19 Şubat 2011
İlk.!
Şu yukarıda gördüğünüz kaset benim bu dünya üzerinde dinlediğim ilk şarkıları barındırır. Öncesini hatırlamam ve bu kapağı, kasetin rengini asla unutamam. Grundig marka teybime koyup çokca A1 şarhoş'u dinlerdim..
Mis gibi köyümün okulunda okumak var iken göndermişer İzmir'e. Daha iyi bir geleceğim olsun diye.. Bugün ben o daha iyi bir geleceğin içerisinde yaşıyorum ve hiç de öyle iyi filan olmadı. Nedir lan iyi dediğiniz şey ?
Köy ya da şehir yaşamı diye ayırıp birisine masumiyet diğerine kötücül ne kadar şey varsa onu ekleme değil benim derdim. Tersi olsa da aynı şekilde. İnsan neyin içerisinde varoluyorsa mutsuz olmadığı takdirde oradan ayrılmamalıdır birilerinin iyi ve güzel'ine kavuşturulması adına.
Neyse.. İçiyorum şimdi kafa ütülemeyeyim..
" karlı dağlar kara bulut içinde
yaylası hüzünlü, yöresi bir hoş
sevdalı yolcular umut içinde
hayalin düğünü töresi bir hoş.. bir hoş.."
Nürnberg Çıkışı.!
Yaklaşık dört haftadır bu takımın karşısındaki takımların yeneceğine ya da Nürnberg'in yenemeyeceği üzerine yorum yapıyorum Misli.Com'da.. Tek başına sağolsun kovduracak bizi. Dört haftadır bana inat birbirinden zorlu takımları yendi. Bakın bunların arasında Leverkusen vardır ki bu takımın yenilgi sayısı ortadadır.. Hamburg var.. Ligin ikinci devre galibiyet yüzü görmemiş Skibbe'min Frankfurt'u var.. Hepsini devirdi. Bugün umutluydum ve golü unutan Frankfurt'u son on beş dakikada üçlediler sağolsun.
Cuma maçları özeldir benim için zira doksan dakika konsantre bir şekilde izleyebiliyorum ve bu Hecking'in yeni Nürnberg'in sırrını keşfetmek için ekranın başına oturduk bugün.. Hocasını ben çok severim.. Özellikle çok fazla bahis oynadığım dönemde ikinci Bundesliga'da Aachen'ın başındaydı ve seri galibiyetler alarak takımı birinci lige çıkarmıştı. Akabinde Bayern'i yenip çok iyi gider iken daha ligin başında Hannover'e geçiş yaptı.. Sonrası ise buraya kadar gelir. Çok başarılı ve iyi bir hocadır Hecking..
Yetenekli oyunculardan kurulu. Kendi malı değil ama yetenekli yıldızları bir dönem Schuster'in Getafe'de yaptığı gibi kiralamışlar. Misal Bayern'den Mehmet Ekici ve Stuttgart'dan Julian Schieber inanılmaz.. Keza Hegeler ve elbette yaşlı olmasa hemen alın diyeceğim Simons.. ve fakat işin sırrı bugün gördük ki mücadelede.. Frankfurt gibi yense de yenilse de her daim dominant bir karakter ile topa sahip olan takım bugün çok zorlandı. Her yerde birden fazlda topa doğru kayan oyuncu grubu görüyordunuz.. Fizik üst düzeyde ve elbette Mehmet Ekici. Alex gibi sadece korner kullanması için bile takımda bulundurulması gereken yetenek en az diğer defansif orta sahalar kadar koşuyor ve onların aksine Emre-Nuri gibi tekniği de bir hayli iyi. O mevkisi açısından rahatlıkla Bayern'in as oyuncusu olabilir zira 15 milyona alınan Gustavo yeteri kadar ofansif olmadığı için Van Gaal tarafından o bölgede kullanılmak istenmiyor, geleceği çok parlak yeni milli olmuş Türk futbolcunun..
Hecking bu malzemeden bu skorları üretebildiğinden dolayı yine kendisini kanıtlamıştır. Asıl mesele şudur: Son dört maçında dört tane güçlü rakibi içeride dışarıda devirmiş Nürnberg dört maçtır oynamayan ve Hamburg'un 6 milyonu gözden çıkardığı genç yıldızı İlkay'ı nereye ve nasıl yerleştirecek.. Bugün gördük ki o mücadele inanılmaz ve şimdi kadroya yeniden monte edilmesi gereken İlkay ve onun neredeyse hiç olmayan mücadelesi.. Nürnberg 4-1-4-1 ile sahada yer alıyor ve öndeli dörtlünün ve hatta forvetinin iki yönlü oyunu sonucu oluşan mücadele gücü takımın en büyük artısı.. bir oyun kurucuya da aslında Mehmet Ekici'nin olduğu yerde takımın ihtiyacı yok ve bu önemli bir sorun bugün İlkay'ın iyileştiğini de düşündüğümüzde..
Başarılarının devamını elbette.. Memleketimiz gibidir Nürnberg.. Buradaki hayat Nürnberg-Augsburg-München arası geçti desek yeridir. E Hadi bakalım..
Mirkan Aydın.!
Bazen böyle de olur.. Çok geç çıktı piyasaya ve genç de değil.. 1987 doğumlu forvet oyuncusu ve fakat daha bu dönem tam anlamıyla bir çıkışın eşiğinde.. İki maçtır seyrediyorum ve gayet de yetenekli.. Geçen hafta iki güzel gol atar iken bugünkü maçta ise müthiş bir çalım sonrası penaltı kazandırdı takımına.. 2010'un başında profesyonel sözleşmesine imza attı ve bu yılın 18.Haftasında 1860 München karşılaşmasında maç berabere gider iken sonradan girip galibiyet golünü atarak dikkatleri üzerine çekti ve bugün ilk on bir oyuncusu.
Aslında her şey var. Boy, fizik, teknik, kafa hakimiyeti ve bu yüzden 300 dakikaya üç gol iki asist sığdırmış durumda. Her iki tarafın vatandaşı konumunda olmasına rağmen ne Almanya ne de Türkiye tarafı onunla ilgilenmiyor zira daha işte bu 300 dakikası onun her şeyi.. Eren Derdiyok, Deniz Naki gibi o da Kürt..
Milli takıma bana göre Halil Altıntop'dan çok çok daha öncelikli olması gereken oyuncudur. Biz hep defansımızın sorunlu olduğunu düşünüyorduk ama söyler misiniz bugün A Milli takımının forveti kimdir ? Ben bilmiyorum. Bazen Umut bazen Semih bazen Kazım.. Ya da Mevlüt mü ? Bana kalırsa Umut Bulut "Merkez Forvet" olarak her maç ilk onbir olması gerekir ama olmuyor. Hepsi çok yetenekli ve değerli ama şu kesin ki hiçbirisi oturmadı.. En son Almanya maçına Halil ile çıkınca ben az daha maçı izlemeyi bırakıyordum.. Halil'in çağrıldığı yere şu çocuk hayli hayli..
Çok erken konuşuyorum farkındayım ama bugün o geçişi gördükten sonra.. Üst üste iki doksan dakikada kendisine beni hayran bıraktıracak eylemlerinden sonra bu post kendi kendisini yazdırıyor artık..
Çok yok öyle aslında.. Boyu, posu, tekniği ve gol vuruşu ortalamanın üzerinde olan.. An itibari ile Bochum'da gayet de iyi performans sergilemiş ve 20 maçta 9 gol atmış Chong Tese'yi kesmiş bulunuyor 300 bin avroluk değeri olan bu Türk golcümüz..
17 Şubat 2011
Arsenal - Barcelona : 2-1
Birisi durduracaksa da bu kesinlikle Arsenal olmalıydı.
Maçın başında Arsenal taraftarın da desteğini arkasına alarak Barça'nın olağan oyununu oynamasına izin vermedi ve Fabreagas'ın akıl dolu aşırtma pası ile Robin Van Persie maçın ilk önemli pozisyonunu dahi yakaladı. Hemen sonrasında ise Barça bildiğimiz dominant ve deyim yerindeyse aşağılayıcı oyununu kısa süreliğine yeniden sahneledi ve birbiri ardına merkezden Messi ile delme girişimlerinde bulundu. Messi kendi girdiği yüzde yüzlük pozisyonu kaçırır iken hemen ardından yine aynı şekilde Villa'yı pozisyona sokarak öne geçiyordu Barça.. Arksasından bu merkezden delme girişimleri devam etti ve sonrasında ikinci golü dahi buldu aslında ama yanlış bir kararla gol geçerli olmadı.. Bu pozsiyonları bulur iken Barça tehlikeli kontralarla kalesinde pozisyon da veriyordu.
İkinci yarı ise belki de skordan bağımsız Barcelona'nın gerçek anlamda durdurulmasının yaşandığı bölüm. Skor olarak geride olan Arsenal Barça'nın pas yapmasına engel oldu ve deyim yerindeyse onun o bilindik oyununu bozdu. Clichy'nin çok da güçlü olmayan sağ ayağı ile attığı müthiş pası RVP'nin bencilliği asiste çevirdi. Akabinde Messi'nin ön alanda kaptırdığı topun arkasından Fabreagas'ın yok Xavi'den farkım dercesine attığı müthiş pası Nasri Arshavin ile buluşturarak tarihi zaferin golünü atıyordu.
Bu maçın özeti lakin hepsi bu mudur ? Misal Messi'nin golü geçerli sayılsa ya da son saniyede o gol gelse ve yine geçen sene oluşan skor kendisini yenilese ne olurdu ? Bugün Arsenal'in başardığının Barça galibiyeti ile anlatılmaz. Arsenal hali hazırda Şampiyonlar Liginde son yaptığı 34 maçın içerisinde evinde sadece bir kez yenildi.. Ya da Barçanın Şampiyonlar Ligi eleme maçlarında henüz deplasman galibiyeti yok..
Skor önemli lakin tam da geçen sene 4-5 farkla biten maçın 2-2 bitmesi gibi yeterince maçı anlatmıyor.
Arsenal nasıl oynatmadı ?
Barça'nın gücü defansından forvetine kadar sahada bulunan her oyuncunun üçlü kombinasyona katılabilmesidir. Forvet mevkisinde gördüğünüz Messi,Villa ya da defans Pique.. Xavi-İniesta nereye açılırsa açılsın bölgesinde rakibinden daha fazla adam sayısına ulaşıp kendi aralarında hatasız top çevirme yeteneğine sahip.. Bu kurgu sadece orta sahada değil ön alanda da mevcut ve yetenek ile birleşince sonuç inanılmaz.. Mourinho'nun İnter'i, Hiddink'in Chelsea'si gibi geriye yaslanıp alanı daraltıp ve o dar alana tüm takımı toplayarak sayıca fazla olmasını ya da kısaca boşluk bulmasını engellemek Barça'yı durdurmanın çirkin de olsa yollarından bir tanesidir..
İniesta'nın olmadığı ve üçgenlerin ortalamaya göre daha düşük düzeyde kombinasyon oluşturduğu inter deplasmanı ise rakibin her oyuncusunu savunmaya yönelterek geriye çekilmeden önde basarak da o trafiği İnter bozabilmişti diğerlerinden farklı olarak..Lakin Barça'nın evinde ise skor avantajının da getirisiyle Mourinho kendi sahasında karşılamıştı Barça'yı.. Yine de İtalya'daki maçı da her daim Barça'yı oynayarak yenen nadir performanslardan birisi olarak etiketleyeceğiz..
Bugün ise iniesta'da Messi'de Xavi de hepsi vardı. Belki zirveye çıkıp günden güne düşen bir performans söz konusu ama çıkılan zirve de Real'ı 5-0'lık dağıtan bulutların da üzerinde bir yer olduğundan inişe geçse dahi ortalama takımların zirvesinin de üzerindeydi Barça..
Arsenal ise hücumda 4-2-3-1 olsa da savuma dizilimi 4-4-2 şeklindeydi. Barça'nın atak olduğu ve güzel futbol oynadığı ilk devrenin son yarım saatinde dahi Barça sahada topun olduğu bölgede adam fazlalığına ulaşmayı başaramadı. Bu dönemde pek çok pozisyon bulsa da Barça bu daha çok Xavi'nin aslında nadiren yaptığı uzun ama başarılı pasları bir yana rakip savunmanın merkezde yaşadığı sorunlar ya da eşit durumda dahi olsa Barça'nın kendisine has özel dar alan becerisi nedeniyleydi. Arsenal üstün olmadığı zamanlarda dahi Barça'nın oyununu bozacak hareketliliği saha içerisinde gerçekleştirmişti. Asıl büyük gücü yara aldı. Meselesi neydi ki Barça'nın ?
Abidal'ın nasıl adam geçtiğini ya da Pique'nin nasıl ince pasları yaptığını gördünüz mü ? Sahadaki kaleci hariç on oyuncu topun dolaşımı esnasında yan rollerde rahatlıkla bulunabiliyor. Bunların büyük çoğunluğunun orijini forvet.. Teknik ve zeka hemen hepsinde var ve hareketli oldukları vakit ne kadar pres yaparsanız yapın eksik ve çaresiz kalıyorsunuz.. Ve fakat Arsenal forvetinden defansına kadar topsuz alanda sahayı daraltmadan doğru yerde olmayı başardılar. Dahası topa sahip olduklarında da oyununu oynama derdindeydi.
Maçın ilk golünde misal Arsenal dörtlüsü yerinde olması bir yana toplamda Messi-Villa ikilisi altı tane kırmızılıya karşı golü buldu. Eksik yakalanmadı, savunma hatası söz konusuydu. Maçın tamamına yakınında Barça adam fazlalığına topun olduğu hiçbir bölgede ulaşamadı ve çok büyük bir bölümünde olağanın dışında pas hatası yapmak zorunda kaldı zira Wenger'in gençleri her yerdeydi.. Atak oynayabildiği dönemlerde ise teknik becerisi ile bunu başardı.
İki dörtlü savunma seti yine kuruldu ve fakat geride birbirlerine yakın şekilde değil ortanın ortasına yakın ve kontraya/oyuna çok daha müsait bir şekilde. Önemli olan ise orta dörtlüye her daim arka dörtlüden bir yardım geliyordu ya da tersi. Yardımlaşmanın da keza temelinde bu sefer Arsenal'e ve Premiere Lige özel yüksek tempoları da farkı yaratan unsurdu. Premiere Lig takımlarının dışında bunu deneyen olursa çok fazla açık verir ve o tempoya da dayanamaz doksan dakika boyunca.. Clichy misal kenardan merkeze doğru öne çıkıp boşta kalan Barçalıya presini yapıp o bölgede durumu eşitleyip hemen yerine geri gidiyordu çokca defa.. Nerede bir fazla Barçalı olsa geriden ya da bazen önden gelen destek ile durumu eşitleyecek çıkış oluyordu her zaman.. Arsenal genç takım olmasının avantajını belki de ilk defa bu kadar güzel bir şekilde kullandı. Dahası akını kesmek bir yana o kapılan topu kullanma becerisi de futbolu ortaya çıkarıyordu.. İkinci devre tam anlamıyla Barça hakimiyeti orta alanda sağlamakta zorlandı ve bence Guardiola'dan doğru bir hamle geldi..
Villa çıktı Keita girdi. Daha kolay forvetleşebilen oyunculardan ziyade daha kolay ortasahabileşen oyuncuların daha fazla olması gerekiyordu zira çok nadir görülen sahanın hakimiyetini kaybetme durumu söz konusuydu.
Song ne kadar kötüyse Wilshere de o kadar iyiydi ve topu kaptıkları vakit öyle kontralar gerçekleştirdiler ki her biri gol olabilecek kadar tehlikeliydi. Kiminde Abidal'ın son anda kafası kiminde RVP'nin dağlara taşlara vuruşu bunların sonuç almasına engel teşkil etti. Barça topa sahip olmadı ve maç boyunca Arsenal da aslında aynı şekilde. Maçın bir başka özeti Guardiola'nın takımının topa sahip olmaya çalışması olarak özetlenebilir..
İki takımın temel felsefeleri birbirlerine benzer.. Yetenek mi Fizik mi derken daha çok burada ortaya çıkan "eğitim" söz konusu.Lehmann maç sonrası yorumunda kaleci Szczesny'den bahsediyordu. Ben oradayken onunla antrenman etmeye başladığımda henüz daha 16 yaşındaydı diyor.. 20 yaşındaki kalecinin dört yıldır o eğitimden geçtiğini hatırlayalım ki Wenger maç sonrası en çok da bu genç takımının mental yeterliliğinin üzerinde duruyordu. Wilshere kadar Koscielny'e de ayrı bir paragraf açmak gerekir. Bu güzel oyun absürd bir golle hak etmediği bir skorla bitmediyse bu oyuncunun payı büyük..
Fabreagas, Nasri ya da Arshavin için gereksiz tanımlara girmeye gerek yok.. Lakin her şeye rağmen Nasri'yi Arshavin'in önüne koyanın yetenek değil de eğitim olduğunun altını çizmek gerekir. Maçın bana göre ilgi çekici tuhaf ayrıntısı Villa'nın sıkıştığında çizgiden içeriye bilinçsizce orta kesmeyi son çare olarak görmesiydi.. La Masia'dan gelen Barça'lılar ya da Villa'dan çok daha az yeteneği olanlar dahi bunu hiçbir koşulda yapmazlar gibi..
Çok güzel bir maçtı ve Arsenal üzerine yapışan güzel oyunu bozmaya yeltenmeden bileğinin ve bana göre biraz da gençliğinin hakkıyla oynatmadan ve oynayarak rakibini kendi evinde yendi.. Barça'nın Puyol'u yoktu belki ama Arsenal'in çok daha fazla önemli eksiklikleri vardı ve buna rağmen bunları başardı.. Ama şu kesin ki düştüğü anlarda onu ayağa kaldıran o muhteşem taraftarı olmasaydı ikinci yarı bu performansı sergileyebilir miydi şüpheliyim.. Müthiştiler.. Bir takımın taraftarı nasıl olmalıdır konusuna örnek teşkil edecek bir taraftar performansı söz konusuydu..
Messi ise "bu sefer oynamadı" dediğiniz adam aslında bir asist ve bir gol ile sahada yer alacaktı o ofsayt olmayan golü de verilseydi. Dahası özetlerini izleyen yanılabilir zira sadece onun atakları söz konusu ve fakat bir şey daha var elbette.. Barça Arsenal kadar istemedi.. Geçen yıllarda olan o şevki kırılmaya da başlamış ki bugüne kadar gelmesi bile mucize aslında. Dahası Messi'nin o boş pozisyonda bencillik yapması da affedilir gibi değil... RVP çizgiye indiğinde kendisinin gol atma şansı olduğunda pası verirse ve Messi de o pası vermezse tuhaf olur ya... Tuhaf oldu o boş pozisyonda pası vermek yerine kaleye denemesi..
Çok keyif aldım ve bitmesin bitmesin diye izlenir mi maç ? Aynen öyleydi.. Barça'ya sempati çok fazla ama bir gün bu takımı birisi yenecekse de Arsenal olmasını hep istemişimdir.. Helal olsun Wenger'e ve onun gençlerine..
Benedikt Pliquett.!
Dün ilk Bundesliga maçını oynadı bu kaleci.. Ve doğrusunu söylemek gerekirse çok da iyi bir performans sergiledi.
Böyle bir derbide neden bu kaleci sahada yer aldı ?
Teknik adam elbette 2004'den bu yana kalede yer alan oyuncunun hafta içi performansının iyi olduğundan filan kaleye geçirdim diyor ama gerçek öyle değil. Zaten maç sonunda dört haftadır bu derbide oynacağımı biliyordum, hoca bana söz vermişti diye açıklama yapıyor.
St.Pauli hocası çok ciddi bir risk aldı ve kalecisini durduk yere yedeğe çekip zamanında Hamburg alt yapısında oynamış ve gerçek bir Hamburglu olup da sonradan St.Pauli'ye gelmiş Pliquett'e şans verdi..
Neden ? St.Pauli çok iyi gidiyor.. Köln'ü dağıttı sonrasında Gladbach'ı dağıttı ve kalecisi ile bir sorunu yok ama yedek başladı. Belki de Bundesligadaki en iyi ve istikrarlı dönemini geçirir iken kadrosunu bozdu..
Neden ? Biraz geçmişe gitmek gerekir..
Bu sezonun ilk devresinde oynanılan Freiburg maçı için taraftarlarla beraber tren istasyonuna inen kaleci Benedikt Pliquett 20 tane Hamburg holiganı tarafından organize edilmiş bir saldırıya uğradı. İki arkadaşının burnu kırıldı ve hastaneye yatırıldı. Pliquett ise burnunun önünden geçen şişelerden yara almadan biraz da şansıyla zor kurtuldu ama o günlerde bir travma yaşadığı kesin..
Dahası Hamburg onu keşfetmesine rağmen ona sahip çıkan St.Pauli oldu. İşte bu yüzden geçen sene St.Pauli'nin birinci Bundesligaya çıkışından bile daha anlamlı bir zaferdir diyor bugün için..
Kendisinin üzerine bir kaleci alınmasına rağmen sözleşmemi uzatın diyen bir taraftar o.. St.Paulilerle trenden trene deplasmana giden çok başka bir adam. Maçı izlerseniz onun oynadığı ilk bundesliga maçında nasıl bir derbi performansı seyrettiğini görürsünüz.. Burası St.Pauli ve burada böyle kararlar sıklıkla alınır.. Zira teknik adamı da bu kulubün içerisinden bu kültürü alarak yetişti.. Onun döneminde kaleci Volker İppig kaleciliği bırakıp bir yıllığına Nikaragua'ya gitti yardım adına.. Dönüşünde de hiçbir şey olmamış gibi kalesini korumaya devam etti gibi..
Hülasa; yirmi şampiyonluğa bedel bir galibiyet oldu bu... Bir daha Helal.!
HSV - St.Pauli: 0-1
16 Şubat 2011
Rafinha: " Magath Schalke'nin ruhunu sattı.!"
Rafinha Genova'ya gitse de eski takımı hakkında konuşmaya devam ediyor. Bu Magath eleştirisini Kahn çok daha güzel bir şekilde yapmıştı aslında. Magath ile çalışmış olan iki futbolcunun bu şekilde konuşması önemli bir ayrıntıdır.
Mesele Magath'ın çalışma stili..
Bakın neler demiş Rafinha:
" Oyuncular idmana korka korka geliyor. Yaptığı işten (futboldan) keyif almıyor ve sürekli baskı ile performans arttırılma çabası içerisinde. Sistemin temelinde baskı var. Futbolcular ağzından çıkacak kelimelerden ve eylemlerinden dolayı korkuyorlar. Ben bu yüzden gittim "
diyor ve geri gelebilir misin sorusuna ise:
"Magath orada olduğu sürece ben oraya asla geri dönmem. Bir gün Magath giderse benim de geri dönme şansım olur zira Bundesligayı, o taraftarı ve ortamı çok seviyorum "
Burada belki oyuncu-teknik adam kavgası nedeniyle objektif olmadığı yönünde bir izleniminiz olabilir ve fakat aynı söylemleri futbolu çoktan bırakmış ve bir dönem Magath ile çalışmış Kahn da söylüyor. Keza Uli Hoeness Magath'ın Wolfsburg'u şampiyon yaptığı dönemde dahi onu kovduğu için pişman olmadığını çünkü Magath tarzının bir kulup içerisinde uzun ömürlü olmasının mümkün olmadığının üzerinde durmuş.
Kahn keza aynı şekilde.. Futbolda yeteri kadar baskı ve stres mevcut diyordu Doppelpass programında yorum yapar iken.. Magath bunu iki katına çıkarıyor ve baskı ile performans alıyor lakin bu en fazla bir ya da bir buçuk yıl sürer.. Sonrasında yaşanılacak olan çöküş kaçınılmazdır. Teknik adam hali hazırda baskının ve stresin çok fazla olduğu bu ortamı daha çok keyifli kılmalıdır.
Haklı mıdır bu insanlar ? Evet. Diğer açıdan da bakmak gerekir..
Bu insanların başarıyı farklı şekilde yakalamasının imkanı var mıdır ? Burada başarılı olmuş teknik adamların elinden başarı formülünü uygulamayın ve başarısız olun çağrısı da mevcut. Çok eleştirdiğim Hagi'nin Misimovic kararını da sadece buradan baktığım zaman biraz anlayabiliyorum.
Magath kendi başarısı adına kimi eylemlerde bulunuyor ve tam da burada kulubün değerleri ile çatışıyor. Gerekirse ruhunu da satıyor Rafinha'nın kendisine Schalkelilerden gelen mektuğlardan çıkarsadığı gibi.. Başka türlü olursa bizzat kendisi başarısız olacak ve istenileni yaparsa kulubün kimi değerlerine sahip çıkmış olur ama teknik adam kariyeri zedelenir.
Misimovic sonrası Galatasaray maddi olarak şu kadar zarara uğramış filan ama diğer türlü o baskıyı Hagi üretemeyebilirdi gibi.. Keza Magath'a en yakın örnek de Kalli'dir. Bugün bile Sergen Yalçın'ın oyunculuk döneminde Rıza Çalımbay'a sezon sonu gidecek diye bakması gibi oyuncular Hagi'ye sezon sonunu dahi göremeyecek diye bakıyor Culio'nun Arjantin gazetelerine verdiği demece göre..
Otoriter yönetimin kusurları mevcut ama başarıları da.. Bu tarzın başarısız olacağını söyleyemeyiz ama asla ve asla uzun ömürlü olamayacağını şimdiden kestirebilriz ola ki yılda 30 transfer yapıp sürekli kadroyu yenilemezseniz.. Ya da Feldkamp gibi şampiyon dahi yapsanız her yerde bir yıldan fazla kalmadan sürekli ordan oraya giderek..
Rijkaard'ın Kovulduğu Gün.!
Sezona iki yenilgi ile başladı Rijkaard. Sivasspor maçında öne geçmesine rağmen skoru tutamamış ve Bursaspor karşılaşmasında iyi oynamasına rağmen galip gelememişti takımı. Tam da burada bir felsefe değişimi yaşandı. Daha kontrollü olmaya başlayan Galatasaray iyi oynamadı ama Rijkaard ile dört maç üst üste kazandı. Altı hafta sonunda son dört maçını kazanan ama ilk iki maçını kaybeden bir Galatasaray vardı ligde. Nedendir bilinmez hemen herkes yine de mutsuzdu.
Bugün yıldızlar topluluğu Beşiktaş'ı yenen Karabük'ün ardından dört büyüğün üçünü yenmiş birine de yenilmemiş Ankaragücü'ne yenilerek üst üste iki mağlubiyet alınca Rijkaard kovuldu. Rijkaard'ı kovduran Ankaragücü Beşiktaş'ı da kupada ve ligde olmak üzere Fenerbahçe'yi de yenecekti sonrasında ama o dönem bu mağlubiyet kabul edilemezdi.
Hollandalı teknik adam yönetiminde 8 maçta 4 galibiyet 4 yenilgi vardı.
Rijkaard gitti.
Bazı hocalar sezonun başında gelmesi gerekir. Bazı hocaların ise bazı futbolcuları olmalıdır başarılı olabilmeleri için. Bazı hocaların motivasyonu iyidir bazılarının ise taktisyenliği. Bazıları ise burasını iyi tanır bazılarına da yabancıdır bu ortam. Gerçekte sorun iyi hoca değil o koşullara uygun hoca gerekir. Ben tam da bu Rijkaard'ın gittiği anın üzerinde uzunca süre durmak istiyorum zira çıldırma noktasına geliyorum derdimi anlatamadığımdan dolayı. Bu noktada yapılan eylemlerin eyleyicisi olan Galatasaray yönetimi değerlendirme dışı kalıyor sürekli. O başarısız, bu başarısız diyerek geçiştiriliyor oysa şurada yapılan hamle ya da seçim yönetimin işbilirliğini belirler.
Tam bu noktada takımın ihtiyacı olan hocayı kim neye göre nasıl belirleyecektir arkadaş ? Bu seçimleri yapamayacaksınız eğer orada bulunmanızın amacı nedir ki ? Galatasaray'ın bu bölgesi eksik, kusurlu, sorunlu ve her şeyi baltalıyor. Bunun farkına varmak gerekir artık.
2008/09 sezonuna gidelim. Klinsmann gibi hatalı bir tercih yapmış olan Bayern hocasını son altı hafta kala kovuyor. Yerine kimi getirecek ? Galatasaray hocasını ligin sekizinci haftasında kovuyor, buraya uygun kimdir ? Ya da biraz daha geriye gidelim; Galatasaray Skibbe'yi kovuyor, yerine kimi getirmelidir ?
Uli Hoeness diyor ki: Ortada bir lig var ve sonucunda da şampiyonlar ligi. Bizim için 20 milyon olan rakam Bayern için kabaca 80 milyon eurodur değeri. Doğru adımı atmak çok ama çok önemlidir her iki büyük takım için. Şirket birleşmesinden yılda ne kadar zararı önlediniz ? Alkışlıyorum ama burada maddi ve manevi Galatasaray markasını ne kadar zarara uğrattınız? Bundan dolayı neden özür dileyip beceremedik diyerek eleştirileri olgunlukla karşılamıyorsunuz da diğer tarafın eylemlerini gözümüze sokup isyan ediyorsunz ki ? Her sene şampiyon olamayabilirsiniz ama her sene şampiyonlar ligine giden bir Galatasaray'ı biz yaşadık, gördük..
Bayern hikayesinin devamını biliyorsunuz. Bugün Leverkusen'in başında olan ve Hoeness'in çok ama çok yakın arkadaşı olup da Hamit'i de Bayern'e tavsiye eden Heynckes o Klinsmann takımını alıyor ve bir beraberlik alıp tüm maçlarını yenerek Bayern'i şampiyonlar ligine götürüyor. Bakın o başarılı bilançoya rağmen Heynckes takımda kalmıyor. O hoca o döneme uygundur fazlası değil.. Orada alınan o Şampiyonlar Ligi bileti ile Bayern Van Gaal yönetiminde final oynayıp 100 milyon avronun üzerinde para kazanıyor. Orada Klinsmann devam etse ya da uygun olmayan bir hoca getirseydi bugün Bayern'in maddi ve manevi kaybı ölçülemezdi. Futbol yönetimidir bu..
Galatasaray da Hagi'yi getirdi. Mesele onun ne kadar iyi ve ne kadar kötü hoca olduğu değil tam da bugüne ihtiyaç olan Hagi midir ? Bugünün koşullarında başarı sağlayabilecek karaktere sahip midir ? Öyle ya hem oyuncu hem de teknik adam olarak denediniz, biliyor olmalısınız.
Fenerbahçe ile çıktı ilk maçına. Golsüz berabere kaldı takım ve daha Hagi'nin kaçıncı günü ki teknik adam etkisi olsun. Daha çok herhangi bir yeni teknik adamın takımın üzerindeki etkisi. Geçen Bari maçına bahis oynayacak arkadaş.. Genova rakibi.. Oynama dedim, teknik adamını değiştirdiler ve haliyle yenemedi Genova ligin sonuna demir atmış Bari'yi..
Sonra.. Tribünde olduğumEray Sözen, Uğur Karakullukçu, Onur Erdem, Emre Atasoy.. Hepimiz tribündeydik. Ecel terleri döktük arkadaş.. Ve size söyleyeyim: Misimoviç de çok güzel oynadı o maçın içerisinde..
Trabzon deplasmanı.. 2-0'lık yenilgi.
Ama olağandır, Trabzon çok iyi takımdı ve kendi evinde sorunlu Galatasaray'ı yenmesi çok da sürpriz değil.
Manisaspor maçı. 2-0'lık yenilgi.
Bu olamaz. Üst üste iki yenilgi alıyorsa yeni bir teknik adam..
Sonrasında Kayserispor beraberliği..
Sonrasında Beşiktaş'a da kendi evinde yeniliyor.
Net bir Ali Turan hatası. Teknik adam etkisidir bana göre. Sadece Hagi'yi değil Rijkaard'ı da eleştiriyorum bu konuda. Oynadığı tüm maçlarda çok fazla eleştirilen Servet ya da Hakan Balta ya da Mustafa Sarp mutlaka bir ya da iki iyi maç çıkarmış iken sürekli kötü olan tek adamdı Ali Turan.
Hagi Galatasaray'ı izlememiştir ama yeni bir teknik adam neye bakar ? Son oynanılan sekiz maçın videosunu izler. Onu izleyen adam bu kararı nasıl verir ? Delirmedim desem yeridir.. Sürekli oynattı ve hep kötü oynadı. Beşiktaş maçı sonrası ise bir daha kadroya almadı ve sonrasında da satıldı.
Bitti geçti gitti ve çok açık bir teknik adam hatasıdır.
Tam burada Duralım.
Yanlış bir seçim olmuştur Hagi. Sezon sonunda gelsin ya da ligin son beş maçında iddiasız bir takımı alsın ve seneye planlarını yapsın.. Tamam da bu noktada bu seneyi çöpe atan yanlış bir seçimi Galatasaray yönetimi yapmıştır. Bu sonuçlar çok açık ve net.. İlerisine bakmaya gerek yok; Şuradan doğruyu alabilirsiniz..
6 Lig maçı sonucunda: Ecel terleri dökerek alınmış bir galibiyetin dışında iki golsüz beraberlik ve ikisi kendi sahasında olmak üzere üç yenilgi. Gol yollarındaki kısırlık ve yaratıcı oyuncu sorununun olduğu yerde Misimovic de nedensiz kadro dışı.
Arkasından ligin sonuncusu Kasımpaşaspor'u 3-0 yeniyoruz.
Sonra yine mağlubiyet.. Üstelik yine ASY'de.. Gençlerbirliğine 2-0 yeniliyor Galatasaray.
Rijkaard 8 maçın sonunda 4 galibiyet 4 mağlubiyet almıştı. Hagi ise 4 mağlubiyet 2 beraberlik 2 galibiyet..
Elbette Rijkaard çok uzun zamandır takımın başında olduğu için aynı şekilde değerlendirilemez ama yeni gelmiş bir teknik direktörün hemen her yerdeki performansı da bu kadar düşük değildir.
Devamı da bu şekilde gidiyor.
İyi de 8 hafta sonra Hagi takımı aldı. geride kalan 26 hafta boyunca "yeni geldi, istediği oyuncular yok" diyemezsiniz ki.. Devre arası Culio,Stancu,Zapata,Yekta gibi önemli isimler transfer edildi.
Misimovic konusu: Ali Turan'da hata yaptın. Gökhan Zan'da keza.. Emre Çolak adam olacak diyerek onca süre verildi bugün A2'de.. Aydın Yılmaz keza.. Tüm bunlar hatalı seçim olur iken Misimoviç kararı yüzde yüz doğru nasıl olur Hagi bu kararı verdiği için? Adam sadece 10 numarayım ben ve kenarda oynatma beni, verimim düşer dedi.. Haksız mı ?
Misimovic gidebilir zira Hagi on numarasız bir sistem ile sahada yer alacaktı ama görünen o ki Arda gelince 4-4-2'ye dönülecek.. Gelmeden de dönülebilirdi. Kararları keskin ve çok net ama çok da yanlış olabiliyor. O zaman bu netlik ve keskinlik karizmayı çizer.
Bülent Korkmaz için de aynı şey geçerli. Dünyanın en kolay işidir oyuncuyu kesmek ve oynatmamak, ceza vermek. Sonucunda o karar çok müthiş ve cesur bir teknik adam hamlesi olabildiği gibi sizin kellenizi dahi alabilir. Sizi vezir de eder rezil de. Hem Lincoln hem de Misimovic dönüp dolaşıp kılıç olup teknik adamın başının üzerinde sallandı durdu. ne gerek vardı ? Bülent Korkmaz'ı zorlayarak koşulların gereği her şeye rağmen anlayabiliyorum ama Hagi'yi değil. Galatasaraylıların Hagi ve Bülent Korkmaz tercihlerinden oynattığı futbola kadar olan değerlendirmesi de nesnel değildir. Yahu Aydın giriyor oyuna, Emre Çolak giriyor, B giriyor, C giriyor.. Hemen hepsi bir Misimovic korner kullanımı kadar etki edemeden çıkıyorlar..
Nedir bu gariplik diye soracak konumda değiliz taraftarlar olarak..
Bazıları diyor ki: Ne yapmış oynadığı maçlarda ? Bugün Valencia karşısında Schalke'ye belki de turu getirecek golü atmış olan Raul ne yapmış ilk sekiz değil on iki maçında ? Huntelaar kaç maçtır gol atamıyor.. Azıcık sabır yahu. Bambaşka bir ülke, bambaşka bir ortam ve elbette on numara değil de kenarda baskı altında sıkışmış vaziyette Misimovic ne yapabilirdi ki ?
Hagi ile beraber toplamda 3 lig maçına çıktı Misimovic.. Şunun da üzerinde durayım. Misimovic benim için " Lincoln" değildir. Soru işaretleri de barındırır her zaman. Lincoln Kaiserslautern'den Schalke'ye kadar altı yıl boyunca üst düzey performans ile pek çok maça damgasını vurarak oynamış iken Misi'nin Magath ile yükselişi mevcut. Amma velakin şu Galatasaray kadrosunda Bochum ya da Nürnberg'deki performansının yarısını sergilese yine de yıldız olacak konumundaydı.. Ondan hiçbir şekilde şu dönemde yararlanmamak saçmalık, başka bir şey değil.
Hagi'nin aldığı karar en az Ali Turan kadar yanlışlığı tartışılamaz biçimde ortadadır artık. Birsine çok rahat yanlıştı diyebiliyor iken diğerine neden diyemiyoruz ?
Sonuçlar böyle iken bunun doğruluğunun ya da yanlışlığının tartışması da olmaz. Sadece her teknik adam mutlaka bir yerde yanlış yapar.. Hepsi bu.
Yerinde paşalar gibi üst düzey bir performans sergileyebilen Sabri yerine sürekli seçilmiş Ali Turan bugün takımdan gönderildi. Emre Çolak aldığı onca süre sonucunda kazanılmadı daha da yıpratılıp A2'ye gönderildi. Oyuncuyu sahaya sürerek kazanılsaydı her teknik adam onlarca yeni genç kazandırırdı kendisine.. Bunu ben de siz de o da yapabilir.
Bu ve pek çok kararı tartışmaya yer vermeyecek ölçüde yanlıştı. Doğru olsa bu kadar mağlubiyet almaz bir takım.. bırakın Galatasaray'ı kendisine yeni bir teknik adam getiren herhangi bir takım... Bundesliganın son sırasında yer alan Gladbach teknik adamını değiştirdi ve Favre ile yoluna devam edecek. İlk altı maçında bu sonuçları alsın, o dahil yanlış seçim yapmış demektir. O dediğim takım Bundesliganın sonuna demir atmıştır..
Ben Hagi'yi severim. Başarılı olmasını da isterim ama burada mesele Hagi değil. Misal Wolfsburg ne yaptı ? yardımcı antrenörü teknik adam yapıp asıl ve önemli büyük adamını sezon sonunda alacak... Galatasaray da bunu Tugay ile yapamaz mıydı ? Sezon sonunda Hagi gelir ve istediği takımı oluşturabilmek için hem zamanı hem de daha çok imkanı olmaz mıydı? Şimdiden atardın imzanı ve Tugay'dan da Türkiye Kupasını isterdin sadece..
Sahaya ne zaman çıkacağın önemlidir. Bu Emre Çolak için de Hagi ya da Bülent Korkmaz için de geçerlidir. Mesele de o vakti belirlemektir. Yönetim teknik adamlar ve teknik adamlar da aynı yanlışı oyuncular konusunda yapıyor.
Uygun olma kriteri önemlidir. Jupp Heynckes Bayern için ligin son altı maçına en uygun teknik adamdı. Tartışılmaz çünkü sonuçları ortadadırbu seçimin. Van Gaal sonrası için en uygun teknik adam mıdır tartışabiliriz o müthiş başarılara rağmen..
Hagi her zaman bu takım için doğru tercih olabilir ama bu dönemin bu koşulları içerisinde yanlıştı. Benim tüm meselem Rijkaard'ın bıraktığı günde yaşanılanlardır. Orada kararı verenler bilmem kaç yıldır komedi misali futbolu yönetmeye devam ediyor oluşlarıdır.
Skibbe gitti ve çok önemli UEFA kupası maçlarının eşiğinde.. Uygun hoca kim olmalıydı ? Bülent Korkmaz ile çuvalladık.. Rijkaard gitti ve o anda kim gelmeliydi ? Hagi ile yine yönetim.. Dolayısla burada isimleri boşverin, yönetimin kritik hamleleri üzerinden bir futbol yönetimi değerlendirmesi yapılmalıdır.
Hagi'den umudu kesin değil. Aynı Hagi sezonun başında gelip istediği oyuncularla koca yaz kampını geçirip çok başarılı olabilirdi. Bugünden sonra daha başka olup daha iyi sonuçlar da alabilir ama bugüne kadar olan bölüm bu sezonun Şampiyonlar Ligini bırakın Avrupa Ligini çöpe attırması nedeniyle bana göre yanlış bir seçim olduğunun kanıtıdır.
Toplamda bu sürecin dışında Galatasaray için Hagi yeterli midir ?
Bunu da sezon sonuna kadar alınan skorlardan ziyade sahada oynanılan futbolun gelişim sürecine göre bir değerlendirmesi olacaktır ve fakat bunu bu yönetim yapabilir mi ? Her şey iyiye doğru gidiyor iken başarısız iki skor teknik adamın kellesini almaz mı ? Mesele zaten bu..
Ben bugün Hagi'nin takımda kalması ya da gitmesiyle değil daha çok Adnan Polat'ın bir daha seçime girip bu şekilde kazanacak olmasından dolayı endişe duyuyorum. Bir yönetim gelsin ve çok başarılıysa Adnan Polat'a idari işleri devretsin ama mümkünse futbol yönetimi konusunda hiçbir şekilde söz sahibi olmasın.. Gerekirse futbolu yönetecek olan insan buradaki gibi başkan tarafından değil delegeler tarafından seçilsin..
Bir şeyler olsun Adnanlar futboldan çekilsin. Gerisini ben değerlendiremem zaten..
HSV - St.Pauli.!
Bugün TSİ 19:45..
Almanya'nın önemli derbilerinden. Ertlenmesi sonrası yaşanılanları şurada aktarmıştık. HSV oldukça kötü durumdaydı ve St.Pauli formdaydı. Bugün Hamburg Wolfsburg galibiyeti ile moral bulmuş ve derbinin atmosferi ile tüm gücünü sahaya yansıtacak. St.Pauli ise 33 yıllık geleneği bozmak üzere yola çıkıyor.. Maçın kaderini teknik adamların stratejisi belirleyecektir. St.Pauli kontraya uygun bir felsefeyi benimserse ağır Hamburg'u bozguna uğratabilir ve bunun yanında atak futbol oynama çabası içerisinde olursa sağlam bir defans dörtlüsüne sahip Hamburg Pitroipa üzerinden farklı bir sonuç ile sahadan ayrılabilir.. Arsenal maçı öncesine denk gelmesi kendi adıma güzel bir futbol gecesi oluşturuyor...
Lakin ne zaman böyle güzel derbileri izlesem hep tribünde olamamanın acısını çekiyorum. Emekliliğimde yapacağım iş şehir şehir gezip derbileri yerinde izlemek olacak sanırım. Üstelik Milan-İnter ya da Dortmund Schalke olması gerekmiyor.. Hikayesi olan her derbi güzeldir..
Bekleyelim ve görelim..
15 Şubat 2011
71.!
Avrupa Kupalarında toplamda 71 gol atarak rekoru eline geçirdi. Lakin yeğen mesele rekor filan değil. O kırar bu geçer filan.. Mesele çok önemli bir maçta çok önemli bir golü atmak da değil.. 33 yaşında her türlü başarıyı yakalamış bir adamın maç boyunca oyunda olması, doksan artıda ileride pres yapıp top kapması ve gol sonrası sevincinin içerisinde görebileceğiniz hırsıdır..
Gün itibari ile Avrupa Kupalarında en çok gol atmış ilk üç futbolcu:
71 gol Raul..
70 gol İnzaghi..
66 gol Gerd Müller..
Buffon ve Thomas N'Kono.!
Buffon'u Almanya maçında daha da çok sevdim. Başlama vuruşundan itibaren o sempatik tavırları inanılmazdı. Neuer ile maç sonu sarmaş dolaş olmaları ve buna rağmen formasını Neuer alamadı zira çok önce Podolski işi ayarlmış filan.. Yeteneğine bu dünya üzerinde inanmayanı yok zaten.. Ki 4 kez yılın en iyi kalecisi ödülünü alan başka bir kaleci de yok.. Benim için uzunca bir süre dünyanın en iyi kalecisiydi ve fakat sakatlıklar son dönemde etkiledi filan..
Röportajını okudum. Çok keyifliydi.
Eldivenlerinin üzerinde C.U.İ.T'i görürsünüz.. Commando Ultra Indian Trips.! Memleketinin takımının zamanında Ultra grubunda yer almış ve tam da bir tribün adamıymış zamanında.. Bu yüzden diyor ben tribününün isteklerini diğerlerinden daha iyi algılayabiliyorum zira daha dün ben oradaydım diye devam ediyor.. Ve ben de tam da bu yüzden herkesin çekip gittiği dönemde en çok teklifi alanların başında yer almasına rağmen Juventus'u terk etmeyişini de buraya bağlıyorum..
Ailesindeki hemen herkes farklı dallarda da olsa sporcu ve en yüksek klasmanda oynamış, oynuyor. Voleybolcu mu ararsın basketbolcu mu.. Hepsi var. Aileden sporcu kendisi. Amma velakin hayatını etkileyen kararı alması ve örnek aldığı insan ailesinin içerisinden değil.. Çok başka bir ülkeden çok başka bir insan onun hayatını değiştiren kararı almasına neden oluyor.
Thomas N'Kono'yu hatırlar mısınız ? Belki 1982 Dünya Kupası Kamerun performansı uzak gelir ama 90 DK açılış maçında Arjantin'i yenen o muhteşem Kamerun'u bilirsiniz.. Bir üst tura çıkması bir yana çeyrek finalde İngiltere karşısındaki Lineker'in durumu 3-2'ye getiren penaltısı da unutulmazdır. Bugün hala ben dokunmadım Lineker'a der.. O Kamerun efsanesidir.. Espanyol ile UEFA finaline ulaşmışlığı da mevcut. Peki Buffon'un hayatını nasıl etkiliyor ?
Buffon aslında kaleci değil oyuncuydu.. Kendisinin deyimiyle oldukça da yetenekliydi. O dönem yerel takımında oynaması ve o bölgenin iyilerine seçilmesi.. Mevki değiştirip kaleye geçmem için tek bir neden yoktu diyor.. Babası ile 1990 Dünya Kupası fotoğraflarına bakarken Thomas N'Kono'yu görüyor.. Tam da o anda bu kaleciden feyz alıp sadece değişiklik olsun, keyif alayım diye pozisyon değiştirip kaleci olmaya karar veriyor. Parma'nın onu transfer etmeden neredeyse altı ay önce bu kararı veriyor. 17 yaşında ilk maçında Milan ile golsüz berabere kalır iken Parma kalesinde bir dev ortaya çıkıyor başta da söylediğimiz gibi tam 4 kez yılın en iyi kalecisi seçilecek olan bir dev.. Her şeyin nedeni de bir bakıma o Thomas N'Kono fotoğrafı.! Bu yüzden kader diyor zira olağan bir açıklaması yok diye de belirtiyor..
Bir fotoğraf ve bir karar.. Gianluigi Buffon.!
Unutulmayacaksın.!
Biz artık çok çabuk tüketiyoruz.. Yüzlerce maça damgasını vuran futbolcular çok kısa süre içerisinde sıradanlaşıveriyor artık.. Çok az futbolcu Zidane gibi kariyerinin zirvesinde bırakıp olması gerektiği gibi anılıyor. Hemen hepsi en ufak bir yanlış seçiminin bedelini çok hızlı bir şekilde ödüyor. Gün gelecek Rooney da sıradanlaşacaktır insanların gözünde ama biz onu hep bu kare ile hatırlayacağız.. Üst düzey bir futbolcu ve performansları ile ismi geçecektir her daim.. Büyük futbolcudur Rooney..
Gerizekalılık.!
Bugün Neuer'e oldu ama ben öncesinde Mario Gomez ile bunun yaşandığını da biliyorum ve dahası kendi arkadaş çevremin içerisinde bulunan bir kaç denyo da bu saçmalığa ortak olduğundan şurada dile getirmek elzem oldu artık.
Neuer, futbolda hala ve hala çok büyük tabu olan eşcinsellik üzerine Bunte'ye bir kaç bir şey söylüyor. Çok doğal ve olağan bir demeç aslında. Diyor ki artık eşcinsel olan futbolcular bunu açıklayabilmeli ve halk da bunu kabul etmelidir. Okul yıllarında arkadaşının birisinin bunu açıkladığını ve çok da bir şeyin değişmedi diye devam ediyor. Bu tabu yıkılmalıdır onun görüşü.
Bunu Almanya'da söylüyor ve Güney Amerika'daki biraz da çevirim hatasından dolayı yansıması şudur: Neuer eşcinsel olmasın sakın ? Futbolun Ricky Martin'i v.s.
Gerzeklik bu başka bir şey değil. Mario Gomez aynı şekilde açıklama yaptı ve benim bir kaç arkadaşım da hemen atladı "kesin bu da eşcinsel". Olsa ne olur ayrı bir konu.. Olabilecek en insani yaklaşımı sergiledi diye bu etiketleme nedir ? Öteki'ye dair iyi niyet açıklaması kimi yerlerde inatla bir çıkar söylemine indirgeniyor. İçerisini deştiğinizde mantık odur ki insanoğlu ötekine dair insani bir yaklaşım sergileyemez.. Böyle diyorsa muhakkak ki kendisi de eşcinsel...
Aynı söylemler benim hakkımda da burada dile getirildi. Başka başka yerlerde "Kürt" bu kesin yorumları... Çepniyiz biz.. Oğuz boyudur ve o zamandan bu yana dışa kapalı ve kendi içerisinde birleşmeler yaşandığından dolayı görüp görebileceğin en saf Türk'lerden birisiyim. (Meziyet sanki) De Kürt olsam ne olurdu ki ? Valla seve seve kabul ederdim birisi gelip aslında deden senin Kürt deseydi.. (Bu her an gerçekleşebilir) Keza aslında Finlandiyalısın deseler yine değişen bir şey olmazdı. Bana kalsa çocukluğumu Güney Amerika'ya verirdim gençliğimi de Avrupa'nın kuzeyine..
Burada mesele ötekine dair yorumların algılanış biçimine dair.. İnsana dair söylemlerin içerisine bir çıkar yerleştirilmesidir. Gerizekalılıktır.
Weidenfeller'in Çıkışı.!
Bak bu foto önemlidir işte. Son dönemin Neuer ile beraber en iyi kaleci performansını sergileyen ve an itibari ile yediği gole bakarak ligin en iyi kalecisi (kurtardıkları muazzam.!) olan takımın kaptanı kaleci Weidenfeller takımın golcüsüne çıkışıyor Kaiserslautern maçının sonunda..
Ligin lideri K'lautern'i son saniyede yediği golle yenememiş ve elbette bu durumda kaçırılan goller gündeme geliyor.
Diyorlar ki Dortmund düşüşte.. Skorlar aldatmasın sizi. Puan kaybettiği Stuttgart ya da Schalke maçında Dortmund'un yakaladığı pozisyonların haddi hesabı yok. Hele ki Lewandowski'nin bomboş kaleye kaçırdığı var ki.. İlk devre Dortmund her 8 pozisyonda bir gol atar iken bu devre 11'e çıktı bu sayı.. Misal Hannover koca maç boyu bir pozisyona girer bir gol atar.!
Maç 4-1 olsa ya da üç puanı alsanız kimin neyi kaçırdığından kime ne ? Her şey tolere edilir başarılı bir takımın içerisinde.. Atılamayan goller, zamansız kırmızılar ve her şey. Takımdaşlık da genelde hep başarılı takımların içerisinde dile getirilir ama puan kaybı olduğu vakit olası bir şansızlık dahi kusur olarak görülüp takımın içerisindeki dengeyi her daim bozar..
Lucas Barrios çok önemli bir golcüdür. Dortmund'un ön alanının oyun kurucusudur aslında. İçerisine on numara kaçmış dokuz numara gibidir. Sağında ve solunda oynayanlar kolu bacağı olarak bütünleşir onunla ve fakat geldiği günden bu yana çok şık ve önemli goller atsa da bir dokuz numaraya yakışmayacak goller de kaçırmıştır.
Tam da bu noktada bir kaptana yakışmayan bir davranış biçimidir(?). Haklıdır ya da haksız.. Bu noktada takım bütünlüğünü korumak çok önemlidir. Bu resmin olabilecek en olağan yorumu budur. Bir de diğer taraftan bakalım.
Müller ile Robben saha içerisinde birbirlerine girdiğinde Van Gaal bunu sevdi. Bu aslında futbolcularda olması gereken sorumluluğun yoğunlaştırılmasıdır bir bakıma. Özellikle golcüler konsantrasyon sorunu yaşıyorsa bana göre yeteri kadar sorumluluk duygusuna sahip değildir.. Bu gibi kavgalar takım içerisinde bir yere kadar tolere edilmelidir. İstenilen şeydir. Van Bommel bunların alasını yapar ve ölüsü dahi sıradan futboluna rağmen Milan'a kadar götürür onu. Futbol karakteridir bazen mesele.. Cana'yı analiz edenler mümkün mertebe Van Bommel ile kıyas yaparak ilerlerse daha iyi bir sonuç alabilirler..
Bana sorarsanız yukarıdaki klasik yorumun ötesinde Barrios'a bu itekleme gerekiyordu. O dokuz numaraya ait basit dokunuşların arkasında golcünün içgüdüsü kadar konsantresi vardır arkada.. Takım kaptanı burada da bir nevi sorumluluk alıyor ama öyle ince dokunuşlardır ki çok büyük hata ile afferin sana arasında gidip gelebilir bu davranışın değerlendirmesi. Kaptan burada bu insiyatifi alabilecek olup da doğru zamanlamada ortaya çıkacak olandır. Yine gördüğünüz gibi kaptanlığın efendilikle filan ilgisi de yoktur. Etliye sütlüye karışmayanın kaptan olması kadar anlamsız bir davranış biçimi de yok aslında..
O Foto.!
Fotoğraf Markus Gilliar'a ait ve bu yılın en iyi spor fotoğrafı seçildi. Sven-Simon ödülünü aldı. Dünya kupasında Müller'in ingiltereyi yıkışının resmi.. Gol ve onun sevinci aynı anda gerçekleşiyor ve haliyle aynı kare içerisinde.. Lan bi ayağın yere bassın sonra sevinirsin..
Güzel.
14 Şubat 2011
22.Hafta Bundesliga.!
Skorlar yanıltabilir ama genelde oyunlar konusunda beklediğimi alırım. Alamadığım zamanlar da olur ve bu son üç haftadır Nürnberg'in olağandışı performansı nedeniyle gerçekleşiyor.
Hamburg,Leverkusen ve sonunda evinde çok acil üç puana ihtiyacı olan Stuttgart'ı da yenerek bu devrenin en sürpriz performansını sergiliyor Hecking'in takımı. Belki de önemli ayrıntısı takımın en değerli oyuncusu ve teknik adamın gözbebeği ilkay'ın yokluğunda bu performansı sergiliyor oluşlarıdır.
Leverkusen beklenilen formasyon ile sahada yer almadı ve Ballack'ı yedek soyundurttu. Vidal ve Rolfes'in önünde Renato Augusto ve Sidney Sam ise Frankfurt'un fişini çekti.
Köln-Mainz maçı ortadaydı. Köln baskılı başladı ve golü erken buldu. Mainz dengeyi sağladı ve beraberliği yakaladı. Öyle bir nokta ki burada golü atan maçı da götürüyor. Mainz bir daha o golden sonra kendisine gelemedi..
Bayern tam kadro olduğu zaman karşıdaki rakibin önemi yok derdik ve öyle de oldu. Lakin bu hafta Mainz'e konuk olacaklar. Her bakımdan ilginç bir karşılaşma olacaktır zira aksiyona karşılık vermek her zaman aksiyon yaratmaktan daha kolaydır. Pek çok teknik adam bunun ekmeğini yer. Bakalım bu hafta aksiyon mu yoksa ona göre geliştirilmiş maç planı mı kazanacak ?
Wolfsburg karşısında Hamburg'un kalecisinin burada olması maçı da anlatıyor.
Mertesacker orada ve peki neden ? Hayatta almazdım oraya. Hannover ilk yarı bir kere geldi ve o da gol oldu. Bunları yazar iken sağ taraftaki ekrandan o golü izliyorum.. İki Hannover'li beş bremenliye karşı ve Ya Konan arkasındaki ile beraber önündeki Mertesacker'den öyle kolay kurtuluyor ki.. Beraberlik golünü atsa da Mertesacker kaçan iki puanın sorumlusudur nazarımda zira Bremen ilk devre top göstermedi rakibine..
Schalke zor aldı ama oynayarak aldı. Freiburg'un düşüşü devam ediyor performans olarak.. Magath'a ilaç oldu bu. Ama asıl sınav Valencia..
Yapma Skibbe.!
Skibbe Türkiye macerası sonrası değişti. Genelde ben bunu olumlu anlamda dile getirirdim hep. Teknik adam karakteri deyim yerindeyse agresifleşti. Bugün biraz başka..
Şu an takımının çok ciddi bir skor üretme problemi var. Frankfurt'u seyrederseniz eğer Bayern gibi sahaya yerleşimi bir yana dominant bir futbol karakteri olduğunu görürsünüz ve fakat pozisyon üretimi olağan olsa da gol atamıyorlar..
Bırakın takımın ve ligin ilk devresinin en golcü oyuncusu Gekas'ı üzerine Halil'i de ekleseniz bir Amanitidis etmez forvet değerlendirmesi içerisinde ama Skibbe'nin Frankfurt'a geldiği günden bu yana bu oyuncu ile arası iyi olmadı hiç. Daha gelir gelmez kaptanlığı bu oyuncudan aldı v.s.
Gol atamadığı gibi saha içerisinde olumlu yaptığı eylemler de parmakla sayılacak Halil her maç ilkonbir başlar iken uzun süre sakatlığı sonrası Amanitidis bir türlü formayı alamadı Alman hocanın elinden ve sonunda bence "haklı" olarak isyan bayrağını açtı. Hocasını basın önünde eleştirdi ve Skibbe de kapıya koydu.. Haftalar öncesi de ikisi atışmıştı ve bu da bardağı taşıran son damla oldu..
Oyuncuyu oynatmayarak cezalandırma girişimine ezelden beri karşıyım ben. Performans olarak yeterli olduğu sürece oyuncuya bu şekilde cezayı kim verirse versin hoş bakmıyorum. Mancini ya da Ferguson gibi olacaksınız derim bu konuda. Gerekirse birbirinizi yiyin ama performansa ve takıma ceza kesmeyin. Ne Kalli'nin Lincoln cezası ne Hagi'nin Misimovic tavrı ne de Skibbe'nin Amantidis'i kendisini eleştirdiği için kadro dışı bırakmasını anlamadım.. Hatta Wolfsburg'un penaltı konusunda hata yapsa da para cezasını indirip oynamama cezası vermesini de anlamlı bulmadım..
Diego Tribünde ve Wolfsburg yenildi.. Amanitidis tribünde ve Frankfurt yenildi.. Lincoln ceza aldı Galatasaray ve Bülent neler yaşadı.. Van Gaal ise Ribery ile Robben ile didişir durur ama formayı da verir.. Vermezse de bunun nedeni yeteri kadar iyi olmadığı içindir daha çok.. Öncesinde italyadaki demeçleri nedeniyle Toni'ye ceza verdiği zaman bu daha çok yönetimin baskısı nedeniyle oldu diye de görüş belirtmiştir filan..
Yapma Skibbe.. Şu ortamda ne Fenin ne Gekas seni kurtarır; Amanitidis bir yılı aşkın sakat idi ve fakat performans sorunu yoksa yirmi tane Halil edecek bu oyuncu oynamalıdır..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)