15 Mayıs 2014

Haşmet Abi'me..


Haşmet abi selam. 

Televizyona bakamıyorum. Bende laf aramızda bir hastalık var, ne zaman birisi bir şey anlatsa içeriğinden bağımsız kendimi anlatılan hikayenin içerisinde buluveriyorum. Son günlerde ölen insanların sayılarından ziyade ölüme doğru ne şekilde gittikleriyle meşgulüm. Bunu yapmak işkence ama gel gör ki kaçamıyorum. Biraz nefes almak için sana mektup yazmaya karar verdim. Son günlerde malum çok güzel şeyler yazıyorsun. Siyasen bir kesime bindirdikçe bindiriyor, giydirdikçe giydiriyorsun. Bugünkü yazında mesela abi muhalefette yer alan kesimin bir dönemin solcularına hayatı zindan eden kitle olduğunu belirtmişsin ya içimin yağları eridi. Çok doğru yere parmak bastın abi, kutluyorum ve alkışlıyorum seni..  Başka açıdan kutlayamadığım ayrıntılar da mevcut. Nihayetinde ben senin gibi her tarafı kuşatılmış, tek bir kesime yönelik çıkarımlar yapmak zorunda değilim. Bu tespitine katıldığım gibi sana yakıştıramadığım ayrıntıları da buraya yazmak istiyorum, izin verirsen.

Seni son günlerde okuduğumda hep bir şeyler eksikmiş gibi geliyor abi.  Bu basit yazıyı da bu yüzden yazıyorum. Yani sanki memleketin tamamının farkında olduğu gerçek yokmuşcasına kendinden bihaber yazı yazıyorsun. O kadar onurlu, şerefli, özgür ve mağrur.. değilsin abi.  Laf aramızda bunu herkes biliyor. Sen bugün yazdığın gazetede iktidara yönelik en ufak bir eleştiri yapma hakkına sahip değilsin. Abi benden duymuş olma da seni zincirlemişler. Üç beş kuruşa tek bir konuya hapsetmişler. Abi iktidarın dahi bu yaşanılan acıda özeleştiri yapma mecburiyetini hissettiği yerde  sen yalakalık yapmak zorundasın. 

Örnek vermek gerekirse siyasi tespitlerine kurban olduğum abim memleketin başbakanının danışmanı olsun koruması olsun bizzat hatta başbakan olsun acılı bir halkın doğal tepkisi karşısında yörenin insanlarına dayak atıyor, üstelik delikanlılıktan nasibini almamış bu korkaklar ordusu ikiye üçe bir girip halkın ağzını burnunu kırıyor. Sen ki bu hayatta kimsesiz bir kedinin derdini kendisine dert edinmiş, yağan yağmurun altında duygulanmaktan bitap düşmüş içli bir yazarsın, bu görüntüler karşısında sesinin çıkmaması mümkün mü abi? Bugün senin sesini kesmişler,hapsetmişler abi, gözünü seveyim sağa sola ayar vermeye kalkışmadan önce dön bak aynaya?  Bu konular üzerine sen tek bir satır yazamazsın abiciğim, farkında değil misin? ROK'tan hallice olan konumunla kime ne diyorsun sen allahaşkına sakalına kurban olduğum abicim.. üzülüyorum.


Bırak memleketi, okuduğum Alman gazetelerin manşetinden düşmeyen o acı olayda 300'e yakın insan ölmüş.. Gerçekte rakam 500'e yakın.  Birisi daha yeni evlenmiş abi, diğeri 19 yaşında.. Okulu için harçlık olsun diye madende işe girmiş. 19 yaşında neyin tecrübesi ile 4 km yerin dibine gitmesine izin veriyorlar?  İkizler var..  Çocukluğu da ölümü de beraber yaşamışlar. Hamileyim diye birisi ağlıyor, doğacak çocuk şimdiden yetim.. Yeni evlenmişin eşi doyamadım ben ona diyor. Düşün böyle 500 hikaye. Sen bunların hepsinden bir üzüntü çıkarır, üç yıl yazı yazardın, unuttun mu o günlerini ? Dünya çapında abi böylesine büyük ölümlü maden kazası en son 1975 de olmuş. 2014 tarihiyle ilk 10'a girdik ama diğer  9 büyük kazanın en yakın tarihlisi 1975..  Yine de seni tebrik ettim abi, yalandan üzülüyormuş gibi yapmadın, helal abime dedim, gerçekte üzülsek de üç gün sonra herkes işine gücüne gidecek, unutacaklar.. Sen belli ki gerçekten çok büyük üzüntü duyamadın ya da daha önemli mevzuları dert ettin kendine. Daha önemli konulara parmak basmak istedin.  Pek çok konu vardı üzerinde duracağın.. Misal gelecekte maden kazalarında dünya birinciliğinden biraz olsun aşağıya ya da en azından "açık ara " zirvede yer almamızın önüne geçecek şekilde kalemini oynatacak dedim.  Ne bileyim devletin ve özel sektörün işlettiği ocaklardaki ölüm oranlarını ortaya koyarsın ve iktidarı konumun gereği eleştiremeden abi gibi nasihat verircesine nelerin yapılması gerektiğini dillendirirdin.. Hatta abi iktidara yalakalık zorunluluğunu da 2004 sonrası ölümlerdeki en azından 2008'e kadar olan kısmındaki ciddi azalmayı öne çıkararak giderirdin, patronun da senin o çok önemli paranı kesmez, işinden de olmaz, arada yalakalığını da yapardın. Olmadı devletin denetiminde çıkarılan kömür ocaklarındaki ölümlerin azlığına, gizliden özelleştirmenin fazlasına çakardın? Yani abi laf yine bak ikimizin arasında, bunlar o esnada özelleştirmeyi eleştirdiğinin dahi farkında olmazlardı. 

 Peki sen ne yaptın abi? 

Yüzlerce canın gittiği bu elim kazada iktidarın alacağı olası darbeleri gögsünde yumuşatıp hafifletme derdine düştün. Bu olayın dışına çıkıp yaşanılan vehametin iktidarı sarsmak için kullanan insanlarla uğraşmak istedin. Canım abim samimiyetle söylüyorum,  seni o kadar sıkıştırıyorlar mı? Yani her yazında iktidara yaranma katsayına bakıp akşam tehditler mi alıyorsun? Öyleyse söyle, elimizden bir şey gelir belki. 

Belki abi hasta akraban vardır, hastane masraflarını karşılayamıyorsundur da mecbursundur oradan gelecek paraya.. Neden diye sormuyorum ama bu durumdan bihaber şeklinde yazı yazma kurban olduğum.. Bak ROK ve Engin Ardıç da benzer şekilde tetikçilik yapıyor ama seni onlarla bir tutmuyor, mutlaka maddi bir sorunu vardır da kalemini satmış, kalbinin bir tarafını susturmuş diye üzülüyorum. Geceleri uyuyamıyorum senin çektiğin acıları düşününce..  

Ama artık..

..muhalefetin içerisindeki o küçük azınlığa sahip kitleden birisini öne çıkarıp bütünü eleştirme kurnazlığına da girme abi. Yalakalık yapacaksan da adabınla yap.. Che ve Atatürk birleşmesine sahip cahil gençliğe değil muktedir olanın ezmişliğine, azarına, halka karşı kalkan uçan tekmesine, yumruğuna bak..

Canım abim, yine de biliyoruz ki ne iktidar ne de muhalefet her şekilde yüzde yüz doğru hareket eder. Bu yüzden zaman zaman yaptığın muhalefet eleştirilerine hayran kalıyorum. Gerçi sana hak vererek herhangi bir yere yüzde yüz bağımlı olmadığımı sana derinden hissettirip istediğimi yazma özgürlüğüne sahip olduğumu göstererek seni üzmek, ne halde olduğunu sana göstererek akşamları kendini içkiye vurmanı dertlenmeni istemem. (İçki olayı aramızda elbette) Mutlaka ki o paraya ihtiyacın var da bu satılmışlık hissi içerisinde yazılar yazmak zorunda kalıyorsun, ben seni bilmez miyim abiciğim.. ama gel gör ki tespitlerinin bazıları da muhteşem.. Aleviler konusunda devleti yarım yamalak da olsa uyarman güzeldi.  "öğreten değil öğrenen"  yaklaşımı harikaydı. Gel gör ki Haşmet abim alevileri diri diri otelde yakan insanların zaman aşımı sonrasında kurtulmasına "hayırlı olsun" diyen ve dahası Sivas katliamında insanları diri diri yakanların  avukatlığını yapanların hemen hepsi AKP'den milletvekili olduğu yerde bu çağrı çok sönük kalıyor.Biz abi senin de zaman zaman dile getirdiğin ekonomik masallarında gerçeklik payı olsa dahi kültürel açıdan her şekilde ezildiğimiz için isyankar bir ruha kavuşuyoruz. Gereksiz ama yine de "öğreten değil öğrenen" tanımlamasıyla da tebriği hak ettin. 

Yazılarında  katılmadığım bir başka  ayrıntı daha var abi. Yüzde 43'ün dışında kalan yüzde 57'yi bir bütün oluşturamadığı için suçlayıp "kaybetmiş" hissiyatı içerisinde  "haksız" kitle olarak yaftalaman.. Bu başarısızlık içerisinde tonla eleştiri.   Örnek veriyorum sevgili Kadir abinin oyları İstanbul'da bölünmüş olsa aynı oy oranına sahip Mustafa Sarıgül seçimi kazanmış da olabilirdi.  Haklı mı çıkarırdı bu oy oranı Sarıgül'ü? Yüzde 90'da alsa Mustafa Sarılgül abi o, ne haklılığı allasen.. Bu olmadığı için ne CHP ve temsil edilen görüş haksızdır ne de bu olduğu zaman Sarıgül'ün karşısında duran büyük bir kitle yanlış şeyler düşünüyor değildir. Hak hukuk ya da olması gereken abi alınan oylarla doğru orantıda olsaydı sen biliyorsun tarihteki katliamları gerçekleştirenlerin aldığı oy oranlarını.. Daha doğrusu önemli olan biraz da temsil edilen birbirlerine taban tabana zıt iki görüşün İstanbul'da varolmasıdır abi.. Başkentte kazananı yüzde birlik fark belirledi. İzmir'den bahsetmiyorum bile. Nihayetinde İzmir, kendi içerisinde bir bütün oluşturduğu ölçüde daha az dikkate alınmalı. Tehlike Ankara ve İstanbul'da. Senin gibi öngörülü ve içli bir yazar birbirlerine taban tabana zıt milyonların  birbirlerine her gün biraz daha bileylendiği bu ortamda yaşanılacak her olayda karşı karşıya gelerek sonu ölümlerle bitecek kavgalara tutuşma ihtimalini dile getiremez mi Ankara'nın yüzde biri başka bir partiye oy verdi diye yoktan saymak yerine?  İktidarı zafer sarhoşluğuna kapılmamasını ve günden güne tehlikeyi büyütecek adımlardan sakınmasını salık vermez mi onu daha da yüceltip bu halkın üzerine salmak yerine? Yakışıyor mu halkçı abime benim? Bu üç büyük şehirde var olan kitle neden kaybetmiş ya da kazanmış olsun? İstanbul'da abi Sarılgül denilen zat (Hiç sevmem kendisini) 8 milyonu temsil etme hakkına sahip olduysa bu az bir şey mi abi? Bırak abi allahaşkına bu yukarıdan bakıp ahkam keserek muktedirin oyununda soytarılık etmeyi? Her karşı duran orgeneralın kızı, bankacı müdürn oğlu değil, bundan da kurtul artık. 

Ekmeğini yedin laik elitistin de de suyunu çıkarma abi.. 

Hülasa canım abin, zor durumdasın. Belki en kötüsü de kabak gibi ortada duran zorunlu iktidar yalakalığını her sabah kalktığında görmezden gelip inkar etmen. Sanki sen gerçekten herhangi bir zaman diliminde başbakanın halkın arasındaki bir kıza yumruk attığında o başbakanı samimiyetle savunacağın  yalanına inanmak durumunda bırakılmış bir yalancısın. Her sabah kendine yalan söylemek zorundasın, başka türlü sen buna katlanamazdın, biliyorum ve üzülüyorum.. 

P.S: Gerçekte okusam da sevdiğim bir yazar hiçbir zaman olmadın.  Estetik duygusuna kapılıp yazdığın samimiyetsiz aşk yazılarının değeri neyse bugünkü siyasi yazılarının  içeriği de odur. Her şey kelimelerle oynandığında istediği yere çekilebilir gerçeği yaşamda inandığın muhtemelen tek gerçek.  Bütünden ayrı her parçaya aslını inkar edecek ölçüde şekil verilebilir, bunu öğrendiğin kötü olmuş.  Her gece seni farklı hatunla içki alemlerine götürecek samimiyetsiz yazılar  döndü dolaştı sana para getirecek siyasi yazılar oldu. Hiçbirisine inanmıyor, kelimelerle çizdiğin resmin çekici  ve etkileyici olduğunu düşünüyorsun.  Nihayetinde derdim şudur ki iktidarın gücü karşısında eğilmiş, bükülmüş ve tek yönlü yazılar yazarak özgür olmaktan çıkarı gereği vazgeçmiş bilinçli bir yazar-köle olarak  yandaşlıktan başka çaresi olmayan yazarın kendinden bihaber nutuk çekmesi midemi bulandırıyor. Futbol yorumlarını da sevmezdim ama saygım vardı kuşkusuz. Kültürel muhafazakarlık konusunda dahi seni samimi bulmadığımı belirtir, başbakanı yağlayıp yıkadığın her yazıda özüne dönmeden dolayı da bir gerçek daha kendisini buldu diye sevinirim. Ne üzülür ne de hüzünlenirim zira sen zaten abi hep buydun. 20liklere oynayıp ekmeğini yedin, içkini içtin ve şimdi de o günlerin dahi serseri ruhuna ihanet ederek büyük başlara oynayıp "ekmeğini" yine yiyorsun. Helal olsun demek düşer bize de ne olduğundan bihaber ayara kasma. Güldürüyorsun. 

12 Mayıs 2014

Yiğit Özgür


Yine Uykusuz'da çiziktirmiş, yine güldüm. Adamın kafası başka çalışıyor, bir övgü olarak  "değişik" diyesim var kendisine..

İbra Fransızca konuşuyor..



İbra Fransızca konuşunca Sigru ve Veratti gülüyor.

Kitabının son sayfalarındayım. Böylesine samimi bir uslupla yazılmış bir başka futbol kitabı okumadım. Nasıl ki Terim'in İngilizce konuşması ve bu yöndeki çabasını takdirle karşıladıysam İbra'ya da aynı şekilde bakıyorum.

Malmö ikinci lige düştüğünde ufak tefek teklifler de gelmeye başladığı esnada Malmö kulübündeki Hassse Borg onu ikna eder. Bu adama güvenir ve kalır. Bir yıl sonra Ajax kapısını çaldığında Hasse Borg kulüp için muazzam bir anlaşma yapar ve İbra olup biteni anlamaz. Tek sorduğu şu olur?

-Bu iyi bir teklif mi?

Hasse Borg elbette onu ikna eder. Lakin aylar sonra Ajax'ın en pahalı futbolcusu olduğu halde takımın en az maaş alan oyuncusu olduğunu öğrenecek ve aslında Hasse Borg'un daha çok eski kulübü Malmö için çalıştığını ve kendisini düşük aylığa ikna ettiğinin farkına varacaktı. Aldatılmışlık hissini tadan İbrahimoviç şu soruyu sorar kitapta:

"Gettolarda kopuk bir aile içerisindeki sorunlu çocuk değil de bir avukatın oğlu olsaydım bunu bana yapabilirler miydi?"

Diyeceğim o ki İbrahimoviç sıradışı bir çocukluk ve hatta ergenlik dönemi yaşadı. Dolayısıyla İbra'nın değerlendirmesi ancak yaşadığı hayat üzerinden yapılmalıdır.

Tuchel Mainz'ı bıraktı



Mainz'ın gençlerini çalıştırıyordu. Schürrle'nin de içerisinde bulunduğu A Gençler ile Almanya şampiyonu olunca Mainz sportif direktörü Heidel onu A takımının başına geçirdi. Mainz ile beraber 2009 sonrası lig tabelasında Bayern-Dortmund-Leverkusen ve Schalke sonrası en çok puan toplayan takım olmayı başardı. Mainz'ın başında 170 lig maçına çıkıp maç başına 1.4 puan ortalamasını tutturdu. (Jürgen Klopp'un ortalaması 1.1 puan idi) Klopp'dan hem daha başarılı oldu hem de takım küme düşme korkusunu dahi hissetmemesi bir yana bu sezon 7. olarak Avrupa Ligi'ne katılım hakkını elde etti.

Son maçının ardından Mainz'ı bıraktığı açıklandı. Tuchel kararını Ocak ayında yönetime iletmiş ama oyuncuların etkilenmemesi için hedefe ulaşılasıya kadar bunun saklı tutulmasını istemiş. 2015 yılına kadar sözleşmesi var. Mainz bu sözleşmeyi feshetmiyor. Eğer önümüzdeki 12 ay içerisinde Tuchel bir başka takıma giderse üzerinden bonservis almayı düşünüyor, gitmezse sorun çıkarmayacaklar..

Neden bıraktı?

Schalke onu istemiş, gitmemişti. Leverkusen'in onu istediği söyleniliyordu ama "hayır" cevabı aldığı yazıldı çizildi. Boşta kalan takımlar bir hayli fazla olsa da Leverkusen Roger Schmidt, Stuttgart Armin Veh ve Frankfurt'un da Schuster ile anlaştığı düşünülüyor. Aynı zamanda bir Rangnick öğrencisi olan Tuchel'in  Ralf Ragnick'in sportif direktör olduğu Red Bull Salzburg'un başına geçeceği konuşuluyor. Belki bu yüzden Roger Schmidt'in Leverkusen'e gitmesine izin verilmiştir. Sır yakında aralanır..

Şu kesin ki Salzburg Tuchel'i de yanına alırsa her şey başka olur. Tuchel'ın bırakmasının sebebi ise her sene yeşerttiği yıldızları kaybetmesinin ardından yeni kadrolarla Mainz kulübünde ulaşacağı zirve Avrupa Ligi'ne katılım. Daha iyisini burada başaramaz ve onun da hedefleri çok daha fazlası. Yakın zaman içerisinde bunu da başaracaktır.. Benim tahminim Salzburg ile bunu gerçekleştirmek üzere yola çıkacağı her ne kadar Schalke ile anlaştı diye Bild sürekli haber geçse de..