Telli sahada maçı bölüp içeri girdiler. Ne olduğunu başta
anlamadım ama yeni gelmiştim o okulun yurduna. Baktım, çevremdeki çocuklar
yavaş yavaş sahayı terk etmeye hazırlanıyorlar. Gelen bebeler sahadan çıkmamızı
istemekle beraber oynadığımız topu da istiyorlar. Henüz ben neyin ne olduğunu
idrak edememişken insanlar maçı bırakmıştı bile. Çok kısa süre sonra anladım ve
aslında kavga edeceğimi de.. Gözüme kestirdim en öndeki sözcülerini.
Tam bu noktada durup o anı biraz daha ayrıntılı anlatmak
gerekir.
Şimdi ben köyden geliyorum. Sokaklarda üzerimize saldıran
köpeğin üzerine atlayarak boğuşmak, çocukluğumuzun eğlencesiydi. Dağlarda
yılanları öldürmek, Çerkez köyün efendi çocuklarına dalaşmak, karşıdaki Macar
köyün psikopatlarıyla her maçta kavga etmek olağan şeylerdi. Bu şehrin kolej
çocuklarına kafa tutan mahalle çocuklarıysa ufak tefek ve benim için o dönemde
sorun teşkil etmeyecek veletlerdi. Daha tehlikeli olanları mevcuttu ama bu grup
onlardan değildi.
Nedendir bilinmez hep aynı şeyi yapardım. Bilinçli olarak zayıf
gözükür, beni kolayca dışarı atabileceklerine dair bir intiba uyandırır ve
dahası üzerime gelip alay etmelerini isterdim.
Sonucu belli olan kavganın öncesinde en ezileni olmak için kısa süre
olağanüstü çaba harcardım. Onların yanına giderken eşofmanın cebinden
anahtarlığı almış, ilk hamleyi olabildiğince geciktiriyorum. İstiyorum ki
ezsinler, alay etsinler, arada itip kakalasınlar..
Akabinde gelişen olaylar sonucu top da saha da bizde kaldı.
Ama öncesindeki tavrım 10 yaşından bu zamana kadar sürdü. O patlama anı öncesi
karşı tarafın çirkinleşmesinden duyulan haz ve bunu sonuna kadar yaşama isteği.
Birisine zarar vermeden önce onun bunu hak ettiğini
duyumsamak gibi iyimser bir açıklama gelebilir belki ama değil. İlerleyen
yıllarda pek çok konuda bu tavır kendisini farklı biçimlerde var etmeye devam
etti.
Babam kendi içerisinde bir düzen kurmuş, benim dışımda kalan
çocukları da buna göre kendisini konumlandırmıştı. Eser, gürler, korkutur,
gerekirse ezerdi. Dayak attığı nadir olsa da asıl korkutucu olan sözleri ya da
kısıtlamalarıydı. Ondan korkuyormuş gibi yaptığımı hatırlıyorum yaz
tatillerinin birisinde içimde en ufak bir korku duygusu olmasa dahi. Bir gün
bir nedenden yine üzerime geldi. O duyguyu yeniden hissettim.
Sonuna kadar
gitmesini istiyordum içten içe.
Sonuna kadar da gitti.
Öyle bir patlama anıydı ki arada bir hatırlar, güleriz zira
elime bıçağı dahi almış, o derece kopmuşum. Ama o öncesindeki bekleyiş
esnasında hissettiklerim hep aynıdır.
Başka bir örnek vermek gerekirse Almanya’da çalıştığım iş
yerinde müdür önüne geleni o gün olan aksaklık için azarlıyordu. Oysa ben
sadece belge almak için oraya gelmiş ve olan bitenle en ufak bir ilgim yoktu. Sadece
bunu söylesem “ha pardon deyip geçecekti” ama bekledim. Paldır güldür sinir harbiyle kızıp bağırmaya
devam etti. Daha önceden de küçük bir münakaşa yaşadığım bu adamın tavırlarına
ezelden sinir olduğum için patlama anı öncesi o bağırıp çağırırken ben hesap
kitap yapmaya başladım. Elimde neler vardı: 1- Ben olan bitenle sorumlu değilim
sadece belge almak için geldim. 2- Öğrenci kontenjanından girdim işe ve saati
18 euro olan işçilerin yaptığı işin aynısını yapmamıza rağmen 8 euro alıyorduk
sadece. Hem haksız hem de aşırılığım
yüzümden beni kovamazdı. O dönem yarım yamalak olan Almancamla önce burada
olmadığımdan başlayıp yaptığının saygısızlık olduğuna dair tonla saydırmaya
başladım. Daha da daha da üzerine gidince ortalık yıkıldı.
Bu gibi sayısız örnek var. Ben ortalığı yıkmayı, patlama
anını değil ama güçsüzü ezen bu kesimlerin ezildiği andan keyif alıyordum
sanırım. Öyle bir alışkanlığa dönüştü ki o patlama anının geldiğini hissetmeye
başlayınca aşağılanma anından keyif almaya dahi başladım. Hep sonuna kadar
gitmeleri için elimden geleni yaptım. Bazen “uysal” çocuk oldum bazen de
haklılığımı bilinçli olarak en sona sakladım. Yeter ki ara vermesin, sonuna
kadar gitsinler.. Zira bu insanlar hep bir yerde gidiyorlar ve gidecekler. Benim onları bir kez olsun durdurma ya da
durumu tersine döndürme şansım olduğu vakit bundan hiç kaçınmadığımı
bilirim. Her zaman sonu zaferle de bitmedi. İşi
bıraktığım zamanlar oldu telli sahada sağlam dayak yediğim günler olduğu gibi
ama benim için zafer o patlama anı ve diklenme anıdır. Zira sonucu ne olursa
olsun karşı tarafa en kötü bir yumruk mutlaka atmışımdır. Mutlaka ki bundan
sonraki süreçte biraz daha dikkat etmesi gerektiğini ya da diğer bir ihtimali
ömürlerinin sonuna kadar hissedeceği küçük bir iz bırakmışımdır. Ve evet
bunlarla hep gurur duydum, işimden ya da dişimden olsam dahi.. Nasıl ki yıllar içerisinde adına "sorumluluk" denilen nane nedeniyle bu anlardan kaçındığım vakit kendimden utandığım gibi..