21 Ekim 2010
İstanbul.!
Uzun zaman oldu. 6,5 yıl içerisinde sadece bir kez gidebildim İstanbul'a.. O zamanlar iki yıllık bir Almanya yaşamı sonrası gelmiştim ve inanamadım değişime.. İnsanın hayatında unutamadığı anlar var ya o günlerde o şehirde yaşadığım yabancılık da bu yaşamın unutulmaz karelerine eklendi.
Türkiye'de geçirilen 24 yılın tamamı o ülkenin içerisindeydi.. Sokaklarında, yurtlarında, bahçelerinde.. En diplerinde gezindim ben yeri geldi.. İzmir'in herhangi bir sokağı elim kolum gibiydi.. Ankara'nın Sakarya'sı ve daha varoşları da bahçelisi de bizimdi. Hayatımın hiçbir anında o ülkenin hiçbir sokağında tedirginlik duymadım yürür iken..
Derler ya 'Burası böyle komple benim'
öyleydi..
Geceleri yurttan kaçtığımızda basmanenin çevresinde gezinirdik sabahlara kadar.. Saçlar belime kadar kulakta eyfel küpesi Sincan'ın ağır mahallerinde dolanırdık.. Değil olağan nezarathane muhabbetleri eylemlerdeki gözaltılarından ya da olası bütün ihtimallerden belki korkardım biraz ama çekinmezdim.. Bastığım her yer doğup büyüdüğüm mahallem gibiydi ki ben çok yere ayak bastım orada..
9 yaşında tek başladım tek başıma şehirler arası yolculuklara.. Beni Aydın'a bırak Sivas'ın bir ilçesine ya da Konya'nın Çumrasına.. Eskişehir'e Bursa'ya.. Evimiz, ailemiz olmadığından her yeri sahiplendik.. Hiçbir yere ait olmayanlar her yere aitmiş gibi davranırlar derdi Kinyas.. Öyleydi.
Sadece 2 yıl çok başka bir hayatı yaşamak yetti bunların sonlanmasına.
Havaalanından inip taksiye binmemle başladı yabancılık.. Münih'de onca cezayı yedikten sonra yer yer sonrasında arka koltukta dahi emniyet kemeri arama telaşında buldum kendimi. Dahası sonrasında üstelik şöför yanında o kemeri bulamadım.. Nerde abi bu emniyet kemeri dediğimde 'ötüyordu biz de kestik' diye cevap alınca eskisi gibi gülemedim de.. Tedirgin oldum ki atlatamadım o yabancılık hissini..
Parasına, sokağına her şeyine o şekilde yabancılaşmak.. 24 yılda elde ettiğini iki yılda kaybetmek çok da adaletli değil gibi geldi bana. Geçen sene Prag'ı bahane ettim yılbaşında başka bir şeyi ve bu yaz da durduk yere çalışasım geldi filan.. Hep o korkunun bir daha olmaması adınaydı belki de çok şey bilemiyorum ama artık bunu kabullendim gibi..
Dahası burada geçirdiğim her an hep geri dönecekmişim gibi.. Eskisi gibi kısa süreliğine gelmişim gibi..
Zaman yettiği sürece çok kişiyi göreceğiz.. Blog da yaklaşık iki hafta kapalı kalacak artık. Pazartesi'ye kadar da ben evimden uzakta olacağım ve sonrası İstanbul.. Hagi'si de Mainz'ı da biraz beklesin.
Sadece İstiklal'de yürür iken.. sanki buradan hiç gitmemişim gibi bir an hissedeyim bana yeter.. Başka da bir beklentim yok.!
Görüşmek üzere..
20 Ekim 2010
Ronald(o)inho.!
Ronaldinho bana her zaman keyif verir ve Christiano Ronaldo'nun yeteneğinden çok iş ahlakına, azmine ve çabasına hayranım..
Güzel ikili.!
Daum Güç İstiyor.!
Hitzfeld ile beraber SKY'a konuk oldular ve ben takip etmeye çalıştım. Buraya gelmeden programı bir yerinde konu Dortmund ve Nuri Şahin idi.. Diyorlar ki Dortmund şampiyon olabilir ancak Nuri Şahin sakatlanmadığı sürece.. Eskisi gibi mücadeleciliği değil aynı zamanda bir sonraki aksiyonu çoktan kafasında hazır edişini, takımı nasıl yönettiğinin üzerinde duruyor ki spier Hitzfeld'e şunu sormak durumunda kaldı..
Sizce Nuri Şahin Bundesliganın en değerli oyuncusu mudur ? Elbette hoca Dortmund'un öyle ama ligin değil dedi ve Ribery, Robben var diye devam etti. Ama bu soruyu sordurabilmek de meseledir diyorum ben..
Daum ise.. akıllanmış mı demeliyim yoksa farklılaşmış mı bilemedim ama şunu diyor: Ben artık Sportif direktör ile çalışmam. Magath Modelini istiyor.. Ancak bu şekilde masaya otururum diye net bir şekilde tavrını koydu..
Aykut Kocaman göndermesi olabilir dedik ama oğlu da babamla Aykut'un problemi olmadı diye açıklama yapmıştı yakın zamanda..
Dahası ve hoşuma giden ise Daum'un kendi özeleştirisini yapmış olmasıydı zira eskimişti biraz teknik adamlığı.. Premiere lige gidip Ferguson'u gözlemledi ve anlaşılan o ki kendisini geliştirmek zorunda olduğunun farkına varmış artık..
Bakalım ne kadar geliştirdi ya da ne durumda yakında görürüz zira Keller Stuttgart'da biraz bocalasın hemen Daum gelecektir oraya...
Vatan Haini.!
Mesut Arda'dan bir buçuk yaş küçük..
Schalke dönemini hatırlıyorum.. Babasına söz vermişlerdi. Lincoln sonrası ' 10 ' numara ve forma onundu.. Ama sevgili Müller Lincoln yerine aynı yaşta bir başka yeteneği takıma getirip (Rakitic) formayı ve on numarayı ona verince babası çıldırdı. Madem benim oğlum yedek kalacak o zaman şu kadar para isterim dedi.. Amacı para değildi yapılan haksızlık zoruna gitmişti..
Sözleşmesini uzatmadı ve baskı başladı..
Kötü günlerdi. Her yerde haber olmuştu ama kötü bir şekilde.. Herkes Mesut'u paracı olarak biliyordu zira o şekilde yansıtıldı. Hakaret edecersine satışa sunuldu ve Bremen kaptı ama gerçekten zor günlerdi.
Sonra Bremen ve 5 milyon euroluk yaşına göre oldukça fazla olan bonservisin ağırlığı..
Sonra Almanya-Türkiye maçının içerisinde yuhalanmalar, hain diye tezahüratlar ve ona rağmen performansı.
Sonra Madrid'in yıldızları arasında maç oynamalar..
Her türlü baskıyı kaldırdı ve inanırım GS'da olsaydı Fenerbahçe stadındaki baskıyı da kaldırırdı Lincoln gibi..
Onca röportajı, söylemi var ve bir gram böbürlenme yok..
Biz Mesut Özil gibi bir yetenek çıkarırız da bu karakteri zor.
Hep derdi ya Sergen Yalçın.. Koşsam Madrid'de oynarım diye.. Bak işte ona en çok benzeyen ve hatta ondan daha az yetenekli dahi diyebileceğiniz futbolcu Mesut'tur ve koşmadan Madrid'de oynuyor.
Demek ki sorun koşmak değilmiş..
Magath Bilinci.!
Bu yazı 23 Ağustos 2010'da BirGün gazetesi için yazılmıştır.!
Bundesliga’nın tarihine baktığınız vakit bir dönem Türkiye Süper Ligi ile yapısal anlamda benzerlikler göze çarpar. Bugün gelinen noktada farklılıklar bir hayli fazla olsa da otuz yıl öncesine gidersek eğer gerek kulüp yönetim biçimi gerekse de ‘taktik’ kelimesinin küfür olarak algılanması gibi yaklaşımlar ortak paydamız olarak görülebilir. Bunlara ek olarak iki ligin de Hollanda ekolüne verdiği olumsuz tepki de ortak paydaya eklenebilir.
Yapılamayan transferlerden bağımsız bir şekilde, başarısızlığı ortada olan Rijkaard'ın Bundesliga versiyonu 1999 yılında FIFA tarafından geçtiğimiz yüzyılın en iyi teknik adamı seçilen Rinus Michels idi. Futbolda, Total Futbol ile devrim yaratan Hollandalı teknik adam Ajax, Barcelona ve Hollanda ile muazzam başarılar kazanmasına rağmen iki kez geldiği Bundesliga'dan boynu bükük ayrılmak durumunda kaldı. Bundesliga'nın en çok kazanan hocası olarak yaşadığı 3 yıllık Köln macerası sonrasında şampiyonluk göremeden gönderilmesı bir yana 1988 yılında Hollanda ile Avrupa Şampiyonu olmasının hemen ardından ikinci kez Bayer Leverkusen vasıtasıyla ziyaret ettiği Bundesliga'dan bir yılını dahi doldurmadan kovulmak durumunda kaldı.
Velhasıl, yüzyılın teknik adamı seçilen Hollandalı, Bundesliga’da başarılı olamadı.
Peki ya diğerleri ?
Geçtiğimiz Dünya Kupası’nda Hollanda’nın başında final görmüş Bert van Marwijk, Feyenoord ile 2002 yılında UEFA kupasını kazandıktan iki yıl sonra sonra Dortmund'un başına geçer ve fakat takıma yedincilikten öte bir başarı kazandıramaz. Yine, Michels'in yardımcılığını yaparak teknik adamlığa başlayan ve PSV ile şampiyonluklar yaşayıp Glasgow Rangers’i çalıştırdıktan sonra Bundesliga’da Mönchengladbach’ın başına geçen Dick Advocaat da bir yılın sonunda başarısız olup gitmek zorunda bırakılanlardan... Twente ile iyi bir çıkış yakalayan Hiddink öğrencisi Rutten keza Schalke’de bir yılını dolduramadan diğerleri gibi kovulmak durumunda kaldı. Aad de Mos, Gerald Vanenburg vs... Huub Stevens gibi istisnalar olsa da Bundesliga’nın Hollandalı hoca karnesi düne kadar kırık notlarla doluydu. Bundesliga’da şampiyonluk kazanan ilk Hollandalı hoca olan Van Gaal ise diğerlerinden hem dönem olarak ve aynı zamanda yaşadığı düşüş sonrası geçirdiği taktiksel evrim (Alkmaar 4.4-2) nedeniyle de ayrılıyor. Misal, bugün Rijkaard başarılı olamasa da sisteminden ödün vermiyor zira farklı bir sistemin tecrübesini yaşamamıştır. 2000 Hollandası ve beş yıllık Barcelona deneyiminde başarıyı aynı ekolleri kendisine temel felsefe edinmiş ve olası arızalara çok seçenekli çözümler sunulan koşullar içerisinde yakalayabilmiştir.
Yöneticilerin bu ve pek çok önemli detaydan yoksun ‘başarı’ beklentisini bir kenara bırakıp teknik adam açısından yaklaşırsak Rijkaard ve pek çok Hollandalıda bir ‘Magath’ bilinci maalasef göremiyoruz.
Hollandalı teknik adamlar için ‘taktiksel olgunluk’ neyse Magath için ‘Otorite’ de aynı anlamı taşıyor. Magath uzun yıllar küme düşme potasında otoritenin kendiliğinden sağlanıldığı koşullara sahip takımların başına geçip onları kümede tutarak başarılı olsa da ‘küme düşme korkusunun olmadığı’ yeni sezonun oluşan yeni koşulları içerisinde otoritesinin kaybolması sonrası bocalayıp bir yılını dahi doldurmadan çokca kez kovulmak durumunda kalmıştır. Stuttgart takımına son sıralarda bir alt lige düşmemek için çırpınır vaziyette iken gelip, seri galibiyetler ile takımı her zamanki gibi kümede tutar iken yeni sezonun ortasında sportif direktörlük görevini de ele geçirip otoritesini daimi kılmıştı. Kümede tuttuğu Stuttgart’a Şampiyonlar Ligi bileti aldırararak Bayern Münih’e doğru yol alıyordu. Rotasını farklı kılıp, bugüne getiren koşulları kendisine göre biçimlendirmek zorunda olduğunun farkındadır.
Hollandalılardan onu ayıran, kendisinin her koşulda başarılı olamayacağının farkında olarak belirli bir güce ulaşıp otoritesini sağlama almadığı sürece o kulübün başına teknik adam olarak geçmemesidir. Bayern Münih macerası sonrası önünde duran Wolfsburg ve Dortmund kulüplerinin en çok parayı verenine değil kendisini başarılı kılacak olan otoriteyi hangi klubün sağlayacağına göre bir seçim yapıp Bundesliga'da beşinciliği dahi olmayan bir kulübe şampiyonluk yaşatarak tarih yazabilmiştir. Öyle olmamasını umsam da Rijkaard burada başarının koşullara bağlı gerçekleştiğini tecrübe edip yoluna Magath bilincine sahip olarak başka yerde devam edecektir. Orada başarılı olacak olsa da burada bugünkü başarısızlığının içerisinde biraz da ‘Magath’ bilincinden yoksun olmasının da payı vardır.
Rijkaard,Terim,Skibbe ve Galatasaray Futbol Akli.!
12 Mayıs 2010'da yazılmıştır.
Sizce Felix Magath'in Barcelonanin basinda basarili olabilme sansi nedir ? Bence yüzde ikidir. Belki de sonu bastan belli basarisizlik hikayesinin en güzel iki kahramani Barcelona ve Felix Magath'dir. Ne Barca yönetimi kötüdür ne de Felix Magath basarisiz bir teknik direktördür. Lakin bu gercek de degismez. Yüzeysel acidan yaklasip ayni kriterlerle degerlendirdiginiz vakit Galatasarayin basinda teknik adam olarak Rijkaard'in da basarisi sansi cok fazla yoktur. Dikkatli bir sekilde incelediginiz vakit Magath-Barcelona uyumsuzlugu ayni sekilde Rijkaard-Galatasaray uygunsuzluguna dönüsür.. Yerleri degistirelim:Magath-Galatasaray, Rijkaard-Barca. Olur bu bak.. Magath'un bu ülkedeki muadilinin de Terim oldugunu düsünürsek bu kosullarda altinda ne demek istedigimi da anlamis oluyorsunuz sanirim..
Rijkaard genc bir teknik direktördür, teknik adam kimligi yasadigi tecrübeler sonrasi edindigidir. Hem futbolcu hem de teknik direktör olarak Hollanda milli takimi,Barcelona,Milan,Ajax gibi kluplerde görev almistir. Dolayisla burada yasadiklari ona tecrübe olarak geri dönmüstür. Bu gibi kluplerin icerisinde edindigi önemli tecrübeler bir baska yerde islevsiz olacaktir. Özellikle Hollanda ve Barcelona gibi birbirlerinden beslenen ve daha da önemlisi belirgin bir sistemin/ekolün yillardir varoldugu yerde buna göre futbolcu yetistirme konusunda uzun yillardir calisma yapilmis olmasinin avantajlarindan yararlanmis olmasi bir yana(bu fark kapanabilir cunku) Hollanda Milli Takimi ve Barcelona gibi teknik adamina teknik direktörlük disinda bir görev birakmayan yapilanmanin icerisinde tecrübe sahibi olup kimligini bulmustur. Bu hepsinden önemlidir. Galatasaray klubünde Rijkaard'in üstlendigi bu görev, daha önceki kluplerinde yapmadigidir. Barcelonada böyle bir görevi yoktur, Hollanda milli takiminda da ayni sekilde..
Skibbe'yi inceledigimiz vakit ayni sonucu bulacagiz. Leverkusen klup olarak cok iyi bir futbol organizasyonuna/yapilanmasina sahiptir. Bu yüzden Labbadia,Heynckes,Skibbe birbirlerinden farkli teknik adamlar olmasina ragmen klup olarak benzer futbolu oynayabilmislerdir. Bu da size Leverkusen klubü ile Barcelona arasindaki uyumu anlatmasi acisindan önemlidir. Her ikisi de teknik adamina kaba insaatini da bizzat kendilerinin yaptigi teknik görevleri birakarak yeni olan bu futol kariyerlerindeki en önemli tecrübeyi bu sekilde yaptirmistir. Galatasaray kismen dogru bir sekilde Skibbe'ye yöneticilik isini birakmamis ve fakat ona biraksaydi dahi bu kadar kötü olmazdi denilebilecek bir yönetim performansi göstermistir Polat ve ekibi. kariyersizliginden dogan otoritesizligin en büyük sorun oldugu yerde muhtesem akil Polat ve Ekibi onun yardimcilarini kendisinden habersiz görevden almasi, Lincoln'e kaptanlik,Arda'ya kapi gösterilmesi, oyuncularin huzursuzlugu,Meira'nin gönderilmesi diye gider ki bitmez..
Leverkusen ve Barcelona gibi kluplerde basarili olmus,tecrübe kazanmis ve bu kluplerin/yapilanmalarin disinda bir yerde ciddi bir süre gecirmemis adamlarin Galatasaray klubünde yasadigi basarisizliklarinin altinda yetersizliklerden ziyade Magath'in sürekli aradigi uygun olma kriterine takilmislardir daha cok.. Magath, teknik-taktik konularin disinda kalan görevlerin kendisinin basarisina yüzde yüz etkiyeceginin o kadar farkindadir ki Dortmund,Hamburg gibi kluplerin yerine yeni piyasaya sürülmüs ve basarisi/gelenegi/gecmisi olmayan Wolfsburg gibi klubü tercih etmistir.
Magath'in yaptigini Rijkaard yapmamistir. Her yerde basarili olabilecegini pek cok insan gibi o da düsünmüs olmasi gerekir.
Rijkaard, tarihe gececek bir basarisizliga imza attigi Sparta deneyimi ile basarili oldugu Hollanda, 14 yil sonra Sampiyonlar Ligini kazandirdigi Barcelona deneyimleri arasindaki farka göz atip kendisini basarili/basarisiz kilan etkenlerin farkinda olabilseydi muhtemelen böyle pek de saglikli bir futbol yapisina sahip olmayan klubün basina gelmezdi. Lyon gibi Leverkusen gibi takimlari tercih ederdi ve muhtemelen tarihi basarilara da imza atardi buralarda..
Galatasaray yönünden bakarsak eger Feldkamp gibi istekleri cok belirgin ve ne oldugu ortada olan bir adami dahi yönetmekten aciz oldugunu göremeyip basarisizliklarini kabul edemeyen bir yönetim mevcut. Feldkamp dogru veya yanlis hic önemli degil, oyuncular ile kendisi arasina hicbir yöneticinin girmemesini kesinkes ister iken buna uymayip gizli toplantilar düzenlenmesi karsisinda istifa etmistir. Sonrasinda gelen Sampiyonluk ise yönetimin her türlü sacmaligini takim icerisinde kapatan ve basina karsi dahi ne yapacagini cok iyi bilen Hakan Sükür'ün futbolculugundan ziyade gizli "abilik" adi altinda para vermeye kadar uzayan sportif direktörlügünün altinda yatar. Genel bir Hakan Sükür profilinin ne oldugu önemli degil ama bir basarinin icerigi ortaya serilicekse eger kendi dogrusuna kariyeri, karizmasi,konumu ve tecrübesi nedeniyle bütün takimi toplayabilme özelligini es gecemeyiz. Sükür, son sampiyonlugun bas mimaridir ama sadeece futbolcu olarak degil.. Sükür, yönetimin yanlis hamlesini dogrulatan insan olmustur bir bakima.
Skibbe'de ise yönetim olarak hicbir zaman neyi yanlis yaptigini algilayamayacak konumda oldular. Rijkaard secimi yani kariyerli bir teknik adam getirme cabasi daha cok Skibbe'nin futbolcular nezdinde olmayan otoritesinin onun karizmasina-kariyerine baglanmasi sonucu gelismistir. Oysa hicbir zaman Skibbe'nin yardimcilarini görevden alma kepazeligini gündeme getirip "sanirim sorun bizim müdahalelerimizden kaynaklaniyor" gibi bir acilim gerceklestiremedikleri gibi bugün de teknik-taktik konusunda uzman insanlarin disinda Galatasarayin futbolunu yönetecek bir aklin gerekliligini göremeyeceklerdir. Bunu görebilselerdi eger Skibbe,Rijkaard gibi isimlerden ziyade yönetici-teknik adam tipolijisi üzerinde yogunlasir ve böyle bir ismin altinda tamamen geriye cekilip klubü bu isimlere teslim ederlerdi.. Daha da dogrusu ise futbol konusunda uzman olup klubün icerisinde sayginligi olan tecrübeleri isin basina gecirip onlarin bu isi yapmasina olanak saglanmasidir.. Ama böyle olursa Üstünel,Sezgin ve Polat isimlerini cok fazla duyamayiz ve dönüp dolasip Skibbe'nin o muhtesem röportajina gideriz..
Bugün..
..Galatasaray kendisine bir Felix Magath, bir Fatih Terim bulmak zorundadir. Klubün icerisinde futbola dair konularin disinda futbolu yönetecek bir aklin olmamasi bir yana size inatla sorunlar cikaran, isbilmez bir insan grubu var. Müdahele etmesinden korkuyorsunuz zira her yönetim müdahelesi takimi karistirmaktan öteye gecememistir. Magath portresini tekrardan gündeme getirilmesinin nedeni bunu anlatmaktir. Istediginiz kadar basarili olun, diger alanlardaki basarisizlik size yansiyacak ve sizi "basarisiz" kilacaktir.. Her kosulda basarili olan teknik adam ancak kosullari kendisine göre bicimlendirmeyi akil edendir.. Böyle bir güce ulasacak karizmada ve tecrübe olmadigi vakit sonu bastan belli mutsuzluklari yasamayi göze almak, ahmakliktir.
Galatasaray'in önünde bugün iki secenek vardir. Ya Rijkaard'in hicbir zaman halledemeyecegi sorunlari cözen/halleden Fatih Terim gibi bir adami klubün futbol akli olarak atayacaktir ya da belki de ilk defa söylüyorum ama Rijkaard'i gönderip Üstünel'in,Sezgin'in,Polat'in müdahale edemeyecegi ve daha öncesinde de bu isleri kotarmis Yönetici-Teknik Direktörü takimin basina getirmelidir. Bu tipolojinin anlasilmasi adina Örnek: Fatih Terim.. Örnek: Felix Magath.. Örnek: Mustafa Denizli.. Bunlar gelsin degil ama bu tarzda bir teknik adam..
Lahm cikip etik olmayan ve takimin icerisini karistiracak o aciklamayi yaptigi zaman herkesin gözü Uli Hoeness'e cevrilmisti, ona ragmen bu aciklamayi yapabiliyordu cunku. O olmasa kim bilir hangi aciklamalar olacakti ? Özil,Pizzaro ya da Almeida kimi davranislar sergiledigi vakit herkesin gözü Allofs'a kayar.. Bir macin ilk yarisinin sonunda Özil'in forma degistirmesi sonucu dir dir konusan ve futbolcuya ayari veren Allofs'tur. Schaaf'i ilgilendirmez. Sözlesmesi mi yenileniyor ya da bir daha bu takimda oynamayacak midir ? Onun görevi degildir. Barrios kizkardesinden dolayi sorunlar yasarsa Zorc hemen yanindadir.. Klopp ilgilenmez.. Lakin..
Batuhan sacmalarsa Denizli cevabini verir. Arda Turan "ben ikinci kaptan olmam" derse Terim haddini bildirir. Ronaldo, Nani-Anderson ile alem yaparsa yanlarindaki fahiseye de hissettirdikleri gibi Ferguson'dan korkar.. Rakitic yanlis yaparsa Magath'dan alir cevabini ve daha da önemlisi o korkuyu hisseder.
Oysa misal Arda Turan yeri ve zamani geldiginde Haldun Üstünel'e "Sen isine bak" diyebiliyor.
Iki farkli teknik direktör vardir ve sorunlar futbola dair ve futbol disi olarak ayrilir. Her ikisini kotaracak teknik adam ya da Sportif direktör-Teknik direktör birlesimi sarttir. Sadece birisini alip sportif direktörlügü de elinize-yüzünüze bulastirirsaniz durumunuz Galatasaray olur..
Thomas Schaaf, bu yil Bundesliganin ücüncüsü oldu.. Hic kimse Bremen klubünde Schaaf icin neden sampiyon olmadi diye bir isyana kalkismaz. Klaus Allofs devre arasinda Mesut Özil'e baski kurdu ve sözlesme konusunda genc bir futbolcuyu ikilemde birakarak oynayamaz duruma getirdi. Ikinci devreye seri yenilgilerle baslayan Bremen, sözlesme sorununu halleden Özil ile beraber Leverkusen'in 16 puan gerisinden gelip rakibini gecip Sampiyonlar Ligi vizesi aldi. Gördügünüz üzere kafasi karisik futbolcuya istediginiz taktigi-idmani verin, verim alamazsiniz. Bu denli önemli olan idarecilik meslegi Galatasaray klubünde yerlerde sürünüyor ve onca basarisizlik sonrasi Rijkaard'in kariyerine ve niteligine kadar gelen tartisma bir kez olsun Polat yönetiminin bu kusuruna gelmiyor.. Oysa sadece Arda Turan'a üc ay icerisinde iki birbirlerine zit yaklasimi sergileyen anlayis kendi kendisini tasfiye etmistir ama kimse farkina varamamistir. Meira-Nonda göndermeleri de ayni sekilde hatalar zincirinin önemli parcalaridir..
Sevgili Aslanlarim.. Ultralar dahil. Sarkiyi-türküyü yanlis yere cigiriyorsunuz, bunun farkinda olun artik.! Ve bugün amacim daha önceden de üzerinde durdugum sorunu isaret etmek degil bu sorunlu ortamda "basari" icin dogru hamle nedir, onu bulmaktir. Rijkaard bu kosullar altinda basarili olamaz ve Terim'in gelmesi en mantikli hamledir lakin ben Sampiyon Terimli Galatasaraydan ziyade Rijkaard'in basinda oldugu dördüncü olmus Galatasarayi tercih ederim ama bizler taraftariz nihayetinde..
Sorunlu Oyuncu Grubu.!
Bana dersen ki Keita disiplinsiz.. İnanırım sana. Zira ben geçmişini bilmem bu oyuncunun.. Galatasaray ve Bundesliga'nın dışında Şampiyonlar ligi maçları var ki sonrasında vaktim kalırsa Fransa ligine bakarım ama Premiere Lige dahi vakit kalmıyor genelde..
Bana dersen ki Jo Alemci.. inanırım sana. Sorun Jo'da derim zira çok çok iyi bilmem.. Kaba hatlarıyla da aksini iddia edemem. Yine yanlış seçim yapmışız der geçerim..
Bana misal dersen Pino çok sakat bir adam yirmi maç çıkaramaz.. İnanırım sana. Oyuncu'da sorun varmış derim..
Ama sen tutup da bana pek çok maçta önemli rol oynamış.. Geldiği takımı oynaya oynaya yedincilikten alıp Şampiyonlar Ligine götürmüş ve orada da senin çok iyi bildiğin Fenerbahçe maçında goller atıp üst tura çıkarmış.. iki yılda 50 maçı sorunsuz ve Bayern'in listesine girecek kadar iyi performans sergilemiş.. Tek tek maçlarını seyrettiğim ve şampiyonluğa mal olan bir kırmızısı hariç disiplin sorunu olmayan bir adamı başka türlü yansıtmak istersen konuştuğun üç yerli oyuncu ya da kıçı kırık milliyetçilik adına yerli muhabbeti için..
..inanmam sana.
Emre-Arda yıldız ama Lincoln dediğinde de inanmamış garip bulmuştum ve 'tuhaflık' orada da vardı zira mesele başka bir şey Galatasaray'da.
O zaman derim ki ' oyuncu grubu sorunlu'.. Meira onca yıl oynayacak, kaptan olup takımını şampiyonluğa götürecek, Lincoln onca zaman oynayacak ve nedendir ki senin takımında 'sorunlu' futbolcu olacaklar.. Onu yemem.. Bu yüzden senden başka düşünürüm.
Hoşgörüsüz bir ortam var orada. Kıskançlık var.. İçerisine girmeyeni barındırmıyor ve performans ile filan ilgisi yok.! Öyle olsa başta Gökhan Zan'lar Serdar Özkan'lar ayrımcılığa uğraması gerekirdi. Yattığı yerden para kazanan oyuncular vesaire..
Ben Galatasaray'lıyım. Yeri gelir canım kadar severim klubümü ama bilirim de bu cemaatciliğin uzun yıllardır varolduğunu. UEFA kupasının arkasında dahi bu arkadaşlık/korumacılık yatar ama aynı zamanda Hakan Şükür'ün yanına yirmi forvet de barınamaz.. Böyledir bu.!
Kewell'i taraftar Baros'u golleri tutuyor ki takımın başka şansı yok allahtan..
Rijkaard'ın ilk on maçına bakın.. Muhteşemdi değil mi ? Herkes otorite ilan etmişti ve söyledikleri antrenmanda ya da maçta harfiyen uygulanıyordu belki.. Önce sakatlık sonra oyuncuların garipleşen tavırları vurmuştur bu takımı.. Ben Rijkaard'a da suç veriyorum ya da Hollanda ekolüne uygun olmayan Türk mentalitesine filan ama bu kadar başarısız olacak hoca değildi.. Tuhaf bir oyuncu grubu da var..
Hoşgörüsüz bir takım..
Oyuncuların elbette pek çok eksiği var ama bu kadar sorun olması doğru mu ki ?Sürekli bir şikayet hali mevcut. Kötü performans sonrası biz kötü oynadık yerine herkes bir hesap kesme peşinde.
Hasan Şaş halı sahada maç yapıyor ve yaptığı asist sonrası diyor ki 'Lincoln işte bu asiste milyon euroları alıyor'. Nasıl bir dert olmuş bu yabancı muhabbeti anlayabilmiş değilim.
Bu futbolcu olur teknik adam farketmez.
Teknik adamın babası ölmüş senin şakaların, videoların her yerde. Oyuncunu rakip kaleci tehtit ediyor bir kilometre koşturuyor bir kişi yanında yok.. Varınız yoğunuz birilerinin de kamçılamasıyla Yerli-Yabancı ayrımı muhabbeti..
Bir oyuncu Fenerbahçe maçına çıkmamak için bilinçli olarak kart görmek ister mi ki? Başka yerde göremezsiniz derim bunları..
Ne bitmez derdiniz varmış arkadaş sizin ? Gidin yahu.. Kim size daha adaletli davranacaksa oraya gidin artık.! Bıktım ulan şu yerlilerin haksızlığa uğraması geyiğinden.. Hocanın değer vermemesi.. Servet çok mu değer gördü Fenerbahçe'de ? Ayhan'ın çok mu değeri bilindi Beşiktaş'ta.. Hakan Şükür, Arda Turan Galatasaray dışında bu konuma gelebilirler miydi ? Yatıp kalkıp biz neden size dua edelim ki ?
Küçük Hakan Karabük takımında kalsaydı ülke bir yetenekten mahrum mu olacaktı yoksa ?
Baygınlık verdi arkadaşım sizin yabancı ya da yönetim geyiğinizden.. Lütfen değerinizin, emeğinizin bilindiği yere gidin.. Lütfen.
Trabzonspor'da Yattara var.. Canı isterse oynuyor ama öyle seviliyor ki kaptan bile oldu.! Halkı da tapıyor adama.. Beşiktaş'ta Q7'nin gördüğü ilgiye bakın ya da bir kez böyle muhabbetler gerçekleşmiyor. Fenerbahçe'nin kaptanı yabancı ve oynamayan pek çok Brezilyalısı var yabancısı var..
Bir de Galatasaray'a.. Sıkıldım ben artık..
Hagi gibi saha içerisinde ezecek, bağıracak, yer yer aşağılayacak bir adam olmadığı vakit işleri çok zor herhangi bir yıldız oyuncunun..
Bunlar size tuhaf geliyorsa Hakan Şükür'ü izleyin.. Her hafta ben yabancılara yapılan geyiklerden bir demet sunuyor bizlere.. Lincoln cimriymiş.. Efendim yönetici abi yabancıların da paralarının ödenmediğini söylemiş ama Lincoln gelip aldığını belirtmiş miş miş... Topal'ın hakkı yenmiş.. Onun bunun.. Bitmiyor hiç bu muhabbetler..
Çözümü çok basit.
Kim değerinizi biliyorsa oraya gidin.. de görelim değeriniz neymiş.. Galatasaray'a bir şeyler verdiniz de bedavaya mı oynadınız yahu ? Şu an yaptığınız yazarlıktan dahi Galatasaray'ın ismi var.
Bir resim vardı burada bize ulaştırılan.. İzin çıkmadı yayınlamaya zamanında. Skibbe'nin kovulmasından bir gün önce restorantta çekilmiş. "Köşe Yazarı "K.Hakan ve yerli futbolcularla Ayhangiller.. Ayhan'ın elinde puro.. Toplaşmışlar. K.Hakan'ın o dönem varolan onca yazısı nereden geliyordu sanıyorsunuz ? Adam Berlin'de oynuyordu mis gibi.. Kendisi sattıracak o yüzden diyordu.. Orada oynuyor bu yüzden.. Onun dışında herhangi bir yerli de oynamıyordu ama onlar zaten para almıyordu.. Oynamaması normaldi filan.. K.Hakan gibi kim bu yerli grubu ile arkadaş hep aynı şeyleri yazdılar o dönem..
UEFA kupasını kazandırdınız ama diyetini de ödüyoruz hala.. Ne bitmez çileniz varmış arkadaş.. Bu yüzden Hakan Şükür sportif direktör olsun.. İnanın sorunların yüzde ellisi kendiliğinden yok olur iken başarıdan sorumlu olduğu vakit o yabancıları öyle bir sunar ki her şey başka olur.. Bütünlüğü sağlar..
Bir de Rijkaard'ı böyle deneyin bakın nasıl sonuç çıkıyor ?
Siz farkında değilsiniz ama H.Şükür size sportif direktörlük dersi veriyor.. Futbolcunun dilinden ne kadar iyi anladığını hala size anlatamadı mı ? Siz o havayı solumadınız ya da unuttunuz.. Hamburg 34 yaşında yeni emekli ettiği Reinhart'ı Sportif direktör yaptı. Dortmund 1998 yılında emekli ettiği Zorc'u Sportif direktör yaptı ki o gün bugündür o görevin içerisinde.. Nerlinger ya da Held ya da Allofs..
Bunlar bilir, siz bilmezsiniz kimin neyi isteyip istemediğini vesaire..
İşi zor bu takımın. O korumacı arkadaşlığın ekmeğini yedik şimdi de cezasını çekiyoruz zira bu Hakan'dan Arda'ya geçen bir gelenek.. işin doğrusu budur.!
Garip Bilgiler.!
Garip hikayeleri okuyunca paylaşma hissi ile yanıp tutuşuyoruz.. Racing ve kediler hikayesi mutlaka bir yerde geçmiştir ama ben yeni okuduğum için hayli ilginç geldi.
Racing Arjantin'in geçmişi başarılarla dolu futbol klubü. 1967'ye kadar 13 şampiyonluğu bulunuyor ki ezeli rakibi delirtiyor. En son 1967'de Kıtalararası kupada Celtic'i yener ve zafer sarhoşluğu içerisinde sevinirlerken ezeli rakibi İndependiente taraftarları Racing'in stadının altına yedi kara kedi gömerler uğursuzluk getirmesi için..
O kadar okuyorsunuz beni ve bu gibi şeylere inanır mıyım ? Ama bakın ne olmuş sonrasında..
Klup o zamandan sonra uzunca bir süre şampiyonluk göremediği gibi 1999 yılında da iflas edecek konuma gelmiş.. Bir şekilde bu batıl inancın neden olduğuna inanılmış olsa gerek ki kedileri sahanın içerisinden çıkarma telaşı başlamış. Yedi kediden altısının kemikleri bulunup dışarı çıkartılmış.. 2001 yılında ise tüm stadı delik deşik edip son kedinin iskeletlerini de bulup çıkarmışlar ve o sene şampiyon olmuşlar.. Şampiyonlukları şöyledir:
1949, 1950, 1951, 1958, 1961, 1967 ve 2001 (Apertura) 1967 ve 35 yıl ara verilen Şampiyonluk..
Bir kaç garip bilgi ile devam..
#McDonalds'ın dünyada sadece Beşiktaş stadının bölgesindeki bayisinin siyah beyaz olduğunu çünkü resmi renklerinin ezeli rakibi GS'yı çağrıştırdığını ben bilmiyordum, öğrendim.!
#Nürnberg'in o dönemki teknik direktörü Wolfgang Wolf'un kiracısı olan galerici abi iş için Slovakya'ya gittiğinde gördüğü Marek Mintal'ı önermesi ve Bundesligaya transferinin bu şekilde gerçekleşmesi..
#1929 yılında Fiorentina takımının temizlikçisi kırmızı beyaz formaları yıkarken artık fazla mı yıkamış ne yapmış bilinmez ama ortaya Menekşe renginde eser çıkartmış. O gün bugündür 'mor menekşeler' olarak anılıyor klup..
#Real Madrid'in telefon numarası kazandığı her kupadan sonra değişiyormuş. İspanya'nın kodundan sonra önce ligde kazandığı şampiyonluk sayısı sonra lig lupası ve en son Avrupa kupası.. Şu an için telefon numarası 311709..
#Yoann Gouffran'ın çimlere alerjisi varmış..
#2006 yılında Romen Birinci Lig takımlarından UT Arad'ın oyuncusu olan Marius Cioara 4.lige 15 kilo et karşılığı transfer olmuş.
#Paul Breitner Papa 16.Benedikt'in uzak uzak uzak akrabasıymış.. Aslında haber şu şekilde verilmelidir.. Papa, Paul Breitner'in uzak uzak uzak akrabasıymış.
#Lyon 2009'da altıncılığa düştüğünde tarafyarlar teknik direktör Puel'i Ebay'de 1 Euro'dan satma girişimlerinde bulunmuşlar..
#(Bunu biliyordum) Eidur Gudjohnsen 1996 yılında oynanılan milli maçta İzlanda-Estonya karşısında babası arnor ile değişikliğe gidiyor. Baba oğul üstelik milli takımda..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)