16 Haziran 2012

Çekler'in Değişimi!



Turnuva öncesi yapılan yorumlar, birbirleriyle karşılaşmamış takımların duellosunda çokça kez anlamını yitiriyor. Şu takım güçsüz, bu takım gol yemez gibi varsayımların çok fazla doğrulandığına şahit olamadık. Lakin bu grupta turnuva içerisinde dahi yapılan yorumlar, alınan sonuçlar oldukça farklıydı. Bir başka açıdan teknik adamlar fazlasıyla farklılık yarattı ve maç öncesi kadrolar açıklanasıya kadar ne söylesek aslında yalandı.

Çekler'den başlayalım.

Bilek, gereğinden fazla ofansif bir kadro çıkardı Rusya karşısına. Baros'un sağına Rezek'i soluna Pilar'ı koyması yetmezmiş gibi defansif orta saha olarak adlandırmasına karşın gayet ofansif Plasil ve Jiracek'i koydu. Bu altılı Rusya maçının başında rakip takımın oyun kurmasına engel olacak şekilde baskı da yapınca ilk dakikalarda etkili dahi oldu. Amma velakin Rusya topu kaptığında Çekler'in öndeki altılı hücum setiyle gerideki dörtlü defans arasında öyle bir boşluk yakalandı ki Arshavin dans etti burada. Daha da önemlisi fizik olarak kusurlu bir ilk onbirdi. Bilek, hatasını henüz daha Rusya maçının ilk yarısının sonunda anladı ve sağ kenar forvet rolündeki Rezek'i çıkarıp Hübschman'ı Jiracek'in olduğu bölgeye yerleştirdi. Jiracek'i de kenara..

Biraz olsun denge sağlanmış olsa da hezimetin eşiğinden döndüler. İkinci maç öncesi ise soru işaretleriyle doluydu. Asıl kadrosuna sadık mı kalacak yoksa teknik adam hatasını anladı mı?
Yunanistan karşısına Hübschman'la başladı. Hücumcu bek Kadlec'i stopere çekip Limbersky'i beke koyarak hem fizik gücünü arttırdı hem de tandemin kalitesi yükseldi. Maçın başında iki golü de bulunca üzerine yatmakta sorun yaşamadı.

Yunanistan'da Santos ise Polonya karşısında bulduğu doğruların bir kısmını unuttu. Salpingidis ile başladı belki ama Gekas'ı yedeğe çekip geniş alanda etkili olduğu kenar bölgesinden Samaras'ı alıp forvete yerleştirdi. İkinci yarı kendisine gelse de bu sürekli değiştirdiği hücum üçlüsünün kısır oyunu sonucu iki gole ulaşamayarak mağlubiyete neden oldu.

Çekler'in her şeye rağmen iki maçta da ikinci yarıları çok iyi değildi. Bir düzelme var, kadroda değişim de söz konusu lakin sakatlığından dolayı ağrılarla oynayan Rosicky'i taşımak, teknik kapasitesi yüksek fizik gücü sınırlı olan bu takım için sorundu. Üçüncü maçta yetenek abidesi Rosicky'siz çıkınca en azından doksan dakika boyunca etkili olan bir takıma sahip oldular..

İlk maça göre kadro değişimine bakarsak; Rosicky yok, forvet Rezek yok, Hubnik ve haliyle hücumcu bek Kadlec stoperde.. Jiracek kenarda,Hübschman defansif orta saha.. Demem o ki kademe kademe kadroyu farklılaştırarak özellikle fizik anlamında kötüden iyiye doğru geliştirdi kendisini... O gol belki Murawski'nin gereksiz yerde top kaptırması sonucu gelişti ama o final maçını Çek Cumhuriyeti sonuna kadar hak etti..

A grubunun genel değerlendirmesi Pazartesi BirGün'de..

Ailton transfer olmaya devam ediyor



38 yaşında 22.kez transfer olmayı başardı. 22 farklı takımın formasını giydi.. Bu kez neresi derseniz 6.Lig takımı.. Hassia Bingen.. Eskiden az çok o Bremen performansına saygı duyduğumuzdan "bırak abi artık" filan diyorduk.. Şimdi diyoruz ki 30'a kadar yolu var bunu Ailton. Bırakma lan futbolu.. Yürü be Ailton, iki gol de altıncı ligde çak, bakalım bunun sonu nereye gidecek..

Giovanni Trapattoni!



1972 yılınıda başladı antrenörlüğe. Milan'ın o dönem genç takımını çalıştırırken 74'de ise takımın başına geçti. Trapattoni'nin belki de çok az insanda olan başarısı ise kulüpler düzeyinde her türlü kupayı kaldırmasıdır. Juventus'la önce 77'de UEFA Kupasını, 84'de Kupa Galipleri Kupası'nı, ardından bir yıl sonra Şampiyon Kulüper Kupası'nı kaldırdı. 7 kez İtalya'da şampiyonluk yaşadı v.s'i çok bunun..

Almanya'da Bayern Münih'e geldi. Ben onun renkli kişiliğini sevsem de oynattığı futbola hiç ısınamadım. Ne iki kez geldiği ve hatta sonuncusunda Şampiyonluk dahi yaşadığı Bayern dönemi ne de Stuttgart zamanı. Savunmaya dayalı az pozisyonlu taktiksel ağırlığı olan farklı bir tarzı vardı ki o günlerde çok alışamamıştık..

Öyle bir kariyere sahip ki "beğenmiyorum" diyebiliyorsunuz belki ama "kötü"gibi bir sıfatı onun eylemine getirme şansınız yok.. Muazzam bir kariyer, çok başka bir karakter ve Giovanni Trapattoni.. İrlanda'yı Dünya Kupası'na da taşımıştı aslında ama o "El" engel olmuştu. Bu kez deplasmanda yenilmeden gruplardan buraya takımı getirdi ama ömrü uzun olmadı.. Yine de en renkli taraftar gruplarından birisini buraya taşıyarak oldukça güzel geçen turnuvaya renk kattı..
İtalya ve Almanya'nın bulunduğu 4 farklı ülkede 7'si İtalya'da olmak üzere 10 şampiyonluk yaşayan ve bir kulüple UEFA, Kupa Galipleri Kupası ve Şampiyon Kulüper Kupası'nı kaldırma başarısını gösteren 73 yaşınıdaki bu adama "Saygı".

Gomez vs Torres



Kardeşlerim çok iyi bilirler ki bendeki Torres hayranlığı henüz Atletico Madrid ikinci ligdeyken başlamıştı. Henüz 19 yaşında bugünkü Arda'nın, Diego'nun, Falcao'nun takımına kaptan yapılan bu oyuncuyu izlediğim günden bu yana fikrim hiç değişmedi. Chelsea tercihinin doğruluğu tartışılır belki ama onun kalitesi ise asla.

Mario Gomez'in hikayesi ise bu blogun içerisinde kendisine yer buldu. Bayern'e ilk transfer olduğunda ödenilen miktar üzerinden yapılan tartışmayı hatırlıyorsunuz. Stuttgart'ını o sezon Bremen ile Lincoln'lu ve hatta onun cezasında ilk defa forma giyen Mesut'lu Schalke'nin kıyasıya şampiyonluk yarışı içerisinde olurken Hilbert ve Gomez'li Stuttgart aradan sıyrılıp şampiyon olmuştu. Gomez benim için bu zamanda doğdu, bir daha da ölmez.

Lakin iki farklı santrafor tipinden bahsediyoruz. Mario Gomez, son vuruş üstadıdır. Van Gaal'ın dahi hayran kaldığı bir fizik söz konusu. Her iki ayağıyla her yerden kaleye vurabilen bu adamın eksikliğinde ise Torres'i anlatmaya başlayabiliriz. Tekniği, ceza sahası içerisindeki dolanımları ve daha zor koşullarda golü bulmasıyla Torres..

Değerlendirmenin ya da iki önemli golcünün kıyasının koşullarından bağımsız tek başına bir parça olarak yapılması mümkün değil. Barça'ya forvet arıyorsan Gomez tuhaf kaçar. Bayern Münih'in bugünkü oyun yapısında ise Torres, Alman oyuncu kadar gol atamayabilir.

Futbolcu kalitesi diye bir kavramdan bahsedeceksek Torres açık ara öndedir. Lakin sonuca gitme eylemi bir yana sakatlanmaması, fiziği, her maç aynı istikrarı yakalaması bakımından da Gomez'e daha fazla yatırım yapıp onu tercih edebilmeniz de mümkündür..

Bu ikisi bana göre yine karşı karşıya gelecek. Benim eleştirdiğim Almanya'nın hücumu daha az düşünen yapısının altında iki turnuvadan da eli boş dönmesini sağlayan ezeli rakibi konumuna dönüşen İspanya'ya Löw'ün hazırlığıdır.

Teknik adamların o bütün uğraşları ise bu iki oyuncunun o gün nasıl bir performans göstereceğine bağlıdır. Avrupa Şampiyonu'nu olur da bu iki takım finale kalırsa bu iki usta ayak belirleyecektir..

...

Manuel & Philipp & Bastian& Mesut




Xabi Alonso


Date and place of birth: Nov. 25, 1981, Tolosa. Nicknames: El Señor. Teams: Eibar, Real Sociedad, Liverpool, Real Madrid. Games with the national team: 95. Position: midfielder. Height: 1.83 meters. Weight: 77 kilos. Civil status: married with two children. Professional debut: Dec. 1, 1999.

1. On the stove… I’m a limited chef, an interested kitchen boy and a grateful dinner guest. I like things made with love. When I go up to Donosti, I get together with my group of friends and we prepare pork chops with piquillo peppers or suckling lamb.

2. A sandwich with Nocilla (a chocolate spread) or chorizo (a type of sausage)? I’m from the generation that makes sandwiches with Nocilla and chorizo from Pamplona.

3. A childhood memory associated with food: the macaroni with tomato and hard boiled eggs that my grandmother Mertxe made in her house in Tolosa.

4. Being the son and brother of footballers: in our house, my mother was in charge, so we couldn’t speak so much about football. In Euskadi, women are in charge. And what was important to her was that we study. One time I failed a language exam and I couldn’t play football for a month.

5. Living in England: in Liverpool, I learned how to face problems that I had never even imagined. The people there are accustomed to fighting for what they believe, and this character infects you. I felt very good there.

6. First memory of a World Cup: Italy 1990. Míchel’s hat trick and then Stoijkovic’s goal, the elimination.

7. A secret to living with fame: I don’t let it condition my life. Some years ago, in Mexico, I met an Mayan Indian who had just had a child, and he gave him the name of the player he considered the best in the world: Xabi Alonso! Just like that!

8. An actor and an actress: Robert De Niro, Al Pacino, Susan Sarandon, Audrey Hepburn, Scarlett Johansson…

9. A musician: when I was younger, I loved Nirvana. Now I like Sabina, Calamaro, the Beatles, Neil Young, Tom Waits, Coldplay, Loquillo…

10. Mourinho: demanding and hardworking, he’s on top of everything and is very detail oriented. He’s the boss.

11. Cristiano Ronaldo: he’s super ambitious, he always wants to improve, very professional. He’s the type of player that you want to play with, since he makes you better. As a person, he’s very normal, simple, and he’s always thinking about football.

12. Are you shy? Yes.

13. Fears: none.

14. What you value most in a woman: the personality.

15. Your biggest extravagance: that’s not me. I don’t like to splurge.

16. What do you bring to the concentraciones? My laptop, but I don’t surf the Internet very much. I use it to watch movies.

17. Favorite colors: red, blue and white.

18. Superstitions: none.

19. The beach or the mountains? There’s time for everything.

20. Botellón or copazo? I love champagne.

21. When I retire from football, I want to be… I haven’t planned anything yet.

22. A thought about the Eurocopa: it’s a very difficult challenge. Other teams know us better now and the circumstances and conditions are going to be very different than they were in 2008.

23. Favorite city: London. It’s a city that I’ll always return to.

24. A song: “Otherside” by Red Hot Chili Peppers.

25. A movie: Casablanca. I have to re-watch it once in a while because it’s a masterpiece.

26. The worst hit of my life: the one De Jong gave me in the World Cup final was very painful. My entire back and waist area cracked. I was in pain for four days. Since it happened in the front, there were no marks, but it was the kick that injured me the most in my life. However, on television, it looked worse than it was.

2.Maçlar: Top 11



Badstuber yerine Hummels'i alırdım. gebre Selassie güzel ama "muhteşem yetenek" değil. Walcott kesinlikle hak etti Schweinsteiger ve Gomez ile beraber.. İniesta özellikle İtalya karşıssında çok etkiliydi.. David Silva'nın attığı o gol yeter.. Jordi Alba'nın da kesinlikle geleceği çok parlak.. Ukrayna kalecisi de gerçekten çok iyiydi ama ben Pletikosa'yı da beğendim çok.. mesele şu; Eksik olan kim?

Ribery..

İrina Shayk

15 Haziran 2012

Casillas!



Ben mesela sevmem Ramos'u.. Muazzam yeteneği olan bir oyuncudur, kalitesini asla inkar etmem ama karakter olarak sevmem.. Lakin pek çok Barçalı'dan dahi daha sempatik bulduğum bir adam varsa o da Casillas'tır.

Yeteneğine tüm dünya hayran.. Karakteri de bir o kadar.. Real'de Raul ve Casillas'ı her daim ayrı tutardım Barça semaptisinden dolayı neredeyse takımın tamamına sinir olduğum dönemlerde.. Şimdi Mesut geldi, Nuri geldi.. Hamit geldi.. Barça maçlarından daha fazla Real 90 dakikalarını izledim.. Üstelik Mesut'un ilk yılında neredeyse Real'i bir lig maçını dahi kaçırmadan izlemiştim.

Hepsini geçin, Casillas'ı tepeye koyun.



2008-11 arası 4 kez yılın en iyi kalecisi seçilen İker Casillas'ın ne olacağı daha çoçukluğunda belli değil midir? 18 yaşında Alman kaleci Bodo İlgner'den aldığı eldivenleri bir daha teslim etmedi. Dün gibi hatırlarım ilk çıktığı maçı.. Helal olsun ona da.. İstikrar abidesi ve Buffon'a rağmen bugün belki de Dünyanın en iyi kalecisi.. Neuer muazzam yetenek ve geleceği olsa da kariyer bakımından Casillas ve Buffon'un çok gerisinde.. Bu ikisinin yanına bile yazmak, biraz haksızlık olur ama gelecekte ne olur bilinmez..

Helal olsun size!



En son Bayern tam 5 gol attığında Dortmund taraftarında görmüştüm bu görüntüyü.. Dortmund fark yemesine rağmen takıma destek sonuna kadar.. Çılgınca ama.. Çünkü onlar hele ki o dönem tek bir kuruşu bulamazken beş yediği takımın milyonlarca avrosu vardı, sonuna kadar destek oldu Dortmundlular takımına..

İrlandalılar.. Renk katmak işte budur. 4-0 olmuş, yine de destek verdiler, eğlendiler.. Sahada İspanya saha dışında ise kesinlikle İrlanda fark atıyordu.. Eh, bir Ronaldo'nun üçte ikisine kurulmuş takım ve buraya kadarmış.. Olsun, yine bekleriz..

Sylvie van der Vaart



Almanya'da iken baya bi popülerdi. Ben güzel bulamadım pek Van der Vaart hanım kızımızı.. Lakin Hamburglular Hollandalı oyuncu giderken dahi "Sen git eşin burada kalsın" diye pankart bile açtılar, sevildçok tüm ülkede..Ve sanırım gittiği her yerde de seviliyor..

Buraya neden aldım derseniz Van der Vaart'ın oğlu.. İkisini de gölgede bırakıyor....

Gerzeklikte sınır yok..


Arkadaş burası İsveç Milli takımı..

Efendim bir yerde patlayan, hata yapan kaleciye( Johan Wiland ) ceza olarak arkasını dönüp kıçını açarak arkadaşları tarafından şut menziline girmesi.. Bir kaleci düşünün; arkasını dönüyor, kıçını açıyor, hadi şut çekin cezamı çekeyim diyor. Bunu da milli takım antrenörü filan onaylıyor olsa gerek ki gerzekliğin sınırı yok gerçekten..

İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt araya giriyor, toplum önünde olan insanların bazı sorumlulukları olduğunu hatırlatıyor ve tartışma başlıyor. Erik Hamren ise şimdi tartışılacak konu bu değil, önümüzdeki maç gibisinden bir şeyler zırıldıyor..

Zamanında 2010 Dünya Kupası yarı final öncesi Lahm tam da maç öncesi Ballack tartışmasını başlattığında medyanın bu konuyu alıp işlemesi sonrası "şimdi bunu mu tartışacağız" demesi geldi aklıma.

Be hey "sivri" zekalılar.. Siz böylesine şapşalca davranıp bir de olağan tepkileri engelleme çabasına girmeniz komik kaçıyor. Sen kalecine ceza olarak bunu layık göreceksin, sonra bu mu tartışılacak...

Güzel keklendik..


Maçın 22. dakikasında yayıncı kuruluş(her kimse artık) Löw'ün bu görüntülerini yayımladı. Hepimiz maç sırasında Löw'ün ne kadar kuul, esprili biri olduğunu gördük ama kazın ayağı öyle değil. Meğerse bu maçtan önce yaşanmış, zeki insanlar bunu sanki maç sırasında oluyormuş gibi yansıtarak hepimizi keklemiş..

14 Haziran 2012

Hummels 2!



Güzel yapmışlar zira ilk baktığımda benim de aklıma böyle bir kare gelmişti..

Çocuklar!!



Bence bu fotoğrafa bakan hangi iki hollandalı oyuncunun çocukları olduğunu hemen bulur.!

Robben Yalnızlığı!



Manchester'a havada gelen topa voleyi ceza sahasının dışından çakıp takımı finale doğru koşturduğunda Robben övgüsü yazmak kolay.. Yoldan çevirsem ilkokul üç çocuğu dahi bugün "Robben çok bencil, hep kendine oynuyor, takım oyunundan uzak" dediği bir ortamda Robben'e saydırmak da ayrı bir keyif. Yanlış-doğru demiyorum ama zaten milyon kişi ağzına sakız yapmış, tekrarın gereği yok.

Gördüğünüz üzere bugün Robben'i benin dışımda seven bir insan daha varsa o da eşidir.
Afellay, iki maçtır olumlu tek eylemi yoktur ama Robben'e sövmek daha güzel, daha keyifli sanki.
Bayern'lilier sevmiyor, Hollandalılar keza aynı şekilde..

Afellay ne yapmış? Van Persie bir attı ama hepsi de o.. kaçırdıkları zaten maçın kırılma anı. Lakin Robben'dir her şeyin sorumlusu ki takım içerisinde de en azından Sneijder'in sevmediği çok açık..

Seveni yok, darbe üzerine darbe yiyor.

Ama dün ne yapmış mesela bir bakalım.

Bak Dakika 10.. Kenarda yalnızları oynayan Robben artık içeriye doğru kıvrılıyor.. Aldığı topu muzzam bir şekilde Van Persie'nin önüne yuvarlıyor. Direkt şut çekmeyip biraz topu sürse gol ile burun buruna gelecek oyunu. Yüzde yüze yakın bir gol şansı var, atamıyor. Öncesinde Van Bommel'in pasında atamadığı gibi.. Maçın başında her şeyi tersine çevirebilecek durumda ama olmuyor. Huntelaar'sız başlayacağını da düşünmemiştim.

Almanya çok daha basit bir pozisyonda golü buluyor. Fark da bu işte.. Almanya da en az Hollanda kadar hücumda sorunlu ama savunma açısından rakibine fark atıyor..

57'de yine Van Persie'yi görüyor Robben ama..

70'de Almanya'nın sol kenarını felç ediyor, muazam bir şekilde Sneijder'e veriyor.. Bomboş pozisyonda top yuvarlanarak önüne geliyor ama Sneijder o golü atamıyor. Suçlu yine Robben..
Bencilliği, savunma zaafiyeti var mı? Var. Lakin Afellay'dan ve hatta pek çoğundan çok daha yaratıcı aksiyonları yaratmadı mı? Golle oyuncuları maçın başında, ortasında burun buruna getirmedi mi? Getirdi.

Robben'in muazzam oynadığını kesinlikle savunmuyorum. Lakin takım içerisinde izole edilmiş bu adamın en azından diğer oyunculardan hücumda "daha faydalı" olduğunun altını çiziyorum..
Eğer bu sezon futbolu bırakmazsa ya da sahada kafayı yemezse, sağlam sinirleri varmış diyeceğim.

Belki yardımcı olması bakımından bugün herkesin övmeye çalıştığı ve fakat Avusturya karşısında bomboş kaleye kaçırdıktan sonra pek çoğunun hedefi olan Mario Gomez'i burada savunmuş, onlarcası da "o da golcü mü be" derken bugünkü gibi kalitesinden dem vurmuşuzdur. Senin de sıran yine gelir Robben, dert etme.. Zira mesele iyi ya da kötü futbolcu olma'dır..

Yorumsuz


Assaidi golü!


Transfer olur mu son anda bir aksilik çıkar mı bilinmez ama bu gol iyiymiş..

13 Haziran 2012

Budur keyif..



lan lan lan.. Bu nasıl keyif böyle?

Özlemiştik..



Sensiz de bu blog var olur ama seninle bir başka oluyor!

Euro 2012: Almanya-Hollanda



Bence kadro seçimleri olduka ilginç olacak. Ve bu seçimlerin nedenlerine indiğimizde oyunun da içeriğini belirleyebiliriz. Almanya'da başlayalım..

Klose mi Gomez mi?

Ben Klose derdim ama Löw'ün Gomez ile başlayacağını düşünüyorum. Bunun da nedenlerini birden fazla kez açıkladım. Klose'nin artıları fazla ve özellikle sağ kenara kayarak Mesut ve Müller ile çok iyi uyum sağlıyor, üçgenler kuruyor ve toplamda sol tarafta Podolski tehditini de büyütüyor. Nerden bakarsak bakalım Klose çok daha mantıklı bir seçim olacak ve fakat burada Gomez ile başlayan Löw'ü de anlamak gerekir.

Huntelaar mı Van Persie mi?

Bence Huntelaar kesin. Daha çok sorun ikisi birden olabilir mi? Olursa nasıl olur? garip gelecek ama Jetro Willems'e biraz güven bu sorunu halleder. Willems o kenarın tamamını kullanabilir.Arkada Sneijderi genç Willems'e yakın bir şekilde konumlanır,forvet arkası Van Persie ve sağda da Robben. Böyle Robben de bencil oynundan bakarsın vazgeçer kenarında birden fazla oynama noktası olursa! Willems'in önünü Boateng'in hücum gücünün yetersizliği nedeniyle boşaltmak çok da sorun olmayacak. Defansif orta sahalardan birisi de bu kenara yardım ederse mümkün..

Diğer seçenek Robben solda Van Persie sağda ve forvet arkası Sneijder.. Huntelaar daha iyi beslenir bu şekilde.. Üçüncü bir ihtimal ise Huntelaar merkez forvet solda Robben/Afellay sağda Kuyt.. Van Persie yedek.. Sonuç itibari ile burada Huntelaar ile başlayacağını varsayıyorum ama emin miyim? Değilim.

De Jong-van Bommel ikilisi bozulur mu?

Danimarka maçında gereğinden fazla sert ve defansif olan bu ikili maalasef bu maç için bozulmaması gereken en önemli seçimlerden birisi olacak. Bir ihtimal Kevin Strootman dahil edilebilir, en azından biraz daha hücumcu olabilir. Ama işte Almanya orta ikilisine baskın gelecekse De Jong ve Van Bommel daha doğru seçim olur.

Podolski yerine Schürrle?

Löw muhtemelen Portekiz kadrosunu bozmayacaktır ama maçın ilerleyen zamanlarında yapacağı ilk değişiklik Podolski-Schürrle olacaktır. Bire bir'de etkili olan ve dinamizminin yanı sıra isabetli şutlarıyla gole yakın olan Schürrle özellikle Hollanda kenarını zorlayabilir.

Hollanda'da farklı 11..

Hollanda'da ise ilk maça oranla kadro farklılaşacak. Her şeyden önce benim çok beğendiğim Joris Mathijsen'in oynayacağı söyleniyor ki bu defansı toparlamaya yetecek. Beklerde sürpriz olmaz iken orta ikilide Strootman ve hatta abartırsa Van der Vaart seçimi dahi mümkün. Ön dörtlüde ise yeri garanti olan tek isim Wesley Sneijder.. Geride kalanların herhangi birisi yerini bir başkasına bırakabilir. Çok çeşitli varyasyonlar da mümkün yukarıda belirtildiği üzere.

Strateji?

Almanya basmayacak bu kesin. Daha çok geride oyun merkezini kurup üzerine gelmek zorunda olan Hollanda'yı kontralarla vurmaya çalışacak.. Hollanda ise hücum gücünü sonuna kadar kullanacak ve ben buradan Hollanda'nın ilk golü atacağını düşünüyorum. Aslında bana göre Hollanda kazanmaya yakın olan taraf ama Almanya'nın özellikle geniş alanda etkisi, kenarlardaki çalışkanlığı kesin bir yargıya varmamızı zorluyor. Hollanda'nın çlıkaracağı ilk 11'in yanı sıra bu karşılaşma içerisinde belirkeyeceği stratejiyi gördükten sonra bir tahminde bulunmak daha doğru olur.

Kaleyi tutmayan 20 şut..

Van Marwick'in hatası budur. Eğer bir takım bir maç içerisinde 20 tane şutu kaleye gönderemiyorsa belirli bir hücum gücünden bahsedebildiğimiz ölçüde o takımın ön oyuncularının uyumsuzluğundan da bahsetmek zorundayız rakibin defansı doğru bir şekilde yaptığı kadar.. Afellay, her ne kadar Kuzey İrlanda maçında iyi oynamış olsa da uyumu bozmamalıydı. Robben konusunda fazlasıyla işledik bu konuyu. Kenarda topu aldığında lütfen izleyin, seçeneği kaç tane ve ne yapabilir? Huntelaar ise en azından bu karambolde ortaya çıkacak olan basit çözümdür. Hiçbir şey yapamıyorsan içeriye doğru ona gönder.. Üstelik Van Persie ve diğer kenarlar da ribaund toplarından gol çıkarabilir..

De Jong-Mesut..

Portekiz'de Veloso neredeyse adam adama markaj uygulamak istedi Mesut'a.. Lakin Mesut'un hareketli oyunu, sürekli kenarlarda dans edip yerinde durmaması Veloso'nun işini zorlaştırsa da önemli bölgelerde ona top aldırmayarak kısmen Bento da bu strateji ile istediğini aldı diyebiliriz. Bir bir adam markajı olmasa da De Jong ile belirli bölgelerde Mesut'a adam marjajı uygulayacağını düşünüyorum Van Marwick'in.. Oyuncu ismi değişse de Almanya'yı durdurmanın artık kaçınılmaz yolu böylesine tehlikeli bir zekaya sahip oyuncuyu devre dışı bırakmaktan geçiyor..

Hollanda, Almanya'dan daha fazla umut veriyor!

Bizim ülkemize göre marjinal bir söylem ama düşündüğüm budur. Bana göre bugün Hollanda kazanmaya daha yakın. Lakin Almanya'nın hücum konusunda çektiği sıkıntılar olsa da savuması muazzam. Löw'ün tercihlerini bu turnuvada çok fazla beğenmedim ama bir konuda anlaştık; Mats Hummels.. Avrupa'nın en iyi stoperidir. Ayağı düzgün, atik, hızlı, pozisyon bilgisi üst düzey ve yerden olduğu kadar havadan da iyi ve hatta hücumda dahi kafası oldukça iş yapar bir adam.. Nuri ile birlikteliğinden iyi sonuçlar da verdi. Hülasa bu adam ve Badstuber ikilisi çok güzel bir ikili. Keza Boateng hücumda sıkıntı yaratsa da stoper özellikleriyle donandığı için savunmada artı bir üç.. Lahm'ı anlatmıyorum bile. Kazanırsa bu dörtlünün muazzam formu + Mesut farkıyla bu gerçekleşesecek.. Lakin Hollanda kalesinde gol görmeden o istediği golü bulursa her şey değişir.. Hollanda da savunma hele ki Mathijsen'siz çok kötü iken hücum inanılmaz.. Almanya'da ise en azından şimdilik tersi..

Almanya'nın büyük gücü ise yedekleridir. Schürrle, Reus ve henüz hazır değil belki ama Götze.. Klose.. Bu yüzden ben bu gece farkı oyuna sonradan giren oyuncuların yapacağını düşünüyorum. Ki eğer Almanya öne geçerse fantastik bir deneme olarak Müller'i değil de Gomez'i çıkarıp Reus'u koyar forvete ve şunu da ekleyeyim; işte bu geleceğin Almanya'sı. Gomez kendi tipinin de son örneğidir..

Scholl'un Gomez Eleştirisi



Arkadaş o kafa golü her şeyi değiştirir mi?

Mehmet Scholl bana göre doğru bir şekilde Gomez'i eleştirdi, neredeyse linç edilecek Gomez'in golü sonrası.. Ki bu adamın yorumları genelde beğenilir. Zeki, esprili ve keyifli olduğu kadar da cesur yorumlardır..Linç ediliyor desek yeridir.

Oysa oldukça doğru noktalara parmak bastı. Üstelik çok da yaralıyıcı değildi. Gomez daha önceden daha çok koşar, daha çok defansa yardım edip daha fazla arkadaşlarına yardım ederdi dedi ki haksız da değil.

Üstelik Gomez tam çıkarken golünü attı. Lakin Gomez'li Almanya önde kısırlaşıyor aynı zamanda ceza sahası içerisinde daha kolay gole ulaşabildiği gibi.. Avantajı olduğu kadar dezavantajı var.

Sonuca gelirsek; Klose ile Almanya kombinasyon futboluna daha yakın duruyor. Sağ kenardan Lahm'ı çekince Müller-Mesut-Lahm üçgeni bozuldu. Klose yerine Gomez girince keza aynı şekilde öndeki verkaçlar, üçgenler yara aldı.. Lahm etkilidir ama Podolski ile çok uyumlu değil. İkili varyasyonlar kapanan takımlara karşı yetmiyor.. Oraya Klose gelemiyor, Gomez bekleyen modunda ve toplamda Almanya Hummels ile Badstuber'in muazzam uyumu ile kazandı ama oyunu yara aldı..

Löw yine Gomez'le başlayacaktır ama Hollanda bugün eğer ilk golü rakibinden önce atmayı başarırsa sonuca gider.. Ama olur da Almanya, rakip yüklenirken -en tehlikeli olduğu zaman dilimidir bu- golü bulursa Hollanda'nın işi zor.

Futbol bu.. Bir korner, bir frikik tüm verileri, ön görüleri alt üst eder. Hele ki ilk golü atanın sıklıkla büyük avantaj yakaladığı bu maçlarda her şey olası. Hollanda'nın çıkaracağı kadroyu görünce daha doğru tahminler yapılacaktır belki ama Scholl bu ülkenin en zeki yorumcularındandır Oliver Kahn ile beraber..

Bu blogda özellikle bizim ülkemizde pek sevilmeyen Mario Gomez'i her seferinde övmüş, eleştirlierden korumuş ve beğenen bir futbolsever olarak yine de Klose ile başlardım. Lakin Gomez'e de yazık ediliyor bir başka açıdan.. Löw de denge kuruyor.. Şimdilik başarılı olsa da risk alıyor.. Bekleyip göreceğiz..

Sıra onda..

"Bu benim İtalyam"




dedi Prandelli.. üstelik "gurur" duyarak değil sadece bir gerçeğin altını çizmek istercesine..

Taktik dehası olarak üzerinde çok durduk Euro 2012 öncesi.. Hep dedik; O Fiorentina, Van Gaal'in final oynayıp hem ligi hem kupayı da kazanan Bayern'e kök söktüren tek takımdı. Rekor kırdığı Fiorentina sezonunda puanlarının silinmesi de yine bahtsızlığına bir örnek.. Ki eşinin kanser olması, vefat etmesi gibi gerçek acılarla bezenmiş çok başka bir hayatı olduğunu da belirtmiştik..

İspanya'ya karşı ilk defa 3-5-2 oynattı takımı.

Üçlü defansın belki de en önemli zaafiyeti kenarların çizgiye indiğinde yaşatacağı sıkıntı. Lakin İspanya'daki iki kenar oyuncu da çizgiye değil de içeri doğru giren İniesta ve Silva olunca bu taktik en azından maç öncesi oldukça mantıklıydı. Hırvatistan karşısına üçlü defansla çıkacağını düşünmüyorum mesela.. Prandelli burada merkezi kalabalık tutan İspanya'ya karşı özel olarak hazırlanmıştı. Top rakipteyken beşli defans ve önde topun olduğu bölgeye doğru kayan üçlü orta saha ve presten muaf tutulup gerideki pas seçeneklerini kapatması gereken ilerideki ikili.. Topa sahip olduğunda 4-3-1-2'ye dönüyordu yine..

Bu taktik tuttu. Üstelik sağlam bir savunma yaparken takım hücuma her an hazır ve nazırdı. Çok iyi kontralar geliştirdi ama Balotelli'nin disiplinsizliği sıkıntı yarattı.

Lakin Del Bosque'nin de Navas hamlesi kayda değer bir teknik direktör hamlesi olarak hafızaya kazındı. Keza Di Natale..

Çok uzun analizi hak eden muazzam bir maçtı, her açıdan.. Şu ana kadar en keyif aldığım karşılaşma buydu ve bunun nedeni İspanya değil Prandelli'nin yeni İtalya'sıydı..

Bu O'nun İtalya'sı.. Çok güzel, çok keyifli..



..değinmeden geçemedim. Burada Buffon'un sezgisi ve kaleci olarak değil de bir defans oyuncusu olarak kendisinin geçilmesine "sezgisine "güvenerek atacağı çalımın nasıl olacağını önceden kestirip topu alması muazzamdı.. Zaten N'Kono olmasaydı o belki de futbolcu olacaktı..

12 Haziran 2012

Kuba'nın Golü


..önce muazzam bir gol attı..


..akabinde ise verdiği sözü tuttu ve 16 yıl önce gözlerinin önünde babası tarafından bıçaklanarak öldürülen annesine golü adadı..

Mourinho "O" nu istiyor.



O dediğin benim en beğendiğim üç beş futbolcuan birisi: Phlipp Lahm.. İki Madrid maçında da muhteşem oynayan Lahm Mourinho'nun rüyasını süslüyor. Ama Portekizli hoca da çok iyi biliyor ki Bayern'den oyuncu almak çok zor.. 40'dan aşağo fiyatınız varsa konuşmaya gelmeyin demiş sözde.. Daha da yukarı çıksa dahi verilmeyebilir..

Real'in şu an için tek büyük sorunu sağ bekinin olmaması. Lahm'ı alırsa bu sorun biter.. Ama işte o parayı Real kasadan çıkarır mı? 100 milyona yaklaşıldığı vakit dahi Ribery'i bırakmayan Bayern kaptanını bırakır mı?

Lahm ikna edilir gibi geldi bana.. demeçlerinden anladığım bu.

"Umarım takımda eşcinsel yoktur"



..demiş Cassano.. Eşcinsel bir futbolcunun olup olmadığını bilmiyoruz ama bir tane gerzek o takımın içerisinde kesin var demiş bir başkası...

İbrahim Altınsay'ın İstifası


İsmet Berkan'ın röportajını okuyordum. Zorla İbrahim Altınsay'ı yönetime almışlar ama ondan tam gün mesai istiyorlar, bu yüzden de bir miktar para vermeyi de teklif ediyorlar. Altınsay da ben Beşiktaş'tan para almam diyerek buna karşı duruyor diye devam ediyordu söyleşi.

Böylesine samimi bir Beşiktaşlı ve futboldan anlayan bu adam istifa etti. Eğer duyduklarımız doğruysa İbrahim Altınsay, Van Gaal demiş diğerleri Erikson

Sıklıkla derim; Bir takımın başında olsam takımın başına getireceğim ilk isim Louis Van Gaal olurdu. Hele ki Beşiktaş'ın bugün belki de en çok ihtiyacı olan isim Van Gaal olurdu.

Aylığı pahalıdır. Bu kesin.. Lakin Van Gaal sıklıkla şöyle der: Benim kadar kulube para kazandıran başka bir teknik direktör yoktur.. Hatta Arena'yı Ajax'a ben yaptırdım gibi geyikleri de vardır. En son Bayern Münih'te kavga ediyordu transfer yaptırmamak için..

Van Gaal yıldız yaratır. Thomas Müller, Badstuber.. Hatta İniesta. Bakın İniesta genç takımdan gelip Brugge'a karşı Barça formasıyla Şampiyonlar Ligi oynamıştır. Amatördeki Thomas Müller, Şampiyonlar Ligi finali ve Dünya Kupası görmüştür, Van Gaal nedeniyle.. Dönüştürür; Bastian Schweinsteiger..

Alkmaar'ı dört yıl içerisinde inişli çıkışlı grafiği ile tarihindeki ikinci şampiyonluğu kazandırdı Bayern'e gelmeden önce. Ajax'ta kazandığı Şampiyonlar Ligi'ni Bayern'de kazanamadı ama ligi ve kupayı o sezon kaldırdı. Üç final, iki kupa..

Demek istediğim şudur; Van Gaal, gençleri dünya yıldızı yapar, transfer yapmadan eğitimci kimliğiyle takım inşa edip Şampiyonlar Ligi oynar, bazen kazanır bazen finalde kaybeder ama mucizeyi başarmak onun işidir. Sadece bu adama para verip gençlerle devam etmek hocanın da işine gelirdi.. Van Gaal ile çalışmış olan kulupler her zaman kar yapmıştır. Barça'da Bayern'de Alkmaar'da.. Ona verilen ücreti misli misli geri ödemiş bir adam, kazandırdığı itibar da inanılmaz.

Bugün hem Almanya hem de Bayern Münih onun kurduğu sistemin devamı şeklinde oynuyor. Bunu Löw de kabul eder Heynckes de.. Ufak tefek ayrıntılar söz konusu sadece..

Bunlar önemsiz.. Sven-Göran Eriksson'u getirmek değil mesele.. neden böyle bir teknik adamı takımın başına getiriyoruz sorusunun cevabını veremeyecek olan insanlar karar verici konumda. Bunun değişmesi çok zor.. Altınsay en azından denedi, ben onun yerinde olsam sanırım denemezdim bile.. Orada mümkün değil barınmak.. Fatih Terim dahi onca kariyeri, başarısına rağmen "sportif direktör" olarak zorlanıyor pek çok konuda.. Diğerlerinin yaşaması çok zor..

10 Haziran 2012

Hollanda-Danimarka 0-1



Danimarka turnuvanın ilk sürprizini gerçekleştirdi. Hollanda'yı devirdi. Portakallar ise yakaladığı pek çok pozisyonu değerlendiremeyip yenilgiyi davet ettiler. Sizce sorun neydi bu takımda? Mathijsen olsa o çalım yenmez miydi yoksa girmeyen toplar mı yoksa Huntelaar mı yoksa Robben'in bencillliği mi?

Robben'den başlayayım.

Yalnız bırakıldı ve burada bana göre stratejik bir hata söz konusu. Bu gibi oyuncular beklere bağlı performans sergiliyor. Sıklıkla tek başına önünde bulunan üç-dört oyuncuya karşı aklını kullanıp pozisyon yaratmasını başardı ki çok çok tehlikeli oldu bu içeriye akıttığı paslar.. Hollanda adına güzel işler yapan oyuncular arasında yer alan Sneijder daha çok solda kaldı, Robben arkasından bek desteğini alamadı ve doksan dakika boyunca yanlnızları oynadı. son çeyrekte saçmalamaya başlasa da Hollanda'nın eli yüzü düzgün akınlarını gerçekleştirmesi bakımından iyi oynayan oyuncuları arasında yer aldığını düşünüyorum. üstelik "bencil" Robben biraz paylaşımcı olmayıp o topu kendisi kullansa belki sonuç başka olacaktı..

Van Persie kötüydü. Huntelaar mı Van Persie'yi mi yoksa ikisini birden mi oynamalı?

Ben olsam; Danimarka maçında ikisini birden, Almanya karşısında Van Persie ve muhtemelen yine kapanacak olan Portekiz'e karşı da merkez forvet Huntelaar ile çıkardım. Birisi Premier Lig'i sallamışsa diğeri de Bundesligayı salladı. Onu da geçtim, 12 golle elemelerin gol kralı olan bir adamdan bahsediyoruz her ne kadar San Marino etkisini de göz ardı etmesek de.. Ki Hollanda'nı attığı 37 golün 16'sı San Marino'ya. Bu zayıf takımı çıkarın, 8 maça 22 gol ki muazzam bir hücum gücü değil.

Van Persie'nin oyunda kalması için o gezgin anlayışının milli takımda bir karşılığı olması gerekir. Lakin Almanya'nın Klose'si gibi çizgiye yaklaştığında Robben'in akıl dolu paslarını karşılaşması dışında bir uyum söz konusu değildi. Kulüp takımı ile milli takımı ayıran hocalar her daim kazanmıştır. Rehhagel 2004'de Yunanistan gol kralına forma vermedi, ligde forma giyemeyen kalecisi de ilk 11'deydi. Ligde coşan Gomez'e rağmen geçmiş yıllarda Löw forvette Klose'yi kullandı gibi örnekleri çoktur bunun.. Huntelaar ile Sneijder'in uyumu daha iyidir. Keza hazırlık maçında coşan Afellay elemelerde oynanılan 10 karşılaşmanın 9'unda forma giyen Kuyt'dan vazgeçilmesi de olağan değildi. Bu açıdan bakarsak Kuyt her zamanki yerinde oynasa; Robben solda kalsa Huntelaar da merkez forvet oynasa sorun çözülür. Robben sol ayağıyla içeri gitmez, Huntelaar'ı besler, Sneijder ile çok daha güçlü bir kenar oluşturur ve arkada Kuyt ikinci forvet olarak da iş yapardı. Afellay ve Van Persie de sonradan oyuna girerek..

De Jong ve Van Bommel ikilisi..

Burada Van der Vaart seçeneği zayıf rakipler karşısında denenebilir. 2010'da bunu yapmıştı. özellikle kapanan takımlara karşı orta sahada bağlantıyı kurup tempoyu arttırması bakımından Van der Vaart iyi bir seçim olurdu. Biraz daha güçlü rakipler karşısında ise daha hücumcu özellileriyle Kevin Strootman da tercih edilebilirdi. De Jong ve Van Bommel daha çok Almanya gibi güçlü takımlara karşı mantıklı bir seçim gibi duruyordu...

Almanya karşısında Hollanda

Afellay'dan vazgeçmesi gerekir. Maalesef tam da buradas Van Persie'ye ihtiyaç var. Kuyt mutlaka bu güçlü takım karşısında ilk 11 çıkmalıdır. Robben ya da Van der Vaart solda oynayabilir. Yine burada De Jong ve Van Bommel şart.. Erik Pieters'in sakatlığı en önemli sorunu zira Jetro Willems yetenekli olsa da savunma disiplininden yoksundu. Almanya sağı Lahm olmasa da Müller-Mesut-Khedira ile zorlayacaktır..

Sonuç: Hollanda her takımı yenebilir ve sanırım bu savunma-hücum hattının dengesizliği sonucu her takıma da yenilebilir. Almanya maçı onlar için final karşılaşması olacak ama yenmek zorunda olması baskıyı oluşturacak ki Almanya en tehlikeli olduğu zaman kalesinde baskıyı yediği zamandır.. O istediği geniş alanı Hollanda ezeli rakibine verirse sonuç felaket olabilir Portakallar için.. Danimarka ise başka bir yazının konusu olsun şimdilik..

Almanya-Portekiz 1-0



Skorlar oyunu değerlendirme konusunda ne kadar önemli değil mi? Misal o çarpıp Gomez'e giden Khedira ortası değil de Boateng'in son anda yetişip Ronaldo'nun önünden aldığı top ya da Pepe'nin direkten çizgiye inen ya da son anda Neuer'in çıkardığı o şut içeri girmiş olsa her şey başka olacaktı. Futbolun önüne bir şey geçemiyor, doğru oynayan Portekiz'in kazanmasını bile istedim. Hak etmişti o golü..

Şunu söyleyeyim: Bento olabilecek en iyi şekilde takımı sahaya sürüp çok doğru bir strateji ile maçı oynadı. Tek sorun bu gibi savunma takımlarının yakaladığı bir ya da iki pozisyonu mutlaka gole çevirme zorunluluğunu gerçekleştirememiş olmasıdır. Löw'ün hep ama hep beklediğim Hummels hamlesi de Bento'yu galibiyetten etti desek yeridir.

Portekiz akıllı davrandı, geride konumlandı. Bu hem Almanya'nın çok güçlü olduğu geniş alanı yok etti ve aynı zamanda Ronaldo ve Nani'nin yanı sıra top tutma sıkıntısı çeken orta sahasından kaynaklı bütün savunma problemlerini de ortadan kaldırmış oldu. Üstelik Löw'ün yapması gereken ön alanda stoperlere baskıyı da Portekiz yaptı. Tek şansızlığı Almanya'nın iki stoperinin de ayağının çok ama çok düzgün olmasıdır. Buna rağmen tehlike yaratmayı başardı bu baskı.

Almanya'nın eskiye nazaran daha etkisiz olduğu çok açık. Bunun bana göre en önemli nedeni Lahm'ın sağda değilde solda oynuyor olmasıdır. Lahm'ın bindirmeleri ve kenarda üçgenlere katılımı, Müller-Mesut ile olan uyumu muazzamdı. Boateng ise orijini stoper olan adam burada bunu başarması mümkün değildi. Solda ise Podolski "tek tabanca" takılıp daha çok forvete kayan yapısyla kombinasyona uzak bir oyun sergiliyor. Mesut da gelse o üçlüden uyum çok zordu. Löw belki Ronaldo tehlikesine karşı bu maçı bu şekilde bitirdi ama gelecek maçlarda Schmelzer seçeneğini bir daha düşünmesi gerekir. Eğer Hollanda karşısında puan çıkarırlarsa ben Danimarka maçında bir deneme daha yapabileğini düşünüyorum.

Bir başka ayrıntı ise Klose'nin olmaması. Ömer Üründül golden sonra coşup santrafor değişikliğinin anlamsızlığına değiniyordu. Ne diyebiliriz ki? Klose ile Gomez arasında nitelik olarak değil ama oyun farkı mevcut. Klose, rakibi Gomez gibi bekleyen değil kenarlara giden bir oyuncu. Her iki kenarın bek ve açığıyla ilişkide bulunup kombinasyon futbolunun ortaya çıkmasını sağlayan unsurlardandır. Gomez böyle bekler, geldi mi affetmez ve fakat bugünkü Almanya'ya bakarsak Klose sonrası aslında forvet adayı Marco Reus'tur. Gomez kendi döneminin son forvetidir. Almanya'nın geçmişinde de artık bu tarz forvetler yetişmiyor. Bu maçın ilk 11'inde Gomez ve Klose'nin olması oyun açısından ciddi farklılıkları size sunuyor. Umuyorum ki gruptan çıkmayı garantilediği bir maç içerisinde Reus forvet olarak denenecektir.

Schweinsteiger'in form durumunun yeterli olmaması da tempoyu düşüren etkenlerden birisiydi. Schweinsteiger'e kızamıyorsunuz çünkü son ana kadar sakatlığının geçip geçmediği belirsizdi. İkinci devrenin çok büyük bir kısmında oynamadı. Yeni yeni formuna kavuşuyor. Onun alternatifsizliği de bir başka sorun.

Hummels'i gördünüz mü? 70 metrelik pasları vardı. En az bir defansif orta saha kadar ayağına hakim stoper, hızlı, atik ve bence Avrupa'nın en iyi stoperlerinden birisidir. Kusuru yoktur sadece daha iyi olabileceği özellikleri mevcut.. Maçın bence Mesut ile beraber en iyilerinden birisiydi. Keza Badstuber.. Khedira'nın o top kaybı ve hatası golü getiriyordu ki maçın en azından savunmada bir başka iyi ismi Boateng engelledi.

Neuer-Badstuber-Hummels-Boateng-Mesut Almanya adına maçın öne çıkan isimleriydi.. Portekiz o golü atamadığı sürece isminden söz ettiremiyor maalasef. Hollanda karşısında da aynı taktiği uygulayacaklardır ve bence orada başarı şansı bir hayli fazla. Danimarka'yı da kendi oyuncularını oynayıp yenmek isteyeceklerdir ve bence burada da başarısızlık ihtimali yine fazla. Bekleyip göreceğiz..

Kabaca; Lahm'ın sağda olması, Klose'sizlik, Schweinsteiger'in fit olmaması, Portekiz'in çok akıllı taktiği bu sonucu doğurdu. Her şeye rağmen Almanya kazanarak bir sonraki ezeli rekabette psikolojik üstünlüğü de eline almış oldu..