28 Ocak 2015

"Cantona benim hayatımı mahvetti"



Evet şimdi tekmenin diğer yakası konuşuyor. Matthew Simmons 25 Ocak 1995'de yaşanılan bu olayı bakın nasıl anlatıyor..


.......

Matthew Simmons o gün olan biteni nasıl açıklarsınız?

Yanlış zamanda yanlış yerdeydim

-Bir yanlış yaptınız mı peki?

Sahanın içerisine o kadar yakın durmamalıydım ve o zaman beni haklayamazdı

-Eric Cantona sizin ona ve annesine ağır küfürler ettiğinizi iddia ediyor..

Ben böyle bir şey yapmadım. Ola ki ben küfür etmiş olayım, o uğultu içerisinde Cantona’nın bunu net bir şekilde duymasına imkan yoktu. O anda sahadan atılmış ve taraftarlar onu ıslıklıyordu, statta büyük bir uğuldu vardı. Tam da beni mi duydu o anda?

-Siz taraftar tepkisinden bahsediyorsunuz. Özelde siz ona bir şey söylemediniz mi?

Çok bir şey değil. O kadar önemsiz şeyler ki hatırlamıyorum bile! O tekmeyi hak edecek bir şeyler söylemediğim kesin!

-O tekme canınızı acıttı mı?

Eh işte. En azından sonrasında yaşadıklarım kadar değil! İşimi kaybettim! Arkadaşlarımla ve bazı akrabalarımla kontağım kesildi. Cantona benim hayatımı mahvetti!

-The Sun’a verdiğiniz o büyük röportaj sonrası para aldınız ama..

Çok bir şey değildi. Olayı ben sadece  bir de kendi açımdan nasıl gördüğümü anlatmak istedim ama gazeteciler benim söylediklerimi çarpıttılar. Onlarla konuşmam bir hataydı ve bunu yaptığım için çok pişmanım.

-Eric Cantona özür dilerse kabul eder misiniz?

Hiçbir şey için geç değil.  Basın yoluyla olması da şart değil. Sadece bana gelip özür dileyip kendi aramızda halledebiliriz. Sadece o ve ben!

-Bu arada Cantona bunu kariyerinin zirvesi olarak görüyor ve en ufak bir pişmanlık duymadığını uzun zaman önce açıkladı


Ah Cantona işte. O manyaktı ve manyak kalacak!

Tolga Ciğerci zu Trabzonspor?



Bild Tolga'yı Trabzonspor'un istediğini söylemiş ama Beyaz TV'deki konuşmasını kaynak gösteriyor. Hem kulüp hem de oyuncunun menajeri bu transfere "imkansız" diyor.

Bugün başka bir haberde de okuyunca fazlasıyla şaşırmıştım.

Trabzonspor sözde Tolga Ciğerci'den "sakat" olduğu için almaktan vazgeçip Tolgay Arslan'a yönelmiş. Ne büyük bir yanlış..  Hem kalite hem de "uygunluk ve ihtiyaç giderme" açısından Trabzonspor'a Tolga Ciğerci'nin katkısı çok çok daha fazla olurdu.

Öncelikle o sakat olduğundan bu yana fazlasıyla zorlanan Hertha Berlin'in bu oyuncuyu hiçbir şekilde bırakacağını düşünmüyorum. Geçen sezon devre arasında kiralık oyuncunun satın alma opsiyonunu kullanarak bonservisini de Wolfsburg'dan aldı başkent ekibi. Luhukay'ın en sevdiği öğrencisi ve yeri kolay kolay dolmuyor.

Tolgay mı iyi Tolga mı bu başka bir konu. Lakin oyuncu tipi olarak o kadar çok Trabzonspor'un aradığıdır ki.. 

Üstelik Tolgay gibi de değil. Ciğerci Hertha Berlin'de maç başına 13 km koşarak hem ofansta hem savunmada muazzam katkı sağlayarak Berlin'e "NET" katkı sağlamış oyuncudur. Bütün duran topların başına geçer, uzun bacaklarıyla orta sahanın her yerinde kendisini gösterir. Defans ve ofans dengesi muazzam. Atibalık da yapar Sosalık da. 

Berlin bırakırsa işte bu oyuncu için ayağına gider, fotoğraf çektirir gerekirse üç beş kuruş fazla verirsin.. 

Bazen bu futbol kulüplerini yöneten insanları gördükçe meslek değiştiresi, başka yere yönelesi geliyor insanın..

Not: Tolga 6 ay sonra sahalara dönüyor. En azından antrenmanlara başladı. 

27 Ocak 2015

Onlara karşı üstünlük kurmak çok zor!


Sezon başından bu yana Akhisar maçını bir tarafa koyarsak Fenerbahçe'ye karşı hibçir takım iyi oynayamadı. Rakipleri oyunun kontrolğünü hiçbir zaman ele geçiremedi. Ersun Yanal zamanındaki iştahından tutun da "efektif" olma sorununa kadar sarı lacivertlilerin pek çok eksiği olabilir. Yalnız Fenerbahçe'ye karşı herhangi bir takımın üstünlük kuramaması ayrı bir şekilde incelenmesi gerekir. Ofansif gücü yüksek Kasımpaşa'dan ligin en iyi futbolunu oynayan Bursaspor'dan son mağlubiyetini aldığı Prandelli GS'ına kadar hiçbir takım bunu başaramadı. Bunun nedenleri sizce nedir?

Birkaç nedeni ben buraya yazayım.

1- Alışılmış düzen

Bu sezon kadroya sadece 1 takviye yapıldı ve Aykut Kocaman'ın kurduğu sistem ardılları Ersun Yanal ve İsmail Kartal tarafından bozulmaması. Aynı düzende aynı oyuncularla oynayan takımın birbirlerini ezberlemesi ve rollerin artık içselleştirilmesi en önemli etken.

2- 4-3-3'ün avantajı 

Ligdeki takımların büyük çoğunluğu 4-2-3-1 sistemi ile sahaya dizilirken orta saha mücadelesini sıklıkla savunma önündeki iki orta sahaya bırakıyorlar. Fenerbahçe'de ise rakiplerinin aksine 3 orta saha bu dizilimde sahaya çıkanlara net bir üstünlük kurarken Gökhan ve Caner'in orta sahalaşmasıyla deyim yerindeyse ezici üstünlük sağlıyor.

3- Gökhan ve Caner farkı

Belki de bir numaraya bu yazılmalı. 4-3-3'ün orta saha avantajı olduğu kadar kenar ve forvet problemi gündeme geliyor. Eğer ileri üçlünün kenarlarındaki oyuncular çizgiden içeriye yönelemezse burada forvet yalnızlaşması söz konusu. Öte yandan kenar forvetler santrfora yaklaşırsa beklerin önündeki alanın savunması zayıflıyor. Lakin Fenerbahçe'de savunma-orta saha ve açık bölgelerini dolduran iki yetenekli bekin olması bu sistemin bütün kusurlarını kapatmaya yetiyor. Caner ve Gökhan savunmadan orta saha hakimiyetine ve hücumdaki etkinliğe kadar takımın her bölgesine artı güç olarak muazzam katkı yapıyor. Üstelik o kadar uyumlular ki.. Gökhan çizgiye inerse daha çok yerden pas şıkkını denerken Caner ise inanılmaz ortalar kesiyor.. 

Kasımpaşa'nın bir uzaktan şut ve sadece 1 atakla maçı sonlandırmasından sonra bu artık gerçek. 

Yine de bu takımdan puan almak mümkün. Oyun üstünlüğünü rakibe verip doğru yerden çıkış sağlayan takımlar galip de gelebilir ve fakat "iyi oyunla" bunu başaracak takım var mıdır soru işareti...


Fena taktik değil?



Fena taktik değil aslında. Özellikle ceza sahasına çok yakın bir frikik organizasyonunda kalecinin daha da önde olması "direkt" kaleye vuruşlarda avantaj sağlayabilir. Lakin paslaşma seçeneği işaretlenseydi ne olurdu onu bilemiyoruz...

25 Ocak 2015

Hans-Günter Bruns



9 Nisan 1983 yılında Gladbach'ın liberosunun Bayern Münih karşısında kaçırdığı o efsane gol

Tolgay zu Arsenal? Beşiktaş? Trabzonspor?



Bence bu iş bugünlere kalmamalıydı. Tamam, Beşiktaş'ın parası az.. Dikkatli harcama yapmak durumunda ama öte yandan da Bundesliga kalitesinde üstelik bu sezon için önemi bir hayli fazla olan "yerli statüsünde" oynatabileceğiniz bir oyuncu için biraz işbitiricilik ve savurganlık çok görülmemeli. Ekonomik hesabı yaparken kazanılacak olan şampiyonlukla ikincilik arasında milyonlarca euro farkın olduğunu da unutmamak gerekir.

Hülasa  çıkan haberler de Arsenal'in de Beşiktaş-Trabzonspor ikilisine rakip olduğu yönünde..

Normal koşullarda Pazartesi günü sağlık kontrolleri için İstanbul'a geleceği konuşuluyordu. Arsenal devreye girer mi gerçekten? Trabzonspor Beşiktaş'ın elinden kaptı mı? Bilemiyoruz.

Galatasaray ve Beşiktaş'ın yanı sıra Sevilla, Malaga ve Napoli gibi pek çok kulüp ile beraber ismi anıldı.

Enteresan bir adam Tolgay. Futbolcu. Baktığın zaman çok şey görüyorsun ama geçen beş yıl içerisinde bir ilerleme kaydettiğini söylemek zor. En azından "şu zamana kadar olan kısım" için Tolgay "alternatif" oyuncudur. Belirli koşullarda ancak üst düzey performans sergileyebilir. Bu unutulmasın. Süper yıldız moduna sokarsanız alacağınız verimden de olursunuz.

Öte yandan doğru bir teknik adam ile bellki de beş yıldır beklediği o "süper yıldız" oyuncuya dönüşür? Nihayetinde Slaven Bilic ile Beşiktaş'ın takım bütünlüğüne sahip olması ya da "oyuncu gelişimi" konusunda kendisini kanıtlamış Ersun Yanal'ın üzerine katacağını düşünürsek  buradaki performansının üstünde bir kimliğe kavuşacağını söylersek çok da yanılmış olmayız.



"Muhteşem U19 performansı üzerine"

Hamburg'a gelişi olay olmuştu zira Borussia Dortmund U19'u ile 25 maçta attığı 30 gol sonrası haklı bir üne kavuşmuş ve geleceğin büyük yıldızı olarak gösteriliyordu.  A gençler olarak geçen kategoride atılan goller bence daha çok "yeteneği" işaret eder.  Forvet mi stoper mi olacağı dahi bir yere kadar belirsizdir. Bölgesel lige geçince Tolgay tek bir gol dahi atamadı. Oysa A Gençler'in bir üst aşaması olan bölgesel ligde bugün "sol bek" olarak görev yapan Dortmundlu milli oyuncu Erik Durm gol kralı olmuştu. Çok fazla üzerinde durmak gereksiz.  Bu gol sayısı şunu gösterir: Oyuncu yetenekli. Barça'nın Guardiola dönemi ilk 11'inin kaleci hariç hepsi gençler kategorisinde forvet kökenliydi.Nihayetinde 83 Bundesliga maçında sadece 2 gol atmış bir oyuncu olması durumu anlatmaya yetiyor. O bir golü de hatırlarsanız kalecinin çıktığı anda uzaktan atılmış oyuncudur. Lakin başka açıdan ceza sahası içerisinde çok fazla aksiyon içerisinde bulunup Hamburg forvetlerine boş kaleye gol attırmışlığı da çoktur, hatırlatalım.

"Hamburg'un istikrarsızlığı"

Tolgay'ın hakkında en önemli eleştirilerinden gelişim gösteremediği yönünde oldu. Mesut Özil beklentisi vardı, o kariyeri yapamadı. Hamburg kulübü senede asgari iki teknik adam harcar. Aachen'da geçen bir yılı saymazsak 2009'dan bu yana bu istikrarsız kulüpte forma giyen Tolgay'ın gelişim göstermesi kolay değildi. Zaten bugün Bayern Münih'te oynayan Boateng olsun City'den Kompany ya da bugün Schalke'yi taşıyan Tolgay'ın genç takımdan arkadaşı Choupo Moting de yıldız olarak anılmadı. Son da Leverkusen'de bugün gösterdiği performansı Hamburg'da istikrarlı bri şekilde gösteremedi. Sidney Sam dahi Hamburg çıkışlıdır, Leverkusen'de parladı. Bu bir umut.. Bu şu demektir: Oyuncu Hamburg'da gösterdiğinin üzerine çıkma potansiyelini taşır çünkü oynadığı takım istikrarsız ve kötü günler geçiriyor. Duisburg'da harika üç sezon geçiren Olcay'ın küme düşen Kaiserslautern'de gerçek değerini bulamayacağını da akılda tutun diye söylemiştik gibi.. 

Öte yandan yine de Gökhan Töre, Son, Choupo Moting, Van der Vaart, Jerome Boateng, Vincent Kompany gibi pek çok yıldız burada ortalamayı aşarak parlasa da aynı şeyi Tolgay için söyleyemiyoruz. Bu oyuncuların pek çoğu iyi bonservis getirmeyi başardılar. Gerçek değeri açığa çıkmadı belki ama yine de Tolgay'dan daha çok konuşuldu. 2009'da A gençler takımı için yapılan kontratın uzun süre yenilenmemesi de gelişim çizgisini gösterir. Tunay Torun ile benzer kaderi paylaştılar. 

Yine de  Bundesliga seviyesinde bir futbolcu olduğunun da altını çizelim. Başka bir açıdan bakarsak kaybolup gitmiş yıldızlara göre tutunmayı başardığını söyleyebiliriz. Oynadığı her sezonun başlarında gösterdiği performans her zaman kendisinden umut ettirmeyi sağladı.  Sonrasındaki saha içerisindeki düşük profil de eleştirileri beraberinde getirdi. Bir sezon  dahi "muazzam performans gösterdi" diyemeden kulüpten ayrılıyor. Giderken burada bıraktığı intiba şudur: 1 maç oynar 4 maç yatar! Bu istikrarsızlığının bir nedeni de savunma önü mü merkez orta saha mı on numara mı yoksa sağ açık mı bir türlü karar verilememesi oldu. Her bölgede oynadı. 

"Hangi pozisyonda oynar"

Teknik kapasitesi yüksek, topla ilişkisi muazzam. Çalımcı, driplingçi. Uzun da kısa  pas atar. Savunma önünden ziyade yetenekli on numara ve ön liberonun arasında oynadığı zaman en iyi performansı gösteriyor. Atiba ile Oğuzhan/Sosa ikilisininin tamamlayıcısı gibi. Merkez orta sahada arkasındaki çapa ve önündeki oyun kurucunun görevlerini de yapabildiği gibi kilit öneme sahip iki bölgenin asli sorumluluğunu da üzerinde taşımayarak takıma vereceği zarardan da bir nebze kurtulmuş oluyorsunuz.  Van der Vaart'ın hemen arkasında Behrami ile aradaki bölgede oynadı. Pek çok insan Van der Vaart'ın kısa dönem sakatlığına  Tolgay'ın on numara olacağı için sevinirken görüldü ki o iş öyle değilmiş. Keza sanırım bir maçta  Fink dönemi olması gerekir, tek çapa Tolgay çıktı ve iyi bir performans ortaya yine koyamadı.

Yine de  potansiyeli kesinlikle forvet arkası.

 Özellikleri bakımından Tolgay rahatlıkla on numara oynayabilir ve fakat onun en önemli eksiği stratejik akıl yoksunluğu ve sahanın tamamını görerek oynama becerisinin olmaması. On numaranın teknik özelliklerine sahiptir.  Futbolcu yeteneklerinden ziyade mental olarak bir "on numara" aklına sahip değil. Alan dar olduğunda hem oradan çıkma hem de o bölgede iş yapma konusunda çok hünerli. Zaman zaman ceza sahası önünde inanılmaz işler yapması da bu yüzden. Lakin tek başına ne 10 numara oynar ne de savunma önü. Bu yüzden Tolgay'dan o büyük sorumluluğu alacak bir oyuncu olduğu vakit "aslında bu on numarada acaip coşar ha"  ya da "savunma önünde tek başına bırakacasın" düşüncesini size verecek A klasında bir adam ortaya çıkıyor. 

Bunu siz yine de denemeyin, yanılırsınız.. 

Savunma önünde oynamasına rağmen "misal" Veli-Atiba'sında olmayan öldürücü pas özelliğine sahip. Dikine oynar, önündekini geçip topu korur, pasını verir.  Onlar kadar olmasa da Oğuzhan'ın iki sınıf üzerinde bir mücadele gücünü de ekleyin. Lakin Atiba'nın o sorumluluk bilinci ve saha görüşü Tolgay'da yoktur. Özellikle sıkışık oyunda tekniği ve topla ilişkisinin iyi olmasının faydalarını da görürsünüz.. Lakin beş yıldır daha da fazlasını bekledik. Yönetmenlik denilen naneden yoksun bir adam. Stratejik akıl eksikliği diyorum buna ben.

"Transferin değeri"

Ben Tolgay'ı önce Galatasaray için düşünmüştüm. Bunun da en önemli nedenlerinden birisi yabancı kuralının olduğu yerde Melo ve Selçuk'a iyi bir "yerli" alternatif olcağı yönünde oldu. Aldığı parayı ve olası bonservis maliyetini düşününce "on numara bir transfer hamlesi" olarak belirttim. Dikkat edin, süper yıldız değil ve fakat bu maliyete bu performans açısından çok büyük bir transfer hamlesi. Ortalama bir Bundesliga kalitesinden bahsediyoruz.. Üstelik teknik kapasitesi ve dar alanda etkili olması, mücadeleci yapısıyla Türk futbolseverlerle de iyi ilişki kuracağını düşündüm. Ona istikrar kazandıracak takım yapısı ve teknik adamla da buluşursa, kim bilir o 5 yıldır beklenen çıkış burada başlar.

Beşiktaş için de fazlasıyla değerli. Üstelik benim burada bahsettiğim potansiyeli Beşiktaş'ın takım kimliğinin oturmuş olması nedeniyle bir tık geçeceğini de söyleyebiliriz Ön liberoda Veli-Atiba'da eksik olan "dikine oynama becerisi" , "ön alana geçip öldürücü pas" ve teknik kapasitesi ile muazzam bir boşluğu doldurur. Doğrusunu söylemek gerekirse Sosa ya da Oğuzhan ile oynadığında hem onlardan rol çalar hem de onların rolünü geliştirirdi. Üstelik bu oyuncu öyle aman aman bir paraya maliyeti de olmayacaktı. Savunma önü teknik on numara şuradaki yazıda da belirttiğim gibi "güzel ve akıcı" futbolun kaçınılmazıdır. Türkiye Süper Ligi'nde ilk 11'e adını yazdırabilir ve fakat Veli ya da Atiba'yı direkt keser demek çok dahi doğru olmaz. Nihayetinde kadro derinliği ve kadro kalitesine maliyetini de düşünürsek üst düzey bir hamle gerçekleştirmiş olursunuz. 

Trabzonspor açısından bakarsak enteresan bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Görünen durum Ersun Yanal'ın "Mehmet Topalvari" bir savunma önü oyuncusuna ihtiyacı olduğu şeklinde. Öte yandan Mehmet Ekici, Özer Hurmacı ve Konstant ile üç bölgeye de koyabileceğiniz Tolgayvari oyuncuların fazlalığı da dikkat çekici. Erkan Zengin'in de kenarlardan birisine eklemlendiğinde yetenekli merkez orta sahaların çokluğunda Tolgay'ın transferi bana göre "lüks".  Elbette Tolgay dinamizmi, agresif tutumu ve mücadeleci yapısıyla elde bulunan merkez orta sahalardan daha savunmaya yatkın.  Hamburg'un Bayern ile berabere kalıp Dortmund'u yendiği maçlarda ilk 11 çıkan Tolgay Mehmet ve Özer'in ya da Konstant'ın arkasında tek ön libero "bana göre" oynayamaz ya da sorun çıkarır. Yine de kesin konuşmamak gerekir,  Ersun Yanal elinin değmesi belki başka bir Tolgay ortaya çıkarır, bilinmez. Belki de Konstant gider Soner'den umudu keserek Tolgay-Mehmet Ekici'nin önüne Özer-Erkan-Yusuf/Sefa'lı bir dizilimle Guardiolalığa soyunur, bilinmez..Kim alırsa fiyat maliyet açısından mantıklı bir transfer hamlesi yapmış olur.

Tüm bunların dışında Hakan Çalhanoğlu, Mesut Özil, İlkay Gündoğan sınıfında olmadığını ama hemen onun altındaki sınıfta da kendisini artık ispatladığını söyleyebiliriz. Yazının kurgusu da neden İlkay olamadı olarak belirlendiği için ister istemez "eleştiri dozu" fazla bir içeriği zorunlu kıldı. Tekrar edelim maliyet, yerli olmasından dolayı bu sezona da etki edeceğini düşünürsek on numara bir transfer. Sorun beklentinizi bir yıldız oyuncu seviyesinde olmasın. Eksiklikleri ve kusurları var. Savunma önü, merkez orta saha ve ofansif orta saha konusunda Bundesliga seviyesinde muazzam iş yapar özellikleri olduğu gibi taraftarı çıldırtan hataları, itirazları, konsantrasyon sorunları ve en önemlisi istikrar gibi önemli eksiklikleri de var.

"Sürekli itiraz ve agresiflik"

Son dönem maçlarını çok fazla izleyemedim. Çocuğu olduktan sonra sakinleşmiş olabilir. Lakin beni rahatsız edecek kadar hakeme şikayet konusunda abartılı tavrı vardı. Öyle çok kırmızısı yoktur kariyerinde ama var olan sarıların pek çoğu da gereksiz.

 Tolgay hakkında Hamburglu arkadaşımla(gerçekte St.Paulilidir ama Hamburg'da oturur, yakından takip eder) konuşurken hakemden tutun da her şeye itiraz eden bir sinir halinden bahsediyorduk. Bunun üzerine bazen maçlarda bire biri gereğinden fazla zorladığını ve hatta bu yüzden Hoffenheim maçında atağın geri dönüşünde gol yediğinden de konuştuk. Onun aslında tüm bu itirazlarını ve şikayetçi halini "Ben aslında büyük futbolcuyum" demek istediği şeklinde yorumlamıştık.  Genç yaşta Almanya'yı sarsacak yetenek olarak çıkması, buna önce kendi inanması belki de gelişimine en engel teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Gelişimine ket vurmasından , konsantrasyon eksikliğine ve pek çok kusura bu açıdan bakıp değerlendirmek çok da yanlış olmaz.. O çok büyük yetenek olamamışlığın verdiği hayal kırklığını üzerinden atarsa iş yapar. 

Neden takımdan ayrılıyor?

Josef Zinnbauer mental açıdan güçlü bir takım kurma peşinde. İlk maçlarda Holtby'nin hemen arkasında Behrami'nin önünde onu ilk 11'de sahaya sürdü. Van der Vaart ya da başlarda Holtby ile oynadı. İkisi de "fit" olunca yerini kaptırdı.  Kısaca özet geçersek Van der Vaart ve Behrami arasındaki boşluğu iyi değerlendirmiş olsa da Holtby daha iyi bir futbolcu. Aynı şekilde yedekler arasında Jiracek'in dahi önünde olduğunu söyleyemeyiz. Üstelik Hamburg zaman zaman üç değil iki orta ve iki kenar ile çıkıyor ve bu olduğunda Tolgay son Schalke maçında olduğu gibi  kulübeye dahi giremiyor. Bu kulübü terk etmek istemeisnin asıl nedeni olarak gözüküyor. boşta kalınca gelecek olan para ilk seçenek olur ve haliyle Türkiye Süper Ligi çekici geliyor.

Almanların Hakem Gönderme Nedenleri


Şurada Almanya'nın korkusunu ve geçmişte yaşanılan olayları yazmıştım.

Şimdi Pazar günü Bild am Sontag'ın başlığı:

 "Manipulasyon korkusuna Alman hakemler Türkiye'de!"

Alman Kulüpler Birliği hakem danışmanı Helmut Krug şöyle demiş:

"Şu anda 3 Lig'den 6 genç hakemimiz Alman takımlarının maçlarını yönetmek için  orada. Geçtiğimiz hafta da 6 hakemimiz oradaydı. Bu genç hakemlerin üst klasman maçlarına hazırlığı için iyi bir test oluyor. Aynı zamanda bu şekilde davranarak yurt dışında olası maç ayarlamalarını da minumuma indirmiş oluyoruz."

Aslında bu resmi ağızdan "gerçek" nedenin ifşası.

Almanlara kesinlikle hak veriyorum. Şüpheli maçların hakemlerinin TFF'den izin almadan hotel sahasında maç yönetebildiğini düşünürsek.. Böylesi bir başıboşluğa güvenmemeleri doğal sonuç.