6 Nisan 2012

Arkadan destek şart..



Bayern'de iki güzel kenar hücumcusu var. İnanılmaz ikili Ribery ve Robben... Van Gaal dönemi hatırlarsanız Robben sağlam çıkış yakaladı zira teknik adam Lahm'ı sağa çekti. Heynckes dönemi Ribery coştu zira bu sezon başı Heynckes onu sola çekti. Şimdi Robben yine coştu zira 24.haftadan itibaren Lahm tekrardan sağa çekildi. Sağda oynadığında Robben solda oynadığında ise Ribery durdurulmaz oldu.


Şöyle istatistik verelim size:

Bundesliga 29.haftasını oynayacak bu hafta sonu. 24'de Lahm sağa geçti ve Robben o günden bu yana 6 gol 4 asist ile oynuyor. Lahm'ın solda oynadığı ilk 15 haftada Robben sadece 5 gol atıp 1 asist yapabilmişti.

Lahm-Robben toplamda 42 maçta beraber oynadılar ve sonuç: 34 gol 21 asist..

Bu ikilinin sağda oldupu 42 maçın 31'ini kazandı Bayern.

İkiilinin beraber aynı kenarda görev yaptığı maçlarda Bayern maç başına 2.4 puan alır iken beraber oynamadığı zamanlarda ise 1.8 puan almış.


Bu yüzden bir kenar oyuncusunun yokluğu düne göre çok daha fazla önem kazanmıştır. Artık yeni modern futbolda açıkta oynayanlar hazırlayıcı değil forvetimsi bir role büründüler. Eski açık oyuncuları ise Roberto Hilbert gibi bir adım geriye giderek bek olarak "hücum" etmeye devam ediyorlar ve yine bu oyuncular özellikle merkez forvetleri oldukça iyi besliyorlar. En güzel örneklerinden birisi de Schalke'de Fuchs-Huntelaar örneğidir.

Buraya alacağınız oyuncudan mevki değişikliğine kadar her ayrıntı takımın savunmasını olduğu kadar hücumunu da inanılmaz etkiliyor.Lahm ise paylaşılamıyor bir şekilde.. Hem Ribery'nin hem de Robben'in gözdesi ama David Alaba ile Ribery'nin uyumu da son dönemde oldukça dikkat çekici.. Hülasa kenar forvet alıyorsanız arkadan destek şart abi..

Hakan Vreskala - Blocket


Mame Diouf



Diouf iyi bir devre arası transferi. Ligde ve Avrupa Kupasında atıyor da atıyor. Peki her şey bu kadar basit midir? Ben size bunu aslında daha önce yapılan Abdellaoue postunda da anlatmıştım ama burada altını bir daha çizelim.

Diouf Norveç liginde muazzam bir başarı gösteriyor. Molde'de 92 maçta 45 gol atıyor ve hatta bir maçta 9 dakika içerisinde sol, sağ ayak ve kafa ile olmak üzere hattrick de yapıyor. Hannover izliyor ama Ferguson da peşinde. 2 yıldır bu oyuncuyu gözlemliyor Alex Ferguson ve ne alacak kadar tatmin oluyor ne de bırakacak kadar olumsuz bir düşüncesi.. Tam Hannover almak üzere iken hemen araya girip alıyor. "Aslında takıma transfer yapmayacaktık, tamamlamıştık kadroyu ama onu bir başkasına bırakamazdık" diyerek transferini yapıyor. İlk maçında da gol atmasına rağmen bu onun son golü oluyor Manchester United'da zira Rooney ve Berbatov'la yarışamıyor. Blackburn'e kiralansa da orada da içeri giremeyince Hannover geç de olsa oyuncuyu alıyor.

Ferguson'un menajerliğinin en güzel ayrıntısı Bekım kitabından cümlelerle anlatmıştım. 13 yaşındaki geleceği olan genç yetenekle nasıl ilgilendiğini.. Hannover gerek Abdellaoue'da gerekse de Diouf da hızlı hareket etmeyip uzun süre gözlem yaparak ilerlediğini.. Ve şöyle düşünün Hannover bu oyuncuyu izlemeye başladığı günden bu yana belki üç teknik adam eskitti ama sonucunda doğru bir transfere imza attı. Neden "tek başına" teknik direktör yetersizdir ve mutlaka bu sportif yönetim konusunda bir başka isme ihtiyaç duyuyoruzun cevabı da burada saklı. Ya Fatih Terim, Aykut Kocaman'la Fergusonlaşacaksınız ya da teknik direktör seçer gibi sportif direktör atayıp mümkünse siz -para babaları- futbol yönetiminden elinizi ayağınızı çekeceksiniz..

Diouf gerçekten güzel bir performans sergiledi ama başka açıdan Ya Konan, Abdellaoue gibi formda iki forvetin yanında üçüncü forvet olarak gelerek "kimi oynatsak" sorununu ortaya çıkardı. Atletico maçında Slomka "ya Konan- Diouf" ikilisine görev verdi, ben olsam önce Abdelloue'yi yazardım sonra diğerlerini gibi.. Eh herkesin böyle derdi olsun diyoruz..

Mesut-Nuri


Her ikisini de 15-16 yaşlarından itibaren takip ettiğim için diğer gurbetçi oyunculardan daha başka bakarım. En azından bana her ikisi de kendisini kanıtlamıştır zira yüzün üzerinde maçlarını izledim. Nuri sezon başı sakatlığının cezasını çeker iken sistem takımında kilit mevki oynamasının da dezavantajını yaşıyor. Golcü ya da ön oyuncusu olsaydı belki rakibi çok olurdu ama oyuna girmesi daha sık gerçekleşirdi. Şimdi o bölge bu sezon böyle devam eder ama seneye en ufak bir boşlukta formasını kaparsa geri vermez, daha önceden de yaşadık bunu biz.

Yazılar kayıt altında ya insan tuhaflaşıyor. "Nuri'nin bonservisinde açık var, yüklenin lan" dediğim günleri hatırlıyorum. Hele ki Mesut Özil konusu daha da beter. Bremen'e ilk transfer olduğunda nasıl sevindiğimi hatırlıyorum zira onu parlatacak yegane kulup Bremen idi. Hannover ve Stuttgart seçeneklerini işaretlememesi bugüne gelmesinin en önemli nedenleri arasındadır.

Hülasa şimdi Bayern'e karşı oynayacaklar.. Bayern'den ziyade Uli Höness'i severim ama diğer yanda da Mesut Özil, Nuri ve hatta böyle önemli maçlarda sürekli forma giyen Hamit var. Keyifli geçecek nerden bakarsak bakalım ki bana göre sevinmeye daha çok yakın olan bu ikisi ve onun takımıdır..

5 Nisan 2012

Van Gaal vs Magath



Beşiktaş'ın üç antrenör adayı varmış. Van Gaal, Magath ve Bilic. Aslında biz orta düzey profesyonellikte bir ortama sahip olsak alın Biliç'i ve sorunsuz bir şekilde yolunuza devam edin derdim ama öyle bir ortama sahibiz ki bana göre başarı bu tuhaf iki adamdan geçer. Öyle bir şey ki bu iki adam aslında futbol arenasında birbirlerinin yüzde yüz zıttında dururlar. Bu ikisinin b ortak özellikleri futbolculara istediklerini yaptırabilecek gücü olmasıdır. Taktiksel eğitiminiz eksik mi? Futbolcular söz dinlemiyor, yeteri kadar koşmuyor mu? Sorun değil, bu ikisi santim santim karakterlerini ortaya koyup bu işi kökünden halleder zira uzmanı olduğu konularda "eğitici" ve "öğretici" metotlara sahip.Sözüm olsun eğer bu iki hocadan birisi gelirse bugüne kadar görmediğiniz büyüklükte bir inceleme yapılabilir. Ancak şimdi kısa kısa şöyle diyebiliriz;

Van Gaal saha içerisinde Magath saha dışında yüzde yüz otoritedir.

Van Gaal sahayı santimetrekarelere bölüp her bölgeyi „kendisi“ yönetmek ister, Magath „teknik direktör oyuncu“ modelinden en az üç tanesine ihtiyaç duyup sazı bunların eline vermekten çekinmez.

Van Gaal taktisyen hocaların babasıdır, Magath’ın antrenmanlarında taktik antrenmanı dahi yoktur.

Van Gaal gençleri yetiştirir, imzasını "parasız" bir şekilde atar, Magath milyon tane kelepir oyuncu alır, ikisi tutsa hepsinin parasını kurtaracak şekilde verim alır.

Van Gaal sabır ister Magath para..

Van Gaal insiyatif alacak yıldız oyuncu düşmanıdır(Quaresma ya gider ya da akıllanır ama bence gider), Magath saha içi teknik direktör olacak yıldıza ihtiyaç duyar.(Quaresma iki sınıf birden atlar)

Van Gaal yıldız istemez,oyuncuları sıklıkla kendisi yetiştirir, Magath yetişltirilmiş olanların düşüşe geçmişlerini kendisine alır, bunlardan bir kaçına ikinci baharını yaşatır.

Van Gaal yönetimle „transfer istemediği için“ kapışır, Magath bir sezonda 32 oyuncu aldığı için kapışır.

Van Gaal’ın aylığı pahalıdır, eylemleri ucuzdur, Magath her türlü pahalıdır.

Van Gaal bir milli takım çalıştırmak istediğinden bahseder, kulüp takım çalıştırma ihtimali az iken Magath "Wolfsburg Bundesligadaki son kulubüm" der yurt dışına gideceğini sıklıkla belirtir, dolayısla bize gelme şansı bir hayli fazladır.

Özellikle orta sınıf, parası fazla olmayan bir takımın başında olsam Mourinho sonrası ilk başvuracağım hoca Van Gaal’dir Türkiye’de bir kulubün başında olsam direkt Magath’a tüm yetkiyi vererek takımın başına onu getiririm.

Magath kibirlidir Van Gaal Magath’ın en az yirmi beş katı kibir sahibi bir hocadır.

Magath insan yönetimi konusunda ustadır Van Gaal futbolun yönetimi ve içeriği konusunda bilirkişidir.

Magath bizim Kalli’nin iki büyük boy büyüğüdür Van Gaal ise Mourinho’nun biraz daha keskin çizgilerle donatılmışıdır.Bazen bu keskinliği onu iki adım geriye götürür, Mourinho’da hamle çeşitliliği daha fazladır.

Magath eski yıldız futbolcudur Van Gaal eski yıldız olamamış futbolcudur.

Magath futbolcu olarak finalinde bizzat onun attığı gol sonrası şampiyon kulupler kupasını kaldırmıştır Van Gaal bunu teknik direktör olarak başarmıştır.

Birileri Magath'dan şikayet eder iken Van Gaal da genelde birilerinden şikayet eder.Her ikisi de üzerinde bir adam olmadan en üst düzeyde yetkiyle ancak sorunsuz çalışabilir.

Van Gaal topu koşturur, Magath oyuncuları..

Van Gaal beyazsa Magath siyahtır, ya da tersi. Renkler önemsiz, birbirlerinin zıttı iki hocadır.Uygunluk konusunda belki şu son kıyas biraz daha aydılatıcı olabilir;

Van Gaal kırmızı şarap sever Magath siyah çay..

Yetkiyi verin, işine karışmayın Van Gaal gelsin derim Magath yetkiyi almadan gelmez, işine de başbakan olsan karışamazsın.

English Man In Newyork (Dolapdere Big Gang)


4 Nisan 2012

Saygıyla önünde eğilelim:Christian Streich!


17 yıldır Freiburg'da görev yapıyor. Ömer Toprak filan hep bu adamın yetiştirmesi. Markus Sorg sonrası takımı devraldı ve daha da önemlisi takımın en önemli golcüsü Pappis Cisse de satıldı. Hemen herkes -ben dahil- Freiburg düşecek denildi. Bayern ile berabere kalsa da Wolfsburg'a Stuttgart'a yenildi.. Derken kendisini gösterdi ve son 5 maçta 4 galibiyet 1 beraberlik alarak inanılmaz bir çıkış yakaladı.

Takımın gol atan belki de tek oyuncusu Cisse sonrası kim gol atacak derken onun takımın başına geçmesi sonrası 10 farklı oyuncu 16 gol atarak bu alanda rekoru da kırdı. Şu ana kadar oynadığı maçlarda maç başına aldığı puan da Freiburg teknik adamları arasında en iyisi. Önemli transferi olmadı daha çok kendi çalıştırdığı gençleri yukarıya çıkardı. 2-1 yendiği Schalke maçında altyapıdan 7 oyuncu sahadaydı. 23 yaş ortalaması ile Freiburg tarihinin en genç takımını sahaya sürdü ve bu alanda da rekoru kırmış oldu. Schalke,Leverkusen gibi rakipleri içeride dışarıda yenerek düşecek denilen takımı 13.sıraya kadar çıkardı.

Hayran olmamak elde değil..

Klopp & Reus



Ancelotti de Reus'un üzerinde durmuş. Fazlasıyla değerli bir oyuncu.

Hızlı, seri, teknik olduğu kadar "çalışkan". Yıldız bir oyuncu ama saha içi işçiliği inanılmaz. Misal Götze ya da Mesut'dan farkı onunla beraber defansif açıdan sorun yaşamayacak ve hatta takımınızı bu açıdan onun varlığıyla güçlendirebileceksiniz. Belki en önemlisi kafası teknik direktör gibi çalışıyor, üç-beş hamle sonrasını görüp ona göre hareket edebiliyor (bu konuda en iyisi Mesut..) Aklını devreye sokabildiği için potansiyelinin üzerinde bir verim alabiliyorsunuz. Dortmun adına ise daha başka artıları da söz konusu.

Klopp'un her oyuncusu koşacak. Adam her maç sonrası bir bir iletişime geçip koşu mesafelerinden mücadele girişimlerine kadar oyuncularına tabelayı sunup hesap soruyor. Dolayısla her oyuncu bunun bilincinde hareket ederek gücünü sonuna kadar sahaya veriyor. En büyük motivasyon her hareketinizin ayrı bir şekilde değerlendirileceğinin farkında olarak hareket etmektir. Koşacak onun takımı.. Reus kenar forvet ya da merkez forvet oynasa dahi koşar.. Savunması en az hücumu kadar iyidir ve kompleksi olmayan bir oyuncu.

Oyunu her anlamda iki taraflı oynar. Savunma ve Hücum.. Saha içi ve dışı. Motivasyon ve taktiksel yetkinlik.. Reus'da hepsi vardır.

Eğer birisi bana geleceğin rol model oyuncusu nasıl olmalıdır diye sorsa çok yönlülüğünden savunmasına kadar her şeyiyle Marco Reus derdim, Götze'den bile önce onun adını anarım ilk.. Beş yıl sonra kim nerede olur bilinmez de Reus hep burada olacaktır..

Kagawa uzatmıyor..



Transfer işi önemlidir ama doğruyu bulmak çok kolay değildir. Oyuncu gideceği takımı ve ligi iyi seçmelidir. Kötü futbolcudan ziyade koşullara uygun olmayanlar söz konusu ve bu o kadar önemlidir ki yaptığınız seçimin sonunda dünyanın en iyisi ile portekiz ligindeki sıradan oyuncu olmaya doğru yol alabilirsiniz.

Kagawa Dortmund ile anlaşamıyor çünkü peşinde Manchester United var. Chelsea filan da söz konusu ama bence Manchester seçeneği onu zorluyor.

Şu kesin ki Kagawa Premiere Lig'e uygun. Hızlı hareket ediyor, çabuk düşünüyor ve teknik olduğu kadar da seri. Temposu da oraya yeter ve hatta Dortmund'dan çıkan her oyuncunun temposu her yere yeter. Ama işte Dortmund da sağlam geliyor. Götze uzattı, Reus geliyor efendim arkadan sağlam yatırımlar da yapılıyor..

Başka açıdan Dortmund'un sorunu hala ekonomik.. Böğründen çıkardığı oyuncular ligi de aşıp dünya yıldızı oluyor. 1.5 milyon olan ücretini 3 milyona çıkarsa da bu çok da yeterli değil.Höness'in dediğine geliyoruz yine.. Dortmund biraz da "yıldız olmayan" oyuncuların güzelliklerinden faydalandı Avrupa Kupası oynanaması bir yana.. Şimdi hepsi star ve burada Bayern'in avantajı devreye giriyor. Hem idare hem de maddi olarak onları tatmin etme konusunda 60 adım önünde Dortmund'un.. Barrios "haklı" olarak yedek bekletildi ama idare edilemedi.Lewandowski ile sorun yaşar iken Kagawa da aynı şekilde imzalamıyor. Kuba da dertliydi v.s. v.s.

Kulup 40 milyonluk teklifi reddebilecek kadar kendisini kurtardı ama artık büyük sorun oyuncu maaşları. Pek çok büyük kulüp bonservisi elinde oyuncuları satarak düzlüğe çıkıyor zira maaşları inanılmaz. Ribery-Robben'in yıllık maaşı 20 milyonu buluyor. Schweinsteiger'i Lahm'ı Neuer'i Gomez'i ekle ortaya çıkan rakam inanılmaz.. Şimdi Kagawa isteyecek 5.. Lewandowski keza aynı şekilde Götze yükseltti Reus'e verildi derken Dortmund'un işi zor.. Kagawa'nın da seçimi kolay değil zira diğer yanda bekletilen Ferguson ve Man U.. herhangi bir takım ya da menajer değil.. İki hafta süre vermişler, bakalım ne olacak..

Ah şu penaltılar..


Ben birinci penaltıyı dahi tartışırım ama ikincisi tartışılmaz "penaltı" değil. Üstelik öyle bir noktada bu düdük çalındı ki Milan'ın futbol iştahını, oynama hevesini kırıp geçirdi. Hemen herkes biliyor ki Real-Barça finali isteniyor ve elbette bu final maçından kaldırılacak olan para belki de tonlarca maçı içeren Şampiyonlar Liginin geride kalan kısmından daha fazla.. Dolayısla burada bir zorlama söz konusu olabilir ama bunlarla ilgilenmiyorum ben. Barça sempatizanı olarak böyle bir penaltı sonrası maçın tadı tuzu kaçtı. Yan gözle bir yanda başka işle meşgul olarak izledim maçın geride kalanını..

Maça gelirsek Guardiola 3-3-4 gibi bir dizilimle sahaya çıktı gibi. Maçın sonlarını izleyemedim zaten.. Lakin bir şeyler eksik ve yanlıştı. Özellikle yediği gole dikkat ederseniz sekiz tane barçalı o golü engelleyemedi ve yerleşim hatası, sistemin kanıksanmamışlığı golü yedirdi. Üçlü defansı henüz başarıyla uygulayabildiğini en azından benim izlediğim maçlarda göremedim. Keza Löw de bunu denedi ve Ukrayna'da aldı cevabını.. Atak üzerine atak geliştirse de ritmini bulamamıştı ve bence o penaltı çalınmasa maçın sonucu çok daha başka olabilirdi.

Milan ise beraberlik golüne rağmen dinamik, heyecanlı ve ihtiraslı değildi sahada. Arsenal'da görüyorduk o yenme tutkusunu. Bana göre bunun nedeni oynamak zorunda kaldıkları savunma futbolu. Robinho'ya bunu oynatmak, Zlatan'a kabul ettirmek ve hatta Boateng'e dahil kolay değil. Dolayısla keyif almadıkları bir oyunu oynamak durumunda kaldı ki biz de Milan'dan çok fazla keyif aldığımızı söyleyemeyiz iki doksan dakikayı birleştirdiğimizde. Keşke Arsenal çıksaydı da bir meydan okuma görseydik bile diyorum..

Üzüldüğüm şudur ki çok güzel, keyifli ve heyecanlı bir doksan dakika izleyecek iken sonlarına bile bakmadan keyifsiz bir karşılaşma olup çıktı. Bu iki dev takım eşleştiğinde biz bunu mu hayal etmiştik?


Edit: Gelen eleştirilerden sonra bir daha baktım.. İkincisi de "net penaltı" diyemem ama sanırım tartışılır. Benim yargı ağır kaçmış zira uzaktan çekilen görüntüde izlemiştim pozisyonu.




Eğer o Şampiyponlar Ligi finalinde Van Gaal döneminde oyunu domine edip İnter'in sahasına yıktığı maçta Ribery olsaydı işler çok başka gelişirdi. Robben'den daha yetenekli mi değil mi tartışılır belki ama takımıma Ribery gibi hırsını sahaya koyabilecek bir futbolcu isterim daha çok. İstedi mi sanırım kimse onu durduramıyor gibi.. İki golde de payı golü atan Olic'ten fazla.

Bayern-Real eşleşmesi benim için klasiktir, tarihi de vardır. Real'i çok güçlü olduğu zamanlarda da yenebilmeyi başarmıştır Bayern. Kahn doksan dakika boyunca kurtarmış, Elber aradan çıkıp golü atmış.. Özellikle Hitzfeld dönemi çok net bir üstünlük kurulmuştur ama bugün bu savunmasıyla işi biraz Allah'a biraz da Neuer'e kalmış durumda. Sadece Lucio satılamamış olsaydı bugün her şey çok başka gelişirdi bu takım adına.. Bazen bir yanlış yüzlerce doğrunun yerini tutmuyor..

Çok açık ve net: Benim için finalden bile daha keyifli olacak bir eşleşme. Zira her iki takımın da maçlarını uzun zamandır sektirmeden izliyorum. Bir yanda Bayern diğer yanda Mesut Özil'li Real Madrid. Tadından yenmez...

3 Nisan 2012

Tanburacı ve İnadı!



Şimdi sürekli olarak Terim'e saldırıyor ki yadırgamıyorum kesinlikle. Zamanında küfürleştiği bir adama ya da daha doğru bir ifade ile kendisine küfür eden bir futbol adamına "futbol yorumcusu" adı altında objektif olacak değil ya.. Lakin bunu öyle biçimde yapıyor ki insanoğlu deliriyor bazen.

Orduspor sonrası yazısı burada.Okuyalım önce bi..

Neden Sabri oyuna girdi, Terim korkak, Cuper cesur mu diye gidiyor. E abi birisi önde diğeri geride. Birisine bu sonuç üç puanı getiriyor diğerine getirmiyor. Sakın bu olmasın? İlkokul çocuğu dahi cevaplayabilir bu soruları. Skor olarak geride olan takımın hocasının oyuna forvet sokması diğerinin orta sahayı kalabalık tutması bitime iki hafta kala skor derdinde olmaları oldukça olağan bu nedir ki? Bundesliga, Premiere Lig'de her hafta yaşanıyor bunlar abi..

Ne olduğu belli. Terim GS'ın başından gidesiye kadar Terim'e sallayacak.. Ben bunu Hakan Şükür döneminde de yaşamıştım. Adamı ister sev ister sevme, Türkiye'nin en başarılı olmuş futbolcularının başında geliyor ama Osman Tanburacı'nın ne kini bitti ne yazısı ne eleştirisi.. Pek çoğu da temelsizdi.

Fatih Terim'i eleştirmek için kendisini zorlamasını ben anlıyorum. Bana birisi eleştiri sonrası küfür edecek.. Ki benim performans bu gibi durumlarda zirve yapar, hiç durmam sabah akşam.. Amma velakin yıllarca Hakan Şükür'ü neden eleştirdin ki? Hemen hemen aynı temelsiz absürd yaklaşımları.. bitmedi kini.. Bir ara tüm bu başarılara" şansı var" dedi.. "Takunyalı" dedi ama Yeni Şafak'ta yazıyor, Başbakan'ı ayrı bir seviyor vesselam.. Yaşı yeten ve bilen varsa çekinmesin. Terim'i anladık da Hakan Şükür ile problem neydi be abi?

Eskiden okurdum bu yazarları. Şimdi maç sonrası yazısı da okunmuyor eskisi gibi. Twitter'da tepkilere bakıyorum daha çok. Uğur Meleke hariç mutlaka okumalıyım dediğim spor yazarı kalmadı desem yeridir. Ama eskiden okurduk hele ki 96-2000 dönemi.. Her Terim başarısını görmezden gelen Hıncal Uluç, Rahmetli Yavuz Gökmen ve Turgay Renklikurt'u Her Hakan Şükür golleri sonrası da Osman Tanburacı'yı.. Bu dönem bu yazarlar için çok da iyi geçmedi, bahane kalmadı ama işte ısrar ve inatla bir kere ağızdan çıkmış olanın esiri olmuşçasına yazdılar, durdular.. Hey gidi hey.. En güzeli de Hıncal Uluç oldu. Delicesine eleştirdiği adam tarihi başarılar kazanınca "eleştiriler sonrası doğru yolu buldu o" diye bir savunma vardı ki.. oy anam oy.. Güzel günlerdi.. güzel..

Kuzey Güney



Burada acınacak durumda olan mikforonu elinde tutandır, karıştırmayalım. "patlatın bir şarkı bakalım" mış.. Bunlara mikrofonu yaklaştırıp siz doğuştan mı böyle gerzeksiniz yoksa iş ortamı mı sizi bu hale getiriyor diye sorup patlatın bakalım bir şirinlik, bir acıma duygusu diyeceksiniz.. Ve hemen o da mimiklerini ortaya çıkarıp "orta ikiye mi gidiyorsun ayyy" diyecek..

dırarım.. beni beni bu işe karıştıran senin o yavşak enişten.. rıttırı rıttırıtı dırıdı.

Top 10 Nisan #1


szólj hozzá: 2012.03.05


Haliyle Coruch'un golü en çok oylanan olmuş..

Higuain!




Cisse!



Arkadaş ne sömürdün be Bundesligayı.. Bir de kerameti kendinden menkul analizler buradaki oyuncuların niteliğini masaya yatırıyorlardı. Şu yıldızlar Bundesligada ne kadar yıldızdı o da ayrı bir tartışma konusu. Hadi Cisse neyse de ben çok sevsem de Demba Ba'yı burada büyüklere kakalayamazdın mesela. Mesele hangi futbolcu hangi kalitede değil.. Hangi ortamın içerisine gidiyorlar odur her şey.

Demba Ba Bundesliga içerisinde misal bir Lincoln kadar yıldız bile değildi. Birisi gitti Premiere Ligi salladı diğeri de bizi başka türlü sallamak zorunda kaldı. Keza Boateng kardeşler daha burada çıkış yapamadan soluğu orada aldılar.Güntekin Onay'ın kendisi bile hatırlamaz 2002 Leverkusen'in son üç haftaya beş puan farkla girip Ulf Kirsten'in sakatlanması sonucu oynamak durumunda kalan Berbatov'a ettiği küfürleri.. Ben onun anlatımıyla izlemiştim o maçları. O kadar kötüydü ama sonradan iyileşti ve Premiere Lig.

Şöyle bir baktığın vakit Bundesligayı en çok sömüren Premiere Lig olmuş. Rosicky'si Hleb'i Boateng kardeşleri Berbatov'u Demba Ba'sı Cisse'si ve şimdi Podolski.. Maden bulmuşçasına saldırmaya devam ediyorlar.. Ryan Babel'ı bile yeniden satarsa Hoffenheim şaşırmam.

Aslında uyumazsam işleyeceğim konu da Freiburg'un tanınmadık, bilinmedik ünsüz hocası Christian Streich.. Adamlar Cisse gibi bir golcüyü satıp öyle bir çıkış yakaladı ki inanılmaz.. Newcastle'da coşan Cisse'yi misal yine Freiburg gibi mütevazi bir takım bugünlerde hatırlamıyor, adını bile anmıyor. Takım onsuz coşmaya başladı yerine transfer bile yapmadan.. Dolayısla o lig bu ülke kıyası çok da anlamlı değil. Alacaksın ve bu başarı değil; Onu oynatabilecek, verim alabilecek yeteneğe ve beceriye sahip olacaksın. Bu Quaresma için de geçerlidir Cisse için de.. Sonra o oyuncunun şurası bozuk burasının tuşu çalışmıyor ancak kendi beceriksizliğinin bahanesidir. Oynatan oynatıyor ki küme düşme potası takımından alıp yıldız yapıyor..

2 Nisan 2012

Carvalhal da gitti..



Carvalhal'ı sevmeyen var mıdır? Yok. Bırakın Beşiktaş'lıları.. GS'lısı, FB'lisi.. TS'lusu.. Hepsi sevmiştir Carvalhal'ı. İyi adamdı. Bu kesin ama bu son onun için sürpriz olmamalıdır. Yardımcı teknik direktör iken gelip her an içeriden çıkacak birisinin yardımcılığına hazır bir şekilde bekleyen hocanın beklentisi bugünden başka bir şey olmamalıdır. Doğru düzgün yönetileni geçtip çarpık yönetimler dahi bu kadar aşırıya kaçmaz absürdlük konusunda. Bu yüzden kimse bugün beklemediği bir durumun içerisinde değil.

Başa dönelim. Hangi teknik direktör her an içeriden çıkacak "asıl" teknik direktörün geri gelişiyle sonlanacak olan bir görevi kabul eder? Ekşi Sözlük'te Beşiktaş'ın ilgisi olasıya kadar başlığı dahi olmayan, bizlerin tanımadığı herhangi birisi ancak bu görevi kabul eder. Bu karakterde olan insanın pek çok detayı kafasına takmaması da olağan.Peki tüm bunlar ne içindir? Beşiktaş neden böyle bir her an gidecekmişçesine teknik direktör koltuğunda oturacak bir isim aradı? Kabaca Beşiktaş neden bir yılını boşa harcadı..

Nedeni neydi hatırlayalım: Tayfur Havutçu.. İçeriden çıkar çıkmaz görevine devam edebilsin diye. Peki bu gerçekleşti mi? Hayır. En başından bir sezon boyunca teknik direktörlük yapacak daha kalıplı daha "güvenilir" olan bir marka bu takımın başına getirilmeliydi demiyor musunuz.. Tayfur'un kariyersizliği ortada iken yardımcılığını kabul edecek bir hocanın takımı bir sezon boyunca idare etmesi idaresizliğin net göstergesi.

Beşiktaş'ın sorunu altını milyon kez çizerek söylüyorum ki ne teknik direktörün yetkinsiz olması ne oyuncuların yıldız ya da yıldız olmadığıdır. O kadar açık ve o kadar net ortadaydı ki..

Her oyuncunun ve hatta her teknik direktörün iyi ve kötü yanları mevcut. Quaresma'nın, Melo'nun, Lincoln'un, Emre Çolak'ın, Alex'in.. Koşullar içerisinde bazen iyi yanı ortaya çıkar bazen kötü. Emre Çolak bazen genç ve tecrübesizdir, olumsuzdur hakkındaki yargılar ama bazen de tam da bu yüzden güzeldir.Bizim gördüğümüz daha çok Fatih Terim'in yarattığı projenin içerisinde nasıl yansıtıldığıdır.Carvalhal da muhtemelen çok başka bir futbol projesi içerisinde çok iyi sonuçlar alıp başarılı olabilir, ama buraya uygun değildir, Michael Skibbe gibi..

Bir de sportif direktörlük meselesi söz konusu. Yahu böyle bir idari birim neden vardır? İşte Yıldırım Demirören gibi Carvalhal'ın iyi mi kötü mü olduğunu algılayabilecek durumda olmayan para babaları futbolu yönetmesin diye vardır.Teknik adam altı ayda bazen altı haftada gidebilir iken uzun süreli projeler gerçekleştirilebilsin diye vardır. Varolan takımın genel durumuna "uygun" teknik adam ve hatta bazen oyuncu transfer edebilsin diye vardır. Tüm bunların sorunlarını halledebilsin diye vardır.Teknik direktör ve oyuncu'lar normal koşullarda başarılı olursa ancak sportif direktör iyi bir iş çıkarmış demektir ama o ekmeği yemek isteyen şirket sahibi insanlar oldukça bu iş zor. Oraya teknik direktörlük yapmayacak bir insan oturtulmalıdır. Rudi Voller gibi.. Klaus Allofs gibi..

Carvalhal'ın yetkinliğini tartışabiliriz ama tüm camia Tayfur Havutçu'nun yetkinsizliği konusunda hemfikir olmuş gibi duruyor. Bu sezon bir şekilde geçiştirilecek ama Beşiktaş hangi kadroyu kurarsa kursun sürekli galip gelemeyeceğini önceden görerek bence yeni sezona farklı bir teknik direktör ile girilmesi şart elbette Play Off'larda teknik adam kendisine az biraz kredi kazanmadığı takdirde..

Başbakan 5 yıl yorum yapmasın..


Thatcher de 5 yıldır konuşmuyor ve Premiere Lig ne kadar gelişti.

Demem o ki onlarca faktörün rol oynadığı ingiltere futbolunun gelişimini bir noktaya bağlayıp üstelik farklı koşullardaki başka bir ülkeye yamama derdi aslında sadece kanunsuz isteklerin halka "doğruymuşçasına" sunma derdinden doğar. Başbakan'ın bu konudaki bilgisizliği değil sorunu çözme yöntemi mercek altına alınmalıdır. Ben kimseyi herhangi bir konuda suçlu bulmadım ama kurumların "suçu" sabitlediği vakit yapacağı işlemler ortadadır. Dahası bu suçun bedeli konusunda da "bir ses" daha çıkmalıdır.

Bu yazı 2 Nisan 2012'de BirGün gazetesinde yayımlanmıştır. Burada biraz daha genişletilmiş versiyonu mevcut..


İnsanları hızlı bir şekilde tanıma konusunda yıllardır başarılı sonuçlar aldığım basit bir analizden bahsedeyim size. Sıklıkla çevremdekilere de öneririm bunu. Misal, sevgili adayınızın size gösterdiğine değil eski sevgilileri hakkında söylediklerine ya da eylediklerine bakın, bir gün sizin de yaşayacağınız o anlatılandır aslında. Dostunuzun diğer dostları hakkındaki tavırlarını didikleyin, o aslında aynı zamanda sizin olmadığınız bir yerde sizi nasıl yaşadığına dair çok net bir ipucu. Keza aynı şekilde size yardım diyorum adı altında olsa dahi aşabildiği sınırları, vazgeçebildiği erdemleri ya da yıkabildiği kuralları da mercek altına alıp akılda tutmalısınız. Belirli bir yaştan sonra insan büyük oranda değişmezken çevresindeki insanlardan birisi olarak siz sıklıkla yer değiştirirsiniz; eski sevgili, eski dost ya da düşman olursunuz. O zaman tanımaktan kaçındığınız insanı tanımak için geç kalmış olabilirsiniz.

Başbakan Erdoğan'ın spora ilişkin meselede bulduğu çözüm yoluna, meselelere bakış açısına bakarak ülkeyi de nasıl yönettiğini rahatlıkla görebilirsiniz. Suç işlediğine "devletçe“ inandığı şahısların o suçu aslında yöneticisi olarak bir kulübe ait başarı getirmek adına işlediği çok net ortada olsa da bunları cezasız bırakmak için tüm gücünle kendisini ortaya koyuyor.

Başbakan sorunu çözüyor ama kendi yöntemleriyle. Suç işlediği varsayılan 8 kulübün bir alt lige düşürülmesindense 18 kulübün Avrupa Kupalarına katılım hakkını elinden almanın doğru olacağından bahsediyor. Adalet anlayışı budymuş. Suçun şahsiliğinden bahsedip kişileri yargılayıp yöneticisi ya da başkanı olduğu kulüpleri bu cezadan muaf tutma çabası içerisinde. Uğur Meleke, Hıncal Uluç gibi spor yazarları bu tavrın içerisindeki çelişkiyi gündeme getirdi. İngiltere örneğini verirken cezayı üç beş insan ya da taraftarı olduğu kulüp değil İngiliz futbolu ödemiştir.Holiganizmin toplumsal bir boyutu vardır belki ama şike operasyonu konusunda örnek alınacak tutum İtalya'da sergilenmiştir. Kurumların yöneticileri ile herhangi bir şirketin yöneticisinin yasal olmayan işler yaptığıında ceza ödeme şeklini kıyaslaranız doğruyu hızlı bir şekilde elde edebilirsiniz.

3-5-8 kulübün işlediği suçu Türk Futbol'una ödetebilir iken buradaki bütünlükten bahsedebiliyoruz. Lakin bire bir kurumsal ilişki boyutunda 3-5 yöneticinin işlediği bir suç söz konusu olduğunda da suçun şahsiliği devreye giriyor, anlamak pek mümkün değil. X Takımının yöneticisinin işlediği suç ayrı bir şekilde ele alınıp "kuluplere ödetilemez" mantığı güdülecek iken aynı ligde oynamanın dışında birbirleri ile bağı olmayan kulüplerden bir kaçının işlediği suçu tüm kuluplere ve Türk Futbol'una ödeteceksiniz? Çelişki her yerde zira amaç belirli bir yasaya ya da vicdana göre değil çıkara göre şekilleniyor.

Zaten bugüne kadar topladığımız puanlarla UEFA'nın son beş yıl içerisinde ülke takımlarının aldığı puanlara bakarak yaptığı listede zar zor ilk 10'u zorlarken 1 tane takımımızı ancak eleme oynamadan Şampiyonlar Ligine gönderebiliyoruz. Diğeri ön eleme oynarken 2 tane de Avrupa Ligine... Beş değil üç yıl dahi Avrupa Kuplarına katılamayıp 0 çekersek son 5 yıllık listede minumum 10 yıl gerekir tekrardan bu mücadelenin içerisinde bugünkü gibi bir kaç takım gönderebilecek hakkı elde etmek için gereken puanları toplamak adına. Ki aslında bunların hiçbirisinin önemi yok. Başbakan yanlış bilgilendirilmiş olabilir ya da bu konular hakkında bilirkişi değildir amma velakin bakış açısı sorunlu, meselemiz de budur.

Devlet'e ve onun başındaki iktidara göre 8 takım suç işlemiştir. Yasa ortadadır ama bu uygulanamaz. Neden? Çoğunluğun çıkarı adına bu takımlar küme düşemez. Oysa bırakın bir 2 büyüğü 4 büyük düşse ne değişir? Devletin yasal sorumluluların göz göre göre suçun cezasını çıkar ilişkilerine göre belirlemesini kabul etmek mümkün mü? Kitlesi milyonları bulmuyor diye a'ya başka b'ye başka tavır takınmak devletçe yasallaşıtırılıyor. Cezalar kurumların gücüne göre mi belirlenecektir artık? Devletin buradaki bakış açısı diğer meselelerde olmayacak mıdır? Misal..

..zorunlu din dersini düşünelim. Köyümde cami yok, namaz kılmadım hayatım boyunca ve izmir'de üstelik dinle ilişkisi çok da fazla olmayan özel bir kolejde sıranın üzerine çıkıp bilmediğim namazı tüm sınıfın içerisinde kılmak zorunda kaldım. Diğer okullardaki durumu düşünemiyorum bile.Bunu sadece ben değil ülkede köyünün dışında eğitim gören alevi vatandaşlarının hemen hepsi yaşamak durumunda. Diğer açıdan Din Dersi'nin kaldırılması dindar insanlar için toplumsal huzur adına önemli bir eksiklik. Bu zorlamayla çoğunluğun çıkarını en azından kendi bakış açısı içerisinde korur iken biz arada ruhsal açıdan tecavüze uğrasak da bu çok büyük sorun değil.Bir kaç milyon alevi vatandaşımız için 70 milyonun din eğitiminden mi vazgeçeyim denilmiyor mudur?

Azınlığın ya da güçsüz'ün hakkı söz konusu olduğunda diğerinin çıkarına ters düşerse yasa, hak, hukuk hak getire demek değil midir bu? Büyüklere değil de anadolu kulüplerine olsaydı bugün bu tartışmaları bitirdiğimizin altıncı ayını doldurmuş olmuyor muyduk?

UEFA bizim ülkeyi bilmez, tanımaz. Başkanı ve yöneticisi aylardır içeride olan bir kulubün hiçbir şey olmamışçasına sportif yaşamına devam ediyor oluşunu algılayabilmesi mümkün değildir. Sonuna kadar da haklıdır burada. Biraz olsun dışarıdan bakabilmeliyiz kendimize. Onun için ortada çok net bir suç vardır zira başka türlüsü düşünülemez ama biz ve sanırım Başbakan dahil öyle düşünmüyoruz. Bazen biz deriz oradaki şahıslarla devletin problemi vardı belki diye.. Bazen sorarız mesele gerçekten işlenilen suçlar ve onlara verilecek cezalardan bağımsız şahıslarla mı ilgili acaba diye.. Mehmet Yıldız'ın itiraf ettiği teşvik gündeme fazla gelmez iken sadece Aziz Yıldırım üzerinden bütün bu davanın dönmesinin başka bir nedeni var mıdır diye sorarız.. Devlet ortadaki suçlardan hedefine uygun olanını seçip kendi içerisinde bir operasyon mu yapıyor diye içimizden geçiririz. Birisi basılmayan kitaptan aylarca içeride tutuklu kalır iken diğeri tecavüze yakın suçtan beraat ettiğinin farkında olarak biz tutuklu kalmaya başka bakarız da Platini ne bilsin bunları.. O yüzden anlamaz şahısların cezalandırılsın talebini, şaşırır.. Biz de Başbakan'da şaşırmayız, hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ederiz. Bir şekilde "orta yol" için İngiltere'ye kadar gideriz..