11 Mayıs 2012

Michal Elia Kamal!



Uzunca bir süre takılı kalıp dinledim İstiklal'ın güzel sokak gruplarından "Light in Babylon" vokalitsti Michal Elia Kamal'ı.. Güzel mi? Mesele bu değil. Sesi kesinlikle etkileyici ama bu da değil beni etkileyen. Asaleti yeter.. O elindeki müzik aleti ile kurduğu ilişki inanılmaz.. Bu yüzden o muazzam sesi ile şarkılarını dinlemekten ziyade tam olarak nedir öğrenmek istiyorsanız İstiklal'de denk geldiğinizde oturup dinlemelisiniz.. Güzel olan her şey "parayla" değil.

krktr

Arda Turaaaan!

Rbry!

Derbi öncesi..



Futbolu severim. Sanırım senin algıladığın ve başka şekilde tanımlaştırdığın şeyden başka bir şeyi seviyorum ben..

Cumartesi muazzam bir karşılaşma var. Galatasaray, ezeli rakibi ile tam anlamıyla bir şampiyonlıuk maçına çıkacak. Fenerbahçe kendi sahasında oynamanın sevincini yaşarken Galatasaray da beraberliğin dahi yeteceğinin farkında. Neredeyse her şey bir denge üzerinde ve bana göre dünyanın en güzel anlarını kapsayacak bir doksan dakika. Daha da önemlisi o karşılaşma henüz başlamamış iken bugünlerde böyle bir maçın varlığının bilincinde o güne doğru uzanmak.

Bir futbolsever için aslında her şey bundan ibaret olması gerekiyor. Zirve noktası budur ve burası giderse futbolun da keyfi gider.

Bir şike operasyonu gerçekleştirildi ve sonucunda kimisi seviniyor, kimi üzülüyor. Oysa bu yapılması gereken bir eylem olsa dahi sonucundan dolayı hep beraber üzülmemiz gerekmez mi? Bak şu yukarıda pek çoğunuzun ortak olduğu o muazzam anlar kayboluyor. X kulüp değil futboldan aldığımız keyif gidiyor.

Son dönemde ortaya çıkan kesime dikkat edin. Futbol konuşmayı sevmeyen ama futbolun bir şekilde içerisinde olan insanlar. Lube Ayar, Mehmet Baransu bunlardan sadece bazıları. Misal Baransu'nun eylemlerinin hangi amaca hizmet ettiği, düşünceleri ve fikirleri ile kimin çıkarına ortak olduğu beni gram ilgilendirmiyor. "Dinimize hakaret ediyorlar" diye ekşi sözlüğü kapattıracağına inanan, aklı ve fikri bu kadar olan insanın ne yazdığı da beni ilgilendirmiyor. Meselesi Futbol değil. Telegol'ün önemi ülke içerisinde komedi programından "ciddi, izlenesi ve takip edilesi" bir futbol programına doğru kaydı. Tuhaf ve yeni insanlar türedi. Pek çoğunun meselesi yine söylüyorum "futbol" değil, saha içi hiç değil.

Koyacağız diyelim, koyduk mu demek için bekleşelim, Selçuk İnan'a güvenelim, Alex'e ya da Terim olmadı Kocaman. Da bunların dışında alınacak bir "galibiyetin" çok da önemi yok benim için. Keyif almıyorum her şeyden öte. En büyük keyif Kadıköy'de Fenerbahçe'yi evire çevire yenmektir, daha ötesi yok. Bu şike operasyonunda diğer Galatasaray'lıların sevincine ortak olamıyorum. Ezeli rakibi çöküş yaşıyor ama bu Galatasaray fırtına gibi esip kupaları topladığı için değil daha çok düne kadar takibi yapılmadığından dolayı olağanlaştırılmış ve geçiştirilmiş konuların birden üzerine gidilmesi sonucu açığa çıktığı için. Ki tapelerden de anlıyorsunuz Fenerbahçe rakibinden de teşvik ve şike konusunda korkuyor, bu da onları yanlışa sürüklüyor. Bu Trabzonspor'dan değil ülkenin ortalamasından kaynaklanıyor, işler bugüne kadar bu şekilde gitmiş. Tüm bunların gelecekte en azından ekmek yer, su içer gibi olmayacağını bilmek güzel ama bedeli ağır, sevinemiyorum bu futbol ortamının baltalanmasına. Hali hazırda olağan futbol ortamının içerisinde varolan Hakem tartışmalarından tutun da x yöneticisi şurada şeref tribününde şunu yağto geyiğine kadar futbolun dışında kalan konuların ana tema yapılması yeterince can sıkıcıydı.. Üzerine bir de bu..

Kaçabiliyor muyuz? Hayır. İşte ben de raporu okuyorum, gülsem mi ağlasam mı diye bakıp buraya post atıyorum. Silmek istedim, bu ve benzeri tartışmanın içerisinde olmayayım dedim ama onu bile başka başka yerlere çekip mail bombardımanına tuttunuz.

Niye bunu yazıyorum biliyor musunuz? Önümüzde böylesine muazzam bir derbi var ve ben onun heyecanını eskisi gibi hissedemiyorum. Daha iyi olamaz, daha güzeli de.. Benim için futbolun zirvesi, en üst noktası ama.. Elbette şimdiden dakikaları sayıyoruz ve fakat bu çok daha başka olmalıydı..

ŞİKECİ X KULÜP

Şikeci x kulüp derseniz bu haksızlıktır. Benim için doğru değil bu tanımlama. Bu ülkede üç kardeşten birisi Galatasaray'lı birisi Fenerbahçe'li diğeri de Beşiktaş'lıdır. Kendimden biliyorum bunu. Üç piskopat varsa birisi Galatasaray'lı diğeri Fenerbahçe'li öbürü de Beşiktaş'lıdır. Üç tane şikeci varsa açık ve net: Birisi Galatasaray'lı diğeri Fenerbahçe'li öbürü de Beşiktaş'lıdır. Beş tane varsa Trabzonspor ya da Bursaspor'u da ekleyebilirisiniz.

Eski Samsunspor başkanı İsmail Uyanık doğru düzgün çalışmak isteyen bir adamdı belki ama o konumda bulunan insanlar bir şekilde ortamın olağanlaştırıp kendi içerisinde yasallaştırdığı illegaliteye bulaşmak zorundadır diye demeç vermek zorunda kaldı. Bu ülkede kulüp başkanları hakemleri ve elbette fedarasyonu kendi lehine etkileyemediği için "görevini iyi yapamıyor" eleştirisi ile makamından dahi ediliyor. Daha düne kadar bir "insan" olan futbolcuları kaçırarak transfer yapıyorduk.. O günlerde teknik takip yapılsaydı nelerin açığa çıkacağını düşünebiliyor musunuz? "benim takımım kesinlikle temiz kalırdı" diyebiliyor musunuz? İşin arka yüzünü bilmeden hepimiz taraftarlık adına bir şeyleri savunuyoruz ama gerçeği akşam yastığa başımızı koyduğumuzda hepimiz biliyoruz. Şehir derbisi üç büyükler içerisinde yok ve bundan dolayı belirli koşulların ortaklaştırdığı bir kimlik yok üzerimizde. taraftar olarak güvenebileceğin tek insan Fatih Terim'dir Aykut Kocaman'dır efendim Selçuk İnan ya da Alex'tir. Daha ne? Angut yönetici her kulubün içerisinde vardır. Sen, ben , o engelleyemiyoruz ya da etki edemiyoruz ki oraya girip çıkana?

Beşiktaş'lılar Sinan Engin'i engelleyebildiler mi? Galatasaray'lılar Mehmet Ağar'ı? Neler döndüğünü ne kadar biliyoruz? Kime nasıl güvenebiliriz ki? örnek vereyim.
Ünal Aysal Galatasaray Başkanı'dır. 10 yıl öncesi Fatih Altay'lı daha çok maddi durumunun düzgün olmasından dolayı Galatasaray'a onun beyanatına göre zorlayarak üye yaptı. Takdir eder, saygı da duyarım ama her konuştuğunda benden daha az Galatasaray'lıdır hissi uyandırıyor.

Fenerbahçe illegal işlere karışmıştır. Buna inanıyorum okuduğum tapeler sonrası. Madem ki bir soruşturma açılıp bu açık edildi, cezasını da çekmesi gerekir diye de üzerine basa basa söylüyorum. Lakin Fenerbahçe efendim x takımdan daha kirli midir dersen "hayır" derim. Şampiyonluk yarışı esnasında Galatasaray ile Beşiktaş çekişseydi belki her şey çok başka olurdu.
Çelişki şudur; Taraftarlar kulubün yönetimine giremiyor. Bu ülkede zenginler kendi işlerini nasıl hallediyorsa kulübü de o şekilde yönetiyor. Ayrım burada takımların taraftarları üzerinden yapılmaz. Sen beni kardeşimden ayırabilir misin yahu? Fanatik Beşiktaş'lıdır kendisi. Bana iyi ona kötü ya da tersi mümkün müdür? Ben ve kardeşim bir yana parası olduğu için tamamen rastlantısal bir şekilde taraftarı olduğu kulübe yönetici olmuşlar diğer yana. Bu zengingillerin iyisi var, kötüsü var, beceriklisi var futboldan anlamayanı var şikecisi var olmayanı da var. Budur benim yaptığım ayrım.

Mevzu nedir? Kardeşimle oturup çatır çatır futbol üzerinden kapışmak, tartışmak, kızıştırmak ortamı ve o doksan dakikayı iple çekmek.. Yenersek kaçaçak delik aratmak, yenilirsek çocukluğumda olduğu gibi pazartesileri gazete almayıp okula gitmemek..

Futbol nedir size söyleyeyim. İlkokul yurdundan ilk defa İzmir'de Galatasaray'ın Avrupa Zaferi sonrası sabahın körüne plan kurup "yeni asır" gazetesi almak için dışarı kaçmaktır.(çok zordu bunu başarmak) Maçın sonucunu öğrenmek için okulun merdivenlerini teker teker aşağıya inerken ellerini yukarıya kaldırıp üç kulhuvallah bir fatiha okuyarak o sonuca doğru yaklaşmaktır. Kaybedilen derbi sonrası hastayım diyerek pazartesi okula gitmemektir. Yaşamı boyunca dincilerden, yobazlardan çekmiş bir kültürün içerisinde yetişmiş bir insanın nikah şahidi Fetullah Gülen olan Hakan Şükür'ü sevmesi değil tapmasıdır. Bir Ankaragücü maçında penaltıya bakamadığı için arkamı döndüğümde penaltının kurtarılması(Simoviç kurtarmıştı) sonucu totem yapıp doksan dakikayı arkası dönük bir şekilde dinleyerek izlemektir.

Şike operasyonuydu, Erman'dı Baransu'ydu, X'di.. Beni ne sevindirir ne de üzer. Ben Selçuk İnan'la üzmek istiyorum karşı tarafı. Selçuk İnan'ın keyfini bile çıkartamıyoruz. Üzülüyorum ve Avrupa Şampiyona'sını " daha iyi futbol" olduğu için değil tüm bunların orada olmadığı için sevinçle, keyifle bekliyorum.

10 Mayıs 2012

Ella (Dani& Anton)



Sol taraf Fabreagas sağ taraf Messi.

Messi günden güne iyileşirken Antonella da boş durmuyor. Eskiden çok beğenmezdim ama şimdi çiziği Daniella Semaan'ın üzerine çekip Antonella'ya tebriğimizi gönderiyoruz.. Bir şeyler oluyor, güzelleşiyor bu hatun günden güne..

Good Boy!



Alman futbolcuları da modaya uymuş. Grrrrristiano ronaldo ve benim kardeşim çok uzun zamandır bu modelin simgesi konumunda. Uslu çocuk modeli diyorum buna ben ki joleden kurtulmak için ben dahi sıklıkla bu şekilde dışarıya çıkıyorum.

Bence fena değil. Zahmetsiz, kolay ve güzel..

Avrupa Ligi Atletico'nun!



Bu karşılaşma öncesi gazetede iddaa ekibindeki arkadaşlarla bu maçın skoru üzerine fikir teatisinde bulunduk. Avrupa'da en çok oynanılan skorlardan birisi de Atletico'nun 2-1 kazanacağı üzerineydi ama bu bizi çok tatmin etmemişti. Kimi Atletico'nun Simeone'nin gelişi sonrası savunma takımı olduğundan dolayı final maçında gol yemeyeceği üzerine durur iken kimisi de iki tarafın da golcülerinin çok yetenekli olduğunun altını çiziyordu. Ben de şahsen 2-1 Atletico diyordum tüm kalbimle Bielsa'yı destelememe rağmen..

Final maçının kırılma anı Falcao'nun o muhteşem golüdür. Zira Bielsa futbolu kapanan takıma karşı baskıyı kurabilcek olsa da varolan farklılıkların silindiği bir raya oturdu maç. Eğer b karşılaşma biraz daha eşitliğin bozulmadığı anı devam ettirebilseydi her şey başka olabilirdi. Bilbao futbolu Barça dahil olmak üzere atak futbolunu benimsemiş her takıma kök söktürebicek organizasyona sahiptir. Lakin o gol sonrası her şey "Arda'lı Madrid" in istediği şekilde gelişti.

Simeone güzel bir dengenin oluşmasını sağladı. Hali hazırda bu takımı ne kadar savunmaya dayalı futbol oynatırsanız oynatın içerisinde Falcao-Arda-Diego-Adrian bulunduğu vakit her zaman hücum gücü belirli bir seviyenin altına düşmez. Savunmayı da ön plana çıkarırsanız denge sağlamış olur..

Bielsa ise.. Ne denir ki? Man U, Schalke gibi devleri içeride dışarıda devirmiş bir takımdan bahsediyoruz. Bilbao'nun kendisi tüm dünyanın diğer takımlarından farklı, hocası tüm dünyanın diğer hocalarından farklı ve ortaya koyduğu futbol da keza yine diğer bütün takımlardan farklı.. Futbola renk kattılar, umarım daha da başka olur gelecek yıllarda.



Sadece bu final karşılaşmasını değil aynı zamanda Simeone'yi de "savunma futbolu" eleştirilerinden sıklıkla kurtaran hep bu adam. Muazzam bir golcü. En çok sevdiğim ayrıntısı "her şekilde" gol atabilme becerisi. Sadece bu adamın varlığı sizi farklı bir strateji, oyun felsefesi benimsenize dahi yetebilir. Bu gibi golcüleri isterdim takımımda.. Teknik olduğu kadar öldürücü, hırslı olduğu kadar bitirici ve çok çok güçlü kale önünde. Muazzam bir gol attı ve ikinci gol de birincisinin çok gerisinde değil..



Hiç üzülme arkadaşım. Sizler çok kısıtlı bir havuzdan oluşturduğunuz on bir futbolcu ile dünyaya meydan okuyorsunuz. La Liga kurulduğundan bu yana içerisinde varolan ve hiç düşmeyen üç takımdan birisisiniz. Bunu da yabancısız ve sadece Bask kökenli oyuncularla yapıyorsunuz. Üstelik bu sene öyle bir futbol oynadınız ki kaybederken bile kazandınız, takdir çok size.. Henüz Bielsa'nın ilk senesi ve bunun geleceği var..



La Liga'ya diş geçirebildi. Bu önemlidir. Özellikle kendisini isteyen hocasının kovulması sonrası yeni bir ortamda kadrodaki yerini tutması onun asıl başarısı. Oynadığı takım için artık Avrupa Ligi dahi bir boy küçük kalıyor. Diego ve Adrian'lı kadroda yer almak kolay değil. İstikrarlı bir şekilde güzel oynamaya devam ediyor ve tüm bunların dışında geriye kalan onun için bir basamak yukarısına çıkıp orada kalmak..

Her ne kadar bu kupayı kaldırmış olmayı ben bizim memlekette önemsendiği kadar değerli bulmasam da kariyerine bir final ve kupa katmış olması önemli. En az Atletico kadar Arda da burasının daha da ilerisine gidebilecek konumda. Bekleyelim ve görelim.

9 Mayıs 2012

İki farklı Rapor!



Hemen herkesin okuduğu haberi aynen buraya aktarıyorum;

"TFF Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, İbrahim Akın, Ahmet Çelebi, Ümit Karan, Serdar Kulbilge, Cengiz Demirel, Yavuz Ağırgöl ve Mehmet Şen'e müsabaka sonucunu etkilemekten hak mahrumiyeti cezası verdi."

Kimdir Serdar Kulbilge? Bir dönem Fenerbahçe forması da giymiş, hepimizin tanıdığı kaleci. Peki neden ceza aldı? Müsabaka sonucunu etkilemekten. Gençlerbirliği formasını giyiyordu bu sene.

Şimdi size Mehmet Ali Aydınlar'ın Fenerbahçe'ye güvenemeyip Şampiyonlar Ligi'ne göndermekten men ettiği 15.08.2011 tarihli Etik Kurulu Raporu'na bakalım.

"07.03.2011 tarihli Gençlerbirliği-Fenerbahçe( 2-4)müsabakasının değerlendirilmesi

"Sonuç itibariyle, bu müsabaka ilgili olarak, şike hususunda;
Dosyadaki bilgi ve belgelerle sınırlı olarak yapılan incelemeyle;

- Aziz Yıldırım'ın şike yaptığı;

- Serdar Kulbilge'nin şike yaptığı;

- Murat Öztürk'ün şike yaptığı;

- Cengiz Demirel'in şike yaptığı:

- İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun şike yaptığı;

- Doğan Ercan'ın şike yaptığı;

- Tamer Yelkovan'ın şike yaptığı;

- Mehmet Şen'in şike yaptığı;

- Tuğrul Çağrı Üzer’in şike yaptığı;

- Murat Öztürk'ün şike yaptığı;

- Zafer Önder İpek'in şike yaptığı;

- Cengiz Demirel'in şike yaptığı; ..."

diye gidiyor.



Bu rapora göre eylem gerçekleştirilmedi. Rapor neden düzenlenildi, bir bilgim yok. Lakin Demirören fedarasyonunun en son hazırladığı rapor sonucu İbrahim Akın ile beraber Serdar Kulbilge ceza alırken bunların dışında kalanlardan bazıları temizleniyor.

Serdar Kulbilge maçı nasıl etkiliyor?

Serdar Kulbilge yanlışı kurumlardan bağımsız herhangi bir Fenerbahçeli'nin değil Fenerbahçe yöneticisinin talimatı sonucu etkiliyor. Peki Etik kurul hangi gerekçe ile kurumun yöneticisini kurumdan ayırıyor? Ya da Demirören'in hazırlattığıyine en son raporun Fenerbahçe-İBB maçına ilişkin değerlendirmedesinde "İlhan Yüksel Ekşioğlu hakkında şike yaptığı veya şike teşebbüsünde bulunduğu" sonucu çıkmasına rağmen bu Fenerbaçe'yi nasıl etkilemiyor?

"Sanırım en son rapordaki şu ayrıntı nedeniyle olması gerekir.

-İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun Fenerbahçe Yönetim Kurulu Üyesi olması nedeniyle şike faaliyetinin Fenerbahçe Spor Kulübü'ne izafe edilmesinin uygun olacağı, ancak bu eylemden Fenerbahçe Spor Kulübü'nün diğer yöneticilerinin haberdar olduğuna ilişkin bir kanıta rastlanmadığı; özellikle İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun TFF Etik Kurulu'na vermiş olduğu sözlü beyanında Kulüp adına yapacağı işlemlerle ilgili olarak Yönetim Kurulu toplantılarında karar alındığı ve görevlendirme ya da yetkilendirme yapıldığını bildirmesi karşısında dosya içeriğinde I.Yüksel Ekşioğlu'nun bu maçta yetkilendirdiğine ya da görevlendirildiğine dair bir belge ya da karara da rastlanmadığı;"

Yani diyor ki; Bir şike görevlendirmesi olsa bunu Fenerbahçe yönetimi yetkilendirir. Böyle bir yetkilendirme olmadığı için kulubün as başkanı şike yapsa dahi kulübü bağlamaz.?!

Birinci rapor burada Taraf gazetesi tarafından bu şekilde yayınlanmış. Buyrun okuyun..

Eskişehir-Fenerbahçe maçının sonucu da "Aziz Yıldırım şike yapmış".. Ankaragücü maçının sonucu keza yine aynı şekilde. Diğerlerinde teşvik primi vermiş. Lakin ikinci raporda ise Aziz Yıldırım birden suçsuz bulunuyor.

Fenerbahçe gibi bir kulupte bir İlhan Ekşioğlu ya da herhangi bir yönetim kurulu üyesinin Aziz Yıldırım'dan habersiz tüm bunları gerçekleştirebilmesi mümkün müdür gerçekten?

İki farklı fedarasyon ve iki farklı Etik Kurulu Raporu söz konusu. İki Fedarasyon da eylemleri bakımından benzeşse de raporları farklılaşıyor. Birincisinin ne çıkacağı muammaydı ve fakat ikincisi daha çok varolan raporun istenilen kıvama oturtulmasıdır. Bu raporun geçerliliğini sorgulayabilirsiniz, yanlış bilgiler sonucu oluşturulduğunu iddia edip doğrularını masaya yatırarak daha başka sonuç da çıkarabilirsiniz. Lakin bu raporun farklılaştırılmadığını, her iki rapora uygun bir şekilde doğru cezaların verilmediği sonucunu değiştiremezsiniz.

Kişilerin ya da oluşturulan bu ortam sonucu toplumun algısı ve medya yönlendirmesi bir kenarda dursun. Emenike üzerinden onca goy goy yapıldı ama her iki raporda da temiz çıktı. Bunun gibi birden fazla çarpıtma olduğu kadar çok net "şike yapıldı" yargısı da verilmiş olduğu gerçeği söz konusu.

Medyada bu süreç içerisinde yalan yanlış pek çok bilgi ortaya saçıldı. Lakin tüm bu kaos içerisinde medyanın saptırdığı, saçmaladığı herhangi bir yalan, yanlış "bilgi" üzerinden gidip tüm bunların hepsine birden "böyle bir şey olmadı" damgası vurmak çok da doğru değil. Olayı çarpıtmaktır.

Bugün vargücüyle Fenerbahçe'ye ceza kesmek istemeyen bir Fedarasyonun dahi çıkarabildiği en temiz raporunun ayrıntısını bir aşağıdaki postta duruyor.

ayrıca.. İkinci raporun en önemli özelliği Aziz Yıldırım'ın şike yaptığı kısımların değiştirilmiş olmasıdır. Bunun da yüksek ihtimalle nedeni "kişiler kurumları bağlamaz" absürdlüğünün uygulanabilmesi adına yapılması zorunlu olmasıdır. Diğer türlü Aziz Yıldırım'ın ilk raporda olduğu gibi suçlu bulunması üzerine "kişiler kurumları bağlamaz" cümlesini kurarsanız eğer Etiyopya'da "bakın böyle şeyler de oluyor" başlıklı habere meze olursunuz. Fenerbahçe "Başkanı" ile " as başkanı" arasındaki farkı gördük, sağolun, varolun..

Şike parasını çalmak!




Taraf gazetesi Etik Kurulu raporlarını yayımladı. Bu rapor ve sonrasında yaşanılanların analizini daha sonraya bırakalım. Lakin diğerlerinden farklı olarak Fenerbahçe'nin KISMEN temize çıktığı Etik Kurulu'nun "son" raporunun içeriğinde ufak bir ayrıntı söz konusu. Sike operasyonu içerisinde şike parasını indira gandi yapılarak iç edilmesi ki gülünür ağlanacak halimize.



Ben sadece 6-0 biten Ankaragücü maçına ilişkin Etik Kurulu raporunu buraya alıyorum. Tamamını ise şuradan okuyabilirsiniz. Şimdi soru şudur; Etik kurulu roman mı yazıyor? Komik hikaye mi anlatıyor yoksa hikayenin kendisi trajikomik midir? Okuyalım hep beraber..



................................................................................


15.05.2011 tarihinde oynanan Fenerbahçe-MKEAnkaragücü (6-0) müsabakasında şike yapıldığı
iddiası incelendiğinde;

İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun verdiği talimat üzerine Cemil Turhan, Yavuz Ağırgöl ve masör Mehmet Yenice ve Yadigar Boğa vasıtasıyla Ankaragücü futbolcularıyla irtibata geçilmesi amaçlanmıştır.


Şahısların ilk olarak Kasımpaşaspor kalecisi Murat Şahin aracılığıyla Ankaragücü futbolcularına
ulaşmayı hedefledikleri, Murat Şahinin önce teklifi kabul ettiği, ancak hemen sonrasında eşinin karşı çıkması sonucu yapılan teklifi reddettiği telefon konuşmalarından anlaşılmaktadır.


23.04.2011 günü İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun.Cemil Turhan ve Yavuz Ağırgöl'ü Dereağzı
tesislerine yüzyüze görüşmek üzere davet ettiği, bundan sonra da Mehmet Yenice ile telefon görüşme trafiğinin arttığı anlaşılmıştır.


Mehmet Yenice, Yavuz Ağırgöl ve Cemil Turhan'ın birlikte hareket etmeye başlayarak,
Ankaragücü futbolcularına ulaşmaya çalıştıkları; 13.05.2011 günü Yavuz Ağırgöl'ün İlhan Yüksel
Ekşioğlu ile yapmış olduğu telefon görüşmesinden "bilet" adı altında, Cemil Turhan'ın gözetiminde kastedilen şeyi konuştuğu anlaşılmaktadır. Aynı gün Mehmet Yenice ile Yavuz Ağırgöl'ün telefon konuşmasından, Mehmet Yenice'nin aracıyla İstanbul'a yaklaşmakta olduğunu söylediği anlaşılmıştır. Bu telefon görüşmelerinden hareketle Yavuz Ağırgöl ve Cemil Turhan'ın Mehmet Yenice ile buluşacakları değerlendirilmektedir.



Cemil Turhan, Yavuz Ağırgöl ve Mehmet Yenice'nin telefon görüşmelerinde söz konusu paranın tutarının 400.000.- USD olduğu; bu paranın 100.000.- USD'lik kısmının Cemil Turhan ve Yavuz AğırgöPde kalması ve fakat bundan İlhan Ekşioğlu'nun haberdar edilmemesi hususunda anlaştıkları tespit edilmiştir. Geri kalan 300.000.- USD'nin Yadigar Boğa ile İstanbul'a gelen Mehmet Yenice'ye Dereağzı tesislerinde teslim edildiği anlaşılmaktadır.


Bu arada, İlhan Yüksel Ekşioğlu diğer yandan Bülent İbrahim işcen ve Abdullah Başak
vasıtasıyla Yusuf Turanlı üzerinden de Ankaragücü futbolcularına ulaşmaya çalışmıştır. Yusuf
Turanlı'nın Ankaragücü futbolcusu Turgut Doğan Şahin'le görüştüğü, ayrıca Abdullah Başak'la görüşüp Ankaragücü futbolcusu Uğur Uçar"a ulaşmak için menajeri Ümit Aydın'a şike teklifini götürdüğü, Ümit Aydın'ın önce teklifi kabul ettiği, ancak futbolcuların şike teklifini reddettiklerini Yusuf Turanlı'nın "Abi olumsuz, KORKUYORLAR YOK DİYORLAR, çok mücadele oldu ama olumsuz" ifadeleriyle Abdullah Başak'a ilettiği kanaati oluşmaktadır. Uğur Uçar TFF Etik Kurulu'na vermiş olduğu sözlü beyanında; Ümit Aydın'ın kendisine yatırımları konusunda danışmanlık yaptığını, ancak bu şekilde bir şike teklifinin Ümit Aydın tarafından kendisine kesinlikle iletilmediğini bildirmiştir.


Sekip Mosturoğlu'nun talimatıyla Sami Dinç Ankaragücü kalecisi Stefan Senecky'nin menajeri
Milan'a içeriği belli olmayan bir teklifte bulunduğu ancak Sami Dinç'in M.Şekip Mosturoğlu ile yapmış olduğu telefon görüşmesinde teklifinin olumsuz karşılandığı belirlenmiştir. Bu teklifin şike teklifi olabileceği şüphesi hasıl olmuşsa da, bunu kanıtlayacak somut bir delile rastlanmamıştır.


Emre Belözoğlu'nun Ekrem Okumuş'un telefonundan Ankaragücü futbolcusu Kaan Söylemezgiller'e kendisini Fenerbahçe'ye aldıracağını, oynanacak müsabakada kendisini fazla zorlamamasını mesajla bildirdiği görülmektedir.


İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun 17.05.2011 tarihinde Faruk Yaşar ile yapmış olduğu telefon
görüşmesinde (Kayıt Sıra No 3013) daha önce Cemil Turhan, Yavuz Ağırgöl ve Mehmet Yenice'ye
verilmiş olan paranın yarısının iadesini istediği anlaşılmaktadır. Bunun nedeni Ankaragücülü
futbolcuların bir kısmının şike teklifini reddettiğinin İlhan Yüksel Ekşioğlu tarafından öğrenilmesi olduğu değerlendirilmiştir.


Mehmet Yenice 16.05.2011 günü kendindeki 300.000.- USD'nin 200.000.- USD'lik kısmını
anlaşılan futbolculara verilmek üzere kendinde tutmuş, 17.05.2011 günü ise kalan 100.000.- USD'yi İstanbul'a getirerek Yavuz Ağırgöl'e teslim etmiş, Yavuz Ağırgöl de Mehmet Yenice ile beraber aynı gün bu parayı İlhan Yüksel Ekşioğlu'na bürosunda teslim etmiştir.Bu durum kolluğun fiziki takip tutanaklarından anlaşılmaktadır.


Ancak Ekşioğlu'nun, diğer geri kalan 100.000.- USD'yi de ısrarla istemesi üzerine, Cemil
Turhan'da bulunan 100.000.- USD'nin ancak 90.000.- USD'sini ilhan Yüksel Ekşioğlu'na teslim
etmişlerdir. Bu husus 18.05.2011 tarihinde Yavuz Ağırgöl ile İlhan Yüksel Ekşioğlu arasındaki telefon görüşmesinden anlaşılmıştır (Kayıt Sıra No.3244-3245).


Kolluk tarafından bir kısmı görüntülü olarak tutulan fiziki takip tutanaklarından ve bu fiziki takiplerle örtüşür nitelikteki ve hatta şüpheliler arasındaki aldatıcı davranışlar ve güvensizlik sonucu oluşan gerginlik nedeniyle şifreli konuşmanın terk edildiğinin anlaşıldığı
(örneğin, Yavuz AĞIRGÖL'ün Mehmet YENİCE'ye söylediği: "iki yüzü, iki yüzünü ver iki yüzü kalsın diyor anladın mı sen şimdi üç yüz yok mu üç yüz var yüzünü sen al iki yüzü de getirelim bunlara geri verelim bitsin bu iş al yok diyelim") iletişim tespit tutanaklarından olayın şüpheye yer bırakmayacak şekilde yukarıda anlatıldığı şekilde gerçekleştiği görülmektedir. Diğer yandan İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun TFF Etik Kurulu'na vermiş olduğu yazılı savunmasında konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamalar şüphelerin giderilmesi yönünde ikna edici bulunmamıştır.


Bu itibarla; Fenerbahçe Futbol Kulübü yetkililerinden ilhan Yüksel Ekşioğlu'nun Cemil Turhan, Yavuz Ağırgöl, Yusuf Turanlı'ya 400.000 USD verdiği, bu paranın Mehmet Yenice tarafından MKE Ankaragücü futbolcularına iletileceğini düşündüğü, ancak, dosyadaki bilgi ve belgelerden herhangi bir MKE Ankaragücü futbolcusu ile telefon görüşmesi yapılmadığı; bu ilişkinin Mehmet Yenice üzerinden yürütüldüğünün düşünüldüğü; ancak gerçekte paranın Ankara'ya hiç götürülmediği halde Mehmet Yenice'nin ilhan Yüksel Ekşioğlu ile yaptığı telefon görüşmelerinde sanki para Ankara'da futbolculara dağıtılmış gibi bir izlenim vermeye çalıştığı anlaşılmaktadır.


Sonuç olarak, 15.05.2011 tarihli Fenerbahçe-MKE Ankaragücü müsabakasına ilişkin olarak şike
veya şikeye teşebbüs bakımından yapılan incelemeyle;


- Aziz Yıldırım bu müsabakada somut olayla ilgisinin bulunmadığı;


- ilhan Yüksel Ekşioğlu'nun şike teşebbüsünde bulunduğu;


- Cemil Turhan'ın şike teşebbüsünde bulunduğu;


- Yavuz Ağırgöl'ün şike teşebbüsünde bulunduğu;


- Mehmet Yenice'nin şike teşebbüsünde bulunduğu;


- Yadigar Boğa'nın şike teşebbüsünde bulunduğu;


- Bülent ibrahim Işçen'in bu müsabakada somut olayla ilgisinin bulunmadığı;


- Abdullah Başak'ın bu müsabakada somut olayla ilgisinin bulunmadığı;


- Mehmet Sekip Mosturoğlu'nun şike teşebbüsünde bulunduğu yolunda yeterli kanıt
bulunmadığı;


- Sami Dinç'in şike teşebbüsünde bulunduğu yolunda yeterli kanıt bulunmadığı;


- Yusuf Turanlı'nın şike teşebbüsünde bulunduğu;


- Ümit Aydın'ın şike teşebbüsünde bulunduğu yolunda yeterli kanıt bulunmadığı;


- Turgut Doğan Şahin'in somut olayla ilgisinin bulunmadığı;


- Uğur Uçar'ın somut olayla ilgisinin bulunmadığı;


- Ekrem Okumuş'un somut olayla ilgisinin bulunmadığı;


- Emre Belözoğlu'nun somut olayla ilgisinin bulunmadığı;


- Ahmet Bulut'un somut olayla ilgisinin bulunmadığı;


İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi olması
nedeniyle şike teşebbüsü eyleminin Fenerbahçe Spor Kulübü'ne izafe edilmesinin
uygun olduğu;
ancak bu eylemden Fenerbahçe Spor Kulübü'nün diğer yöneticilerinin
haberdar olduğuna ilişkin bir kanıta rastlanmadığı; özellikle İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun TFF Etik Kurulu'na vermiş olduğu sözlü beyanında Kulüp adına yapacağı işlemlerle ilgili olarak
Yönetim Kurulu toplantılarında karar alındığı ve görevlendirme ya da yetkilendirme
yapıldığını bildirmesi karşısında dosya içeriğinde I.Yüksel Ekşioğlu'nun bu maçta
yetkilendirildiğine ya da görevlendirildiğine dair bir belge ya da karara da rastlanmadığı;
ayrıca gözlemci raporlarında ve müsabakanın seyrinde, Ankaragücü futbolcularının sahadaki oyunlarından şüpheye düşülmesini haklı kılacak bir anormallik gözlemlenmediği...
...oybirliğiyle mütalaa olunur.

8 Mayıs 2012

Euro 2012 için yazar aranıyor



Buraya bugüne kadar benden başka yazan olmadı. Lakin kısa süreliğine konuk olacak yazarlar arıyorum. Avrupa Şampiyona'sına katılımcı ülkeleri yakından takip ediyor ve doğru bir şekilde ayrıntılı olarak analiz edip turnuva öncesi yazarım diyorsanız, buyrun. Pek çoğunu kendim yazmak istiyorum ama daha iyisi olursa buraya ismi, twitter hesabı ve mailiyle koyacağız.. Bu konuk yazar alımını Avrupa Şampiyonası esnasında da devam ettirebilirim. İlginç portreler, hikayeler v.s.

Lakin şöyle bir tehlike var. Onca saat yazıp da benim tarafımdan "hayır olmamış bu" diyerek reddedilebilirsiniz. Keza aynı ülke için birden fazla talep gelirse haliyle en iyisini buraya alacağım. Almanya dışında bir ülke seçip "evet ben bu ülkeye dair her şeyi yazabilirim" diyen ve bu tehlikeyi göze alan buyursun. Genel anlamda şablonu yazarın kendisi belirler. Toplamda güzel olması önemli lakin kimi detaylar mutlaka yazılmalıdır.

-Teknik direktör tanıtımı, futbol karakteri.. Daha çok takımı nasıl oynatır sorusunun cevabı.

-15 oyuncu minumum 5-6 cümle ile.. Takımın yıldızları ve öne çıkması muhtemel oyuncular için analiz biraz daha geniş olabilir. Sonunda belirlenmiş bir ideal 11.

- Ülkenin gruplardaki şansı üzerine bir inceleme.

Yazılar kadroların belirlenmesi sonucu gelirse daha "doğru" olma şansı yüksek..

Yazara sınır koymak kadar zoruma giden bir başka şey yok. Bizzat yazarın imzasını taşıyacak her türlü farklılık da kabulümüz. Burası bir gazete değil dergi değil ekranın önünde de değilsiniz. Okuyucuya o ülkenin Avrupa Şampiyonası esnasında futbolunu yakından tattıracak "uslubunuz" asıl önemli kısmıdır. Yoksa diğer pek çok ayrıntı her yerdedir. Dikkat ettiğim husus budur. Yorumlarınız ve diğer sorularınız da eğer mümkünse mail yoluyla olursa daha iyi olur. Lütfen her türlü soru için devrimderki@gmail.com..

Bloglar okunmuyor artık diyen insanlar da dün gece bu blogun sadece yarım saat içerisinde 2 bin küsur insan tarafından okunduğunu unutmasın. Bu istisnai bir durum olsa da bir gerçeği size hatırlatıyor; iyi bir yazı, inceleme, analiz nerede olursa olsun kendi okurunu kendisine çeker. Aynı cümleler, aynı kelimeler gazetede yazıldığı zaman daha fazla iyi ya da kötü olmuyor. Maalasef kategorilendirme gerçekte blog, gazete, dergi değil "güzel yazı" ya da "güzel olmayan yazı" olarak oluşur. Bunu unutmayın. Toplamda benim amacım turnuvadaki her maçı taraf olduğunuz takımda olduğu kadar keyifle izlemek ve izlettirmek. Yazılarınızı bu ayın son gününe kadar bana ulaştırmanız gerekiyor.. Ne kadar erken o kadar güzel tabi..

Edit: Danimarka yazılmıştır. Bilginize..

Lukas & Louis Podolski

Euro 2012 Almanya kadrosu!



27 kişilik kadro açıklandı. 4 kaleci 3 forvet olması en ilginç detay. 29 Mayıs'ta bu kadrodan 4 kişinin üzeri çizilecek. 27 kişilik aday kadro şu şekilde oluştu.

Kaleciler: Manuel Neuer, Marc-Andre ter Stegen, Tim Wiese, Ron Robert Zieler.

Defans:Holger Badstuber, Jerome Boateng, Benedikt Höwedes, Mats Hummels, Philipp Lahm, Per Mertesacker, Marcel Schmelzer

Orta Saha: Lars Bender, Sven Bender, Julian Draxler, Mario Götze, İlkay Gündoğan, Mesut Özil,Sami Khedira, Toni Kroos, Thomas Müller, Lukas Podolski, Marco Reus, Andre Schürrle, Bastian Schweinsteiger

Forvet: Mario Gomez, Miroslav Klose, Cacau

4 kişi çıkacak. Bunlardan birisi kaleci olacak. Neuer garanti ve Wiese'nin yanı sıra ter Stegen ile Ron Robert Zieler.. ben Gladbach kalecisi ter Stegen'in çıkacağını düşünüyorum. Gerçi üç kaleciden hangisini çıkarsanız sonuç değişmez. Neuer birinci kaleci. Üçüncü kaleci de geleceğe yönelik olduğu için bu ortamı soluması adına gençlerden birisi olacak. Neuer-Wiese-Ron Robert Zieler gider şampiyonaya.

Defansta ise anlaşılan o ki Lahm sağda oynayacak. zira Boateng, Höwedes sağ bek opsiyonu olarak alınır iken (her ikisi de stoper de oynayabiliyor) solda Schmelzer ve Lahm'dan başka aday yok. Elbette Badstuber hatasını bir daha tekrarlamak istemezse.. Oysa doğru olan ise Lahm sağda Schmelzer solda oynamasıdır. Bu şekilde de olabilir zira işin doğrusu budur. İki bekin de yedekleyicileri aynı zamanda stoper özellikleri olan oyuncular. Gerek Boateng gerekse de Badstuber.. Burada ben ufak bir yanlış yapıldığını düşünüyorum. Eğer Schmelzer sakatlanır ve Lahm sağda oynarsa sol bek sorunu yaşanılabilir. Ben Hummels'in artık Mertesacker'in önüne geçmiş olması gerektiğini düşünüyorum. İdeal stoper ikilisi Hummels-Badstuber ama bu daha çok ileride yapılacak Almanya analizi içerisinde değerlendirilir.

Defanstan birisi eksiltilemez gibi geliyor bana. Çıkacak diğer üç kişi de orta sahadan olacaktır.

4-2-3-1'in "2-3" i için beş futbolcu gerekir. Yedekleriyle beraber bu 10 kişidir. Burada 13 futbolcu var ve muhtemelen 13'ün 3 tanesi dışarıda kalacaktır. Kalmayacaklar bellidir; Mesut,Schweinsteiger,Kroos,Müller,Podolski,Khedira. Yenilerden de yerleri garanti olan seçimler söz konusu;Reus, Schürrle. Diğerlerinden üçü kadronun dışında kalır ama daha teknik bir inceleme yapalım.

Schweinsteiger'in yedeği Kroos. Başka da bir yedek yok ki Kroos aynı zamanda Khedira'nın da yedeği ya da Khedira yerine de oynayabilir. Dolayısla buraya bir Bender eklemesi olacaktır. Burada Leverkusen'deki Lars Bender'in öne çıktığını söyleyebilirim. Olur da Kroos-Schweinsteiger ikilisi tutarsa Schweini'nin yedeği Lars Bender olacaktır. Sven Bender ise kalecilerden birisinin dışında çıkarılacak üç aday futbolcudan birisidir.

Tam da bu noktada İlkay'ın durumu nedir diye bakmak gerekiyor. 4-2-3-1'in "2"sinin tam olarak neresi için düşünülüyor? Kaleye daha yakın olan Schweinsteiger tarafına mı yoksa forvete daha yakın Khedira tarafına mı?

İlkay son dönemde muazzam bir performans gösterdi. Lakin ben İlkay'ın Alman milli takımında Schweinsteiger'in yerine monte edileceğini düşünmüyorum. Dortmund'da da Nuri'nin yerine monte edilemedi, daha başka bir oyun sistemi içerisinde o bölgenin sorumluluğu diğer defansif orta saha ve stoperlere bölüştürülerek farklı bir görev dağılımı içerisinde oldu. Daha çok Schweinsteiger'in önündeki pozisyon için düşünülüyor olmalı.

Schweinsteiger-Lars Bender. Önlerindeki isim ise Khedira ile Toni Kroos. Burada diğer bir alternatif ise İlkay Gündoğan olacak. Diğer bölgenin içerisinde Bender'in önüne geçemezse burada İlkay ancak kadro genişliğinin yaratacağı kontenjandan buraya eklemlenebilir. Ki zor..

İlkay kadroda ancak Schweinsteiger'in alternatifi olarak düşünülüp iki Bender'i de kenara atabilirse kadroya girebilir. Bender'i geçebilir lakin Schweini'nin önünde yer alan futbolculardan ne Kroos'u ne de Khedira'yı geçer. Bence işi gerçekten zor.

Edit: Şöyle bir şansı var. Eğer Schweinsteiger'in yedeği olarak Kroos düşünülürse Khedira'nın yanı boşalır. dolayısla defansif orta sahanın forvete bakan kısmına iki değil üç aday söz konusu olur. Zira Toni Kroos aynı zamanda Schweinsteiger'in yedeğidir Löw'e göre. Bu açıdan bakarsak Schweinsteiger-Kroos ve Khedira-İlkay olur. İlkay defansif orta sahanın forvete bakan kısmında her iki Bender'i de devre dışı bırakabilir. Elbette Löw böyle düşünüyorsa bu mümkün..

Julian Draxler ise Schürrle'nin önüne geçemez ve ikinci çıkarılacak oyuncu Julian Draxler'dir.

Löw'ün Götze'yi merkezde oynatmam inadının bittiğini düşünerek; Mesut-Götze, Podolski-Schürrle, Müller-Reus yedeklemeleriyle Avrupa Şampiyonasına gidileceğini düşünüyorum.

1 merkez forvetle oynayan Almanya 3 forvet alarak gidecek ve buradan bir oyuncu çıkartılamaz. Zaman zaman 4-4-2 oynadığı vakit bu Podolski ile olacağı için forvet azlığı gibi bir durum olmaz.

Çıkarılacak adaylarım;

Marc-Andre ter Stegen, Julian Draxler, Sven Bender ve maalasef İlkay Gündoğan ya da Lars Bender..

Gerçi ben geçen Dünya Kupası'nda da Sami Khedira için de aynı şeyi söylemiştim. Ballack, Traesch v.s. filan sakatlanınca adamın hayatı farklılaştı. Umarım İlkay kalır, biz yanılırız..

7 Mayıs 2012

"Mektup arkadaşı aranıyor"





Hayatım Futbol dergisine Salih yazmıştı Swansea City'nin Barça gibi top oynadığını.. Fazla izleme şansım olmadı zira o kadar vaktimiz yok. Premiere Lig'in ilk Galler takımı Swansea City'de hoşuma giden ayrıntı kulübün artık sahibi olan taraftarlarından John Van Zweden ve David Morgan'ın olur da bir Arap Şeyhi kulubü almak isterse onlara vereceği cevap:

"Fuck you very much"

olmasıdır.

Bir Hollandalı diğeri Galli iki adam ne alaka diyor insan. 50 bin paund'a bir kaç taraftardan ikisi olarak zamanında taraftarı olduğu kulubü iflasın eşiğinde iken almışlar. Kulübün asıl patronu Hollandalı ama David Morgan da zamanında organize olup taraftarların kulübü almasına neden olan isim. Şimdi bu kulübün değeri yaklaşık 60 milyon paund.. Ama daha da önemlisi ise bu ikisinin nasıl tanıştığı..

34 yıl önce John'un babası Fulham-Swansea City maçına götürürür ve orada kanı ısınır Swansea takımına. Hollanda'da John van Zweden ingilizcesinin çok iyi olmaması nedeniyle lisede bir uyarı alıyor. Zweden özel öğretmen tutup zayıf ingilizcesini geliştirmek yerine ingilizce yazışabileceği mektup arkadaşı aramaya karar veriyor, her şey bu şekilde başlıyor.

Nerede bunu arıyor?

O dönem dördüncü ligde oynayan Swansea City'nin stadyumda çıkarılan gazetesine ilan vererek. Nedeni ise basit. Böyle tanınmamış bir kulup ile bağlantı kurmak isteyeceklere daha fazla önem verileceğini düşünüyor.

O dönem 14 yaşında olan Galler'de yaşayan David Morgan ise stadyumda elindeki gazetede duran ilana bakıyor:

" Pen Pal Wanted" (mektup arkadaşı aranıyor)

Bu ilanı cüzdanına koyup akşama da mektubu döşüyor Hollandalı'ya. Diyor ki sadece bu insanoğlunun kim olduğunu öğrenmek için dahi bu mektubu yazmalıydım. Yani hangi insan dördüncü sınıf bir takımın stadyumlarda dağıtılan gazetesinde kendisine mektup arkadaşı arar ki? üstelik Hollanda'da yaşıyor..

Başlıyor böyle arkadaşlık. Hollandalı'yı tam anlamıyla bir Swanswa City taraftarı yapıyor, ona her hafta kulüple ilgili bir şeyler yolluyor. Eh artık kıvama gelen Hollandalı arkadaşımız ölüp gitmeden şu kulubün bir maçını canlı canlı izleyeyeim diyerek Galler'e yolculuğa da çıkıyor. Asıl aşk burada başlıyor, "ben buraya ait olmalıydım" diye de hayıflanıyor.

Artık 50 yaşında John Van Zweden ve hala daha Den Haag'da oturur ve her hafta sonu Galler'e yolculuk yapmaya, en iyi arkadaşı David Morgan'a uğramaya devam eder. Lakin artık onlar taraftar değil kulubün sahibi zira 2002 yılında batmış olan Swansea City'i satın almışlar. Başta da söylediğimiz gibi yaklaşık 60 milyon paund olan bu kulubü bir Arap Şeyhi satın almak isterse onlara vereceği cevap şimdiden hazırmış:

"Fuck you very much"

Neden? Çünkü bu kulübün sahibi taraftarlarıdır. Kulüp iflas ettiğinde David Morgan önderliğinde bir kaç taraftar bir araya gelip kulubü almak istiyorlar ama son anda birisi çark edince David kulübe bağlı mektup arkadaşını arıyor gerekli olan 50 bin paundu bulmak için. O mektup arkadaşı ise karısına bile danışmadan bankaya gidip parayı çekip arkadaşına ulaştırıyor, 2002 senesinde.
2003'de Lig One'a çıkışını kutluyor Hollandalı..

Dünyada sahibinin madden ve manen kulübün taraftarları olan belki de tek kulüp Swansea City.. ve her şey bir gazete ilanındaki mektup arkadaşlığı ile başladı.

Formica Atomica


1.64 boyunda 59 kg bir adam. Genç değil, 1987 doğumlu Giovinco. Juve'de parladı, umutlanıldı ama çıkışı tam anlamıyla Parma'da oldu.

Öncelikle futbolda fiziğin belirleyici olmadığını kanıtlayan her oyuncuyu seviyorum. En son istediğim şey günden güne fizikli oyuncuların ilk sıralarda yer alıp yeteneğin daha az gündeme gelmesidir. Messi ve Barça ile bu biraz delinse de fiziğin birinci plana doğru kaydığı gerçeği henüz değişmiş değil.

 Giovinco tam bir on numara. Oyun kurucu oynayabildiği gibi kenarlarda ve forvet arkası da oynuyor. Saha görüşü, hızı, çalımları,driplingleri kadar firikikleri de muazzam. Benim izlediğim maçlarda frikikten çakamasa da direği yalayıp gitti onun denemeleri. Yine izlediğim maçlar neticesinde söylüyorum ki Ronaldovari bir bencillikle sürekli topları kullanıyor, kaleyi çok fazla yokluyor ama asistleri de muazzam.. Parma iki haftadır yüzümü güldürüyor. İnter'i de devirecek dedim Siena'yı da ve bu adam çok çok formda. Tam 6 maçtır üst üste kazanıyor ve biraz daha erken başlasalardı Avrupa bileti dahi alabilirlerldi ilk devre küme düşme mücadelesi vereceğim diyen takım..

Bize uyar mı bilmem ama misal Dortmund düşünebilir zira Kagawa yerine tam yerinde olur.  10-12'den aşağı bırakılmaz bu oyuncu ve fakat o parayı da eder işte.. Güzel adam!


6 Mayıs 2012

Mayıs #1 Top 10


2012.05.01 ile GOTW

Bu hafta atılan goller birbirinden güzel! Tamam Cisse'nin golü muazzam ki oylamada da fark inanılmaz. Cisse 7 bin oya yaklaşırken sonrasında gelen 10 numara henüz bin rakamına ulaşamamış.

3 numara misal muazzam.. Bence ikinci bu olmalıydı. 9 numaradaki frikik akıl dolu. İkinci numaraya yerleşen Montero'nun uzaktan golü güzel ama benim sıralamamda 5-6 sırayı ancak alır. Önce Cisse sonra 3 numara.. Gremio'dan Marco Antonio..

Mesut az daha Barça forması giyiyordu


Bugün bile derim hep. Mesut Özil barça için biçilmiş kaftandır. Barça futboluna uygun olsun diye sanki dünyaya gelmiş, o kadar uygun ve o kadar doğru transferdi ki. Peki kim bunu engelleyen? Bugün tartışmasız dünyanın en "başarılı" teknik direktörü Pep Guardiola... Marca'nın haberine göre Mesut Barça yetkilisi Romand Pond ile buluşmuş, etmiş işi de bitirmiş. Pep "O çok utangaç ve bize uymaz" diyerek engel çıkarmış zira Pep de daha çok sevdiği ve o dönem çok istediği Fabreagas transferine engel çıkarmasın diye bu transferi veto etmiş. Oysa hem daha ucuz ve hem de Fabreagas'dan daha çok Barça futboluna uygundur.

 Ayağında bir saniye bile fazla top tutmayan, sürekli doğru yere ve boş alanı gözetleyen Mesut için Barça daha mı iyi bir seçenek olurdu burası tartışılır. Zira Mourinho'nun Mesut üzerindeki katkısı inanılmaz, sahaya doping almış gibi çıkıyor. Madrid'in bir maçında yaptığı deparları Mesut Almanya'da bir sezonda ancak yapardı. Bu kadar güçlü olmadığı gibi bu kadar dirençli de değildi. Barça'da kalsaydı Mesut muhtemelen daha teknik daha inceci olurdu ama bu denli güçlü kalamazdı. Barça dışında da sırıtırdı. En azından Löw ve Almanya için Madrid tercihi daha doğru gibi duruyor. Lakin insan yine de böyle bir futbolcunun görülememiş olmasına inanamıyor.

Van Gaal'ın Lucio'yu istemeyişi, Guardiola'nın Mesut'a engel oluşu çok beğendiğim bu antrenörlerin bana göre "çok büyük hataları" olarak kalacaktır. Mourinho'da henüz bir "bug" bulamadım ama çalışmalarım devam ediyor..

La grandeza del futbol



Muazzam video, sevinç ve o adam çok etkileyici. Lakin bu videonun altında yazılanlar da çok iyi.. "o çocuk Di Maria'ya benziyor"  diyeni tebrik ettim.

Hakkaten Di Maria'ya benziyor ama..

CIbelle - Green Grass



 başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
 toprak üzerimde kalsın uzan yeşil çimenlere
 beni sevdiğin zamanları hatırla
 yaklaş iyice,
 çekinme yağmurlu gökyüzünün altında dur,
 ay yükseliyor ufuktan, trenler geçerken beni düşün,
 üzerimde biten çalı çırpıyı temizle,
 geçip gitmedi mi tren çala çala düdüğünü?
 boşluğa karıştım ben, uçuyorum artık havada,
 gölgemde dur, artık herşey benden oluşuyor.

Hava raporunda bugün diyecek ki yağmur kokusu var havada.
Tanrı yıldızları aldı, birleştirdi onları,
artık kuşlar ayırdedilmiyor tomurcuklardan.
benden kurtulamayacaksın hiçbir zaman,
tanrı beni ağaca dönüştürecek.
bana elveda deme.. yalnızca gökyüzünü anlat bana
ve eğer gökyüzü düşerse sözlerimin üzerine,
şakacı kuşlar yakalarız seninle.

başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın uzan yeşil çimenlere
beni sevdiğin zamanları hatırla..