26 Mart 2010

Robben Robben Robben.!



O degil de Flying Dutchman'in postundan sonra onu her gol sonrasi o sekilde sevinirken deli gibi gülüyorum ve yanimdakiler bunu bir türlü anlamiyor. Bu arada gol burada tam olarak kendisini gösteremiyor, Robben topu kendi kalecisinden alip bir tam sahayi gecerek golünü atiyor, muazzam bir gol idi..

Dortmund teknik adami Klopp 24 Milyon Euro'ya Robben'i ben asla almazdim diyordu Schalke derbisi öncesi. Keza ben de bu kadar sakatlik yasamis bir oyuncunun transferinin ne kadar dogru oldugunu soruyordum yetkililere.. Su kesin ki sakatlanmayarak beni, attigi goller ve gösterdigi performans sonrasi kazandirdigi paralar sonrasi da Klopp'u haksiz cikartmistir bu yetenek..

Bugün Robben özellikle Bayern'in yakaladigi galibiyet serisinin ardindan düsüse gectigi cok önemli dönemecte attigi muazzam gollerle Sampiyonlar Liginde Ceyrek Finalde olmasina, DFB kupasi yari final macinda kaleciden aldigi topu 111.dakikada fizik mücadelesi ile kendisine Bundesligada ayri bir yer edinmis Magath'in calistirdigi Schalke karsisinda yaklasik 60 metre depar sonrasi attigi golün takimini finale tasimasindan tutun da herkesin yerlerde süründügü bir noktada attigi gollerle Sampiyonluk yarisinda ekstradan 7 puan daha kazandirmasiyla bonservisine verilen parayi daha bugünden cikarmis oyuncu konumuna gelmistir.

Daha da önemlisi Ribery onun yoklugunda kendisini Bayern'in disinda ancak Real Madrid-Barcelona seviyesinde oynamasi gereken oyuncu olarak görür iken bugün Bayern Münih ile 5 yillik bir kontrat yapmak icin yanip tutusuyor.. Zira en az kendisi kadar yetenegi bu klup manavdan domates alir gibi 24 milyon euro ödeyip alabiliyor gercegi var. ki böyle gücünüz var ise iste bu yüzden de Sampiyonlar Ligi Ceyrek finali görürsünüz ve ayni zamanda da ne kadar kötü baslarsaniz baslayin Sampiyonluk yarisinda her daim zirvede tutunursunuz..

Van Bommel bir kac hafta öncesi Robben'in golleri siralamasi sonrasi "henüz daha o yüzde elli ile oynuyor, yakinda beni daha iyi anlayacaksiniz" der iken ne demek istedigini sanirim bugün herkes anliyor.

Sonuc itibari ile Bayern Münih hemen herkesin favori gösterdigi Manchester United karsisinda bir tarafinda Ribery digerinde Robben oldugu sürece bu dünyada degil Man U'ya her takima sürpriz yapabilecek konumdadir.

ve son olarak Messi haric Robben'i kimseyle degismezdim Bayern'in yerinde olsaydim.. O kenari o sekilde kullanacak bugün dünyada bir ya da bilemedin iki futbolcu vardir. Bunlardan birisidir Arjen Robben..

24 Mart 2010

Magath-Nerlinger Atismasi.!



Birisi Bayern'in yeni Hoeness'i, digeri de bildiginiz üzere Felix Magath. Bu aksam birbirleriyle DFB kupasinda karsilacaklar ama öncesinde bir tartisma yasanildi. Atismaya gelmeden önce..

Frankfurt-Schalke maci sonrasi cakma Frankfurtlu olarak iyice delirdim ben. Simdi skor sudur: Frankfurt 1 Schalke 4. Daha düzgün bir ifadeyle Schalke Frankfurt'u evinde dört gol atarak yenmistir. Peki macin icerigi sizce nasildir ? Ben anlatayim size..

Schalke, tek bir atak bile gelistiremeden sag kenardan kullandigi iki duran top organizasyonu sonrasi golleri buldu ve durduk yere 2-0 öne gecti. Frankfurt sonrasinda bastiran, oynayan ve golü de bulan bir ekipti. 2-1. Akabinde yine bu yüklenme asamasinda seksen dakikadan sonra yedigi iki kontra atak nedeniyle de iki gol daha gördü.. Durum budur. Dortmund macina bakin farkli bir sey görmeyeceksiniz diger maclara bakin keza yine Schalke'nin oynayarak yendigi tek mac göremeyeceksiniz.. Lakin inanilmaz bir duran top organizasyonu ve mücadele söz konusu ve bu ekstrem mücadele dolayisla kendisinin oynayamadigi maclarin genelinde rakip takim da cok fazla oynuyor desek dogru olmaz..

Bir mac degil de tüm sezonun böyle gectigini gördügünüz zaman sasiriyorsunuz. Macin icerisine ne Schalke oynuyor ne de rakip takim.. Cunku yirmili yaslarda ve hatta daha daha genc henüz okula giden bebelerin de icerisinde oldugu takim deli gibi basiyor.. Bu basma esnasinda kurtulmanizi ve temponun yükselmesini faullerle engelliyor.. Öyle sistemli bir faul yapilmasi söz konusu ki bu baskidan cikabilmeniz mümkün degil.. Nerlinger de bunlari göz önünde bulundurarak Magath'in Schalke'sine elestiri getiriyor..

"Schalke takiminin iki önemli özelligi var" diyor Bayern Sportif direktörü Nerlinger.. Birincisi duran top organizasyonlarinda inanilmaz tehlikeli bir takim ikincisi de yaptiklari taktik faullerle oyunun ritmini sürekli düsürmeleri/belirlemeleri..

Gayet de zeki bir adam olan Magath'in cevabi gecikmiyor:

"Sanirim bir uzman konusuyor burada.."

Uzman dedigi Nerlinger'in oynadigi 5 yil boyunca yaptigi 364 faul kendi zamaninin rekorudur.

Nerlinger Magath'in stratejisini futbolu daha ileriye götürmeyecek olan bir politika, bir felsefe oldugunun altinin cizerek ayni zamanda basarili olma adina böyle bir haklari da oldugunu da belirtiyor.

Magath ise takimlar arasindaki ekonomik ucurumu göz önüne alip söyle devam ediyor:

"Biz 70-80 milyon euro harcayip taktiksel olarak iyi bir sekilde yetistirilmis futbolculari alip yolumuza maalasef devam edemiyoruz ve bunun yerine cok da kucuk bütceler ile oyuncular alip bunlari kendimiz yetistirmek durumunda kaliyoruz. Elbette bu oyuncular Ribery-Robben seviyesinde degil ama yine de onlarla ayni sinifin icerisinde yarisa devam etmek durumundayiz."

Isin özeti sürekli faul yaparak, oyunu cirkinlestirerek bir basari saglamanin futbola getirdigi yarar-zarar konusu pek tabi tartisilabilir ve fakat bir takimin her sezon basi yüzlerce milyon euro harcama lüksünün oldugu yerde digerleri bunlarin onda birini bile bulamaz iken ayni yarisa ortak olmanin adaletsizligi isin bir baska tarafi.

Bu tartismayi Türkiye Süper Ligi icerigiyle biraz uyustugu icin buraya tasidim.

Magath'in takimi bu sekilde basarili olabilir, diger anadolu kluplerinin büyükler karsisinda basari saglayabildigi gibi. Lakin bunun futbola verdigi zarar da gözardi edilecek gibi degil. Gollerin su gibi aktigi, herkesin futbol oynamaya calistigi ama cok da kalite olarak adlandirilmayan Hollanda Liginin bugüne kadar icerisinden cikardigi dünya yildizlarini say say bitiremeyiz sanirim. Mücadelenin temelini olusturdugu Magath futbolunun bir benzeri olan Türkiye Süper liginin de cikardigi yildizlari sayamayacagimiz gibi..

Nerlinger haksiz degildi. Schalke bugüne kadar yaptigi 569 faul ile Bundesliga takimlari arasinda en cok faul yapan takim olup ilk sirayi aliyor.. Bayern ise 399 faul ile 17.sirada..

23 Mart 2010

Vazgecilmezgilller.!



Takimlarda bazi oyuncular vardir ki vazgecilmezdir. Onlardan iki tanesini suraya alalim dedik..

Bilenler bilir, cok ama gercekten cok sevdigim bir oyuncudur Stefan Kiessling. Nürnberg takimindan bu yana inandigim bir yetenektir ve Hakan Sükür'ün futboldan kopmasi sonrasi onun yerine gelebilecek en uygun ismin hep bu oldugunu dile getirmisimdir. Ondan daha golcü, daha yeteneklidir bir bakima ve onun gibi sakatlanmaz, onun gibi pres gücü inanilmazdir..Savascidir ve yine onun gibi bir takimin oyun felsefesinin ne olacagini tek basina belirleyebilecek kadar önemlidir takimi icin.. Cok ama cok önemlidir. Dortmund macinin 46.dakikasinda henüz mac 0-0 berabere gider iken oyundan sakatlik nedeniyle cikmak durumunda kaldi ve haliyle Leverkusen dagildi.. Son 4 sezondur ilk defa böyle bir sey gerceklesti.

Bu sezon bu maca kadar olan sürede 27 macin 27'sinde de sahada ilkonbir baslayip mücadele etmistir. Gecen sezon Stefan Kiessling 34 Bundesliga macinin 34'ünde de oynamistir. Bir önceki sezon ise gördügü kirmizi karttan dolayi oynayamadigi iki macin disinda kalan bütün maclarda sahada olup ilkonbir yüzü görmüstür. Ondan önceki sezon ise hem kirmizi karti hem de 6 sari karttan dolayi oynayamadigi üc macin disinda kalan bütün maclarda oynamis,yani toplamda Bayer Leverkusen formasi altinda muhtemel 129 Bundesliga macinin 124'ünde forma giymistir tipki 6 sezon boyunca tek bir mac kacirmadan oynabilen Hakan Sükür gibi..

Saglam transfer dedigin böyle bir adamdir benim icin zira sakatlik, oynamama, takima katki yapmama gibi ihtimaller yoktur ve sistem ise zaten onun kendisidir. O varsa arkada bir ofansif oyuncu daha fazla oynamasina sebebiyet verir, o varsa rakip takim elini kolunu sallayarak hucuma cikamaz, o varsa kafa, pas,asist, sut her sekilde gol de vardir ve o gecen macin 46.dakikasindan itibaren oldugu gibi yoksa 3-0'lik net bir yenilgi de vardir.. Bundesliganin gol krali cok talihsiz bir zamanda sakatlansa da Schalke'yi pas gecip Frankfurt'uma karsi sahada olacagi söyleniyor.. Bekliyoruz..



Cok ama gercekten takimi icin Stefan Kiessling gibi inanilmaz önemli bir oyuncudur Dortmund'un kaptani Sebastian Kehl. Lakin Kiessling nasil sakatlanmiyorsa bu adam da sakatlanmadan duramiyor.. Sakatliklardan dolayi artik futbolu birakacak demistim ama yine bilmem kacinci kez dönmeyi basarmistir takimina ve bu sezonun ilk macini da gecen derbinin son dakikalarinda oyuna girerek oynamistir. O maci saymazsak Kehl'in oynayacagini gördükten sonra her Dortmund macina yenilmez etiketini de yerlestirmisimdir ben.. Elbette özellikle teknik adam Klopp'un yüksek formu da son üc macin galibiyetle bitirilmesinde etki ediyor ama bu galibiyet serisinde Kehl'in dönüsünün de payi bir hayli fazladir.

Gecen sene yine sakatliklar sonrasi ligin 19. haftasinda Bayern Münih macini son dakikalarinda forma giydi ve takim zaten yeniliyordu, gecen derbide oldugu gibi 7 dakika icerisinde engelleyemedi. Ve fakat Klopp'un Dortmund'u gecen sezon Kehl sonrasi yaptigi 11 macin sadece birisini kaybetmistir. Inanilmaz bir seri yakalayip lige kötü baslayip iyi bir yerde bitirmistir. Kehl geldigi andan itibaren bu serinin yakalanayacagini hepimiz biliyorduk.. Nürnberg'i, Bochum'u ve simdi de Leverkusen'e ikinci yenilgilerini tattirdilar zira bu adam aynen Leverkusen'in Kiessling'i gibi takimi icin vazgecilmez bir oyuncudur, cok ama cok etkili, sonucu belirleyen takimin havasini tamamen degistiren bir defansif orta sahadir.. Su sakatligi olmasaydi ve sezon basindan bu yana forma giyebilseydi kesinlikle Dortmund bugün Sampiyonlugun en güclü adayiydi.. Bu sene de gecen sene oldugu gibi ancak son maclara yetisebildi.. Bundan sonra sakatlanmazsa Dortmund'un Sampiyonlar Ligi bileti almasi cok da zor degil..

Galatasaray'in Kanayan Yarasi.!



Trabzonspor macini türlü türlü aksiliklerin sonunda bulabildigim bir kahvehanede seyredebildim. Yanimda Galatasaray'in ileri ucundaki her yabanciya saniye basi küfür eden bir adam da sansizliklarin üzerine tuz biber ekti. Simdi bir sey desem yine bir kavga derken olan maca olacak ve haliyle ben de yavas yavas itiraz ederek konusup yorum katarak susturma cabalarina basladim. Bu futbolun kendisi ile cok da fazla ilgilenmeyen adam Galatasaray kalecisi topu stoperine verdigi vakit basladi maci analiz etmeye.. "bak abi, simdi kimse ne yapacagini bilmiyor iste bu takimin sorunu bu, su topu ileriye tasimak".

Hakliydi.. Mac boyunca macin icerigine dair yaptigi küfürsüz tek yorum buydu ve sonuna kadar hakliydi. Sanirim bu sorunu Galatasarayi izleyen herkes rahatlikla görebilir.
Normal kosullar altinda bugünlerde sistemi oturmus, herkesin ne yapmasi gerektigini bildigi mükemmel degil ama oraya dogru yolculuk edildigini izleyenlere hissettiren bir Galatasaray olmasi gerekirdi. Olamamasinin pek cok nedeni vardir ama cözülemeyen bana göre en önemli sorun tüm bunlarin merkezinde yer alan orta üclünün istenilen seviyeye bir türlü ulasamamasidir. Daha da önemlisi Türk oyuncularla bunun gerceklesebilmesi mümkün degil.

Futbolculugu tartisilmaz olan Rijkaard'in teknik adamlik gecmisine söyle bir göz attiginiz takdirde iki önemli tecrübesi göze carpiyor. Hollanda Milli Takimi ve Hollandali oyuncularin, teknik adamlarinin insaasinda katkida bulundugu, temelini de Rinus Michels'in sisteminin en önemli oyuncusu ve felsefesinin devam ettiricisi konumunda olan Cruyff'un attigi Barcelona. Iki basarili deneyiminin arkasinda Hollanda futbolu, ekolü ya da felsefesi.. Gecmise gitmeye, bir yerlere bakip acaba ne oynatti gibi ekstra cabalara gerek yok; Ronaldinho'lu,Messi'li Barcelona ya da 2000 yilinin muhtesem Hollandasini hemen herkes izlemistir zaten. Burada uygulamaya koyup basarili oldugu sistemi haliyle Türkiye'de denemesi de süpriz degil lakin bir sekile olmuyor.. Her ne kadar her iki tecrübenin icerisinde sistemine uygun futbolcunun kolay bir sekilde edinilebilecegi gercegi var iken Barcelona'da dahi sakatliklardan dolayi klasik 4-3-3'e dönüsünde stoper Marquez'in orta üclünün icerisinde caresizlikten yer aldigini da biliyoruz..

Gerek Skibbe'nin 4-2-3-1'inden farki gerekse de futbolu totallestiren ögenin agirlik merkezi olan orta üclünün gecmise göre farklilasip gerekli dönüsümü saglayamamasi sorunlarin temelidir. Barcelona'da Xavi-Iniesta bir mac icerisinde ne kadar fazla topla bulusuyorsa Galatasaray'in orta sahasi da o kadar az bulusur oldu. Orta üclü takimin hareket ettiricisi ve birlestiricisi konumunda hem ileriye hem geriye götürür, hem ofans hem de defans anlaminda bir bütün olmasini saglar, Skibbe'nin 4-2-3-1'inden ve pek cok sistemden farkini da totallesmesi olarak ortaya koyarlar.. Barca seviyesine gelmeyi hicbir zaman hayal etmedik belki ama bu kadar da zitti yönde yer alacagini da bilemedik..



Skibbe ve hatta fizik mücadeleye dayali Kalli futbolunda Baris Özbek, Mehmet Topal'dan ya da zorlarsaniz ücüncü ligden bir adami dahi allayip pullayip süpürücülük ve savunma görevlerinin yapildigi bir defansif orta saha cikarabiirsiniz.. Eger Skibbe futbolu devam etseydi muhtemelen hucumun merkezinde bulunacak bir on numaravari oyuncunun -misal bugün Frankfurt'da Selim Teber, olmadi Caio'dur- arkasina koyabilecegimiz süpürücü özelligi olan ikiden fazla secenegimiz olur, hangisini oynatsak diye cok baska bir sorunumuz olurdu. Bu sistemin icerisinde defansif orta sahalarin fazlaligi ve siradanligi ne kadar avantaj sagliyorsa önlerinde oynattiginiz ve hucumun merkezine tasidiginiz on numaranin önemi de o kadar fazla oluyor. Haliyle gecen sezon misal Lincoln'un oynamadigi iki Eskisehirspor macini da -ki bunlardan birisi üstelik Ali Samiyen'de Korkmaz yönetiminde on kisi kalmis rakip karsisinda- maglubiyet kacinilmaz oluyor.. Lincoln formda olmadigi vakit hatirlarsaniz her mac azap icerisinde geciyordu zira sistem geregi biraz da bu böyledir.. klasik on numaradan farkli olarak 4-3-3 e göre biraz daha geride konumlanan kenar oyuncularinin yardimi da söz konusu ama yine de hucumu yönlendiren bu yaratici oyuncu oluyordu. Temel fark ise ön ve arka oyuncusu olarak defans ile hücum birbirlerinden ayriliyorlardi.. Haliyle kimse Baris Özbek'ten, Mehmet Topal'dan hucum konusunda bir beklentiye girmiyordu.. Iste bu yüzden kendisini gelistirmezse Mehmet Topal, gelistirse dahi Baris Özbek, Mustafa Sarp siradan bir Avrupa Liginin icerisinde degil büyükler Bochum'da dahi forma sansi bulamaz, ilkonbir oyuncusu olamaz.

4-2-3-1 de iki kenar oyuncusu Rijkaard'in bugün oynatmaya calistigi sisteme göre daha geride konumlanir. Bu ayni zamanda iki tane defansif orta sahanin süpürücülügünün disinda baska bir görevi olmamasini ve tam anlamiyla defansif görevlerle sahada yer almasini saglar. Özellikle Cruyff'in tüm isyanlarina ragmen Van Basten zamani gectigimiz Avrupa Sampiyonasinda Hollanda milli takiminda bu felsefe basari yakaladiktan sonra Almanya dahil pek cok ülkeyi kendisine ceken sistem icerisinde Hücum ve Defans birbirlerinden net bir cizgi ile ayrilir. De Jong ile Engelaar'in ileride konumlanan Van Der Vaart, Robben gibi oyuncularla bagintisi yok denecek kadar azdi. Alti oyuncu defansif görevlerle donatilir iken ilerideki dört oyuncu hucum yükünün tamamini cekerler.. Lincoln-Kewell-Arda-Baros dörtlüsünden hatirlayacagimiz gibi..
Rijkaard ise sahadaki hemen her oyuncunun hem hucum hem de defansif görevleri de oldugu, birbirlerine yakin durarak yani takimin boyunu da kisaltarak birlikte hareket etmenin önemi bir yana uyum saglandigi andan itibaren tek bir yumruk gibi hareket edebildigi sistemi uygulayabilecegi 4-3-3 dizilisini sahaya yerlestirme cabasi icerisindeydi.

Bana sorarsaniz pas futboluna dayali bir 4-3-3 cok daha modern cok daha gelecegi olan ve uygulandigi takdirde durdurulmasi daha zor bir oyun felsefesidir Lakin Türkiye kosullarinda ise isler biraz degisir ve ayni zamanda tipik bir Avrupa Liginde Türkiye'ye nazaran cok daha kolay gerceklestirilebilir bir sistemdir.

Bundesligadaki bir oyuncu ne kadar defansif olursa olsun paslarinin isabet orani pek cogunun Türkiye'deki on numara kivaminda oldugunu belirtmeme gerek yok sanirim.Hicbir sey yapamiyorsa cok önceleri Türkiye'de On Numara olarak özetlenebilecek Mehmet Demirkol elestirisinde üzerinde durdugumuz gibi "10 numavari" pas atabilir. Bu mücadele gücüne dayanan ülke futbolunda ender oldugu icin degerli olur iken Avrupa Liglerinde futbolcunun siradan bir özelligidir. Bundesliga'nin oyunu tek yönlü oynuyor dedigi adam olan Fabian Ernst'den bugün Besiktas yer yer hucum gücü olarak bahsediyor.. Ya da Premiere Lig'de bir Nell tarifi yapilsa hemen hic kimse bu oyuncunun topu oyuna muhtesem bir sekilde soktugundan bahsetmeyecektir zira ortalamasi budur. Dolayisla bu denli pas yüzdesi olan liglerde herkesin her seyi yapabildigi bir sistem Türkiye'ye göre cok daha olasidir. Rijkaard bugün bunu görüyor, ne kadar zorlasa, ne kadar üstelese de Baris Özbek, Mehmet Topal, Mustafa Sarp'i Skibbe'nin sisteminin aksine herkesin oyunun her alaninda icerisinde oldugu bir sistemin adamlari konumuna getiremiyor.



Pas futbolunu bu ülkede uygulatmak cok ciddi bir mücadele icerir, planlamayi ona göre yapmak durumundasiniz, özellikle yabanci secimlerini buna göre belirlemelisiniz.. Burada Galatasaray yönetimi -Rijkaard degil- hata yapmistir. Özü pas futbolu olacak bir sistemin icerisine en fazla topla bulusacak olan belki de en degerli oyunculari yabancilardan ya da yurt disinda egitimini tamamlamis Nuri sahin gibi gurbetcilerden olusturmasi gerekiyordu. Baros-Jo-Kewell ülke icerisinde de temin edilebilir lakin oyunu iki yönlü oynayan bu ülkede tek bir Türk futbolcusu vardir o da Emre Belözoglu. Haliyle durum bugün böyledir..

Rijkaard'in sorunu Türkiye gercegini yeni yeni kesfediyor olusudur.

Kalli gibi Skibbe gibi sadece kos ve bas emri ile sahada dursalar, onlarin kaptigi toplari degerlendirebilecek oyuncular kendilerine yakin dursalar bugünlerde elestiri degil de Topal övgüsü, Baris Özbek muhtesemliklerini belirten cümlelerde kendilerine yer bulacaklardi.. Misal ben Berlin macinda canli cani sahit oldugum Baris Özbek savunmasina hayran kalmis ve bunu da "sanat eseri gibi savunma yapiyor" diye de burada belirtmistik.. Oysa simdi onlardan istenilen maalasef kapasitelerinin üzerinde bir top kullanimi,yaraticilik, birliktelik, uyum ve taktiksel olgunluk..

Galatasaray'in orta üclüsünün yapmasi gereken görevleri tek tek siraladiginiz vakit yapilamadigindan dolayi cikan arizalar bugün takimin hemen hemen bütün problemlerini olusturuyor. Misal orta saha stoperinden topu alacak, topu kendisinde tutacak, presi kiracak ve ayni zamanda kenar adamlarina tasiyip onlarla beraber takimin hucum gücünü olusturacaktir. Böyle bir sey mümkün degil. Stoperler, öndeki capasina verip kurtulamadiklari gibi onlarin görevini geriden yapmak zorunda kaliyorlar.. Haliyle yanlis paslari atan Servet bu sene dogdu ve bunun aksine Ankaragücü macinda atilan iki golün de hazirlayicisi bir orta saha oyuncusu degil stoper Nell'dir. Orta üclü birakin hucumu elde kalan tek kalesi savunmayi bile sahada sapsallastiklarindan dolayi yapamiyorlar.

Hollanda 4-3-3'ü Türkiye'ye bu haliyle uygun degildir. 18 takimli Türkiye Süper Liginde Emre Belözoglu türünün tek örnegi ise eger yapmaniz gereken tek sey yabanci hakkinizi orta sahadan yana kullanmaktir. Türkiye futbolu kendi icerisinde Kewell-Baros cikarir lakin Xavi,Iniesta,Fabreagas, Lampard,Gerrard tipi futbolcu bir tane ancak cikarir o da iste Emre'dir.
Rijkaard ASY stadinda basarili maclar cikariyor zira rakip takim baski karsisinda kendi yari sahasina cekiliyor ve haliyle topu öne tasima problemi kendiliginden cözülüyor. Önde oldugu vakit Galatasaray'in görünürde bir problemi yok zaten.. Lakin orada dahi orta sahasizliktan dolayi olmasi gereken set hucumlari istenildigi düzeyde degil. Yer yer Baris, Topal kendilerini astiklari zaman bir seyler oluyor ama genel görüntü icerisinde durum cok da parlak degil ve fakat etkili oyunculardan kurulu bir takim olmanin meyvesini yiyebiliyor her seye ragmen.

Gecen sene ilk devre sonuna dogru oynatilan futbol ve ayni zamanda toplamdaki görüntü bu seneye göre cok daha iyiydi lakin bu Skibbe'nin Rijkaard'dan daha iyi oldugu sonucunu cikarmiyor, daha cok 4-2-3-1 sistemi su kosullarda Türkiye'ye cok daha uyumlu bir oyun felsefesi gercegidir. Skibbe'yi cok severim ancak Frankfurt ile sampiyon olup Sampiyonlar Liginde bir basari kazanirsa ancak bir teknik adamlik kiyasi yapilabilir ve pek tabii Rijkaard'in ardili konumunda degerlendirmeler gelecektir.. Ama bunu yapar iken daha cok oynatilmaya calisilan sistemlerin ülke kosullarina olan uyumunu da gözardi etmemenizi tavsiye ederim. Pas ve pasa dayali futbol, temelini mücadelenin olusturdugu, oynatmama felsefesi üzerine kurulu takimlarin icerisinde cok da mümkün degil zira böyle yapisi olan lig de sürekli cengaverler yetistiriyor..

Tardini Büfe Blogunun güzel yazar Parma Maniac'in yaptigi bu yorum icerisinde cok dogru bir tespit söz konusu. Elano bana göre fena degil, ileride daha da iyi olabilir lakin bonservisi ve yillik ücreti bu kadar pahali olan bir oyuncunun totalde takima etkisi cok daha fazla olmalidir. Bunun yani sira bir baska teori de Elano'nun 10 numara pozisyonunda oynamasi, Keita ve Arda(Kewell)'in geriye cekilip Elano'nun yaninda gecen seneki sistemin uygulanmasi ihtimali. bu da Elano'dan kaynakli cok da mümkün degil ama eldeki orta sahalarin cok daha verimli kullanilmasina yol acacagi kesindir. Yanina iki oyun kuramaz, iki ücgene giremez, iki top yapamaz oyuncuyla 4-3-3 denemek yerine iki capanin önündeki on numara cok daha uygundur ve fakat Rijkaard her seye ragmen Jo-Giovanni eklemesiyle kadrosunu 4-3-3 felsefesine göre genisletiyor. Bu yazin yapilacak olan bir degil iki önemli orta saha oyuncusu ile güzellesebililir, degisebilir olsa da bugün icin cok ciddi kusurlari vardir.

Sistemi ilerletmek, oyunculari buna uygun bicimde degistirme cabasi da Sampiyonluk yarisi nedeniyle sekteye ugruyor zira burasi bir sistemi insa edebilecegi kucuk takim degil, ona uygun futbolculari teker teker alabilecegi büyük bir takimdir ama yanlis oyuncu secimi Galatasaray'da sanilanin aksine yillardir devam ediyor.. Tüm bunlarin esiginde cok da girmek istemedigim secim potasina her seye ragmen kazanmasini istedigim Adnan Polat'in karsisina aslinda rakibi Adnan Öztürk cok da anlamli bir atak yapmis durumda zira gercekten de bu büyük klubün bu büyük isimlerin cok daha dogru bir sekilde yönetilmesi problemi var... Futboldan anlayan bir sportif direktör olsaydi bugün yasadigimiz pek cok aci gercek henüz daha acisini cekmeden ortadan kalkmis olurdu..

Adam Olacak Cocuklar.!



Bild bugünün pek cok ünlüsünün fotolarini koymustu. Aralarindan bir kaci oldukca güzel geldi. Misal su bacaksizin kim oldugunu ben tahmin edemedim.. Arkadaki resimlere baktim, futbolcu resmi filan da göremedim.. Kimdir bu desem eminimim ki dogru tahmin eden olmaz.. Bu arada hatirlatayim bu resmi ben cekmedim. Benim evimin icerisinde böyle bir resim yok. Bunu her defasinda yinelemek istemiyorum. Ne zaman ki benim bizzat cektigim bir foto olur, o istisna olacagi icin onu belirtirim. Bild ya da Milliyet gazeteleri de bizzat benim bir yerlerden buldugum gibi resimleri sagdan soldan toplayip abuk subuk top 10'larinda filan kullaniyorlar.. Onlar da altina resmi suradan bulduk diye bir not gecmiyor.. Kiessling'in dövemli Spiegel'den alinan resminin altina haber yapiyorlar lakin suradan aldik denilmiyor. Benim de her resmin altina suradan buldum diye belirtmemi beklemeyin, gerzek bir beklenti bu. devam edelim..



Gercekten de büyük bir yetenek olan Edin Dzeko'nun hayali cocuklugunda cok baskaymis sanirim..



Lakin su resim icin tahmin edilemez diyemiyorum. Biraz zorlarsaniz böyle dudaklara sahip cok fazla futbol yildizi olmadigini düsünebilirsiniz.. hadi biraz daha kopya verelim.



Giiovanni Dos Santos desem inanan cikacaktir zira ben bu futbolcuyla Giovanni'yi özellikle gülüslerini acaip benzetirim..



Yine bugünlerin parlayan adami her zaman seyretmekten keyif aldigim güzel adam Ronaldinho..



Efsaneyi taniyorsunuz, yanindaki velet kimdir ? Bu su acidan önemlidir: Eger Michael Schumacher cikariyorsaniz bögrünüzden benzerlerinin de temelini atmis oluyorsunuz ayni zamanda. Ridvan Dilmen'lerin, Tanju Colak'larin daha geriye gidersek Metin Oktay'larin Baba Hakki'larin,Lefter'lerin önemi bu yüzden fazladir.

Yanindaki velet: Sebastian Vettel..



Son olarak gözlerine bakip da dogru tahmin yapamayacak olanlara cevabi söyleyelim: Bu dünyanin en iyi futbolcusu.!

22 Mart 2010

Bagirmadan.. Lütfen.!



Macin televizyon ekranlarindan canli yayimi esnasinda maci yorumlayan yorumcularin insanlara verdigi rahatsizlik öyle bir boyuta geldi ki; Sampiyonlar Ligi kura cekimi sonrasinda iki güzel takimin birbirleri ile eslesilmesinden duyulan sevinc bir anda o macin yayimlanmasinin hayal edilmesinin ardindan kendisini derin bir hüzne birakiveriyor artik.. Ülkedeki insanlarla iki takimin olasi muhtesem maclarinin seyredileceginin sevincini yasar iken birden karsi taraf sessizlige gömülüyor ve kulaklarinda bagira cagira Kaka'nin kucuk kardesinin Pato'nun kayincosuyla ormanda yaptiklari gezilerin ortasinda atilan calimlarin anlatiminin sonucu olusan rahatsiz edici futbol ortamininin kacinilmazligi ile basbasa kaliyor.. Bu hüznün ceyrek final eslesmelerinin hemen ardindan ülkedeki insan ile yapilan muhabbetin icerisinde hissedilmesi rahatsizligin hangi boyutta olduguna istinaden önemli bir detaydir.

Bu hayatta kacirmamaya calistigim mac serileri bellidir. Galatasaray ve Bundesliga maclari. Alman sifreli kanali SKY'in olmadigi zamanlarda yer yer Bundesligayi internetten izlemek zorunda kaliyorum ve bu esnada Sop Cast araciligiyla önüme cok cesitli mac yayinlari cikiyor. Ve bakin mac yorumculugunun önemine istinaden belirtmek isterim ki evimdeki televizyondan dahi daha net gösteren ve fakat romence/cince mac anlatiminin oldugu bir Bundesliga macini izlemektense SKY'in her bes saniyede bir durarak verildigi cok düsük cözünürlükteki bir baska yerden almanlarin yorumladigi maci seyretmeyi tercih ediyorum. Keza Romence-Cince gibi anlamadigim dillerden ziyade en azindan mac yorumlarini gayet de iyi anlayabildigim ingilizce anlatimlari olan Bundesliga mac yayinlari da bir hayli fazla ve ben yine de durarak da olsa Bundesligayi bir baska yerde inatla almanlardan dinlemek icin kasiyorum.. Zira macin keyfini ekranin netligi kadar maci yorumlayanlarin olusturdugu o farkli atmosfer de veriyor..

Is bu gercekten yola cikarak size ben veya daha saglikli olani bilirkisiler bir kac tavsiye verebilir nasil olmasi gerekliligi konusunda lakin temelde bu is tavsiyeler üzerinden cok da basarili olmuyor. Ülkedeki kimi yorumcularinin ayrinti meraki da hali hazirda bu gibi tavsiyeler sonucu gerceklesmistir lakin eksik olan cok sey oldugu muhakkak ve ilk sirada "dogallik" vardir. Okay Karacan'i ve isinde iyi olanlari digerlerinden ayiran belki de en önemli özelligi gercekten bagirmadan da o mactan keyif aldigini bize hissetirebilmeleridir. Diger türlü yani formüle dayali bir futbol yorumculugunun en önemli eksikligi dogal durmamasi ve sizi sürekli rahatsiz eden bir tonlama icerisinde gerceklesmesidir. Diger türlü bilimsel bir is gibi yaklasilmasi sonucu kimi formülllerin uygulanmasinin sonrasinda bagirmalar, bilgi fetisizmi ve yapmaciklik, heyecan gösterimi esnasinda abuk subuk betimlemeler doguyor haliyle.. Belki de bu ne kadar iyi oldugu konusu tartisilmaya acilsa da misal Sabri Ugan dogal oldugu icin yine de digerlerine nazaran cok daha cekilir geliyor pek cogumuza..

Oyuncuya iliskin ayrintiyi, yorumculuk meslegi geregi degil de gercekten o an icin ihtiyac duydugu bir bilgi olmasi nedeniyle bize sunulmasi, o bilginin her saniyesi önemli o mac esnasi arasinda insanlara yedirilmesini kolaylastiriyor ve ekstradan tat katiyor mactan alinan hazza..

Lakin

..bilgi önemlidir. Benim Bundesliga üzerinde edindigim pek cok bilgi canli mac izleme esnasinda maci yorumlayan insanlardan bana ulasmistir. Topun auta ciktigi ve tekrardan oyuna sokulacagi o SIKICI, gecirilmesi zorunlu bes on saniyenin icerisine sikistirilarak gayet sessiz bir tonda akici bir sekilde verilir genelde.. Ayrintilar üzerinde durmaniz, bize bunlari sunmak icin ekstra bir caba gösterip bilgi edinmek üzere ugrasisinizi takdir ediyorum lakin bu cabanin yarisini da bu bilgiyi izleyenlere nasil güzel bir sekilde macin tadini kacirmadan sunarimin üzerinde durmaniz gerekir. Isi bu kadar formüle dayandirip bilimsel yaklasmanizdan ziyade icinizden geldigi gibi maci anlatmaniz ve edinilen bilgilerin dogaclama bir sekilde o an geregi ortaya cikmasi icin futbol konusunda kendinizi gelistirmelisiniz.. Futbola vakit ayirmalisiniz cunku bu sizin isiniz, bu isten para kazaniyorsunuz.. Manchester macini sunuyorsaniz eger orada oynayan futbolcularin kayin validesinin hangi isle mesgul oldugu gibi hazirdan bilgilere konup mac anlatmanizdan ziyade o takimin gelmisi ve gecmisi ile ilgilenin, taktikleri, oyunculari ile bir bütün seklinde üzerinde emek harcayin ve göreceksiniz bu bilgilerle donatildiktan sonra dogaclama bir sekilde maci sundugunuz takdirde hepsi tam yerine oturacaktir.. Sizinle "cok güzel anlatiyor maci" dedigimiz adamlarin arasindaki en önemli fark hayatinizin icerisinde olaylara, kavgalara degil futbolun kendisine ayirdiginiz sürelerin farkliligidir.. Daha baska sekilde anlatmak gerekirse; Alakasiz bir zaman diliminde Pato'nun kayinvalidesinin hangi isle mesgul oldugu o mac ile alakasiz bir ayrintidir lakin Henry'nin kenarda oynamamak icin teknik adamiyla atistigi sirada yasadigi diyaloglar pek ala önemli olabilir o an da.. Keza hircinligini sahada gördügünüz bir futbolcunun buna neden olan gecmisinde yasanilmis futbol disi bir bilgi oldukca anlamli durabilir iken driplinge kalkan Messi'nin sevgilisinin kayincosunun ne is yaptigi o mac icerisinde havada kalir.. Komik olur, yapmacik durur.. Bunu görmek neden bu kadar zor olur, anlamam hic. Bir daha tekrar etmekte fayda vardir: Sundugunuz maclari lütfen evde tek basiniza bir daha seyredin.. Anlayacaksiniz bizleri..

Sesin yükseltilmesi bir heyecan belirtisidir. Inanin hemen hepsi ayni sonuca cikar. Sizin mactan aldiginiz heyecanin sizi izleyenlere hissettirilmesi. Izleyicinin o an atilan calim, cekilen suttan aldigi hazzi sizin de yasamaniz.. Bu cok önemlidir ve fakat bu ayni zamanda tüm mac boyunca yapmacikli bir tonda bagirip cagirmanizi gerektirmiyor.. Özellikle mac taktigi, oyuncular ve cok önemsediginiz ayrintilari izleyiciye verir iken bagirmadan ,sessiz ve sakin bir tonda ve tam da o topun sahada olmadigi zamanlarda yapilmasi zaruridir.. Konusur gibi mac anlatabildiginiz vakit güzel bir calimin sonrasinda yükselen ses tonunuz ancak renk olabilir.. Cok iyi hatirliyorum Fenerbahce-Rennes macinda oyuncunun bir salin icerisinde dogumuna iliskin ayrinti öyle bir veriliyordu ki.. Sanirsiniz yan odada yangin cikmis da spiker tüm ülkeye bu olayi canli canli aktariyor.. sesini kistim televizyonun.. Insan sanki kaleci ile karsi karsiya kalacak bir driplingi sunar gibi basit bir bilgi paylasimi esnasinda neden bagirip cagirir yahu ?

Ben sizlerin yerine bir baskasi gelsin diye itirazda bulunmuyorum sadece futbolun kendisine ayirdiginiz vakti fazlalastirdiginiz müddetce anlatiminiz da dogallasacak ve her sey yerli yerine oturtacaktir. Surada arkadasimla Barcelona-Arsenal, Bayern-Man U eslesmesinin heyecanini bile yasatmadiniz, o kadar korkunc olabiliyorsunuz cogu zaman..

Lig TV süphe yok ki bu konuda kendisini gelistirmek icin adim atiyor. Cabalarini takdir ediyorum. Gecmise oranla bir mesafe kat ettikleri gercek. Hem Lig Tv hem de Sampiyonlar Ligi icin olmazsa olmaz, cok önemli olan su detayi bir daha hatirlatmak istiyorum: Bizler, aman taraftar ne der demeden, aman bu Türk takimi ayrimi yapmadan her pozisyonda her faul, her ofsayt, her tartismali hakem kararinda hicbir sekilde büyük-kücük, Türk-Yabanci ayrimi yapmadan topu Erman'a, eski hakem yorumcularina atmadan nesnel bir sekilde degerlendirmenizi bekliyoruz..Alman Televizyon yorumculari Bayern Fiorentina macinda Bayern'in attigi gol sonrasi acik acik ofsayt golü diye milyon kez söyleyebiliyor, gazeteleri öyle kucuk filan degil hayvani boyutta bir baslik atabiliyor golün gecersizligine, hakemin rezaletine iliskin.. Bizler de o seviyeye gelecegiz süphesiz ama siz biraz erken getirin.. Lig TV en azindan gecmise göre mac yorumculugu üzerinde calisiyor ve yavas yavas kendisini ileriye dogru götürüyor ve o bölge yani Türkiye Süper Ligi cok daha tehlikeli. Nesnel olundugu vakit tonla tartisma cikaracaktir ama atesin olmadigi yabanci iki takimin sirf futbol keyfi üzerine seyredildigi bir ortamda bagirip cagirmaya gerek yok arkadaslar.. Lütfen. Keyif alin, almazsaniz bunu görebiliyoruz, bagirarak kapatamiyorsunuz.. Bu yüzden macin öncesinde ciddi bir calisma yapin ve elbette calismadan kastimiz eskiden oldugu gibi Eksi Sözlük'e gelip on dakikalik bir tarama sonucu abuk subuk ayrintilar pesinde kosmayi demiyoruz..

Maca göre bilgi pesinde kosmayin, maclari sunan bir adam olarak futbolun kendisinin pesinden kosun. Tek ve en büyük sorunnuz budur sizin..

Özhan Canaydin..!



Ben cokca zaman yaptigi eylemleri o dönem icerisinde kabul etmemis, üzerine cok da iyi olmayan kelamlar etmis birisi olarak yasama veda etmesinin üzüntüsü icerisindeyim. Rakibini alkisladigi icin elestirmis olmaktan dolayi en azindan bugün utandigimi da belirtmek isterim. Ne kadar dogru isler yaptigini, yönetimsel acidan neleri basarip basaramadigini disaridaki taraftarin o gün de bugün de algilayabilecegi seffafliktan uzaktir yönetim isleri ama insanlik acisindan, futbolun dogru noktaya ulasabilmesi icin bizim ülkemizin katetmesi gereken yolda onun önemi tartisilmaz cok büyüktür.

Sagliginda, baskanliginda hakkini veremedik ama bugün kendisini insanca bir futbol ortami dogurmasi icin feda eden güzel bir adam olarak ugurlamak isterim..

Tüm Galatasaray Camiasinin basi sagolsun, cok degerli bir karakter bu dünyadan göcüp gitmistir.

Syst.!



‎ 2000'li yillarin sonuna dogru, her aksam cevresine konuslandirilmis mumlarin aydinlattigi Ankara'nin ögrenci kokan o güzel Karanfil sokaginda yer alan heykelin hemen cevresinde insanlardan bir daire olusturulurdu. Birbirlerine kollarindan, omuzlarindan kenetlenmis bir sekilde sessizlige sloganlar atilir, daha güzel günler adina eller havaya kalkar, bir kisim insanlarin üzerine cokmüs olan karanligi tehtit edecersine sikilirdi yumruklar yukariya dogru.. O kalabaligin biraz uzagindan mumlarin romantik bir hava kattigi insan yiginina dogru söyle bir göz attiginiz zaman, o cember olusturmus insanlarin arasinda birisi dikkatinizi hemen cekecektir zira hemen herkesin üzerindeki kiyafetlerin birbirlerine müthis uyumlu oldugu, hirkalarin, kot pantolanlarin ya da sallarin revacta oldugu bu homojen yapi icerisinde sadece bir kisi yani ben son derece sik bir takim elbiseyle aralarinda, eylemdeki halay, dügün salonundaki halayla carpisip da birisini yanlislikla iceriye almislar gibi duruyordum.. O gün eyleme gec de olsa sonradan katilan arkadasimin cok daha güzel bir sekilde resmettigi bu kare belki de o dönemin basit bir özetiydi.. Sürekli gezen, tozan cok konuda toplumun, geleneklerin, gecmisin üzerime yükledigi sorumluluklari kabul etmeyen ben sonunda gercekten de farkli bir yola girmistim.Örgütlü bir devrimci, inandigi düsünce ugruna mücadele eden insan ya da bu hayatta gercekten "dogru" diyebildigi eylemi gerceklestirebilmis idealist.. Cok sey olmustum ya da ben öyle düsünüyordum en azindan. Mesele de genelde gercekte ne oldugunuz degil de ne oldugunuzu sanmanizdir.

Insan kaba hatlariyla kendisine sag ya da sol siyaseti dünya görüsü olarak belirleyebilir ve bu dikkatli bir sekilde incelendigi zaman görülecektir ki aynen insanin düsünerek sahip oldugunu sandigi dini inanci gibi daha cok icerisinde bulundugu kosullarin dayatmasinin bir sonucudur. O Karanfil Sokaktaki eylemlilik hali büyük bir kesim tarafindan "terorist" olarak algilanmasina neden olan o son nokta aslinda daha ergen yasimda, cocuk denilecek zamanlarimda bilincime atilan tohumlarin gerekli kosullara sahip oldugunda yesermesiydi sadece.. Benim secimlerim elbette bir seyi belirliyordu lakin önüme koyulan her alandaki secenekleri belirleme gücümüz o gün de bugün de cok fazla olmuyordu.. Yani biz üc tane siktan herhangi birisini isaretlemekte özgürdük ama hangi üc tane sik olacagini kesinlikle belirleyen ben degildim.Yari determinist ya da yari özgür bir yasamin icerikleridir aslinda bu ve cok sey..

Ramazan aylarinda yavas yavas sevmeye baslayabildigim köyden sehre gidislerim farklilasmaya basliyordu. Sokakta hesapsiz kitapsiz yedigim simitlerin insanlarda olusturdugu tepkiselligin icerigini algilamiyorduk belki ama baska bir sey oldugumuzu, baska türlü, diger,onlardan baska, yani o her zaman köftesini afiyetle yedigim amcadan cok baska bir sey oldugumu hissediyor ya da daha dogru bir ifadeyle hissettiriliyordum.. Iste bu "sen de ben de insaniz yahu" isyanlari sonucu yasama dair ilk degeriniz icinde bulundugunuz toplum tarafindan belirlenmeye basliyordu. Bütün insanlar, din, mezhep, dil, irk ayirt etmeksizin esit haklara sahip olmalidir bu sekilde yani okuyarak degil yasarak, teorinin degil pratigin dogurdugu bir sonuctu.

Macar köyüyle aramizda bugün baraj olup artik okyanusa dönüsmüs olsa da o dönem kucuk bir dere vardi sadece ve fakat benim köyümün sehre uzanan yollari toz topraktan gecilmez iken onlar asfalt ile cok önceleri tanismisti. Balikesir'in merkezinden baslayip Cagis'tan Pasaköy'e derken bir kac km ötemizdeki Cerkez köyüne kadar olan yollar ile sadece bizim kullanacagimiz yollarin farkliligindan tutun da her alanda ve her yerde yapilan ayrimciligi bugün anliyorum ama o gün anlamiyorduk hicbir sekilde. ..bir dere yahu derdim, iki adimda bitirdigim, icinde yüzdügüm basit bir dere vardi aramizda.. Nedir bu farklilik ? Bugün dahi 2010 yilinda baraj nedeniyle yirmi yil önce tasinmis yeni köyümün okulu yoktur. Belki yeterli insan sayisina ulasilamadigi icin böyle bir masraftan kacinilmis olabilir ve fakat o yeterli insan sayisi nedendir bilinmez Alevi oldugu bilinen bir köye Camii yapimi konusunda devreye girmedi. Köylülerin temelini tuvalet olarak kullanma girisimlerinden sonra askiya alinan Camii'nin yapimi ile yapilamayan okullardan, gidilemeyen yollara ve üzerimize cevrilen bakislarin icerisindeki nefrete kadar anladik ki baskaydik.. Baskalastirildik ve haliyle gitmek zorunda oldugumuz düsünsel yolumuzun kaba insaatini biz degil de "devlet baba" ya da onu olusturan sizler belirlediniz.. Gerci yaratiminda bizzat payiniz oldugu bu cocugu sonralardan tanimayip "terorist" olarak da damgalayacaksiniz ama ayibiniz o kadar cok ki buraya sira gelmez.

Sen derenin öbür tarafinda dogdun diye ananin karnindayken sahip oldugun farkli bir mezhepten, dinden,irktan dolayi benden daha farkli olmamalisin. Burada da inandigin Tanri'nin adalet terazinde de bu gercek degismeyecektir cigliklarini attigimda o zaman kimse duymazdi beni. Dolayisla cocuk akliyla isyan ederken herhangi bir dine inanmanin digerlerine inanmamis olunmasindan dolayi yukarida bir yerde size avantaj saglamayacagini düsünürdüm ve hatta isi biraz daha ileriye götürüp o yaslarda dahi dünyaya gönderilmis herhangi bir kitabin, dinin olamayacagina inanirdim. Cok zeki, cok aptal oldugumdan dolayi degil diger tarafta bulundugumdan dolayi böyledir bu. Kim bilir, cogunlugun icerisinde digerlerinden ayricalikli bir sekilde dogup yasasaydim belki o zaman da kendisine asik her insan gibi ayricalikligin bir lütuf olduguna ve bunun devamini saglamak adina söyle diyecektim :

"Ne kadar sansliyim.. Dünyadaki o kadar dinin, mezhebin arasinda ben tam da dogru dinin, dogru inanisin kabul gördügü bir toplumun icerisinde dogmusum.. Allah'im sana sükürler digerlerine de gecmis olsun.!"

Belki büyük sehirlerde digerlerinden ayri etkilesimsiz kucuk yasamlar bir bakima mümkün iken kapali topluluklarda, delilerin dahi ihtiyac haline gelip toplumun önemli bir parcasi haline gelecek kadar kucuk olan sehirlerde, yurtlarda, lise siniflarinda yani zorunlu carpismanin kacinilmaz olarak yasanmasi gereken her yerde ben digerleri tarafindan bicimlendiriliyordum pek cok insan gibi.. Cok kucuk yasta köyümden yurtlara dogru bambaska bir ortamin icerisine dogru gittigimde, bugün bilincli bir sekilde düsünerek sahip oldugumu sandigim fikirler, düsünceler, siyaset, din ya da dinsizlik gibi konular hakkinda hicbir sey bilmiyordum. Yanimda tasidigim köylü kimligi, Alevi Kültürün icerisinde yetismis oldugumdan dolayi kimi aliskanliklarim ve haliyle bazi cok önemli bilmemezliklerim disinda pek cok filozofun teorisinde oldugu gibi ici bos bir levhaydik. icerisine her sey yerlestirilebilirdi. Misal bir kac yil icerisinde görülen din derslerinin de etkisiyle her aksam yatmadan dua okuyan cocuk, minik bir ekmek parcasinin üzerine basana cok büyük bir günaha isledi diye kötü kötü bakan cocuk ya da uyurken iki elini bacaklarinin arasina koydugu zaman fakir olacagina inanan cocuk gibi cesitli sekiller zamaninda verilmistir.. Daha neler neler koyulmadi ki o ici bos levhaya ? Onca yil okudugum Özel Kollejlerin Atatürk'ü insandan cikarip Tanri'ya dönüstüren egitim sisteminin icerisinde yetistirildikten sonra gittikleri dershanenin verdigi Atatürk takvimlerini yirttigi icin yurttaki kürtlerle kavga eden liseli kemalist.. Ama dedik ya, birbirleriyle etkilesimin zorunlu oldugu hallerde hem bir carpisma ve ayni zamanda beraber yasamin dogurdugu zorunluluktan dogan bir anlama cabasi giriyordu isin icerisine..

Lise yillarinda okudugum özel okullarin kendilerine ait özel yatakhanelerinden cikip da okuldan bagimsiz özel bir yurtta yasamaya basladigimda kimi olaylardan uzak durmasi icin Agri'dan buraya gönderilen üc kürt insan hayatimda önemli bir yere sahiptir. Bugün bile hayran kaldigim misafirperverliklerinden kaynakli yakinlasma asamasinda Ulusoy dershanelerinin verdigi Atatürk takvimlerini gözümün önünde yirttiklari zaman kiyameti kopardim yurdun icerisinde.. Nasil olurdu bu ? Tüm yurdu sallayan o büyük kavganin ardindan tas catlasa elli kisi olabilen bu yeni yurt ortami icerisinde birbirimize sürekli degiyorduk yeniden ve aslinda kavga bu gibi ortamlarin icerisinde digerlerine göre daha da yakinlastiran unsurdu. Kafasina sandalye gecirdigim cocukla ayni eve ciktim mesela.. Bir gün oturup dinledim onlari.. Atatürk'e olan nefretlerini anlamaya calistim zira temelde iyi niyetini algilayabildiginiz bir insana bir süre sonra yaklasiminiz degisiyor. Bu yazinin olmasini istedigim ana temasi da kim neyi düsünürse düsünsün elestirmeksizin onu anlama istegiyle masaya oturdugunuzda, suclayici bakislarla vardiginiz sonuctan cok daha saglikli veriler elde edilebilir gercegidir.

Oturdum anlamak icin ve dinledim hepsini.. Onlar benim gibi kitaplardaki bilgilerle degil dedelerinin anilariyla böyle bir sonuca gelmisler. Sonuc itibari ile dersim katliami ne kadar gercektir, ne kadar acidir bilinmez ama bu kosullarda bu hikayeler icerisinde yetisen insanlarin bu tepkisi de onüc yil boyunca Mustafa Kemal Atatürk merkezli bir egitim sisteminden gecmis benim tepkim kadar olagandi. Misal benim o güzel dedemi öldürmüs olarak belledigim insan degil Atatürk, dünyayi yedi kere kurtarmis insan olsa ona olan bakisim kürtlerin Atatürk'e olan bakisindan cok farkli olmazdi hatta daha siddetli bir tepki de verebilirdim. Burada tarihsel kisiliklerin en azindan bu noktada Dersim Katliaminin ya da Atatürk'ün bu ülkeye kattigi zenginliklerin, devrimlerin bir elestirisi ya da övgüsü konu edilmiyor, daha cok insanlarin yetistirildigi kosullar icerisinde verdigi tepkilerin aslinda ne kadar olagan oldugu gercegidir. Cogunlukla bir dini inanca sahip olmanin o dini dogru, mantikli bulunarak inanilmasindan ziyade kosullarin dayatmasi oldugunu söyler iken bizim tarafta da durum cok farkli degil. Hangi kosullar icerisinde ve hangi hikayeler ile büyütüldügünüz meselesidir cok sey.. Ben Igdir'dan Izmir'e gelmis olsaydim, onlar benim gibi Atatürk merkezli egitim sisteminin icerisinde yillarini gecirseydi degisen cok bir sey olmayacakti, ayni tepkileri baska insanlar verecekti. Ve simdi dönüp kendinize bir bakin.. Yasadiginiz topluma, ailenizin görüslerine, arkadaslariniza ve bunlar ile düsündüklerinizin ortaklasaligina.. Siz tüm bunlarin icerisinde ne kadar "normal" bir cocuksaniz onlar da yani kürtler tüm o alisilmadik düsünceler icerisinde kendi toplumunun icerlerinde o kadar "normal" cocuklardi. Beni digerlerinden ayiran derenin dogurduklariyla doguyu batidan ayiran ayrimciligin ciktilarinin insanlari daha farkli bir yola sürüklemesinin normalligini algilayabilmeniz icin empati yapmaniz yetmez, teori kurtarmaz, öteki olmak, digeri olarak yasam sürmek gerekir cokca zaman..

Izmiri gezdiriyordum bu üc yeni arkadasima.. Kordonda geminin icerisinde raki-balik yaptigimizda ik defa gördükleri denize olan bakislarini anlatabilecek kadar edebi yetenegim olsun isterdim. Böyle bir saskinlik, onlara gösterdigim bu güzelligi sanki ben yaratmicasina tuhaf bir sekilde bana bakmalari, ayni yasta olmamiza ragmen ismimin sonuna bir abi eklemeleri bir yana tüm bu dogal güzellikler onlari büyüledigi gibi ayni sekilde gücsüz de kilmisti. Denizden ve Izmir'den öyle etkilenmislerdi ki o güne kadar böyle güzelliklerin disinda bir yasam sürmüs olmalari kendilerini gücsüz hissetmelerini sagliyordu, pek cok güzelligin disinda bir yasam sürdüklerinin bilincinde hem büyüleniyor ve ayni zamanda da bitkin düsüyorlardi.

Hemen asagisinda hayvani bir dönerin oldugu Konak Sinemasi 1995 yilindaki dogum günümden üc gün sonra gittigimiz ikinci mekandi. Kemeraltinda bomba ihbari yapilmis ve sinema cikisi hepimiz polisler tarafindan arandiktan sonra ancak yurda dogru gidebilecektik. Ne var ki Almanya dogumlu ben polislerle üc saniye muhabbet ettikten sonra yoluma koyulurken onlar yüzlerinin renginden ve dogduklari sehrin olaganüstülügünden dolayi Alsancak Karakoluna dogru yönlendirildiler.. Cok degil bir kac saat sonra aksam yemeginde ayni masada bulustugumuzda nedense ben acaip utaniyordum.. O utanc öyle bir sey ki ögrencilik yillarimda Türk arkadas kadar Kürtlerin de arkadasim olmasini saglayacakti zira gecmisten gelen bu farkli bakis acisi digerlerinin aksine benim gönlümde onlara pozitif ayrimciligi saglamisti. Hepsi böyle olmasa da ben o dönemlerde yapilan hatayi bu sekilde ancak kapatabiliyordum ya da gercek önemli degil, ben öyle kapandigini hissediyordum..

Derenin öbür tarafinda dünyaya gelivermistik, baska da bir sucumuz yoktu aslen.. O sekilde durdum öyle Izmir'in göbeginde ve insanlar gelip carptilar, icerisinde yasadigim toplum bir heykeltras titizliginde bana en güzel seklini verdi vermesine lakin ayni zamanda kendi yarattigini tanimaktan uzak durunca yabancilasmanin belki de en garip tarafina tekabül ediyorduk.. Birbirimizi yadsir, anlasamaz ve dislar olmustuk artik.. Madem öyle o zaman her alanda bir savas da kacinilmaz oluyordu bu durumda..

*Iki bölümdür, en gec iki gün icerisinde diger bölümü de gelecektir

21 Mart 2010

Star Wars: Eintracht Frankfurt - Bayern Münih.!



Gördüm bunu, öldüm gülmekten ama post atacak konumda degildik ve ancak simdi verebiliyoruz.. Icimde kaldigi icin dönüs sonrasi ilk postu buna ayirdim. Skywalker, Frankfurt'un sakatliklardan/cezali oyunculardan dolayi ilkonbir baslamak durumunda kaldigi Brezilyalisinin adindan dolayi "Kayowalker" olmustu. Bayern maci öncesi Caio'dan büyük beklentiler icerisine giren Frankfurtlular Bayern'e bu sekilde kucuk bir selam cakiyorlardi..



Jedi Ustasi Skibbe.









En cok buna güldüm;) Ribery-Robben ikilisi.p



Biraz da bu adamin mizacindan kaynakli uyum var aslinda.p




Keza Franz Beckenbauer..





Ki Hoeness'e bir sey demiyorum artik ben..



Basarili bir calisma olmustur. Futboldan -Galatasaray haric- uzak kaldik ama kapatiriz arayi en kisa zamanda..