16 Mart 2011

Chasing Cars



Yabancılaşma kavramı pek çok yerde işlenmiştir ama iki filozof birbirlerine zıt bir şekilde ele alır. Karl Marx'ın olumsuz anlamda dile getirdiği "Yabancılaşma" tamam ama bir de Hegel tarafı var. Diyor ki kişi kendisine yabancılaşıp kendisinin dışına çıkarak kendisini bir nesne olarak duyumsarsa kişisel gelişimi açısından daha doğru adımı atabilir. Kabaca özeleştirinin ancak bu yabancılaşma sonucu gerçekleşeceğine kanaat getirir. Rimbaud'nun da şair olabilme kıstası olarak "ben bir başkasıdır" der iken Hegelvari bir yabancılaşmadan bahseder. Kişi Rimbaud'ya göre ancak kendisinin dışına çıkıp duygulanımlarını bir başkası olarak yorumlayabilirse şair olabilir. "Kendisini keman olarak duyumsayan odun parçasına yazık" onun şairlik kıstasında önemsediği kriteri çok güzel bir şekilde dile getirir. Bir şeyin tarifini yapabilmek için bütünün dışına çıkmak gerekir ve bu ancak insanın kendisine yabancılaşması sonucu gerçekleşir. Özne, aynı zamanda nesne olmayı başarabilmelidir kendi yolculuğunda.

Rimbaud ve Hegel kafanızı şişirmesin, siz bana gelin. Kabaca onların dediği gibi davrandım, öyle yaptım valla. Şöyle bir dışıma çıkıp kendime bir göz attım. Ne oluyoruz lan dedim, ne yapıyorlar bu adama ve bu nereye gidiyor böyle ? Buradaki "bu adama" deyimi gerçekleştiği anda doğru yolda olduğumu da anladım.

Beni genelde seviyorlar. Beraber olduğum kadınlar yani. Lakin bir yerde benimle yaşam onlar için çok zor geliyor. Çokca defa kendime ait ve kimseyi içeriye almadığım bir dünyamın olması ile suçlandım. Lan kimin kendisine ait bir dünyası yok ki ? Senin yok mu ? Kim oraya başka birisini alabilir ki ? Mümkün mü bu yahu ? Şöyle bir baktım kendime dışarıdan ve diğerleri ile kendim arasında bu açıdan çok büyük bir uçurum görmedim. Belki kendi dünyamı yazı yoluyla görünür kılmam farklı şekilde algılanmama ve hiçbir şekilde giremeyecekleri bir dünyayı onlara göstermem nedeniyle biraz ayrılmışımdır kendidünyasıolangillerden.

O kendine ait dünyalar insanların hatıralarıyla örülü duvarlardan oluşur. Duvarın bir ucu gelmişi diğer ucu geçmişidir. Oranın hakimi o yaşamın hemen hepsine şahit olmuş benliktir. Dışarıdaki her insan bunun bir parçasıdır ama asla ve asla o dünyanın içerisine tam anlamıyla giremez, bir parçasında baş rolü oynar sadece. Bu aslında hemen herkesin gizliden gizliye kabul ettiği bir gerçektir. Onun bizi içeriye almadığı kendisine ait dünyası var.. Müthişsin valla.. Şak şak şak.. Senin yok sanki munakoyim..

Dışımda durdum ve devam ettim.

Taviz vermiyorsun kendi yaşamından önemli eleştiriler arasındadır. Tavizden kasıt misal bir şampiyonlar ligi maçını bir sevgili buluşmasına feda etmektir. Öyle oldu ki Ankara'da dahi tam da Galatasaray Şampiyonlar Ligi maç saatine inatla bir sosyal aktivite ekleme çabasına girildi. Dedim kaçış yok mına koyim birini feda edeceğiz.. Hali hazırda Galatasaray'ın iddiasının kalmadığı Şampiyonlar Ligi maçlarının sonuncusuna çok önemliymiş gibi davranıp sonunda onun için bu maçı feda edebileceğimi belirttim.

belirttim de ne oldu ?

Gitmişim ama gönülsüz gitmişim, tam olarak istememişim orada olmayı. Öyle veya böyle bir Galatasaray maçını feda ettiğim değil de aklımın daha çok maçın sonucunda olması ile mutsuz olmayı yine de başardı. O değil de bizim maç da güme gitti arada. Tam o anda aslında Türkiye'yi Ankara'dan ikiye balta ile ayırsam, toprak parçaları havada uçussa ve gürleyen bir ses tonu ile "bunu da senin için yaptım ulayyyyyn" desem de değişen bir şey olmayacaktı. Tam bu noktada çabaladıkça dibe batarsınız, memnun etme isteğiyle taviz verdikçe taviz vermeyen halinize göre çok daha kötüye gider her şey.. Örnekleri çoktur.

Neyi yaparsam yapayım bir fazlası olmadığım için hep suçlu bulundum. Hali hazırda olağandışı bir varlık olduğumu kabul ettiğim için çokca defa o bütünün bir parçası konumunda iken yargılamadan kendimi hep suçlu ilan ettim. Bugün dışıma çıkınca aslında sorun çok başka bir yerde.

Kadın sevmek isterse sizi tüm doğal halinde yaşar iken en ufak bir ayrıntıdan rahatsızlık duymadan sever. Yok kız arkadaşı ile konuşacağı konular bitmiş, şarkılarda eskisi kadar acı cekip kederlenemiyor ve soruna ihtiyacı varsa öne sürdüğü isteklerini gerçekleştirerek bu trajedinin önüne geçemezsiniz. Uğraşmayın. Yaşamınızı yaşayın, hiç bir maçı da feda etmeyin. Hele ki Şampiyonlar Ligi maçlarını.. O şampiyonlar ligi müziğinin yaşattığı heyecanı hangi kadın size yaşatabilir, sorarım size ?

Hala dışımda duruyorum, kendimi gözetliyorum ilişkiler konusunda..

Üzerime doğru gelen eleştirilerin en önemlisi ve belki de en sık dile getirileni sevgi sözcüklerinin tarafımdan çok az kullanılması. Misal "Seni Seviyorum" demem genelde. Biraz öküzlük efendim kütüklük yok değil var bende de ama bir dinle yahu.

İlişkinin üçüncü gününde "beni seviyor musun" diye soruyor. Seviyorum onu. Diğerini de sevdim, diğerini de. Ben bu açıdan bakarsanız çok insanı sevdim. Mesele kimi sevdiğin değil ne kadar sevdiğindir. Seni Seviyorum gerçekten de anlamı sanılanın aksine çok da olmayan bir duygu belirtisi. Ben her ilişkisinde bunu kullanan insan tanıyorum, e nedir yani fark ? Beni sevdin, benden öncekini de sevdin ve ondan öncekini de. Herkesi sevdin ki neden sevmeyesin ? Sevmediğin bir adamla işin nedir ? Bunun yerine ben daha ayırt edici tanımlamalar, hissiyatlar.. "Senin şurada şunu yapmanı..." o gün tam da bu gerçekleştiğinde öyle baktığında şöyle old.." gibi. Şahsen bana da bu şekilde yaklaşılmasını isterim.

"Dürüst ol çıkmazı"

Olsan bir dert olmasan..

Bu paradoks çözülmez. Kendimin yüz kilometre ötesine geçip ellerimi alnıma dayayıp uzaktan seçilemeyecek noktadan da kendime baksam olmaz Hegel kardeş, bitmez bu çile Rimbaud. Trajik bir filmin konusudur dürüst olur musun lütfaan kelamı. Sanırsın içimdekileri olduğu gibi aktarsam o anda beni boğmayacak, işine gelmediği her "dürüst " düşüncem sonucunda beni saygısız olmakla suçlamayacak.. Ne dürüstlüğü ? Kimse bunu aramaz. Yalan'ı onu inandıracak şekilde kıvırmanızı bekler. Yalan söyleme becerisi bir yana hangi zamanda hangi yalanı dürüstoluyormuşcasına söyleyebilmeniz sizi çokca zaman "doğru insan" yapar. Kadınlar, dürüst adamları değil hangi yalanın nerede ve nasıl söyleneceğini bilen ve bunu onu inandıracak şekilde söyleyebilen erkekleri ararlar.. İnsanlar düşüncelerinin yüzde ellisini korkusuzca dışa vurabilseler bugün insanlığın soyu kurumuştu çoktan. İnsanlık, bir inat üzerine silinmişti dünya topraklarından ve inatları da bu kadar kuvvetlidir. "Bana ne bana ne" diye başladı mı hakkaten de ancak Allah kurtarır sizi.

Kendime daha fazla dışarıdan bakamayacağım. Trajikomik ayrıntılar sonrası film sona ermeden sinemayı terk ediyorum.! Bir parçası olarak varolan trajediden bihaber şeklinde bizzat kendime dürüst olmayarak yola devam etmeli..

1 yorum:

Celal Abbas dedi ki...

İnsan (erkek ve kadın) ihtiyaçlarına beklentilerine ve aciliyetine göre ortamından adaylar arasından en uygununu seçer.

Çok romantik bir cümle olmadı ama istediğimiz kadar süsleyelim yada kıroca bulalım bence böyle.

Bence Hayatın özeti Haklarını ve oyunun kurallarını bileceksin. Nasıl davranacağımızı kişiliğimiz belirler.