22 Mayıs 2009

Hafta Sonuna Notlar.!



* Aslinda bugüne kadar son haftaya tasinilan Bundesliga heyecanlarindan bir derleme yapacaktim ama yola cikma zamani maalasef. Pazar aksamina kadar yokum..

* Cok heyecanli bir son hafta Bundesligasi var. Sampiyon az biraz rengini belli etse de hangi üc takimin Sampiyonlar Ligi bileti alacagi oldukca belirsiz. Wolfsburg harici diger iki biletin sahibi iki önemli mac sonucunda belirlenecektir. Yarin mutlaka Bundesligayi üstelik dönüsümlü veren kanaldan seyretmenizi tavsiye ediyorum. Bayern-Stuttgart macinin yani sira Sampiyonlugu belirleyecek olan Wolfsburg -Bremen maci bir yana düsmek ve Sampiyonlar Ligi bileti arasinda gececek olan Karsruhe - Berlin maclari kesinlikle seyredilmelidir.. Hamburg-Dortmund da UEFA icin kapisacaklardir..

*Kardesler ve Ablalar ile ayda bir kez biraraya geliyoruz.. Enisteler, onlar bunlar derken curcuna.. Bir de üzerine böyle heyecanli Bundesliga haftasi ve hatta derbi de eklenince inanilmaz oluyor. Haliyle önümdeki üc gün su zamanlarin tadini cikaracagim.. Benim biraderlerden büyük olani koyu besiktas.. Kucugu benim gibi.. Saglam bir derbi izleyecegiz ki onlar biraz daha fanatik desek yeridir..

*Türkiye Süper Ligi takibi ile Bundesliga takibi arasinda cok büyük farklarin oldugunu görüyorum. Takim tutmanin getirdigi muhtesem hissiyatlar kadar futbolun kendisinden de biraz caldigini da görmekteyim. Misal onca heyecanli mac var iken biz Galatasaray maci disinda bir mac seyredemiyoruz lakin Bundesligada durum cok baska.. Kim iyi futbol oynarsa sonuca bakmaksizin ona yaziliyoruz genelde.. Bayern harici her takimi bir süre tutmusumdur mesela.. Ikisi arasinda bariz bir fark var aslinda. Biri baska digeri cok baska bir sey. Tafartarlik ve Futbol her ne kadar birbirlerini üzerinden tanimlansalar da birbirlerinden bagimsiz cok baska seyler.. Bunu buraya gelip de futbolun, sadece futbolun pesinden kosturdugum zaman cok daha iyi anladim.. Sikayet ya da baska bir sey degil.. Fark..

*Yazmak acaip güzel bir sey. Babalar günüydü burada.. Ben babamla ilk tanistigim zamani hatirlamaya calisirken cok baska bir sey cikti ve tuttum onu yazdim. Insanin kendisinin dahi bilmedigi sirlari oldugunu düsünüyorum ve cok diplerde bir yerde kesfedilmeyi bekliyorlar.. Bugün olup biten sizin eylemlerinizin belirleyicisi oldugunu cok sonra anliyorsunuz.. Düsünmek gerek ve sevgili Oguz Atayim dedigi gibi aslinda:

"düsünmek baska.. insanin aklina bir takim kelimeler gelmesi baska.."

* Bir gün yeniden Kral olacagim..

*Sadece sevdigim insanlara daha yakin olmak icin biraz daha az kazanabilecegim iste calismayi göze alabilirim sanirim. Gecmis ile bugün arasinda en büyük fark söylediklerimi yasama gecirebilme gücü olsa gerek. Yasamdan caldigimiz her an bize daha güclü olma firsatini sunuyor. Kaybedeceklerimiz/hayallerimiz gün gectikce kafamizda azaldikca/kayboldukca cesaret kendiliginden geliyor. Insanin hayallerinin kaybolmasinin onu daha özgür biraktigini bile söyleyebilirim. olabilme ihitimalleri arasinda esir bir hayat yasiyoruz yer yer.. Kaybedecek cok bir seyin olmadiktan sonra her seyi göze alabilirsin.

"Ne gözümü alabildim ne göze alabildim"

devri gecti.

*Hepinizin güzel bir hafta sonu tatili gecirmenizi diler ve muhtemelen pazar aksami görüsmek dilegiyle..

Kralin Isyani.!


resim


Ev her zamankinden kalabalik.. Pek cogu yurt disindan olmak üzere bir sürü misafir gelmis ve ben inanilmaz rahatsiz hissediyorum kendimi. Iclerinde annem ve babamin da oldugu pek cok insan halamin beklenilen ama karsilanmakta güclük cekilen aci ölümü nedeniyle Türkiyeye gelmisler.. Babaannemin agitlarinin korkusunun oldugu yerde bir de bu kalabalik.. Cekilmez.! Ne zaman gideceklerinin ve bizi bizle basbasa birakacaklari zamanin hesabini yapiyorum odamin icerisinde..

Salon cok kalabalik.. Ugultular yükseliyor. Iceride bir tartisma var ama duymak bile istemiyorum, odadan disari cikmiyorum o kalabalik olustugundan bu yana. Pek cok insanin o dönem ve sonraki sürecte düsündügü gibi aileye olusmus bir tepki yoktu bende. Biraktilarsa biraktilar, bilincinde bile degildik neyin ne oldugunun.. Uzaklik daha cok yabanciliktan kaynaklaniyordu, ne yapacagini bilememekten ve sahte samimiyet gösterilerinin o cekilmez anlari.. Hicbirisini özlemiyorum ve yine hicbirisinin eksikligini de cekmiyordum. Sadece gitsinler..

Bilmedigim bir duyguyu disavurmak zorunda birakiliyordum. Özlemiyor, tanimiyor ve bu konunun cok da üzerinde durmadigim zamanlarda daha cok bu ani karsilasmalar esnasinda ne yapacagimi bilmiyordum. Isin dogrusu herhangi bir sevinc gösteri olmasi cok zor, neden sevineyim ki ? Bir kirginlik, küsmüslük ve daha baska durumlar belki cok sonra olusacakti lakin o dönemde hicbir sey yoktu. Sagolsunlar, cikolata filan getirmisler de gitsinler artik.. Her görüsmede, her karsilasmada o ne yapacagini bilememezlik, bana kendi evimde yabanci oldugumu hissettiren tuhaf anlarin korkusu nedeniyle sadece gitsinler istiyordum.

..bagirislar, cagirislar ve her yastan en az otuz insanin bir salonda toplanip cesitli konular üzerine seslerini yükselterek konusmalari.. Izmirdeydim bes yildir ve artik degismistim. Bu sekilde bagirarak konusmuyorlardi orada.. Onlar cok kalabalik ben ise gercekten cok yalnizdim odamda. Su kalabalikta göz göze geldigim anda ne yapacagimi bilemeyecegim yabanci misafirler olmasa disari cikip onlara bagirarak konusmamalari gerektigini ve konusurken ses tonlarini biraz daha kontrol etmelerini söylerdim. Söylemekten ziyade emrederdim! Yeni gelen misafirler bilmezdi pek ama Kraldim ben.. Bu ve benzeri pek cok durumda konustugum vakit herkes susar, beni dinlerdi. Ne dersem kosulsuz kabul edilir ve hemen uygulamaya konulurdu. Göstermelik filan degil gercekten bu sekilde olurdu. Yemek konusunda benzer bir durum oldugu vakit getirdigim öneri hemen kabul edilmis ve o hedef dogrultusunda eve yeni tabak-canaklar filan alinmisti.

Bir keresinde bir seye sinirlenip yemek yemeyecegimi söyleyip herkesi benimle beraber kucuk bir aclik grevine ittigimi bilirim. Bizim köye göre oldukca gec bir saat olan onbire kadar o yemek masasi o sekilde bekletilip acligin dayanilmaz noktasina gelip greve son veresiye kadar hicbir insanoglunun yemek yemedigini bilirim. Hükümdarligim boyunca evde benim gördügüm hicbir canli hayvan yemek niyetine kesilmemistir,hele kralin izmirden dönüsü serefine bir hayvanin kesimi kesinlikle tarafimdan yasaklanmis ve sadece kurban bayramlarini istisna olarak kabul etmisimdir. Fikriye,Necla,Mehmet ve Ali adindaki tavuklar sayemde yasamda kalmis, cok daha uzun bir ömür bicimisimdir onlara..

Konu neydi bilmiyorum ama babam dedeme bagiriyordu, kiziyordu ve dedem yavas yavas sinirlenmeye baslamisti. Dedem olmasa dahi yasli bir insanin o yorgun ve yenilmis görüntüsüne katlanamiyordum. Izmir Otogarinda lise yillarinda sadece bu yüzden hic de hakkim olmayarak tartismanin ortasina girmis, kendisinden büyük saticiya vurmasina sinirlenip genc cocuga agiz burun girmistim. Bir yasli adamin caresiz bir sekilde size bakmasina, olur olmaz azarlanisi karsisinda o yillara yenilmis bedeninin ruhuna yansimis gözlerinden fiskiran yardim ciglina her zaman kosuyordum.. Lakin bu sefer zor durumda olan insan dedem idi..

Babam belki sagligi konusunda duydugu endiseden dolayi ya da baska bir "hakli" nedenden dedemin üzerine gidiyordu. Diger ihtimal yoktu zira babam dedemi benim kadar severdi. Ben yine de dayanamadim ve deyim yerindeyse fisek gibi odaya girip babamin karsisina dikilip öyle bagirip cagirdim ki o bütün konuklar, bütün insanlar susup benim isyanim karsisinda sessizlige gömüldüler.. Babami o anda salonun disina itip evden kovdum ve bu benim babamla aslinda gerceklesmis ilk temasimdi.. Üzerine cokca duruldugu gibi ona karsi ne bir nefret ne de baska bir duygu vardi o dönemlerde. Benim derdim cok baskaydi..

O gün ilk defa o samimiyetsiz merhaba-nasilsinlarin disinda babamla konustugum gündür. Geldigi yere geri gitmesini ve buraya gelip kimsenin huzurunu bozamayacagini ve ben oldugum sürece dedeme bagirilamayacagini ona oldukca yüksek bir sesle ve sinir krizleri esliginde anlattim. Salonun disarisina cikasiya kadar kiyameti kopardim desem yeridir.. Bir cocuk olarak anne ve babanin gözünde ilk defa kendim bir sekil cizmis oldum ve inanmayacaksiniz ama iliskinin basladigi andir..

Almanyada buna benzer durumlar oldugunda sessiz kalirdim. Annem bazan babama kizip söylenmeye dedemin oglu olmasindan basladigi anda varolan mesafeyi actigini hic bilemedi. Ben de bir sey demezdim ona.. Orasi onun bölgesi, onun isyani ve biz misafirdik sonucta. Yine Almanyada olsaydilar yine gecistirirdim belki ama benim topragimda benim dedemi o sekilde sinirlendirmeye hic kimsenin hakki yoktu.. Babam bile olsa hakki yoktu ki o gün o evde yatmasina izin vermem bile aslinda dedemin sonradan gelen nesesinden dolayi oldugunu kimse bilemedi.

Velhasil, bu sevginin temelinde kahramanlik hikayesi yatar. Dedem benim gercekten de kahramanimdi. Bir baba ogluna ve hatta yas farki benim gibi fazla olan bir abi kardesine kahraman olabiliyorsa bu hayatta ancak böyle anlatilmasi cok güc sevgilerin dogabilecegine inaniyorum. Velev ki ben oranin krali olmayayim ve dedemde bana anlatilan hikayelerin icerisindeki gercek oyuncu olmasin, ne degisir ki ben ona öyle inanip öyle görebildikten sonra? Cok da dogru olmamasi o kadar güzel gecirilmis cocuklugumu yalan mi edecek ,nedir ?

Yasamda siki bir dengenin olduguna inanlardanim. insanoglunun mutlulugu dahi öncesinde yasadigi mutsuzlugundan ileri gelir. Acisini, yoklugunu cekmediginiz, sikintisina düsmediginiz herhangi bir seye sahip olmak sizi mutlu etmez iken yasadiginiz her sikintili durumun sonunda mutlulugun en azindan olasiligi vardir. Bu diyalektik iliskiye inancim sonsuzdur.. O kadar güzel cocuklugun üzerine dikilen bu anormal iskencelerin oldugu ergenlik bölümüne kadar olan kesim isin bedelidir. Yurtta olusum degil köyde olamayisimdir benim acim. Sanildigi gibi ailesizlik degil basi bos birakilmis kralligin kralina verdigi üzüntüdür..

Yeni Bayern.!












Shine.!



Size burada kitaplardan,filmlerden ve hatta müziklerden dahi örnekler sunar iken istisnalar olsa da genelde baz aldigim kistas kendi yasamimda önemli bir noktada duruyor oluslaridir. Dönüstürücü etkileri en önemli kriterdir.

Shine ve öncesinde de Il Postino ve hatta Daniel Day Lewis'in In the Name Of Father filmi cok önemli yer tutar benim cocuklugumun sinemasinda.. Zira devrimci etkileri olup kendisine kadar olan yolu sonlandirip baska bir yolu benim icin acmislardir..

Nasil ki müzige Emrah'in boynu bükükler kasedi ile muhtesem bir giris yapmis isem sinemaya da Altar'in Oglu Tarkan ile girmisimdir.. Köyün kahvesinde izledim ilk sinema filmiydi. Film secme sansi degil film izleyip izlememe secenegine sahip idik sadece.. Bir sekilde yas tutmamasina ragmen film zamani kahveye aldilar beni ve böylece Altar'in Oglu Tarkan ilk seyrettigim ve haliyle etkilendigim film olmustur.. Sanatsal acidan pek bir degeri olmasa da benim adima oldukca önemli bir filmdir..

Sonra Izmir.. Yurttan kacmalar basladi. Kiz arkadasim ile gidebilecegim herhangi bir yer yoktu. Kacar kacar sinemaya giderdik.. Cok keyif alirdim. Su dönem dahi kaldiramayacagim sorunlarin oldugu yerde filmin akici olmasi istedigim tek seydi. Istiyordum ki üc saat boyunca beni kendi dünyamdan cikarsin ve baska bir yasamin icerisine soksun.. Sinema benim icin cok basit bir siginakti. O dönem varolan bütün sorunlarin, stresin ve her seyin bir süreligine yokolmasinin en güzel yoluydu ki bugün bile biraz öyledir. 90'li yillarin basindan bahsediyorum ve haliyle koca izmirimde üc tane sinema vardi benim bildigim.. Sonradan San filan gelse de uzunca bir dönem Konak,Cinar ve kordondaki Izmir sinemalari seceneklerimin tümü olusturmuslardir. Filmler cabuk bir sekilde tüketilince istemedigimiz yapimlara girmek zorunda kaliyorduk caresizlikten.. Vurdulu kirdili-aksiyon-Romantik(bodyguard)-Korku.. Hollywood'un her seyi olurdu bize ama bu olmazdi. Il Postino.. Zorunluluktan girdik ama etkisi inanilmazdi.. Bunu cok baska bir zamana birakiyorum simdilik..



Shine ise yas da biraz kemale erdiginden geri dönüsü olmayan yola beni sokmustur. Bu filmi izledikten sonra o güne kadar izledigim kolay tüketilebilir holívud filmleri ile arama mesafe koymama yol acmistir. Cumartesi seyrettim ve Pazar günü baska arkadaslarla bir daha seyrettim. bir gün arayla sinemada iki kez izledigim ilk ve belki de tek film olarak kalacaktir hayatimda..

Gercek bir hikayedir. Avustralyali piyanist David Helfgott'in yasam öyküsünün sinemaya aktarilmasidir.. Film, bu yetenekli piyanistin cocuklugunun uzun uzun anlatimi ile baslar.. Kati kurallari olan bir ailenin cocuklaridir David ve kizkardesi.. (ismini unuttuk) Babasi disiplinli bir sekilde daha cok kucuk yaslarda cocuklarinin piyano egitimi almasi icin bütün sartlari zorlar.. Piyanoyla büyütür onlari.. Iki kardes yetenektir ve uzunca süre piyano egitimi alirlar ve cesitli ödülleri teker teker toplamaya baslarlar..

Cocuk kizkardesinden ayrilip daha cok basarili oluyor ve yurt disi imkani doguyor. Baba oldukca kati bir tutum sergiliyor ve cocugun disari gitmesine kesin bir yasak koyuyor.. Cesitli yerlerden burs alsa da baba hicbir sekilde izin vermiyor ve gidersen eger geri dönüsü yoktur diye son sözü de söylüyor.. David, yillar yili sorunsuz itaat ettigi babasina resti cekip kazandigi bursun pesinden ülkesini ve ailesini terk ediyor.. David kiriyor parmakliklari, borges kiramiyor ama kirilmasi gerektigini cok iyi bir sekilde anliyor.. Babasi, David'in gidisi sonrasi ona dair ne varsa yakip yikiyor.. Bir adamin yasam kurallari kendi cocugunun önüne gecemiyor ve nedendir bilmem bu beni inanilmaz rahatlatmistir..

Özgürlüge dogru kosan yetenekli David okulda kendisini asan bir koncertoya sevdalanir.. Rachmaninoff Concerto 3 . Basarmasi gereken onca dersinden sadece birisidir aslinda.. Bir ögrencinin asla bulasmamasi gereken, kendisini asan bir koncertoyu calma sevdasina kapilarak hem gercek hayatta ve ayni zamanda filmde kisaca delirir.. Muhtemelen vardir bir adi hastaliginin.. Cok parlak bir piyanist adayi iken birden cöküs baslar.. Sinir hastaliklarina yani deliler hastanesine yatar ve her seyini kaybeder.. 10 yil boyunca burada kalir.. Cikista babasina gider lakin dönüsü olmadigini söyleyen baba on yil sonra bu konuda ne kadar ciddi oldugunu bir daha hatirlatir bizlere.. Ben yine rahatlatim bu arada.. Her bakimdan yerlerde gezinen adam bir gün bir yerde öylesine duran piyanonun basina gecer.. Digerleri dalga gecer o deli-dolu tavirlariyla taburenin basina oturdugunda lakin sonra isler degisir.. Mahallenin delisi aslinda dahi oldugunu önce piyanonun cevresindekilere ve sonra konserlerle bir dönem düsmanlari olarak addedilen insanlara.. herkese..



ve yeniden dogus gerceklesir.. Bu yeni deli-dahi kisiligi o kadar güzel bir sekilde yansitilir ki belki de ilk defa dahi ile delilik arasindaki o gecisi bu film yoluyla kavramisimdir..

Filmi sinemada iki kez seyrettim bundan on küsür yil önce. Bir daha hicbir yerde karsilasmadim.. Bulursaniz seyredin derim sadece..

Jupp Heynckes'in Antrenörlük Diplomasi.!



Heynckes bu diplomayi 1978 yilinin mart ayinda almistir. Benim daha cok üzerinde durmak istedigim ise bir antrenörde olmasi gereken en önemli özelligin ne olmasi gerektigi konusudur. Taktik ? Antrenman metodlarina hakim olup idman konusunda cok iyi olmasi ? Pedagoji ya da Psikoloji ?

Heynkes en azindan bundan 31 yil önce Temel pedagoji ve psikoloji konusunda cok da iyi degilmis. Psikoloji'nin karsisinda 4 yaziyor ki gecme notu siniridir.. en kötü oldugu alan imis. Keza ona yakin olan Pedagoji 3,5. Taktik 3.. Ne ise yarar bilmem ama Masaj da en iyi oldugu alan: 2.. En iyi notun 1 oldugunu hatirlatmak gerekir.. Cok iyi oyuncu olsa da cok iyi karnesi olan bir teknik adam olamamistir maalasef..

21 Mayıs 2009

Trajediden Geriye Kalanlar..




10 yil gecti arkadas.. bu alman takimlari, milli takimlari filan ne zaferler gördü bu dünyada.. Yalniz onca senenin ardindan trajik bir maglubiyet tüm bu zaferlerden daha cok gündemde kaldi.. 1999 Sampiyonlar Ligi Finali.. 2001 yilinda ayni kupayi alsalar da daha cok konusulan hep bu kaybedilen final oldu. Bir dakika icerisinde kacan Sampiyonlar Ligi Kupasi.. Bu 99 mayis aksamindaki Barcelonada yasanilanlara dair kucuk detaylari suraya ekleyeyim dedim..

O sene Bayern her bakimdan cok güclüydü. Man U ile gruplarda karsilasmis kendi evinde 2-2, deplasmanda da 1-1 kalmistir. Ölüm grubuydu aslinda. Barcelona,Manchester ve Bayaern'in yanina Brondby.. Üstelik bu gruba Brondby yenilgisi ile baslasa da Bayern sonunda Man U'nun bir puan önünde grup lideri oluyordu.. Galatasaray da Man U'nun yari finalde eleyecegi grup lideri Juventus ile ayni puanda olsa da üclü averaja takilip 8 puana ragmen gruplardan cikamiyordu.. Toplamda Bayern finale kadar deyim yerindeyse bileginin hakkiyla gelmistir..

Ferguson'u Hitzfeld daha 97'de Dortmund ile elemisti,bu sefer gruplarda karsilasti.. grup maclarinin bir galibi olamadi ama grup lideri olmayi Barcelonayi her iki macta da yenerek sagliyordu Bayern.. Derken ezeli dost olacagi adam ile bir kez daha karsilasiyordu ve bu macin diger iki mac gibi berabere bitme ihtimali yoktu, birinden birisi kazanacakti artik..

O aci final macinin hemen basinda Bayern öne gecmesine ragmen oyunu birakmamis ve özellikle ikinci yari gerek Scholl'un gerekse de Jancker'in rövasatasinin direkte patlamasi sonrasi herkes kupayi aldigindan emindi.. Sahanin tek hakimiydi ve Man U aslinda yere serilmis bir vaziyette bekliyordu.. Ne olduysa o son bir dakika icerisinde oldu ve kupa hazirliklari, seronomi beklentisi icerisinde birden her sey tersine döndü.. Cok ama gercekten cok aci bir maglubiyet idi. Ben 2001 zaferinin dahi bu aciyi unutturamadigini görebiliyorum.. Bir kac kucuk detay var, onlari da ilistirelim istedik..

Mario Basler, takimini macin 6.dakikasinda frikikten attigi gol ile öne gecirmistir. Bu gol öncesi Stefan Effenberg gelip kalecinin korudugu köseye atmasini söylemis ve Basler gole onun tavsiyesini dinleyerek ulasmistir.. Kalede Schmeichel gibi bir dev var ve siz onun korudugu köseye topu atmasini söylüyorsunuz, digeri de bunu yapip gole ulasiyor.. inanilmaz.!



Macin en cok elestirilen hamlesi Hitzfeldin 38 yasindaki Lothar Matthausu macin bitimine on dakika kala degistirmesidir. Özellikle Loddarin basina daha oynayabilecek durumda oldugunu söylemesi elestiriler arttirdi. Hitzfeld diyor ki Lothar kendisine gelip bittigini ve daha fazla oynayamayacagini belirtip degisiklik istedigini söylüyor ve hatta onun israrina ragmen sahada onu bes dakika daha fazla tuttugunu söylüyor.. Sonrasinda yapilan görüsmede bunu kendisinin de dogruladigini ekliyor.. bu hareketinden dolayi Effenberg kitabinda loddari pislik olarak anar iken Scholl da keza pek farkli bakmiyordu Loddar abimize..

Onun yerine giren Thorsten Fink ise Loddarin bittigini ve 38 yasindaki adamin aslinda tüm sezon boyunca doksan dakikayi cikaramadigini belirtiyordu.. Fink, acinin resmini Man U kaptaninin kupayi kaldirdigi zaman olarak ciziyordu. Yenilen gollerde dahi aslinda o denli üzülmedik ama kupanin kaldirilis aninda patlayan tüm flaslar bize maglubiyeti fisildiyordu sessizce.. O zaman anladik ve biz bu aciyla güclendik, büyüdük.. inanin acisi kadar mutluluga giden yolu da acmistir bize..

Mac sonrasi her sey bittiginde takim yemegini yiyip yavas yavas icki icmeye basliyor ve arkasindan masanin üzerinde dans etmeye kadar geliyor is.. O sinirler o sekilde bosaliyor demek ki. Sampiyonlar Ligini alan takimin oyunculari farkli farkli karaktere sahiptiler.. Basler, masanin üzerine cikip dans ederken Effenberg cok baska sekilde geciriyor o geceyi..





"..doping kontrolü icin ben secilmistim ve kontrol icin gittigimde yarim saat rakip oyuncularin gelmesini bekledim.. Bugün Hoffenheimli futbolcular on dakikalik gecikme icin agir cezalara carptirilmasi gündemde, o gün insanlar beni ve kontrolcüleri yaklasik yarim saat bekletmislerdir.. Sheringham ve Solskjaer ile bu sekilde karsilastim ve onlar haliyle kupanin sarhoslugu icerisindeydiler.. Görüntü cok kötüyüdü ama daha kötüsü vardi..

..iki saat sürdü kontrol isi zira ben bitik haldeydim. Tüm takim coktan gitmis ve ben stadi arkamda birakir iken yanimda yürüyen Beckham'i gördüm elinde Sampiyonlar Ligi Kupasi ile.. Hayatim boyunca o görüntüyü unutamam.. Isiklar sönmüs, herkes gitmis ve alti-yedi metre ileride Beckham elinde kupa ile gidiyor.. Tam o anda yemin ettim bu sansi bir daha kendime yaratip o kupayi alacagima.. 99 olmasaydi 2001 asla olmazdi."


(Kahn, bu görüntü icin söyle der: "Ben ömrü hayarimda Kuffour gibi aglayan bir adam görmedim.. Ben o halde dahi onu teselli etmek durumunda kaldim..")


Effe söyle devame ediyor..

"Ben diger arkadaslar gibi eglenemezdim artik.. Müzik dinleyemez ve masalarin üzerinde dans edemezdim, odama cekildim. Carsten Jancker esi ile geldi yanima ve biz icki bile icmedik.. tüm gece bir daha bu kupayi nasil aliriz onu konustuk. Benim icin bu yenilginin inanilmaz motive edici etkisi oldu ve 2001 bu sekilde geldi.."

Effenberg böyle bir karakterdir. Siz takimda 11 tane Effenberg'in olmasini isteseniz de basari farkli karakterlerin birbirlerini oldugu gibi kabul edip kaynasmasindan ibarettir. Bunun aksine Mario Basler, masalarin üzerinde Rummenige'nin karisiyla dans eder haldeydi. Yukaridan bagiran Rummenige Basler ile ömür boyu onu Bayerne baglayacak kontrati teklif eder iken Basler dans etmeye devam ediyordu.. "bunu daha sonra konusuruz kalleee" Bugünden yaklasik iki ay sonra pizzacida karistigi bir kavga sonrasi Bayernden uzaklastirilacak iken bu anda yapilan daveti kabul etmedigi icin cok pisman olacaktir..




Hitzfeld ise..

".. sonrasinda Bremen ile kupa finalini oynadik ve kazandik. Eger bu finali de kazansaydim Triple yapmis olacaktim.. Bu finale o aciyi yasamis takimi ayni aciyi yasamis benim hazirlamam cok da kolay olmadi..

.. Basin toplantisi sonrasi yürüyerek ordan uzaklasirken arkamdan Ferguson geldi ve sadece "Sorry" dedi ve uzaklasti.. "

".. O mac sonrasi hayatimin en uzun konusmasini yaptim futbolcularimla. Kahn'in " daha iyisine dogru durmadan ileri.. " felsefesinin dogumu dahi o mayis gecesinde olmustur. Kaderbirligine giristik oyuncularimla ve 2001 Sampiyonlar Ligi sampiyolnlugunun calismasi o gece baslamistir..

"Man U sahada yoktu.. golümüzün disinda ikinci yari iki diregimiz ve pozisyonlarimiz da vardi.. Ve en sonunda gelen korner.. Sadece sans olarak gecistiremeyiz ve bizim de sucumuz vardi olanlarda.. baska acidan son saniyede her seyin degisebilecegini ve büyük puanlari yapabileceginiz gercegi bir yana bunlari antrenmanlarla saglayabilirsinz.. ben bunun üzerine 1973'de tez yazmistim. Bu mac cok aci da olsa ondan cok sey ögrendik.. 2001 finalinin bu kadar uzun sürecegini önceden hesaplayip antrenmanlarda oyunculari bu konu üzerine egittik.. Sonrasinda Anderson'un 94.dakikada attigi frikik golüyle gelen Sampiyonluk ve Sampiyolar Ligi finalinin nedeni bu mayis aksaminda yasanilanlardan ögrendiklerimizle gerceklesmistir..."



Günther Jauch Almanyanin en güvendigi ve sevdigi spikerdir. Kim 500 Milyar ister yarismasinin almanyadaki Kenan isik'idir ama ondan cok daha fazla sevilmis ve öncesinde de futbol programlarinda siklikla yer almis, yönetmis alman televizyoncu.. Maci sunan spiker arkadasi mac sonu analiz etmesi gereken yerde "benim bu mac hakkinda konusacak durumum yok artik" deyip Jauch ile ekrandakileri basbasa birakti..

" Ne diyebilirsiniz ki? Bu kadar hazirliksiz yakalandik.. meslektasima da hak veriyorum.. O günlerde ben takim elbiseyi pek tercih etmezdim, ilk defa giymistim o gece öncesi.. Üstelik bana hic de gitmeyen beyaz rengi secmistim kendime.. "

Mac sonrasi Beckenbauer ile görüsmesini anlatirken cok sakindi diyor.. Sinirlarinda geziyordu, farkediyordunuz.. Normal kosullarda tepki verecegini bildiginiz görüntüler karsisinda sessiz kaldi, soktaydi aslinda.. Kim degildi ki ?

3.Bundesliga Seyirci Rekoru.!



Bir ara yorumlarda Fortuna Düsseldorf'un stadi üzerinde durmustuk.. Ücüncü lig icin 51.500 kapasiteli bir stat yapimi ne kadar dogrudur ? Ki bu sehirde de tartisiliyor.. Seneye Leverkusen maclarini kendi statlarinin insaatindan dolayi burada oynayacaktir.. 51.500 kapasite ve daha pek cok acidan oldukca modern bir stattir.. Lakin böyle bir stadin yapiminin altinda cok baska islerin döndügünü düsünüyorum.. Efsane zamanlarindan kalma bir stat olsa anlayacagiz lakin Ücüncü lig takimina bu stadin yapimi..



Bugüne kadar ücüncü Bundesliganin seyirci rekoru haliyle Fortuna Düsseldorf klubune ait.. 2004 yilinda gerceklesmis 38.123 seyirci.. Keza bu senenin de en yüksek seyirci rekoru yine 27.175 ile Düsseldorf'a ait.. Taraftarlari her maca bu hafta rekor kiriyoruz diye hazrilayip cesitli rekor denemeleri yaptilar sezon boyunca.. ayni zamanda seyirciyi stada cekmenin de güzel bir yoluydu rekora ortak olma duygusuyla hareket ettirme cabasi.. Velhasil bu hafta galip geldikleri zaman ikincin Bundesligaya cikmasi kesinlesecek olan Werder Bremen II macinda rekor sanirim bir daha gecilemeyecek ölcüde kirilacaktir.. Zira macin tüm biletleri satilmis durumdadir.. Bu da yaklasik cumartesi öglen oynanacak olan ücüncü Bundesliga macina 51.500 seyirci gelecek demektir..

Endonezya 2022.!



Tamam, kisa vadeli hedef yerine gercekci ve uzun vadeli filan da.. bu cok olmus biraz gibi.. Endonezya federasyonu 2022'yi hedef yapmis kendisine..

E hadi bakalim..

Sonuc.!



Lucescu yazisi bir baska bahara kalsin..

Magath Otoritesi.!



Bizim Fürth'den aldigi Adlung'u Magath antrenmandan kovar iken.. Yeterli performansi gösterememis, istediklerini yapamamis.. Ki daha Magath altinda tek bir bundesliga maci da cikaramamis bu oyuncu filan.. 21 yasinda bir oyuncuyu antrenmandan kovmak o oyuncunun gelecegi adina nasil etki eder bilemem lakin antrenmanda kalan diger oyuncularin bir sonraki zaman diliminde Magath'in otoritesi konusunda sorun yasamayacagini tahmin ediyorum..

Gladbach deplasmaninda bir görüntü vardi.. 1-1 iken yapilan bir hataya öyle sinirlendi ki son dakikalarda galibiyet golü gelip cok önemli bir engeli asacak durumda olmasina ragmen o gole sevinemedi bile.. Gol oldugunda herkes sevinir iken Magath oyuncusuna hala kiziyordu..

Gel de korkma, dedigini yapma bu adamin.!

Son Kupaydi o..


Hakettiniz , sonuna kadar..




Gayet güzeldi.. Maske de Mesut'un yüzü var sanirim..




Almeida önemsiz diyordum ama Rosenberg'in su performansi sonrasi onun eksikligi de baya bi önemli oldu ama su adamin burada olmamasi, üstelik cok sacma bir kart nedeniyle.. Schaaf icin üzüldüm daha cok..



Gol iyiydi.. O asirtma macin en güzel anlarindan birisiydi.. Keza Ilsinho'nun kanadindan ilk yari gerceklestirilen ataklar da fena degildi. Genel görüntü ise cok da final macina yakisacak sekilde güzel degildi..



Tutacagina kesinnlikle inanmis..




Keza isin diger yakasi...





Helal olsun sana..



Tebrikler..

20 Mayıs 2009

Werder Bremen - Shakthar Donetsk: 1-2



Kupayi hakeden takim kazandi.

Bremen ligde bu kadar kötü gider iken burada olmasi dahi garip bir durumun ifadesidir. Baska acidan Bremen icin tüm sezonun özeti olmus bir mactir. Bremen maclarinin bir kismini defansinin sefi olan Mertesacker'in yoklugundan kaybetmistir digerlerini de Diegosuzluktan.. Her ikisi de bu final macinda yoktu.. Böyle kötü bremeni böyle kötü eksik yakalayan Lucescu'nun daha feci dövmesini beklerdim isin dogrusu.. Ki baska acidan Diego,Mertesacker ,Almeida olup cok daha güclü bir takim olsaydi cok daha güclü bir Saktar bulacaklardi gibi gelir bana..

Zira Lucescu'nun takimi cok güclü takimlara karsi inanilmaz bir performans göstermistir. Tüm sezon boyunca Sampiyonlar Ligi dahil müthis maclar cikardi aslinda. Barcelona karsisinda öyle oynadi ki son on dakikada Messi'nin girip iki gol atmasi cok buyuk haksizlikti. Keza diger maclari.. Özellikle deplasman maclarinda inanilmaz bir performans gösteriyordu ki burada olmayi da kupayi da haketmistir bu takim.. Bes brezilyali ile böyle disiplinli bir takim insa edilebilecegini de göstermistir cüme aleme..

Maca gelirsek..

Saktar iyi basladi ve daha besinci dakikada cok önemli firsati degerlendiremedi.. Pizzaro belki Bremen tarafinin en istekli futbolcusuydu lakin öyle savruk oynadi ki ilk bes dakikada kaptirdigi bütün toplar tehlike yaratti ve yine gol de onun kaptirdigi top sonrasi geldi.. Diego'nun yerinde kimse yoktu.. Oyun o noktadan kurulamadigi icin forvetlerden ayagi top yapani orta sahaya gelip bizzat ataklari baslatmak durumunda kaldi ve yukaridaki anlatilanlar gerceklesti. Burada 10 numaranin yeri bir sekilde doldurulmaliydi.. belki en basindan Özil'i buraya yerlestirmeliydi Schaaf..



Saktar, ilk yari ilsinho'nun tarafindan müthis ataklar gelistirdi.. Keza ikinci yari da bana göre macin en iyi adami olan Srna ile ters kanattan.. Hem Boenisch hali hazirda orada siritir iken Fritz ise ileri cikip da yerini kaybetmesi nedeniyle bosluklar verdi rakibe..

Saktar'in temposuna gün gectikce formundan düsen Frings ile bu sene sonu futbolu birakacak olan Bauman'iun cevap vermesi cok da olasi degildi zaten. Saktar yakaladigi bosluklari diagonal paslarla cok iyi kesfetse de sonuca giden yolda onlarin da cok iyi oldugu söylenemez. Bir yari Ilsinho, diger yari Srna ile her iki kanadi da iyi bir sekilde kullanip Srna'nin muthesem asisti ve kalecinin hatasi ile sonuc belirlenmis oldu.

Kaleciler.. Wiese, Bremenin belki de benim gördügüm en iyi döneminde Juventus'u eledigim dedigi anda bundan daha beter bir hata yapip Sampiyonlar Ligi yari finalinden etmisti bugün de Kupadan.. bugün üzülemiyor insan zira futbol oynayan kazandi lakin o gün oynayan kaybetmisti. Wiese, Neuer gibi kalecilerin istikrari da muthesem kurtarislar ile cok basit hatalarin devamliligi olsa gerek..



Iki baska teknik adamin savasiydi aslinda.. Schaaf ve Lucescu belki de birbirlerine zit iki oyun sisteminini yillar yili oynatan teknik adamlar.. Baska acidan duyunca inanamadim ama Saktar'da besinci yilini doldurdu Lucescu.. Onuncu yilini da Schaaf Bremende.. Galatasaray da bir sezonda iki teknik adami harcadi..

Diego ve Mertesacker'in oldugu gercek Bremen ile cok daha iyi bir mac olabilirdi lakin biraz dengesiz ve futbol acisindan cok da tatmin etmeyen bir final oldu. Hakedenin kazanmasi belki de tek tesellisi bugünün..



Mesut etkili olamadi.. Diego'nun olmadigi ve üc defansif orta sahanin oldugu yerde üzerine gidilecek tek oyuncu olmasi da bunda etkiliydi.. Cok etkili bir sol ayagi vardir lakin cok az topla bulusmasi bir yana Rosenberg'in berbat performansi, Pizzaro'nun sürekli orta alana gelip oyun kurmada yardimci olmak durumunda kalmasi etkisizliginin nedenleri arasinda.. Taktiksel anlamda aslinda yanlis kullanildigini da düsünüyorum. Ortalama bir on numaradan dahi daha az savunmasi vardir Mesut'un.. Diego misal durmaz, sürekli rakibi isirir.. Oysa Srna'nin oldugu yerde Mesut Ortaya cekilip daha savunmasi olan bir sol acik yerlestirilseydi hem oyun kurmada hem de son golde oldugu gibi Srna'nin cikislarinda Saktar bu kadar etkili olmazdi kesinlikle..

Velhasil, sevdigimiz bir adam Kupayi almistir, helal oLsun..

Özil&Ilsinho.!

19 Mayıs 2009

Takim Ruhu Adina.!



Bu foto cok elestirildi.. Takim ruhundan filan dem vuruldu sürekli.. Üstelik bunu Avrupa futbolu, futbol eglencedir, biz gülüyoruz ne güzel, futbol siddetten arindirilmalidir diyen spor yazarlari yapmistir.. Simdi hani gidin kavga edin demiyorlar ama insan psikolojinin o durumda sizi götürcegi yeri kestirmek cok da zor degildir.. O bölgeye gittiginiz anda kacinilmaz olarak icerisine girip müdahalede bulunabileceksiniz... Eger Lincoln ve Roberto Carlos böyle bir sey yapip bilmem kac mac ceza alsaydilar farkli degil ayni insanlar yine ayni sekilde profesyonellikten dem vurup amatörlükle elestirecek ve keza buradan deplasmana gitmek istemedigi icin kirmizi kart gördü geyiklerine kadar gidecekti is.. Oynamak istemeyen adam girer buraya, görür kartini mis gibi.. degil mi ?

Demek istedigim sudur.. Bir oyuncuyu hedefe koydugunuz vakit kacacak yeri yoktur o ülkede..

Simdi baska bir örnek göstereyim ben size..




Ilk devrenin son maci.. Pizzaro rakibine osmanliyi..






yapistiriyor.. peki bugün 30 milyon euro Bonservis bedeli ile italyanin Juventus takimina gidecek olan Diego ne yapiyor ? O Lincoln ve Roberto Carlos gibi ruhsuz degildi kesinlikle..



O takim ruhu olan bir Brezilyalidir.. ve olay yerine belki de ayirmak icin geliyor.. Lincoln,Roberto Carlos da bu sekilde gelmeliydi belki de..



Ayirma eylemine girisiyor da..



Takim ruhunu sergiliyor.. takimdasliga muhtesem bir örnek veriyor ve



Eicher'i bogazliyor..

Bremen bu dönem ligde onuncu durumdadir.. 33 Bundesliga macinda Diego bundan önce de Omuz atip bilmem kac mac ceza aldigi ve keza bu olay sonrasi yine 4 mac oynamadigi icin ancak 20 mac oynayabilmistir. Bremen bu sene UEFA'ya dahi gidemiyor.. Lakin takimdaslik cok baska dabiii..

Keisuke Honda Frikigi.!



Flying Dutchman yazinca aklima geldi birden.. Iki yil önce sözlüge de yazmistik filan.. Simdi ögrendik ki Hollanda ikinci lig takimlarinda iyi bir performans sergiliyormus.. Yine de siz yukaridaki frikigine bir göz atin.. Keza bunun bir ilk olmadigini ve cesitli örneklerini youtube da görebileceginizi de eklemek isterim..

#Roberto Rivelino Frikigi.!

Mehmet Scholl ve Loddar.!



Ikisi de Bayernde oynamis ve isim yapmis büyük futbolcudur. Loddar ayni zamanda Alman milli takimi ile her türlü kupayi kazanip rekor üzerine rekor kirdigi icin daha cok ismi duyulmustur diyebiliriz.. Lakin Bayern catisi altinda birisi ne kadar cok seviliyor ve hatta tapiliyorsa digeri de o kadar sevilmiyor ve nefrete varan yaklasim söz konusu..

Yüksek ihtimal Van Gaal'in aradigi alman yardimci teknik direktör Mehmet Scholl olacaktir. Yani söyle ki Scholl'ü basa gecirmek istedikleri zaten biliniyor ve bunun en güzel yolu onu Gaal'in yanina yerlestirmektir.. Van Gaal ile yollar ayrildiginda da Mehmet Scholl belki de cok uzun süre bu takimin basinda kalacaktir. Zeki ve hemen deneyelim onu hevesini görüyoruz.. Ama her seyden önemlisi Bayern takiminin en sevilen ismi olmasidir.. Ve Bayern kendi degerlerine sahip cikan futol klubüdür zira baskani da yöneticisi de sirketin sorumlusu da hemen hepsi eski futbolcu ya da Bayernlidir.. Futboldan kazanip futboldan yiyen takimdir.. haliyle kendi degerlerini el üstünde tutar.. Renssing'e daha sans verilmeliydi cok cabuk vazgecti ondan Klinsmann diyordu gecenlerde Hoeness.. bunu Rensing icin dile getirir de bir kez olsun Sosa ya da baska birileri icin dile getirmez filan..



Bir de Loddar kismi var isin..

Scholl, yardimci antrenör adaylarindan birisidir.. Fink gibi baska isimler de bu listede lakin diger önemli isim Loddar Madeyüs.. Bir adam bu kadar mi sevilmez ? O ne kadar cok istiyorsa Bayern teknik direktörlügünü Hoeness o kadar vermeyecektir ona bu yetkiyi.. Normalde Klinsmann filan nedir ki son dönemlerinde oynamsitir Bayern icin ama Loddar 12 yil Bayernde oynamis üstelik kaptanlik yapmis filan.. bu adam sevilmiyor ki hak veriyorum ben hepsine.. Adami basa getirmedikleri gibi en sevmedigi ve deli gibi kavga ettigi Klinsmann'i getirdiler üzerine.. Hoeness, "Ben ve Rummenige söz hakki oldugu sürece bu klupte o bayern teknik adamligi yapamayacaktir" diyor..

Onca Milli takim Partizan, Rapid Wien, Israil macerasi derken sen yardimci teknik direktör adayi ol hala.. Ve derim ki loddar o kadar cok ister ki bu yardimci antrenörlügü dahi kabul eder..

Diegoluk Sinavi.!



Bremene imzayi attigi gün bugünlerin gelecegini yazdik, cizdik.. Diego, UEFA kupasi finalinde cezali ve "Diegoluk Sinavini" Carsamba aksami Lucescu'nun Saktarina karsi istanbulda verecektir Mesut Özil.. Bu sene oynadigi 46 macta 23 asisti vardir Mesut'un.. Schalke menajeri Müller'in yaptigi sacmaliklardan birisi olarak kaldi.. Kuranyi, Lincoln dönsün der ama pek cok schalkeli arkadasim der ki:

"keske Mesut geri gelse.."

Bremende mutlu ve sözlesmesini de sorunsuz bir sekilde uzatiyor.. Demek ki Schalke yönetiminin o zaman göstermek istedigi parasever Mesut tipolojisi cok da dogru degil.. Son olarak Schaaf'in eline düsen hangi yetenek körelmis ki Mesut gelecegin Diego'su olmasin.. Diego 6 milyon euro'ya geldi.. Klose 5 ve Mesut da yaklasik 5.. Gidisleri cok baska oldu ve görünen o ki Mesut ile bu kazanimlari devam edecektir Bremen klubünün..

Rudi Assauer & Bruce Willis.!



Schalke'nin sorunlu döneminin belli basli nedenleri arasinda bu adamin görevinden ayrilip yerine gecenlerde kovulmus Andreas Müller'e devretmesi yatar.. Mülleri de gerci o bu noktaya getirmistir ve kendisi daha cok baskanliga oynamistir. Baska acidan uzunca zaman ben bu adami Schalke baskani filan sanmisimdir.. Onun yönetimi altinda Schalke UEFA kupasini kazanip cesitli basarilari yasamistir ve yoklugunda da bugünleri.. Simdi öyle bir sey yok.. Ne kadar futbola dair görev varsa tek bir insanda yani Felix Magath'da..

Magath Etkisi.!



Sistemi sir degil bu adamin.

Oyunun temelinde 10 numarasi vardir. o olmadan oyuna baslamaz Magath.. Bunun yani sira dört defans, iki forvet, iki kanat oyuncusu bir defansif orta saha..

Bayern Münih ile hem ligi hem de alman kupasini üst üste iki kere alan ilk ve tek teknik adamdir Almanyada.. Ücüncü yilin basinda cok istedigi Lincoln'ü Van Bommel yerine alabilseydi ya da Deisler futbolu birakmasaydi belki macerasi ocak ayinda sona ermezdi. Wolfsburg'a ilk geldigi yillarda Trabzonspor'da tutunamamis Marcelinho'yu takima aldi ve bu futbolcu müthis bir performans gösterdi Magath yönetimi altinda. Kendisine o kadar cok güvenir ki Marcelinho Tranzonsporda ne yapmistir, disiplinsizligi nasil önlerim gibi sorulari düsünmez. Grafite'yi izlemeden transfer ettirmistir zira ona göre futbolcu sadece yetenekli olsun, gerisini o halleder.. Grafite icin misal eski oyuncusu Jorginho'ya sormus, nasil bir forvet bu adam diye ? Meselenin özü Magath'in felsefesinde yetenektir.. O yetenekten verim almak ise zaten onun isidir.. Birazdan neden böyle düsündügünü ve futbolcuya olan etkisine deginecegiz.. Ama sundan adim gibi eminim ki Lincoln'ü alsin tekrardan Schalke'ye, Lincoln hayatinin performansini sergileyecektir bu teknik adam altinda.. Sanirim bu birliktelik hem Lincoln hem Kuranyi hem de Galatasaray icin en hayirlisi olacaktir.. Baros ve ben haric herkes sevinecektir bu gelismeye.. Kuranyilesecek olan Baros da ayni demeci bir süre sonra verecektir "lincoln'ü geri alin".. Dün ülkemin basinin her kösesinde Kuranyi'nin "Lincoln'u geri alin" demeci vardi.. Böyle bir beyanatin ülke basininda yer almasi icin Bild gazetesine kapak olmasi gerekiyor.. Oysa ben size Kicker'e iki tam sayfa röportaj vermis olan Jermaine Jones'un Lincoln hakkinda söylediklerini iletmistim. Ernst-Engelaar-Jones üclüsünün yaninda faydasiz rakitic sonrasi nasil degere bindigini ve kendi seyircisini Lincoln'ün üzerine haksiz bir sekilde gittigi icin nasil sucladigini vesaire..

Magath'in oyun sistemine dönersek temelinde (sonra cok daha ayrintili deginecegiz bu sisteme) on numara ya da aslinda yetenegi islemek vardir ve bu yüzdendir ki takimin belkemigi defansif orta sahasi brezilyali Joshue'dir. Almanyada benim okudugum tek bir spor yazari yoktur ki neden Misimovic kosmuyor, takimin savunmasina arti yük bindiriyor desin.. Yazik degil mi Joshue'ye diye analiz yapsin.. Misimovicler, Marcelinho'lar,Diego'lar, Ribery'ler,Hajnal'lar.. Ofansif orta saha olarak takima etki ediyor mu etmiyor mu? Daha cok mesele budur. Magath öndeki dörtlüden bu yil böyle bir verim aldiysa bunun bir nedeni de cok faullu oynasa da sadece bir kere sari kart cezalisi durumuna düsüp 33 macin 31'inde oynayan Joshue'dir.. Yedegi de yoktur. Bu yil olasi bir Joshue sakatligi olsaydi kesinlikle bunun altindan kalkamazlardi.. Takimin emniyet sübabidir ve belki de aslinda degeri acisindan dile getirirsek en önemli oyuncusudur..



Velhasil su oyuncu performanslarina bir daha bakalim..

Grafite, 24 Bundesliga macinda 26 gol atiyor.. Dzeko 31 macta penaltisiz 25 gol.. Misimovic ligin bitimine bir hafta kala 19 asist.. Wolfsburg tarihinin en iyi derecesine ulasiyor.. Genc yetenek Marcel Schafer sol bek olarak 8 asist ve milli takima yükseliyor..

Bu basarinin kacta kaci futbolcunun kendisine ait ve elbette tüm bu olup bitende Magath'in payi nedir ?

Diyelim ki Dzeko genc yetenek.. Teplice'den onu almak basli basina istir zaten ama zaten parlayacak olsun ve Wolfsburg sadece dogru bir transfer hamlesi yapmis olsun.. Ve fakat Grafite'nin yasi 30'a gelmis.. Öncesinde böyle bir performansi ne Brezilyada ne de Fransa da göstermis. Kore liginde dokuz mac oynayip gol atamadan geri dönen bir adam.. Hadi ligler arasi farklar veyahut baska baska ayrintilar söz konusu.

Peki ya Misimovic ?

Nürnberg takimindan da biliyoruz iyi futbolcuydu da.. Geride kalan 6 Bundesliga sezonunda yaptigi asist sayisi 17.. Magath altinda bu biricik sezonda 19 asist yapiyor.

Wolfsburg ? En iyi derecesini gecen sene muhtesem bir ikinci devre peformansi sonrasi besinci olarak yasiyor..

Su resme iyi bakmak gerek..



Grafite o kadar güclü oldu ki.. Wolfsburg takimi iki sezondur ikinci yari rakiplerine her bakimdan fark atiyor.. Özellikle ikinci yari farkini oyun ve fizik-kondisyon olarak ortaya koyuyor.. Ilk geldiginde o sert idmanlara dayanamayip bayginlik gecirdigi söylenilen Grafite oyunun özellikle son bölümlerinde sezon sezon sonuna dogru baska türlü cosan takimi Wolfsburg gibi tutulamiyor.. Herkes yorgunluk asamasinda bitik durumda iken Grafite'yi cekerek dahi durduramiyorsunuz..

Velhasil-i kelam, ben Wolfsburg'un basarisinin yüzde seksenini Felix Magath ya da onu basa getirip bu sekilde calismasina izin veren yönetime veriyorum, yüzde onbesini paraya ve yüzde besini de futbolculara..

Baska acidan Wolfsburg yönetimi tek bir adama tüm takimi birakarak basarida belki de en önemli paya sahiptir. Magath bunlari basardiysa Wolfsburg futbol klubunun hademesini dahi belirleyecek güce sahip oldugu icindir.. Geldigi gün yasanilan degisim sonrasi elinde 12 kisi kalmistir. Bugün o kadrodan sadece Madlung vardir Sampiyonluga giden takiminda.. 50 milyon euro harcamis.. Kenidsini dahi kovacak yönetici kendisidir.. Wolfsburg tarih yazar iken bunlar akilda tutulmalidir kesinlikle.. Elbette bu yönetimin bir baska artisi sadece Dzeko'nun satisindan elde edecegi gelir ile Magath'a verdigi paranin mislisini klube geri kazandiracak olmasidir.. Magath etkisidir bu..

Bundesliganin Hollandali Teknik Adamlari.!



Imdi Van Gaal Bayern'in basina geldi. Basarilarindan öte Hollandali olmasi teknik direktör konusunda bir avantaj gibi sunuluyor. Holladanliysa iyidir.. Teknik adamin iyisi Hollandadan cikar diye bir özdeyis dahi yakinda olusacaktir.. Özellikle Barcelona ve basarilarina göz attiginizda bu gercek biraz daha görünür olur.. Ve fakat benim bundesligamda henüz onca Hollandalidan herhangi birisi Sampiyonlugu yasatmamistir calistigi kluplere.. Basarili olanlar olsa da genel Hollandali teknik adam karnesinin de cok iyi oldugunu söyleyemeyiz.. Van Gaal bir ilk olup Bayern ile Sampiyonlugu yasayacak midir bilinmez ama öncekilerin maalasef böyle bir basarisi yoktur..



Rinus Michels

Iki kelime ile gecistirilecek adam degildir Rinus Michels.. O bir General.. Magath filan sertlik konusunda hikayedir onun yaninda.. Gecmisi basarilarla doluydu.. Ajax'in basina 60'li yillarin ortasinda gectiginde küme düsmekten son anda kurtardi. 70 yilina kadar araliksiz üc kez ve toplamda dört kez Ajax'i sampiyon yapmis adamdir.. Gerci pek cok teknik adam icin -misal van gaal- denir ama total futbolun babasidir.. Cruyff'un hem oyuncu ve ayni zamanda teknik adamlik konusunda gelismini en cok borclu oldugu insandir.. 1974 Dünya Kupasi Finalinde Almanya'ya belki kaybetmistir ama o turnuvanin tartismasiz en iyi futbolunu oynayan takimin teknik direktörüdür.. Cok serttir ve ayni zamanda basarili bir gecmisi vardir Generalin ve bu yüzden 1980 yilinda Köln'ün basina gectiginde Bundesliganin o zamana kadar bir teknik adama en cok para ödedigi antrenör konumuna gelmistir.. Köln'ün bu hamlesi bir önceki teknik adamin oyunculara cok fazla serbestlik tanidigi görüsünden dogar.. O da bir futbol ögretmenidir aslinda da baska zaman..

Schumacher'li, Littbarski'li,Bohnhof'lu yildizlar toplulugun basina Magath'dan beter bir adam gecmis ama bu cok da ise yaramamistir.. Onunla biraz da yakin arkadasi olan Schumacher onun kadar nefret edilen bir adam görmedim der.. Oyuncularina inanilmaz zor antrenman metodlarini uygulatir ve iskence gibidir.. Antrenman sirasinda iskenceye dayanamayip istedigini yapamayan yildizlara cok agir hakaretler eder ve buna yildizlarin isyani olur bir süre sonra.. onlara misal "aptal" "idiot" gibi kucuk düsürücü sifatlarla yaklasir.. üc yil kalir Köln'ün basinda ve 82'de ikinciligi 83'de de DFB kupasi basarisi vardir ama yetmez bu Köln'e..

1988'de ise Avrupa Sampiyonu olur Hollanda ile.. Ayni zamanda 74'ün rövansini alir yari finalde Almanyadan.. O Avrupa Sampiyonlugu sonrasi Leverkusen'e yani Bundesligaya ikinci kez gelir lakin sezon sonunu göremeden takimi 12.sirada iken kovulur..

Saygi duydugum ve gecmis yüzyilin en basarili teknik direktörlerinden olsa da Bundesliga macerasi icerisinde "Basarisiz" oldugunu söylemek gerek..


Dick Advocaat

Antrenörlük kariyeri 84'de yukarida bahsi gecen efsane teknik adam Rinus Michels'in yardimci anrtenörü olarak Hollanda Milli takiminda baslar.. Michels'in ardindan Hollanda Milli takiminin basina gecer.. Ardindan PSV ile sampiyonluklari ve sonrasinda Glaskow Rangers'in basinda olsa da Sampiyonluklar yasasa da mesele Gladbach performansidir.. Almanyada yasamaya basladigim zamanda her hafta Bundesliga seyrettigim dönemim bu adam ile baslar benim.. Arkadas kac tane transfer yapti bilmiyorum ama makine gibiydi mübarek.. Her kapi caldiginda aha beni de alacak bu kesin takima hevesiyle kostum evde.. Isin ucu bana kadar gelecek gibi duruyordu. Yoldan geceni takimin basina getiriyordu ki inanilmazdi. Zor gününde geldi Gladbach'in.. Takim 14.siradaydi o geldiginde.. Gittiginde de 15. sira.! Basarisizdi tek kelimeyle.. 18 macta 4 galibiyeti ancak alabildi.. Arkasindan Arap ülkeleri ve Zenit ile UEFA kupasi olsa da burada cok da iyi degildi..



Aad de Mos

Yine Ajax kökenli PSV gecisli hoca.. Söyle diyim. 95 Temmuz'unda görev yapti.. 96 yilini 9 gün görebildi zira Bremen o devreyi bu teknik adam altinda 15. bitirdi.. Rehhagel sonrasi gelmistir belirtmek gerek.. Haliyle basarili diyemiyoruz..




Jos Luhukay

Hollandali demek icin bu adama...

Futbolcu iken de Feldkamp'in meshur ettigi Ürdingen'de oynamistir aslinda.. Bu Uerdingen Bayer firmasi ile ayrilinca feci bir finansal krize girdi ki cok uzun bir hikaye sonrasi amatöre kadar düsüs yasadi.. Bölgesel ligde iken DFB kupasinda Luhukay ile baya bir ilerledi ki Bremeni filan elemistir 2001/02 sezonunda.. Saglam isler yapiyordu orada aslinda ama maddi cöküs hala bugün dahi cözülebilmis degil.. Luhukay orda bir kucuk sicrama gösterince Funkel, Stevens,Koller gibi bugün birinci Bundesligada yer alan takimlarin teknik direktörlerinin yaninda yardimci antenörlük yapti. Frankfurt'in Funkel'i o zaman Köln'de idi ve kovulunca Luhukay basa gecti ki bir yil filan kalarak ilk birinci Bundesliga deneyimini yasadi. Arkasindan bugün Bayern'e kurtarici olarak gelen Heynckes'in Gladbach takiminda ardili oldu.. Ve fakat 15 macta 2 galibiyet alarak ikinci lige dogru takimi güzel bir sekilde tasidi.. Ikinci Bundesligada ise blogda da siklikla isledik o dönem, Gladbach'a inanilmaz futbol oynatti. En azindan sonuc futbolunu cok iyi bir sekilde beceriyordu.. Tüm zamanlarin en sert mücadelesinin yasandigi ikinci Bundesligasi diyorduk ki Daum ile Köln'ün de icerisinde oldugu tas gibi takimlarin arasindan ikinci Bundesligayi birinci olarak bitirip bu sezona basladi.. 9 hafta sonunda galibiyet yüzü göremeyerek kovulmustu.. Simdi bana komsu oldu, Augsburg'a geldi..

Toplamda birinci Bundesligayi baz alirsak "Basarisiz" bir hollandalidir...




Marin Jol

Sükür ki Martin Jol'ü genis capli anlatmaya gerek yok.. Sadece Hamburg acisindan ele alirsak eger bir ilk olamamistir. Yani takimi Sampiyon yapmamistir maalasef.. Kisaca üzerinden Bremen gecmistir diyebiliriz.. Hem UEFA ve ayni zamanda DFB kupasinda yari finalde Bremen'e elenmis ligde de en son Bremen'e kaybedince hepten delirip kendi sahasinda Köln'e yenilerek tuhaf bir grafik cizmistir.. Ben sonuclara bakmam ve bu adam taktiksel acidan yeterliligi olan bir teknik adamdir.. Zaten Tottenham'da yardimci antrenör olmadan önce Ferguson'un üzerinde de durdugu ve son anda secimini Santini'den yana kullanmistir ama baya bi gündemdeydi.. Sonra Tottenham'a güzel sürprizler hazirlamis ve son yilindaki basairsizlik nedeniyle kovulup Almanya'ya gelmisti ki futbolculugunda da Bayern Munih'e transfer olup bir bucuk yilda 9 mac oynamisligi filan da vardir, ordan isinmistir bir kere..

Ne Basarili ne de basarisiz diyebiliriz, daha cok beklemekteyiz Jol icin.. Toplamda pek cok güzel ayrinti vardir bu sene yaptigi islerin toplaminda göze batan.. Ona kesinlikle sans verilmelidir ve basari bir ihtimalden ötedir Hamburg takiminda Jol icin..


Fred Rutten

Kim ne derse desin bir sekilde bu adamin karizmasi yoktu ve hicbir zaman da olmayacakti. Öyle gelir ki bana dünyanin en basarili yönetimini de gösterse bir sekilde olmayacakti ve olmadi da..

Aslinda Rutten, Hiddink ögrencisidir. Yillarca Twente'de oynamis ve Twente'nin zora düstügünde sarildigi teknik adam olmus.. Misal Meyer o dönem Twente'den Gladbach'a gecis yaptiginda takim kisa süreligine yardimci antrenör olan Rutten'e kalmis.. Twente'de iyi isler cikarinca PSV bunu genc takiminin basina atadi ve bizim Gerets'in gidisi sonrasi gelen Efsane teknik adam Hiddink'in de yardimci antrenörlügüne gecti. Bu efsane teknik adamin altinda asil basarilarini yasadi ve kendisi de siklikla belirtir cok seyi de Hiddink'ten ögrenmsitir.. Bakin yine de burada PSV Hiddink sonrasi Rutten'i basa gecirmedi zira ilk cümlelerde bahsettigim o karizma eksikligi de en önemli nedenleri arasindaydi.. Ben de gecirmezdim sahsen.. Durum bu olunca eski klubu Twente hemen kucak acti ve güzel günleri bu sekilde basladi.. inter Toto kupasini kazandi ve akabinde ligi dördüncü bitirip play off'larda Ajax'i filan eleyip Sampiyonlar ligine katildi.. Sonrasinda Hollanda da yilin teknik adami secildi. Hiddink'ten cok sey kapmis besbelli.. Akabinde iste Schalke..

2008 yazinda geldi 2009 martinda kovuldu. 25 Bundesliga macinda 10 galibiyet ancak alabildi. Cok fazla suclamamak gerekir zira klubun sorunu cok fazlaydi. Misal basta menacer Müller gibi bir adam vardi. Assauer'in gidisi Schalke'nin cöküsü ile esanlamli oldu ki yerine gelen Müller'in sacmaliklarinin kurbani da olmustur belki.. Bülent Korkmaz gibi futbola dair cok fazla acilim yapamasa da cok da suclu addedemiyoruz zira kulubun icislerinin karisikligi ve yönetimsel hatalarin oldugu yerde antrenörlük zordur.. Antrenör degerlendirmesi daha da zor.

Toplamda sonuc basarisiz bir Hollandali daha'dir.



Bert van Marwijk

Bu Van Bommel'in kayin pederi olan adamki ben Nuri Sahin'e verdigi sans nedeniyle her daim takdir etmisimdir..

Feyenoord'un basinda 2002 yilinda UEFA kupasini kazandi ki finalde eledigi takim Borussia Dortmund idi.. 2004 yilinda iki yilligina Dortmund takiminin basina getirildi. Simdi ben Rutten gibi bu takimin basinda olan teknik adamlari cok fazla elesitiremiyorum, bilemiyoruz ne kadar iyi ne kadar kötü. Sonucta takim iki sezon boyunca 7.cilikten kurtulamamistir ama o kosullarda bu bile basaridir derim..Sonrasinda Feyenoord'a gitti ki Nuri Sahin'i de aldi yanina.. Lakin net bir sekilde "Basarili" diyemeyecegimiz bir Hollandali daha..



Eddy Achterberg

Aslinda suraya almaya bile gerek yok.. Schalke'de 2004 yilinda Heynckes ile Rangnick arasinda iki maca cikmis.. Bir galibiyet ve bir beraberlik.. fena degil ortalama.!



Huub Stevens

Eh.. Sonunda "evet bu basarili olmustur Bundesligada" diyebilecegimiz bir adama geldik.. Huub Stevens.. Hami'den bilirim, bunun zamaninda gelmistir Hami Schalke'ye.. Bundesliganin tartismasiz en basarili Hollandali teknik adami.. Ve hatta 2001 yilinda 94.Dakikada Anderson o frikigi atmasa Bayern yerine Sampiyon dahi olmustu.. Sampiyonluga en cok yaklasan Hollandalidir.. 1996-2002 yillarinda Schalke takiminda teknik adamlik yapmistir Stevens. Ki gelisi fazlasiyla süpriz idi. Roda'yi UEFA'ya tasimaktan öte bir basarisi yoktur lakin orada bir tecrübe yapmis olacak ki gelir gelmez UEFA kupasini kazanmistir Schalke takimiyla ve iki kez de DFB yani Almanya kupasini almistir alti yil icerisidne.. Arkasindan Berlin'e gitmis ve ilk yilinda besinci yapmis lakin ikinci yilinin aralik ayinda kötü sonuclardan dolayi kovulmustur.. Sonrasinda ise ikinci Bundesligaya düsmüs Köln'ün basina gecti.. Ikinci Bundesligada Kölnü birinci yaparak birinci Bundesligaya geri döndürür.. Lakin karisi Hollandanin Eindoven sehrinde hastanede yatmaktadir, bu yüzden ilk dönüsü Köln sonrasidir.. Roda'ya ilk gözagrisina geri döner ve takimi sekizinci yapar.. Hamburg kurtarici olarak onu tekrardan Bundesligaya davet eder. Son siradaki Hamburg takimini ile 15 mac icerisinde UEFA kupasina tasiyacak sonuclari alir.. Sözlesmesi bir bucuk yildir zira karisi Hollandada hastanede yatmaktadir.. Son macinda Karlsruhe'yi 7-0 yener ki tüm zamanlarin en farkli ikinci macidir bu.. Akabinde PSV ve simdi de Salzburg ile iki yillik bir kontrat imzalamistir..

velhasil Hollandalilarin Bundesligadaki yüz akidir..



Gerald Vanenburg

88 deki Hollandanin Avrupa Sampiyonu oldugu kadrosunun futbolcularindan..

Bizim 1860 Munih'in basinda 5 maca cikti. 2 beraberlik 3 yenilgi. Basarisiz..



Youri Mulder
Oliver Reck ve Youri Mulder ile Schalke'nin zor zamanlarinda takimin basina gecti ve oldukca basarili bir grafik cizdi. Üclünün bir parcasi Hollandali ve tam olarak teknik direktör diyemiyoruz.. Basarili ama durum da ortada..



Arie Haan

Cruyff ve Neeskens'li Ajax'in bir diger elemanidir aslinda.

Maradona hayranlari 1989 UEFA kupasi finalini bilirler.. Napoli finalde Stuttgart'i eliyordu. O takimin basindaki Hollandali iste budur. Lakin böyle bir basarisi olmasina ragmen takimi ligde dördücülükten öteye tasiyamadi.. 3 yil kaldi Stuttgart'in basina ve bir yil da Nürnberg'de.. Komsum sevgili Nürnberg'e baktigimizda ise koca yil diplerde gezindi ve son anda takimi kümede tutmayi basardi. Ne basarili ne de cok basarisiz diyebilecegimiz türden..