19 Mart 2011

FOGGİA -GELA.!



Burada durum daha feci.. Sakatlanan oyuncu için topu taca atan takıma oyuncuya müdahale edilmeden hızlı bir gol atıyorlar. Ne diyeyim şimdi buna ben ?

Tuchel vs Klopp.!



Mainz'ın beraberlik golü sonrası birbirine giren iki başarılı teknik adam. Olayı anlatalım önce.

Dortmund 1-0 önde ve Mainz baskı kurmuş durumda. Son dakikalar.. Ceza sahası önünde yakın mesafeden çekilen şut sonrası Subotiç yere yığıldı ve Zidan yüksek ihtimal bunu göremeden topu kaptırdı..Schürrle topu soluna Risse'ye verdi ve yerde yatan Subotiç'e rağmen Risse içeriye ortaladı ve işin en can alıcı noktası tam da Subotiç'in yokluğunun yarattığı bir golün gelmesi..



(1.50'den sonrasını dikkatli izleyin )

Golün hemen sonrasında iki teknik adam birbirlerine girdi. Maç sonrası SKY stüdyolarında bir araya geldiğinde Klopp fazlasıyla sinirliydi. Espri yapıp ortamı yumuşatmaya çalışan Beckenbauer'ı bile "Hiç komik değil Franz" diyerek susturdu. Tuchel, böyle bir durumda fair play'e aykırı bir durumun gerçekleşebilmesi için benim oyuncumun yerde yatan oyuncuyu gördüğünün kanıtlanması gerekir diyor. Dahası siz olsanız tam da bu son saniyede durur musunuz diye de soruyor. Klopp ise kızgınlığının nedenini yerde yatan oyuncuya rağmen devam eden futbolculardan dolayı değil kenarda tüm bu olanlara şahit olup da bu gole abartı bir sevinç gösteren Mainz teknik ekibine olduğunun üzerinde durdu.




Klopp haklı..

Oyuncu her şeye rağmen devam edebilir, golü de atabilir ama böyle bir gole o şekilde sevinilemez.

Prese karşı pres bu maçın özetiydi. Dortmund koştukça Mainz da gücü yettiğince koştu ve fakat gerek Nuri'nin penaltıyı kaçırması gerekse de penaltı pozisyonunda Barrios'un sakatlanıp öldüm allah gol kaçıran Lewandowski'nin girisi bu sonucu doğurdu. Ben olsaydım kesinlikle takımıma bir gol daha yeme emrini verirdim düşme potasında sürünmüyorsam.. Nedir ki bir puan yahu ?

Ayıp ettin Tuchel'ciğim. Klopp haklıydı sinirlenmekte..

Klopp Sevgisi.!








Picasso.!



Ne o şaşırdınız mı ? hey gözlüğünü yediğimin loddarı. 50 olmuş be.!

Sene 1991.. İnter'de oynar iken Real Madrid kendisine 18 milyon Mark'lık bir teklif yapıyor ki Loddar da Real'de oynamaya can atıyor. Ama işte başkan Pellegrini satmıyor onu. Loddar neden diyor Pellegrini cevaplıyor:

"Bir adam Picasso'ya sahip ise onu satmaz. Sen benim Picassomsun.!"

Röportajında bugünkü neslin kendilerinden daha iyi olduğunu zira eğitimin o zamanki Bundesligaya göre bugün çok daha üst seviyede olduğundan bahsediyor ki haklıdır. Bugünkü gençleri yukarıya taşıyan yetenekten ziyade iyi eğitilmiş olmalarıdır.

En büyük hatam dediği ise 38 yaşında USA'ya Metro Stars'a gitmek ki gerçekten bu konuda haklı. Zira bu dünya üzerinde Loddar'ın alamadığı tek kupa Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğudur. 2001'de sezonun ortasında gittiği vakit Bayern Valencia'yı finalde eleyip Şampiyonlar Ligini alıyordu. Dahası sonrasında jubilesinden dolayı Bayern'e mahkemeye verdiği için Uli Hoeness tarafından Bayern kapıları ona kapanmıştır. Bugün diyor hem ŞL kupasına sahip olacaktım hem de bir şekilde Bayern'de çalışıyor olurdum..

Bazı karakterler vardır. İlk tanışmanızda absürdlükleri nedeniyle ifrit eder sizi, ciddi olduğunu algıladığınız vakit daha da beter sinir olursunuz ve sonrasında gelen bir dalge geçme sürecinde sahiplenirsiniz.. Valla bu Loddar'ı ben artık seviyorum..Başka bir adam, değişik.. Umarım yakın zaman içerisinde ya Türkiye'ye ya da Bundesligaya gider de daha da içimize girer;)

18 Mart 2011

Misi Moskova'da.!



Gerçekten anlamıyorum. Bu adamın gönderilmesini değil nedeninin sır gibi saklanılmasının altında yatan nedir? Misimovic olabilecek en büyük hatayı yaptıysa GS'ın adının bu şekilde sağda solda yer almasını mı gerektirir ? Misi gerçekten absürd bir hata yapmış olsaydı bu açıklanırdı zira GS için Misimovic'in değeri nedir ki ? Bild'e röportajını veriyor ve haliyle ona her röportajında sorduklarını artık o gönderilme nedeni olarak algılıyor.

- Burada kızıl meydanda durduğunuzda aklınızdan ne geçiyor ?

Yeni bir başlangıç. Ben buraya elli metre uzaklıktaki bir hotelde kalıyorum ama şimdiden iki eve göz atabildim. Bir ay içerisinde taşındıktan sonra ailemi de yanıma alacağım. Şimdilik onlar Münih'te kalıyor. Tekrardan futbol oynamak için can atıyorum.(Burada GS'a geldiği günden bu yana otelde kalıp ev bulma işinde sorun çıkarılmasının bir eleştirisi de söz konusu)

Moskova hakkındaki izlenimleri derken asıl soru geliyor.

-Galatasaray'da sadece 9 maç oynayabildiniz ve sekiz ay sonra buraya kaçtınız. Arkada büyük bir soru işareti bıraktınız. Lütfen neler olduğunu bize anlatabilir misiniz ?

-Her şey antrenör değişikliği ile başladı. Rijkaard gitti Hagi geldi. Ben sol açık bölgesinde oynuyordum ve hocaya ortada oynarsam takıma daha çok faydamın dokunabileceğini söyledim. Milli maç için ülkeme gittim ve döndüğünde hocanın beni istemediğini bana ilettiler. Neden olduğunu biliyor musunuz ?

-Heyecan içerisinde bekliyoruz.

Sakız çiğnediğim için. Şaka yapmıyorum gerçek bu. Bu hoca için maça yeteri kadar konsantre olamadığımın göstergesiymiş. Gülünç..

Gerçek başkaysa bu şekilde dillendirilmesinin önüne neden geçilmedi ki? Misimovic takım arkadaşına küfür mü etmiş, antrenörüne saygısızlık mı etmiş ? Söylersin oyuncu lekelenir, kendini neden onca zaman içerisine absürd eleştirilerle uğraştırıyorsun ki ? Bunun bir akli açıklaması olabilir mi? Nedenini bilmiyoruz ? Tamam, bilmeyelim. Peki neden o gizleniyor ? GS'ın ya da Hagi'nin kendisini temize çıkaracak bir nedeni olsaydı bunu söylemekten geri durur muydu sanıyorsunuz ?



Ben Misimovic hayranı filan değilim. Deyim yerindeyse benim için o bir Lincoln değil. Performansını ya da ne kadar büyük oyuncu olup olmadığını da tartışabiliriz. Magath'ın sistemi mi büyütmüştür yoksa o mudur şu mudur. Lakin benim takımımda her ne kadar bir iki gol atmış olsa da Kazım Kazım ne yapıyor ? Stancu ne kadar performans gösteriyor. Zapata nasıl ? Tüm bunlar takımda kalır iken yürüse dahi iki frikiği, iki korneri ile bize yardımcı olabilecek ve hatta sonrasında misal sezon sonu -burada ne yaparsa yapsın- çok daha iyi koşullarda Bundesligaya satılabilecek iken bu olanlar akıl işi midir yahu ?

Misimovic, senin sahada doksan dakika boyunca yaptığın mücadeleni gole dönüştürmende yardımcı olabilecek bir futbolcuydu.



Antalyaspor maçında Misimoviç'in topa dokunduğu her anın görüntüsü. Ben tribündeydim bu maçta. Çoşkun Çelik,Emre Atasoy,Uğur Karakullukçu,Mehmet Çelik,Eray Sözen filan hep beraber izledik maçı. Muhteşem bir performans mı? Değil. Ama şu oyuncu kalsaydı bize yardımcı olamaz mıydı ? 29.Dakikada attığı pas, 30'daki korneri ve sürekli Pino'yu kaçırması.Daha kaçıncı maçıydı adamın?



Disiplinsiz filan değildi. Disiplinsiz oyuncu budur. Ezeli rakibimizin kovduğu oyuncuyu alıyoruz, sorun değil ve fakat onu bu formanın altında başka bir kimliğe dönüştürebildik mi? Kazım burada Hagi korkusuna biraz olsun kendisine çeki düzen verebildi mi? Neden derbide oyundan çıktı ? Kötü mü oynuyordu ki ? Bir gol attı bir de kaçırdı ve daha da atabilirdi lakin Hagi onu doğru bir şekilde oyundan çıkardı zira ikinci sarı kartı her an görebilirdi. Git maçı al, sonra istediğin gibi sevin ama bu nedir ki ?

Mesele disiplin, kazanma ruhu filan değil burada. Misimovic'in gönderilip Kazım'ın takıma kazandırılma eylemlerini topladığınız zaman ortaya Hagi'nin kendisini ispatlama hırsının takımın önüne geçtiğini görürsünüz. Deney başarısızlıkla sonuçlandı. Bugüne kadar yaşanılanları bize yaşattıklarından dolayı "canın sağolsun" Hagi derim ama fazlasını da hak etmemiştir. Buraya kadar.. Galatasaray küme düşerse UEFA kupasının dahi önüne geçer bu durum. Onun korkusu bile çok büyük bir utanç kaynağıdır. Yönetimin bu rezillikte payı çoktur ama o başarılarda da Galatasaray'ın, Terim'in , Hakan Şükür'ün, Suat-Emre-Okan'ın payı olduğu gibi..

Cüneyt Çakır.!



Dün akşam yönettiği Manchester City - Dinamo Kiev maçını Alman kanalından izledim. Spiker verdiği her kararı onaylamasının dışında ekstra hakem konusunu açıp Türk hakemden çok fazla etkilendiğini dile getirdi. Benim izlediğim bilmem kaçıncı Çakır'ın Avrupa Kupası maçı oldu. Neredeyse hepsinde kusursuz diyebileceğim kadar güzel yönetti.

Türkiye'de hakemler konusunda çok fazla sorunun olduğunu biliyorum ama şu kesin ki sorunun öznesi hakemler değil. Onların tek derdi sorunsuz maç yönetmek.. Edilgen konumunda olan insanlar yığını ve ben hepsine sabır diliyorum. Daha iyi hakemler istiyorsak onların daha iyi eğitilmesi kadar onlara olan kuluplerin, basının ve hatta fedarasyonun tavrını değiştirmeliyiz.

Ben dün Cüneyt Çakır ile gurur duydum. Bana inanılmaz da karizma gelir. Sadece beni değil maçın sonucundan hiçbir çıkarı olmayan Alman yorumcu dahi onun yönetiminden ve karizmasından etkilenmiştir. Tebrikler Cüneyt Çakır..

Magath yeniden Wolfsburg'da.!



Karışık işler.

Sadece ülkemizde değil Avrupa'da da teknik adamlar kovulsa dahi bir başka kulupte çalışmadığı sürece aylığını almaya devam ederler Fatih Terim'in Milan'dan her ay çalışıyormuşcasına maaşını aldığı gibi. Başka bir kulube imza atarsa bu aylık ödenmez. Magath Schalke ile sağlam bir sözleşme yapmış. Her ne olursa olsun kovulması durumunda alacağı bir tazminat var ki 2013 yılına kadar alması gereken paranın(12 milyon avrocuk) büyük bir kısmına tekabül ediyor. Schalke tarafı ise Magath'ın geçen yaz çıkardıkları 300 bin avronun üzerinde olan her transfer için bizden yetki istemesi gerekir kuralına uymadığı için tazminat almaya hakkı olmadığına kendisini inandırmaya çalışıyor. Magath'ın tazminat ayrıntısı SID (Spor Bilgilendirme Hizmeti) tarafından da doğrulandı. Eğer mahkemeden Magath haklı çıkarsa hem geride kalan 12 milyon avronun büyük bir bölümünü alır ve aynı zamanda yeni bir kulubün başına teknik adam olarak da geçer..

Peki bu kulup Wolfsburg mu olmalıydı ?

Wolfsburg,Hoffenheim ve biraz değişim gösterse de Leverkusen gibi kulupler başkadır. Projedir. Kaiserslautern,Dortmund ya da Bayern, Frankfurt gibi değil. İstanbul Belediye ile Bursaspor gibi düşünebilirsiniz. Dortmund'un Watzke'si yıllardır bu savaşı körükler. Bu açıdan yaklaşırsanız Magath bu gibi proje olarak doğan kuluplerin başına daha uygundur. Kulubü yeniden yapılandırıyor, her taşını söküp kendisine uyumlu şekilde farklısını yerleştiriyor. Geleneği olan kulupler olduğu vakit taraftar protestosu kaçınılmazdır. Schalkeliler sportif başarısızlık nedeniyle değil kulubün değerleri adına Magath'ın gitmesini istediler. Şampiyon da olsak bu görüşümüz değişmeyecek diye de üzerine basa basa belirtmekten çekinmediler.

"İnsanları kaybediyorsun Magath.."

Bu Schalke başkanı Tönnies'in ona isyanıydı ve Magath diyor çayını yudumlamaya devam etti. Futbolcu isyanına aldırış etmiyor. Neuer gidişin arkasından konuşur iken kendisiyle Magath'ın sorunu olmadığını ve hatta kişisel performansının onun yönetimi altında daha iyiye doğru gittiğini belirtir iken takımın kaptanı olduğundan dolayı takım adına konuşmam gerektiğinde ortada çok ciddi problemlerin olduğunu belirtiyordu.

Bir Magath hayranı olarak Schalkelilerin tepkisini doğru buluyorum. Magath Wolfsburg'u şampiyon ve hatta şampiyonlar ligi şampiyonu da yapabilir ve fakat yüzyıllık kulubü bu şekilde yönetmek istemesini ben de aşağılayıcı buluyorum. Eski kuluplerinde ve hatta Wolfsburg'da dahi bu kadar abartmamıştı. Misal Bayern'de sportif direktör dahi olamaz bırakın diğer konumlarını. Bunun farkında olan Schalke, başarı adına bir adamın oyuncağı olmak istemedi. Magath kendi adına haklıdır zira yıllar yılı kulupleri düşme potasından kurturup kovulmaktan bıkmış ve bu seviyeden onu şampiyon teknik adama götürecek koşulları yaratmıştır. Akıllı adamdır.. Uygunluk söz konusu ve bugün bu koşullarda gideceği kulup ya Wolfsburg ya da Hoffenheim olmalıydı. Hamburg'un başkanı bile yok ona kimi garantileri verecek..

Düşünebiliyor musunuz şampiyon olarak bıraktığı takımı düşme potasında geri alıyor.Şimdi bu kulupte Magath'ın gücü nedir sizce ? Littbarski bile oluşan şu yeni koşullarda krallığını ilan edip oyuncuları bir bir cezalandırır iken Magath ne yapar ? Litti daha geçen gün Magath antrenmanları nedeniyle kulubün ilerleyen zamanda sorun yaşadığını belirtmişti ki bedelini çabuk ödemek durumunda kaldı. Magath gelince hem litti ve aynı zamanda kulubün sportif direktörü Dieter Hoeness kovulmak durumunda kaldı.



Tuncay Şanlı ?

Magath onun şansıdır. Zira onun en önemli özelliği olan agresif oyun yapısı Magath'ın aradığıdır. İki farklı şekilde kullanabilir. 4-4-1-1 içerisinde merkez forvetin arkasında değil yanında gezinen ikinci forvet şeklinde ya da kenarların herhangi birisinde kenar adamı olarak. Ben oyumu Diego'nun potansiyelini tam anlamıyla ortaya çıkartması açısından kenarlara dışforvet yerleştirmeyeceğinden dolayı ikinci forvet olarak onu kullanacağına atıyorum.Tuncay Magath'a sevinmiştir zira idmanlardan isyan edecek futbolcu değil. Mesele Diego ile arasında yaşanılacak olandır. Misimovic gibi o da kendisini yeniden var edecek olan adama sırt çevirip sorun çıkaracağını düşünmüyorum..

Yeniden eski sevgiliye dönüşler genelde hep eski anılara zarar verir. İnsanların artık Magath'dan "olağan" beklentisi şampiyonluk ve biraz umutlu olanlar ise Şampiyonlar Liginde çeyrek final filan düşünecektir. Bunu başarmak kolay değil ama ihtimali de var. Bazen Rijkaard'da olduğu gibi o ihtimale dahi vurulabilirsiniz.. Bekleyelim ve görelim.!

Son olarak Schalke ve Magath konusu derin devlet mevzusu gibi. Henüz ben yeteri kadar ayrıntıya sahip olmadığımızı düşünüyorum. Schalke tarafı "kovmak için güzel nedenlerimiz vardı" diyerek kapattı ve gerisi spekülasyon.. Mahkeme de var işin içerisinde ve ilerleyen günlerde daha ayrıntılı işlenecektir bu konu. Şimdilik bu kadar..

17 Mart 2011

İdeal.!



Şöyle özelliklere sahiptir;

Futbolculuk geçmişi parlak değildir ama hiç yok da diyemeyiz. Mainz efsanesidir, kalas da olsa defansın vazgeçilmeziydi. 325 kez ikinci ligde Mainz formasını terletmiştir ve fakat kendi kendisiyle de dalga geçer, teknik bir oyuncu değildi.Sonuç itibari ile bir soyunma odası atmosferi, futbolcu psikolojisi deneyimi yeteri kadar var. Efsane statüsüne onu yerleştiren ise on bir yıl sonunda futbolu bırakır bırakmaz takımı yönetmeye başlamasıdır. Üstelik o takımı birinci Bundesligaya da çıkaran adamdır.

Taktisyenliği ile diğerlerinden ayrılır. Draxler gibi değil İlkay gibi davranıp Abitur'unu yapıp Frankfurt üniversitesi Spor Biliminden mezun olmuştur. Özellikle televizyon ekranlarından yaptıkları yorumları sonrasında tüm Almanya tarafından bilirkişiliği kabul görmüş bir hocadır. Futboldan fazlasıyla anlar. Oyuncularına aşıladığı hırs kadar bilimsel çalışması da önemli ayrıntısıdır. Her maçın sonucunda her oyuncunun her istatistiğini oyuncuya iletip üzerinde duruyor, gelişimini sağlıyor.

Oyuncularıyla ilişkisinden iş disiplinine ve uyumlu olmasına kadar her şeyiyle ideal bir teknik adamdır. Bugüne kadar olan dönem içerisinde belki Klinsmann ile yarıştığı Bayern teknik adam adaylığında onu geride bırakan tek bir kusuru vardı; Kupa, başarı.. Kariyer. Şampiyonluk, büyük takım baskısı v.s. Dortmund öncesi Mainz'i bir çıkarıp bir indirmekten öte başarısı yoktu. Bugün o eksik kalan bölge tamamlanmak üzere.. Tam anlamıyla "ideal teknik direktör" olarak resmi her yere konulacaktır yakın zaman içerisinde. Zira bir konuda başarı gösteren pek çok insan vardır ama böylesini bulmak gerçekten çok zor..

St.Pauli Eşcinseldir.!



"St.Pauli eşcinseldir " (1.pankart)

"Tolerans Saygı" (2.pankart)"

"Nazilere karşı " (3.pankart)

Stuttgart maçında bu kare ekrana yansıdı beş-altı saniye. Bu halkın gözünde bu insanlara gram da olsa biraz daha toleranslı yaklaşımı doğurmuştur. Merak etmeyin burada da kütük çok ve kimi forumlarda " e biz ne dedik" tarzı yorumlar hemen gelmiştir.. Buna rağmen bu eylemler sürecektir zira sizi sallayan kim bu tarafta ?

Dede de gitti.!



Bir saat boyunca ağladım diyor kararı bana ilettiklerinde. 12 yıl boyunca ilk on birin değişmez oyuncusuydu. 3 yıl önce Roma yıllığına 2,9 milyon avro verecek şekilde onu istemiş ama onun Dortmund aşkı.. Üzerinde hiçbir baskı olmadan maaşının yüzde ellisinden Dortmund için feragat ettiğini söylüyor.. Dortmund'da kalmak istemiş ama Klopp'un gelecek planları arasında onun ismi yok artık. Bu kararın sonucunda ağlasa da anlayışla karşılayabilecek kadar olgun.

Bild'e verdiği röportajın içerisinde kendisinin yerine oynayan Schmelzer'i beğendiğini ama kendi zamanına göre onun şanslı olduğunun da altını çiziyor zira Greusskreutz gibi ona savunma konusunda inanılmaz yardımcı olan bir oyuncudan bahsediyor.Dede ise 3-5-2 oynatacak düzeyde o kenarı tek başına kullanabiliyordu.

Lincoln'un kankası bu adam Hoeness'in menajerliği bırakmasının ardından Bundesliganın en uzun süre görevinin başında kalan Dortmund sportif direktörü Zorc'un ilk transferidir.

Velhasıl, güzel futbolcuydu. Sakatlığının sorun olmayacağını bilsem hemen alsın bir anadolu kulubü derdim. Güle güle dede..

Sevme Hakkı.!



Al Pacino ile Robert De Niro'yu buluşturan "Heat" filmini hatırlar mısınız ? Normal koşullar altında herhangi bir filmin ana karakterinin gözünden olayları izler ve sonucunda katil, hırsız dahi olsalar onların gözünden yaşama baktırıldığınız için sevilirdi. Burada ise hırsız Robert De Niro ve onların peşindeki polis memuru da Al Pacino. Ne yapacağımızı şaşırdık aslında, bocaladık.. Taraf tutma, kazanmasını istemek değil karakteri sevme adına belirleyici olan ne kadar düzgün adam olduğundan ziyade eylemlerinin nasıl sunulduğu olmuştur her zaman. Güzel bir şekilde paketlenirse hemen hepimiz hırsızı,katili, masumu öldüreni ya da bazen seri katili dahi sevebiliyoruz.

Tüm bunlar olağan iken insanlar neden İbrahim Tatlıses'i sevemesin ki? Üstelik bu adam üç kuşağa yetecek derecede üretim göstermiş ve çok büyük kitlelere sesiyle ulaşabilmiş iken ? Sen neden nefret ediyorsun demiyorum, birilerinin estetiğine/beğenisine oturacak şekilde sunuluyor olamaz mı ? Bir uzun havası dahi yetebilir iken onca yılda seslendirdiği onca eser sevdiremez mi kendisini ?

Ben ? Nefret ederim kendisinden. Nedenleri de çoktur. Ve fakat buna rağmen öyle bir parçamız olmuş ki haberini aldığımda üzüldüm çok..Böyle olmamalıdır onun sonu. Yakın zamanda sağlığına kavuşmasını diliyorum. Bu karakterin en uzağında duran insan; Kaçamazsın, sen de bu kult figürün parçasısın. Yaşamının içerisinde mutlaka bu adam sana bir yerde dokundu. Ülkemizin tanınırlık açısından Maykıl Ceksin'ıdır. Siz hiç ibrahim Tatlıses'i tanımayan bir Türk tanıdınız mı? Ben de tanımadım. İşte bu adamı öldürmek istediler. Yaşamla ölüm arasında gidip gelir iken yapılan kimi yorumlar çok fazla insafsız..

İnsan herkesi sevebilir, herkesi sevme hakkı her zaman saklıdır. Aynı şekilde aynı insanlar benim "sevmeme" hakkıma dokunmadığı sürece her şey olağandır.

Bu da bu vesileyle çok sevdiğim arkadaşım Coşkun Çelik'e gelsin.. Büyük geçmiş olsun usta.

16 Mart 2011

Schweinsteiger "Zidane'ı anladım "




















Schweinsteiger: " Maç öncesi ve sonu sürekli Materazzi provake etti. Zidane'ı bu gece anladım."

Schweinsteiger, saha içerisinde kendisine tüküren oyuncu karşısında dahi sakin kalmayı başarabilmişti. Bu tavrını görünce ben de Zidane'ı anladım.. Ama bu oyuncular -Misal Maik Franz- ya hep çok sevilir ya da nefret.. Ortası olmaz.

Magath gider Rangnick gelir.!



Magath bugün yönetim toplantısına hem yönetici hem de kovulacak teknik direktör olarak katılım gösterdi. Sonucunda ise Schalke'nin Magath dönemi resmen sona erdi. Yerine düşünülen isim ise 2004-05 sezonunda burada görev yapmış Ralf Rangnick.. Leverkusen maçına yardımcısının takımın başında çıkması bekleniliyor ve fakat evinde oynayacağı St.Pauli karşılaşmasında Rangnick Schalke'nin başında sahaya çıkabilir.. Henüz resmiyet kazanmasa da Alman basını bunu yazıp duruyor.

Magath sanılanın aksine başarısız olduğu için kovulmadı. Rutten sonrası oldukça kötü durumda aldığı takımı ilk senesinde ikinci yapmış ve bu yıl da kupada finale çıkmış ve rakibi ikinci Bundesliga ekibi olduğundan dolayı neredeyse kazanmış gibi bir görüntünün yanı sıra Schalke'yi tarihinde Slomka'dan sonra ikinci kez Şampiyonlar Liginde çeyrek finale taşıyan isim idi. Ki Slomka Barça'ya elenir iken Magath henüz Şampiyonlar Liginden elenmemişti bile..

Schalke ne zaman şampiyonlar liginde çeyrek finale çıksa hocasını başarılı olmasına rağmen kovuyor, anlamış değilim. Oradan ve hatta buradan bakılarak anlaşılacak gibi de değil.

Toplamda kovulma gerekçesi bana göre sportif başarısızlık değildir. Şampiyonlar Liginde çeyrek finale kalmış kupada final ve ligde de iyiye doğru gidiş var iken bu kovulma yaşandıysa nedeni daha çok yönetme biçimi ile ilintilidir. Yapılan transferlerin fazlalığından doğan farklı soruşturmalar da olabilir. Henüz kovulma gerekçesi açıklanmadı ama merakla bekliyoruz..

Rangnick ise eski yuvasına geri dönüyor. Artık bu yeni model teknik adamların dönemi başlıyor Bundesligada. Onun öğrencileri bugün ligin zirvesinde yer alıyor. Onun tarzı olarak futbolculuk geçmişi çok parlak olmayan hocalar daha başarılı artık. Bir tek Heynckes'in Leverkusen'i hariç Hannover,Dortmund, Mainz,Freiburg gibi takımlar artık bu model teknik adamların cirit attığı yerler.. Bu resim aynı zamanda bir değişimin en önemli göstergesidir..

Chasing Cars



Yabancılaşma kavramı pek çok yerde işlenmiştir ama iki filozof birbirlerine zıt bir şekilde ele alır. Karl Marx'ın olumsuz anlamda dile getirdiği "Yabancılaşma" tamam ama bir de Hegel tarafı var. Diyor ki kişi kendisine yabancılaşıp kendisinin dışına çıkarak kendisini bir nesne olarak duyumsarsa kişisel gelişimi açısından daha doğru adımı atabilir. Kabaca özeleştirinin ancak bu yabancılaşma sonucu gerçekleşeceğine kanaat getirir. Rimbaud'nun da şair olabilme kıstası olarak "ben bir başkasıdır" der iken Hegelvari bir yabancılaşmadan bahseder. Kişi Rimbaud'ya göre ancak kendisinin dışına çıkıp duygulanımlarını bir başkası olarak yorumlayabilirse şair olabilir. "Kendisini keman olarak duyumsayan odun parçasına yazık" onun şairlik kıstasında önemsediği kriteri çok güzel bir şekilde dile getirir. Bir şeyin tarifini yapabilmek için bütünün dışına çıkmak gerekir ve bu ancak insanın kendisine yabancılaşması sonucu gerçekleşir. Özne, aynı zamanda nesne olmayı başarabilmelidir kendi yolculuğunda.

Rimbaud ve Hegel kafanızı şişirmesin, siz bana gelin. Kabaca onların dediği gibi davrandım, öyle yaptım valla. Şöyle bir dışıma çıkıp kendime bir göz attım. Ne oluyoruz lan dedim, ne yapıyorlar bu adama ve bu nereye gidiyor böyle ? Buradaki "bu adama" deyimi gerçekleştiği anda doğru yolda olduğumu da anladım.

Beni genelde seviyorlar. Beraber olduğum kadınlar yani. Lakin bir yerde benimle yaşam onlar için çok zor geliyor. Çokca defa kendime ait ve kimseyi içeriye almadığım bir dünyamın olması ile suçlandım. Lan kimin kendisine ait bir dünyası yok ki ? Senin yok mu ? Kim oraya başka birisini alabilir ki ? Mümkün mü bu yahu ? Şöyle bir baktım kendime dışarıdan ve diğerleri ile kendim arasında bu açıdan çok büyük bir uçurum görmedim. Belki kendi dünyamı yazı yoluyla görünür kılmam farklı şekilde algılanmama ve hiçbir şekilde giremeyecekleri bir dünyayı onlara göstermem nedeniyle biraz ayrılmışımdır kendidünyasıolangillerden.

O kendine ait dünyalar insanların hatıralarıyla örülü duvarlardan oluşur. Duvarın bir ucu gelmişi diğer ucu geçmişidir. Oranın hakimi o yaşamın hemen hepsine şahit olmuş benliktir. Dışarıdaki her insan bunun bir parçasıdır ama asla ve asla o dünyanın içerisine tam anlamıyla giremez, bir parçasında baş rolü oynar sadece. Bu aslında hemen herkesin gizliden gizliye kabul ettiği bir gerçektir. Onun bizi içeriye almadığı kendisine ait dünyası var.. Müthişsin valla.. Şak şak şak.. Senin yok sanki munakoyim..

Dışımda durdum ve devam ettim.

Taviz vermiyorsun kendi yaşamından önemli eleştiriler arasındadır. Tavizden kasıt misal bir şampiyonlar ligi maçını bir sevgili buluşmasına feda etmektir. Öyle oldu ki Ankara'da dahi tam da Galatasaray Şampiyonlar Ligi maç saatine inatla bir sosyal aktivite ekleme çabasına girildi. Dedim kaçış yok mına koyim birini feda edeceğiz.. Hali hazırda Galatasaray'ın iddiasının kalmadığı Şampiyonlar Ligi maçlarının sonuncusuna çok önemliymiş gibi davranıp sonunda onun için bu maçı feda edebileceğimi belirttim.

belirttim de ne oldu ?

Gitmişim ama gönülsüz gitmişim, tam olarak istememişim orada olmayı. Öyle veya böyle bir Galatasaray maçını feda ettiğim değil de aklımın daha çok maçın sonucunda olması ile mutsuz olmayı yine de başardı. O değil de bizim maç da güme gitti arada. Tam o anda aslında Türkiye'yi Ankara'dan ikiye balta ile ayırsam, toprak parçaları havada uçussa ve gürleyen bir ses tonu ile "bunu da senin için yaptım ulayyyyyn" desem de değişen bir şey olmayacaktı. Tam bu noktada çabaladıkça dibe batarsınız, memnun etme isteğiyle taviz verdikçe taviz vermeyen halinize göre çok daha kötüye gider her şey.. Örnekleri çoktur.

Neyi yaparsam yapayım bir fazlası olmadığım için hep suçlu bulundum. Hali hazırda olağandışı bir varlık olduğumu kabul ettiğim için çokca defa o bütünün bir parçası konumunda iken yargılamadan kendimi hep suçlu ilan ettim. Bugün dışıma çıkınca aslında sorun çok başka bir yerde.

Kadın sevmek isterse sizi tüm doğal halinde yaşar iken en ufak bir ayrıntıdan rahatsızlık duymadan sever. Yok kız arkadaşı ile konuşacağı konular bitmiş, şarkılarda eskisi kadar acı cekip kederlenemiyor ve soruna ihtiyacı varsa öne sürdüğü isteklerini gerçekleştirerek bu trajedinin önüne geçemezsiniz. Uğraşmayın. Yaşamınızı yaşayın, hiç bir maçı da feda etmeyin. Hele ki Şampiyonlar Ligi maçlarını.. O şampiyonlar ligi müziğinin yaşattığı heyecanı hangi kadın size yaşatabilir, sorarım size ?

Hala dışımda duruyorum, kendimi gözetliyorum ilişkiler konusunda..

Üzerime doğru gelen eleştirilerin en önemlisi ve belki de en sık dile getirileni sevgi sözcüklerinin tarafımdan çok az kullanılması. Misal "Seni Seviyorum" demem genelde. Biraz öküzlük efendim kütüklük yok değil var bende de ama bir dinle yahu.

İlişkinin üçüncü gününde "beni seviyor musun" diye soruyor. Seviyorum onu. Diğerini de sevdim, diğerini de. Ben bu açıdan bakarsanız çok insanı sevdim. Mesele kimi sevdiğin değil ne kadar sevdiğindir. Seni Seviyorum gerçekten de anlamı sanılanın aksine çok da olmayan bir duygu belirtisi. Ben her ilişkisinde bunu kullanan insan tanıyorum, e nedir yani fark ? Beni sevdin, benden öncekini de sevdin ve ondan öncekini de. Herkesi sevdin ki neden sevmeyesin ? Sevmediğin bir adamla işin nedir ? Bunun yerine ben daha ayırt edici tanımlamalar, hissiyatlar.. "Senin şurada şunu yapmanı..." o gün tam da bu gerçekleştiğinde öyle baktığında şöyle old.." gibi. Şahsen bana da bu şekilde yaklaşılmasını isterim.

"Dürüst ol çıkmazı"

Olsan bir dert olmasan..

Bu paradoks çözülmez. Kendimin yüz kilometre ötesine geçip ellerimi alnıma dayayıp uzaktan seçilemeyecek noktadan da kendime baksam olmaz Hegel kardeş, bitmez bu çile Rimbaud. Trajik bir filmin konusudur dürüst olur musun lütfaan kelamı. Sanırsın içimdekileri olduğu gibi aktarsam o anda beni boğmayacak, işine gelmediği her "dürüst " düşüncem sonucunda beni saygısız olmakla suçlamayacak.. Ne dürüstlüğü ? Kimse bunu aramaz. Yalan'ı onu inandıracak şekilde kıvırmanızı bekler. Yalan söyleme becerisi bir yana hangi zamanda hangi yalanı dürüstoluyormuşcasına söyleyebilmeniz sizi çokca zaman "doğru insan" yapar. Kadınlar, dürüst adamları değil hangi yalanın nerede ve nasıl söyleneceğini bilen ve bunu onu inandıracak şekilde söyleyebilen erkekleri ararlar.. İnsanlar düşüncelerinin yüzde ellisini korkusuzca dışa vurabilseler bugün insanlığın soyu kurumuştu çoktan. İnsanlık, bir inat üzerine silinmişti dünya topraklarından ve inatları da bu kadar kuvvetlidir. "Bana ne bana ne" diye başladı mı hakkaten de ancak Allah kurtarır sizi.

Kendime daha fazla dışarıdan bakamayacağım. Trajikomik ayrıntılar sonrası film sona ermeden sinemayı terk ediyorum.! Bir parçası olarak varolan trajediden bihaber şeklinde bizzat kendime dürüst olmayarak yola devam etmeli..

J.L.!



Bir adam yirmisinde ne ise..(Sene 1989..)



kırkında da odur..


İnsan değişmiyor. Zamanla ancak armut olgunlaşır.

Lehmann karakteri aslında kötü değil. Türklerle büyümüş bir insan evladıdır. Üstelik burada benim ailemi de içeren Türk işçileri adına güzel konuşan, onların olumsuzluklarının aksine Alman ekonomisine yaptığı katkıyı dile getirip çok da güzel "Alaman Türkü" açılımları olan başka bir adamdır ve fakat çılgındır işte Kahn kadar olmasa da.



Sene 1993..Schalke koçu Jörg Berger kaleye Lehmann'ı biraz erken geçiriyor. Leverkusen karşısısnda daha ilk yarı bitmeden üç sıfır geriye düşüyor takım. Devre arası hocası:

"Lehmann, sizi dışarı alıyorum. Yarın görüşürüz.."

diyor.

Lehmann bunu "paydos" olarak algılıyor ve devre arasında üstelik antrenmana gelen taraftarlardan birisini tanıyıp Metro parasını alıp evin yolunu tutuyor takımı ikinci yarıya çıkar iken.. Geçtiğimiz yıl ise bu borç aldığı adamın oğlu onu ziyaret ediyor. Lehmann parayı yıllar sonra geri vermek istiyor ama oğlu reddediyor "lafı mı olur" a getiriyor. Geçen zamanda babasını da kaybetmiş ve fakat hatırasını çocuğu yaşatmış bir şekilde..



16 Aralık 1997.. Düşünün Ruhr derbisi bu. Dortmund 2-1 önde. Son saniyeler.. Kazanılan bir korner ve kalecinin de ceza sahasına geldiği anlar. Lehmann burada kafayı çakıp Schalke'yi mağlubiyetten kurtarıyor. Üstelik bu gol duran top olmaksızın bir kalecinin Bundesligada attığı ilk gol olarak tarihe geçiyor, o sene de yılın golü ünvanını alıyor.. Efendim Möller'in frikiğini de es geçmemek kaydıyla şu golün görüntüsünü adresini de verelim ki izleyin. Aynısını bir de ezeli ve ebedi rakibi Kahn da denemişti aslında..



Lehmann'dan benim neyim eksik deyip (fazlası vardır daha çok) rakip kaleye dalıp böyle golü atınca ikici sarı ve sonunda kırmızıyı gören Kahn bir de isyan etmişti "Ne zamandan beri ceza sahası içerisinde kalecinin topu yumruklaması kartla cezalandırılıyor" diye.. Effenberg ilk defa takımın gördüğü kırmızı kart sonrası gülme krizine tutuldum diyerek olayı özetliyordu.



Lehmann'a dair çılgınlıklar bitmez aslında. Önemli ayrıntıların başında da 2006 Dünya Kupası Arjantin maçında kurtardığı penaltılar gelir. Öncesinde Andreas Köpke'nin Arjantinlilerin penaltıyı hangi köşeye atacağı yazılı kağıdı gündemi uzunca bir süre meşgul etmişti. 2008'de bu konu burada işlenmişti. öyle oldu ki bu kağıt "Herz für Kinder" adı altında çocuklar için yardım kampanyasında satışa sunuldu ve 1 milyon avro kazandırdı çocuklara..



2009 yeni daha.. Stuttgart-Hoffenheim maçı. İbisevic şut anında kramponlarını da şutluyor. Onu ele geçiren Lehmann'ımız gizliden alıp filenin üzerine fırlatıyor. Sorduklarında ise "Kalemin önümü temiz tutmam lazım" diyerek işi pişkinliğe de vurmaktan geri kalmıyor.

Bitmez bu.. Kariyerinin zirvesinde milyon avro kazanır iken DSF kanalının kameramanlarından 5 euro istemesi mi dersiniz kızdığı vakit tartıştığı taraftarın gözlüğü alıp vermemesi mi.. Ve fakat unutulmaz olan nedir derseniz ahanda budur.. Yok böyle bir şey;)

Dennis.!



Bu adamın yeri benim gönlümde çok başka. Eminim ki aranızdan pek çoğu tüm dünya bir yana Bergkamp bir yana diyordur. Ayak içi plase, ceza sahası içerisinde inanılmaz çalımlar ve o müthiş Arsenal yılları.. 1986'da Ajax ile başlar macerası ve 2006'da Arsenal'de son bulur. O yirmi yıla öyle güzel goller, anılar sığdırdı ki.. 90'lı yılların en bariz sembol isimlerinin başında gelir benim için.. Efsane Arsenal'e ilk geldiği zamanı anlatıyor.

" Maça patates kızartması, kola, domates soslu yağlı yemeklerle hazırlanmayı anlamak benim için kolay değildi."

"Antrenman sonunda bazıları tenis oynamaya giderdi ama bazıları da öğle vakti elinde bira ile oyuncakların başına. Biz günde iki antrenman yapıyorduk ama sağlıksız beslenme tüm bu emeği çöpe atıyordu "

Bergkamp aslında sessiz bir karakter olmasına rağmen başta biracı Tony Adams ve onun çevresine karşı savaşı başlatır.

"Benim çok başka bir insan olduğumu hemen fark ettiler ve bunun iyileşme sürecinde yardımı olduğunu söyleyebilirim "

Robin Van Persie onun için;

"Arsenal'in geçmişine bakın.. Ona kadar olan bölüm ile ondan sonrası çok başkadır" diyerek modern futbola geçişi ve kırılma noktasını Bergkamp'ın gelişine de bağlıyor.

Bergkamp devam ediyor:

"Şükür ki Arsene Wenger geldi ve her şey bir anda değişti. "

"O (Wenger) inanılmaz sakin bir insan ve asla panik yapmaz. "



Bergkamp bugün Ajax U19'un başında. Öncülü F. De Boer Martin Jol'un ayrılmasının ardından U 19'u bırakıp takımın teknik direktörü oldu. Şimdi aynı yol onun önünde de duruyor. Kısa zaman içerisinde A takımın başına geçecek gözüyle bakılıyor. Cruyff ondan çok umutlu. Şimdilik oraya yetiştirdiği yetenekleri gönderiyor..



1986 -1993 yılları arası Ajax'ta oynadı uçamayan Hollandalı. Johann Cruyff onu alt yapıdan yukarı çıkaran isim. O dönem forvetteki partneri de Marco Van Basten.. Oynadığı 185 maçta 103 gol atıyor. Bir kez şampiyonluk, iki kez Hollanda ve aynı zamanda UEFA kupasını kaldırıyor.



İnter'e yaklaşık 20 milyon avro karşılığı takım arkadaşı Wim Jonk ile beraber satılıyor. O dönemin rekorudur. 52 maçta 11 gol atıyor. Forvetteki partneri Arzaiz ile problemleri, defansif futbola olan uzaklığı derken 1993-95 İnter'de pek aradığını bulamasa da sonunda 11 yıl kalacağı Arsenal'e geçiş yaptı. Burada 411 maçta 120 gol atarak belki de bu takımın oynadığı dönemde en sevilen oyuncusu olmayı başardı.



1998'de İngilterede yılın futbolcusu ödülünü aldı.



Henrita Ruizendaal ile evlidir .. hakkında bir kaç ayrıntı:

# İsmi Man U efsanesi Denis Law'dan dolayı Dennis olmuştur.

#Arsenal'de oynar iken sözleşmesini hep bir yıl uzattı.

#Uçak korkusunu bilmeyen yoktur. Misal Hollanda'dan San Marino'ya karadan 20 saat yolculuk yapmak zorunda kalmıştır. Bu korkuya Hollanda milli takımı ile 1994 yılındaki Dünya Kupası esnasında uçağın türbülansa girmesi sonucu kavuşmuştur;) Bu nedenle ülkesinin pek çok deplasman maçına gidememiştir.

#1990 yılında Hollanda'da yılın en yetenekli oyuncusu olmuştur. 1991,1992,1993 yılları arasında tam üç kez üst üste Hollanda gol kralı yine Bergkamp olur iken 1994 UEFA gol kralı ve pek çok kez Avrupa ve Dünya'da yılın futbolcusu ödülünde ilk üçe girmiştir ve fakat hiç kazanamadı.

# Arsenal ile UEFA kupasında Galatasaray'a, Şampiyonlar Liginde ise son senesinde Rijkaard'ın Barça'sına yenilerek Avrupa kupası görememiştir. Rijkaard ve Galatasaray buna engel olmuştur da diyebiliriz.

#Daha böyle kolaj yapabilirim ama sıktı gibi geliyor, sence de her şeyin fazlası zarar değil midir ?

Acı Son.!



Ağır bir yenilgi. Maç boyunca İnter'i sürklase eden ve onca gol pozisyonunu değerlendiremeyen Bayern son dakikalarda üst üste yediği iki gol sonucu elenmiştir. Güzel futbol oynasa da sonucu alamamıştır. Bu elenme her şeye rağmen kimi hatalar sonucu gelmiştir. Sadece İnter'in attığı son goldeki defansın kaosunu gören sonuca çabuk ulaşır. iki interli karşısında altı bayernli vardı ve golü engelleyemedi. Nasıl engellesin ki ? Bayern bugüne kadar oynadığı 40 resmi maçta 27 farklı geri dörtlü ile sahaya çıktı. Defans bütünlüğünü sağlaması bu koşullar altında mümkün değildi. Breno ve Van Buyten kaç maç oynamış yan yana ?

Geçen sene de bu sene de bizzat sattığı Lucio'nun performansı Şampiyonlar Ligine veda ettirmiştir. Van Gaal'ın bana göre en büyük hatasıdır. Lucio gibi istikrar sembolü bir adama yol vermenin dışında o bölgeye transfer yapılmasına karşı durması.

Samuel Eto'o tek başına defansı dağıttı, durdurulamadı. İnanılmazdı. Şu maç özelinde diyebiliriz ki İnter Bayern'i yenmedi, Bayern İnter'e yenildi. Bu turun gidişinde futbolun adaleti yok diyebiliriz ki (ben dedim çok) aynı şekilde hatalar da bir gün döner, bedelini bir şekilde ödetir.

Geçmiş oLsun Bayern. Umarım hayırlı bir yenilgi olur da Van Gaal ülkemize teşrif eder..

15 Mart 2011

Muhteşem İkili.!



Alexis Sanchez ve Di Natale. Muhteşem ikili.

Arkalarında Gökhan İnler, İsla ve Asamoah'dan oluşan sağlam bir orta saha. Kalede CM'cilerin yakından tanıdığı Handanovic. Ama her şeyden öte bu ikilinin muhteşem performansı.

Serie A'yı bu sene fırsat buldukça izliyorum. Ne Juventus ne Milan ne de İnter.. Napoli ve Udinese favori takımlarım. Özellikle de Udinese ve Alexis.. Fırsat bulursanız maçlarını kaçırmayın, çok keyif alacaksınız bu takımdan.

Van Gaal soruyor Gomez Cevaplıyor.!



Van Gaal esprili adamdır. Sürekli yüzü düşük, sert, disiplin fanatiği olarak adlandırılır ama daha çok iş disiplini söz konusu.

-Herrr Gomez, hangi dakikada golü atmayı düşünüyorsunuz ?

-Sevgili Antrenörüm, siz hangi dakikada olmasını istersiniz ?

- O kadar kolay olsaydı..

Sonrasında ise inter maçı için karşılaşmanın ilk üç-dört dakikasının önemli olduğunun altını çiziyor. Burada bir teknik okuma yaptıktan sonra nasıl oynacağınıza karar vermeniz gerekiyor diyerek teknik adamlığını nerede konuşturması gerektiğini de belirtmiş oluyor.

İşini gereğinden fazla ciddiye alıyor gibi bir eleştiri mümkündür lakin adamın hayat tarzı budur. Çok ama çok büyük başarılar kazanmıştır Ajax,Barça ve elbette artık Bayern ile.. Neden insan kendisini değiştirsin ki ? Kabaca " ayrıntıya indiğinizde farıklıdır aslında) 4-3-3 fanatiği iken başarısızlıklar sonrası (Hollanda ve ikinci Barça) sisteminde değişime gitti. Gidebilmiştir.. Van Gaal için sürekli itiraz kabul etmiyor,bilgiğini okuyor gibi eleştiriler gelir. Oysa o her zaman şunu der "Yeteri kadar kuvvetli argümanınız varsa her şey mümkün".

Yaşına, karakterine, tarzına filan bakmadan işbilir bir hocadır. Üretir, imzasını atar. Umarım büyük kulüper bu adamın üzerinde durur.. Schuster'in aksine bizim basını da adam eder. Ölçüp biçip konuşur, sağlam da ayar verir hak edene..Bekliyoruz bin bir umut ile yolunun buradan geçmesini.!

Veh gider Van Gaal sırada bekler.!



Bundesliganın teknik adam dolaşım sisteminden yaklaşık on tane holivud filmi çıkar. Hemen her takımın teknik adamı her an gidebilir, değiştirilebilir durumdadır. Neler oluyor burada ?

Armin Veh gitti ve Van Gaal ve Magath her an gidebilir durumda. Schalke ve Bayern'in teknik adam arayışı aynı zamanda diğer kulüplerin antrenörlerini de "her an takımı bırakabilir" pozisyonuna düşürdü. Bayern için Leverkusen'in başında bulunan Hoeness'in çok yakın arkadaşı Heynckes gündemde iken Schalke burada çok fazla işlediğimizFreiburg teknik adamı Robin Dutt'u gündemine aldı. Dahası gözde teknik adam Ralf Rangnick'in ismi Hamburg, Wolfsburg ve eski takımı Schalke için gündemde.. Skibbe bu hafta da yenilirse gönderilebilir filan.. Da nedir bu dolaşımı hızlandıran etkenler ?

Çok değil bir yıl önce Bayern yarıştığı üç kulvarda da finale yaklaştı. İkisinin kupasını alıp Şampiyonlar Ligini ise finalde kaybetti. Buna rağmen bir uyumsuzluk vardı hep.. Magath bugün Şampiyonlar Liginde tarihinde ikinci kez takımını çeyrek finale taşıdı, kupada da ikinci lig takımı ile final oynayacak duruma getirdi. Ligde de bir düzelme olmasına rağmen takımdan gönderilmesi konuşuluyor ki bugün kalıyorsa bu daha çok maddi nedenlerden dolayıdır. Mesele size ilginç gelebilir ama başarı değil, uyum sorunu daha çok.. Hamburg yıllar yılı kendisine sportif direktör arıyor. Pek çok kişi gelmedi, Sammer son anda caydı ve Chelsea'den eğitmen bile getirdiler ve fakat hala sorunlu bölge. Bu açıdan Magath'a pusu kurmuş durumda. Daha uygun çünkü oraya..

Üzerinden bir daha geçiyorum. Mehmet Demirkol da kusura bakmasın, Van Gaal bu ülkedeki üç büyüğe olabilecek en uygun teknik direktördür. Çok özel bir yardımcıya ihtiyacı var sadece. Üstelik bu yardımcı Rijkaard, Hagi ya da Skibbe'de olduğu gibi futbolu bilen bir insan olması gerekmiyor;Ona istediği ortamı her koşulda sağlayacak becerikli bir iş adamı da olabilir. Her gittiği kulupte bunu ister zaten ki Mourinho ile çalışmasının da nedeni buydu. Beşiktaş'ın yıldızının fazla olması değil Quaresma'sı sorun çıkartabilir sadece. Van Gaal ile Quaresma yan yana gelmemelidir. Bunun dışında tam da yönetimin istediği pozitif futbolu oynatır.Gerçekten bunu becerir..Elinizde disiplinli genç oyuncu varsa bunu hem takıma hem de milli takıma kazandırır.. Transfer istemez, oyuncu yetiştirir ve bu açıdan kulübün çıkarları ile teknik adamın istekleri uyuşur. Zaman verirseniz size iddia ederim ki Şampiyonlar Ligi finalini dahi oynatır.. 15 yaşından bu yana teknik adam olma hayali ile yaşayan ve bunu çok iyi becerebilen bir adamdır. İşin psikolik tarafını da çokların aksine iddia ederim ki kotarabilecek yetkinliğe sahip bir karakter. Ülkedeki benzeri Fatih Terim'dir. Kibir,başarı v.s.



Magath meselesi ise çok karışık. Benim dahi bilgim yetmiyor olanları analiz etmeye. Düşünebiliyor musunuz teknik adamın kovuluşunun konuşulacağı yönetim toplantısına Magath yönetici olarak iştirak ediyor. Sadece teknik direktör, sportif direktör değil aynı zamanda yönetimin içerisindedir kendisi. Keza eski menajer Rudi Assauer'dan stadın bir kısım hisselerini de almıştır. Bir ekip getirdi takımın başına ve bugün onu kovmak demek yaklaşık 12 milyon avro zarar.. Bu yüzden kovulması kolay değil. Hakkında söylentiler de bir hayli fazla. 40 futbolcu transfer etti. Türkiye'de olduğu gibi burada da komisyon mu alıyor yahu diye insanlar düşünmeye başlıyor zira hiçbir kulübün almaya tenezzül etmediği boşa çıkmış karistiyas, Ali Karimi'ler transfer ediliyor ki bunlar kimdir yahu Schalke'de oynayacak? Magath ile Schalke arasındaki problem taraftarlardan dolayıdır. Schalkeliler bir insanın krallık yönetir gibi yüz yıllık kulüplerini bu şekilde yönetmesini istemiyor. Onlarca oyuncu transferi sonrası Neuer dışında sahipleneceği futbolcunun kalmamasına isyanları bir hayli fazla. Biz şampiyonluğu istiyoruz ama her ne pahasına olursa olsun değil işin özeti.

Magath'ı almakı isteyenin parası olmalıdır. Sanılanın aksine disiplinli olsa da her zaman yıldız bir on numaraya ihtiyacı olur. Sadece on numara değil daha çok takımın üç ana gövdesinde insiyatif alabilecek beyin ister. Van Gaal kadar bu işi aslında bu açıdan kotaramaz ve fakat o nitelikte oyuncu alır ve geri kalanları da onun askeridir. Van Gaal ile uyum sağlanırsa en az beş yıl sizde kalır, emekli edersiniz ve fakat Magath ile ya sürekli oyuncu değişimi olacaktır ya da kısa süreli bir birliktelik söz konusu. Herhangi birisi gündeme gelirse daha ayrıntılı analizler olur zaten.

Bu iki isim de bizim takımlarımıza uygundur ve fakat bunların dışında olanlara "bence" yaklaşmayın. Yerliye yönelin ya da başka ülkelere..Her ikisi de futbol akıllarını yanında getirir ve ülkenin bu konuda gelişim sağlayamaması nedeniyle uyumları daha kolaydır. Memleketimdeki çarpıklıklar bu isimleri çalışma stili nedeniyle daha uyumlu yapar. Ülkedeki çarpıklık bu hocaların daha fazla başarılı olmasını sağlar. Profesyonel yönetilen kuluplerimiz olsaydı misal Klopp'u, Slomka'yı, Tuchel'ı, Rangnick'i ya da Robin Dutt'u takımınızın başına getirin derdim.. Bunlar başarılı teknik direktör olsa da bizim ligimize, ülkemize uygun değildir. Hepsinin sonu Skibbe gibi olur. Mesele burada ne kadar "başarılı" olduğu değil uygunluğudur.

Son olarak Armin Veh'den uzak durun. Dünya tatlısı bir insan ve fakat başarısız bir teknik direktördür.

14 Mart 2011

İdeal Bayern Antrenörü.!



Benim anladığım kadarıyla Hitzfeld, Van Gaal, Magath, Heynckes karışımı bir yüz.. Lakin sonunda çıkan ise Hiddink gibi sanki. E hadi bakalım.!