22 Mayıs 2012

Rangnick hakkında çok şey..


... Bazen günlerce, gecelerce maçları izleyip analiz ediyorduk. Üstelik bu maçlar herhangi bir karşılaşma olabiliyordu. Misal Fulham- West Ham gibi.. Yeter ki biz o karşılaşma içerisinde taktik olarak farklı bir nokta yakalayalım.. (Thomas Tuchel bir dönem Rangnick zamanı Stuttgart'da yaşadıklarını anlatırken)

Tuchel'in mentoru bugün Bayern Münih ve Alman milli takımının defansında oynayan Holger Badstuber'in babası Hermann Badstuber'di. 2009'da kansere yenik düşen bu adamın güzelliğini ve ölümünün kendisinde yarattığı üzüntüyü belirttikten sonra şöyle soru geliyor;

-Hermann Badstuber ve Ralf Rangnick ama aynı zamanda milli takım teknik direktörü Jogi Löw, u21 teknik direktörü Rainer Adrion Freiburg teknik direktörü Robin Dutt hep aynı bölgeden. Ne var burada böyle?

Thomas Tuchel: Belki burasını Hollanda'nın Ajax okuluyla benzeştirebiliriz. Seksenlerin sonu doksanların başında Helmut Gross ve Ralf Rangnick buraya yeni bir sistem kurdu ve tüm bölge buradan etkilendi diyebiliriz. Ben de bu dönemlerde amatör takımlarda burada çalıştım ve fazlasıyla etkilendiğimi söyleyebilirim.

Rangnick kimdir az çok biliyoruz, peki Helmut Gross kimdir? Ralf Rangnick'in mentoru ve her şey aslında inşaat mühendisi olup asıl işi köprü yapmak olan bu adamla başladı. Tutkusu futboldu ama futbol beni hiçbir zaman yönetemedi derken bu alanda kariyer yapma gibi bir düşüncesinin olmadığının da altını çiziyor. Sadece bu adamlar futbola takık halde yaşadılar uzunca bir dönem.. Almanya'nın topun olduğu bölgede alan savunmasını uygulayan ilk teknik direktörüdür. Ben tam türkçesini bulduğuma emin değilim ama size daha güzelini yapıp nedir bu diye soranlara görüntülü açıklama sunuyoruz. Sonrasında ise Rangnick'i anlatan muazzam bir Helmut Gross röportajı...



Savunacağın alanı topa doğru sürekli farklılaştırıyorsun ve topun olduğu bölgede adam fazalalığına ulaşıp baskı kurmak asıl hedef. Şimdi bunu pek çok takım yapıyor ama zamanında bunu Almanya'ya getiren iki isim vardı; Helmut Gross ve Ralf Rangnick.. işte onların hikayesi de aşağıda..


Helmut Gross: 1981'de bir yıl antrenör olarak çalıştıktan sonra kendimi motive etmek için yeni bir şeyler aradım. Alan savunması üzerine düşünmeye başladım. O zamanlar adam adama savunmaya mesafeli duran Gyula Lorant, Ernst Happel, Pal Csernai gibi modern teknik adamlar vardı elbette ama onlar alan savumasının farklı bir şekilde uyguluyordu. Onlar için "alan savunması" futbolcunun bir diğerinin peşinden koşmayarak gücünü ekonomik olarak kullanıp buradan tasarruf etmek demekti. Bu da sadece bazı koşullarda başarıyı getiriyordu.

Neden ?

Helmut Gross: Çünkü bana göre bu alan savunmasında tasarruf edilmiş gücün hızlı bir şekilde yeniden kullanıma sokulması, karşı prese geçip rakibe baskıyı olabildiğince hızlı bir şekilde yeniden yapılması gerektiğini düşünüyordum. Ernst Happel, daha çok Hollanda Milli Takımı'nı kopya ediyordu ama ben bunu yeterli görmüyordum.

-Siz nasıl görüyordunuz?

Helmut Gross: Akıllı bir alan savunmasıyla rakibi uzun ya da kısa pasa zorlayıp hatalı pasa itebilirsiniz. Bence bu devam ettirilmeli ve topa olabildiğince hızlı bir bir şekilde sahip olmak gerekiyordu ve bu şekilde hareketli, topun olduğu bölgede alan savunması fikri doğuyordu. Şu demektir: Rakip hücumunda, oyuncular kendi kalelerinden olabilecek en uzak noktaya gidip topa sahip olan rakip oyuncunun olduğu yerde adam fazlalığına ulaşıp topun doğru bir şekilde kullanılmasına imkan vermemek.. Rakip oyuncu için alanı ve zamanı kısaltarak rakibin doğru aksiyonu gerçekleştirmesini engellemek. İşte bu fikirden yola çıkıp Ralf Rangnick ile ben topun olduğu bölgeye göre değişen hareketli alan savunması fikrini geliştirdik.

-Elbette bunu gece-gündüz Arrigo Sacchi'nin Milan'ını analiz ederek gerçekleştirdiniz..

Helmut Gross: O zamanlar inanılmaz pahalı bir video almıştım, 3 bin mark fiyatıydı. Sorun şu ki hızlı bir şekilde bozuluyordu. Bir ileri bir geri bir ileri bir geri sadırmaya video dayanmıyordu. Sacchi ve onun gibi teknik adamların taktiğini algılayabilmek için ikişer ikişer video almaya başladık..

Rangnick ile dostluğunuz nasıl başladı?

Helmut Gross: Yoğun bir şekilde ilişkide bulunmaya 1986'da başladık. Ralf o zaman 28 yaşındaydı ve Stuttgart'ın amatör takımlarının başına geçirilmişti. O da topun olduğu bölgede alan savunmasından etkilendi ve bunu Stuttgart'ın eğitiminin içerisine sokup hızlı bir şekilde yayılmasını sağladık ve eğitimi için bir program yaptık beraber.. Gençlere ve diğer antrenörlere bunu nasıl anlatabilir ve öğretebilirdik? Retorik ve didaktik olarak bunu nasıl en iyi şekilde nasıl göstermeliydik? O zamanlar kitaplar da yoktu ve biz tüm programı kendimiz hazırladık..

Rangnick'den o zaman böyle büyük bir antrenör olacağını düşünüyor muydunuz?

Helmut Gross: Evet. Uzmanlığı vardı bu alanda. Retorik ve pedagojik yeteneklerinin yanı sıra duygusal zekası ve merakı azmiyle birleşince.. Ralf istisnai bir yeteneğe sahipti ve her şey tamamdı. Onda beni en çok etkileyen şey o dönemde-sonrasında da Hoffenheim'da olduğu gibi- antrenörlük kariyerinde bilinçli olarak iki adım geriye giderek kendisini daha çok geliştirmesi ve bu yeni keşfi insanlara öğretmekten keyif almasıydı.

1990'da Stuttgart'a onu geri çağırdınız..

Helmut Gross: 1989'da Stuttgart'ın gençlerinde çalışmaya başladığımda orada bu bahsettiğimiz detayları kapsayan ve bugün hala uygulanmaya devam eden bir konsept geliştirdik. Bunun devamını da en iyi getirecek antrenör Ralf idi. Yönetimden bir kaç itiraza rağmen onu Stuttgart'ın başına getirdik.

..ve sizin Guru'su olduğunuz bir taktik-grubu oluştu. Yoksa Ramon Adrion, Milli Takım antrenörü Jogi Löw, Freiburg'un başarılı antrenörü Robin Dutt'un buralardan gelmesi ve benzer futbol ideolojisine sahip olması sadece bir tesadüf mü?

Helmut Gross: Yok biz bir şey değiliz. Ben de guru ya da herhangi bir grubun lideri de değilim. Ralf ile ben bu topun olduğu bölgede alan savunmasını uygulamaya geçirdik ve bazı modern ve risksever antrenörler kendilerini buna adapte etmeyi başardılar. Löw'ü Stuttgart zamanından tanırım, Adrion zaten bizim teknik ekibizin içerisinde yer alıyordu ve Robin Dutt'un da fazlasıyla bu konulara meraklı olduğunu biliyorduk..

Uli Höness der ki en iyi taktik değil en iyi oluşturulmuş kadro kazanır..

Helmut Gross: Bu içerikle sıklıkla karşılaşıyorum. Peki silahlarınız eşitse? Aynı güçteyseniz kim kazanacak? Ya da kağıt üzerinde daha zayıf oyunculara sahip olan ne yapacak? Hemen pes edip yenilgiyi kabullenecek midir? Tam da burada taktik onlara daha güçlü kadroyu yenme fırsatını sunar. Taktik elbette futbolun sadece bir yüzü ama çok önemli bir yüzü..

Sonrasında Bayern'in bu cümleye tezat bir şekilde Van Gaal'i aldığından bahseder ve bu röportajı sevgili dostum Fatih Demireli'nin çalıştığı web sitesi Spox'ta gerçekleştirildiğinde henüz Van Gaal ile Bayern yeni anlaşmıştı ve Van Gaal'in ne tür bir alan savunması oynatacağına dair devam eden geyikten sonra..

-Siz özgürce futbolu düşünebilen, Rangnick de futbol profestörü müdür?

Helmut Gross: Futbol profesörü sıfatı bu konuda çok fazla bilgiye sahibi olup bunu diğerlerine de gösterebilecek yeteneğe sahip olduğu için uygundur. Bunun dışında insanlar Ralf'ı biraz yanlış tanıyorlar. O tüm bu analiz yeteneğine rağmen, bilimsel veriler ve gerçeklerin dışında duygularıyla da karar verebilen fazlasıyla duygusal bir adamdır da..

Bir örnek?

Helmut Gross: Kulübe yeni bir oyuncu kazandırma zincirinin son halkası Ralf Rangnick'tir. Bazen bir kaç dakika içerisinde hakkında daha fazla fikir edinmeden o oyuncunun bunu başarıp başaramayacağına karar verir, tamemen hisleriyle bu kararı veriyor. Eğer böyle bir şey gerçekleşirse bu işte büyülü bir andır ve biz Ralf aşık oldu diye düşünürüz. Zira böyle bir karar sonucu oyuncuya okey verirse onu almak için her şeyi yapar ve bu gerçekleştiği zaman o genelde bu oyuncu hakkında yanılmaz.

- Bu duygusal yanı mıdır onun "dik kafalı" olarak algılanmasına sebebiyet veren?

Helmut Gross: Bir noktaya kadar doğru. Eğer karşı argüman yeterince iyiyse onu dinleyip fikrinden vazgeçebilir. Ama karar noktasında hisleriyle doğru diyorsa bir kaç gün o fikrinden caymayabilir.

8 yorum:

EsseGessE dedi ki...

" topun olduğu bölgede alan savunması"
fatih hoca'nın uefa finali soyunma odası konusmasının ilk cumlesi "topun oldugu yer bizim icin pozisyon"
http://www.youtube.com/watch?v=nkiAbbNRwyU&feature=related

terim'in hocası piontek'le ya da derwall ile bu yukarıdaki bahsi geçenlerin bir buluşması olmuş mu?

Borges dedi ki...

illa birilerinden bir şey öğrenmesi gerekmiyor.

Terim'in 1996-2000 Galatasaray'ı başlı başına her açıdan incelenmesi gereken bir takımdır. Bugünlere göre o zamanın "devrimci" bir takımı ve hocasıdır.

EsseGessE dedi ki...

kesinlikle oyle de benim meral ettigim bu sistemi terim mi getirmiş yoksa ogrenmiş mi?
aklımda bir soru daha var aslında; arda euro 2008'den sonra "ben 4-4-2 oynamayı milli takımda ogrendim" demişti. galatasaray altyapısı ne zaman 4-4-2'den vazgecti?

Borges dedi ki...

Mesele 4-4-2 değil ki. Hannover de İsviçre de pek çok defansif takım da 4-4-2 oynar. Yukarıdaki videonun içeriğinin 4-4-2 ya da 4-2-3-1 olmasıyla bir ilgisi var mı ki Terim'in Galatasaray'ı da keza.. Elmander kenara geçiyor çok maçta v.s.

Terim bir yerden değil de bizim zaman zaman teorimiz odur ki Terim'den bubnu çaldı Avrupa'nın kimi büyükleri:)

EsseGessE dedi ki...

yanlıs anladın ya da yanlıs anlattım kendimi.sorular birbirinden bagımsızdı.benim takıldıgım nokta barcanın sistemi butun takımlarının sistemi ya 2000'e kadar da galatasaray icin de boyle bir sey vardı diye biliyorum.bunlar da muhtemelen derwall'den gelen kulturle alakalı.
sistemin Terim'den çalınmış olmasına inanırım zira bazı macları izlerken hakikaten 2000GS'yi kopyalıyorlarmıs gibi hissediyorum.

Mehmet(Galaleon) dedi ki...

Jose Morinho uefa şampiyonu Galatasaray'ın oynadığı futbolu değişik ve etkileyici bulduğunu dikkatli takip ettiğini Terim'e çok saygı duyduğunu açıklamıştı yıllar yıllar evvel.Neden biz kendi değerlerimize kaliteyi yakıştıramyoruz?Elbette Derwall,Piontek,İviç gibi hocalardan birşeyler öğrenmiştir yalnız 2000 takımı Terim'indir özgündür.Tıpkı 2008 milli takım olduğu gibi,tıpkı 2012 Galatasaray olduğu gibi.

CaRtMaNtR dedi ki...

etkilenme yerine terim, piontek'ten önemli bir eğitim aldı diyebiliri. bu noktada özellikle derwall demedim. çünkü onun tedrisatından geçen isim daha ziyade mustafa denizli idi.

ama terim'in gerek piontek ile çalışırken edindiği tecrübeler gereksede kendini geliştirmesi ile oluşturduğu anlayış ile derwall'in başlattığı alt yapı ve futbol eğitimin feldkamp'ında süzgecinden geçmesi sonrası ortaya çıkan alt yapı oyuncularından ortaya muazzam bir yemek çıkmıştır.

bu başarıda biri diğerinden daha fazla paya sahiptir demek yanlış bana kalırsa.

arda'nın dediklerine gelirsek o noktada bence altyapılarda sahaya çıkan taktikten ziyade o taktiği oyunculara sözel olarak anlatıp farklı dizilimlerin gerekliliklerini öğretmeyen altyapı hocalarına bir sitem şeklinde bakmak lazım söylenenlere.

ehhh birazda arda'nın hakan şükür'ün kırgınlık tedrisatından yetişmesi nedeniyle sürekli geçmişten dolayı birine kırılma eğilimide göz önüne alınmalı

Celal Abbas dedi ki...

@Mehmetin bahsettiği biz neden değerlerimize kaliteyi yakıştıramıyoruz cümlesine şöyle bir hikaye vardı onu kısaca anlatmak istiyorum.

Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip:

"Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen birkaç esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.

Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar.

Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.

sonra bir manifaturacıya gösterir. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

Üçüncü defa bir semerciye gider oda 5 lira verir.

sonradaKuyumcuya gider ,kuuymcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar.

"Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira istiyorsun?"Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?"

"Ne istiyorsan veririm.". Çok uzun oldu belki bu hikaye. ama yıllarca insanlar bazı değerleri anlamıyor acayip acayip şeylerle eleştirebiliyor.

Birşeyin değerini ancak onun değerini anlayan bilir. Fatih Hocamızı ,skibbeyi ,rijkardı ,schusteri ,zicoyu ve birçok değerli hocayı ancak onun ne yapmaya çalıştığını anlayanlar değerini bilebilirler. Ragnick beşiktaş için adı anıldı ama olmadı sanki. eğer olsaydı gelecek eleştirileri daha şimdiden görebiliyorduk. iyiki gelmedi ragnick çünkü ona öyle eleştiriler gelecektiki ragnickden çok ben sinirlenecektim belkide. Ragnick birşeyler yapmak isteyecekti ama değerini anlayamayacaklarından değeride bilinemeyecekti. Olmadığına sevindim desem yeridir.

Bende futboldan çok anladığım söylenemez ama işini iyi yapmaya çalışanı yada işine profesyonelce yaklaşan insana takıma elimden geldiğince değer verip desteğimi esirgememeye çalışırım. Sanki Ülke olarak Bir niyet sorunumuzda var. Tamam değere değerini verecek kadar bilgili değilizdir ancak Biraz olumsuz ,kötü niyetli ,birilerinin başarısızlığını isteyen bir yapımızda var sanki.