30 Kasım 2012

Sarah Brandner


Ronaldo & Pepe


Pepe ile Ronaldo hakkında türlü türlü geyikler çevrilir. Burada da gördüğünüz gibi Ronaldo'nun kız arkadaşına birisi yamuk yaptı mı Ronaldo hemen Pepe'yi çağırır oyuna..


bazen işler istediği gibi gitmeyebilir. 


 Eski dostlar..

Eden Hazard


Hakkında şu entryi yazdığım zaman aklıma gelmişti. Bojan Krkic'in çok daha iyi bir futbolcu olacağını düşünmüştüm.. Yanıldık diyebiliriz her ne kadar Krkic'den hala o beklediğim çıkışını beklemeye devam etsem de..

FİFA BALLON D'OR 2012


Hangi birisine verseniz, hepsinin mantıklı bir gerekçesi var. 

Bi noktadan sonra Ronaldo'ya üzülmeye başladım. Gerçi kime üzülüyorsun aga, milyon dolar kazanıyor, İrina Shayk mayk filan ama dışarıya o havayı veriyor. Herkese üstten bakan, havasından geçilmeyen Ronaldo figürü yerine sürekli tepki almaktan, nefret edilmekten ve Messi ile yarışmaktan bıkmış başka bir karakter çıkmış sanki..

Bu sefer de Ronaldo alsın da ersin muradına diyorum.. Kim hak etmediğini söyleyebilir ki? Diğer ikisi için de aynı şey geçerli. Avrupa Şampiyona'sı performansı, lig, kupa ve Şampiyonlar Ligi'ni düşndüğünüzde Ronaldo alabilir. 

Alsın artık.. Bir kere verelim de..  Ondan  sonra her sene Messi'ye.. 


29 Kasım 2012

Freiburg mucizesi!


Eğer Bundesligadan bir kulübü örnek alacaksanız  bu dört büyükler hariç takımlar için kesinlikle  Freiburg olmalı. Yine Bundesligada bir mucize varsa eğer bunu Freiburg gerçekleştiriyor.

Gariplerim isyanda.. "Bize oldu mu penaltı çalınır, küçük takımız" diyor ki haklılar.

Bayern maçında penaltı, kırmızı kart derken yıkıldılar ama saha içerisinde dik kaldılar. On kişi kalmalarına rağmen Bayern'e kök söktürdüler. 

Heynckes 10 kişi kalan rakibi karşısına ofansif oyuncu çıkarıp defansif oyuncu koymak durumunda kaldı.

Başa dönelim, mucizeyi Freiburg gerçekleştiriyor.

1991'de Volker Finke geçti takımın başına. 16 yıl kaldı. 2007'de Robin Dutt.. Leverkusen çekip aldı 4 yılın sonunda. Kısa bir Markus Sorg denemesi sonrası şimdi de Christian Streich..  21 yılda 4 teknik direktör! Christian Streich da bu takımın içerisinde 18 yıldır görev yapıyor ve şimdi Ömer Toprak'ları yetiştiren bu altyapı hocası en iyi bildiği işi yapıyor; transfer yapmadan kendi oyuncularını sahaya sürmek!

Bizzat kendilerinin yıldız yaptıkları Pappis Cisse'yi Premier Lig'e sattıktan sonra çıkışa geçtiklerinin altını çizeyim. Geçen sezon Cisse sonrası atılan16 golü 10 farklı oyuncu atmıştı ve üstelik ikinci devre o muazzam çıkışı altyapıdan getirdiği 7 oyuncuyla başarmıştı, isimsiz.. Takım oyununun tanımıdır Freiburg.

Bu sene peki değişen nedir? Sezona 10 yeni altyapı oyuncusuyla giriş yaptılar.  St.Pauli'den Max Kruse, dün işte Mujdza'nın yokluğunda oyuna giren ve 500 bin avroya aldıklarıNorveçli Hedenstandt..Toplamına 1.250 bin avro verdiler ki Cisse'den gelen paranın onda biri bile değil!

Dutt döneminde Bremen'e 6-0 kaybettiğinde bu blogda yıllar önce üzerinde durmuştum. Farklı yenilmek önemli değil, biz futbol oynamak istiyoruz ve gerekirse bunun bedelini de öderiz diyorlardı. Kulüp felsefesi söz konusu. Asla oyun oynamak isteyen taraf olmaktan vazgeçmeyeceğiz demişti Robin Dutt.. İşte güzel olan kısmı burası; Freiburg oynuyor. Rakip ayırt etmeksizin top oynuyor. Düsseldorf'un bu hafta içerisinde Dortmund'dan puan alırken yaptığını hiçbir dönemde bu takım yapmadı, geriye kapanıp beklemedi. Her zaman sahaya oynayan taraf olmak için çıkarlar..  Bunu Wolfsburg, Leverkusen gibi yıldızlarla değil altta yetiştirdiği isimsiz veletlerle yapıyorlar!

Rosenthal ve Kruse Hannover karşısına yoklukta forvet çıktı.ikisi de a ofansif orta saha. 4-4-2 vazgeçilmezleri. Set hücumları inanılmaz etkili. Bu takımı durdurmak istiyorsanız eğer oyuncuları değil sistemi kırmak durumundasınız ve bu çok zor. Hannover karşısında galip gelirken rakibe araya atılan ölümcül paslardan bir tanesine dahi izin vermeyecek şekilde savunma yaptılar. Kapanmadan, oynayarak, önde iki orta saha daha koyup altılı oyun setiyle çalışılmış aksiyonlar..  ve durdurulması aslında diğer takımlardan çok daha  zor..

Bu takım size diyor ki; Şehriniz yeteri kadar büyük olmayabilir. Stadınız küçük.. yıldız alacak paranız belki yok. Sorun değil. Sistem takımı olarak yine de ayakta kalabilirsiniz.. Oyuncu yetiştirebilir ve futbolu saha içerisinde takım olarak oynayarak sizden kat ve kat pahalı yıldızları yine de alt edebilirsiniz. Bahanelere sığınmayın, deneyin oluyor..  yeter ki kulübünüzün başarısızlık halinde dahi vazgeçmeyeceği bir oyun felsefesi, oyun kültürü olsun!

Freiburg her daim oynayan takımdır, rakip kim olursa olsun!


İstatistik - 1



Sizce ülkede yeter miktarda uluslararası düzeyde yeteneklerin olmayışını dert etmesi gereken kurum kimdir? Bununla ilgili çalışmayı kimler yapmak durumundadır.? Fenerbahçe ya da Beşiktaş’ı buna zorlayamazsınız. Bu takımlar Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olmak için gerekirse 11 tane yabancı oynatabilir, hedefleri öncelikli olarak kulübün başarısıdır. Almanya’da da bu böyledir, İspanya’da da. Bu yüzden bu federasyonun sorunudur. Onun atılımlarıyla ancak bir şeyler gerçekleşebilir. Onların da atılımdan anladığı yegane eylem yabancı sayısının arttırılması ya da azaltılması.
Derler ki ligimizdeki yabancı sayısını azaltırsak hedeflerimize daha kısa sürede ulaşırız. Hadi lafı döndürüp dolaştırmayalım, yetenekleri bu şekilde açığa çıkarırız diyorlar.

Bağış abi’den aldığım İstatistik diyor ki;

“Yabancı oyuncu oranının en yüksek olduğu lig İngiltere Premier Lig. Oyuncuların %62.2’si yabancı. Yabancı oranında ilk altıda Portekiz, Almanya ve İtalya da var. Bu oran Türkiye %33.6 ve ligimiz 16. sırada.”

Öncelikle mottomuz şudur: istatistikler uzun etek gibidir, hiçbir şeyi göstermez öküzlük yapıp eteği kaldırmazsan eğer.

Almanya’dan bahsedeyim size. Almanlar 1998 yılında başlattığı ve zamanla geliştirdiği projenin son halkası olarak var olan yeteneklerin takımlarda forma giyebilmesi için kuralları farklı şekilde genişlettiler. Yabancı sayısını uluslar arası rekabette sorun yaşanmaması adına  serbest bırakırken altyapıdan çıkması gereken oyuncu sayısı önce 4’ten 6’ya sonra da 8’e çıkardılar. Bunların 4’ü kendi alt yapında en az üç yıl oynamış olması gerekirken diğer 4’ü de herhangi bir kulübün alt yapısında en az 3 yıl oynamış olması gerekir. Milliyet yok, 21 yaş altı sınırı var sadece. Bunun dışında 24 kişilik kadronun en az 12’si Alman olmak durumunda. Yabancı sayısı serbest..

Daha da önemli olan konu şu ki yabancı sayısının önemi zirve futboluna uygun oyuncunun yaratılmasından sonra düşünülmesi gerekir. Önce arkada bekleyen yeni futbola göre eğitilmiş yeteneklerin olması gerekir. Ve maalasef iş artık yetenekli olmakla bitmediğinden dolayı bunların ehil teknik direktörler tarafından yetiştirilmiş olması gerekiyor. Bak diğer problem çıktı ortaya; teknik adam.. Yani önce teknik adam yetiştireceksiniz.. Bunların da içerisine seçici rolde olduğu yetenek merkezleri oluşturacak ve toplamda seçilenler de eğitilecek.. En son aşama bu yeteneklerin takımda yer bulması, yani yabancı sayısı ile ilgili düzenleme.. 

Bizim fedarasyon buna yönelik en ufak bir çalışma yapmadan yabancı sayısını azaltarak Türk Futbolu'na büyük katkılar yapabileceğini düşünüyor. Her turnuvaya katılan ve en az yarı final oynayan Almanya dahi ülke çağında organizasyon gerçekleştirip "yetenek çıkartma" eylemi gerçekleştirirken Türkiye'nin Futbol Federasyonunun ve halkının yaptığı tek iş; tartışmak... Efendim şu olmuyor da bu olmuyor da.. Eylem yok. Almanya 100 milyon avro yatırdı ve hatta daha da fazla.. Kulüpler bunu yapamaz, Fedarasyonun işidir..

Kendi ligimize özgü diğer problemi de halletmemiz gerekiyor. Yerli futbolcuya mahkum olunduğunda dışarıda 300 bin avroya bulabileceğiniz oyuncunun buradaki fiyatının 5 milyon olması. Bu ve çeşitli nedenlerden dolayı yabancı sayısını serbest bırakıp alt yapıdan çıkan oyuncuların varlığına sert kanunlarla arttırmak çok daha mantıklı. En kötü Almanya gibi toplamda 12 yerli oyuncu bulundurulması da fena değil.

Lakin daha da önemli olan şu ki; eğitim artık yetenek kadar önemli. Hazır futbolcu sayısının azlığı,  var olanların oynama probleminden çok daha önemli bir sorun. Ve aslında bu problemin halledilmesi o kadar kolay ki maddi sorunu olmayan bir fedarasyon varsa eğer...




Zdenak Zeman


İki kelimeyle özetleyeyim durumu: Hastasıyım..

Çok gol yiyor, dengesiz oyun anlayışı vesaire.

İlgilendirmiyor.

Roma'nın maçı varsa misal Pescara ile.. Juve-Milan maçını bırakırım gerekirse. 

Galatasaray o büyük başarıyı elde etmeden önce nasıl oynuyordu hatırlıyor musunuz? Sürekli ileride oyunun hakimi olmasına rağmen sık sık  kontralardan yediği gollerle kötü sonuçlar alıyordu. Oturması zaman aldı.. Bugünkü sonuç futbolunu oynayan Galatasaray'dan "kötü zamanı" dahi daha çekiciydi.. zira bu futbol umut vaadediyor, geleceğe daha güzel baktırıyor. Roma'da da aynı şekilde. Kolay mı bir takıma imza atmak?

Zeman her takıma imzasını atıyor. Pescara ile 42 maçta 90 gol atıp Serie A'ya çıkardı. Daha da önemlisi o Pescara'dan İtalya u21'e beş oyuncu gönderdi.

Van Gaal ile yine misal başarılı olsa dahi Huub Stevens'ı aynı pota içerisinde eritmem. Van Gaal tarzı hocalar bir ülkenin futbol kaderini baştan aşağı değiştirebilir. 

Keza Zeman..

36 yaşındaki Totti'yi diriltiiği gibi 8 maç üst üste gol atarak rekor kıran 20 yaşındaki Erik Lamela..  21 yaşındaki Allessandro Florenzi..

Üstelik çok ama gerçekten çok talihsiz maçlar kaybetti. Yağmur, oynayan takımı vurdu her seferinde. Parma ya da Roma derbisi.. Keza Genoa'da hakem..

Şimdi iki maçtır kazanıyor ve gol yemeden.. Ben onun lige başladığı gibi devam etmesini isterim. Totti-Osvaldo-Lamela hücum seti üretmeye devam etsin, ne kadar yediği ancak bir yıl sonra sorun edilsin.. Mümkünse..

Götze & Ann Kathrin Vida


Sportbild sözleşmesini ele geçirmiş. 2013'de 37 milyona serbestmiş.. İlginç. Keza Hummels için de Bayern atak yapıyor, geri almak istiyor haberleri geliyor. 

Götze büyük yetenek ve oldukça da şanslı. 15 yaşından bu yana yeteneğinin yanı sıra doğru eğitimi alıyor ve en az 10 farklı tenik adamın eğitiminden geçti diyebiliriz. Tek büyük sorun var: Sakatlık.. Eğer bu sakatlıklardan kurtulabilirse dünyanın önde gelen yıldızlarından olur zira daha Haziran ayında 20 yaşına bastı.. 100'e yakın Bundesliga, Avrupa Şampiyonası, Şampiyonlar Ligi..

Dolayısıyla Götze bile genç değil artık.. Genç ve yetenekli futbolu kavramını gözden geçirmekte fayda var.

Leynnnn!


Kadın sadece güzel değil, akıllı ve olabildiğince güzel bir ilişki yaşıyor. Casillas tercihi aslında onun ne olduğuna dair belki de en önemli gösterge. 

Ordan oraya, şurdan buraya değil.. Böylesine yıllara vuran güzel ilişki yaşamaktır mesele.. Öylesine güzel olup da ondan daha güzel kalabilmek/yaşayabilmek..

28 Kasım 2012

Paul McCartney's 'My Valentine'



Müziği boş ver.. o Kadın'ı izle.

Zeka ile güzelliğin birleşiminden nasıl bir sonuç doğarı Tanrı test etmek istemiş olmalı ki Natalie Portman diye bir "şey" var.


Wayne & Kai Rooney


27 Kasım 2012

Budur hayat..








Xabi Alanso ve Nagore Aramburu.. almış çocukları, parka.. Hayat budur, en azından bende geriye kalan tek hedef bu;)

Çok iyi, şapka da bir o kadar güzel olmuş.. 

Nagore Aramburu, Marta Ponsati ve Sara!



Şunu fark ettim ki; Dişa yapısı bozuk, iki diş mesafesinde aralık  olan kadınlar çok daha çekici geliyor. Bazıları gidip estetik operasyonla bunu düzeltiyorlar ki yazık ediyorlar kendilerine.. Konudan bağımsız en sağdaki çok başka..

Mesut ve Başbakan.. Ha bi de Rıdvan Dilmen!




Hadi Başbakan'ın futbol merakı biliniyor. Mesut'u da ziyaret etmiş ya da diğeri onu.. Rıdvan ne alaka diyor insan? Çok doğru bulmuyorum ama bugüne kadar bu sektör içerisinde bana yapılan uyarıları görünce ayakta kalma biçiminin olmazsa olmazı diyorum..

Dn Alvs!


Yasmin Levy - Una Noche Mas



Geçenlerde kendini en çaresiz hissettin an diye bir soruyla karşılaştığımda zihnin karanlık bölgelerinde duran bir anı canlanıverdi birden..  Şu yaşamda onca acı-sızı yaşanmasına rağmen “en çaresiz an” dediğinde 20 küsur yıl önceye döndüğüme ben dahi hayret ettim.

İlkokul 5’te bir kız vardı. Çevresinde bütün arkadaşlarım pervane, ben ise sınıfın ineği, yakın arkadaş modunda ama hepsinden beter aşık.  Onlar gibi dalga geçemiyorum,  olabildiğince de hassasım zaten. Gurur desen.. arkadaşım o benim!

Öyle bir ortam ki ihtimal bile veremiyorum.  Başka bir dünyadandı onlar, gündüzlüler..  Bizler yatılıyız ve okulda anlatılan bütün sosyal olaylardan uzak kalmanın getirisi olarak başka görüyoruz kendimizi.

Aşk sürüp gitti böyle. Üstelik nedendir bilmem çevremdeki veletler de bana geliyor, aramızı yapsana filan diyor. Benim için de iyi oluyor, özel konuları konuşmak için bahane kazanmış oluyorum zira nasıl olsa hepsini reddediyor. Her reddediş, beni sevme ihtimaline bir çentik daha atmak olduğu için acaip de keyif alıyorum. Sanki onları reddetmiyor, bana aşkını ilan ediyor..

Seviyor beni ama arkadaş olarak mı yoksa başka türlü mü onu kestiremiyorum bir türlü.  Biz de koyduk tavrımızı, en yakın arkadaşımızsın dedik ki o dönemin çocuk kafasında bu sınırları aşmak çok zor. 

O dönemin de  ineğiyiz. Hele ki matematik söz konusuysa. Sınıfta filan arada bu mesaj gönderiyor, seninle bir şey konuşacağım diye ve ben her seferinde acayip heyecanlanıyorum.  Başka şeyler söylemesini bekliyorum ama geliyor, şu problem nasıl çözülür, bu nasıl yapılır, şunu gösterir misin..

Buna da şükür diyorum. O zil çalasıya kadar olan 4587 saat gibi gelen sürede kurduğum hayaller de güzel..  Her seferinde ama istisnasız her ders arası birileriyle konuşabilir miyiz diye mesaj gönderdiğinde hep aynı şeyleri hayal ediyorum. Ve fakat tek bilinmeyenli denklemleri anlatmakla son buluyordu hikaye, denklem bir türlü çözülmüyordu. Onun X’ini buldukça bizim X’ler çoğalıyordu.

İlkokul bitti, mezun olduk.

Hazırlık vardı o dönemlerde.. Üç ayrı sınıfa düştük, ben a O ise  c sınıfına. Az görüşür olduk..

Teneffüste top oynarken arkadaşı ile yine mesaj yollamış, benimle bir şey konuşacakmış.  Hayal kurmadım, çıktım yukarıya. Elbiseleri astığımız askılıkların orada,sırtını arkaya yaslamış, tek ayağı havada, ayakkabısı duvara basar şeklinde, başı öne eğik, saçlar dökülmüş yüzüne..  Muazzam bir görüntüydü ve yüzüme bakamıyordu.

-Beni çağırmışssın?

Başı önde, ayakkabısına bakar şeklinde konuşmaya başladı..

-Fil pizza’yı biliyor musun? Cumartesi oraya gelir misin diyecektim beraber bir şeyler yeriz..

2.5 yıl beklemişim bu anı. Fil Pizza neresi mnkym? Hadi onu bulduk.. Cepte kuruş yok.. Hadi onu da bulduk diyelim, iki kere üst üste kaçtığım için yurttan atılma tehlikesi var, nasıl çıkarım bir daha? Ki daha önceden bahsettiğim eski Galatasaraylı ama bugün Akhisar Belediyespor’un teknik direktörü olan Hamza Hamzaoğlu’nu yetiştirmiş adam diye bahsettiğim şöför Emin abi aynı zamanda yurdun içerisinde bekçiden beter durumda bir adam..  Kaçma olayının her şeyden önce garantisi yok, gelirim derim yakalanırım kalırım öyle, cep telefonu v.s. de o dönemde yok ki..

-Gelirim..

Dedim.

Cuma günüydü, iki ders vardı günün bitmesine.. Her şeyi enine boyuna düşündüm, yok arkadaş çıkar yol yok.. 

Kendimi en çaresiz hissettiğim zaman dilimi olarak işte bu iki ders saati geldi aklıma.

Yurttan her şeye rağmen kaçsam dahi garantisi yok. Aslında yatılı okuyorum, iznim yok gibi gerçeği kısaca neden özet geçmem gerektiğinin farkındayım ama bizim için bu mümkün değildi. Biz de onlar gibi her hafta geziyormuşuz gibi palavra sıkıyorum insanlara.. Kaçıp kaçıp tek başına gittiğim sinemalara hikaye yazıyorum.. “arkadaşlarla bi eğlendik bi eğlendik…” Ne arkadaşı? Hepsi mahalleden futbol oynadığım insanlar, sinemayı bilmezler dışarı çıkma özgürlükleri olduğu halde.. Kimisi simitçi, kimisi boyacı geride kalanı da yurtta esir hayatı yaşıyor bizim gibi. Varsa yoksa telli sahada futbol, etüt, futbol, etüt..

Son ders zili çaldığında ona doğru gittim ve dedim ki; Aslı ben gelemem zira çok daha önemli bir işim var.

Ne işi amk..

26 Kasım 2012

Klppp!


Temelde bir yasağa karşı..

Almanya-İsveç maçında açılan bir pankart..   "futbol her şeydir -Eşcinsellik dahil" 

Oldukça güzel.. 


"Fuck You Fedefasyon" diyor kısaca anlatmak gerekirse.. 

 Bundesliga ve 2. Lig futbol takımlarının taraftarları, Almanya Futbol Ligi Birliği’nin (DFL) 12 Aralık’ta alacağı güvenlik önlemleri kararlarını protesto etmek için çeşitli eylemler düzenliyorlar.  Geçtiğimiz haftalarda 12 dakika ve 12 saniye susma eylemi v.s. Bu daha da öncesinden yine Union Berlin taraftarlarının bir pankartı, konu aynı. Fedarasyona ufak bir göndermede bulunuyorlar.. Tüm bu itirazlar ise Pyrotechnik'in yasaklanacak olmasına.. nedir bu derseniz eğer bir örnekle açıklayayım.


Bu ve benzeri durmlar artık statlarda olamayacak.. "Sprengstoffgesetz" (patlayıcı madde yasası)  yasasına aykırı bu durum diyorlar taraftarlara ve aslında haklılar. zira ölüm tehlikesi söz konusu..

Onların verdiği cevap ise oldukça ilginç..

"..yasalardan bahsedeceksek eğer sonuçta bu ülkede eşcinsellik de uzunca bir dönem yasaktı ama bugün Kulüpler Birliği ve Fedarasyon eşcinselliğe karşı olan önyargıları yok etmek istiyorlar. Yasalar önemli değil" diyorlar ve en son cümlesi ise şu:

"Her şey bir yana temelde bir yasağa karşı tepki koymak, güzel bir şey"

Alianz Arena'ya eylem!



Hafta içi Bundesliga oynanıyor ve 15.haftada ise Bayern Münih ile Dortmund kapışacak.. Öncesinde ise Dortmundlular Arena'nın VIP localarına gidip Dortmund amblemini yapıştırıyorlar. Bir de bunu gazetelerden anlatıyor.. "Statları tanıyan insanlar kolay bir şekilde içeriye girileceğini bilirler " diyorlar ama yine de sırlarını açık etmiyor, nasıl girdikleri muamma..

Cumartesi günü Dortmund-Bayern maçı oldukça keyifli geçecek..


Jerome Boateng


;)

Mesut


Empati


R’leri söyleyemeyen Özdemir Asaf, bir gün taksiye biner. Taksici: “Buyyun Neyeye” der.
Taksici de R’leri söyleyemeyen birisidir.
Özdemir Asaf, “Kayaköy” derse, taksicinin kendisiyle alay ettiğini sanacağı için, “Eminönü” der. Karaköy’de inmesi gereken Özdemir Asaf, Eminönün’de iner ve Karaköy’e yürür.

Keep Calm and..



Kulüpleri bir cümleyle tanımlamış.. Man U'ya hakem göndermesi, Bayern'e finalleri kaybetmesi üzerinden geyik çevrilmiş v.s. güzel olmuş!

25 Kasım 2012

Xavi-Puyol


Bir zamanlar..

Nsrddn Hoca!


Birazdan bir akrabamı ziyaret etmek için evden çıkıp karşıya geçeceğim. Uzak bir akraba olsa da benim için oldukça değerli bir insan.

Nasreddin Hoca çocuk kitapları almıştı bana, naylon futbol topunun yanı sıra..

İlkokul 1 ya da 2'ydi. zira Fatih Kolleji'nde bizi ziyarete gelmişti ve ben o okulda sadece bu iki sınıfı okumuştum.  Tam zamanını hatırlamıyorum.

Yatılı okuyorduk..

Bir gün ansızın birisi geldi. Santralden ablamla benim ismim çağrıldığında heyecanlanmıştık, ziyaretçiniz var diyordu o garip ses..  Aman allahım, ne mutluluktu öyle? İnsanoğlu kendisini birisi ziyarete geldi diye hava atar mı? Yanımdakilere yukarıdan bakıyordum santrale doğru giderken.  Yatılı okuyan bizlere herhangi birisinin ziyaretçi olarak gelmesi çok ciddi bir güç veriyordu. Nedenlerine daha sonra..

Ben dıdının dıdının dıdısının dıdısıyım diyerek kendisini tanıttı. Köyden okuyan adam az çıkardı, o da onlardan birisi olduğu için ismini çok iyi biliyorduk.  Lakin ilk defa tanıştık.  Bizler iki kardeş işte.. 7 ve 8 yaşlarında.. Ziyarete gelmiş ki kendisi İstanbul'da okuyordu..

Annemin dayısı vardı ki İzmir'de bir okula gönderilmemizin nedeniydi kendisi. İzmir'in sayılı zenginlerinden olan bir adam. Lakin İzmir'de geçirilen 13 yıllık yurt hayatı içerisinde bırakın bizi ziyaret etmesini evinde dahi bir gün kalmış değiliz.

Bu abi geldi. Bizi her şeyden önce dışarı çıkardı, büyük bir olaydı bizim için. Parka götürdü ablamla beni. Dönüşte Nasreddin hoca kitaplarıyla beraber naylondan futbol toplarından aldı. Yurda dönüşümüz muhteşemdi, havamız bin beş yüz..

Hiç unutur muyum?

Şimdi yaklaşık bilmem kaç yıl sonra çağırdı, gidiyoruz.

Şunu demek istiyorum size: Çocukların 6 ya da 7 yaşında olması sıklıkla büyük yanılgılara yol açar. gereğinden fazla küçümsenir. 30 küsur yıllık hayatın içerisinde bilmem kaç yıl sonra şu anı unutmam mümkün değilse o  zaman siz de çocuklara karşı yaklaşımınızda dikkat edin ve aslında  karşınızda çocuk yok..

Imany - you will never know