30 Eylül 2011

Dede & Nuri



Dede 13 yılın sonunda Dortmund'u geride bırakırken gözyaşlarını tutamıyor ve onu Nuri dahi teselli edemiyor.. Çok güzel adamdır, parasının yarısını almaktan bile vazgeçmişti burada kalmak için ama gitmek durumunda kaldı. Şimdi bu "paracı" olmayan duygusal adam Es-es için ter döküyor. Tecrübesi-adamlığı yeter..

Schweini & Sarah







Bir şeyler değişmiş Sarah ablamızda ama hadi bakalım diyoruz.. Güzelleşmiş mi yoksa zaten güzeldi daha ne olsun mu çözemedim. Schweinteiger ve sevgilisi Sarah Fenerbahçe basketbol takımı ile yapılan hazırlık maçında boy gösterdi.

Bayern basketbol takımı bu sene birinci lige çıktı ve geliyor arkadaşlar.. Neden biliyor musunuz?


Bu maçta da yalnız bırakmadığı gibi Höness Bayern'in basketboluna da tam anlamıyla el atmış durumda.Çok çok yakındır bu takımın Avrupa'da zirveye oynayacak olması..

29 Eylül 2011

Huub Stevens Schalke'de!



Hem Schalke hem de Hamburg teknik adamsız kaldı. Kimisi görevi bırakmak durumunda kaldı kimisi de performansından memnun olmadı ama her ikisi de bu adama yöneldi. Bu doğal bir sonuç zira Stevens bundesligada özellikle bu iki kulup adına muazzam başarılara imza atmış nadir başarılı hollandalı hocalar arasında diğerlerinden sıyrılmıştır. Seçimi Schalke adına oldu zira bu takım için Stevens'in anlamı daha fazladır, daha büyüktür.

Schalke taraftarlarının geçtiğimiz yüz yılın en iyi "Schalke teknik direktörü" olarak kutsadıkları Huub Stevens geri döndü. Schalke'nin bu adama bakışı başkadır, içeriği de kulubün geçmişinde saklıdır.

Bugün stadı, oyuncuları ve başarılarıyla Almanya'nın Bayern sonrası büyük takım sınıflandırmasının içerisinde yer alan dört beş takımdan birisi olsa da Schalke'de aslında Stevens öncesi durum çok başkaydı. Hitler zamanı yükselişe geçmiş olan kulup seksenli yılların asansör takımlarından birisiydi sadece..

SaisonLigaPlatz
1981/822. Bundesliga1
1982/83Bundesliga16
1983/842. Bundesliga2
1984/85Bundesliga8
1985/86Bundesliga10
1986/87Bundesliga13
1987/88Bundesliga18
1988/892. Bundesliga12
1989/902. Bundesliga5
1990/912. Bundesliga1
1991/92Bundesliga11
1992/93Bundesliga10
1993/94Bundesliga14
1994/95Bundesliga11
1995/96Bundesliga3
1996/97Bundesliga12

Schalke 1980 yılında 2.Bundesligaya düştü. 1980 ile 1990 yılları arasında tam beş kez ikinci Bundesligaya düşen-çıkan kulup 1996 yılına kadar Bundesliga sezon sonu tabelasında tek rakamlı bir sıralamanın içerisinde bulunamadı. Sadece UEFA kupası sezonunun öncesinde UEFA kupasına katılabilecek konumu elde edebildi. Sözün özü şudur ki Stevens ile 1996 sezonunda UEFA kupası maçlarına çıkıldığında atılan gol 19 yıl sonra Schalke adına Avrupa kupasında atılmış ilk gol oluyordu.

Stevens bir kulubün kaderini değiştiren, sınıfını farklılaştıran teknik direktör konumunda farklı bir statüye oturtuldu. Yalnız değildi. 1993 yılında ikinci kez menajerliğe getirilen ve bu ülkede Uli Höness karizmasına birazcıcık olsun yaklaşabilen Rudi Assauer'in katkısı da unutulmazdır. Bana sorarsanız Schalke'nin yukarıdaki tabeladaki görüntüsünü değiştiren ana etken Rudi Assauer'in menajer olarak o bölgeye ikinci kez gelip yerleşmesidir ve hatta onun "başkanlığa" oynayıp o pozisyondan ayrılışı sonrası da kulubü sportif açıdan geriletmiştir. Andreas Müller'in gelişi, Slomka'nın gönderilişi,Rutten ile yedincilikler derken Magath'a kulubün anahtarını teslim edişe kadar giden bir çöküş hikayesi..


O dönemin UEFA kupasını Schalkeliler kadar bizler de çok iyi hatırlarız. Hami'nin müthiş bir performans ortaya koyduğu 3-3'lük maçı hatırlamayan var mıdır? Sonrasında Assauer'ın ısrar eder ve Hami Trabzonspor'dan Schalke'ye transfer olur. İşte o Hami'nin isyan ettiği, beni oynatmıyor haksızlık yapıyor dediği teknik direktör de Stevens'dir.

UEFA Kupasında Beşiktaş'ın 3.Turda elendiği Valencia'yı da eleyen Schalke'nin İnter eşleşmeleri efsanedir. Şöyle ki burada Schalke 1-0 yenerek gittiği deplasmanın son dakikalarında Korkunç İvan'ın golüyle 1-0 yenik düşer ve penaltılara kalır. Ki o penaltıları Flying Dutchman çok güzel bir şekilde işlemiştir ama bir noktanın da ben altını çizeyim. Lehmann bu penaltı atışları esnasında Aaron Winter'e topu verir iken psikolojik olarak oyuncuyu bitirecek söylem içerisinde giriyor. Lehman Aaron Winter'e topu "Ben tam ortada olacağım tam ortada" diyerek veriyor. Sonuç ? Winter tam ortada olan Lehmann'a tam köşeye daha köşeye atmak için çabalar iken auta atıyor ve penaltı kaçıyor.. Akabinde bir sene sonra bir daha UEFA kupasında eşleşiyor Ronaldo'lu İnter ile Stevens'in Schalke'si.. İlk maçta Ronaldo'nun muhteşem golüyle öne geçip maçı kapatan İnter daha sonra bu sefer Schalke'nin son saniye golüyle maçı uzatmalara götürüyor.. İki sene üst üste İnter ile iki eleme maçı oynayan Schalke'nin skorlarının aynı olması bir yana birinde İnter diğerinde Schalke golü son saniyede bularak her iki maçı da uzatmaya götürüyor. Bir farklılık ikincisinde Ronaldo'lu İnter hepimizin yakından tanıdığı Taribo West'in golüyle maçı penaltılara götürmüyor.. İkinci İnter performansı biraz da Ronaldo'yu hatırlamak üzere tekrar izlenmelidir.



Schalke'de en uzun süre görev yapmış ve geçtiğimiz yüz yılın hocası olarak ödüllendiriltikten sonra Berlin'e geçiş yapar. Burada da kötü başlangıç yapmasına rağmen Berlin'i beşinci yapar ve UEFA kupasına katılım gösterecek başarıyı elde eder. İkinci sezonuna daha da kötü başlayınca Aralık'ta gönderilir.

Bir sonraki durağı ve puan ortalaması açısından en iyi olduğu Köln dönemi başlar. Burada Köln ikinci Bundesligadadır ve Podolski'nin gol kralı olup ikinci Bundesligadan milli takımı dahi ziyaret ettiği önemli sezon da burasıdır. Köln Stevens yönetimi altında ligi lider bitirip birinci Bundesligaya çıkar.. Sonrasında Roda'da ortalama performans gösterse de Schalke kadar olmasa da bir diğer önemli başarısını 2007 Şubat ayında Thomas Doll'un kovulması sonrası Hamburg'un başına geçince yaşar..

Takımı sonuncu sıradan alıp sezon sonunda intertoto üzerinden UEFA kupasına götürür ki müthiş bir 15 maç çıkararak sezonu tamamlar. Bir diğer sezon da oldukça başarılı olsa da Karısı ağır hastadır. Eindhoven hastanesinde tedavi gördüğü için PSV'nin teklifini kabul etmek zorunda kalır. Unutulmaz olan hem Stevens'in hem de Hamburgluların birbirlerine vedasıdır. Hamburg Karlsruhe'yi 7-0 yenerek tarihin en farklı ikinci skorunu elde ederek teknik adam veda eder iken karısının durumu nedeniyle Hamburg'u PSV'den çok daha iyi bir teklif vermesine rağmen bırakmak zorunda kalan Stevens'a bir destek de kendisinin bıraktığı taraftarlardan gelir.. Karısı için gitmek zorunda kalan adam ağlayarak veda eder ama taraftarın açtığı pankart..


"Sevgi/aşk her şey para hiçbir şeydir! Teşekürler Huub!"

Huub Stevens'ın buradaki bir başka adı 1-0'cı hocadır. Diğer pek çok Hollandalı hoca gibi ofansif bir anlayışı benimsemez belki ama taktik disipline çok fazla önem atfeder ve bu şekilde başarılı olabilmiştir Bundesligada. Van Gaal gelesiye kadar şampiyonluğa en çok yaklaşabilen ve belki de Van Gaal öncesinde başarılı olabilmiş tek "hollandalı" olarak kendisini misal geçen yüzyılın en iyi teknik direktörü seçilmiş Rinus Michels'in de içerisinde bulunduğu Bundesligada çalışmış hollandalı hocalardan ayırır. Defansı sağlam olan takımın kazanacağına inanır ve en azından her daim yenilmesi zor takımlar yaratmıştır.

Şimdi Schalke'de.. hayırlı, uğurlu..

28 Eylül 2011

Tevez giremez Dzeko çıkar..



Tevez ikinci yarı oyuna girmeyi reddedi ki oyunun çehresini değiştirebilecek nitelikte bir oyuncu olması bir yana buna zamanı dahi vardı. Gerçi 60 kusur maçta 40 gol atan adam nasıl yedek beklemek zorunda kalır asıl soru budur. Keza Dzeko,Tevez yetmezmiş gibi Aguero transferi..

Mancini'ye de hak veriyorum. Böyle bir kadroda kimi yedek oturtabilirsiniz ki? Tevez'i bırakın Dzeko da çıkarken tepkisini gösterdi.

Çift forvet oynamak "zorunda" bırakıyor bu kadro seni..Şu maçı bu yüzden kaybetti desek yeridir.

Mancini, bir daha benim takımımda Tevez forma giyemez dedi ama sonrasında bu kararı tek başına alamayacağını da belirtti. İşin Türkçesi şudur ki Tevez'i kadro dışı bırakmaya tek başına gücü yetmez, o oyuncu da kadro dışı kolay kolay kalmaz. Hali hazırda gitmek isteyen arıza futbolcuya da gün doğdu.

"Kendimi iyi hissetmediğim için oynamak istemedim. Geçen sene gol kralı olmama rağmen antrenörümün güvenini kazanamadım ve sadece bu maç için değil tüm sezon için geçerli" demiş Tevez.

Dzeko'nun çıkarken ki tepkisine ise Mancini;

" Böyle bir davranışa son kez tolerans gösteriyorum. Kötü oynadı ve aslında memnun olmayan ben olmam gerekir o değil.."

İşi zor.. gerçekten zor ama böyle olacağı belli değil midir? Dzeko postunun yorumuna şunu yazmıştık

"On numara golcü yahu. Yalnız ileride onu sorunlar bekler, bu kadro elbet onu da yedek bırakır ve Dzeko bunu nasıl halleder orası merak konusu işte. Değişik bir adam:) "

Kadro istikrarı kadar "dengeli" bir kadro kurmak da önemlidir.

27 Eylül 2011

Ribery çıkar Robben girer..



Robben sakatlandı. Uzunca bir süre forma giyemedi ama döndüğünde de takım çok güzel form tutmuştu. Hem Leverkusen hem de bu maçta kadroyu bozmadı Heynckes ve Robben'i yedek oturttu. Robben gibi bir futbolcu doksanda oyuna giriyor ve girişi de bu şekilde..

Bayern 10 maçtır gol yemiyor ama daha da önemlisi maçlarını öyle rahat kazanıyor ki inanılmaz.. Özellikle savunma stratejisi kalesinde gol değil pozisyon gördürmüyor. Şu an Avrupa'nın en formda takımlarından.. Daha ayrıntılı daha sonra..

Ömer Toprak Türkiye'yi Seçti!




Ömer sonunda kararını verdi ve Türkiye adına oynayacağını açıkladı. Sevindirici bir haber zira ben Almanların aksine bu tarafın gutbeçi yatırımını daha çok defans ve kaleci ya da kabaca taktiksel gelişimin yetenekten daha önemli olduğu savunmaya yapılması gerektiğini söylüyorum çok uzun zamandır.. Özellikle Serdar Taşçı'ya buradan çok seslendik ama onunla röportaj yapan arkadaşın bahsettiği üzere Alman tarafının ilgisinin burasıyla o dönem kıyaslanamayacak derecede farklı olduğunu ve seçiminde bunun etkili olduğunu belirtmişti. İşler değişti zira Hiddink, Okan Buruk ve Erdal Keser bu oyuncu için inanılmaz mücadele etti ve sonucunu aldı.. Peki bu mudur sadece seçimini etkileyen ?

Değil.

Vatan-millet, derinlerde bir yerde Türk olduğunun hissiyatı mı ?

Yine değil.

İlkay ile farkı yok. İlkay da Ömer de sonuna kadar Almanya'nın alacağı tavrı bekledi.Löw Dortmund'a transferi sonrası İlkay'a çok fazla ilgi gösterir iken Ömer ile ilgilenmedi. Dahası şu durumda Ömer'in Almanya'yı seçmesi saçmalık olurdu zira Hummels, Mertesacker ve hatta daha Westermann gibi birden fazla onun çok çok önünde olan rakibi olduğu noktada bırakın as kadroyu Alman milli formasını görmesi dahi en az on yıl görmesi çok zordu. Bu kesinlikle bir eleştiri değil zira bir, iki değil artık gurbetçilerin konumu daha çok bu.

2.5 yıl önce şurada işlemiştik biz Ömer'i. Resmen yalvardık şu çocuğu gündeme alın, formayı kazandırın diye ve geç de olsa sonuç alındı.

Bu yazının sonrasında çok ağır Go-kart kazası geçirdi.



Bu kazadan sonra futbol oynaması dahi mucize iken bugün geldiği nokta çok iyi. Lakin ben onun kaza sonrası performansından tam anlamıyla memnun olamadım. Sadece son maçlarda özellikle oyun kurma konusunda ivmesini yükseltti ve Hummels seviyesi olmasa da 4 tane Gökhan Zan ve Servet Çetin edecek konumda. Yine de hatalar yapıyor, istikrarı yok.. Leverkusen'in Köln'e yenildiği maçta dahi onun hataları işlenildi. Yaşı genç ve zamanla kendisini bulur iken eğitici bir kulubün içerisinde yer alması gelecek ve onun gelişimi adına çok çok önemli.

Eskiden hem Türk hem de Alman vatandaşlığına sahipti. Bugün benim bildiğim(yanılabilirim) sadece Alman vatadanşlığı var ama bu sorun değil kısa sürede halledilebilir mesele.. Sadece bir sonraki maçımızda yer alması mümkün olması için bu işlemleri hızlı bir şekilde halletmesi gerekebilir.

Hiçbir şey verememiş bir teknik direktör olarak Hiddink algısı yaratılmaya çabalansa da tek başına bu "gurbetçi" mücadelesi takdiri hak ediyor. Uzuuun yıllar bu oyuncudan yararlanır iken gelecek kuşaklara en azından biz Hiddink'in diğerleri gibi "ayağına gitmem" "onun bize yalvarması gerekir" söylemlerinden uzaklaşıp olması gerektiği gibi hak ettiği ilgiyi göstererek kazandırdığı bu oyuncuları biz hatırlatacağız..

Hiddink bu ilgiyi gösterdi zira çok iyi biliyor ki puan puana gittiği Dünya Kupası elemelerinde rakibi Almanya'nı Mesut hamlesi Rusya'daki Almanya maçının sonucunu belirlemiş ve bir Ülkenin belki de futbol geleceğini derinden etkilemiştir. O gün Almanya Mesut'u almasa ofsayt golle yenerek DK'larına gidebilme hakkını kazanamayabilirdi ya da Rusya futbolu belki bugün iki adım daha ötede olurdu..

Ömer Toprak hem kendisi hem de bizim adımıza "doğru" kararı vermiştir, maalasef Mesut'unki kadar "doğru" bu seçim.

Galatasaray - Eskişehir!



Maçın kalite düzeyi çok düşüktü. Vasat bir maç oldu. İki takım da yer yer oynatmamayı başararak alkışları hak eder iken herhangi birisinin oyun oynama konusunda başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Ancak birinin diğerine daha az pozisyon verdiğinden ya da diğerinin ötekine daha iyi bastığını dile getirebiliriz. İlk yarım saatte Eskişehir başarılı olur iken Kamara'nın yanlış seçimleri ve çaba sarfetmesine rağmen etkisiz oyunu nedeniyle skora ulaşmakta başarılı olamadı. Oyun kurma konusunda her iki takımda da sorunlar vardı ve her iki takımın sorunu birbirlerinden farklıydı..

Skibbe'nin ilk yarım saati oynamaktan ziyade oynatmamak üzerine geliştirdiği stratejinin kısmen başarılı olduğu bir zaman dilimiydi. Rakibinin oyun kurucularına yakın markaj yaptırıp stoperlerine oyun kurdurtmak zorunda bırakınca Galatasaray dağınık bir görüntü çizdi, topa sahip olamadı ve fakat buradaki temel sorun Es-es'in bu dönemde organize olamaması, top tutamamasıdır ki maç boyunca organize gelişen atağını izleyemedik desek yeridir. Kaptığı toplarla Beşiktaş maçında olduğu gibi kenarlara yüklenip etkili ataklar gerçekleştiremedi. Burada Kazım'ın kendisinden beklenilmeyecek derecede iyi savunma yaptığını Melo'nun insan üstü çabasını da etki ettiğini unutmamak gerekir.

Ben Skibbe kötü başlar sezona derken henüz onun imzasını taşıyan bir oyun olmadığının altını çizmek istemiştim. Belki puanlar aldı ya da bireysel yeteneklerin kazandırdığı maçlar oldu ve fakat tam anlamıyla Skibbe imzası olabilmesi için minumum 3 haftaya daha ihtiyacı var. Aslında tersi olurdu. Misal Frankfurt topa sahip olur, organize pek çok atak geliştirir ama skor alamazdı, burada ise en azından bu maça kadar tersi oldu. Dağınıklar.. Dahası bu takımın basit oynama konusunda bu kadar sorun yaşamasını anlamak da mümkün değil. Çalım atabiliyorsunuz, yeteneklisiniz de yeri ve zamanı var bunların. Kenarlarda atılan ya da atılamayan çalımlardan ziyade orta sahada oyun kurma aşamasında stoperin dahi basit olan pası vermekten kaçınmasını anlamak mümkün değil. Galatasaray orta sahasının baskısını da yediği vakit topa sahip olmaktan vazgeçmek zorunda kaldılar. Saha içi disiplini sağlaması gerekir hocanın zira Frankfurt'un aksine elinde "yetenek" açısından doyurucu bir kadro var. Ben geleceğini parlak görüyorum ama biraz daha zaman gerekir zira bu henüz Skibbe takımı değildir. Onun hayran bıraktıracak eğitimsel yanını ortaya çıkarıp atağın başlangıç aşamasından yerleşime kadar çok şeyi değiştirecektir. Kadro istikrarı ve çalışmayla ilerleyen zamanlarda bu yetenekleri çok daha işlerlik kazandırıp puanlar toplayacaktır. Şehir efsanelerine kulak asmayın, puan işi başkadır ama Skibbe kötü başlar arkadaşlar.. Hala da iyi değil ama olacak. Sonradan kötü olan takım Skibbe'den bağımsız Daum'dan,Labbadia'ya kadar Leverkusen'dir. Frankfurt'da bir buçuk yıl boyunca istikrarlı bir oyun ortaya koydu ve sekiz maçlık golsüzlük serisine çözüm bulamayınca gönderildi ki bu takımın başına geçtiğinden bir buçuk yıl sonrayan tekabül eder.. Galatasaray'da da başlangıcını saymazsak tökezlediği ilk yerde gönderildi ki 8 ay bile olmamıştı takımın başına geçeli..

Galatasaray'a gelirsek..

Riera-Kazım-Elmander üçlüsünün maç-gol oranı nedir bakmak gerekir. Bu kadronun bu şekliyle skor üretmesi çok zor ki gelen iki gol de duran top ve karambol.. Başka türlüsü de mümkün değildi. Belki Riera'nın her sekiz maçta bir attığı gole denk gelmek.. Skorer oyuncu sorunu olduğu gibi derinlemesine gol ile burun buruna getirecek pasların sahibi ofansif oyuncu eksikliği de en azından takım içi uyumun olmadığı şu zamanda çekiliyor. Klasik on numarayı dıştalamanın yolu orta saha ve beklerle oluşturulan bütünlük ve burada sağlanılan otomatizasyon sonucu sahanın her yerinden hücum edebilmektir. Bu kadro her şeye rağmen minimalist başarılarla (1-0, 2-1) ilerleyebilir ama fazlasını bize şimdilik sunmuyor. Baskı kurup savunma konusunda gelişim kat eder ve daha da iyi savunma yapabileceğinin sinyallerini verir iken hızlı bir şekilde hücuma geçme ya da organizeve "etkili" atakların oluşacağına dair bir umudumuz çok fazla yok.

Bu sistem içerisinde Terim iki kahraman çıkarmak zorundadır. Eboue-Engin Baytar ikilisinden birisi ile Elmander-Sercan'dan yine birisi. Her ikisine de ihtiyacı var. Bu dört oyuncudan ikisi çok farklı bir dönüşüm sergilemeli ki tüm bu emek ve çaba gollerle buluşsun, takım tek tek bireylerin toplamından daha fazla ses getirecek bir bütüne sahip olsun..

Melo ve Ujfalusi en iyi iki transfer. Ujfalusi'yi stoperden almak tandeme dinamit yerleştirmektir. Şansızlıklar olsa dahi Muslera da keza iyi seçim. Eboue'nin de bek yerine orta sahada kilit rol oynayacağını düşünüyorum. Tek tek baktığımızda çok büyük yanlış yapılmasa da sisteme dair gerekli futbolcunun alınmamasından bahsedebiliriz. Hemen herkes 4-4-2 diyor ama nasıl bir 4-4-2 konusu burada çok fazla konuşulmuyor. İki defansif orta sahalı sağlam kenarlı çift forvet ? Bir on numara bir kesici ile baklava 4-4-2? Kazım-Riera-Baros'lu üçlü hücum ya da 4-3-3 ?

Temel sorun şu: Modern futbol orta sahada kazanılır ve klasik 4-4-2 güçlü rakipler karşısında orta sahada kontraya bel bağlayarak maçı kazanma umudunuz yoksa maçın kaybedilmesine neden oluyor.. 4-1-4-1 ya da kısaca 4-5-1'in her türllü varyasyonu makbüldür. Kilit oyuncu olan, yer yer çift forvete ve bazen de beşli orta sahaya takımı döndürecek iki yönlü ön forvet-orta saha oyuncusunun olmamasıdır sorun. Selçuk yer yer geriden on numaralık sürpriz paslar çıkartacak olsa da hem Melo'nun hem de Selçuk'un önünde Eboue ya da Engin Baytar'dan on numara performans takımın geleceğini belirler. Diğer sorun ise takımın gol yükünü çekecek oyuncunun belirlenmesi. Terim'in sisteminde Sercan'ın bu rolü benimsemesi çok zor o daha çok Riera ve Kazım'ı yedekleyecek ve iyi olursa da onlardan formayı kapacak.. Merkez forvet için iki aday var: Baros ve Elmander.. Bu da daha çok kenarların nasıl olacağıyla ilintilidir. Kazım ve Riera olduğu vakit sanırım en iyi seçenek Elmander gibi duruyor.. Takımın omurgası Muslera-Ujfalusi-Melo-Selçuk-Elmander olacak gibi..

Her iki takıma da biraz daha zaman. Oynadıkça iyileşecektir..

Yalnız toplama takım gibi hemen hepsinin birbirleriyle yaptığı maç sayısını düşünerek değerlendirme yapmak çok daha mantıklı. Zira Fenerbahçe ne yaşarsa yaşasın birlikte oynamışlığın meyvelerini yiyor diğerleri gibi. GS çok yeni bir takım, zaman tanınmalı..

Çok bekledim bu maçı ve fakat umduğumu bulamadım. Umuyorum ki ikinci devre daha hazır takımların daha çok oyun daha az faul olduğu güzel bir karşılaşma olacaktır. Galatasaray için üç puan özellikle yönetim içerisindeki Terim muhalefetine "azıcık susun da işimizi yapalım" mesajını vermesi açısından önemliydi.. Es-es ise beş hafta içerisinde "Beşiktaş-GS-Trabzon" ile oynuyor ve buradan çıktıktan sonra daha iyi bir yola gireceği kesin..

26 Eylül 2011

Breno Tutuklandı!



Bayern'in Brezilyalı defans oyuncusu Breno'nun geçen hafta içerisinde villası yandı. Akabinde Breno kendi villasını kundaklama şüphesiyle tutuklandı. Delilleri karartma ve kaçma riski nedeniyle tutuklandığı açıklanınca Höness delirdi. Pasaportu yandığı için olmayan ve Almanca bilmeyen bir adam nasıl kaçacak ve delilleri karaktacak diyerek savcıyı topa tutuyor ama bu olay bana geçmişte unutamadığım bir anıyı hatırlattı.

Yazları geliyordum Almanya'ya.. Solingen olaylarının çok fazla konuşulduğu ve Nazilerin Türklerin evini yaktığı dönemdi. Annemin iş arkadaşının bizim minik kasabamızda evi kundaklanmıştı. Naziler dedik.. Tepki bir anda büyüdü 5-6 bin nüfusu olan o şirin kasabamızda..

Eylem yaptık. Bayrağını alan geldi ama toplamda çok fazla Türk yoktu. Almanların çoğunluk olduğu olayı protesto eden bir yürüyüş düzenledik.. Unutulmazdı o ana caddedeki yürüyüş..Her yerde tepkimizi dile getirdik v.s.

..sonra anlaşıldı ki annemin iş arkadaşı olarak beynimde kazılı olan aile kendi evini yakmıştı sigortadan para almak adına.. Devlet karı-koca'yı bir hafta içeride tuttu ama ispatlayamadığı için üzerine bir de içeride tuttuğu gün başına ceza ödedi. Bu ailenin 3.kez evi yanıyormuş ve dahası biz annemin arkadaşlığı nedeniyle işin içyüzünü öğrenmiştik zira Annem'e söylenilmişti gerçek: Kendi evini maddi olarak zor durumda kaldığı için yakmıştı v.s.

90'lı yılllarda beni çok fazla etkileyen olaylardan birisidir.

Breno meselesinin iç yüzünü ise BirGün'e yazılan yazıda işledik.. Bu hafta Salı günü..

19 Aralık 1998!



Bakın bu Alman futbolunun tarihi anlarından birisidir. Maalasef tüm aramalarım sonucunda videosuna ulaşamadım..

Tarih 19 Aralık 1998..

Ralf Rangnick diye bir adam çıkıyor piyasaya.. Futbolculuk geçmişi yok ya, kimse tanımıyor. Amatör kulupleri bölgesel ligden alıp ikinci bazen de birinci Bundesligaya çıkarıyor.. O dönem ikinci Bundesligaya çıkardığı ilk senesinde lider durumdaki SSV Ulm 1846'nın hocası. Aynı zamanda Almanya kupasında da finale gelince biraz farklı bir sistem oynattığı ortaya çıkıyor. En azından Almanya içerisinde bu böyle..

Nedir o diye sorulunca o da anlatıyor işte..

Liberosuz, modern alan savunması yapan dörtlü savunma.. Milyonlarca insana taktik tahtasında bunun ne olduğunu ayrıntılarıyla anlatıyor ve o günden bu yana isminin yanına "Profesör" etiketi iliştiriliyor. Futbol Profesörü.. Bu güzel anlatımdan sadece 4 yıl sonra Almanya ilk defa 2002 Dünya kupasında liberosuz dörtlü savunma ile maçlarını oynuyor. Çok yakında bu futbol devrimcisinin geniş bir portresi burada olacaktır.

Prinz!



Galatasaray'a gelecekti neden biliyor musunuz? Sorunu ne antrenörü ne de taraftar.. Sportif Direktör Volker Finke!

Adam çok önemli derbi olan Leverkusen deplasmanında ve aynı zamanda bu hafta güçlü Hoffenheim karşısında alınan galibiyetin baş mimarı oluyor, hocası "O takımın en iyisi.. belki de ligin" diyerek hakkını veriyor ve peki Finke ne diyor ?

-Çok iyi ama sorunu var, istikrarlı değil. 26 yaşında onca milli maça rağmen bir çizgisi yok ve onun istikrara ihtiyacı var..

Poldi durur mu ? Yapıştırmış cevabı..

"Benim istikrarlı olmam için kulubün istikrarlı bir şekilde yönetilmeye ihtiyacı var.."

Helal olsun.. Skorer adamdır bu.. Performansı sadece attığı ya da attırdığı gollerle ölçülür en uçta oynamasa dahi.. Büyük oyuncudur bu yüzden. Az biraz oynaması demek 10 gol demektir.. böyle bakılmalı ve keşke önümüzde Avrupa Şampiyonası var, satarız deyip 15'e alınsaydı.. keşke.. Oynamasa dahi satardınız öyle bir adamı.. Solbakken ile beraber uçuşa geçmiş durumda!

25 Eylül 2011

Bill Shankly!



Çok fotoğraf yayımlandı burada.. İkisi diğerlerinden en azından benim gözümde ayrılır. Bir tanesi Sepp Maier diğeri de Shankly'nin diğeri bir fotosu şuradadır! Burada da taraftara biraz yaklaşırsanız çok başka bir sevgiyi yakalayabilirsiniz..

Jurado'dan nefis asist..



Valla şöyle on yirmi oldu bakıyorum böyle.. Anca arap abimiz buna gerektiği heyacanı katabilirmiş.. Gerçekten müthiş bir asist.. Tam anlamıyla "ispanyolca bir gol" olmuş.

Nefis..

Geliyorlar!



Bayern Münih'in geleceği olarak bakıldı ona hep.. Mehmet Scholl henüz futbolcu iken zekasını konuşturan ve geleceğin Bayern teknik direktörü olarak görülen isimdi. Taraftarların bir numarası Scholl artık beklentiyi karşılamak üzere sıranın başına oturdu..

Effenberg ise net bir şekilde ikiye ayrılan teknik direktör ayrımının diğer tarafında duruyor. Motivasyon konusunda üzerine futbolcu tanımazsınız ve şimdi bunu teknik adamlığının üzerinden konuşturacak..


Pazartesiden Çarşambaya kadar günde 11 saat teori ve pratik birlikte veriliyor. 10 ay boyunca devam edecek ve başarılı olurlarsa 2012 yılının ortasında teknik direktör lisansına kavuşacaklar.


Günde 11 saat haftada 3 gün ve 10 ay.. Eski futbolcular için geçerli olan bir durum. Diğer türlü olsaydı çoktan Köln yolunu tutmuştuk en kötü bir amatör takımı yönetmek adına ama futbolcu olamadığımız gibi teknik adam olma yolunda da bu eksiklik durumu inanılmaz zorlaştırıyor. Ben Effe'nin teknik adamlığının keyifli ve oldukça renkli olacağını düşünür iken Mehmet Scholl'dan da inanılmaz ümitliyim.. Bakalım..

Gol Yemiyorlar!



Son 35 yılın en başarılı sezon açılışını yaptılar 7 maç sonunda topladıkları 16 puan ile.. 7 maçta sadece 3 gol yediler!

Minimalist başarıların takımı. 4 maçını 1-0 kazandı zira tüm bu puanları Favre'nin muazzam defansif stratejisi sayesinde topladı. Pozisyon vermiyor, gol yemiyorlar!

Fark nerede?

Ofansif oyuncularına savunma yaptırabilme başarısından sonra üretilen strateji farkı doğurdu. Bu şekilde adam fazlalığını istediğiniz bölgede elde edebilir ve rakip takımın akınının yönünü belirleyebilirsiniz. Misal Favre kenarları kapatıyor iki defansif orta sahasının kenarlara kaydırıp orada adam fazlalığına ulaşıyor ve merkezin içerisine de Hanke ya da De Camargo gibi orta sahalaşabilmekte sorun yaratmayan iki forvet oyuncusunu koyuyor.. Bireyse hatalar olmadığı takdirde pozisyon ve haliyle gol yemiyorlar. Dahası rakip takımı kendi istediği bölgeden akın ettiriyor.

4-4-2 ve yalandan savunma yapan çift forvet özellikle orta sahada rakip takımlara karşı bir oyuncu eksikliğine neden olur.. Bu tek başına oyunu bir tarafa yıkılmasına dahi neden olur zira orta sahayı kaybedersiniz..

Gladbach'ın forvet ikilisi İgor De Camargo ve Mike Hanke.. Camargo hali hazırda forvet arkası ve orta saha da oynayabilir iken Hanke uzun boyu ve güçlü fiziği ile merkez forvet.. Onu pek çok futbolsever bilmem kaç dakika gol atamadığı haberleriyle tanırlar. Bugün hala çok fazla gol atamıyor belki ama Favre'nin defansif oyununun en önemli ismidir. Zira kenarları kapattığında merkezdeki alanın savunuculuğunu üstleniyor ki takıma katkısı forvet olarak değil savunma anlamında inanılmaz..

Aşağıda kısaca değinilecek olan Bayern Münih'ten temel farkı geride çakılı olarak oynaması ve kontraya daha çok bel bağlamasıdır. Saha içerisinde takım bir bütün halinde ileride-geride konumalanacak şekilde kayması yerine çakılı kalıyor daha çok ve kontralara bel bağlayıp atarsa bir tane maçı da yüzde yüz kazanıyorlar..



Bugüne kadar oynanılan 7 Bundesliga maçında 21 gol atıp 1 gol yediler. Daha iyi anlaşılması adına şu istatistik de önemlidir: Geçen 6 maçta 36 pozisyon verdiler ve bu ligin en iyisi. İkincisi Bremen ve verdiği pozisyon sayısı: 81.. Neuer'e çokça iş düşmüyor zaten zira pozisyon yemiyorlar. Aranızdan Bundesligayı küçümseyecek olanlara da Şampiyonlar Liginde deplasmanda yürüyerek kazandığı Villarreal maçını izlemelerini öneririm. Son 11 resmi maçta 29 gol atıp kalelerinde sadece "bir" gol gördüler, kısaca: Gol yemiyorlar..

Dün Ribery'i özel bir çekimle gösterdiler. Nasıl yerden kayıp savunma yaptığından ziyade ilgi çekici olan Lahm atağa kalktığında pozisyonun geri dönüşümünün tehlikeli olacağını algılayıp onunla beraber ilerlemek yerine sol beke geçip Lahm gelesiye kadar o bölgenin savunmasını yapmak zorunda olduğunun bilinci işlenildi. Muazzamdı Ribery adına..

Burada da farkı oluşturan on numara pozisyonunda oynayan Toni Kroos ve değişen Mario Gomez faktörü. Yani Favre'nin iki forvetini savunma adına farklı kullanması burada da geçerli. Kroos'un tam anlamıyla çift yönlülüğü yeni Bayern'in oluşumundaki en büyük faktör.

Toni Kroos milli takımda defansif orta saha oynuyor ve aslında burada da kısmen böyle.. Schweinsteiger ve Gustavo ya da Timoschuk sağa ve sola kayarak defansif merkezi orta saha değil savunmada daha çok Müller-Ribery desteği ile bekleri de alıp kenarları savunuyorlar ve her defasında Gladbach gibi o bölgede adam fazlalığına ulaşıp kenarlardan fazla pozisyon yemeden maçı bitiriyorlar.. Forvetler ve takımın boyunun kısalmasıyla stoperler bir anlamda merkezi savunmada yardımcı dahi olabiliyorlar..

Heynckes ile Van Gaal takımlarının savunmadaki temel farkı takımların boyudur. Heynckes takımın boyunu kısalttı. Başka türlü merkez savunma bu kadar etkili olamaz zira tandemden destek alabiliyor bu şekilde. Defansif orta sahalarla tandemin arası maksimum on metreden fazla değil artık.

Kabaca şunu söylemeliyiz: Mesleeniz hücumsa stoperinizi dahi hücuma kattığınızda "avantaj" sağlarsınız ya da kabaca hücumcu beklerinizin performansı çokça baskıyı ve hücumu belirler. Savunma ise normal koşullarda savunmadan muaf tutulan oyuncuları işin içerisine katıp belli bir strateji üretebilirseniz başarı kaçınılmaz..

Bu ayrıntı hali hazırda benim çok sevdiğim Ruud Van Nistelroy'un en iyi örneği olduğu ceza sahası içi merkez forvetleri tarihe gömüyor ve "sahte dokuz " olmadı "falsche neun" o da olmadı "false nine" gerçeğini doğuruyor. Almanya milli takımı da yakın zamanda 4-2-4 ile merkez forvetsiz bir oyun felsefesini geliştirmek üzere harekete geçti. En azından u-20'de bunun denemelerine başladı..

Bayern Münih için aslında işin içerisinde ekstra bir isim daha var. Onu da gelecek günlerdeki postlara saklayalım..