23 Ocak 2010
Bundesliga Premiere Lig'den Neden Daha Iyi ?
Simdi biz dile getirmis olsak bu pek anlamli olmaz. Elbette benim en cok keyif aldigim Avrupa Ligi Bundesligadir. Türkiye Süper Liginden cok daha fazla keyifli gelir bana. Nedenini de günlerdir yaziyoruz. Biz Türkiye Süper Ligine bakamiyoruz. 4 büyükler harici kluplerin ne yaptigini bilemiyoruz.. Kirk yilin basi dört buyuklerle oynamadigi vakit kim nedir, nasil oynuyor iyi mi kötü mü bilemiyoruz. Dolayisla ligin size verdigi keyiften ziyade tuttugunuz 4 büyüklerin maclarinin güzelligi ki Galatasarayi ben hicbir sekilde kiyasa sokmuyorum, futbolun disinda bir duygu bu.. Baglilik, taraftarlik ama saf futboldan ayriliyor aslinda.. Lig olarak baktiginz vakit dogrudur o parayi etmez.. parayi ettiren kisim da Galatasaray ya da Fenerbahce-Besiktas bagliliginin dogurdugu takip etme istegi..
Ve fakat burada kiyas ingiltere Premiere Ligi ile Bundesliga arasinda yapilmis. Ben degil almanlar da degil ingilizler bunu yapmis arkadasim. ingiliz fourfourtwo'su Bundesliganin kiskanilacak 11 özelligi olarak listelemisler, teker teker olmasa da söyle bir bakmakta fayda var.
Ilk olarak statlarin doluluk oranindan bahsetmisler.. Cok dogru bir nokta zira bu memleketin statlarinin yüzde 92'si doludur. Bu rakam haftalara vurdugunuzda yer yer yüzde 99'a cikiyor. Misal Bayern Münih yüzde yüz ile oynar sezon boyunca.. Bu yüzden en cok seyircisi olan Avrupanin 20 klubu listelendiginde 9 tane Bundesliga takimi ortaya cikiyor.. Yakin zamanda yenilecek statlarla beraber listenin tamamina hakim olup ikinci Bundesligadan da takim sokacaktir su listeye.. Büyük takimlar degil Köln, Kaiserslautern, Frankfurt gibi klupler dahi 45 000 ve üzeri seyirciyle maclarini oynuyorlar..
Kiskanilacak özelliklerden digeri de seyirci dolulugunun bir baska nedeni olan bilet fiyatlarinin uygunlugudur. Almanyada ortalama bilet 22 euro'dur. Misal ingilterede 43 Ispanyada 40 euro. Neredeyse iki kati.. O bos tribünler para getirmiyor arkadasim nedir bu pahalilik ? Türkiye Ligine hic girmiyorum.. Su konuyla ilintili Bayern basin sözcüsü Markus Hörwick'in su sözleri oldukca anlamli olsa gerek:
" Bu uygulamalar bizim kendimizi ahlaki acidan dogru sekilde davrandigimizi hissettiriyor. Bu sekilde zengin ya da fakir, yasli ya da genc Bayern'i izleme sansina sahiptir."
Bir özellligi ya da Premiere Lig'den farki olarak futbolcularin taraftarlarla kurduklari yakin iliski bicimini dile getirmisler. Resimde Podolski oldugu gibi mac sonralari ve hatta öncesinde sorunsuz bir sekilde taraftara yaklasilabilme acisindan Bundesliganin Premiere Lig'den daha iyi oldugunu belirtilmis. Lakin ben cok da bir fark gördügümü söyleyemem..
Bu oldukca önemli ve güzeldir. belki de diger ligler ile arasindaki fark buradan gelir en cok.. Sizin taraftar oldugunuz klup dogru seyler yapabilirse sampiyon dahi olabilir, neden olmasin ? Bundesliga son yillarin en heyecan verici yarislarina sahne oluyor ve bu heyecan Premiere Ligden artisi olarak dile getirilmis. Son 12 yilda 6 farkli sampiyon cikardi icerisinden.. Yeri geldi ikinci ligden cikan takim o sene sampiyon oldu.. Misal Premiere Ligin ayni dönem icerisinde sadece 3 farkli takim sampiyon olur iken bu rakam Ispanyada 4 Italyada 5. Heyecan konusu ise yarismanin son haftalara kadar son sürat devam etmesi. Bundesligada son 46 yil icerisinde 23 kez sampiyon son hafta maclarindan sonra belirlenmistir. Bu özellikle Premiere Lig'de bilmem kac hafta öncesi sampiyonun belirlenmesi göz önüne alindiginda heyecan faktörü de ciddi bir arti olarak öne sürülüyor ingilizler tarafindan... Sonuc itibari ile sportfive'in arastirmasina göre ingilterede 2,85 milyon insan Bundesligayi takip ediyor ve yaklasik 360 bin Bayern Münih sempatizani adada nefes aliyor..
Bir diger önemli fark ise canli mac yayinlari.. Ben iste bu farkin temelde diger farklarin olusmasinda cok ciddi bir payi oldugunu düsünürüm hep. Kimseye, hicbir mantiga dayandirmiyorum bizzat kendimden biliyorum. Evde durduk yere 1860 Munih maclarini seyrede seyrede nasil Arena'ya kostugumuzu.. Bu cok önemlidir. Efendim Bundesliga senede hd kalitesinde 612 maci canli canli izleyicelere sunar iken bu rakam ingilterede 138'dir. Bu cok seyi aciklar vaziyettedir aslinda. Üzerinde sürekli duruyorum, varolan ilgi belirli bir spor politikasi olusturulmasi nedeniyle olusmustur. Sifreli kanaldan maci canli izleyemen tüm alman halki maclarin bitiminden yaklasik bir saat sonra devlet televizyonunda her bir macin en az on dakika olan özet görüntülerini seyretmek icin ekran basina gectikleri vakit tam bu esnada bölgesel ve ücüncü lig özet görüntülerini seyretmek durumunda kaliyor.. Siz diyor bu birinci lig maclarini izlemek istiyorsaniz önce bi alt liglerin mücadelesine bir bakin.. Hicbir sekilde bölgesel lig haberlerine-takimlarina göz atmaz iken ben size bugün bölgesel ligde oynayan güzel bir futbolcu ismi verebilirim.. Sonucu da budur iste. Kendiliginden olusmuyor her sey..
Ingilizlerin kiskandigi bir diger Bundesliga farki da maclarini stadin icerisinden izleyen taraftarlarin alkol alabilmesidir.. Almanyada statlarin icerisinde bira icmek serbesttir ve bu biraz da fark yaratan diger konuyla ilintilidir. O da sudur ki
güvenlik.. Söyle bir baktiginiz vakit statlarin icerisinde olay cok fazla cikmiyor. Ekstrem takimlarin ekstrem örnekleri mevcuttur ama ortalamaya vurdugunuzda kendinizi Avrupada en güvenli hissedeceginiz statlari barindiran liglerden bir tanesidir Bundesliga. Lakin..
bir diger fark olarak kareografi ve statlarin icerisinde futbolu sölen haline getirecek etkinliklerden bahsetmisler.. Buna cok katildigimi söyleyemecegim. Özel durumlar icerisinde cok güzel kareografiler oluyordur belki ama gerek maci izlerken ki macin temposuna ayak uydurma olsun gerekse de o kalabaligin sinir bozucu sessizligi.. Ben Premiere Ligin seyirci atmosferini oldukca begenirim.. Stat icerisinde verdigi tepkiler örnek alinmalidir özellikle ülkemizde.. bir maci nasil cok daha keyifli hale getirilebilirin en güzel örnegidir. Kacan bir pozisyonun arkasindan cikan huh-hah seslerinden alkislara kadar.. Misal macin ortasinda abuk subuk bir sarki söylenilmesini ben tuhaf buluyorum. costurucu niteligi olan sarkilardan, bestelerden ya da sadece sürekli elestirileren nevizade gecelerinden filan bahsetmiyorum. Kartal gol gol da oldukca komik gelir.. Ne bir gaz verici durumu vardir ne de o tezahurat gole dogru takimi sürükler.. Oturup o macin her saniyesini soluk soluga izlediginizi gösteren tepkisel yaklasimlar oyunculari cok daha fazla konsantre edecektir derim... keza o toplulugun cikardigi "izliyoruz maci" sesi ayni zamanda televizyon basindaki bizleri de keyiflendiriyor.. Farkli skor ile mac devam eder iken sarkilar, türküler söylenmesi ya da sona dogru güzel costurucu besteler ya da fark yediginizde maci birakip biraz da arabesk olan besteler oldukca güzel.. Ama kardesim 0-0 giden bir macin icerisinde her saniyesi o denli önemli iken cikip da abuk subuk sarkinin ne oradaki futbolcuya ne de ekran basindaki bize bir faydasi yoktur..
unutturmayin da Dortmund seyircisinin psikolojisi üzerine bir seyler yazalim. Bence bir büyük farki da tek basina bu seyirci olusturuyor ki Avrupada sanirim bir esi benzeri daha yoktur. Kendi liginin ilk ücü arasinda dahi yer almayan, o bölgenin bilmem kac tane kuvvetli ve seyircili takiminin arasinda böyle bir seyirci ve 5-0 yenildigi misal Bayern macinda dahi kendinden gecen tavirlar.. cok baska bir sey bu. ingilizler bir dahaki sefere bunu da eklesinler maddelerine..
Nistelrooy Hamburg'da.!
Henüz kesinlesmese de transferi bitti diye geciyor her yerde.. Nistelrooy Hollandalilarin Bundesliga subesi olan Hamburg'a tesrif edecek.. Cok riskli ama bir o kadar da güzel bir transferdir. 9 numaranin bu dünyada hakkini belki de en iyi sekilde veren forvetlerdendir.. Kendisi bizim Hakan Sükür'ün ah bi de sunu olsa, bunu olsa dedigimiz zaman kuracagimiz hayal konusunda bize oldukca yardimci olmustur. Eger Sükür'ün biraz onu biraz bunu biraz da sunu olsaydi ortaya böyle bir sey cikardi süphesiz..
Kac para alacak bilmiyorum ama yarim devre icin okudugum rakamlar 2 milyon euro civari. West Ham kendisine en son haftalik 110 bin euro teklif ettigini baz alarak bir hesaplama isine girisebilirsiniz.. Hamburg'u secme nedeni daha cok Milli takimda oynama istegi nedeniyle Avrupada da kendisini görünür kilmak ki Elia'sindan Mathijsenine (yanlis yazdim yine bu ismi, kesin) kadar memleketlisinin de burada olmasi kucuk de olsa bir etken olmustur.
Hamburg büyük bir risk aldi. Gecen koca sezon boyunca neredeyse bir maci dahi tamamlamamis bir oyuncunun mac eksiksigi büyük bir sorun. Bunun yaninda sakatlik riski de oldukca yüksek.. Lakin büyük oynamak istiyorsaniz büyük riskleri göze alacaksiniz..
Simdi Guerrero sakat.. Petric Nistelrooy'un biraz arkasinda konumlanacak ki bu pozisyon onun icin idealdir aslinda. Berg hiyerarsi de Tunay'in ve Tolgay'in arkasinda kaldi. Bu transferden kötü etkilenecek isimler daha cok bizim gurbetciler olacaktir haliyle.. Bir sira gerilediler.
iki defansif orta sahali 4-4-2 sistemi aslinda Nistelroyvari forvetleri zorunlu kiliyor.. Kanatlardan bindirmenin asil oldugu, orta ikilinin daha cok defansif görevlerle mesgul edildigi bir oyun felsefesinde Nistelrooy cok is yapar.. Ayni mantigin bir baska sonucu olarak Berg'in de faydali olmasi gerekiyordu ama olmadi.. Lakin carsidaki hesabin evde uymamasi icin sadece sakatlik engeli vardir mevzubahis konu Nistelrooy oldugu vakit.. zira bu adam dünyanin hangi takiminda oynarsa oynasin sakatlik, mac eksigi gibi sorunlari olmadigi zaman gol atmamasi, faydali olmamasi düsünülemez.. Öyle golcüdür. Sakatligini, sunun bununu tartisirsiniz ama kendisini asla..
Hayirli oLsun Bundesliga'ya..
22 Ocak 2010
Skibbe & Rijkaard.!
Leverkusen cok güzel bir takim.. Barcelona ile benzerlikleri cok fazladir. Hem oyun hem de yönetim acisindan..
Son üc sezondur ilk yarinin neredeyse en iyi takimi seciliyor. Son üc sezondur sonuclardan bagimsiz Bundesliganin ilk devresinin en iyi futbolunu oynuyor ki hemen hemen ayni özelliklerle.. Pas futbolu.! Skibbe-Labbadia-Heynckes gibi birbirlerinden farkli üc teknik adamin oynattigi futbolun birbirlerinden o kadar da farki olmadi.. Fark genc kadronun gün gectiktce tecrübe kazanmasi ve deneyimli bir hocanin genclerin o baskiyi kaldirmasina yardim etmesidir belki..
Keza Barcelona.. Gecen sezon Leverkusen muhtesem bir ilk devre fubtolu oynadi ama hic kimse ya da ben Labbadia süper bir teknik adam demedik.. Skibbe'nin geride biraktigi belki üc yili vardi ama hem Labbadia hem de Heynckes yönetimlerinden cok fazla etkilenmiyorsunuz zira siz cok iyi biliyorsunuz ki bu klubün icerisinden geliyor cok sey..
Barcelona'da Guardiola tüm futbol tarihinin basaramadigini 38 yasinda basardi. Her ne kadar Man U filan istiyor olsa da bir soru isareti var insanlarin kafasinda.. Yine Galatasaray'a gelen Rijkaard'in Guardiola'ya ragmen bes yili var Barca'da gecirdigi..
Ha$a.. Dur. Rijkaard futbolculuguyla ayri aldigi kupalarla cok ayri bir sekilde degerlendirilir, ikisini bir potada eritmiyorum ama korkutucu bir benzerlik biraz yok da degil.
Her ikisi de genc.. Her ikisi de pas futbolunun merkezinden geliyor. her ikisi de üc-bes yil o pas futboluyla özdeslesmis kluplerde ömrünü geciriyor. Her ikisinin de gecmisinde bu klupler öncesi cok buyuk basarilari yoktur.. Her ikisinin de ardili aslinda oldukca basarili bir performans göstermistir. Bu daha cok oynattiklari futbolun kendilerinden ziyade kluplerin yönetiminin belirledigine iliskin cok önemli detaylar..
Burada ben neler neler yazdim ve cok uzun futbol tartismalarina girdim. Bir sonucu yok ben size bu tartismalardan cikan genel görüntüyü sunuyorum ve üzerinde düsünmekte fayda var.
Bir akademisyen arkadas söyle buyurmustu: Feldkamp dahi Rijkaard'dan daha ne yapacagi belli olan ya da kimligi daha belirgin olan bir secimdir. 4 kupa aldirdigi icin degil kendisini teknik adam olarak kanitlamasi bakimindan daha keskin bir tarafi vardir.. (bir bakima dogrudur bu arkadaslar)
Hem Skibbe hem de Rijkaard icin öncesinde oynattigi güzel futbolun sorumlularin teknik adam olup olmadigi tartisma konusudur. Keza Barcelona-Leverkusen benzer futbolu oynamaya devam ediyor.. Leverkusen Sampiyonlar Ligi finali oynadigi vakit de yine pas futbolunu Yildiray-Ballack-Ze Roberto ile muhtesem bir sekilde gerceklestiriyordu.. Keza Barcelona..
Milan ya da Juventus, Bayern Münih de kupalarla dolu bir ömür geciriyor lakin degisen teknik direktörlerle beraber oyun felsefelerinde de cok ciddi bir degisim kacinilmaz oluyor. Yakindan tanidigim Bayern Münih'in dün oynadigi ile bugün oynanan arasindaki fark cok büyük.. Ve fakat Barca, Leverkusen.. Degisen teknik adamlara ragmen degismeyen bir oyun felsefesi söz konusu.
Giden gelen birbirlerinden oldukca farkli teknik adamlara ragmen bu iki yolu Galatasaraydan gecmis ve gecen adamlarin kariyerinde önemli olan kluplerin futbolunda cok fazla bir sey degismis olmuyor totalde..
Ben bir yargi koymuyorum sadece düsünmeye devam eder iken sizi de isin icerisine katiyorum. Zira ben Magath'in Sirri yazisini bir yorumdan yola cikip yazmisimdir mesela.. Yardimlariniz inanilmaz.. Benim Skibbe-Rijkaard analizleri buradadir ama bu tartismalarin icerigi de burada bana ragmen bir sekilde yer almalidir diye dusunuyorum. Toplamda sunun altini bir daha cizelim:
Iki genc teknik adam, iki pas futbolunu yillar yili oyun felsefesi yapmis klubun icerisinde 3-5 yil gecirdikten sonra yolu Galatasaraya düsüyor.. Biraktiklari klubün öncesi ve sonrasi arasinda "cok" bir fark olmamasi bir yana icerisinde oldukca uzun bir zaman harcamislardir. Skolastik dönem filozoflari gibi görüyorum ben.. Dönem icerisinde yeni bir düsünce üretmekten ziyade varolan düsünceyi daha da güclü hale getirmek icin tutulmus isciler gibiler.. Tümdengelimci bir mantigin yarattigi teknik adamlar silsilesi ve bundan yararlanmak isteyen Galatasaray klubü.. Onlar yeni bir düsünce üretmek adina degil varolan düsünceyi güclü bir sekilde sahaya/ortaya cikarmak icin tutulmus güzel adamlardi süphesiz.. Simdi o düsüncenin bagimlisi olarak bir baska yerde onlari yasatmak icin mücadele veriyorlar.. Ama bu garip tesadüflerin varligi beni gün gectikce daha da cezbediyor, bilesiniz..
Daum & Littbarski.!
Litti cok üzülmüstü Daum'un o dönem kovulmasina ki hic kimse anlayamadi. Üst üste iki kez lig ikincisi yapti Daum Köln'ü ve 90 dünya kupasinda nedensizce gönderildi. Daha cok nedenini kimse bilmiyor lakin herkes sportif basarisizlik yüzünden olmadigini biliyor. Hocalarin formda oldugu dönemler oldugunu bilirim.. Misal Doll kaybetmeye basladigi vakit Almanyada formsuzluk icerisine girmistir özel hayatindaki calkantilar nedeniyle.. Ya da Gerets bize geldiginde bizden sonra da cosmaya devam edecegi belliydi.. Daum Köln'den Stuttgart'a gidip orada Sampiyon oldu ki aslinda sürpriz de degildi bu.. Formdaydi cok.. Daha cok Köln'de yasadigi cikisa ragmen onun o dönem kovulmasi cok buyuk süpriz idi.. Eski günler.. Sunu ekleyebilirim belki. Gecmise göre biraz daha formsuz olmasinin temelinde yatan oynattigi futbolun motivasyon unsurunun digerlerine nazaran Terim gibi cok daha fazla olusudur. Yaslanmak, sakinlik bilgi birikimi ile beraber gelmiyorsa düsüs biraz normaldir.. Ve fakat ben Daum'un öne sürüldügü kadar da formsuz ve kötü bir yönetim sergiledigine inanmiyorum.
Öyle garip ki.. Adamin bugüne kadar gittigi her takimda yaptigi transferlerin basarisi ortada iken alinan oyunculara mirin kirin edilir.. Öve öve bitiremediginiz, yere göge koyamadiginiz ve katkisi tartisilmaz gelmis gecmislerle ölcülen bir futbolcu olan Alex'i sanki size Daum getirmemis gibi.. Akabinde bu mirin kirin eden kesim bu oyuncularin Real Madird tarafindan istendigini filan duyunca yine de sasirmazlar filan.. Anlamam hic. Bu ülkedeki Daum algisi cözemedigim unsurlarin basinda gelir benim.
Benim merak ettigim konu ise daha cok Fenerbahcelilerin Daum hakkindaki genel görüsü nedir. Yani buradan baktigim vakit varolan hocadan taraftarlarin yüzde 50'sinden fazlasi memnun degilmis gibi duruyor.. Aragones dönemine göre kiyas yapildiginda dahi cok daha fazla elestiriliyor gibi algiliyorum ben ama yanilabilirim elbette..
"Daum'un antrenmanlari serttir.. Ama Herr Daum onu bize öyle bir sekilde yaptirirdi ki o zorlugu idmanlarda oyuncular hissetmezdi. Onun en önemli özelliklerinden birisi buydu Köln'de iken.." Pierre Littbarski.!
Thomas Hitzlsperger..!
Su güzel blogda bu adam ile yeterli bilgi mevcuttur. Benim de fikirlerimi aldilar ve sonuna eklediler. Lütfen bakin edin..
Ben hedefi onikiden vurmak diye bu adami almaya derim daha cok.. Galatasaray takimina bire bir uymasi bir yana klup ile sorun yasamasi ve önünde bir Dünya Kupasi olmasi nedeniyle transferi mümkün idi.. Premiere Lig egitimli, oyunun her iki yönünü de oynayabilen muazzam bir sut teknigi olan güzel, deneyimli bir orta saha..
Simdi Zaragoza geyikleri dönüyor, gidecek ve ederinden cok cok düsük bir miktara.. Cok degil bir yil önce almaya kalksaniz en az 10 milyon euro edecek adam elden cikarilacaktir.. Ah keske ah diye diye dolaniyorum ama bir Galatasarayli olarak acgözlülügün de luzumu yok diyorum ben.. Ama gelse öyle güzel otururdu ki..
21 Ocak 2010
Jo da Geldi..!
Moskova döneminde yakindan takip ederdik kendisini. Ben daha cok Vagner Love'u tutar begenirdim. Nedendir bilmem bu kapi gibi golcü Love bir türlü istedigi cikisi yakalayamadi lakin Jo Premiere Lig'e kapagi inanilmaz bir rakama atti. Mevzubahis konu Manchester City ve ben bu takimin transferde döndürdügü rakamlari hicbir zaman anlayamadim. Belki jo bizim göremedigimiz bir yetenekte idi lakin gözümün önünde tas catlasa 8 milyon dahi veremeyecegim bir adama tutup da 19,5 milyon euro verince artik karar kesindi: Futbolcularin degerlerini belirleme konusunda bilinmeyen bir seyler vardi bu klupte.. Belki Hughes'in ilk transferi olmasi nedeniyle cok fazla üzerinde durmus ya da güc gösterisi filan felan.. Cok iyi ve bu lige ekstra deger katacak nitelikte lakin o bonservisi edecek konumda degildi.. Velhasil Jo da De Jong gibi ederinden iki belki de üc kati fazla olan paraya transfer oldu.. Hamburg klubü az daha Man City aniti dikecekti neredeyse.. Durduk yere zengin olup ciktilar ki hala bugün bile anlamislar degil olan biteni.. Biz Jo güzeline dönersek eger..
..uzaktan cektigi etkili sutlar ve aslinda yeteneginden ziyade onu akilli bir sekilde islemesi benim izledigim adamin en önemli artisiydi. Güclü bir sol ayagi var ve akilli bir oyuncu. Bu acidan sisteme uyum saglayabilecek bir oyun zekasi barindiriyor. Bilinmeyen bir futbolcu da degil zaten..
Avrupada ne yaparsa yapsin her seyden önemlisi bu lige nasil uyum saglayip bir performans gösterecegi cok da tahmin edilebilir oldugunu düsünmüyorum. Sadece oyuncunun karakteri ve diger oyuncularla olan iletisimi dahi basli basina performansi birinci dereceden etkileyen unsur. Rusya Ligi tercürbesi olmasi ona biraz avantaj saglamasi bir yana teknik adamin onu kullanma sekli ve takimin oyun sistemine olan uygunlugu da keza diger önemli detaylar..
Transferin uygunlugu ya da nasil yapildigi konusu ise önemli bir ayrintidir. Bu yönetim kendi icerisinden bir futbol akli cikaramamistir. Rijkaard öncesi teknik adamlar ile Rijkaard arasi en buyuk fark, teknik adam otoritesi/futbol akli üzerinde anlasilmis olmasidir. Dolayisla normal kosullar altinda Avrupada oynayabilecek bir oyuncu pesinde kosturulur iken Rijkaard oyun sisteminde rotasyonun önemi dogrultusunda cok da yanlis olmayan bir sekilde Avrupada oynayamayabilir sikki da isaretlenmis oldu. Bu temelde cok da yanlis degildir zira..
Nonda nasil ki Baros'un tamamlayicisi olarak yeterli/gerekli performansi göstermis ise ayni sekilde Jo'nun da alternatifi olacaktir. Galatasaray sezon basindan beri öndeki oyuncularini sürekli rotasyona sokuyor. Jo'nun Türkiye Ligi ve Kupasi maclarinda oynamasi sonucu saglam bir Nonda performansi Avrupa icin yeterli olabilir. Jo, Nonda'ya bagli sekilde bu is yürümezin bir baska alternatifidir. Nonda'yi az ve verimli bir sekilde en azindan Avrupa Ligi maclarinda oynatabilme lüksüne sahip kilmistir. Bu da bence yeter. Avrupa Ligi dedigimiz sey en iyi oyuncuyu ona göre alsaniz dahi iki mac sonunda bitebilir bir rüyadir ama diger acidan Sampiyonlar Ligi bileti, minumum 15 milyon euro para kazanci ve Sampiyonluk gibi etkenler.. Sunu da ömrü billah anlamadim gitti be arkadas.. Simdi sen bu ligi ilk ikide bitiremezsen senin Avrupa hayalin nedir ki ? Lig Sampiyonlugu ve Sampiyonlar Ligi iliskisinden bihaber sacma sapan yorumlari görüyorum ve üzülüyorum sahsen ben bu akil almaz yorumlara..
Benim temelde yaklasimim ise transfer konusunda orta sahaya öncelik taninmasidir aslinda. Galatasaray dogru bir sekilde oynayabildigi vakit forvet konusunda Arda'dan dahi verim alabilecek konumdadir . Dogru bir sekilde oynayabilmesinin en önemli sorunu da orta üclünün ileriye bakan tarafinin eksik olmasidir. Emre Colak ya buraya adapte edilecektir ya da yeni bir transfer aslinda sarttir. Aradaki köprü islemez ise Nell de Jo da birbirlerinden kopuk bir sekilde oynayacaktir. Bu artik belirginlesmis ve herkesin ezberledigi bir sorundur..
Aslina bakarsaniz tam bir Rijkaard mantigi islemistir bu transferde. Onun icin inaninirim ki Nonda ile Jo arasinda cok derin farklar yoktur sadece birisinin tek basina götüremeyecegi gibi bir ihtimali düsünmüstür. Yani herhangi birisinin b beklenmedik bir sakatligi tüm planlari alt üst edebilir ihtimalidir ki bilse, Nonda sakatlanmayacak.. Kesinlikle bu bölgeye transfer dahi yapmazdi.. Avrupada oynayamaz olusunun temelinde saglam Nonda ve ileri dörtlünün kotarabildigi forvete güveni olmasidir baska acidan..
Oyuncunun tipik brezilyali olmasi ve sorunlu kisiligi filan bütünün parcalaridir. Senin takiminin basinda Rijkaard var. Misal bakmayin siz performans sorunu yasadigi vakit cikan Ronaldinho dedikodularina.. Ronaldinho Fransa macerasindan beri seks partileri ve disiplinsizlikleri ile bilinir futbol aleminde ama Rijkaard'in elinde dünyanin en iyisi oldu. Romario en iyi zamaninda haftanin bes günü antrenmana geldigini cok az insan görmüstür filan.. Mesele oyuncudan verim almaktir ve öyle veya böyle bilmem kac milyon euro olan oyuncuyu alabilyorsaniz, bu fiyata bu ligden bu yasta bir oyuncu koparabiliyorsaniz onun ülkesinden gec gelip 4 maclik cezaya carpritilmasi nedeniyledir. Baska türlü Gökhan Ünal'a olmadi Sercan'a 12 milyon euro bayilacaksiniz.. Ama simdi iki cay parasina önemli bir zaman diliminde kadronuzda önemli bir isim bulunuyor, birakin 4 gün gec gelsin.. Yilda da üc kere yapsin bunu, gittigi yer Arda gibi Ayhan gibi 45 dakika sonra ulasacagi sicak evi istanbul da degil bir günü yollarca gecirecek sekilde bir baska kita, ülke.. 365 günün 10 günü sizden az calisti diye siktir boktan calisma ahlakindan filan bahsetmeyin, pasa pasa kabul edin.. Yapamiyorsaniz iletisime gecip adam edin, edemiyorsaniz transfer etmeyin. Jo mu gelip size "Beni alin yoksa intihar ederim" dedi.. Aldiginizda zaten 4 maclik cezaya carptirilmis halde yeni müsterisini bekler sekildeydi, bunu unutmayin.. Göz göre göre bir oyuncuyu aliyorsunuz ve göz göre göre bazi hatalari daha onu almadan kabul ediyorsunuz demektir.. Rijkaard'in izni dahilinde bunun yapildigini varsayarak bu gibi detaylarin cok da sorun olmayacagini düsünüyorum..
Lakin bu transfere Galatasaraylilar kadar bir baska kurum daha cok sevinmistir diye dusunuyorum. Sizce kimdir ?
Milliyet Spor Servisi..
Yeminle diyorum daha simdiden kalip seklinde Jo haberlerini hazirlamislardir. Milliyet Spor Servisinin icerisinde hafiften bir kutlama, bayram havalari esmistir. "Jo 34 saniye gec kaldi", "Arda jo'ya sinirlendi.. " "Jo Elano Alemllere akti" filan diye gider daha.. Sizin ben kimin yazdigi, yorumladigi belli olmayan o internet sitenize koydugunuz resmi bol icerigi olmayan dandik haberlerinizi emi.. Yine kaytaracaksiniz, yine haber bulamadiginizda simdiden yazmaya basladiginiz kalip haberleri ortaya sereceksiniz.. Bol bol Jo'lu haberler size, arasaniz bundan iyisini bulamazdiniz..
Hayirli olsun, ben acaip sevindim sahsen.. nedeni ortada, güzel bir oyuncu iki mac da olsa oynasa yeter benim icin, heyecani yeter yahu.. güzel, cok güzel transfer.
19 Ocak 2010
19 Ocak'ta Ne Olmustu ?.!
Skibbe'nin Frankfurt'u Bremeni yenmis, Neill istanbula ayak basmis ya da Guardiola-Vilanova-Cruyff iliskileri.. olmadi Wolfsburg'un Kasimpasali Moritz'i almak icin caba göstermesini filan en azindan bugün bosverin.
Ne olmustu 19 Ocak'ta ?
Toni Roma'da cosmus, Ronaldinho eski günlerine dönüs sinyalini vermis, Berlin mücize pesinde olsun da aslen ne olmustu 19 ocak'ta ?
Enke'nin ölümü sonrasi galibiyet yüzü göremeyen Hannover teknik adamini kovsun ve Lattek 75.yasini geride birakir iken satilmak istemeyen Kuranyi Schalke'yi tasimaya devam etsin derken Robben ile Lahm idmanda birbirine girsin filan tamam yazacagiz hepsini de su cevap eksik..
Ne olmustu 19 Ocak'ta ?
Türkiye Süper Ligi 321 milyon dolar eder mi etmez mi derken yarin bi gün Galatasaray-Fenerbahce ayrilir da havuzun suyu biter mi filan hepsini tartisalim filan ama sunu bir halledelim önce;
Ne olmustu arkadaslar 19 ocak'ta ?
Bu hepimizi ilgilendirir zira biz yazi yaziyoruz. Dolayisla 19 Ocak'ta olan bir gün senin de basina gelebilir. Bu yüzden yazinin oldugu her yerde önem verilmesi, üzerinden gecilmesi gereken bir sey olmustu aslinda. Yarin benim de senin de basina gelebilme ihtimali oldukca yüksek bir sey oldu..
Ne oldu peki ?
2005 yilinda Ermeni Soykirimi üzerine kendi capimda arastirma yapar iken ilk defa isminin üzerinde biraz vakit gecirdim. Ilginc olan su ki Ermeni diasporasini elestiren benim gördügüm ülkedeki tek Ermeniydi kendisi. Eksi sözlük icin yazdigim "ermeni soykirimi" entrysinin icerisine de konu etmisimdir. Yurt disinda yasayan ermenilerin yer yer sacmaladigina iliskin söylemleri vardi. Misal henüz o güzel adam hayatta iken söyle yazmisim ben..
"..agos gazetesi genel yayin yönetmeni hrant dink'in ölenlerden ziyade kalanlar üzerine verdigi mücadele sirasinda türkiyede tehcir sonrasi kalan insanlar icin herhangi bir tez/arastirma olmus mudur sorusuna diasporadan bir bilim adaminin verdigi cevap soyledir; "500 bin kadari ermeni müslüman olmustur; biz onlari da ölen 1.5 milyon ermeninin icerisinde görüyoruz. baska türlü bizim tezimizi baltalar"
Burada da anlasilacagi gibi yurt disinda yasayan Ermenilerin carpik Türk algisi/nefretine iliskin elestiriler getiren aslinda belki de tek Ermeni aydiniydi. Misal öldürülmesine neden olan cümlelerin iceriginin bir benzerini farkli sekilde de söylemisti öncesinde..
"Diaspora Ermenileri Türk'e nefret duyduğundan dolayı kimliği hastalıklıdır"
Meselesi buydu. Diaspora Ermenilerinin Türk takintisina karsi bir savasi vardi. Aslinda her iki tarafin da sivri kisimlarini elestiriyor, düzeltme cabalari icerisinde yazilar yaziyordu. Bu konunun uzun uzun anlatildigi yazi dizisinden iki cümleyi digerlerinden ayirarak baglamindan kopartilip halka sunularak hedef gösterilmistir. Bu da onun ölümüne giden yolu hazirlamistir. Kimin öldürdügü hicbir sekilde önemli degil iken o ölümün ardindan kopan firtina ya da o sürec iyi analiz edilmelidir.
Komsu ülkelerde orman yakan, sagi solu bombalayan, nice canlara kiyan Sabah Ketene gibi terör üreten bir adami milliyetcilik sacmaligi altinda "kahraman" olarak insanlara tanitan Emin Cölasan ve benzerleri bu cümleyi bütünden ayri degerlendirip insanlarin bunu normal karsilamasinin anlamsizligi üzerinde durmus, bir bakima acik acik hedef göstermistir Hrant Dink'i. Bugün Dink, delinmis ayakkabisi ile kaldirimin ortasinda kanlar icerisinde hala yatar iken onlar rahat rahat uyuyor yataklarinda.. Birilerini hedef göstermenin anlamsizligi bir yana yazarin yazdigi yaziyi yanlis bir sekilde degerlendirip insanlara "bakin bakin" diye gösterme absürdlügünün ardindan daha da tiksindiren tarafi ise yitip giden bir can, babasiz kalan bir kiz cocugu ya da kocasindan olan esin üzüntüsü yerine bu öldürme eyleminde hic rol almamislar gibi cinayetin ülkenin o muhtesem karizmasini cizerek ülkeye verdigi zarardan bahsetmeleri ise insansizliklarinin tezahüründeki en yaldizli taraf olsa gerek..
"Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur, yeter ki bu mevcudiyetin farkında olunsun"
Okudugunu anlama özürlünün mahkemeye verdigi,süper güzel yazar Cölasan'in alintilayip hedef gösterdigi ve öldürülmesine vesile olan Hrant Dink'in cümleleridir bunlar. Bir yazi dizisi vardir ortada ve son bölümün de bu sekilde baslamasi, öncesinde yazilmis olana yapilan atiflari görünmez kilmistir. Burada ne denilmek istenilmistir peki ?
Bir de bu cümleleri bütünün icerisinde degerlendirelim. Ve siz karar verin yukaridaki siyahlara bulanmis cümlenin icerigi nedir ?
Hrant Dink'in yazi dizisinden..
......
"Türk-Ermeni ilişkisinin günümüzde geldiği nokta ise şudur: Ermeniler ve Türkler birbirlerine bakışlarında klinik iki vaka durumundadırlar. Ermeniler travmalarıyla, Türkler de paranoyalarıyla. İçinde debelendikleri bu sağlıksız halden kurtulmadıkça -Türkler belki değil ama- Ermeniler'in kendi kimliklerini sağlıklı şekilde yeniden yapılandırmaları mümkün gözükmemektedir. Özellikle Türkler 1915'e bakışlarında empatik bir yaklaşıma girmedikçe Ermeni kimliğinin sancılı kıvranışı devam edecektir.
Sonuçta görülüyor ki işte "Türk" Ermeni kimliğinin hem zehiri, hem de panzehiridir. Asıl önemli sorun ise Ermeni'nin kimliğindeki bu Türk'ten kurtulup kurtulamayacağıdır”. (burada bahsedilen "türk" daha cok diaspora kimliginin özü olan türk nefretidir,zehiridir)
Üzerinde durdugu konuyu diger yazisi olan “'Türk'ten kurtulmak” baslikli bir sonraki yazisina tasiyor:
“Ermeni kimliğinin "Türk"ten azad olmasının görünür iki yolu var. Bunlardan biri, Türkiye'nin (devlet ve toplum olarak) Ermeni ulusuna karşı empatik bir tutum içine girmesi ve nihayetinde Ermeni ulusunun acısını paylaştığını belli edecek bir anlayış sergilemesidir. Bu tutum hemen olmasa da, zaman içinde "Türk" unsurunun Ermeni kimliğinden uzaklaşmasına yol açabilir. Ne var ki bu şıkkın gerçekleşmesi şimdilik zor bir olasılık. İkinci yol ise bizzat Ermeni'nin "Türk"ün etkisini kendi kimliğinden atması. İlkine göre bu ikincisi, daha bir kendi iradesi ve inisiyatifine bağlı olduğundan, gerçekleşme ihtimali daha fazla. Esas olarak tercih edilmesi gereken yol da budur.” (kendi halkina bakin neler diyor.)
“Ermeni dünyasının kendisini "Türk"ten kurtardığında, kimliğinde bir boşluk yaşayacağını ve özellikle de Diaspora Ermenileri'nin kimliksel çözünürlüğünün hız kazanacağını sananlar aldanırlar. Ermeni kimliğinde "Türk"ten geriye kalacak boşluğu dolduracak çok daha yaşamsal bir olgu sözkonusudur o da bizatihi bağımsız Ermenistan devletinin varlığıdır.”
“Ermeni kimliğinin "Türk"ten kurtuluşunun yolu gayet basittir: "Türk"le uğraşmamak... Ermeni kimliğinin yeni cümlelerini arayacağı yeni alan ise artık hazırdır: Gayrı Ermenistan'la uğraşmak.”
Son yazisi da iste bu sekilde basliyor:
"Türk"ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur. Yeter ki bu mevcudiyetin farkında olun"
.......
Düsünebiliyor musunuz bir adam sizin ülkenizden cikiyor, Ermenistan disinda yasayan ermenilerin(diaspora) Türklük takintisini elestiriyor.. Ermenistanin gelisimi icin yurdunun disinda yasayan ermenilerin türklük takintisindan vazgecip kendi ülkelerinin gelisimi adina mücadele etmesi gerekliligini söyler iken birden isler degisiyor.. Türk'ten bosalacak zehirli kan cümlesinin Ermeni Diasporasina yapilmis bir kimlik elestirisi oldugunu anlayamiyoruz.. Türk nefretinden vazgecin, türklerden nefret etmeyi karakterinizden cikarin cümlesini türklüge hakaret olarak algiliyoruz.. Sokaktaki veletlerden bahsetmiyorum dönem itibari ülkenin en önemli yazari konumunda olan Emin Colasan'dan tutun da bu sözü nedeniyle onu mahkemeye veren gerzeklere kadar tonla insandan..
Haliyle insanlar daha da derine inip arastirma geregi duymamislardir. Öyle ya koca koca yazar diye gecinen insanlarin okudugunu anlama özürlü olmasi beklenilemez ki ? Türkiyenin Amiral Gemisi olarak addedilen gazetenin yazarinin milliyetcilik saplatisi icerisinde düsman belledigi ülkeye zarar veren ,orman yakan ve intikam adi altinda bi yerlere bomba koyup 28 canin yitirilmesine sebebiyet veren adami "Kahraman" diye kösesine tasiyan adamdan bahsediyoruz..
Dikkat ederseniz eger gercekten zehirli türk kani olarak türklüge bir dokundurma yapmis olsa da o insanin öldürülmemesi gerekliliginden filan bahsetmiyorum size. Zira benim yazdiklarimi okuyan kitle arasinda Yilmaz Özdil, Emin Colasan okuyup gaza gelen tonla insan var. Bu insanlara "süper yaziyor, muhtesem dile getirmis gercekleri" diyecek konumda onlarca sulandirilmis beyin.. ve haliye kimseyi anlayamayacagi konular/insanlik üzerine yazi yazip sikmak istemem.. Üc kelimeden olusan köse yazilarina derin anlamlar bicen nice yorgun beyinleri daha da yormak, kaldiramayacaklari yükün altina onlari sokma derdinde degilim.. Ve fakat mevzubahis konu sadece yanlis anlasilmadan ibaret degil.
Yanlis da dogru da olsa bir alginin sürükledigi insan yiginin tepkisellikleri ve bunun sonucu olarak kaldirimin üzerinde kanlar icerisinde birakilmis bir adam.. Daha da kötüsü sonrasinda bu cinayeti sahiplenen kurumlardan insanlar yiginina, övgü düzülmesinden sarki yapilmasina ve statlarda koro halinde cinayeti sahiplenmeye kadar giden bir sürec..
Ve iste bu yüzde n siz bu cinayeti tek bir insanin gaza getirilmis olmasi olarak aciklamayamazsiniz.. Esinin ölümünden sonra o güzel insan olan Rakel Dink'in bahsettigi gibi yasi kac olursa olsun öldüren degil bir bebekten katil yaratan karanligi sorgulamaliyiz söyleminin üzerinde durmaliyiz. Ülkenin bir kesiminde tutacagi asikar olan "plan yapmayin plan" adli sarkinin yapilmasinin temelinde yatan nedene bakmaliyiz.. Sadece Ogün Samast degil onlarca, yüzlerce insanin futbol macinin icerisinde tribünlerden bu cinayeti onaylamasini nasil aciklayacagiz, onu bi düsünelim..
Hepimiz Ermeniyiz diye masum bir slogani dahi kabul edemeyecek kadar irkcilik kokan beyinlerin fazlaligina da bakmaliyiz biraz.. (bkz: Hepimiz Ermeniyiz/@borges)
Bu cinayet bir kiz cocugunu babasiz birakmis, bir esi kocasiz.. Hepsine üzülüyoruz, hepsine ayri ayri yer veriyoruz belki ama baska acidan üzerinden günler,aylar gecmesine ragmen hala bunu savunan, yaptigiyla gurur duyan ve cok da azimsanmayacak bir kitle tarafindan sahiplenilmesidir aslen üzerinde durulmasi gereken.. Bir kisi bir kesimin algisini masaya yatiriyoruz her 19 ocak'ta..
Yer yer bana daha cok takip edilen kimi yerlerde yazmam icin teklifler gelir bir yerlere yazmam icin.. Futbolla ilgili. Ben sahsen korkarim zira benim dilim catallidir, tek bir yerde de durmaz ve sonum da cok hayirli olmaz bu bakimdan. Mehmet Demirkol, Ugur Meleke gibi yazarlar "futbol sadece futboldur" diye geyik cevirmenin disina cikip futbolu sadece futboldan ibaret kilmak icin diyarbakir üzerinden yazi yazar iken bazen ben burada korkuyorum zira yanlis anlasilma ihtimali oldukca yüksek olan iceriklerdir. Keza digerleri adina da.. Ama en cok da üzülüyorum zira cok ama cok iyi biliyorum ki Hrant Dink'i öldüren insan da ölümünü planlayanlar ve hatta kendi köselerine o alintiyi tasiyanlarin hepsi toplamda ne yazmis diye yazilarini okuma zahmetine bile girismemislerdir.. Ortaokul talebesi dahi bu iki cümleyi okudugunda belki alevlenir lakin tamamina göz attiginda bu adamin aslinda cok baska seyler söyledigini algilayabilir . Onu ölüme götüren irkcilik ya da bu zihniyet degil sadece ayni zamanda okumaya üsenmek, kendi basina düsünme eylemine girismekten kacinmak, kendisi yerine düsünenlerin tembelliginde yasamini devam ettirme kolayciligidir.
Hepimiz yazi yaziyoruz. Burada bir insan, yasadigi ülkenin ait oldugu irka mensup insanlar tarafindan yanlis bir sekilde algilanmasina, nefret ile anilmasina karsi durmak icin yazi yazdigi vakit tamamen tersinden anlasilip mahkemeye verilip hain ilan edilmis ve sonunda da kim oldugu cok da önemli olmayan bir insan tarafindan öldürülmüstür.
Bu sadece insanlik sucu, fasizm ile aciklanamaz. Bir toplumun koyun gibi nasil kolay bir sekilde güdülebileceginin de göstergesidir. Basinin yeri geldiginde nasil canavarlasabileceginin en bariz kanitidir. Düsünmeyen, kendi basina yargi koyabilecek özgüveni olmayan dahasi bunun icin cabalamayan, okumayan ve haliyle okudugunu da anlamayan toplumun kendi icerisindeki en vahsi tezahürüdür Hrank Dink cinayeti..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)