Andreas Beck bir bakıma Almanların “altın jenerasyon” olarak
adledilen bir grubun üyesiydi. Futbol yaşantısının belki de tek ve en zor
döneminin Stuttgart zamanı olduğunun altını çizer. Beraber yola çıktığı
arkadaşları Serdar Taşçı ve Sami Khedira forma giymeye başlasa da Beck tribün, yedek
kulübesi ve ilk 11’de çıkmak arası gidip gelirken yeteneğinden de şüphe etmeye
başlar. Tam bu esnada kapısında belirip onu 2008 yılında ikna
ederek Hoffenheim’a transfer eden Ralf Rangnick aynı şekilde bu kez Atınç’ın
Leipzig’de oynaması için İstanbul’a kadar geldi. Yaklaşık 8 yıl önce kaderini
değiştirip Alman milli takımına kadar yolunu çizdiği Beck’i Beşiktaş’a
getirirken sanki bu iyiliğinin kefaretini ödetircesine Beşiktaş’tan da
yetiştirmek üzere yeni bir genç yetenek aldı. Tüm bu eylemlerin başrolünde olan
Rangnick ve Beşiktaş ikilisinin birlikteliği ise İbrahim Altınsay’ın bana anlattığı kadarıyla nikah
masasından dönmüş. Nerden baksan birbirlerine dolanan, herkesin diğerine
değdiği bir hikayeler cümbüşünün ortasındayız. Nihayetinde Rangnick uzun süre
eğitime tabi tuttuğu oyuncusunu verip yetiştirmek üzere bir oyuncu alırken
Leipzig’in dillere destan maddi gücünden de Beşiktaş’a ufak bir kıyak geçmeyi
de ihmal etmedi. Hikayenin birinci bölümü Türkiye’ye gelen üzerine olsun.
Şu girizgahdan sonra Geleneksel Beşiktaş’a gelen Alman
oyuncuyu analiz etme haftasına hoş geldiniz der açılışı Andreas Beck ile
yaparım.
Bu blogun satırlarında Stuttgart’dan Hoffenheim’a geçerken 7yıl önce konu edilmişti Andreas Beck. Büyük beklentiler eşliğinde Hoffenheim’a
transfer oldu ve özellikle ilk yılında müthiş bir performans ortaya koydu. Alman
genç milli takımıyla 2009’da bugünkü Dünyta Kupası’nı kaldıran kadronun temeli
olan yapının içerisinde yer almış ve Mesut’larla, Neuer’lerle, Khedira’larla, Hummels’lerle,
Boateng’lerle Schmelzer’lerle, Gonzalo Castrolarla beraber finalde İngilizlere
4 atıp U21 ile Avrupa Şampiyonu olmuştu. Final kadrosunun ilk onbir oyuncusunun
bir iki oyuncusu hariç hemen hepsi milli takıma taşınırken Beck ne yukarı
çıkabildi ne de aşağıda silinmiş Wagner’lara benzedi; arada bir yerde kaldı. Nihayetinde
buradan çıkarılacak olan ders çocuğun kumaşı iyi, eğitimi güzel ve çıkışı
şaşalı olduğudur.
2010 yılında Dünya Kupası’na gidecek olan aday kadroya da dahil
edildi. 3 ismin üzeri çizilecekti ve normal koşullarda bu isimler arasında “Beck”yoktu ve fakat Traesch, Ballack gibidefansif orta sahalar patır patır arka arkasına sakatlanınca(Turnuvaya yetişsede Schweinsteiger de keza) Beck kadrodan
çıkarılmak zorunda bırakıldı ve o kadronun üzeri çizilmesi beklenen beşinci
seçenek Khedira da turnuvanın yıldızlarından birisi olarak Real Madrid’in
yolunu tuttu. Zamansız sakatlık çok şeyi değiştirdi Almanya’da. Mesela bir
numara olarak belirlenen Rene Adler sakatlanınca 2 numarada olan Neuer kaleye
geçip yıldız oldu ve her şey tersine döndü. Beck’in milli takım kariyeri biraz
da bu şekilde güme gitti. Velhasıl parladı, yükseldi ve nihayetinde bir
noktadan sonra daha ileriye geçiş yapamadı. O geldiği nokta milli takıma dahil
edilsin mi edilmesin tartışmasını doğuruyor ve elde ettiği tecrübe ile sahip
olduğu istikrar ise Beşiktaş’a fazlasıyla yetecektir. Üstelik buna bir de “Senol
Güneş artısı” eklediğinizde taraftarları tatmin eden bir bekiniz olduğunu
söyleyebilirim.
“Nietzsche ve Dostoyevski”
Oynadığı dönemde internet sayfasını da bizzat kendisi özenle
güncellemeye gayret ederdi. O sayfada–bugün yok öyle bir sayfası- okurlarına kitaplar tavsiye eder, Nietzsche
gibi düşünürlerden de alıntılar yapardı. Bu da Alman medyasının ilgisini
fazlasıyla çekti. Başta Zeit olmak üzere futbolcularla “futbol dışı” röportaj
yapan yerde söylemlerine yakından göz attığımda klasiklerin yanı sıra özellikle
teknoloji alanında ilgi çekici kitapları yakından tavsiye ettiğini gözlemledim.
Felsefe, Nietzsche ve Dostoyevski üzerine ise hızlı okumaların mümkün
olmadığını ve zaman istediğini söylüyor.
Futbol hayatında yer kaplamaya başladıkça daha kolay tüketilebilir olan
eserlere yoğunlaşmış. Nihayetinde ayda iki-üç kitap okuyan, felsefeden
ekonomiye kadar geniş ilgi alanına sahip bir okur var karşımızda. Röportaj
esnasında sürekli kitap tavsiye etmesi, google’a karşı tavır alması, Apple’ın
içeriğine dair enteresan bilgilere sahip olmasının yanı sıra biyografilere de
merak saldığını görüyoruz. Playstation’a karşı değil ama boş zamanını sadece futbola dair bir başka
ayrıntı ile geçirme fikrine sıcak bakmıyor. Kendisi de kitap okuyacak
konsantreye sahip olmadığında ps başına geçtiğini de söylüyor.
"Oyuncu özellikleri"
"Oyuncu özellikleri"
Stuttgart ile birinci Bundesliga’da geçirilen bir yılın
ardından Hoffenheim’a geldi. 7 yıl boyunca her sezon oynadı. Akılda kalan özelliklerine şöyle bir göz
atalım:
1-
Teknik kapasitesi ortalamanın üzerinde.
2-
İleriye bindirmeleri ve ofansif oyunda bir
seçenek olması önemli özelliklerinin başında geliyor. Tempolu.
3-
Zayıf fiziki görüntüsüne rağmen agresif bir
savunma içerisinde olur.
4-
2014 Şubatında takımda ismi tartışmalar
başladığı dönemde sol beke geçerek harika performanslar sergileyip takımın
yeniden yıldızı oldu.
5-
Özellikle bu sezon Hoffenheim’ın oyun felsefesi
gereği uzun toplar söz konusuydu. Diyagonal dahil olmak üzere Beck’in uzun metrajlı
pasları dikkat çekti.
6-
Zamansız bindirmeleri arkaya adam kaçırması da
onun özelliğidir. En sık görülen durumlardan birisi rakip oyuncuya yetişmek
üzere arkasından çekip sarı kart görmesidir.
7-
İki ayağını da temiz kullanır. İki kanatta da
oynayabildiği gibi iki ayağıyla da iyi orta açar.
8-
Hiçbir zaman kadronun dışında düşünülmedi. Bundesliga’da
243 maça çıkıp(237’si Hoffenheim forması ile) 4 gol attı 23 asist yaptı. Son 7 yılda 30 LİG maçının altına sadece
2008/09 sezonunda düştü orada da 25 maç oynadı. O sezon “lif yırtılması”
nedenilyle geçen 8 yılın ilk ve tek büyük sakatlığını yaşadı.Aynı şekilde
gördüğü tek kırmızı kart da bu dönemde gerçekleşti. İstikrar abidesi ve
vazgeçilmez bir oyuncu oldu Bundesliga’da.
9-
23
yaşında Hoffenheim’ın kaptanı oldu. Örnek bir profesyonel yaşantısı mevcut. Niçe, Dostoyevski gibi klasikleri ve
felsefecşleri artık yeterli vakti bulamadığı ve tüketmesi zor olduğu için okumuyor
belki ama İnternet’in dünya ekonomisindeki hiyerarşiyi nasıl değiştirdiğini
terminoloji kullanarak anlatacak bilgi birikime sahip, Ribery ile olan düellosuna Niçe'yi katacak keyfe de sahip iyi bir okur olmakla
beraber çevresinde sürekli olumlu tepkiler alan güzel bir karakteri olduğunu da
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Neden gidiyor/geliyor?
Öncelikle “gönderildi” kısmı çok doğru değil zira Beck daha
geçen sezon sözleşmesini 2017 yılına kadar uzatmıştı. İsterse kalırdı ama
sözlemesinde 2 milyona yakın bir rakam verilirse giderim maddesi onu Beşiktaş’a
getirdi. Öte yandan gitmek istemesinin bir nedeni de muhtemelen yeni transfer
Kaderabek oldu. Çek oyuncunun dışında
bugün Hoffenheim’da Jin-Su Kim , Jeremy Toljan
ve Tobias Strobl sağ bek için alternatif isimler. Sol bekte de kendisinin oynamaya çok hevesli olmadığını söylemişti röportajlarında.
Bir başka teori aslında Beck’in gitmesi ile Atınç’ın
transfer edilmesinin ortak paydasıdır. Almanlar “Umschaltspiel” oynarlar. Geçiş
futbolu. Kısaca rakip hücumunu kestiğin noktada hızlı hücum etmektir. (Abdullah
Avcı’nın büyük aşkı) Atınç’ın –maçları izleyenler
hatırlayacaktır- atağı keser kesmez sağ ve sol kenarlara attığı isabetli uzun
toplar bu oyuna yardım eder. Markus Gisdol bu geçişi hızlandırmak istiyor ve bu açıdan Beck’in yetersiz olduğu konuşulan konular
arasında. (Bana pek gerçekçi gelmiyor)
Üçüncü teori de Stuttgartlı yöneticilerin açıklamalarından
geldi. Beck transferi söz konusu olduğunda alternatif arasında yer alan oyuncu
için “Markus Gisdol ile problemi olan” diye tarif edildi. Arkası önü nedir,
bilinmiyor ama Alman kulüpleri Beck’in gideceğinin farkındaydı kısaca.
Gerçekçi olan dördüncü ve bilindik teori ise para. Almanya’da
2 milyon euro kazansa da yarısını vergiye veren Beck’in Türkiye’de “net”
kazancını Almanya’da alması mümkün değil. 28 yaşın önemli olan ayrıntısı bir
futbolcunun en çok kazanacağı sözleşmeyi yapacağı zaman dilimidir. Bonservisler
olmaz fazla ve oyuncu maaşı yüksek olur. Başta Juventus ve Napoli olmak üzere
özellikle geçen sene çıkan dedikoduları göz önünde bulundurursak İtalya yerine
Türkiye tercihini para ile açıklamak mümkün.
Özet:
Zaman zaman gol yedirecek, hücumda her zaman olduğu gibi etkili olamayacak ama Beşiktaş hangi seviyeye çıkacak olursa olsun Beck olduğu sürece sağ bek hatta sol bek, sakatlık, kırmızı kart, şımarık futbolcu, absürd eylemler v.s. problemi olmayacak. Transfer bu değilse nedir? Tebrikler Beşiktaş..