3 Ocak 2014

"Devrim’in diyemedikleri."


  

Böylesine bir acı üzerinden şu yazdıklarım için utanıyorum her şeyden öte.

Bir yazı yazdım. Nihayetinde yazının çıkış noktası ne olursa olsun 19 yaşındaki bir çocuğun belki Fenerbahçeli belki de Galatasaraylı olan altı tane hayvan tarafından katledilmesinin Fenerbahçe'nin yıkılmazlığıyla özdeşleştirmenin çok da doğru olmadığı üzerine bir fikir olmuştu. Ki gelen yorum sonrası en azından toplumsal algı değil çıkış noktasında besteyi yapanların çelişkisi olmadığını da gördüm doğru bir itiraz sonucu. Ve fakat  öyle garip ve öyle aptalca tepkiler aldım ki şu içi boş, saçma sapan fanatizm içerip GS ve FB gibi çok parçalı bütünden ilgisiz bir ayrıntı koparıp aptalca bir kolaj çalışmasına cevap vermek durumundayım.

Yeri gelmiş, burada bir yazıdan onlarca blog aynı anda hakkımda yazmış çizmiş. Bunları mesele dahi yapmam ama aklını sevdiğim arkadaşlarım öyle güzel saçmaladılar ki yazmak şart oldu.

 Yazdığım yazı aşağıda duruyor. Bakın buna nasıl bir cevap yazılmış.

Şampiyonluk yemegini Baransu ve Karlıbel'i çağıran, locasında Öz'ü ağırlayan 20 milyon oyun pazarlığını yapan bir camia, stada konmasına rağmen devletin kucağından inemeyen bir camiayken sen önce bir kendine bak derler adama.”

Laf ola beri gele. Ben şampiyonluk yemeğine birisini çağırdığımı hatırlamıyorum. Gerizekalı mısınız? Galatasaray’ın yöneticilerinin yaptığı her eylemi ben sahipleniyor muyum? Ünal Aysal’ın ROK gibi ne olduğu belli olan adamla sarmaş dolaş olmasından, Ergun Gürsoy’a kadar tarih içerisinde içerisinde olmadığım tonla saçmalıklardan sorumlu muyum? Ben Galatasaray yöneticilerinin eylemlerinden sorumlu muyum? Peki sen? Gün-Güven Sazak’tan Ömer Çavuşoğlu’ndan Aziz Yıldırım'dan X’den Y’den olan bitenden mi sorumlu musun? 

Ben kimim?

Galatasaraylılar bir beste yapmış, kız arkadaşımla metrobüste dinledim, utandım. Burada şu linkte de okuyabileceğiniz rezil beste diye yazı yazdım. Balili’ye ırkçı tezahürat edildi, yuh olsun diye yine yazıyazdım. İnsan ne olduğu belirsiz, hırsızı, katili, iyisi, kötüsü, öküzü, manyağı, sapığı olan ülkenin milyonlarca insanını içeren bir grubun ortalamasıyla kendisini ya da bir başkasını  özdeşleştirebilir mi?  Bunları savunacak ya da yaşama olan bakışımı benzemez otuz milyon ve yöneticilerinin yaptıklarıyla mı belirleyeceğim? Beşiktaş, Fenerbahçe ya da Galatasaray için de aynı şeyler söz konusudur. Mevzu bahis konu yaşam biçiminin ne oldu ya da ideoloji ise bir takımın taraftarlarlığı skimde bile değildir. ırkçıysa redderim, etik açıdan kusurlu bulursam kara çalarım. Ali İsmail Korkmaz'ı da gerekirse o yazıda da belirttiğim gibi "FENERBAHÇE YIKILMAZ" diyerek anmaya devam ederim. 

Bu yazılarınları aklı başında insan ciddiye alır mı?

İlla ki bir cevap vermek gerekirse AKP’ye karşı olan mücadele içerisinde Aziz Yıldırım içeride  olduğu vakit Kadir Topbaş’ın oğlunu, RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN DÜNÜRÜ Fenerbahçe yönetiminde seçime girilmedi mi? İçeride kazanılan seçimin yönetim listesinde kimler vardı arkadaşım? Ali İsmail Korkmaz'ı o yönnetimle mi destekledi binlerce genel kurul ya da Aziz Yıldırım? 


Çıkarcılık nedir? Ali İsmail Korkmaz’ı gündeme getirdiği için FENERBAHÇE YIKILMAZ diye bir Galatasaraylı olarak bağırıyorum diye yazı yazmak mıdır? Birbirlerinden farklı her türlü görüşü ve niyeti barındıran 2o ya da 10 milyonu bir sepete koyup yaşama ideoloji biçmek gerzekliğinde bulunmadığım için mi? Üç kuruşluk ajitasyonla tavlayacağın fanatik ergenler adına mantıktan kopup senin gibi  uçmadığım için mi? Şu mantığı güdenin adam olduğu yerde kaypaklığı öpüp başımıza koyarız.

Aziz Yıldırım'ı beğenirsin beğenmezsin ama bugün tribünlerde bu kadar rahat tezahürat yapabiliyorsan kulübü kendi ihtiras ve egosundan başka hiç bir şeye bağlamadığı için... Peki sen öyle misin?”

Topla çıkar ek biç ve bir  bütüne bağla ki Nobel ödülü versinler. Birileri de bunu alkışlıyor fanatizm adına ya ona yanarım ben.

O yüzdendir ki Devrim diyemez ki "Ali İsmail Korkmaz Galatasaray yıkılmaz." Devrim maksimum "Düzen bozulmaz Galatasaray yıkılmaz" der. Çünkü Ali İsmail Korkmaz'ı sahiplenecek maçası yoktur. Çünkü Galatasaray kendi rahatlığından kendi karakterinden vazgeçtiği kadar rahat vazgeçemez. O yüzden Galatasaray türk futbolunun Nazlı Ilıcak'ıdır.”

Yazıyı okudunuz.  Hadi diyelim ki kavrayışınız kıt, okuduğunuzu anlamakta güçlük çekiyorsunuz.
11 Kasım’da şunu yazdım. Sonrasında ve ötesinde, berisinde çok şey yazdım ettim. ne alaka? Yüzlerce Beşiktaşlısı, Fenerbahçelisi sahiplendi bu tezahuratı. Fenerbahçelilik tekeline mi alındı 19 yaşındaki çocuğun öldürülüşüne üzülmek? Sizin ben mantığınızı sikeyim.

Bunu da geçin.

Beni ekşi sözlük’ten, blogdan, twitter’dan, facebook’dan günler aylar değil yıllar yılı takip edenler Ali İsmail Korkmaz ve benzer durumlarda ne şekilde tepki verdiğimi bilir. Bunu yazan insan da bilir. bilir de ergen üç tane fanatik alkışlayacak diye soytarılığa soyunur.

Nedir bu?

Bu paragrafın bir anlamı var mıdır? Fenerbahçe cici Galatasaray böcü demekten öte tek bir anlam bütünlüğü, dayandığı bir dayanak var mıdır?

Ama Fenerbahçe bugün onca şeye rağmen arada Aziz Yıldırım merkezli falsoları da olsa hala direnmiştir ve direniyordur. Ondan Ali İsmail Korkmaz'ı sahiplenmek onun hakkıdır. Galatasaray Ali İsmail Korkmaz olsaydı Gezi olaylarını ntv'den seyrederdi... Fenerbahçe olduğu için orada can verdi.”

Ali İsmail Korkmaz’ı döverek öldürdüler.  Ali İsmail Korkmaz’ın babası misal Tayyip’in dünürü ile kolkola seçime girip oğlunu kurtaramadı. Ali İsmail Korkmaz’ın babası bugün Aziz Yıldırım gibi Tayyip’e teşekkür edemiyor, en büyük  Fenerbahçeli Rıdvan gibi “ne güzel yardım etti oğlumun katillerini buldu” diyemiyor. Ali İsmail Korkmaz öldürüldü, aklın mı kıt ne olduğunu idrak mı edemiyorsun?   Adil ya da değil.. Verilmiş yargı kararının sonuçlarından Fenerbahçe’yi kurtaranlar tarafından öldürüldü

Hadi şimdi beraber söyleyin

İkisi de özgürlük mücadelesi veriyormuş da..  Üç kuruşluk liseli beyniyle bir çocuğun ölümünü kaymak tabakanın kendi arasındaki rekabetle, çıkar savaşıyla özdeşleştiriyor. Fenerbahçe kurtulacak, hak yığınları özgürleşecek. Bu noktaya vardıracak kadar cıvatalar kopmuş.

Buradan aynı yazıya tepki veren Galatasaraylılara da söyleyeyim. 

Varsa bu yaşamda bir üst kimliğim o bir futbol takımı taraftarlığı değildir. Mümkünse Fenerbahçelileri de Beşiktaşlıları da aranıza alıp BAŞKA ORTAK PAYDALAR  içerisinde takımsız bir "yaşam biçimi" benimseyin hayata karşı.  En azından benim derdim mevzu bahis konu yaşama bakış ve anlamlandırış, yaşama karşı herhangi bir duruşsa bu herhangi bir takımın taraftarlığıyla da ilgisi yoktur. Birbirlerinden farklı milyonlarca siyasi görüş, karakter ve benzemezliklerin toplamına sahanın dışında anlam koyamam, siz de alınganlık yapmayın.

15 yorum:

momos dedi ki...

basit sorulara basit cevaplar istiyorum. fenerbahçe tffye bizi küme düşürün dedi mi demedi mi? bu konuda yazılı başvurmadıkları için samimi olmadıklarını mı düşünüyorsunuz? şöyle diyelim, biri sizi hırsızlıkla suçluyor. siz de suçlu olmadığınıza inanıyorsunuz. karşı taraf çok iddialı ve elindeki kanıtları göstermeden ceza almanızı istiyor. siz de suçsuz olduğunuza o kadar inanıyorsunuz ki karşı tarafa eğer eminseniz beni siz cezalandırın, ben cezamı çekmeye razım, zaman içinde doğrular ortaya çıkınca haklılığım ispatlayacağım diyorsunuz. karşı tarafsa ileride bu durum aleyhine dönmesin diye kullanabileceği yazılı bir ifade istiyor. buradan benim anladığım karşı tarafın iddiasından emin olmadığıdır. bu yüzden fb küme düşürülemedi. ayrıca ilginç bir şekilde küme düşürmek sadece fb.ye değil tff.ye de zarar verecekti ve bu zararı göze alamadılar. kendilerince ara bir formül buldular. fb ve aziz yıldırım'ın tavrı baştan itibaren netti, biz suçlu değiliz, suçluysak cezamızı verin. yok yönetime onu almış yok başbakana şunu söylemiş bu tavrı değiştirdi mi? fener/aziz istedi diye yasa veya tff talimatı değişti diyenleri o günlerdeki haberleri tekrar okumaya davet ediyorum.

bugün ne kadar adil olduğu daha iyi anlaşılan yargılamalar sonucunda fb cezasını almıştır. kimse fb'yi kurtarmamıştır. bu cezanın vebali yıllar geçse de sorumluların üzerinden kalkmaz.

işte taraftarın marşı bu yıkılmaz gücü anlatıyor. nasıl gün gelir ali ismail korkmaz'ı katledenler hesap verecekler, fenerbahçe'yi lekeleyenler de ortaya çıkacak. ne fenerbahçe'yi ne galatasaray'ı yıkmaya kimsenin gücü yetmez, hele siyasilerin hiç. ve biz marşlarımızı söylemeye devam ettiğimiz sürece ali ismail korkmaz ve diğer cinayetleri de unutturamayacaklar. azizmiş, rıdvanmış, tayyipmiş, lütfüymüş, ünalmış hepsi hikaye. hepsinin tutsak oldukları ilişkileri gereği medya önünde veya iktidarın yanında bazen hatta karşısında pozisyon hesabı yapmaları gerekiyor ve devam edecek bu cambazlık. ancak yine de hepsi biliyor ki ne yaparlarsa yapsınlar gerçeklerin peşini bırakmayan menfaatlerden bağımsız taraftarların gözünde hak ettikleri değeri görecekler zaman içinde.
işte bu yüzden ali ismail korkmaz fenerbahçe yıkılmaz! burada bahsedilen ali ismail ne tek başına gencecik bir can , ne de bahsedilen fenerbahçe aziz/rıdvan/tayyip'ten ibaret.

Borges dedi ki...

İşin içerisinde ekonomik kayglar, x'ler, y'ler var.

Yorumunuzun son paragrafına katılıyor, ortak paydanın en azından taraftarlar arasında ne olması gerektiği konusunda biraz olsun hemfikir oluyoruz.

Nihayetinde Fenerbahçe'nin bir savaşı mevcut. Yeri gelir bu savaşta Tayyip ile birlik olur, dünürü ile olur, topbaşla olur, ortaklaşa eylem de yaparlar. Yaptılar da. Görüşmeler oldu, anlaşmalar oldu, pazarlıklar oldu.

Ali İsmail'in canını yitirdiği bu davada böyle şeyler olmaz.

Bana cevaben yazılan o absürd yazı içerisinde "Aziz Yıldırım'ın hakkıdır" diyerek çizgi çekiliyor, X ya da Y Ali İsmail'in öldürülmesine kaşrı tepki dahi koyamaz diyerek futbol taraftarlığına indirgeyip uzaya doğru uçuyor. Tayyip'in dünürü ile yönetim oluşturacak insan Ali İsmail'in hakkını arayacak ki hiçbir zaman böyle bir derdi olmamıştır.

Akıl, fikir..

toz bezi dedi ki...

Şike davası gibi son derece hassas bir konuyu gezi direnişi ile ilişkilendirerek yazı yazınca fanatik taraftarlardan tepki almak kaçınılmaz. Bu tepkiler üzerine ikinci bir yazıya gerek yokmuş ama belli ki gelen tepkiler fazla saldırgan olunca bölye bir yazıya gerek görülmüş. Neyse.

Evvela Aziz Yıldırım'dan başlayalım. Aziz yıldırım, tayyip erdoğan'ın yoğrulduğu hamurdan yoğrulmuş, kendisini doğal bir lider olarak gören, egosu yüksek bir "tek adam". Şike davasını dışarıda tutarak söylüyorum bunu. Sadece son bir yılda yaptıklarını biraz hatırlarsak, Alex'i gönderiş şekliyle, sonrasında tercüman samet'i yanına alarak yaptığı basın toplantısıyla, kadın taraftarları cezalı maçta eline mikrofon alıp fırçalamasıyla, çıktığı programlarda futbolu en iyi kendisinin bildiğini zanneden tavırlarıyla, bir maç çıkışı kendisini protesto edenlere "Boşuna kıçınızı yormayın, ben ne dersem o olur, bunu bilin” diye çıkışmasıyla, "konuşursam çok fena olur" palavralarıyla defalarca karakterini gösterdi zaten. Fenerbahçe'yi son on yıldır yıkmak isteyen dış mihraklar var ve kendisi hep bu güçlerle mücadele halinde. Basında kalemşörü de var, tribünde adamı da. Çok tanıdık yani herşey.

Öbür taraftan şike davası sürecinde gayet pragmatik davrandı ve her aşamada yeniden pozisyon aldı. Ali Koç "bizi küme düşürün" diye federasyonun kapısına dayandığında, liglerin başlamasına 10 gün vardı ve başta digitürk olmak üzere pastadan pay alanların böyle bir duruma izin vermeyecekleri ortadaydı. sonrasında, hapisteyken kazandığı seçimde, kadir topbaşın oğlundan, başbakan'ın dünürüne kadar hükümete yakın isimleri listeye alarak seçime gitti ve kazandı. Borges haklı yani ancak aynı aziz yıldırım iki ay önceki seçimlerde bu sefer bu isimlerin hepsini dışarıda bıraktı. Hatta başbakan, seçimde Mehmet Ali Aydınlar'a oy atması için oğlu bilal'i sandığa gönderdi. Seçimi aziz yıldırım kazanınca da, o hırsla her zamanki gibi postasını koydu. Şurada haber linki:

http://tr.eurosport.com/futbol/super-lig/2013-2014/basbakan-recep-tayyip-erdogan-aziz-yildirim-in-secim-vaatlerine-tepki-gosterdi_sto3992589/story.shtml

Bugün ise, yolsuzluk soruşturması sonrası yeniden pozisyon alarak, şike davası yeniden görülsün diye mahkemeye başvurdu ve bu hafta mahmut uslu'yu yanına rıdvan'ı da katarak başbakana yolladı.

toz bezi dedi ki...

- devam -

Gayet pragmatik düşünen, kıvrak bir siyasetçi gibi politikalarını sürekli güncelleyen bir başkan Aziz Yıldırım. İlkeli duruştan ve prensiplerden de aynı ölçüde uzak. Tribünlerden gelen bir fenerbahçeli olarak keşke "bizi küme düşürün" açıklamasından sonra maçlara çıkmayarak tepki gösterip, alt ligden devam etseydik diyorum. Ligdeki tüm takımların pisliğini omuzlayıp, cezamızı kendimiz kesip tekrar yükselseydik. Ancak ben bunu o gün söylediğimde de, "fenerbahçe küme düşemez" diyen çok daha rasyonel fenerliler vardı çevremde.

Eğer Aziz Yıldırım'ın son hamlesi tutarsa, fenerbahçe tribünlerinden sürekli tepki gören başbakan, seçimlerin yaklaştığı dönemde bu tepkiyi kırmak için şike davasının yeniden görülmesini sağlayabilir (tıpkı ergenekon ve balyoz davaları için gündeme gelen yeniden yargılama talebi gibi)Hatta bu muhtemel dava sonunda, fenerbahçe aklanadabilir.

Nasıl ki şike davasıyla, futbol aleminin tüm pisliğinin Fenerbahçe'nin üzerine yıkılmaya çalışıldığı ortadaysa ama bu, futbolumuzun boğazımıza kadar boka battığı gerçeğini değiştirmiyorsa, muhtemel bir aklanma da Fenerbahçe'nin de ortak olduğu ve tüm takımlara sıçramış olan bu rezaletin ortadan kalktığı anlamına gelmeyecek.

Bu kadar lafı niye anlattım. Hukuk ve adaletin olmadığı bir ülkede Aziz yıldırım haklı/hakısz Fenerbahçe şikeci/masum tartışmasının bizatihi kendisi anlamsızlaşıyor. Mahkeme kararlarının bile meşruiyetinin olmadığı bir ortamda herkes karşı tarafın duruşunu kusurlu buluyor.

Bu yazısında şöyle bir kelam etmiş, borges: "Birbirlerinden farklı her türlü görüşü ve niyeti barındıran 20 ya da 10 milyonu bir sepete koyup yaşama ideoloji biçmek gerzekliğinde bulunmadığım için mi?" Aslında ilk yazında bir parça bunu yapıyorsun. Milyonların birlikte söylediği marşta, herkesin aklından aynı fikirlerin geçtiği, vicdanından aynı duyguların aktığı varsayımıyla yazı yazıyorsun.

İlk yorumu bırakan arkadaşla, ben aynı marşı birlikte bağırırken gördüğün gibi bambaşka anlamlar yüklüyoruz ona. Dolayısıyla sen marş ile gezi arasında ilişki kurarken tüm bu farklılıkları aynı torbaya atarak yorum getiriyorsun. Ama bu senin suçun değil tabi, bütün suç derrida'nın :) Çıkıp, "metni alın parçalayın, söyleyenin hükmü yok" diye ortalığı ayağa kaldırıp, kafaları bulandırmasaydı, sen de beş kelimelik marşı paramparça edip, başka yapılar kurarak özneyi yok saymayacaktın.

Not: Şimdi yazdığımı tekrar okudum da, uzunca bir yorum olmuş, kusuruma bakmayın. Bir de derrida'ya atıf yapmak biraz yersiz ve ukalaca göründü gözüme ama felsefeyi sevdiğini bildiğim için muzurluk yapmak istedim sadece :)

Selamlar

Unknown dedi ki...

yazdığı yazıyı kale alıp yazı yazman şaşırttı.Resmen saçmalamış Tayyip Erdoğan=Aziz Yıldırım

UK dedi ki...

“Soru şudur: Ali İsmail Korkmaz ile Fenerbahçe yıkılmazlığının ortak paydası nedir? Yoktur.”

Bu zorlanmış tesbitin gereğini merak ediyorum.
Bu tesbite gerek var mı ? Yoktur.
Bu tesbit üzerinden onlarca zorlama argüman üretmeye gerek varmı? Yoktur.
Madem zevk alıyorsun dinlemekten, dinle geç işte. Niye bu kasış.

Ama olmuyor. Herkesi fanatik,kinci olmakla olmakla suçlayan romantik hiç aynaya dönüp bakmıyor. Aynaya baktığında da kendine karşı olan, süslü cümleler ile ifade edilebilen sinsi ve entellektüel toleransı, basit bir tezahürata karşı olan toleransın üzerinde kalıyor. Bir tezahürata karşı toleransı olmayan adam, çıkıp sonra kendinize daha üst kimlikler üretin argümanlarına soyunuyor fularlı Hıncal edası ile.

Yazıya gelelim.

"Aman Fenerbahçe sempatik olmasın"ın gelebileceği en üst samimiyetsizlik mertebesi o yazı.

Yahu kardeşim tüm polisi, savcısı, istihabaratçısı, politikacısı ile belki yüzlerce, belki binlerce adamın müdahil olduğu bir davayı;

"Bir varmış bir yokmuş,Ali'yi AKP öldürmüş, Fener'i cemaat hiç etmiş, Fener'i AKP kurtarmış, AKP ile Cemaat düşmanmış"

mertebesine indirmenin yolu hangi diyalektikten geçiyor?

Son bir ayda görevdan alınan polislerin hangileri kimdendi, ergenekon davasını kimler başlattı, kimler bu davanın savcısı olduğunu iddia etti, kim kimdendi, gerçekten bu yanıtlar varmı sizde? 10 yıldır yüzlerce gazetecinin, askerin, öğrencinin türlü hukuksuzlukla mahkum edildiği bu derin ilişkilerin, bu girift yapıların, analitik ve hiyerarşik çözümünü "Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe Yıkılmaz" tezahüratı ile mi bulundu? Bak bir kez daha soruyorum. Tüm bu girift ilişkiler bu tezahürat ile mi çözüldü ? Ve aşağıdaki ilkokul 3 formülasyonu mu oluştu ? Bu kadar mısınız gerçekten ? Basit ve komik.

"Bir varmış bir yokmuş,Ali'yi AKP öldürmüş, Fener'i cemaat hiç etmiş, Fener'i AKP kurtarmış, AKP ile Cemaat düşmanmış"

Evet tezahürat zeka açıcı. Hiç alakası olmayan adama, neden bu çocuğun ismini bağırıyorlar diye düşündürür. Ama insanın içi öyle acırki düşünürken, sadece bu sebepten kimseye Fenerbahçe sempatik gelmez. Korkmayın. En sempatik sizsiniz, bu tezahüratta Galatasaray'ın olsun, hep siz olun, en mfö şarkısı da sizsiniz zaten. Ali İsmail Korkmaz, Galatasaray Yıkılmaz diye diyelim. Bize koymaz. Çocuğu sizin stadda anarız güzel olur. Hem Ali'nin abisi Galatasaraylı imiş. Onunda gönlü okşanır. Ama bize tek bir şey net koyar. O tezahüratı o stadda Karlıbel, Baransu , ROK ve 2 senelik taze kongre üyesi Zekeriya ile söylemek.

Ayna diyorum yani ayna..

Borges dedi ki...

UK: Bak sana ben sinsiliği anlatayım istersen.

Ben bu tezahüratı ilk dinlediğimde çok etkilendim herkes gibi, hala da keyifle ardı ardına dinliyorum. Hatta 1.5 ay önce tivıtırdan geçince Emek Ege 17 oldu diyor üst üste dinlediğim.Ben diyorum ki ben onu çoktan geçmişimdir. üst üste filan dinliyoruz, bu kadar güzel, bu kadar keyif alıyorum çünkü.

Ali İsmail'in abisinin şiirini gördüm, çok kötü oldum yine. Ve yine burada yazı ile paylaştım. Sonuna da bu güzel besteyi iliştitirerek.

Tivıtırda, feysde, her yerde. Bilen bilir, gören de görür. Hala da feysde son paylaştığım sanırım maç sonrası bestenin söylendiği videodur. Bunlar ve hatta o yazı içerisinde de böyle bir bestenin ne kadar önemli olduğundan da bahseder o içerisindeki tek cümleye rağmen.

Arkadaşlarla -Sağlam FB'li, sağlam TS'lilar vardı tartıştık. Bazıları söylerken kendilerini fb davasına ortak olduğunu düşünüyor. Bazıları kesinlikle olmak istemiyor. Bazıları 19 yaşındaki çocuğun "çok ve tartışılmayacak" haklı davası ile her türlü katakullinin döndüğü FB şike davasının birleştirilmesinden rahatsız oldu. bazıları bunu etik açıdan da kusurlu buldu. FB dediğin X'i Y'si, Z'si bol olan bir dava. Düş düşman olduğunla bugünn kolkolasındırr niyet başka amaç başka siyasi içerik yok fb'nin ve başındakilerin kendi çıkarları var.

Nihayetine ben ortaya çıkan fikri yazdım. Aynı yazıda öyle olsa dahi bu ismi gündemde tutuyor bu beste, toplamda getirisi götürüsünden çoktur, çok da güzel cümle ile başlıyor dedim.

Tüm bunları da yazıya döktüm. Sinsilik tek bir cümleyi çıkarıp üzerine bu blogda hiçbir zaman olmayan FB-GS liseli çekişmesine oturtmaktır. Sinsilik odur.

Borges dedi ki...

Toz bezi: Yorumların harika. Sadece ilk yazıya getirdiğin yorum zaten benim ilk paragrafta ortaya koyduğum fikre farklı bir bilgi üzerinden bakış açısı geliştirerek ANLAMSIZLAŞTIRIYOR. Keşke sen de bizim o tartışmada yer alsaydın da buraya daha doğru analizler yapabilseydim.

Yalnız yine de o yoruma rağmen yazıyı silmedim çünkü burada “Ben Fenerbahçe yıkılmaz” diyerek şike davasında Fenerbahçe’ye ALİ İSMAİL KORKMAZ’ın haklı davasından prim vermem. Dahası bir çocuğun katledilişi kadar HAK olan bir konuyu FB’nin davası ile birleştirmem, ona buradan v.s. v.s.

Her şeyden bağımsız "FB Yıkılmaz" demem diyenler de oldu. Her türlü davadan bağımsız önceliği bu olmuş. Ben yazıyı yazdığımda yukarıdakine hak verip ikincisinde de insanın yaşama karşı sorumluluğu olduğu yerde takım taraftarlığının HER arenada bu kadar baskın çıkmasının anlamsızlığını da yazdım.
Neden yazdın diye soran çok oldu, bunlardan sonra yazıldı çizildi bu yazı.

Benim fikrimse yazıda olmasına rağmen ya insanların yazıyı sonuna kadar okumamasından ya da kötü niyetinden ya da alınganlığından görülmese de şudur: Öyle de olsa bu ismin gündemde kalması her zaman güzeldir. Haklıyım demiyorum, hissettiğim bu diyorum. En başına koyduğumda çok büyük ses getirmiş olsa da yine de tekrarlayayım: ALİ İSMAİL KORKMAZ Fenerbahçeli olsa da onun bu davası taraftarlık, kulüpçülükle yakın uzak ilgisi yok.

UK dedi ki...

Yukarıdaki asıl soru yanıtsız!! İki defa yazdım halbuki..

Ek Soru 1- Fenerbahçe'nin 3 yıldır yaşadığı türlü katakuliyi, medya manipülasyonunu, türlü biber gazını, 12 Mayıs'ı, envayi çeşit ve aleni siyasi açıklamayı görmezden geleceğiz. Ve "Fenerbahçe Yıkılmaz"ı sadece ŞİKE davasına mı indirgeyeceğiz ?

Velevki türlü haksızlığı sadece şikeye indirdik, velevki şike var, ve velevki biz aslında alt metin olarak ve sinsi sinsi "Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe Şike Yapsada Yıkılmaz" diyoruz ve Ali İsmail'i Şikeyle birleştiriyoruz.

Ek Soru 2- Size ne güzel kardeşim ? Size nee? (Daha kibar soramadım, kusura bakılmasın) Kimsiniz siz ? Annesimisin, abisimisin, kardeşi misiniz Ali İsmail'in ? Yoksa "tribün tezahüratları etik kurulu" musunuz? Anlıyor musunuz? Kimsiniz ve Size ne ?

Bırak Annesi desin, çocuğumun adını anmayın diye.

Kİ VE EN ÖNEMLİSİ AİLE MUTLU. Size ne ?

Bu aidiyet hissiniz nedir? Gezide gaz yemekmi? siz kadar, herkes, hepimiz vardık orda. Hepimiz yedik o gazı, hepimiz direndik, hep birlikte, tek formayla. Kimsenin tek eline alamayacağı bir şey o. Keza beste yapmakta.

Altı üstü bir beste bu, merak etmeyin davaları birlikte görülmüyor.

Bu yüzden dileyen "Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe Yıkılmaz" der, dileyen "Ali İsmail Korkmaz, Galatasaray yıkılmaz" der.

Deneyin bak diyebiliyosunuz.

Borges dedi ki...

" Fenerbahçe'nin 3 yıldır yaşadığı türlü katakuliyi, medya manipülasyonunu, türlü biber gazını, 12 Mayıs'ı, envayi çeşit ve aleni siyasi açıklamayı görmezden geleceğiz. Ve "Fenerbahçe Yıkılmaz"ı sadece ŞİKE davasına mı indirgeyeceğiz ? "

Cevapladım aslında. Bu davada yeri gelir AKP'ile dünür olursun yeri gelir bambaşka ilişkiler girer. Ali İsmail Korkmaz'ın davasıyla içeriği ne olursa olsun benzeşmez.

Bize ne? Bu ilginç soru. Benim yazdığımdan sana ne diyemem, sen e bunu diyemezsin gibi.

alihoca dedi ki...

Sevgili Borges;
1
Konu sadece marşa çevrilen güzel bir şiir okunuşu ile kalsa karşılıklı kırgınlık oluşturan yazılar oluşmazdı sanıyorum. Şike, Aziz YILDIRIM Fenerbahçe Direnişine değindiğin anda yaralı insanların kanayan yaralarına parmak basmış oldun bir anlamda.

Bu marşa kadar İktidar ve Cemaatin emniyet-yargı saldırı ve zulmüne karşı Fenerbahçelileri bir çok şiir, slogan üretmekle kalmayıp copa, sopaya, gaza tutuklanmaya yaraya, bereye, ölüme rağmen bir çok şiir marş söylemişlerdir. Bu marşı da güzel ve daha bi anlamlı kılan yoğurtçu parkında ve statta polise karşı söylenişi, haykırılışıdır. Sık Bakalım Sık Bakalım diyerek bağırış bir birikimin patlamasıdır nihayetinde.

Diğer taraftan şike operasyonu AKP-Cemaat Savaşını başlattığını ve aslında Başbakanın bu operasyona ve dolayısı ile sonucunda gelişen Fenerbahçe ile ilgili kararlara katılmadığını, hatta Rıdvan açıklamaları ile Fenerbahçe ile birebir ilgilendirilen Kanun değişikliği dâhil olmak üzere ‘Kişilerle Kurumlar Ayrılsın’ söylemi ile Başbakanın bu olayda tavır ve tarafını koyduğuna inanıyorsun anladığım kadarı ile.

Rıdvan, Bülent KENEŞ söylemelerinin de bunu desteklediğini ileri sürüyorsun. Ki yazılan ve söylenenlere göre çok da haksız denemez kabul ediyorum.

Ama yazılan ve söylenenleri şüpheyle karşılayıp araştırmaya başlayınca farklı bakış açılarına ulaşılabileceği de bir gerçektir.

Örneğin Sn KENEŞ’in bu açıklamaları hangi durum, gelişme ve konumda yaptığını düşündüğümüzde bile açıklamaları birazcık şüphe süzgecinden geçirmemiz gerektiği ortaya çıkar. Bir çatışmanın ortasında rakip için söylenenleri salt gerçek olarak almak çok da doğru olmayabilir.

2009 yılına kadar birçok Fenerbahçe maçına stada gelen Sn Başbakanın 3 Temmuz sürecine kadar Şükrü Saraçoğluna ayak basmayışı gibi,

Sonradan dinlemelere takıldığı ortaya çıkan Sn Mahmut ÖZGENER’in ise şike operasyonu öncesinde görev süresinin sonunu beklemeden istifasına şahitlik edişimiz gibi,

Yine dinlemelere takıldığı sonradan öğrenilen Sn Göksel GÜMÜŞDAĞ’ın aday ol(a)mayıp elenmesi sonrasında seçimine bizzat Başbakanın müdahil olduğu Sn Aziz YILDIRIM Muhalifi Sn AYDINLARIN Futbol Federasyonu Başkanı yapılması gibi,

3 Temmuz süreci öncesinde ise aynen Balyoz Operasyonu öncesinde olduğu gibi Sn Başbakan aralarında emniyet ve yargı mensuplarının da bulunduğu bir brifinge katılması gibi,

Suçüstü yapılmadan iki yıldır süren bir operasyonun seçimler ve istenen kimi istifaların alınıp liglerin bitimi sonrasında başlatılışı gibi,

Şike Operasyonunun başlangıcından itibaren Sn Başbakanın açıklamaları ile bugünlerde ki Yolsuzluk Operasyonunun hemen sonrasında uzatılan mikrofonlara verdiği adeta ters ayakta yakalanmış cevapların birbirini tutmayışı gibi,

Birkaç olayı dahi alt alta yazdığımızda Sn Başbakanın Şike operasyonundan haberi olmadığı ve Cemaatin olayı tek başına ve Başbakan’a rağmen yaptığı söylemini sorgulanır hale getirir.

Borges dedi ki...

MAA'nın TFF başkanı olması Aziz Yıldırım'ı ya da FB'yi bağlamaz ve hatta şike süreci olmasaydı Fenerbahçeliliği ile bilinen bir TFF başkanından kime ne zarar gelir?

Cemaati kızdırıp AK değil bu parti diyecek kadar eylemleri olmuştur. Eğer bu operasyonu başbakan yaptı dersek kurtarıcısının da başbakan olduğu yerde.. "Çark etti" ya da "U dönüşü" yaptı gibi yorumlamak gerekir.

Öyle veya böyle bu dava Fenerbahçe'nin geleceği adına sağlıklı bir gelişim için her türlü ve her şekle seyredilebilir. AKP ile bugünlerde yine görüşüldü ve son gelişmeler sonrası birlik dahi olunabilir ve hatta Dava yeniden görülebilir v.s.

başlangıç aşamasında nedir çok bir fikrim yok ama sonunda Cemaat ile AKP'yi karşı karşıya getirdiğini söyleyebiliriz.

alihoca dedi ki...

2.
Bir örgütlülük ile onun getirdiği bilinç ve amaca sahip Sn KENEŞ; Fenerbahçe Operasyonunda ortak amaç ve çıkarlar için birleştikleri İktidarla dans ederken;

Hesap edilemeyen bizzat görevlendirdikleri Savcı itirafına da yansıyan birkaç günde unutulur gider diye umdukları Fenerbahçe DİRENİŞİDİR. İşte bu direniştir tüm siyasi planları alt üst eden.

Uzun erekli bir örgütün yakın sıcak gelişmelerle ortaya çıkan kayıpları göğüsleyebileceği ortadayken aynı özveriyi SİYASİ(lerden) İKTİDARDAN beklemeleri ise asıl yanılgılarıdır. Sn KENEŞ’in açıklamaları Dershane olayı ile patlak veren bir savaşın ortasında aynen bugün rakip haline geldikleri İktidarın açıklamalarına da yansıdığı şekilde; yakın geçmişte gerçekleşen kimi olay-bilgi ve belgeleri günlük çıkarı gereğince (Akif Beki vb) kullanmaktan öte bir anlam aramak hepimizi yanlışa sürükleyebilir.

Ve unutulmamalıdır ki ‘Kişilerle Kurumların Ayrılması’ gibi saçmalıklarla ortaya çıkarılan kanuna (Levent Bıçakçı, Lütfi Arıboğan, Prof. Dr. İlhan Helvacı eli ile özenle hazırlanan ve Cavcav marifeti le Kulüpler Birliği onayını almış) AKP yanlısı yönetim kurulu üyesi Sn ÖZDEMİR’in yumuşak söylemlerine karşın; Daha hakim karşısında savunma hakkı bile tanınmayan Sn Aziz YILDIRIM hapisten ilk karşı çıkan olmuştur.

Başta Yönetim Kurulu olmak üzere Sn Ali KOÇ, Sn Aykut KOCAMAN’ın şike süreci başladığı ilk günden itibaren sergiledikleri, şike varsa ‘DÜŞÜRÜN’ söylem ve duruşu ortadayken, tutuklandığı günden tam sekiz ay sonra ve sınırlı zaman ve sürelerle savunma hakkı tanınan, tam bir yıllık tutukluluktan sonra serbest kalabilen kişi ve camialara kanundan yararlandı demek biraz insaf sınırlarını zorlar.

UEFA kısmında verilen ceza ile(Ki kararın tamamı dinleme ve sorgulama aşamasında emniyet tapelerine, fotoğraflarına ve iddia makamı savları ile medyaya sızdırılan belgelere(!) dayalıdır) yargıtay sonrasında kesilecek ceza sonrasında bir tek kurtulamayan Fenerbahçe ve Sn Aziz YILDIRIM’dır. Bir alt lige düşürmek ise tamamen Fenerbahçe dışındaki; kişi kurum, camia ve siyasi iktidarın çıkar ve kazançları ile ilgilidir.

Bi başka açıdan, Fenerbahçe ile ilgili husumetleri olan kimi yetenek ve melekeleri ile ünlü insanların (ki bazıları laf arasına Fenerbahçeli olduklarını sıkıştırarak) UEFA’nın şike şüphesi varsa dahi gibi ceza yaklaşımlarını temel alarak; soruşturmanın başlangıcından itibaren Fenerbahçe’nin CEZA almasını savunmak ilk işleri olmuştur. Bunlar arasında Türk Spor Camiası içinde entelektüel, aydın olarak konumlandırılabilecek insanlarda vardır.

Ellerine aldıkları cımbızla ‘ŞÜPHE VARSA’ dahi olgusunu yeter delil saymak gerçekten yeterli midir? Sorusu ise farklı bir konudur. Ve deyim yerinde ise bizim zayıf karnımızdır biraz.

Ama nedense Nion Kulübüne verilen cezaya karşın İsveç Federasyonun aldığı süren yargılama nedeni ile aldığı uygulamama kararını dillendirmez bu tür insanlar.

Balyoz Operasyonunda, Gezi Operasyonlarında insan hakları şampiyonluğunu elden bırakmayan bu entelektüellerimizin, Gezi olaylarını tetikleyen Fenerbahçe Operasyonuna karşı Fenerbahçelilerin DİRENİŞİNE gözlerini, kulaklarını kapatıp vicdanlarını susturmaları da manidar aslında.

alihoca dedi ki...

3.
12 yyda insanların İngiliz Kralına karşı can vererek elde ettikleri yargılanma hakkı ve masumiyet karinesi gibi en temel hakkı;

Aynen bugün ‘Berat- Zimmet Asıldır’ anlayışı ile hatırlayan iktidar ve Cemaat yanlıları gibi…

Salt teoride doğru olanla, idea ile ideal olanla mevcut olay, olgu, kişi, kurum ve camialar hakkında yargı bildirmek biraz da bize has bir aydın hastalığıdır. Mevcut olay, olgu ve kişiler içinde bulundukları zaman, mekan ve toplumun gerçeklerinden bilgi ve bilinç düzeyinden ayrı bir değerlemeye tabi tutulamaz ve salt teori ile ideal olanla kıyaslanamaz.

Fenerbahçe Operasyonuna karşı Sn Başbakanı direkt olarak hedef alamadığı, yönetim kuruluna şunları şunları da aldığı gibi, kimi kişisel hata eksik kusur ve hatalar gibi örneklerle çekirdekten yetişme örgüt militanı tavrı gösteremediği için suçlamak, Rahmi KOÇ’ların, Aydın DOĞAN’ların İktidar gücü ve şamarı karşısındaki suskun kaldıkları bir ortamda ne kadar doğru olur sorusu tartışılmaya muhtaçtır.

‘Herkesin bildiği sır şudur: Fenerbahçe’yi yargılayacak deliller mevcuttur.’ Doğrudur.

Ama yine herkesin bildiği ama işine gelmediği için görmezden geldiği; Başta Galatasaray olmak üzere aynen merkeze alınarak yapılacak olan dinleme takip ve operasyonla yargılanmaya yetecek deliller bulunamayacak kulüp YOKTUR.

Aynen sınırlandığı kadarı ve İddianameye yansıtılmayan(yansıyan kadarı bile Şike suçu için yeter delildir ya neyse) bilgi, belge tapeleri ile Trabzonspor, Beşiktaş gibi.

Evet! Tamam bu kadarını herkes yapıyordu ama Fenerbahçe yakalandı sen ona bak, gibi bir yaklaşım sergileyip, ortak paydalarda buluşan başka birilerinin; Fenerbahçe’yi her yönü ile merkeze alarak yaptığı kumpasa yani FENERBAHÇE OPERASYONUNA karşı, kişisel kurumsal husumet ve çıkarlarla çanak tutmaya kalkıldığında; balyoz gibi Gezi gibi olaylarda ki farklı söylem ve duruşlarla çelişki sergiler sadece.

Bu süreç içinde bizleri en çok acıtan, incitip üzen ise adı Fenerbahçe ile birlikte anılıp entelektüel geçinen insan hakları şampiyonluğunu kimselere kaptırmayanlardır çokca.

Sözümüz lafımız varsa da en çok onlaradır.

Denk gelip fırsat bulup burada ifade ettiklerimizi de böyle değerlendir lütfen.

Başarı dileklerimle
Saygılar

Unknown dedi ki...

ÜSTKİMLİKLİSİNİZ, hassassınız, entelektüel açıdan birikimlisiniz, yazma kabiliyetiniz var anlatabiliyorsunuz, dürüstsünüz ve gözlem gücünüz oldukça yüksek, yazdılarınız kimilerinin suratında tokat gibi patlıyor, zorlarına gidiyor, duymak görmek istemedikleri doğruları yazıyorsunuz, kral çıplak ulan basuru bile gözüküyor derken aynı anda kralın domalmış olduğunu da anlatıyorsunuz, kralcılar bozuluyor, sizin de gerçek yeriniz 10. köy veya trenler veya gece karanlığında tren yolları. Maruz kaldığım ve beni en çok sinirlendiren saldırı tipi: "entel ve elitist" saldırıları. hep aynı şekilde savunmamı yapar, karşımdaki .ikip bırakırım. önce hangi şartlarda büyüdüğümü biraz anlatır, sonra bu bilgilere nasıl emeklerle ulaştığımı belirtir, karşımdakine "benden daha çok imkanı olduğu halde" güdülmeye, .ikilmeye mecbur bir ÜSTKİMLİKSİZ kalmayı kendisinin seçtiğini, bu yüzden kibar veya kaba küfürleri kendisine etmesi gerektiğini söylerim. hadi gene ÜSTKİMLİĞİMLE örnek vereyim, bu toplumda "Boyalı Kuş"lar üstkimliklilerdir ama boyasız kuş olmak bu memlekette "iyi" anlamına gelmemelidir tıpkı milyonlarca sineğin "bok" yemesinden dolayı bunu yemenin iyi birşey olduğu anlamına gelmeyeceği gibi.

hep anımsayın sevgili Uluca, yazdıklarınızı çok önemseyen, fikirlerinize katılmadığı olsa bile 2 fikrin çatışmasından bir sentez yaratıp "daha büyük ve güzel şeyler"e ulaşmaya çalışan, bazen bir cümlenizi günlerce düşünen en az 1 kişi hala nefes alıyor ve sizi okuyor.

saygılar