20 Ocak 2014

Var bir bezmişlik, tarifi yok.



Benim bu hayatta tutunduğum tek kavram "şevk". O şevk ile bir şeyi icra ederken içerisinde barındırdığı heyecan yaşama nedeni belki de.  Biraz gerisine giderseniz bir şeylere inanmışlığı da içerisinde barındırdığını fark edersiniz.

Zaman zaman bunu kaybediyor insan. "Tükenmişlik sendromu'nu" sanırm benim kadar iyi anlayan bir başka insan yoktur zira öyle bir an gelir ki yaptığınız her şeyi yapmasanız da olur, o şevk kaybolur. Amaçsızlığa doğru kulaç atarsınız. Bu muhtemelen gerçekte bir depresyon belirtisidir. Oysa bu yıllar içerisinde sürekli kendisini tekrar eder.  Yaşama sizi bağlı kılıp sorun çıkarmadığı ölçüde "sağlıklı" olarak addedilir. Gerçeklikten kopup herhangi bir şeye bağlandığınız ölçüde "sağlıklı" olarak algılanırken anlamsızlığı keşfettiğiniz noktada hep "depresif" bir şekilde yorumlanacaksınız gerçek olsa dahi.

Müzik bu zamanlarda biraz olsun yardımcı oluyor. Sizi bir şeylere yönlendirip yeniden bir amaca sahip olmanızı ya da normale dönüş sürecinde bir şeylere tutunmanızı sağlıyor. Öyle ki herhangi bir şeyin yokluğundan duyulan acıya dahi sarılıyorsunuz zira bu toplamda bir şeylerin eksikliğini hissetmek dahi bu dönemlerde bir "değer".  Dinlediğim şeyler aslında bugün için anlamı olmayan, melodilerin dahi önemsiz olduğu eski tıngırtılar. Bir şeyleri hatırlatıyor, kafamı meşgul ediyor sonuçta.

Nejat İşler'in rahatsızlığından dolayı yaşam içerisinde dile getirmiş olduğu düşünceleri okuyorum. Pek çoğuna katılmakla beraber hayran da kalıyorsunuz aslında. Çünkü şöyle bir geriye dönüp baktığımda içimden geçirdiğim ile dışımda eylediğim arasında pek de azımsanmayacak bir mesafe olduğunu görüyorum. Bu  nedir biliyor musunuz? Karakter.. Nihayetinde olması gerekeni algılayabildiğin halde bunu çeşitli zaaflarından dolayı eyleme geçirmede sorun yaşaman..  Eskiden en azından zaman zaman çok güzel insan olduğuma inanırdım ama şimdi gerçekten kaçamayacak kadar kendimin farkındayım. Keşke içerisinde yaşattığım insanı gerçekte de yaşatabilseydim dediğim çok olur. Yazılmayan kitabın içerisindeki adam çok  güzel ama içerisinde oynadığım filmin ise kötü adamıyım gibi.

Bunları yazmamın sebebi biraz da şu. Buraya yazacağım çok da hoş olmayan pek çok ayrıntıyı. Başlarda güzel şeyler yazdığımı düşünerek yazardım. Sonra bunun çok da doğru olmadığını anladım ama yazmaya devam ettim çünkü bazı ayrıntılar sadece yazarak ifade edilir gibi geldi ya da alışkanlık oldu. Anlam ancak bütün içerisinde kendisini var ediyordu. O bütüne sıradan hayatın gündelik akışı içerisinde kimsenin tahammülü yoktu ama yazı içerde beni yazmaya ittiren o önemli olan ayrıntı için bütünü okuyana şart koşuyordu. Biraz olsun rahatlıyordum.

Şimdi artık biraz kendime doğru bir koşu bu. Yazarak keşfediyoruz artık kendimizi dahil. Çünkü yazmaya başladığında bazı ayrıntılar hakkında düşünüyorsun. Düşündükçe üretiyorsun ve yazının başına geçmeden önce yazdığın şeyler yoktu. Yıllar önce söylediğim gibi okuyarak değil yazarak insan düşünür, üretir.

Gibi..

2 yorum:

levonsio dedi ki...

dediğin gibi anlam çoğu zaman gündelik akışı içerisinde kaybolup gidiyor ama bu bence yazdığın çoğu şeyin güzelliğini kaybetmesine sebep olmuyor, buraya yazdığın çoğu güzel şeyleri takip eden biri olarak en azından bunu söyleyebilirim, o meşhur bütün içerisinde şevkini kaybetmiş biri olarak söyleyebilirim ki yalnız değilsin

Borges dedi ki...

Eyw arkadaşım.