı sağlıyordu der.. Mourinho keza tüm bu şarlatanlıkları oyuncularını korumak için yaptığını dile getiriyor v.s. Hangi lider, hangi kaptan eleştirmek için yanıp tutuşan basının önüne arkadaşlarını bu şekilde atar ? Bunun neresi takdirliktir arkadaşım ? Yapanlar mutlaka vardır da benim ülkemdeki kadar övgü alanını bulmak çok zordur..