13 Kasım 2010
Watzke'nin Daimi Problemi.!
Bak ben sevmem hiç bu adamı ama takdir etmek durumundayız.. Hadi başa saralım ve 1500.kez tekrarlayalım şu meseleyi.
Her futbol klubünün iki.. Sadece iki önemli adamı olur ve gerisi faso fiso.. İnanın bana gereksizler ordusudur diğerleri. Bu iki adamın iki önemli projesi vardır. İşte üçüncü büyük parça burada devreye girer.. Teknik adam Sportif direktör olan Zorc'un projesinin çok önemli ismidir. Ama aslen önemli olan Watzke ve Zorc ikilisidir Dortmund'da..
Bugün herkes Zorc'un o muhteşem keşiflerini konuşuyor ama Bundesliganın an itibari ile görevinde en uzun süre kalan sportif direktörünün 1998'den beri yaşadığı sıkıntıları unutuyor herkes.. Watzke eğer finansal açıdan klubü iflastan kurtarmasaydı bugünlere mümkün değil.. İstediğin oyuncuyu, teknik adamı al, elde patlayacaktır ki öyle de olmuştur.. Önce ekonomi,Watzke.. Sonra Zorc ve sonra Klopp ve gençler.. İşte bugün sağlıklı bir futbol ortamında gelişim gösteren oyuncuların temelinde bu adamın indirdiği faizler, yarattığı paralar hulasa ekonomik açılımları bulunuyor.. 1998'den bu tana klubün başında bulunan Zorc daha çok Watzke'nin gelip işleri düzeltmesiyle başarıyı getirecek atılımları yapmıştır filan..
Tüm bunların yanında ezelden beri de bir problemi sürekli gündeme getirip duruyor..
Watzke klupleri ikiye ayırıyor.. Bir tarafta elbette Bayern'in başını çektiği her açıdan futbol klubü niteliği taşıyan geleneği, kültürü ve geçmişi olanlarla sonradan proje kapsamında yaratılanlar arasına fark konulmasını istiyor. Bir tarafta Bayern, Dortmund,Schalke,Hamburg,Köln, Frankfurt durur iken diğer tarafta Leverkusen,Hoffenheim, Wolfsburg v.s..
Misal TV gelirleri.. Almanya'da sadece tabeladaki sıra kimin kaç para alacağını belirliyor ve bunun haksızlık olduğu görüşünde. Misal Hollanda'da yüzde 50 tabelaya bakılır iken diğer yüzde 50 de stadın kapasitesinden aldığı kupalara kadar tonla ayrıntının değerlendirilip puanlama yapıldığı farklı bir sistemin belirlediğini dile getiriyor ki Fırat Topal çok daha ayrıntılı bir şekilde bu konuda bilgi verebilir... Keza Premiere Lig'de yüzde 25 alınan kupalara filan bakılıyor ve dahası maç saatlerini en çok izlenen takımlar başka vakitlerde oynadığı zaman ona göre havuzdan farklı bir ödeme gerçeklebiliyor..
Almanya'da geleneği olan kluplerin daha fazla para almasını milyonuncu kez dile getiriyor.. Bir Sempati değerlendirilmesinin de işin içerisinde olmasını düşünüyor. Sonuç itibari ile bir yerde TV gelirlerini belirleyen bu diğer önemli ayrıntılardır filan..
Watzke'nin belirlediği sempati değerlendirme kriterleri arasında Stadın durumundan ulaşımdan tutun da taraftarın memnuniyetini ilgilendiren pek çok detay var.
Bunu ben mantıklı buldum. Yani takımlar daha fazla para almak için bu gibi detaylara önem verip daha iyi bir stadyum, ulaşım, şu bu gibi değerlere de önem verebilir.. Yani verilen paranın aslında klube daha sağlıklı biçimde yatırılmasına doğru bir itki de olabilir. Bize bakın.. Milyon eurolar dönüyor ama zeminlerden tutun da tuvaletlere kadar rezil pek çok ayrıntı hala yerinde sayıyor.. Parasızlık değil önem verilmemesidir sorun..
Yalnız haklı da olsa o kadar ateşli bir şekilde bu sonradan proje kapsamında kurulan kluplere saldırıyor ki dortmund taraftarı ile Hopp az daha meydana çıkıp kozlarını paylaşacaktı.. Biraz böyle sakin sakin dile getirse olur belki bakarsın ?
12 Kasım 2010
Bahis: Bundesliga Maçları.!
BorgesBlog bahis muhabbetini gururla açar.. Minumum 1 maksimum 3 yanlış vaad ediyor ama evini, tarlasını satıp garanti maçıma yatıranların sorumluluğunu kabul etmiyor kesinlikle. Kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse geçen haftalarda en garanti maç dediğim Schalke yatırmıştı. Bunu aklınızda tutarak.. lütfen..
Borussia Dortmund Hamburger SV 1-0
Cuma akşamının maçı. Hamburg'un dediği olursa alt Dortmund baskın gelirse üst olacaktır ve ben Dortmund'tan yanayım. Maç üst biter diyorum ki her iki ihtimal da birbirine yakın.
Bana sorarsanız ki soruyorsunuz Dortmund yener derim ama beraberlik de ihtimal dahilindedir garanticiler için.. Oranı yüksek olacaktır ve 1-0 da fena değildir aslında..
Cumartesi: 13.11. 15:30
Werder Bremen- Eintracht Frankfurt 1-2
Çok ama çok zor bir maç. Her üç ihtimal de olasıdır ve oynanmaması gerekir. Geride bıraktığımız altı haftaya bakarsak kesinlikle frankfurt kazanır dersiniz ama Bremen ölüm kalım savaşı verdiği için bu maçı alma ihtimali bir hayli yüksek.. Futbol siz de bilirsiniz ki bu gibi durumların ateşlediği oyuncuların fark yarattığı insana dayalı bir oyundur.. Bence 'Frankfurt' yenilmez ama Bremen de kazanmazsa kazan kaynar.. Bremen de yenebilir. Şunu söyleyebiliriz belki: Beraberliğe bırakmaz Bremen.. ya yener kurtulur bu ızdıraptan ya da yenilir dibe çöker..
VfL Wolfsburg - FC Schalke 04 0
Wolfsburg ile Bremen'in koşulları aynı.. Ondan daha kötü durumda olan Schalke.. Schalke yenecektir diyor ama Dzeko-Grafite-Diego'nun olduğu yerde işleri çok zor. Bu gibi durumlarda beraberlik en iyi seçenektir diyorum ben.
1. FC Köln-Borussia M'gladbach 2 - 0
İki takım da diplerde sürünse de Gladbach'ı şanslı görüyorum. Yenecektir Köln'ü lakin bu takım da kendi evinde oynuyor ve beraberlik de ikinci ihtimal olarak kıyıda köşede durması gerekir.
1. FC Kaiserslautern -VfB Stuttgart 1
Sürpriz oynamak isteyenler burada Kaiserslautern'in galibiyetine oynayabilirler. Ve fakat garantici olanlar uzak dursun buradan..
FC St. Pauli-Bayer Leverkusen 0-2
Buradaki önemli ayrıntı sıfırın da oldukça ihtimal dahilinde olduğudur. St.Pauli evinde bu sene gülemiyor ve bir ihtimal Leverkusen ile bunu başarabilir. Gönlüm yener diyor ama gerçekçi olmak gerekirse beraberlik bile onlar adına iyi sonuç..
Cumartesi 13.11. 18:30
1. FSV Mainz 05 -Hannover 96 1
Direkt Mainz yener diyorum ve hatta abartıp en az da iki fark atar diye devam ediyorum. Bu haftaki garanti maçım budur.
Pazar 14.11. 15:30
1899 Hoffenheim-SC Freiburg 2-1
Gollü geçecektir, yani üst. Freiburg sürpriz yapıp yenecektir (benim görüşüm) olağanı ise Hoffenheim'ın kendi evinde yenmesidir. Oranı siz çıkarın artık..
Pazar 14.11. 17:30
Bayern München-1. FC Nürnberg 1
Tarlayı, evi satıp bu maça yatırmayı düşünüyorum.(Siz yapmayın, Schalke maçı aklşınıza gelsin) Fatih Demireli ile iddiaya girdik ve eğer Bayern yenerse o yemek ısmarlayacak yok beraberlik ve Nürnberg yenmesi durumunda ise ben ona.. Ben yüzde yüz eminim Bayern yenecektir, Mainz'dan bile daha garanti bir maçtır bana göre.
.....
Her güzel oyun sonuç getirseydi bazen tarlayı filan da sattırırdık ama futbol bu. Oynarsın yenilirsin oynamazsın yenersin ve iddaa geyiktir bir yerden sonra. Fikir olsun diye buraya tahminleri yazıyorum, pişman ettirmeyin..
Mesut ve Bambi Ödülü.!
Entegrasyon.. Bu alanda Mesut Özil Almanların Oscar'ı olan Bambi ödülünü aldı ve misal FAZ başlığı " Anti Sarrazin " diye atıyor. Buradaki yabancıların ülkeye olan ve görülemeyen katkısının bariz kanıtı konumundadır. Bu ailem ve burada yaşayan insanların geleceği açısından da çok çok önemlidir. Size iddia ederim ki Mesut Özil'in başarısı meclis içerisinde geçen pek çok yabancı yasasının içeriğine dair girmiştir.. O denli önemlidir. Devletin üzerinde bir yük anlamı yerinde bir 'değer' olarak görülmesini de sağlamıştır.
Hayatı boyunca dalga geçmenin ötesinde gündemine sokmadığı ve hiçbir yerde sahiplenmediği, potansiyel soyulacak kaz olarak baktığı gurbetçiye bu seçiminden dolayı vatan haini diyen gerzeklere sözümüz yok artık.. Boşbeleş adamların sığ milliyetçiliğini bir kenara bırakırsak gayet de anlamlı bir ödüldür bu.. Türklerin köyden gelmiş dil bilmeyen eğitim seviyesi düşük ebeveynlerinin yarattığı görüntünün yıkılması ve bu dile getirilen sorunları olmadığı takdirde her alanda en az bir Alman kadar başarılı olabileceğini de göstermiş oluyorlar ki alamancı türklerin bugünkü konumunda pek çok Mesut vardır aslında ama böyle görünür değildir işte..
Nazan ile flörte varan geyikler dile getirilmiş.. Mesut 22 Nazan 34 yaşında ama Mesut bu.. Evliydi, çocuğu, yaşı var filan dinlemez.. Belli mi olur ?
Bu da Van der Vaart hanımla çektirdiği..
Gecede Orlando Bloom gibi ünlülerin olduğu yerde Özil ödülü aldı..
Mesut burada Entegrasyon'un tanımını yapar iken şunu diyor: 'Kimliğini kaybetmeden'.. Gerçekten de bugün bir ülkenin milli takımında oynamak kimliğini yüzde yüz farklılaştırmak/kaybetmek mi demektir ? Entegrasyon ile asimilasyon arasındaki ince çizginin üzerinde daha sonra durulacaktır ama O ülkenin okullarında okuyup sokaklarında gezinip yeri geldiğinde vergisini verdiğin yere futbolcu olarak da hizmet etmek tüm bunların içerisinde görülemez mi ? Mehmet Aurelio'yu geçtim üç yıl sonra bile yaşadığı yerin milli formasını giyenlerin olduğu yerde bu olağan değil midir ?
Almanların, Türklerin değil ülkenin vatandaşlarının giydiği bir forma olmuştur ve aslında olağanı da bugün belki de budur..
Tebrikler Mesut'a.
Mehmet's.!
İkisinin adının Mehmet olması ve Bayern'de oyuncu-hoca olarak bir dönem buluşmasının dışında ortak payda Korner,Frikikler diyorum ben..
Mehmet'in Ekici olanı Bayern zamanlarındaki en çok yardım aldığı ismin Herman Gerland değil de Mehmet Scholl olduğunu söylüyor.. Onun tavsiyeleri, şunları filan. Sanırım Scholl'dan öğrendiği nasıl korner, frikik atılacağı olsa gerek zira Nürnberg bizzat seyrettiğim maçında onun kornerinden galibiyete ulaştı.. İstatistik olarak iki korner golü kazandırmıştır belki ama Schalke maçında gördük ki hepsi ciddi tehlikeler yarattı.. Maçın son saniyelerinde bir sağdan bir soldan iki tehlike bir gol ve galibiyet idi..
Bayern'de Van Gaal çizgiyi çekti: Defansif orta saha.. Ama o artık İlkay ile ofansif görevleri paylaşacak konumda ve bu yüzden değerlidir.
Bu gelişim ve değişimde diğer Mehmet'in payı oldukça fazla diye düşünüyorum. İlkay Gündoğan yetenek ama Mehmet Ekici'nin geleceği bana göre daha garantidir.. Her yerde her takımda ve her ligde (Türkiye dahil) oynar..
Milli olsun da rahatlayalım diyoruz artık..
Weidenfeller Çıkışı.!
Yalan yok sevmedim ben kendisini çok.. Sevmezdim dediğim ilk çıkışında dile getirildiği kadar yetenek oluşuna inanmazdım.. Adler, Neuer hep daha güzel gelmiştir bana.. Gerek Wiese gerekse de Weidenfeller'de hep bir şeyler eksik diye düşündüm.. Lakin PSG maçı bir yana son dönemde çıkardığı toplar, gösterdiği performans inanılmaz.. Dortmund çok güzel takım ama büyükler karşısında çok fazla açık veriyor defansı.. Weidenfeller bu takımın şu an için gizli kahramanı durumunda.. Şaşırtıyor beni ve biraz daha devam ederse bu performansı çıkıp özür dileyeceğim kendisinden.. bilememişiz abi, tanıyamamışız sen bizim öküzlüğümüze ver affet diye post atacağım..
Şu an için en formda kalecilerin başında gelir..
Neden ısınamadım sorusunun bir cevabı da Ruhr derbisinde Asaomah'a söyledikleridir de aynı zamanda. Bu yüzden çok sevemiyoruz ama takdir etmekten de çekinmiyoruz efendim..
Bundesliganın Hayal Kırıklıkları.!
Bundesliganın hayal kırıklığı yaratan transferleri Sportbild listelemiş ve bizim de hafızaya denk düşenlerden ayrıntıları buraya ekleyip anlatalım.. En kötü transfer listesinin kötülüğünün ölçümünü sağlayan pek çok faktör olsa da temelinde beklentinin karşılanamaması yatar..Aslında oyuncuya ödenilen para dahi beklentinin büyümesine ilişkin bir veridir sadece..
Buyrun başlayalım. Sonunda da bir sürpriz olacak..
1- Igor Belanov..
1989 yılında Gladbach'a geldi ve büyük hayal kırıklığı yarattı 1986 yılında dönemin Sovyetler Birliğinden çıkma Avrupa'da yılın futbolcusu seçilmiş ilk oyuncudu.. Siz onu belki o Van Basten'in müthiş golünün atıldığı 1988 Avrupa Şampiyonası finalinde Münih olimpiyat stadında kaçırdığı penaltıdan hatırlarsınız..
Dönemin güzel parası bir milyon mark verdiler ve 24 maçın sonucunda attığı 4 gol sonrası Braunschweig'e 280 bin mark karşılığı transfer oldu ki sonrası yaşı da geldiğinden bölgesel lige doğru gidiyor..
2- Jon Dahl Tomasson
Şimdi yakından takip edebildiğimiz dönemin transferi bu. Bert Van Marwijk ile Feyenoord üstelik Dortmund'u yenerek UEFA kupasını kazanmasının ardından Terim onu ' bedelsiz' Milan'a aldırmıştı.. 2005 yazında ise Stuttgart'ın başında bulunan Trapottoni çok istedi ve Milan'da performans göstermemesine rağmen yine dönemin iyi parası 7,5 milyon euroya Stuttgart'a transfer edildi. Sonuç beklentiye göre fiyasko tabi ve bu para Bundesliganın o dönemi için çok çok fazlaydı.. Goller attı ama beklenilen patlamayı yapamamıştır ki oraya buraya kiralık gönderilerek zor kurtulundu kendisinden filan.. Villarreal'a önce kiralık gitti ve arkasından 500 bin euro bonservis karşılığı iki yıllık bundesliga macerası sonrası satıldı.
Ben Trapattoni'yi her türlü kupayı almış dünyadaki en başarılı hocalardan birisi diye bilir ve saygıda kusur etmezdim ve oynattırdığı futbolu hariç adamın her şeyini ayrı sevdik.. Juventus'ta başardıkları takdire değer ve fakat gerek Bayern'e gerekse de Stuttgart'a deyim yerindeyse 'sıkıcı' futbol oynatıyordu.. Çok fazla durağan ve taktik ağırlıklı oluşu bir yana oyunu domine etmesi de mümkün değildi. Tomasson gibi cezasahası içi golcülerine olabilecek en uyumsuz ortam buradaydı aslında ve gelmeden önce Loddar abimiz bile 'yanlış transfer' diye kahin kesilmişti başımıza..
3- Carlos Alberto
Bu blogun ilk ama ilk okurları bu ismi iyi bilir zira ilk postların konusu buydu. Bremen'in ya da Schaaf'ın adam edemediği ve etmesi de mümkün olmayan bir yetenek idi. Bremen'in o dönemki rekor bonservis ödediği oyuncu Bundesligada 44 dakika oynadı ve kiralik olarak gönderdildikten sonra daha bu yaz Vasco de Gama'ya bedelsiz verildi.. 7.8 milyon euro bonservis bir yana kurtulmak için dahi para vereceklerdi.. Disiplinsiz tanımı filan yeterli olmaz, başka bir şeydi bu abi..
4-Cristian Zaccardo
Bir Magath transferidir.. Tamam para çok verilmiş ve karşılığında verim alınamamıştır ama çok büyük hayal kırıklığı olarak addetmiyorum ben bu transferi. 7 milyon euro'ya gelse de çok kötü performansdan ziyade Sascha Riether'e yerini kaptırdı ve klup onun döneminde tarihinde ilk olarak şampiyon oldu.. Aslen hayal kırıklığı o yerin oynasa da oynamasa da doldurulamayan futbolcudur benim nazarımda.. Ve Vfl için nedir 7 milyon ? cık cık..
5-Thiago Neves
Tam bir hayal kırıklığı.. En çok da ben şaşırmıştım bu oyuncuya.. Çok ama çok umutluydum HSV'lular gibi.. Van der Vaart sonrası 7,5 milyon bayıldılar ve fakat oyuncu altı bundesliga maçı sonrası geldiği yere devre arasında hemen kiralandı.. Benim için büyük hayal kırıklığıydı zira çok ama çok umutluydum kendisinden..
6- Jose Ernesto Sosa
Keza Neves gibi Bundesligaya teşrif etmeden dikkatimizi çekenler arasındaydı oyuncu.. Estudiantes'de iken Veron deniliyordu ki seyrettiğim bir Boca maçında dehşet de bir frikiği çakmıştı.. Kesin iş yapar der iken.. 9 milyona aldılar ve sonunda 3 milyona Napoli'ye verdiler.. Gelmeden önce ve sonra yaptığını bir yana bırakırsak Bundesliga'da iyi bir yedek dahi olamadan gitmek durumunda kaldı..
7- Marquinhos
Ofansif orta saha ki Leverkusen çok nadir yapar transfer hatası.. En büyük yanlışı aslında Kaka'yı tam alacak iken 10 milyon euro'yu klubün çok fazla bulması. Efsane menajer Calmund ailesini, Kaka'yı ikna etmişti ki kapıdan döndü.. Bu ise daha beter.. 4,5 milyon euro verildi bonservisine ve 6 yıllık anlaşma yapıldı üzerine.. Sonrası ise 13 maç o da ikinci takımında.. gerisine geri yollanıldı geldiği klube resmi tek Bundesliga maçı oynamadan..
8- Mladen Pralija
Burada Uli Stein Hikayelerini işler iken 1987'de oynanılan kupa maçında kendisine ikinci kez golü atıp öne geçen Bayern'in golcüsü Wegmann dibinde sevinmeye doğru gider iken yumuruğu çakıp kalenin içine çivilediğinden bahsetmiştik.. Stein'in bu hareketi sonrası 10 maç ceza alması bir yana Hamburg yetenekli ama sorunlu futbolcusuyla anında ilişkisini kesip yerine Hajdluk Split'den Pralija'yı transfer ediyor.. Daha Agustos ayında çıktığı ilk maçında Bayern'den altı yiyor ki dördü net kaleci hatası.. Gladbach'a 8-2 yenilirken zirve yapıyor bu güzel kaleci ve teknik adam kovulup yenisi gelince antrenman bile yapmadan kadro dışı bırakılıyor.. Willi Reinmann'a 'daha onu antrenmanda görmediniz bile' dedikleri vakit şunu diyor:
'Televizyondan gördüklerim bana yeter..'
87'de gelip 88 yazında da gidiyor Bundesliga'dan.. 14 maçta 35 gol yiyerek.. Şunu da ekleyelim bu kötü performansa:
'Evim yoktu, karım Split'de kaldı çocuğumu cok cok sonra görebildim, dili anlamıyordum ve klup bana bu konularda hiç yardımcı olmadı..'
9- Zeze
Zeze Bundesliganın ilk Brezilyalısıdır. Bu konu biraz derin aslında.. Julius Ukrainczyk savaş sonrası zamanın oyuncu menajeri konusunda en büyük ismidir. Tek başına5 bin tane arkadaşlık maçı filan organize etmiştir bu işler için ve gerçekten çok ama çok büyük paralar kaldırmıştır. ilk gurbetçi Türk olan Çoşkun Taş'ı da transfer etmiş olan Köln başkanı Kremer hiçbir şekilde izlemediği Zeze'yi bu ukraynalı futbolcu pazarlayıcısından öğrenir ve transfer etmek ister brezilyalı forveti.. Haber ilk çıktığında herkes Zeze değil de Pele'yi transfer ediyor diye düşünür, beklenti hep bu yöndedir taa ki havaalanından Zeze inesiye kadar..
Dönemin büyük parası 150 bin mark filan vermiştir izlemediği Brezilyalı oyuncu için.. Peki sonuç ?
5 maç gol yok ve 'kar'a alerjim var benim' deyip sene sonunda giden bir transfer..
10-Marcus Berg
Çok değil geçen sene u21'de 7 gol atıp rekor kırdığında hepimiz hayran hayran seyrettik ki bugün bile iyi oyuncu bu derim ama olmadı mı olmuyor.. u21'in en iyi oyuncusu seçilmişti 2009'da.. Gronningen'den Hamburg çekip aldı ve büyük hayal kırıklığı olmasının sebebi bonservisine verilen 10 milyon euroluk para..
Ben çok büyük hayal kırıklığı olduğu konusunda hem fikir olabilirim çünkü geçen sene Hamburg'un bütün ilkonbir forvetlerinin sakat olduğu dönemde dahi gençlerden misal Tunay Torun dahi önüne geçti bu oyuncunun ama bunun nedeni yeteneği değildi. Hakan Şükür tipi forvet alıyorsanız biraz da ona göre oyun oynamanız gerekir. Antrenör ve o dönem Hamburg takımının futbol açılımına uymuyordu..
Net söylüyorum ki GS, Fenerbahçe ya da Beşiktaş olsam bu şansızlığı iyi değerlendirirdim.. Türkiye'de çok iyi iş yapar.. Değerinin altında alınabilir bir oyuncudur..
11- Anatoli Timoschuk
Keza.. 11 milyon verdi Hoeness bu oyuncuya ve Van Gaal'a girişmesinin temelinde Timo yatar. Bizzat kendi transferi olan oyuncuların (Gomez,Timo) antrenör tarafından ikinci sınıf muamele edildiğine dair eleştiri..
11 milyon verildi ve yıllardır yedekte bekletiliyor. Oysa Şaktar'dan Rusya'ya Ukrayna'nın iç transfer rekorunu kırarak gitti ve Zenit ile UEFA'yı alır iken kaptan oldu filan.. Şimdi şimdi oynamaya başlıyor ama yaşı da var hani artık..
GS'a bakın.. Cana'lar Barışlar, Ayhan'lar, Sarp'lar.. Bunların hepsi bir yerde iyi oyuncudur ama sürekli değişen teknik direktör ve oyun anlayışı içerisinde sapıtma noktasına geldiler.. Kendilerini bir yerde kanıtlamış oyuncuların kötü transfer olarak etiketlenmesinin bana göre yüzde sekseni teknik direktör'ün oynattığı futbol açılımıdır.. Hitzfeld kalsaydı Bayern'de bugün Timo'nun değeri 20 milyon idi.. gibi..
12 -Victor İkpeba
1999 yılında 6 milyon karşılığı Monaco'dan geldi ve 2,5 yıl içerisinde sadece üç gol atıp 1 milyon euro karşılığı Jedda'ya satıldı.
Monaco'da Arsene Wenger yönetimi altında en iyi zamanlarını yaşayan ikpeba Bundesligada tutunamadı ve yaşadıklarının gölgesinde olağan bir durum. Aslında Reggina'ya gidecekti o dönem ama karısının yaşadığı yeri terk etmek istememesi sonucu futbolcuyu imza atılacağı gün eve kitlemesi nedeniyle gerçekleşmedi ve dahası Dortmund'a geldiğinde de form düşüsü biraz olağan zira onu italya'ya göndermeyen üç çocuğunun annesi olan eşi 2000 yılında gögüs kanserinden hayata veda edince futbol oynamak çok da kolay bir şey olmasa gerek..
Ne yaptı sonrasında bilmiyorum ama şu kesin ki benim asla ve asla unutamayacağım futbolcular arasındandır kendisi..
Son olarak.. Hami Mandıralı
1998 yılında 7 milyon mark ki Bundesliga için oldukça pahalı denilebilecek bir bonservise Schalke'ye geldi. Ben hep onun GS'a gelmesini beklemiştim o dönemde ve pek çok Schalke maçlarını da seyrettim onun hatrına.. Nedendir bilmem GS'lıymış gibi çok sevmişimdir ben Hami'yi..
Yaptığı en büyük hata uzaktan çok iyi şut çekebildiğini çok çabuk bir şekilde insanlara göstermek istemesiydi.. Olur olmaz vururdu maç içerisinde ve kendiliğindenliğine bırakamadı biraz da eleştiriler artınca..
Hami'deki temel sorun onu teknik adam Stevens değil efsane menajer Assauer'ın transfer etmesiydi. Dolayısla teknik adam kendi sorumluluğu olmadığı için Hami'ye göre bir oyun düzeni geliştirmedi ya da onu koşturmadan sahanın içerisinde tutup forvet arkası da yapmadı. Sürekli ileri-geri koşmasını istedi ki Hami bas bas bağırdı bu kadar gücüm yok benim diye.. Sondan bir önceki hafta kaleye çektiği ellinin üzerindeki şutun sonunda ilk golünü attı ve sonrasında da iki gol birden ama bu yetmedi Bundesliga'da tutunmasına.. 22 maç oynadı burada.
Biraz daha ayrıntıya gidersek eğer mental açıdan o dönem herhangi bir Türk futbolcunun burada veya dışarıda tutunmasına imkan yoktu. Öyle ki sorunu sürekli dışarıda bir yerde aradılar. Ayrımcılık olduğundan, kendisini anlamayan teknik adamlardan filan.. Oysa misal dil öğrenmeme gibi bizzat uyumsuzluğun çıktıları olan kendi eksikliklerine de kimse yönelmedi..Hami Sürekli şikayet etti.. 'beni koşturuyor, bana güvenmiyor hoca..' Bizim hoca defans oyuncusu olduğundan sürekli bla bla..'.. hiç bitmedi bunlar..
Bir ayrıntı da yanlış hatırlamıyorsam 1998 senesinin sonlarına doğru Hami babasını kaybediyor. Bu da önemli bir ayrıntıdır sonrasında yaşanılanlar için..
Sonuç itibari ile sezon sonunda 4,5 milyona Trabzon'a geri satıldı ve çok da fazla zarar yapmadığını düşünüyorum ama hayal kırıklığı yarattığı kesin. Bu listenin normal koşullar altında 49'uncu sırasındaydı o..
...
Daha var aslında.. Darko Pancev vardır misal bedelsiz İnter'den Leipzig'e gelip de aynı şekilde geri giden.. Ladesma, Jean Pierre Pappin v.s..
Gurbetçi Paradoksu.!
Düne kadar Alman alt yaş milli takımlarında oynayan Mehmet Ekici'nin Türk milli takımına kazandırılması sonrası savaş baltalarını çıkardı Löw.. Bizzat gidip onlarla konuşacağım diyor ve baskı olmayacak ama onlara bir perspektif sunacağız diyor.. filan felan. Olağan bir durum ama benim dikkatimi çeken konu şu ki
'olması gereken nedir ?'
Ben Mesut Özil'i severim, sahiplenirim de kardeşim gibi.. Hangi bayrağın altında oynarsa oynasın temelde belirli bir kesimin temsilcisi konumundadır. Türkiye Milli takımında oynamaması daha çok bizi dünya kupasına götürecek o küçük yardımı yapamadığı için canımı sıkar. Lakin toplamda Mesut olmadığı için çok büyük üzüntü duymuyorum çok önce de burada belirttiğim gibi.. Bizim Arda'dır Özgür'dür Özer'dir o bölgeye alternatifimiz vardır.. Bugün olmasa yarın yine oraya bir oyuncu gelebilir..
Biz her gurbetçiyi kadromuza alırsak şöyle bir şey ortaya çıkar..
Sinan'ı kaleye koyduk..
Ömer Toprak ile Serdar Taşçı'dan stoperleri oluşturduk.. Sola da Hakan Balta'yı aldık.
Mehmet Ekici'yi önlerine yerleştirdik.. Hamit Nuri İlkay'ı da onun önüne.. Eren ile Halil'i bunların önüne derken Ümit Korkmaz'ı da sola Mesut Özil'i de sağa koyduk filan ilk onbiri bırakın ilk onsekiz dahi gurbetçiler olur.. Taner Yalçın, Cenk Tosun,Veli Kavlak filan yedek.. Gökhan İnler'e filan gelmiyorum daha..
Sadece Alman U17'sinde altı-yedi tane Türk oyuncu var.. Gurbetçilerden değil bir en az iki tane milli takım 23 kişilik kadrosu çıkar.. Üstelik yeri gelir hepsi kendi ülkenden çıkaracağın bütün oyunculardan çok daha iyi de olabilir..
Tam bu noktada tereddütlerim var ve kesin bir yargıda bulunamıyorum maalasef..
Aslına bakılırsa artık Türkiye'de ilk onbire giren yaşadığı yerdeki milli takımın da ilkonbirine girebiliyor. Gurbetçilerin bu anlamda iki tercihi var iken 70 milyon ülkenin yetiştirdiği oyuncuların sadece bir milli takımı var.. Sizce de 'iyi olan oynasın' dediğimiz vakit birilerine haksızlık olmuyor mu ?
A kişisi de Almanya ya da İsviçre'nin koşullarında kendine gelse çok daha başka olabilir iken yetiştiği ülkenin içerisinde adaletsiz bir yarışa girmek durumunda kalmıyor mu ?
Ben özellikle Serdar'ı ya da kadronun bir kısmını oluşturacak şekilde gurbetçi oyuncu ister iken temel düşünce ülkenin varolan futbol gücünün bu yıllarda elemelerde baraja denk düştüğünden dolayı buradan alınacak olan küçük bir yardım sonucu o barajı geçip ülke futbolunu çok çok ileriye götürecek turnuvalara katılım ve orada da başarı imkanını doğuruyor olmasıydı. Burada yine birisinin hakkı yense de toplamda hepsinin önünü açıyordu.. Yıldıray'ın, Hamit'in ve elbette olsaydı Mesut'un yapacağı bunlardı..
Ve fakat bir sınır da olmalı mıdır ? Bilmiyorum işin açıkcası.
Erdal Keser'in açıklamaları bu anlamda çok yerinde idi. Biz Almanya'ya rakip değiliz diyordu.. Onlar ile bizim istediğimiz hemen hemen birbirlerine zıt karakterde oyunculardı filan diye gidiyor. İhtiyaca göre bir oyuncu arama söz konusu diyor özet olarak.
Doğrusu budur dersek (ki ben dedim çok) o vakit başarımıza göre bir havuzdan belirli oyuncuları alıyoruz ve fakat bir kısmını da görmezden geliyoruz. Burada milli takım artı puan kazanır iken başarılı olduğu halde görmezden geldiğiniz oyuncuların varlığı ve ülkenizde onların yerine oynayacak daha az yetenekli oyuncuların Türkiye Milli takımına verdiği zarar tartışmaya açılacaktır..
Diğer seçenek ise..
..eğer her başarılı gurbetçiyi alırsak; Burada milli takım başarısından önce Türkiye'de yetişen ve yetiştiği koşullara göre başarı göstermiş olan futbolcular adaletsiz bir şekilde farklı koşullarda yetişenler ile rekabet içerisinde kaybetmeye mahkum olacaktır. öyle ki 4 milyon gutbetçi bu hızla giderse yukarıda belirttiğimiz gibi 70 milyondan seçilmesi beklenilen 23 kişilik kadronun yüzde yüzünü dahi doldurabilir... Belki onların kazandıracağı uluslararası başarıların ülke futboluna yapacağı katkıdan nasipleneceklerdir ama toplamda doğru bu mudur ?
..Almanya'dagözümüzün önünde oynayan yetenekli olan oyuncuyu her defasında neden almıyorsunuz, ilgilenmiyorsunuz der iken bu hızla gidildiği vakit büyük resim içerisindeki görüntü de çok başka tartışmaları doğuracak gibi duruyor.. Koşullar çok çabuk değişiyor ve ben İlkay'ı yazdığımda milli takım için konu edileceğinden bile kuşkuluydum.Bugün Hiddink ile gelen değişim ise çok başka..
Ben ülke sınırları içerisinde yaşayan 70 milyon ve sınır dışında bir yerlerde yaşamını sürdüren 20 milyon'un toplamıyım ve seçimler bunlar arasından olacak diyebilirsiniz ve doğrudur da.. Lakin GS'da Pino Kewell Elano Misimovic, FB'de Dia-Stoch-Niang, Beşiktaş'ta Hilbert-Guti-Querasma-Bobo ve Trabzonspor'da dahi Jaja-Alanzinho-Yattara giden Teofilo oynar iken defansa göre çok daha iyi diyeceğimiz bölgeler böylesine doluyken 4 milyonluk gurbetçi senin milli takımının her bölgesine kendisini yerleştirir..
Nerden bakarsan bak ortaya da tuhaf bir görüntü çıkar..
Almanya yabancıya sınırlandırma getirmese de (doğru olarak) her Bundesliga klubünün en az 12 lisanslı Alman futbolcu bulundurma zorunluluğu bir yana; 15-21 yaş arası bir alman klubünde en az üç yıl eğitim görmüş 8 oyuncu bulundurma (bunların dördü kendi alt yapısında yine minumum 3 yıl oynamış olacak) zorunluluğunu getirdi..
Sonuç yok.. Bir şeyler yapılmalı ve yarış biraz daha adaletli olmalıdır.. İlerisi için de düşünülmeli, fikir yürütülmelidir..
11 Kasım 2010
10 Kasım 2010
Enke'den Alıntı.!
Uzun zamandır yazıyoruz burada.. Bir adamın maç içi performansından röportajına kadar yer verdiğimiz yerde bugün ölümünün birinci yılını hatırlatıyoruz.. Robert Enke, geçen sene bugün hayata kendi isteğiyle veda etti.
Burada çeviri bir röportajını yayınlamıştık henüz hayatta iken.. Oradan alıntılarsak eğer..
Fiziksel olarak da rahatsiz edileceginizi düsündünüz mü Istanbulda ?
Sadece bu degil. Türkiyedeki fanatizm benim icin cok daha fazla tehlikeli olabilirdi. Bu durumda olan futbolcular aksamlari eve inanilmaz mutsuz dönüyorlar ve sabaha kadar yataklarinda iskence cekiyorlar ve bu sekilde yarim yila yakin bir zaman diliminde sahnede kalmak durumunda oluyorlar ki ben bunu yapamadim..
Bu sizde nasil bir iz birakti ?
Istanbulda yasadiklarim ve o dönem benim hayatimin kirilma noktasidir. Iki yil önceki kizimin ölümü gibi.. Artik futbol benim hayatimda eskisi gibi bir anlama sahip degil yine su an icin futbol hayatimin merkezinde ve fakat kesinlikle her seyin üzerinde degil..
Türkiye macerasını da kızının ölümü gibi hayatının kırılma noktası olarka belirtiyor ölmeden önce verdiği röportajın içerisinde.. Garip değil mi ?
Lara'sı doğumundan bu yana sorunluydu. Sürekli onun ölümü ile yaşadı, 3 ağır ameliyat geçirdi bu minik bebe.. Hepsinde önce o güzel kızı kaybetti sonra yeniden buldu, dehşet de güzel gülüyordu her defasında.. En sonunda bir gün kızını kaybediyor.. Böyle uzun sürecin sonunda gelen ağır bir acının Türkiye'deki futbol ortamı ile bir tutulmasının sizce de bir anlamı olması gerekmiyor mu ? 11Freunde'nin röportajı ve illa da Türkiye içeriği olması gerekmiyordu ve fakat hayatının önemli iki kırılma noktası diye anlatıyor.
Almanya'da bugün herkes onun intiharı üzerinden futbolda neyi değiştirmemiz gerekir tartışmasını yürütüyor.. Futbolcuya olan baskının azaltılması ve bunun bir oyun olduğu gerçeğinin daha fazla gündeme getirilmesi.. Bu Almanya'da tartışılıyor burada değil.
Almanya'dan buraya gelen futbolcuların da röportajlarını burada yayınladık. Hilbert ya da Misimovic.. Hepsinin üzerinde durduğu nokta neydi ?
Her gün onlarca gazete haberi, TV Programı takımı tartışıyor. Çok başka bir futbol atmosferi var burada.. Sürekli dile getirdikleri ve ilk anda farklılık olarak göze çarpan budur.
Eskiden bu kültürün bir çıktısı olarak kabul edip yer yer eğlenceli diye addettiğim programlar aslında sorunun en babası olarak karşımızda duruyor. Onları kapı dışarı edecek bilinçten yoksun toplum kadar bu pislikten kendisine kar amaçlı programlar yapıp fayda görmek isteyen yapımcılara kadar her şey midemi bulandırıyor.. Eski hakemler, ağzında tükürük saçıp nefret kusanlar, yerlilere götü yemediği için tüm nefretini iki maç yapmamış yabancılar üzerinden gideren yorumculara kadar.. TV ekranlarından gözlerinden yaşlar akıtacak kadar acımasız bir şekilde oyuncuya geçirmeyi marifet sananlardan ziyade onu orada bulunduranlar..
Adam gibi cümle kuran, içerikli ve futbolu geçtim insana saygılı yorumlar yapan yorumcuları para etmediği için es geçip ona buna küfür edenleri ekranlara çıkarıp soytarılıklarını paraya çeviren zihniyetler.. Bunun ne işi var böyle saygın bir kuruluşta dediğim vakit saçmalamasının reytingi arttırdığını dile getirenler..
Sonra aynı insanlar bizzat yarattığı bu absürd futbol ortamında neden futbol oynanılmadığına dair eleştirileri filan ki sanırsın gerçekten bu ülke futbolunu düşünüyor her yastığa başını koyduğunda..
Nefretten beslenip nefret ile besliyoruz. 90 dakikanın içerisinde yapılan güzel bir çalımı iki cümle ile geçiştirip olası bir futbolcu hatasına sayfalar düzüyorsunuz..
Futbol blogu yazıyoruz.. binlerce post, on binlerce kelime akıtılıyor. Okuyan iki kişi ve fakat eleştiren, ne kadar boktan olduğunu belirten yüzlercesi sıraya geçiyor.. Neresinde nasıl olursa olsun 'nefret kusulacaksa' o bizim işimizdir.. Bir şey değerli gibi gösteriliyorsa bilin ki arkasından gelecek olan nefrete yer açmak içindir o..
Bunların çok çok uzağında olan ve bize göre çok daha sağlıklı bir futbol ortamı Almanya kendi içerisinde bu konuyu tartışıyor ve fakat yüz bin kat daha kötü durumda olan Türkiye sanıyor ki asıl meselesi alt yapı.. Sahillerde güle oynaya top oynayarak gelişim gösteren Brezilya'da bugünkü gibi yetmiş yıldır altyapı okulları olduğunu filan düşünüyorlar hepsi.. Bulgaristan'ın, Hırvatistan'ın ya da Burkino Faso'nun daha fazla Avrupaya oyuncu ihraç eder iken altyapısının çok daha iyi, güzel olduğunu filan düşünüyorlar.
Devam edin.. Cana'dan burada iki yüz tane var, Lincoln da on numara mı Schuster gitsin, Rijkaard gitsin, Skibbe adam değil, Gerets hoca değil, Şenol Güneş'in karizması yok..?
Daha dün yaa.. Dün Mesut Özil kim yaaaa diyen bugün Dünyanın en iyi on numarası olacak diyor ben dedim ya diyor utanmadan.. Onun geleceği senin ellerine kalsaydı bugün İstanbul Belediye'de oynuyor olacaktı, bunu hiç düşündük mü ki ?
Türk Futbolu üzerine konuşuyorsanız buradan başlayacaksınız. Bu koşullar içerisinde ayakta kalan futbolcu tek tüktür ve o da röportaj sırasında ağlayacak kadar çıldırma noktasındadır. yukarıda bugün elli değil de iki tane futbolcu varsa bu daha çok kırksekizinin yeteğinden değil bu atmosferde kendisini var edecek psikolojiye sahip olmamasından kaynaklıdır.. Kendiliğindenliğine bırakılırsa varolan halkın nefretine tuz basar, para yapar bu medya.. Dolayısla birileri yukarıdan dokunmadıkça ve burasını sorun olarak görüp üzerine eğilmedikçe 'alt yapı yaaa' filan diye elli yıl daha ağlamaya devam ederiz..
9 Kasım 2010
Adalet Vezirov.!
Benim Farid Farjad'ı tanımamla kitapların içerisine gömülüşüm aynı zamana denk düşer. Kitap okumak için mutlak suretle bu gibi üretimlere ihtiyacım oluyor artık zira insanoğlu her şeye çok hızlı bir şekilde alışıyor.
Azeri üstad kabak kemane ile farklı ve içli bir boyuta yükselmiş.. Çok da güzel.. Bu vesileyle Behsat Uvez'e de çok çok teşekkür.. Besliyor bizi sağolsun.. Bu da linkidir.
Dortmund ve Şampiyonluk.!
Hoeness, Van Gaal'ı eleştirdiği yerde Mainz hakkında konuşuyordu. Çok başarılı bir sezon geçirdiklerini söyler iken şampiyon olmalarının çok uzak ihtimal olduğunu ama ligi ilk beş içerisinde bitirebileceklerini söylüyordu. Dahası eğer Mainz bu şekilde şampiyon olursa kendilerinin bir şeyleri yanlış yaptığının kanıtı olacağından filan... Görüntü Mainz'in şampiyonluğuna müsait değildi işin özeti..
Ben aynı şekilde bugün Dortmund'un bugünkü görüntüsünün karşılığının şampiyonluk olduğunu düşünüyorum. Daha başka bir sıfat pek çok güzelliğe ayıp etmektir.. Bu takım..
190 gol girişimi ile ligin şu an zirvesinde. Bugüne kadar takımın girdiği 2644 ikili mücadele ile keza yine zirvede. Yedikleri 111 gol pozisyonu ile keza en azı, en iyisi.. Attıkları golden yediklerine kadar her yerde zirvede.. Sadece topa sahip olma konusunda Bayern'e geçilmiş durumdalar ki bunun da artık günümüz futbolunda ne kadar 'artı' değer olduğu tartışılıyor..
Bu formunu sürdürdüğü sürece bu takımdan başkası şampiyon olmamalıdır.. Yazık olur..!
7 Kasım 2010
Ordan Burdan!
Bitmişti Gekas.. İkinci ligde dahi alıcısı yoktu aslında.! Skibbe istedi önce alamadı ve Berlin kaptı.. Peşine düştü, Halil'e rağmen onu tekrardan olabilecek en uygun fiyata takıma kazandırdı ve bugün Almanya'nın en efektif golcüsü konumunda.. 11 golle ligin gol kralı. Cezasahası içi golcüsü ve bu sezon çok etkili..
Ama her şey işte biraz da bu resim..
Maçtan önce.. Çocuklarıyla beraber Schalke trübünlerine eğildi. O eğildi, tribünler eğildi ve karşılıklı sevgi-saygı gösterileri ki çok güzeldi.. Schalke sonradan açıkladı ki maaşının tamamını St.Pauli ödüyor. St.Pauli'de yıllığı 500 bin eurodan fazla futbolcu yoktur. Asomah hem klubü hem de futbol oynamak adına bir fedakarlık yaptı aslında.. Pek çokları onun ileride klubün içerisinde görev alacağına kesin gözüyle bakıyor..
..her an bir başka klube transfer olabilirsiniz.. Taraftarlar da artık geçmişe göre daha anlayışlı oluyor bu konuda ve mesele bir yerden bir yere gider iken böyle güzel hatırlanacak seviyede iz bırakıp bırakmadığınızdır.. (Her şey için teşekkürler Asa;) )
Cisse.. 25 yaşında sengalli futbolcu Gekas'ın ardından gol krallığında ikinci sırada. Fransa ikinci liginden Metz'den geldi.. Tam parladığı ve tekliflerin olduğu yerde sözleşmesini 2014'e kadar uzattı. Etkili bir golcü ve çok iyi bir başlangıç yaptı..
Freiburg'a karşı özel bir ilgim vardır. Tüm kadroyu toplasanız Schweinsteiger parası etmez ama başında öyle güzel bir teknik adam var ki.. Robin Dutt.. Geçen sene 6-0 yenildiği Bremen maçı sonrası ZDF'e konuk olmuştu ve şöyle diyordu:
'Ben futbol oynatmak istiyorum ve bunun karşılığı bazen bu gibi sonuçlar da olabilir yalnız hedefimiz olan güzel ve ofansif futbol anlayışından vazgeçmeyeceğim'..
Taktisyen bir hoca ve yenilse de yense de Freiburg her daim futbol oynamak ister.. Cisse de takip ediliyor tarafımızdan..
30 milyona transfer edildiğinde üzerine basa basa 'değer' dedim. Bu oyuncu bu fiyatı eder.. Almanya'da iki golcüye bu fiyatı veririm ben: Dzeko ve Gomez..
Hafta içi hattrick yaptı Şampiyonlar liginde ve hafta sonu yine golünü attı bir önceki haftada olduğu gibi..
Şu eleştirildiği ve oynamadığı sezonda dahi 18 maçta 12 golü var ki sadece bu maçların 13'ünde ilk onbir başladı. Toplamda oynadığı 160 Bundesliga maçında 78 gol ve 26 asisti bulunuyor. Geçen sezon Bayern çıkışa onun golleriyle geçmişti bir bakıma ve sakatlığı sonrası kendisine gelememe durumu yaşandı.. Başka bir ifade ile sakatlığı esnasında formda olan forvetleri kesemedi..
Büyük golcüdür ama biraz da şansızdır..
Prison Break dizindeki elemana hem fiziksel hem de akıl olarak benzerliği var. Bazen kadro dengesi çok çok önemlidir. Hem Bayern'de hem de Hamburg'da bu dengesizlik sorun yaşatmıştır. Bayern'in geçen sene çıkışa geçmesindeki önemli ayrıntılardan bir tanesi de Luca Toni'nin gönderilme kararı verilmesidir.. Gerekirse bedavaya.. Zira o dengesizlik sonucu takım içi uyumsuzluk öyle bir seviyeye geliyor ki takımdaşlığı sağlamak çok zor oluyor. Her şeyin fazlası zarar derken rekabet konusu da bunların arasındadır aslında.. Nistelrooy'un sakatlığı onu biraz daha oyunun içerisine soktu ve Hoffenheim karşısında galibiyete kafasını sokarak ulaştı takımı..
Çok zekidir ve korkutucudur aslında..
Umalım ki bu gol ve bu destek de onu yeniden doğurur ve Hamburg'u tepeye oynatır..
Tartışılmaya başlanmıştı. Şöyle ki burada böyle kariyeri olan bir futbolcu gol atsa da atamasa da oyuncunun niteliğini tartışmaya açmazlar. Daha çok sorun nerede diye soruluyordu ve Magath saha içi rolünü daha doğru yapması gerekir derken Huntelaar bana uzak kalıyor diyordu.. Ona forvet arkası serbest rol verilirken Magath buna biraz sınır getirdi ve o da forvete eklemlenince doğru yerde iki gol birden buldu.. Bu açıdan hem Huntelaar hem de Magath haklı çıkmış oldu.
Biraz Jurado'nun biraz da entegrasyon sorunu yaşayan Uchida nedeniyle sezon başından bu yana sağ bek sorununun Uchida'nın takıma alışmasıyla çözen Schalke kısmen kolay bir galibiyet aldı ama oynadıkları futbol hala soru işaretleri barındırıyor. Takım henüz sistemini bulabilmiş değil ama tahminin 4-3-1-2 oynayacakları yönündedir.. Hem Jurado'nun çift forvetli sistemde defansif zaafiyeti giderecektir hem de Raul kaleye yakın durup gollerine devam edecektir.. Bekleyelim ve görelim.!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)