13 Ocak 2013

Memik Oğlan



Birden her şey anlamsızlaşıveriyor. Kısa süreliğine olduğunu düşünerek zamanın geçmesini bekledim, zaman geçti sıkıntı arttı. Sanki içime doğmuş gibi. Önce biri sonra diğeri derken haberler üst üste bombardıman etti üzerime.  ..nedensiz olan sıkıntıların içlerini doldurdular. Hiç durmuyor, sürekli üst üste kötü haberler.. En son bıraktığımda akrabam Almanya'da sokak ortasında bir başka insanı cadde üzerinde gündüz vakti bilmem kaç kez bıçaklayarak öldürmüş.

..bu insanla ben hayatımdaki tek bisiklet kazasını yapmıştım. İlk defa Almanya'ya gittiğinde benim yaz dönemi tatil ziyaretime denk gelmiş ve hayatında bisiklete binmediğini söylediğinde şaşırmıştım çok.  Ben de ona bu ilki yaşatmaya karar vermiş ve onu gezdirirken iki insanı yönetmenin zorluğunun farkında olamadan pat yere yokuş aşağı düşüp yuvarlanmıştık.

Çocukluk anısı.. Gülmüştük çok.

Onca sene sonra böyle bir haberle tekrardan hatırlamak durumunda kaldım.  Düğünlerde filan görüşürdük sadece.

Üzüldüm. O'na ve canını aldığı insana.

Elimde olmadan sürekli empati yapıyorum. Nasıl bir cinnet hali bu insanı bu konuma getirir ya da diğerini? Ölen insanın babası bu olayı duyduğunda kalp krizi geçirmiş, onun yerime kendimi koyuyorum. Battıkça batıyorum.. ordan çıkınca başka yere giriyorum, en az burası kadar karanlık..

Orada durdum artık.

Düşünmedim hiçbir şeyi ve Albert Camus'nun yabancısı'nın "bencebir" olan cevabının boşvermişliğine ruhum erişmişti.

 Büyük bir şevkle yapmaya çalıştığım işten tutun da eylediğim her edime anlam vermeye çalıştım ve her şey anlamsızlaştı birden. Tüm anlamların yadsınmasından olan anlamsızlığın dışında elimde bir şey kalmadı. Herkese olur, zamanla geçer mottosuna sığındım ama geçmedi, sağa sola ergen gibi depresyondayım sanırım yazmaya bile başladım.

Bir yardım edin lan çağrısıydı aslında..

Bu gibi durumlarda sizinle beraber günü yaşayan insan bu bunalımlı sürecin istemeden de olsa parçası oluyor.

Uzaklarda birilerine ihtiyacım vardı.

Ankara'da bir arkadaşım var yıllar sonra onu aradım. Havadan sudan bahsettik ama olmadı. İzmir'de geçmiş dönemin ve lise yılların en önemli iki arkadaşından birisi olan sevgili Onur'umu aradım olmadı. Eski sevgiliden ziyade bir dönem hayatı paylaştığım insanı aradım, onun derdi haliyle çok başkaydı. Haklı tabi. Eski sevgiliden umudu her türlü keseceksin. 15 yıl önce ufak bir ilişkinin olduğu insanla dahi konuştuğumda konu ve tepki hep aynı. Sevgili dediğin 20 yıl sonra dahi sadece sevgili olarak var olurlar.  Dil kursundan tanıştığım Fransız arkadaşımda ise aradığım "zamansızlığı" buldum ve beklediğim tepkiyi onda buldum ama almancayı unuttuğu için konuşmamız fazla ilerlemedi. Diğerine yalan söyleyemedim, aynı şekilde kısa sürdü.  8 yıldır görüşmediğim bir başka insanı aradım. Lakin tüm bu aramalarda en ufak bir giriş yapmadan n'aber nasılsın diye girişiyor, karşımdakini şaşkınlıktan öldürüyorum ama istediğim sadece bir şeye konsantre olmak, bir şeyi merak etmek iyi ya da kötü bir yol kat etmek..  Tüm bu konuşmaların girizgahında "ben kimim" sorusunu sorup karşı tarafın beni tanıyasıya kadar olan kısmında çeşitli geyikler yapmak elde kalan tek kazanımdı.

Hayır ne oldu, neden aradından anan babana bi şey olmadı ya gibi abartı tepkilerden konuya giremedik ki. En son istediğim şey sıkıntıları anlatmak. anlattıkça azalmıyor, paylaştıkça yok olmuyorlar. Zaten anlatabilecek ya da anlaşılacak türden şeyler değil.

Hakkını vermezsem ayıp etmiş olurum. Az biraz tanıştığım, ölmez de sağ kalırsak yeni projede faydalanmak istediğim yazar Murat Gülsoy ve harika kitabı "Baba, Oğul, Kutsal Roman" yine bu zamanda elimden tutan ikinci kahramanım oldu. Birincisi ise telefona "Çok kötü gün geçiriyordum, iyi ki aradın ya " diyen zamansız bir insan..  Beni dirilttiği yetmezmiş gibi sanki ben ona iyi gelmişim gibi "bir daha arayacak mısın beni" diyordu. Farkında değil, beni nasıl kurtardığının..

Benim tam zıttımda duran, anı yaşayan, heyecan sahibi ve tepkisel insanları sevmenin dışında yaşamımda bir ihtiyaç gibi hissediyorum. Onlar kendilerini yaşıyor ve öyle bir coşkuyla bunu gerçekleştiriyorlar ki siz kendinizi unutuyor, onun akıntısına kaptırıyorsunuz bir şekilde.

Ardından işe koyuldum.

Bülent Korkmaz'ı aradım, randevulaştık ve şimdi röportajlaşacağız.. En az diğer ikisi kadar beni dirilten sanırım teknik direktörlüğünü fazlasıyla eleştirdiğim, bir çok sorumun da cevabına sahip olan çocukluğum ve aynı zamanda gençliğimin de kahramanlarından Bülent Korkmaz ile yapılacak olan röportaj oldu.

Hayat kaldığı yerden ufak bir kesikliğe rağmen devam edecek ama gizliden de korkuyor insan tekrar eder mi diye? Pazartesi gününden itibaren tam gün çalışmaya başlayacağım için biraz daha kendimden uzakta kalmak sanırım "kendime" de iyi gelecektir.

Memik oğlan ise lise ile üniversite arası bir dönem benim uykusuz hastalığına kavuştuğumda uyumamı ve zor koşullarda sakinleşmemi sağlayan türküdür. Nedendir bilmem uysallaşırdım bunu dinlediğimde.. Şarkı uysallaştırmıyor şimdi eskisi gibi amma velakin o günleri düşünmek biraz olsun ruhuma iyi geliyor. Yine ben tam o cinayet anını düşünüyorum, babasının acı haberi aldığı ilk anı aklıma getiriyorum ama artık  en başında üzerime çullananlar da dahil bu gibi durumlarla  baş edecek gibiyim sanki.

Öyle olmasını ümit ediyorum.

3 yorum:

aprile dedi ki...

bu yazınızı okumak, telefonda konuştuğunuz kişinin sizde yaptığı etkiyi ben veya benim gibi kişilerde yapmış olabilir. yazarak, konuşarak, iletişimle o anlamsızlık hissini aşmak hala en iyisi sanırım.

Borges dedi ki...

aprile: Yazı böyle değildi aslında. Bu minimalize edilmiş hali. Ama artık sıkıldım ben bu ona buna zarar gelmesin diye çekincelerden. Yazarak aşarım ben çok şeyi.. Ve kesinlikle en iyisi;)

Unknown dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.