Bundesliga merakı çocukluğumda dayıların muhabbetlerine
ortak olmaya çabaladığım zamanlarda başladı. Küçük dayım sıkı bir Bayernli
diğerleri ise Anti-Bayernli olarak duruyordu. Sadece bu dahi bir şeyler
anlatıyordur size. Bayern'den başka bir takım ismi sıklıkla figuran olarak geçiyordu. Başka açıdan Bayern Münih kaybettiğinde evin içerisindeki
sevinç dalgası üzüntü fırtınasının önüne geçiyordu. Anti-Bayern Münihlilik hem
çok gözde hem de çok daha fazla tutkulu yaşanıyordu. Yıllar yılı var olan bu tutku aslında Bayern'i büyüten etkenlerden birisi olmuştur.
Benim gözüme çarpan Andreas Möller
hayranlığının sonucu Frankfurtlu olmam dışında çok büyük ilgiyle izlenen
Bundesliga özet karşılaşmalarında bir başka takımın uzun süre tutulduğuna şahit
olmadım. Kimsenin sonuçlara bakmadan
izlediği özet görüntüleri esnasında öyle bir dikkat kesilmiş olurlardı ki
Frankfurt’un 5-1 yendiği bir maçı videotext’den takip etmiş ve içeriye
dayımlarla beraber özet görüntülerini izlemek için mutlu mesut girdiğimde “Aha
Frankfurt kazanmış, bizim yeğene bakın anlarsınız” diyerek onların heyecanının
bir kısmını götürdüğüm için şakayla karışık kızıyorlardı zaman zaman spikerin anlatımı esnasında golün olmayacağını belirten cümle kurduklarında kızdıkları gibi.. 90'lı yılların başıydı, başka bir ifadeyle Becker'in 2-0 geriden gelip maçı alacağına inanarak oturup saatlerce tenis maçı izlediğim çok başka bir dönemdi..
O dönemde ilginç olan muhabbetlerin başında dayımların oyuncuya bakıp Bayern Münih'e gidip gitmeyeceğini tartmaları oluyordu. "Bu spor arabaya biner, kibirlidir, kesin Bayern'e yolu düşer" gibi ilginç yaklaşımları oluyordu. Yıllar sonra yolum Hamburg'a düştüğünde benzer yorumları Mario Götze için de yapmışlardı. En büyük olmak isteyenin, en iyisi olmak için çabalayanların Bundesliga lig kalitesinin de bugünkü gibi popüler olmadığı zamanlarda Bayern Münih tek çıkar yoldu buradaki futbolcular için..
Neuer gitti, Götze gitti ve şimdi de Lewandowski.. Sadece
para bunu açıklamaya yetmez, önemli bir etken olsa dahi. Özellikle buradaki
Alman oyuncuları için paradan daha başka bir şey. Bundesligayı bir bütün olarak
ele alırsanız Schalke,Dortmund, Leverkusen, Bremen gibi takımlar Avrupa Ligi’dir
Bayern Münih ise Şampiyonlar Ligi’nin tek temsilcisidir. Bir şey “tek” olunca
üstelik bu büyüklük farkı tüm takımların taraftarları, oyuncuları ve hocaları
tarafından ağızbirliği edilmişçesine kabul edilince çok daha başka bir mevki
doğuyor. Bayern Münih pek çok futbolcunun çocukluğundaki zirvesidir. Oraya
çıkmadan en iyisi olunmuyor, orada forma giymeden en başarılı olamıyorsun. Kariyer
planlamasının en sonunda duran kırmızı noktadır. Başarılı olmakla ilgilidir
daha çok bu durum. Yoksa Putin’in devreye girmesi sonucu Bayern Münih’ten
alacağından daha fazla kazanma ihtimalini dahi bir kenara bırakıp Schalke’nin
çocuğu Manuel Neuer kalırdı evinde.. Neuer para için değil kariyer ve kupalar için
gitti. Milli takımda uzun süre kalmak için gitti. Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak
için. Kendi kişisel kariyeri açısından “en iyisi” olma adına.. Gazprom
yıllığına 15 milyon verecek olsa dahi kalmak istemedi.
Öte yandan bir sebebi de Bayern Münih'in futbolcularla kurduğu ilişkiden de kaynaklanıyor. Olabildiğince samimi, dürüst ve yer yer söze dayalı anlaşmalar dahi yapılıyor. Asla onları kötü günlerinde yalnız bırakmıyorlar. Söz verdikleri vakit arkasında duruyorlar. Arturo Vidal'i ve Diego'yu Juventus'a bu şekilde kaptırdılar, sadece söze dayalı anlaşma yapıp oyuncuların da bu sözü tutacaklarına inandıkları için.. Yönetim içerisinde yetkili olan şahsiyetlerin hepsi eski efsane futbolcular olması, onları çok iyi anlayan bir yapının da doğmasına sebebiyet veriyor. O psikolojiye öyle hakimler ki var olan büyüklüğünü futbolcu gözünde çekici kılmayı başarıyorlar.
Ben olsam muhtemelen tutkulu taraftarı olan Borussia Dortmund'u asla bırakmazdım. Siz de böyle diyorsunuz muhtemelen ama içerideki Bayern Münih algısını çocuk olarak yaşamadan bakıyorsunuz. Anlayabiliyorum ve fakat elbette Bayern Münih teklifine rağmen kulubünde kalanlara ise başka bir saygı duyuyorum.