25 Haziran 2010

Ballack Leverkusen'e Geri Döndü.!



33 Yasinda artik.. Avrupanin devleri ona en fazla bir yillik bir kontrat öneriyorlar ve istedigi iki ve hatta üc-dört yillik kontratlari alabilecegi yer Bundesliga. Buraya geri dönüs cok mantikliydi.. Ballack icin iyi bir secim.. 2 yillik bir kontrat imzalamis.

Leverkusen ise inatla tecrübesizlik sorununu asmaya calisiyor. Defansina yerlestirdigi 36 yasindaki Hyppia oradaki sorunlari bir nebze olsun cözdü. Lakin saha ici lidere, son ceyrek diliminde ayakta tutacak güclü bir kisilige ihtiyaci vardi. Saha disinda tecrübeli bir hoca gelse de elinden cok bir sey gelemedi. Topmöller, Skibbe,Labbadia da oldugu gibi Heynckes de engelleyemedi son düzlükte takimin kötüye dogru gitmesini. Simdi Ballack bu acidan nokta atisidir, daha iyisi olamazdi..

Her ne kadar bütün final maclarini kazanamayan olarak tarihe gecse de o Winner bir oyuncudur. Herkesin elinin ayaginin dolastigi yerde ayakta kalan bir o olur. Attigi gollerin tanimi genelde "galibiyet golü" niteligindedir. Futboluyla ve kisiligi ile genc takimi ayakta tutmak icin muhtesem bir atilim..

Yalniz Leverkusen de cok genc degil artik. Ballack abiliginin ne kadar tutacagini bilemezsiniz. Kucuk bir risk de vardir bu acidan..

Fransa ve pek cok takimda görüldü ki dünyanin en iyi kadrolarini da olustursaniz takim ici disiplin, takim ici uyum cok sey demektir. Biz bunu Galatasarayin abilerinin gittigi günden beri cok iyi görüyoruz, bizim takimda yok öyle bir sey.. Leverkusen uyumlu ama direncsiz bir kadroya sahip idi. Simdi direncini arttirdi, uyumunu da korursa seneye yine basa oynar ama son ceyrekte ayakta da kalir..

Neredesin.?!



Afrikaya geldi ve fakat pek göremiyoruz.. Eksikligini cekiyorum bir Sarahmania olarak..

1986.!



1986 Meksika Dünya Kupasi ceyrek final karsilasmasinda Brezilya-Fransa penaltilara kalir. Yannick Stopyra(25) deneyimsiz olmasina ragmen tecrübelilerden bir bes kisi cikmayinca ilk penaltiyi atmak icin topun basina gecer. Hikayesi ilginc filan degil ben daha cok resim icin bunu aldim. Bu bir panenka penaltisidir. Hep kaleci tarafindan bu penaltinin görünümünü merak etmisimdir.. Siklikla kendimi kalecilerin yerine koyar, penalti atislarinda nasil bir yol izlerdim diye düsünürüm hep..

Burada Brezilya karsisinda turu gecen Fransa yari finalde Almanya'ya elenir ve aslinda 1982'de de bu sefer penaltilarla yine Almanya'ya yari finalde elenmisti. O zaman penalti atislarinda Schumacher'in taktigi fena degildi. Hep sag koseye atladi.. Birinden birisi mutlaka sag koseye atacak, düsündügünüz zaman mantikli degil midir ? Dünya üzerinde kac penalti atislarinda top sürekli ayni koseye gitmistir ? Sürekli bir köseye atladiginiz zaman minumum bir tane penalti kurtarma olasiliginiz ya da köseyi tutturma ihtimaliniz oldukca yüksek..

76 Avrupa Sampiyonasi finalinde Uli Hoeness'in topu daglara taslara diktigi vakit ilk defa Panenka topu kalecinin herhangi bir köseye atlama ihtimaline karsi ortaya atarak farkli bir yol kesfetti. Bunun üzerine yayginlasan panenka penaltilarini da hesap ettiginizde topa bakarak bir yere ucmak ya da üzerinize geleni yakalamak ise bugünlerde en mantikli buldugum kaleci durusudur.. Yine de en zor is bana göre kaleciliktir.. Gerd Müller'in sözüne katilirim. Ben dahi sutu cektigimde nereye gidecegini bilmiyorum, kaleci nasil bilebilir ki diyordu.. Zor is bu meslek.. Penaltiyi kurtarmak. atmaktan cok daha zordur diyerek kapatiyoruz konumuzu.

24 Haziran 2010

Jörg Berger'in Bursaspor Anilari.!



Bugün kendisi aramizdan ayrildi. Öyle bir hayat yasadi ki kaba ayrintilaridan dahi on tane film cikar. Yazdigi biyografiyi mutlaka okumaliyim derdim ama kismet olmadi hic. Dogu Almanya kökenli Berger'in genc milli takimin basinda iken Yugoslavya macinda kacis denemesi, Stasi tarafindan Bati Almanyada sürekli tehtit altinda yasamasi ve hatta zehirlenmesi, Falco Götz'ün kacisina yardim etmesi gibi tonla ilginc detay sigdirdi. Yasaminin yarisini doguda yarisini da batida yasadi.. Ve fakat tüm bu garipliklere ragmen 2000/01 sezonunda kisa süreligine Bursaspor'un basinda iken yasadiklari onu yine de sasirtti, korkuttu ve tuhaflastirdi.

Macerayi seven ve bu futbol dünyasinda pek cok ilginc tecrübeyi geride birakan Berger'in kapisini Bursaspor calar.. Anlasma güzel bir zeminde noktalanir ve uzun süreli calismak icin Berger önce sehri görmek ister.. Her sey iyi gider ve Bursaspor ile anlastiktan sonra Martin Spanring, Marc Ziegler ve Ion Lupescu'yu kadrosuna katar, her sey baslangicta her zaman oldugu gibi cok iyiydi der.. Öyle ki karisi Istanbula ayak bastiginda onu Bursaspor'a Helikopterle getirme inceliginde bulunurlar.. Ailesi gelir, cocuklari uygun okullara kayit olur..


"Ilk tuhaflik olarak maasini plastik torba icerisinde almasini söyler Berger Bursaspor sampiyonlugu sonrasi 11Freunde'ye verdigi röportajin icerisinde. Hemen basari istiyorlardi ve Sampiyonluk o dönem ütopyaydi aslinda. Beklentilerin büyüklügü ve ufak tuhafliklar disinda cok sey de güzeldi. Tesisler birinci sinifti.. Ve fakat tüm güzellikler ilk iki haftada alinan maglubiyetlere kadardi elbette..

..19 tane baskan ile ugrasiyordum. Hepsinin tek tek transfer ettigi oyuncu vardi ve hemen hepsi bana kendi oyuncusunu oynatmam icin baski yapiyordu. Onlara sadece 11 tane oyuncuyu sahaya cikarabilirim dediginde hepsi anlayisla kafalarini salliyordu ama isteklerinden kesinlikle vazgecmiyordu diye devam ediyor Berger tuhafligin dik alasina..Ilk macta onlarin isteklerine karsi durup alman oyunculari ve Lupescuyu sahaya saldim.. Gelisme olabilirdi ama kimse beni dinlemiyordu zira herkes kendi kafasina göre baska bir sey istiyordu. Sonunda dayanamadim ve tamam dedim, onlarin istegine göre bir onbir belirleyip sahaya cikardim.. Evimizde 2-5 kaybettik maci. Karim ve cocuklarim polis korumasi esliginde stadi terketmek durumunda kaldi...

19 baskandan 3'ü soyunma odasindaydi ve bana burasi sizin icin artik cok tehlikeli, ülkeyi terketmelisiniz diyordu. Aslinda istedikleri tazminatimi ödemeden beni göndermekti. Ben sakinligimi korudum ve burada kalacagimi, bir sözlesmem oldugunu söyledim.

..birkac saat icerisinde telefonum artik calismaz hale geldi, psikolojik bir savas sürüyordu ama ben öyle kolay vazgececek degildim.

Bir dahaki bulusmada 19 baskandan avukatim Christoph Schickhardt'a yazili bir sekilde isteklerini iletmelerini söyledim. "Neden, biz sözümüzün eri insanlariz" dediler ve konusma saatlerce sürdü. Tüm bu süre boyunca ben öyle sakin kaldim ki bu onlardan birisini rahatsiz etti ve silahini masanin üzerine cikardi. "Artik biz bu dilden konusacagiz sizle" diye bagirdi. Yardimci antrenörüm Jürgen Raab bana korkuyla geldi.. Artik daha fazla üstlemenin geregi yoktu. Ertesi günü biz gider iken onlar yeni teknik direktörünü sahanin ortasinda inegi keserek karsiliyordu. Sabahin besinde kacis gibi bir ucus yasadik..

Avukatim isin pesini birakmadi ve mahkemede pesinden kostu. Bes yil sonra bana geldi ve "biz kazandik" dedi.. Bir daha Türkiyeye kolay bir sekilde gitmem sanirim.."

Bu da mi Gol degil.?!



Berlin'de..Münih'te.. Hamburg'da.. Frankfurt'ta.. Almanyanin her kösesinde, her santimetrekaresinde.. Her üc insanin ikisinde..



bir korku vardi.. Mac baslar baslamaz bugüne kadar hic yasamadigi bir basarisizligi tatma riski dogdu. Tarihlerinde ilk defa Dünya Kupasi gruplarindan cikamama gibi bir durum kapilarindaydi..



Gana tehlikeli akinlar gelistiriyor, yüzde yüzlük golleri kaciriyordu. TV basinda, Sokakta orda burda maci seyreden herkes onlara göre cok daha az taraf olan benim gibi tedirginlik icerisindeydi..



Yenilecek tek gol her seyin sonu olabilirdi ve herkes bunun farkindaydi. Tam bu zamanda..



ismiyle,cismiyle bir Almanci-Türk her seyi degistirdi..



Bir kisiyi, bir kesimi degil.. Almanyanin tamamini ayaga kaldirdi, sevincten yukari ziplatti. Bunu burada yasayan gurbetcinin cocugu yapti.

Yillar yili zamaninda saglanilan isgücünün disinda elle tutulur bir basari ortaya koyamamazligin acisini bizzat ben cok cektim. Benim Annem, Babam 34 yildir burada yasiyor. Dört kardesim burada dogup büyüdüler.. En son Halami hastaneye götürdügümde geldigi köyde dahi okula gitmemis insanin burada Almanca bilmemesi üzerine baslayan tartismada akli-selim, egitimli dedigimiz siniftan insanlarla yani doktorlarla dahi bu konu yine tartisildi. Sonunda hep oraya geliyorlar..

Ne verdiler bize ? Huzuru bozmanin, düzene comak sokmanin disinda ne kattilar bize ? Bir dönem destek aldik ama bunu fazlasiyla geri ödemedik mi Herr Borges ?

Hep bunlarla muhattap olduk.. Cevaplarimiz coktu ama algisi kit bireyin dahi algilayabilecegi gözle görünür kanitimiz pek yoktu.

Sagolsun Mesut Özil.. Bir daha buradaki gurbetcilerin bu ülkeye katkisi konusunda konusurken hepimizin eline saglam, somut bir kanit sundu. Siradan fasizmin bir nebze olsun azalmasi konusunda onun oradaki varligi ve arttigi bu golün önemi büyük. Artik buradaki Gurbetciler "biraz daha rahat" huzur bulacaklardir bu cocugun sayesinde..

"BILD der ki..

"Türke (21) schießt Deutschland ins Achtelfinale"

Fleet Foxes - Mykonos.!

SILI Üst Tura Cikmayi Hak Etti Diyengiller.!



Bu oyunda kimin neyi hak edip etmedigi cok ciddi bir tartisma konusudur. Futbolu seven hemen herkesin keyif aldigi, dogru buldugu eylem ve güzel dedigi olgu birbirinden oldukca farklidir.

Tamam, Sili milli takimi cok güzel oynuyor ve basta ben olmak üzere herkesin takdirini kazaniyor ama hak etmek baskadir.

Futbolu hucumdan ya da ofansif anlayistan varsayarsak hic oynamayalim, Barcelona'nin ve Ispanya'nin eline verelim kupayi. Hak etti ne de olsa, öyle mi ?

Barcelona Inter'i yenecek, sonra hak etmis olacaktir.

Ispanya karsisinda zayif kadrosunun eksik oyunculariyla beraber Isvicre'nin yaptigi alan savunmasinin neden degeri yok ki ? Kolay bir seyse bunu yapmak, buyursun Sili yapsin ve hakkiyla ciksin..

Yok kolay degilse bunu basarana da saygi duymak gerekir. Ispanya, tandeminde ikinci lig defansinin oynadigi yerde pozisyona girememistir arkadasim, kolaysa basarin yahu.

Adamlari haksiz yere on kisi birakmissiniz, ofsayttan gol yemis ve yenilmis. Lütfen bununla yetinin.. Daha fazla kiyak gecilmesi icin sacma sapan cigliklariniz da olmasin. Hak eden alir Ispanyadan puanini -ki beraberlik dahi yetiyor- cikar bir üst tura. Cikamiyorsa da hak etmemis demektir.!

Hondurasi yenmek de cok kolay degil. Isvicre, üst turu hak ediyorsa yenecektir. Sili cok kolay yenmemistir bu takimi.. Ispanya'yi yenen, Sili'ye on kisi kafa tutan ve eger olursa Hondurasi da yenen bir takim hangi nedenden dolayi üst turu haketmiyor ?

Ben de hucum futbolunun, gollerin ve atak oyunun hastasiyim lakin asla ve asla Inter Sampiyonlar Ligini hak etmemistir demem, hak eden Interi de yenebilecek golleri atandir.!

Kardesimin Abitur-Töreni(mezuniyet) icin o aksam maclarini maalasef kaciracagim.. Simdiden basarilar güzel futbol oynayan güzel insanlarin takimi SILI.!

Boateng Kardesler.!



Babalari ayni ama milli takimlari ve anneleri farkli iki Almanya dogumlu futbolcu farkli formalar esliginde cikti sahaya..

Ballack faulu sonrasi Almanya adina forma giyen ve Manchester City'e 12,5 milyon euro karsiligi transfer olan Jerome sert bir sekilde elestirdigi kardesini. Aralari acildi , konusmuyor dedikodulari yükselmisti ve fakat sonrasinda gelisen saldirilar sonrasi araya "irkci" ögeler de girince Jerome kardesine "dogru" olani yapip sahip cikti.

Velhasil Almanya-Gana maci Boateng kardesler icin pek cok bakimdan farkli ve özel bir karsilasma oldu.. Sonunda iki farkli milli takimda oynayan iki kardes de sonunda güldü. Babalari icin bundan daha güzel bir sonuc olabilir miydi ki?



Ikisi arasinda ufak bir "karakter" farkini da ortaya koyan bir fotograf aslinda..

Masal Kahramani.!



Ben aslinda coktan pes etmistim. Coktan birakmistim hayatin ucundan gösterdigi umutlarina tutunup tutunup yere düsmeleri.. Ben biraktim cok seyi ama o inatla otuz yildir birakmadi beni hic. O dedigim Ablam. Masal Kahramanim.. Hayatim boyunca hep ona dair yazmak isteyip de eksik birakacagim, yeteri kadar anlatamayacagim diyerek erteledigim insan.. Bazi seyler yazilmaz, yasanir derler ya arkadasim, bu da öyle bir sey.. Ben olup benim hayatimin icerisine giremediginiz sürece algilayamayacaginiz insan üstü bir varlik.. Hep dedim, dedim ki hep, bir gün onu nasil sevdigimi, benim icin nasil bir öneme sahip oldugunu anlatacagim ama bana yardim etmedigi, benim icin bir sey yapmadigi, tesekkür olarak algilanmayacagi bir dönemde olsun dedim ve fakat 30 yil icerisinde böyle bir zaman ne yazik ki hic olmadi.. Holivud filmlerinden yaklasik seksen bes tane cikarilacak kadar macera sigdirdigim bu hayatin hep bölüm sonu kurtarcisi olmustur inatla..

Hint müzigini, filmlerini bana inat cok sever, beni cildirtacak kadar bir daha bir daha seyreder ya da dinler. Aksi bu ya, ben de hic sevmem ama onun sevmesini de anliyorum artik. Baska bir dünyasi var ve O fakirin,gücsüzün, mazlumun sürekli kazandigi ve gururundan ödün vermedigi, iyiligin konusulmadan ve daha da önemlisi beklentisiz bir sekilde karsi tarafin mutlulugundan keyif alma itkisiyle yapildigi sürece anlami olacagini düsündügü bir hayatin icerisinde yasiyor.. O böyle bir hayatin kahramani ve bu hayat ilginctir ki bir onu bozamadi.. Dokunamadi onun dünyasina ve hala o caktirmadan benim hayatimi kurtarmaya devam eder iken üzerine bir de ben onun icin bir sey yapmisim gibi bakmaya devam ediyor.

Mesele kime "ne" verdigin degil yegen, "nasil" verdigindir konusunun en güzel anlatimidir baska acidan onun yasamimdaki yeri.

Allahin sicaginda nefes alirken estirdigi rüzgari bile nimetten sayip bana bir iyiligi dokundugunu bir sekilde eninde sonunda dile getirenlerin ya da hissettirenlerin oldugu dünyada bir degil bes degil onlarca kez hayatimi kurtarip da sanki siz ona yardim etmissiniz gibi davranan insani ben size nasil anlatayim ki ? Hikaye de cok eski baslar ve fakat buraya sigmaz. Bir gün onu da yazabilecek kadar yazi yetenegim olmasi dilegiyle..

Siz belki sevmezsiniz ama umarim o sever bu sarkiyi zira bizim bu yasamda ona olan katkimiz maalasef bundan fazlasi degil.!

23 Haziran 2010

Almanya-Gana: 1-0



Golü anlatmak gerek belki de her seyin disinda.. Golden önce Almanya sabirli bir sekilde top ceviriyor, saga gidiyor, sola gidiyor, olmuyor bir daha saga geliyor ve Lahm-Müller derken Mesut Özil'in önüne düsüyor. Tam bu noktada Özil önce kaleye bakiyor.. Nereye vuracagini kestirdikten sonra Podolski'nin aksine topa abanmiyor, tam istedigi yere dogru teknik-güc karisimi bir sut gönderiyor.. falsosu ve her seyi kivaminda. Muhtesem bir gol ve Almanya son onaltinin icerisinde.. Ve fakat bu gol harici sahada yok denecek kadar etkisiz bir performans gösterdi Mesut..

Gana, iyilesen Mensah ile her zamanki onbiriyle cikar iken Almanya cezali Klose yerine Cacau'yu yerlestirdi ve sorunlu tarafi sol bek Badstuber yerine de aslinda sag bek oynayan Boateng'i koydu. Lahm o bölgede cok daha iyi oynasa da defans dörtlüsünün kurgusunda cok ciddi sorunlar yaratacagi icin degisiklik sadece isimler üzerinde oldu. üclü bozulmadi, sol beke Boateng yerlesti..

Gana 4-2-3-1 oynuyor Almanya gibi. Yine yas ortalamasi Almanya milli takiminyla hemen hemen ayni. Gerideki dörtlü ve önündeki Annan hicbir sekilde ileriye cikmiyor.. Ve fakat bu takimin tüm sirri, gücü de burada basliyor. Öndeki besli- ki Boateng normal kosullarda Annan'in yaninda yer alir- hem geride ve ayni zamanda ileride oynayabilecek kadar fizikleri üst seviyede.. Her yerde bu sekilde adam fazlaligina ulasip rakibi etkisiz hale getirebiliyorlar.. En ucundaki Gyan dahil rakip topa sahip oldugu vakit defansin icerisinde oldukca aktif roller aliyorlar.. Her takimi bozabilecek konumda ki kosan, defans yapan ofansif oyunculari ayni zamanda teknik ve hucum kapasitesi de toplamda kesinlikle fena degil..

Bir büyük kusurlari var ki inanilmaz.. Özellikle Avustralya macinda cok daha ortaya cikmistir ki ne zaman sut cekeceklerini bilmiyorlar. Rakibi az kisiyle yakalamis, iki pas ile golü garanti altina almak yerine uzaktan yüzde iki sansini deniyor oyuncu. Ben teknik adam olsam bu takima sut cekme yasagi koyardim. Bundan önceki iki macta toplam 38 sut cekmis ki Arjantin'in misal 42.. Bunlarin yarisi gereksiz ve ataklari öldüren konumda gerceklesti.

Almanya ise gerginlik cok fazlaydi. Cok pozisyon verip cok fazla hata yaptilar. Birbirlerine carptirip kendi kendilerine kale önünde tehlike yaratir iken Mertesacker hayatinin belki de en kötü "Milli" macini oynadi.. Gana'nin geriye yaslanacagi düsünülerek olusturulmus planin icerisinde Khedira ilerideki dörtlüyü besleyecekti lakin önde basan Gana oldugu vakit Khediranin ileride kalmasi savunmasini gücsüzlestirdi. Schweinsteiger, Lahm,Friedrich yüzde yüzlük golleri engellediler ki Gana bu maci alabilirdi de..

Özil-Podolski-Müller-Cacau gibi defansif özellikleri cok fazla olmayan oyunculardan kurulu bu takim oyunu Arjantin gibi ileride oynamak, oyunu önde kurmak zorundadir..

Schweinsteiger,Lahm, Podolski ve Arne Friedrich.. Bu oyuncular milli olma sayilarina göre dogru orantida performans gösterdi ve digerleri diken üstünde, gergin ve oldukca yetersiz idi. Ben ve izleyen herkes o gerginligi hissetti ve kesinlikle Ballack su konumda aranmisitir sonuctan bagimsiz konusmak gerekirse eger..

Arne Friedrich, Schweinsteiger ve Lahm'in üstün oyunu nedeniyle mac tutulmus ve Özil'in güzel vurusu sonucu galibiyet gelmistir belki ama diger iki mactan da kötü bir oyun ortaya koymustur Almanya.. Grubun sonuncusu olacak dedigim Gana oldukca iyi bir performans ortaya koymustur.

Öndeki insan kalabaligi icerisinde top mutlak suretle bir ganaliya carpar iken kaleciyi de düsündügünüz vakit uzaktan sutlar bu isin en kolay cözümüydü. Cok fazla denemediler ve fakat sonucta yine de bir uzaktan sut bu oyunu cözmüstür.

Simdi klasik olmus bir duelloya sahitlik edecegiz.. Almanya-Ingiltere.. Nerden baksan heyecan verici, keyifli ve öncesi-sonrasi ile bütün bir sekilde baktiginizda Dünya Kupasinin en keyifli , en özel parcasi tekrardan sahneye koyuluyor.. Simdiden heyecanlandim ben.!

21 Haziran 2010

Sili - Isvicre: 1-0.!



Kötü mac oldu ve dahasi benim icin kötü bir sekilde bitti.

Sili, hali hazirda turnuvada seyrettigim en güclü takimlarin basinda geliyor. Bu acidan Ispanya-Sili maci oldukca keyifli gececektir. Hareketli, teknik ve basindaki teknik adam Bielsa'nin siradisi ve tahmin edilemez taktiksel varyasyonlari sonucu Sili takimi keyifli bir futbol oynuyor. 3-3-1-3 gibi dizilim ile sahada yer almalarina karsilik orta üclünün iki kenarinda oynayan oyuncularin geriye yardim ve ileride olusturulan kombinasyonlara katilim konusunda basardiklari takdire sayan.. Özellikle ilk macta göz dolduran Vidal bir yana 21 yasindaki forvetleri Alexis Sanchez son derece cekici ve güzel futboluyla göz doldurmustu ki bu macta da performansi yeterince iyiydi.

Isvicre ise bir savunma takimi. Dünya Kupalarinda 550 dakika olan üst üste gol yememe rekorunu 10 kisi kalmalarina ragmen italyanin elinden alip bes dakika daha gelistirdiler.

Takimin kaptani olan Frei, iyilesince bana göre hazir olmamasina ragmen sahada yer aldi. Bu dogru bir tercih degildi.. Macta kaldigi süre boyunca özellikle fiziki acidan yetersiz bir görüntü cizdi. Eren, ilkonbir baslasaydi cok daha yararli olurdu. Behrami'nin gelmesi ise cok ama cok önemliydi zira defansif acidan görevini layigiyla yapar iken ileride hucuma destek verecek kadar oyun zekasi, teknigi olan güzel bir oyuncuduydu.

Ve fakat hakem haksiz bir sekilde oyundan atti Behrami'yi.

Sili oyunu domine etti. Kirmizi kart öncesi Silinin baskin oyunu olsa da ciddi pozisyonu sadece Vidal'in uzaktan cikardigi bir suta eklemlenmis ikinci bir sut.. Sili, galibiyet golünü atasiya kadar rakibin bireysel hatalarindan dogan önemli pozisyonlari bulsa da Isvicre alan savunmasini muhtesem bir sekilde yapti. Sahada yaptigi tek ve güzel olan da sadece buydu. Spycher'in yoklugunda oraya sonradan eklemlenen Ziegler Isvicre'nin aslinda zayif karnidir. Yer yer ortadan da kenardan da hep Ziegler'in bölgesinden delik acma cabasina girdi ki Isvicre'nin buradan yedigi pozisyonlar oldukca fazlaydi.

Isvicre, Ispanya karsisinda güzel savunma yapti, Sili Honduras karsisinda keyifli hücümlar gerceklestirdi. Güzel savunma ve iyi hücümlarin catismasinda kirmizi kart sonrasi olusan dengesizlik durumunda Hitzfeld'in takimi pek cok pozisyon verdi rakibine.. Temelde bireysel hatalardan kaynaklanan bu pozisyonlar gerek kaleci Benaglio'nun üstün performansi gerekse de Silili oyuncularin beceriksizligi sonucu degerlendirilemedi. Nihayetinde milimetrik de olsa ofsayt olan bir pozisyon sonucu Sili kendisine cok önemli üc puani getirecek golü atmayi basarmistir.

Löw, Klose yerine Cacau'yu oyuna almayi düsündü ama gerceklestiremedi. Hitzfeld ise hazir olmayan, ayakta dahi zor duran Frei'yi dinlendirip belki macin sonlarina dogru oyuna sokmayi da keza göze alamadi.. 11-11 giden macin icerisinde rakip takimi durdurdugu andan itibaren dogru cikislari gerceklestiremedi. Burada Frei, Mourinho'nun takiminin Sneijder'i rolünü almasi gerekirdi.. Zira geride defansi oldukca sert ve güzel olan Gökhan Inler'in oyunu acma esnasinda yaraticiliktan yoksun olmasi Isvicre'nin ileriye dogru kazandigi toplari iletememesine neden oluyor. Tam Frei var derken kirmizi ve oyuncu degisikligi ile Ispanya karsisindaki Isvicre'ye geri dönmek zorunda kaldilar..

Grupta herkesin hala cikma sansi mevcut. Isvicre, Honduras'i iki farkli skorla yenerse diger macin skoruna bakmadan turu gecerler. 1 farkli skora ulasirsa burada Ispanya'nin da Sili'yi bir farkla yenmesi durumunda isler iyice karisacaktir. zira bu durumda Ispanya,Sili ve Isvicre 6 puana sahip iken Ispanya-Honduras macinin skorunu bilmedigimiz icin en azindan Sili ve Isvicre'nin Averajlari da esitlenecektir. Gol fazlaligina bakilacagi noktada kimin kimi hangi skorla gectigi oldukca önem kazanacaktir.. velhasil Isvicre, iki farkli galibiyet sonucu gruptan cikar.!

F.D'nin Yaptigi Schuster Röportajinin Kaniti.!



Fatih Demireli bir röportaj gerceklestirmisti Bernd Schuster ile. Surada da biz bu konuya yorum getirdik.

Röportajin icerisinde "Bizzat Yildirim Demirören benimle 4 hafta önce temasa gecti" cevabi nedeniyle firtinalar koptu. Gercek olmadigi üzerine beni dahi süpheye düsürecek ölcüde mailler geldi, ayrintilar ulasti.

Fatih de bana o zaman kimi nedenlerden dolayi elindeki mailleri gönderemedi. Bunu bugün telefonda acikladi ve Schuster ile baglanti kuran Neumüller'den gelen mailleri de bana yolladi. Hem onlari gördüm hem de zaten bizzat ondan bagimsiz gerekli kurum ile iletisim kurdum. Mail yoluyla onay aldim ve alirken dahi onlari rahatsiz edecek derecede üzerine gittim. Cevap özetle su oldu:

"Sevgili Uluca, hem röportaj ve ayni zamanda icerisinde belirttiginiz sorulara verilmis cevaplar gercektir. "

Bana verdiginiz bu onay ile Schuster'i yalanci cikariyorsunuz, farkinda misiniz diye sordum. Onlar bir yanlis anlasilma olacaginin üzerinde durdu ya da cesitli varsayimlar üzerinde gezindi lakin asla ve asla röportaji ve benim bizzat üzerinde durdugum "4 hafta" icerigini yalanlamadilar.

Resmi büyüttügünüz vakit veyahut Benno Neumüller'e burada ya da websitesinde bulunan telefonlardan ulastiginiz durumda göreceksiniz ki buradaki röportaj gercektir.

Icerisinde Fatih kücük bir oynama yapmis titiz inceleme sonrasinda anladigim kadariyla. Bir cümleyi cikarmis zira Schuster fahis bir hata yapmistir Querasma - DK bilgisiyle. Bunun disinda her sey harfiyen Spox.Com'da yayinlandigi gibidir.

Ben arkadasimdan süphe ettigim icin özür diliyorum. Lakin sadece bir is olarak gördügü bu röportaji gerceklestirdigi icin Fatih Demireli hakkinda söylediklerinden dolayi birileri Özür dilemek zorundadir. Onu bu yaptigi güzel isinden dolayi haber kanallarina konuk ettigi icin cesitli televizyon programlari ve yorumculari hakkinda yaptiklari yakistirmalardan dolayi da özür dilenmek zorundadir. Basta Spor Servisi ve Fuat Akdag & Mehmet Demirkol ikilisinden..

Besiktas Düsmani olarak insanlari ve cesitli kurumlari etiketleyenlerin, taraftarlari bu kurumlarin/insanlarin üzerine salan zihniyetlerin hepsi bu zarar görmüs insanlardan Özür dilemek durumundadir.


Bir adam bir röportaj gerceklestirmis ve on bes yerde yer aldigi icin basini konu eden program da bunu yayina tasimistir, bunun neresi düsmanliktir yahu ?

Bu kadar kanita inanmayan ve hala süpheleri olan varsa artik bizim degil onlarin verilen adreslerden yola cikip gerekli kurumlarla irtibata gecip dogrulatma isini yapmak durumundadirlar. Yukaridaki mailin icerisinde her sey vardir. Isteyen basit bir iletisim kanaliyla bilgi alabilir.

Fatih Demireli'nin yaptigi Schuster Röportaji ve icerigi gercektir.!

Querasma sadece Besiktas'a degil Türkiye Süper Ligine de hayirli olsun ama bunlar da unutulmasin.!

P.S:

Contenthouse'un web sitesi ve Schuster'in almanyadaki haklariyla ilgili durum icin buraya tiklayin

20 Haziran 2010

2010 Hollanda: Total Defansif.!



Total futbol Hollanda söz konusu oldugunda bir sistem olarak degil de "hücüm futbolu"olarak algilaniyor daha cok. Neden Hollanda "Total Futbol" oynamiyor diyorsa yaninizda kenarinizda bulunan bir insan, bu daha cok Michels'in icadi olan farkli bir sistemi degil de neden güzel futbol oynamiyor anlamini tasiyordur. Elbette güzel futboldan kasitlari da bol pozisyonlu hücum futbolu..

Dikkatinizi cekiyor mu bilmiyorum ama Hollanda rakibine pozisyon vermiyor. Elemelerde 5'li grup icerisinde 8 mac yaptilar. Van Bommel'in kayinpederinin yönettigi takim bu maclar sonucunda sadece iki gol yedi ve tek bir maglubiyet almadan buraya geldiler. Danimarka'yi 2-0 ve Japonya'yi da 1-0 ile gecer iken yine gol yemediler.. Ve toplamda son yaptigi 10 resmi macta yenilgi yüzü görmezler iken attiklari yirmi gole karsilik kalelerinde sadece ve sadece iki gol gördüler..

Hollanda'nin geri dörtlüsü 2006'dan bu yana cok fazla degismiyor. Dört yil önceki savunma düzenine Ajax'li genc yetenek Van der Wiel eklendi sadece. O dönem sag bekte olan Heitinga'nin stopere cekilmesinin disinda tek degisiklik bu oldu. Birbirlerini cok iyi taniyan bir defans üclüsü söz konusu. Defans uyum demektir. Almanya, Westermann'in sakatlanmasi sonrasi kendisine en yetenekliyi aramadi, daha cok o bölgenin tartisilmaz ismi Mertesacker'in yaninda kim en iyi uyumu gösterecek, buna bakildi. Haliyle Van Bronckhorst, Heitinga ve Mathijsen'in uyumu inanilmaz..

Hollanda milli takimindaki degisiklik aslinda birden olmadi. 2008 yilinda 4-3-3'den 4-2-3-1'e gecti Van Basten. Bu ofans ie defansin arasina net bir cizgi cekilmesi demektir. Gerideki dörtlünün önünde oynayan Nigel De Jong ve Engelaar ikilisi altili bir savunma hatti olusturur iken ilerideki dörtlü bunlardan bagimsiz hücum gücünü olusturuyordu. Cruyff'un itirazina ragmen Van Basten sisteminde israr etti ve bugüne göre 2008'de daha ofansif, daha cekici futbol oynatmayi basarmistir.

Bugün 2008'e göre kötü olan hücüm hattinin temelinde yatan ariza Van der Vaart. 2008'de ayni dizilim ve felsefe ile ve hemen hemen ayni oyuncularla oynayan Hollanda milli takimindaki en önemli fark öndeki dörtlünün rollerinin degismesidir. Inter ile oldukca iyi bir sezon geciren Sneijder, Van Basten yönetiminde oldugu gibi sol kenarda degil de merkezde oynamak zorunda kaldi. Bu aslinda mantikli bir degisimdir ve fakat 2008 Sneijder rolünün verildigi Van Der Vaart bir kenar oyuncusu degildir. Gerek Van der Vaart-Kuyt-Van Persie'nin sezon ici yasadiklari sakatliklar, formsuzluklar gerekse de Sneijder'in ortaya cekilmesi sonrasi kenarda uyumsuz olan Van der Vaart Hollandanin hucum gücünü olumsuz bir sekilde etkiliyor. 2008 öncesi Hamburg-Van der Vaart performansinin bir benzerini yine ayni takimda sergileyen Elia aslinda her bakimdan Sneijder'in solunda oynamasi gerekir iken starlarin takimdan kolay bir sekilde kesilememesi sonucu o bölgeye uygun olmasa ve formsuzluk yasasa da ilkonbirdeki yerini koruyor.

Güzel,daha ofansif ve cekici futbol icin yapilmasi gereken Elia'nin kenarda oynamasi ya da Sneijder'in kenara gecip Van der Vaart'in merkeze yerlesmesidir. Elbette sezonun bir baska yildizi Arjen Robben'in takima geri dönmesidir.

Hollanda total futbol ya da daha dogru bir ifadeyle hucum gücünün muhtesemliginden ziyade defansinin olaganüstü uyumu nedeniyle basarili oluyor. Belki göze cok hos gelmiyor ama onlar da artik herkesin begenisini kazanip ceyrek-yari final demeden turnuvalardan elenmek istemiyorlar.. Belki de bu dönemde yapabildikleri en güzel sey defanstir. Biraz da böyle bakmak gerekiyor artik..